HABERLER
Dini Haber

BU BİLETLE NEREYE GİDİYORSUN?

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Din ıspatlanamaz, Tanrı, Allah, Cennet için uğraşmak, Cennet Cehennem, Var olduğuna inanılan öte dünya, Öte dünya, Ahiret inancı, Cenneti garantilemek, Eğer Allah yoksa bile,

BU BİLETLE NEREYE GİDİYORSUN?

Bu gün size her hangi birisi 50 milyon dolar değerinde bir Tapu satmak istese ve Tapuyu satmadan önce alacağınız adaya sizi götürüp gezdirse  “7 yıldızlı, 10 yıldızlı,… süper lüks bir sarayın olduğu yeşillik ve denizin buluştuğu rüya gibi bir ada. Adada sizin emrinize amade bir sürü hizmetçi. Size ait helikopter, yat, süper lüks bir araba ve daha neler neler…”  50 milyon doları tık verdikten sonra adanın ve adadaki bütün gayrı menkullerin sahibi oluyorsunuz. Siz o parayı bir şekilde bulabilirsiniz. Piyangodan çıkabilir, altın madeni bulursunuz veya altın arayıp koca bir top ham altın bulur, satar paraya dönüştürürsünüz. Daha olmadı azmeder, çalışır, ünlü biri olursunuz ve o parayı bir şekilde  elde edebilir ve gözünüzle bizzat gördüğünüz, gezdiğiniz, varlığından bire bir haberdar olduğunuz ve yasal anlamda gerçekten sahip olabileceğiniz o cennet adasına aslında sahip olabilirsiniz. Sahip olduğunuz anda ise tadını çıkartmaya başlarsınız. Her şey yolundadır. Parayı bulmak için ya da kazanmak için çok  çalıştınız, taklalar attınız ama sonucu da gördünüz, aldınız karşılığını. Çevrenizde sizi tanıyan insanlar da gördü ödülünüzü ya da kazandığınız ve verdiğiniz paranın karşılığını.

Hayır işi dışında kimse kimseye beş kuruşunu vermez. İnsanlar aldıkları maaşı ya da kazandıkları parayı kuruşu kuruşuna hesap ederler. İnsanlar, uğradıkları zerre kadar haksızlığın hesabını sormak isterler sorarlar da. Bir insan kapkaranlık bir gecede elinde fener olmadan ormanın ortasına, ağaçların arasındaki kuytu yerlere dalıp yürümez. Dibi görünmeyen kuyuya inmeyiz. İnmek gerekirse eğer güçlü bir ışık yansıtır veya bir iple kamera sallayarak aşağıda ne olduğunu görmeyi umut ederiz. Böylece o çukur inilecek bir yer mi yoksa inilmeyecek bir yer mi emin olmak isteriz. Bir işe adım attığımız zaman ya da kendimize bir iş kuracağımız zaman veya bir iş yerine çalışan olarak gireceğimiz zaman ne yaptığımızın farkındayızdır. İş yeri, ayan beyan gözlerimizin önündedir. Burası bir giyim mağazası olabilir ya da market. Markette yapılacak olan iş bellidir. Ayrıca bu markette çalışırken maaş alınabilir mi alınamaz mı bunun hesabı bile yapılır. Sabahtan akşama kadar marketin karşısında durup da markete girip çıkan müşterilere baksanız, ortalama olarak o maketin aylık kazancını ve size emeğinizin karşılığını verip veremeyeceklerini hesap edebilirsiniz. Bu market zorunlu olarak yasal bir markettir ve yasal olarak da size sigorta yapmak zorundalar. Sigortanızdan emin değilseniz çok rahatlıkla bunu kontrol edebilir ve hakkınızı arayabilirsiniz. Yapacağınız iş belki birilerinin kuruluşunda çalışmak değil de kendi işinizi kurmak da olabilir. Peyzaj ile ilgili güzel bir bölüm bitirdiniz ve kendi alanınıza yönelik bir iş kurmak istiyorsunuz. Birkaç yıl, böyle bir firma ile çalıştıktan sonra deneyim sahibi oldunuz ve peyzaj ile ilgili küçük de olsa kendi şirketinizi kuracaksınız. Bilmediğiniz bir işe girmiyorsunuz. Piyasayı biliyorsunuz çünkü piyasa dediğimiz şey  gözlerinizin önünde cereyan ediyor, yaşıyor. Çalışacağınız insanlar ya da müşteriler mars gezegeninde ya da başka bir galakside yaşamıyor, bulunduğunuz çevrede yaşıyorlar. Yapacağınız her şey gözlerinizin önünde ve bu yüzden işi yapmadan önce doğru ve sağlıklı bir planlama yapabilirsiniz. Bu planlamalar bizzat içinde yaşadığınız  dünya ve çevre şartları doğrultusunda şekil bulacak ve gerçeğe en yakın sonuçları verecek. İnsanların, bildikleri, haberdar oldukları durumları  icra etmek ya da o durumların olayların  içine girip deneyim sahibi olmaları konusunda sıkıntı yoktur. Gerçek sıkıntı, bilmediğiniz şeylerdedir. Bilinmezlik ise insanın fiziksel duyu organları ile algılayamayacağı veya çeşitli sebeplerle algılayamadığı ve bu algılayamamanın sonucu olarak haberdar olmadığı, bilgi sahibi olmadığı durumlardır. Bilinmeyen bir hastalıktan muzdaripseniz, işiniz ya da tedaviniz şansa kalmış fakat bilinen bir hastalık taşıyorsanız büyük bir ihtimalle doğru ve etkili bir tedavi ile iyileşip sıkıntılarınızdan kurtulursunuz.

İnsanlar, yeryüzü hayatında, bilinmeyen işlere adım atmaktan imtina ederler. Adım atanlar ise ya kahramandır ya çok cesurdur ya da araştırmacıdır ve belirli bir amacı vardır. Diğerleri, cesur olanların, kahramanların ya da araştırmacıların öğrendiği ve var olduğunu ispat ettiği yeni bilgileri ve durumları  insanların gözlerinin önüne sererler ve ortaya çıkan, gözlemlenebilen bu yeni durumları insan yaşantısının bizzat içine katarlar.

Din ise, gözlemlenebilir bir durum olmayıp hâlâ gerçek olduğu ispat edilemeyen yani bilinmeyen (duyu organlarımızla veya teknik cihazlarımız veya araştırmalarımız neticesinde ispat edememiş olduğumuz) bir durum olmasına karşın, insanlar ne yazık ki, ispatlanmış, gözlemlenmiş bir gerçeklik gibi kabul edip bu belirsiz bilgiye inanmakla kalmayıp, hayatlarının tamamını bu bilgiye göre düzenliyorlar. Koskoca bir yaşam! Küçük bir anınız değil. Belirli bir zaman dilimi hiç değil. Bir insan ömrünün tamamı be! Ölümün ardından gelen hiç kimse yok. Öldükten sonra gidilen bir yer var mı? Sırat köprüsü var mı? Cennet Cehennem var mı? Ölen insanın canını Azrail isimli bir melek mi alıyor? Cinler var mı? Mezara yeni gömülen Müslümanın başına sorgu melekleri gelip “Dinin, mezhebin nedir?” diye soruyorlar mı? Bir tanesini ispat edin yahu! Bir tanesini! Yapabildiğiniz tek şey, ama tek şey, var olan her şeyin, adı Allah olan bir Tanrı tarafından yaratıldığını, Muhammed isimli bir Arapın, Allah'ın kulu ve elçisi olup Allah’tan aldığı emirleri tüm insanlara iletmek olduğunu telkin ediyorsunuz. Siz bile görmediniz. Peygamberlerin hiç birisini, hiç birimiz görmedik. Zaman makinesi icat olsa ve Peygamberin yaşadığı döneme gidip Muhammed’i geçmiş zamanda gözlemleme fırsatımız olsa, o meşhur titreme geldiği zaman gerçekten Allah katından vahiy mi geliyor yoksa bu Muhammed denilen kişi rol mü yapıyor veya kendisine ilham şeklinde gelen bazı fikirlerin bir Tanrı tarafından gönderildiğine mi inanıyor hiç birimiz bilemeyeceğiz. Belki de bize anlatılan hiçbir şeyi, Peygamber denilen kişinin hayatında gözlemleyemeyeceğiz.

Tarih derslerimizde öğretmenlerimiz Osmanlı imparatorluğu döneminde bazı Hristiyan kiliselerinin halktan para toplamak amacıyla, dindar insanlara para karşılığı cennet tapusu dağıttıklarından bahsederdi. Bu durumu ise akıl dışı olarak nitelerlerdi. Gerçekten de akıl dışı. Şimdi düşünüyorum da, Dindar Müslüman ya da Hristiyanların veya Yahudilerin  içinde bulunduğu durum farklı mı? Cennetin tapusunun bu dünyada olamayacağını hepimiz biliyoruz, siz dindarlar da biliyorsunuz? Neden cennetin tapusu bu dünyada verilmez? Çok basit. Hiç görmediğiniz, bilmediğiniz bir yerin tapusunu kimse satamaz. Tapuyu satın almak isteyen adama, hangi araziyi göstereceksiniz? “Gel şu otobüse binelim, cennete gidip bakalım” mı diyeceksiniz? Hiç görmediğiniz yerden tapu almak saçma da yine hiç görmediğiniz bu cennet diyarı için bütün hayatınızı değiştirmek, aklınızı, inancınızı birilerinin inandığına teslim etmek, kiraya vermek saçma değil mi?

Dindar Müslümanların dinsizleri ikna etmek için  söyledikleri bazı klasik sözler var, hemen o sözleri yazayım:
Ya öldükten sonra cennet ve cehennem varsa! Ne yapacaksın? Ömrünü ibadetsiz boşu boşuna mı geçirmiş olacaksın? En azından ibadetini yap, Allah'a yakışır bir kul ol da öte aleme gittiğinde, Allah diye bir Tanrı yoksa bir şey kaybetmezsin, var ise cenneti kazanırsın.

Şimdi  ben de dindar Müslümanlar için bir şeyler söylemek istiyorum:
Ya öldükten sonra sizin inandığınız gibi adı Allah olmayan bir Tanrı sizi karşılayacaksa ve kuralları farklı olacaksa ne yapacaksınız? Ya da sizi bir Tanrı karşılamayacak da kendinizi farklı bir oluşum içinde bulacaksanız ne yapacaksınız? Ya cennet cehennem yoksa? Dünya hayatınızı boşu boşuna saçma sapan hurafelerle kısıtlayıp eziyetlerin içinde “Allah'ın imtihanı”  diyerek boşu boşuna kıvranmış, çile çekmişseniz. Dünya hayatına tekrar dönebilecek misiniz? Din adamlarınız size, gelişi olmayan ve gidişin de neresi olduğunun ispat edilmediği ve hiçbir zaman bilinemeyeceği boş bir bilet kesmişler. Siz boş biletle, neresi olduğuna, var olduğuna inandırıldığınız bir yere gitmek için koca hayatınızı şekillendiriyorsunuz. Belki yapmak istediğiniz farklı şeyler var. Yaşamak istediğiniz farklı bir hayat var. Farklı seçimlerin hayalini kuruyorsunuz fakat din denilen dayatmanın etkisi ile istemediğiniz bir hayatı yaşıyorsunuz ve ardından diyorsunuz ki: “Bu dünyada istediğim her şeyi yapamayabilirim, mutsuz olabilirim ama öte alemde mutlaka karşılığını Allah bana verecek”.

Dinlerin insanlara yapabildiği en etkili şey: İnsanları hiç bilinmeyen   cennete ve yine hiç bilinmeyen ve görülmemiş olan bir cehenneme inandırmaktır. 
Elinize bir bilet vermişler. Bilette yazılan yeri hiç görmediniz fakat bileti elinize tutuşturan güruh, hayatınız  boyunca size  uzuuuun uzun anlatacak nereye gideceğinizi. O anlatanların da hiç birisi görmedi o yerleri. Siz  de ölünceye kadar gözlerinizle görmeyeceksiniz  size  vaat edilen yerleri. Ben bana verilen bileti araştırdım, akıl süzgecimden geçirdim ve dolandırıldığımı fark ettim, o bileti yırttım attım. Bunu yapınca kötü birisine dönüşmedim. Zararın neresinden dönsen kârdır. Ben büyük bir kârda olduğumu düşünüyorum. Bütün dindarların, doğumlarından itibaren ellerine tutuşturulan bileti sorgulamaları dileğiyle, sağlıcakla kalın.
« ÖNCEKİ YAYIN
SONRAKİ YAYIN »