HABERLER
Dini Haber
İslamı neden terk ettim? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslamı neden terk ettim? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİNLERİ TERK ETME HİKAYEM

Din yok, Dindarlıktan dinsizliğe, Dinden çıkış hikayesi, dinlere inanmıyorum, Dinsizliğe giden süreç, İslamı neden terk ettim?, sizden gelenler,

DİNLERİ TERK ETME HİKAYEM
(Bir takipçimizin hikayesi)


Hikayemi anlatmadan önce, az da olsa kendimi tanıtmak istiyorum:
Anadolu'nun küçük bir şehrinde bir hastanede dünyaya gelen, sıradan bir kişiyim. Sıradan bir çocuktum, herkes gibi okula gittim, büyüdüm, iş hayatına atıldım. Çocukluğumdan beri kitap okumaya karşı aşırı ilgim vardır. Bende adeta bir tutku olan kitap okuma sevdam Cin Ali serisi ile başladı. Zamanla Milliyet ve Karacan yayınlarının piyasaya sürdüğü minik, mavi kaplı romanlara evrildi. Ian Fleming’in Chitty Chitty Bang Bang’ini (yani uçan otomobil romanı, hatta sonradan filminin çekildiğini de öğrenmiştim), Jules Verne’in Arzın merkezine seyahat, aya yolculuk, denizler altında 20.000 fersah gibi yazıldığı çağın ötesinde romanlarını, yazarını ve kitabın ismini hatırlamadığım, Türkiye’de yaşayan iki küçük çocuğun başka gezegenlere olan yolculuğunun konu edildiği romanı hep bu minik mavi kapaklı kitaplar sayesinde tanıdım. Gülten Dayıoğlu’nun kaleme aldığı “Dünya Çocukların Olsa” romanı o dönemlerde benim için adeta bir baş yapıttı. Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Yaşar Kemal vb gibi muhteşem eserler veren yazarları da göz ardı etmedim tabi. Bilim kurguya merakım sebebiyle Erik von Daeniken’in “Tanrıların Arabaları” kitabı, benim romanları bırakıp araştırma kitaplarına yönelmemde büyük etken oldu. Bu kitabı okuduğumda daha ortaokula yeni başlamıştım ve bazı şeyleri sorgulamaya başlamam da o döneme rastlar. Ancak ne yazık ki tüm bu kitaplara olan sevdama rağmen, dinden çıkmam, bazı şeyleri anlayabilmem için hayat yolculuğunun büyük bir kısmını tamamlamam gerekti. Bu arada yaşımı söylemeyi unuttum, yaşım 49.

Büyüyüp hayata atılmam, iş yaşamı, ailevi sorunlar gibi sebeplerle eskisi kadar kitaplara vakit ayıramasam da, fırsat buldukça okuyordum. Bugüne kadar aklınıza gelen her türde kitabı (İngilizce ve Almanca kitaplar da dahil olmak üzere) okudum, okumaya da devam ediyorum.

Bu girizgahtan sonra, gelelim asıl konu olan dinlerden sıyrılma hikayeme.

Bundan bir süre önce bir ameliyat geçirdim. Ameliyattan sonra ne yazık ki iş yaşamım sona erdi ve erken emekli oldum. Bu döneme kadar, herkes kadar Müslümandım, sadece bayramlarda ve arası sıra Cuma günleri namaz kılan, (ki bazen bayram namazı konusunda eşimle kavga etmişliğim, başa çıkamayınca bayram günü evden camiye diye çıkıp kahvehanede çay içerek namazın bitmesini müteakip dini vecibelerini yerine getirmiş mağrur kişi edasıyla eve gidip kahvaltı sofrasına oturmuşluğum da vardır)  Ramazanlarda ilk gün öfleye pöfleye oruç tutup sonrasında kendimce mazeretler uydurarak oruca boş veren, kuranın haram kıldığı içkiyi içip, yine kuranın haram kıldığı domuz etini yemeyen, herhangi bir işe başlarken besmele çeken, başım sıkıştığında anlamını bilmediğim Arapça duaları mırıldanan, çoğu Türk insanı gibi “sözde” Müslüman…

Ameliyattan kısa bir süre önce, “neden işlerim yolunda gitmiyor” hissi ile nasıl daha iyi Müslüman olunur diye düşünerek beş vakit namaz kılmaya, çevremi de buna teşvik etmeye başladım. Namazın vaktini kaçırmamak için uzun yolda arabayı durdurup, arabadaki insanların duygu ve düşüncelerine aldırış etmeden, en yakın camiye koşarak namaz kılmışlığım bile vardır. Dahası İslama karşı olanları acımasızca eleştirir, ancak şeyhlere, şıhlara, hacılara, hocalara, cemaatlere de verir veriştirirdim. Böylesine iki arada bir derede kalmış, acınası bir Türk Müslümanıydım.

İşe gidip gelirken serviste Kuran okuyordum. Arapça bilmiyordum ama bu sorun değildi, ne de olsa Türkçe çevirisi mevcuttu, akıllı telefon sayesinde kuran mealleri adında bir uygulamayı indirmiştim. Amacım “nasıl daha iyi Müslüman olunur” sorusunun cevabını bulmaktı. Allah indirdiği kitaptan sorular soracak, kitabı okuyup okumadığımıza göre bizi değerlendirecekti. Ya da ben öyle sanıyordum… Hatta bir yerde okuduğuma göre (Hep bu okuma sevdası işte:)) kabirdeki melekler, onlar kimse artık, ilk olarak kuran okuyup okumadığımızı soracaktı. Sanki Allah bilmiyordu. Tövbe tövbe… Neyse…

İşte bu duygu ve düşüncelerle, Kuranın yarısına bile gelmeden ameliyat günü geldi çattı. Ameliyat sonrası kendime geldiğimde, artık benim için iş hayatı bitmişti. Ayrıntılara girmek istemediğim için ameliyat sırasında ve sonrasında neler olduğunu burada anlatmayacağım. İş hayatım bitmişti demiştim ya, normalde 3600 prim günü dolduğu için emekliliğe hak kazanmıştım, ancak kanun gereği 56 yaşı beklemem gerekiyordu. Fakat çalışamayacağım için devlet kanun gereği beni erken emekli etti. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Artık emekliydim, az da olsa bir gelirim ve bolca da vaktim vardı. Bıraktığım işi yani kuran okumayı hızlandırabilir, rahatlıkla “nasıl daha iyi Müslüman olunur” sorusuna cevap bulabilirdim. Bolca namaz kılar, cami cami gezebilirdim. Bir İngiliz “ignorance is bliss” demiş ya, yani cehalet mutluluktur, kuran okudukça, cevap bulmak bir yana sorular katlanarak arttı. Bu arada Kitap okumak bir kanser gibidir, ilerledikçe vücudunuzu sarar, sizi dermansız bırakır, çaresizce kaçınılmaz sonu beklersiniz. Çünkü okudukça beyninizi kemiren sorular çoğalır, cevaplar yerini daha çok soruya bırakır, bir açmazın içine girersiniz. İşte bu sebeple cehalet mutluluktur. Şaka şaka:)) okuyun , bilinçlenin… Neyse, kuranı bitirdiğimde çıkmaz bir sokaktaydım, cevapsız sorular beynimi kemiriyordu. Aşağıda beynimi kemiren sorulardan bazıları :

Bakara Suresi 30. Ayet :
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tespih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.

Bu ayet Diyanet mealinden ve Ademin yaratılması ile ilgilidir. Allah bir gün (hangi gün olduğunu bilmiyoruz) yeryüzünde bir halife  yaratmak istediğinden bahseder. Melekler Allaha sitem ederler, biz zaten seni yüceltiyoruz diyerek aslında yeryüzünde bir halife yaratmanın ne anlamı var demeye getirirler. Allah kendisini yücelten melekler ile tatmin olmamakta ve illa halife yaratacağım diye tutturmaktadır. Oysa melekler bilmektedir ki, halife yaratmak bozgunculuk çıkarmaya ve kan dökmeye davetiye çıkarmak demektir. Allah daha önce de bir veya daha fazla halife yaratma girişiminde bulunmuş mudur? Bu halife ya da halifeler bozgunculuk yapmış ve kan mı dökmüştür? Hani adem ilk insandı? Allah halife yaratma işinde daha önce başarısız mı olmuştur? Bu sefer kesin olacak diye mi düşünmüştür? Allah sayısız deney yapan fakat nedense başarısız olan bir bilim adamı, melekler de onun yardımcıları mıdır?

Bakara Suresi 62. Ayet :
Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiilerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

Yahudiler ve Hristiyanlar? Hani şu islama geçmemekte ısrar eden Yahudiler ve İsa’yı tanrı olarak kabul eden Hristiyanlar mı? Ya Sabii’lere ne demeli?

Bu sorularla elbette dinden çıkmadım çünkü İslam alimlerinin veya dincilerin bu sorulara verilecek geçerli cevapları vardı. En kötü Bakara 30 da Allah'ın dediğini tekrar ederlerdi : Allah bilir sen bilmezsin…

Kuranı okurken, bir husus dikkatimi çekmişti. Bir çok ayette Kurandan önce İncil ve Tevrat indirildiği yazıyordu fakat ne hikmetse Tevrat ve İncil parantez içinde yazılmıştı. Bir tek ayet hariç :

Ali İmran 48. Ayet :
Veyu’allimuhu-lkitâbe velhikmete ve-ttevrâte vel-incîl(e)
Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.

Kurana göre Tevrat, her ne kadar değiştirilmiş olduğu iddia edilse de, Kuran onu tasdik edici olarak indirilmişti. Dolayısıyla Tevrat da her ne kadar değiştirilmiş olsa da hak bir kitaptı. Kaldı ki Semavi dinlerin tamamı bir bütündü ve kaynağı aynı Allah'tı. Bilgi sahibi olabilmek için Tevrat ve hatta İncil de okunmalıydı. Burada şu soru sorulabilir ; madem Tevrat değiştirilmiştir ve aslından sapmıştır, İslam son din, kuran son kitap, Muhammed de son peygamberdir, o halde neden okumaya gerek vardır?

Şu bir gerçektir ki, her ne kadar değiştirildiği iddia edilse de, kuranda geçen bir çok husus tevratta da mevcuttur. Bunu Tevratı bitirdiğimde anladım.

Kuran ve Tevrattaki ortak konuların bazılarını aşağıdaki sitede bulabilirsiniz :
https://www.answering-islam.org/turkce/mukaddes/tevratvei.html

Arzu edenler ve konuya ilgi duyanlar bu siteden bakabilirler. Ancak bunlardan farklı olarak benim tespit ettiğim konular şunlardır :
1- Dünyanın 6 günde yaratılması
2- Adem hikayesi
3- Nuh tufanı (bu konuyu daha sonra Sümer mitlerindeki Gılgamış destanında da rastladım)
4- Her iki kitapta da geçen bilumum peygamberler
5- Ahzab suresi 37. Ayette söz konusu edilen Muhammed'in Zeynep ile olan evliliği ile Tevratta geçen Davud ile bat-şeva ilişkisi

O kadar çok birbirine benziyorlar ki.

Kuranda olmayıp Tevratta olan çok fantastik hikayeler de var. Örneğin nefilimler. Tevratı okudukça bu ve bunun gibi fantastik hikayeler bulabilirsiniz.  Bu noktada benim kafama takılan soru şu oldu ; Tevrat değiştirilmişse bu benzerlikler nereden geliyor? Tam olarak neresi değiştirildi? Bu soruya İslamı savunan hiçbir kimse cevap veremedi. Eğer cevabı biliyorsanız bana da söyleyin.

İncil'den burada söz etmeyeceğim. İncilin İsa’nın öğretilerinden oluştuğu ve havariler tarafından kaleme alındığı incilin başında bizzat belirtilmektedir. Daha da tuhaf olan şudur ki, Hristiyan inancında Tevrat ve İncil kavramı yerine eski ahit ve yeni ahit kavramı vardır. Eski ahitte yaratılış ve İsa'ya kadar olan süreç, yeni ahitte ise İsa'nın öğretileri mevcuttur.

Durum giderek çetrefilleşiyordu. Sorular soruları doğuruyordu. İşte antik tarihle tanışmam bu döneme denk gelir. Antik mısır, antik Sümer, antik yunan, güney Amerika medeniyetleri ve daha birçokları. Daha önce ismen duyduğum fakat din ile bağdaştıramadığım medeniyetlerden özellikle Sümer medeniyeti ile tanışmam, elime geçen  Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer'deki kökeni isimli” kitabı ile oldu. Çünkü Orta doğulu semavi dinlerin yine Orta doğu medeniyeti olan Sümer kaynaklı olduğunu acı da olsa öğrenecektim.  Sözün özü, birileri bizi çok fena işletiyordu. Antik Sümer ile ilgili pek çok kitap okudum, özellikle de Samuel N. Kramer’in “Tarih Sümer'de başlar” isimli kitabını tavsiye ederim. İlgilenenler için Sümer konusunda söyleyebileceğim tek şey şudur ; Zecharia Sitchin ve Anunnaki meselesi bana göre tamamen palavradır. Bu kişinin kitapları bilim kurgu filmlerine malzeme olmaktan öte gitmez.

Ben,  hiçbir kimsenin desteği olmadan, tamamen kitaplar sayesinde, dinlerin ne denli gereksiz olduğunu öğrendim.  Siz dinden çıkmak üzere olan kardeşlerime acizane tavsiyem ; bol bol kitap okuyun, sevmeseniz bile karşıt fikirleri inceleyin, araştırın, kulaktan dolma bilgiler ile hareket etmeyin. Din konusunda sayfalarca yazı yazılabilir, çok daha derinlere inilebilir, fakat okuyacak kimse olmadıktan sonra ne kadar yazarsanız yazın boştur.  Son olarak söyleyebileceğim şudur; Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir fendir”.  Esenlikle kalın…

SİZDEN GELENLER | Yazan: ADEM

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM

BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM

BU DA BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM
(Bir takipçimizin dinden sıyrılma süreci)


Herkese merhaba. Öncelikle sizin gibi bir kitleye hitap ettiğim için çok mutluyum, sizin gibi insanların olduğunu bilmek biraz da olsa gelecek adına umut veriyor. Bu da benim agnostik olma hikayem :)

Adım İbrahim, evet şu oğlunu kesecekken gökten koç hediye edilen şahıstan geliyor adım :) Şuan 26 yaşındayım, yaklaşık bir yıldır da bu düşüncedeyim. Doğma büyüme Trabzonluyum, nasıl bir ortam olduğunu az çok tahmin etmişsinizdir, ailem kendi halinde namazını kılan bir aile. Bende bir dönem 5 vakit namazımı kılıyordum, ne günlerdi be.. Sabah namazına kalkacağım diye İmanım gevrerdi :)

Bende çoğunuz gibi yaz tatillerinde cami kurslarına giden, Arapça ve dua öğrenmeye çalışan biriydim. Hatta hiç unutmam bir keresinde tam Kur'an'a geçmiştim de kurs bitmişti :) Sonra seneye tekrar baştan falan. Ama dua ezberim iyidir:)

Klasik bir Müslümanken aklıma takılan soruları düşünmeye bile korkardım hatırlıyorum o günleri, yatağın içinde tövbe tövbe diye sayıklardım. Nasıl başladığına gelecek olursak, geçen sene iş için şehir dışına yerleştim. Çok değil 6 ay kaldım orada, şantiye ortamını bilen bilir. İşim bilgisayar başındaydı, o yüzden YouTube'da bol bol gezerdim. Karşıma bir video çıktı. Buradaki çoğu kişi de muhtemelen bilir, "Gerçek Mekke Petra" diye bir video. Onu izledim ve allah allah dedim, nasıl olabilir, bu mümkün mü? Bunca yıldır yanlış yere yönelmedik ya.. ve hemen sonrasında bu videoyu çürütmeye çalışan kişilerin videolarını izledim çünkü yanlış olamazdı, olmamalıydı.

Neyse ben videolar alemine kapılmıştım bir kere ama videoları biri içeri girip duyar da yanlış anlar diye sessiz izliyordum :) Sonra hepimizin çok sevdiği tonton hocamız Celal Şengör'ün bir videosu çıktı karşıma, şöyle diyordu: "Kuran’da depremler olmasın diye dağları kazık çaktık yazıyor" Celal hoca ise bunun doğru olmadığını, tam aksine dağların bulunduğu bölgelerde daha çok deprem meydana geldiğini söylüyordu. Nasıl yani, Kur'an bilimle çelişiyor muydu yoksa? Ama nasıl olur? Kur'an bilimsel bir kitaptı, içinde türlü türlü mucizeler vardı. Ama yinede tam anlamıyla sorgulayamıyordum ,çünkü korkuyordum. Aradan birkaç gün geçmişti, şantiyede çok işimiz yoktu, oturup muhabbet ediyorduk. Bizimle çalışan bir çocuk vardı, konu nereden açıldı hatırlamıyorum ama şakayla karışık "ben Hristiyan olacağım" dedi, bizde güldük tabi .Aramızda bir İsmail abimiz vardı, bu sözün üzerine "Hristiyan olacağına ateist ol daha iyi" gibi sözler söyledi. Merak edip sen inanıyor musun abi dedim, yok, bence hepsi yalan dedi. Öyle deyince vay be dedim adama bak, çünkü ömrümde ilk defa bir ateistle karşı karşıya gelmiştim, bizim buralarda pek yoktur böyle insanlar. Neden inanmıyorsun abi dedim? Ya şimdi ben burada anlatamam dedi. Ben de daha fazla üstelemeyip tamam dedim.


Sonra öğrendim ki yanında çalıştığım doktorda inanmıyormuş, vay be dedim nereye düştük :) Doktorun evi uzaktı, bir kış günü evine gidemedi. Ben de "gel bende kal hocam" dedim, sağ olsun beni kırmayıp kabul etti. Yemek falan hazırladım oturduk yedik derken muhabbet etmeye başladık, muhabbetin ortasında açık açık sordum "hocam, İsmail söyledi, siz de inanmıyormuşsunuz" dedim. "Evet" dedi. "Neden" dedim. Ve başladı anlatmaya.

Kur'an'da ki ayetlerden örnek verdi, Kuran’da kölelikle ilgili yazan ayetlerden falan bahsedip "bunları söyleyen Tanrı benim tanrım olamaz" dedi. Şaşırmıştım, Kur'an'da öyle şeyler yazmaz diye düşünüyordum. Bir Müslüman olarak doktoru lafını kesmeden dinledim. Konuşmasını bitirirken şöyle dedi: "tabii ki benim dememle olmaz, kendin açıp okuman lazım, bunlar benim düşüncelerim"

"Ulan 25 yaşıma geldim daha şu Kur'an'ı bir kere açıp Allah bize ne diyor diye okumadım" diye sitem ettim kendime. Hemen ertesi gün işe gider gitmez internetten Kur'an'ın Türkçe mealini buldum, tarafsız olmalıydım, korkmamalıydım. Okumaya başladım ve tabi Bakara suresinde sorular ard arda gelmeye başladı. Şurada niye böyle dedi, burada niye böyle dedi falan. Notlar alıyordum, kağıt yetmiyordu anasını satayım, akşam eve gidince okumaya devam ettim, ettikçe daha çok şaşırdım. Bu mu yani? Koskoca Kur'an-ı Kerim de böyle şeyler mi yazıyordu?

Sonra internet üzerinden araştırma devri başladı tabi ama araştırmalar arttıkça sonuç hüsrandı, yavaş yavaş Müslümanlıktan çıkıyordum. Müslümanlıktan çıkmak ne büyük bir olay, bunu Müslüman olmayan anlayamaz :)) Neyse Celal Şengör’ü görmüştüm bir kere, onun videolarından devam ettim, bu süreci Richard Dawkins, Efe aydal, Turan dursun ve Din ve mitoloji takip etti. Onların sayısız videolarını izledim hemde çok severek. Hele Richard’ın papazlarla atışmaları yok mu, bizdeki hocaların Amerika versiyonu resmen. Hem de üstadın çok güzel ve mükemmel doğrulukta bir sözü var "coğrafya kaderdir". Ne kadar da doğru.

Ulu, yüce, mükemmel, hatasız tanrımız bunu düşenemedi galiba neticede herkes doğduğu yerin diniyle büyür. Bakmayın siz "ben araştırır bulurdum" diyenlere, kendilerini kandırıyorlar anca.. Kimisi de var ki açık açık "ne yalan söyliyim ben Müslüman olmazdım" der. Bende olmazdım.

Neyse bu süreç iki aya yakın sürdü ve sonunda agnostik olmaya karar verdim. Tanrı var mıdır bilemem ama kendimce var olma ihtimaline %51 verebiliyorum, daha fazlası olması imkansız. E tabi ben böyle dinden çıktım da nasıl açıklayacağım bunu çevreme? Uzun süreli bir ilişkim vardı, şuan nişanlım olan kişi ile o zaman sevgiliyiz tabi, zaten uzaktık birbirimize, ona söylemeye karar verdim. Açtım telefonu ama öyle kolay olmadı kem küm ettim, lafı dolandırdım tabi bir yerden sonra anladı ve "sen ateist mi oldun?" diyerek başladı ağlamaya, çok üzüldü. Anlayabiliyordum, inanamıyordu bu duruma. Aslında dini bilgisi yok denecek kadar zayıftı. Bana "neden yaptın" diyordu, "bunu bize neden yaptın?" o bir taraf da ağlıyor ben bir tarafta ağlıyordum. Aklımda deli sorular, ne olacak şimdi? İlişkimizi devam ettirebilecek miyiz, beni bu şekilde kabul edebilecek mi? vs.

İnatla bu durumu kabullenmek istemiyordu, gerçi haklıydı da çünkü benim gibi adamın dinden çıkacağı kimsenin aklına gelmezdi. Telefonla konuşmaya devam ettik bir kaç gün, o hala beni İslama geri döndürmeye uğraşıyordu ama tabi benim dönmeye hiç niyetim yoktu. Kaldı ki insan doğru olmadığını bildiği bir şeye niye inansın. Birkaç gün beni ikna etmeye çalıştıktan sonra aradı ve ayrılmak istediğini söyledi, çünkü o Müslümandı ve ben dinsizdim, artık evlenemezdik.

İşte İslam'ın güzel yönlerinden biri daha "kız alırık ama vermezük :)" Tabi bende bunu kabullenmedim, ona dinin saçmalıklarını anlatmaya çalıştım ama uzaktan olmuyordu. İş yerinden izin alarak memlekete onun yanına gittim, oturduk bir bankta ve konuşmaya başladık. Tabi ben onun düşüncesinin yanlış olduğunu söyleyince tekrar ağlamaya başladı çünkü yanına geldiğim için benim tekrar Müslüman olduğumu zannetmiş. Ona elimden geldiğince anlattım ama çok fazla kafasını da karıştırmak istemiyordum, velhasıl konuşmamızdan bir sonuç çıkmadı ama ben yine de pes etmedim. Telefonla konuşmaya devam ettim çünkü biliyordum ki oda istemiyordu bu şekilde bitmesini. Ve uzun uzun konuşmalarımızın ardından sonuç biraz garipti. O aslında benim Müslüman olmadığı mı biliyordu ama arada bir bana "nesin sen?" gibi sorular soruyordu, insanım diyordum, onu sormadım diyordu. Sırf onun için dinin ne dediğinde Müslümanım diyorum.

Yani anlayacağınız bizimkisi kendini kandırmak, o hala Müslüman ve ben onu o haliyle seviyorum. Aşk işte insana neler neler yaptırır, kaldı ki ben o kadar huriyi çöpe attım ağzımı açıyor muyum :) Şuan yakın arkadaş grubumdan sadece bir kişi biliyor bu durumu, daha da kimseye söylemeyi düşünmüyorum açıkçası. Hele ailem duyarsa vah ne vah, gerçi bahanem hazır: "Bir dönem araştırdım, aklım karıştı o kadar" Ne yapayım dostlar, yaşları almış başını gitmiş bu saatten sonra söylesem ne fayda, varsın onlar beni Müslüman bilsinler. Artık korkacağım yada dua edip bir şeyler isteyeceğim bir tanrım yok ve bu ilk etapta alışması zor bir durumdu ama sanırım artık alıştım. Zaten o kadar aç, yoksul, sefalet içinde işkence gibi hayat yaşayan insanlar varken birde biz dua edip yolunu tıkamayalım, ben sıramı onlara veriyorum, tabi orada onları duyan biri varsa...

SİZDEN GELENLER | Yazan: BULUT

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 3

Dinden çıkış hikayesi,İslamdan çıkış süreci, İslamı neden terk ettim?, Karmaşık, Kur'an nasıl yazıldı?, Nasıl parçacık oldum 3, din, islamiyet, Muhammed'in ölümü sonrası kavgalar,Peygamberlik,
Koyu bir sünni iken izlediğim videolar ve okuduğum kitapların etkisi ile yaşadığım inanç serüvenini anlatmaya devam ediyorum ;

Ve hemen hemen her düşünen insanın geçtiği yollardan geçtim.
Nedir bu yollar ?

Muazzez İlmiye Çığ
  • Sümerler ve dinlerin tarihi
  • Sümerli Ludingira
  • Kuran, Incil ve Tevrat

Turan Dursun
  • Kutsal kitapların kaynakları 
  • Din bu

Arif Tekin
  • Muhammed’in Ölümü
  • Sümerlerden Islam’a Kutsal kitaplar ve dinler
  • Bilinmeyen yönleri ile Kur’an

Din ve Mitoloji
  • Muhammed gerçekten yaşadımı?
  • Muhammed’in cinayetleri ( Olayları biliyordum ancak hiç bu açıdan bakmamıştım )
  • İlk dinden dönenler katiplerdi
  • Al-ilah

Ve daha bu konuda daha az bilinen bir sürü makale ve kitaplar..

Bu kadar hızlı geçen değişim sürecimde kendimi bir seyirci gibi izliyordum.

Acaba bu adam ne yapacak? Sonuca varacak mı? Yaşadığı düşünce ve inanç karmaşasının izahını yapıp duruşunu netleştirebilecek mi?

Benim için rahatlatıcı olan ise , izlediğim adamın ( Kendimin ) yalan söyleyip söylemediğini net olarak biliyor olmam ve ben (içimdeki beni) bir izleyici olarak O’nun üzerinde hakim ve yönetici konumda bulunuyor olmam. Yani yanlış yola girdiğini hissettiğim anda kendimi uyarabiliyor olmak benim rahatlama noktam.

Bence ben artık varlığıma bir açıklama getirmek, en azından yorumlamak durumundaydım.
Peki..

Bunu ben istedim. Hoş! Sanki ben herşeyi biliyormuşum gibi kendime karşı sağlam bir şekilde duruyordum. İçimdeki ben ile oturup bu konuyu konuşmak zorundaydım.

Sessizliği ilk ben bozdum. Ben bozdum çünkü biliyordum ki, içimdeki ben her görüşe açık ve iyi bir dinleyicidir. İyi tanıyorum O’nu.
  • Haydi herşeyi masaya yatıralım ve bir analiz yapalım. Çünkü bizim derleyip toparladığımız bu bilgileri ancak akıl yardımı ile bir anlam katabiliriz. Bunun tek yolu ise tarafsız bir şekilde tüm bilgileri masaya yatırıp olasılıklar hakkında fikir yürütmek.


MASAYA YATIRDIKLARIM
Tüm öğrendiğim bilgiler ışığında henüz bir karara varmış değilim. Ancak lokalden genele doğru bir yol alacağım bu izahı yapmaya çalışırken.

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Allah (cc) var, Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak gönderilmiş. Kitap yazılmış, ancak Osman zamanından başlayarak Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde Kuran’a eklemeler yapılmış, üzerine hadislerde eklenmiş. Yani aslında Kur’an bugün elimizde olandan çok daha az sayfaları olan bir kitap. Çünkü bazı ayetler varki hakikaten ilahi olduğunu hissediyorsunuz ruhunuzun derinliklerinde. Ancak bazı ayetler var ki bir çok çelişki baındırıyor. Ve mantık hataları içeriyor.

Bu varsayıma göre Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak görevlendirilmiş. Görevini de yapmış. Ancak insanlar O’nun vefatından hemen sonra, atalarının öğretileri doğrultusunda hareket ederek dini kendi istekleri doğrultusunda anlamlandırmaya çalışmışlardır. Ebubekir ile Ömer’in birlikte kumpas kurarak Hz.Muhammed’i zehirleyerek yaşamına son vermişler. Ve daha Hz. Muhammed defnedilmemişken iktidar kavgasına girişmişlerdir.

Şimdi bu durumda, bu insanların ( Ashabın ) islamı iyi anlamış ve uygulamış olacaklarına nasıl güvenebiliriz?

Adamlar daha peygamberlerini defnetmeden iktidar kavgasına girişmişler. Hz. Ömer hakkında aşırı hırslı olmasından kaynaklı bir çok suikast ve komplonun mimarı olarak söz ediliyor. Bu durumda bu insanlar Hz. Muhammed’e ve getirdiği kitaba aslında iman etmemiş , sadece iman etmişler gibi görünmüşler izlenimi veriyor.

…. Bir dakika oğlum hemen coştun. Dur bakalım.
Sen bu bilgileri neye göre yazıyorsun buraya? Delilin nedir?

Hadisler..
Başka ?
Tarih kitapları.
Başka ?
Günümüz tarihçilerinin kitapları.
Bu kadar mı?
Evet.

… Olmadı bunlar yeterli değil.

Eee? Yani bu durumda oturup herkesin inandığı gibi yapıp hayata devam mı edelim? O dönemde ne olmuş acaba? Bunu nasıl öğrenebiliriz?

Bu durumda 1 numaralı maddeyi yeniden ele almam gerekiyor.

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Hz. Muhammed Kuran’ı getirmiş ancak insanlar Emeviler ve Abbasiler döneminde dinin bir çok kuralını değiştirmişler. Adına asrı saadet denilen bir dönem yaşanmış ve döneme ait her hangi bir kayıt elimizde maalesef yok. O döneme ait en yakın bilgi Hz. Muhammed’in vefatından yaklaşık 200 yıl sonra hadisleri toplayıp yazan Buhara şehrinde yaşamış olan Buhari’nin hadis kitapları var.

200 yıl.. İki yüz yıl.. Yahu anlamıyorum, bu ara dönemde yazı yeni mi icat edilmişti? Neden daha önce bu döneme ait herhangi bir kitap yazı vs yok? Kuran var ancak o konuda da okuduklarım canımı sıkmıyor değil;

Neymiş efendim Hz. Muhammed’e vahiy geldiğinde hemen oracıkta ne bulurlarsa kemik, deri vs. Onun üzerine yazarlarmış. Bu durumda insan düşünmeden edemiyor; muhterem o dönemde paşümen yokmuymuş? Hadi yokmuş diyelim. Kurutulmuş ve tabaklanmış deri üzerine yazılmamış mı ?  Yahu dünyanın en mühim olayı gerçekleşiyor ve insanlar ne bulurlarsa onun üzerine kayıt ediyorlar. O dönemde Hz. Muhammed’in diğer ülkelere gönderdiği islama davet mektupları duruyor. Her ne hikmetse o dönemde yazılmış Kuran sayfaları yakılmış, toplatılmış vs. Bu durumda Hz. Muhammed gerçekten elçi olarak görvlendirilmiş ve bir dönem islam doğru şekilde tebliğ edilip yaşanmış. Ancak Hz. Osman’dan başlayarak göndeirlen Kuran değiştirilmeye başlanmış kafalar karıştırılmış ve Emevi sapıklığının yolu açılmış.

Yahu bu durumda İslam ve peygamber var demekki. Bize düşen dinimizi doğru şekilde öğrenmeye çalışmak ve tarihe ışık tutmak oluyor.

( Üst ben, saf ve her okuduğuna inanan ) Canım yaa, çok tatlısın :)
Bu işi bu seviyede tutan binlerce insan var biliyormusun? Neyse haftaya devam ederiz.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 2

Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan ayrılış, İslamdan çıkış süreci, İslamı neden terk ettim?, Karmaşık, Nasıl parçacık oldum, Nasıl parçacık oldum 2,
Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Birçok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Örneğin “ Zinaya yaklaşmayın” diye emrediyor. Neden zina yapmayın değil de “yaklaşmayın”. Yani aklından bile geçirme demek istiyordu. Veya Fatiha suresi tamamen Allah’ın bizden ne istediğini ve bizim neler yapıp nelerden kaçınmamız gerektiğini net bir şekilde izah ediyordu.
Yalnız O’na kulluk edecektik. Yani O’nun haricinde hiç kimse kutsal falan değildi. Sadece O’ndan yardım isteyecektik. Yani başımıza gelen her beladan bizi ancak kurtaracak olan yüce Allah’tı.  Ayetler hakikaten de muhteşem anahtarlar içeriyordu.

Kesin olan bir şey vardı, Şirk koşmayacaksın !

İşte olayın sırrını çözmüştüm. Yüce Allah’a şirk koşmamak imanın sırrı idi. Ancak insanlar farkında olmadan şirk koşuyorlardı. Hadisler mesela.. Adamlar Allah Resulu vefat ettikten 250 yıl sonra oturmuş hadis adı altında bir sürü iftirayı Peygamberimize atmışlardı. Ve günümüz Müslümanı ise bu hadisleri dinin kaynağı kabul edip ona göre dini yaşıyorlardı. Halbuki Allah bizi Kuran’dan sorguya çekecekti. Buhari’nin, Tirmizi’nin yazdığı kitaplardan değil.

Aman Allah'ım.. İslam dünyası büyük bir yanılgı içindeydi. Ve ben bunun farkına varmıştım.

O günlerde bu duygularla ve bu gözlükle insanlara bakıyor ve göz göre göre nasıl uyanmadıklarını hayretler içerisinde izliyordum. Komşum bir emekli memur, sürekli camiye gider, namazlarını orada kılar, bazen camide oturup saatlerce Kuran okuyan birisi idi. Ahmet bey diyelim. Ahmet beye gerek whatsapp’tan paylaşımlar la gerek yüz yüze sohbetlerimizde bu konudan bahsettim. Karşı görüşlerini ifade etti. Kuran anayasa, hadisler yasa kitabı dedi. Ayetler gösterdi ve bak burada Allah’a ve Resul’üne uyun diyor. Yani hadisler işte Resul’ün bize bıraktığı usulleri öğretiyor. Gibi argümanlar ile reddetti. Ben hüsran içerisindeyim tabi ki.

Bu arada ben Kuran araştırmalarıma daha yoğun bir şekilde devam ediyorum ve Allah resulünün vefatından sonraki dönemi iyice öğrenmem gerektiğine karar verdim. Başladım o dönemi anlatan bir sürü PDF kitap indirip okumaya.  Muaviye’nin ne menem bir adam olduğu, Aslında Ümeyyeoğulları’nın taa en baştan Allah resuluna karşı çıktığı, Ebu Süfyan’ın ancak Mekke fethi sırasında Kabenin örtüsünün altına sığınıp, oda işe yaramayınca da islamı kabul ederek kelleyi kurtardığını okudum.

Hımm..
Bu durumda Allah resulü zamanında ve Osman’a kadar olan zaman diliminde islam tam olarak yaşanmış ancak Osman ile ( Ümeyye oğullarından ) ilk çözülme daha doğrusu kuralları değiştirme çabası başlamış.

İşte bu noktadan sonra yavaş yavaş İslama eklemeler yapılmış ve günümüze kadar taban tabana zıt bir İslam bize sunulmuş. Yani Kuran değiştirilememiş ancak hadis adı altında binlerce yeni emirler hayata sokulmuş. Gerek o dönemlerim büyük imamları vasıtası ile gerekse halifeler vasıtası ile. Ancak anlaşılan o ki, dinimiz değiştirilmiş!

Bir keresinde çok dindar bir kuyumcuya aile ziyaretinde anlatmak istemiştim, hadislerin dinin kaynağı olamayacağı hususunu. Adam o kadar hiddetlendi ve suçlamaya başladı beni;
“Sen peygambere iman etmiyorsun o zaman, sen kâfir olmuşsun haberin yok “ dedi ve ben orayı terk etmek zorunda kaldım.

Onların inanışına göre ben kâfir olmuştum :)


Benim aydın ve mantıklı inancıma göre ise onlar kafir olmuşlarda haberleri yoktu. Zaten yüce Allah onlar hakkında şöyle diyordu : “ Onlar şirk koşmadan inanmazlar” Ve evet bir ayetin mucizesine daha tanık oluyordum. Şirk koşmadan iman etmeyen insanların ne kadar çok olduğunu bizatihi gözlerimle görüyordum.

Ben burada durmamalıydım. Allah’ın gerçeğine doğru yaptığım yolculuğa devam etmeliydim. Ancak bu ilk temaslarımdan sonra anladım ki, bu insanlar konu din olunca tanınmayacak hale geliyorlar ve mantık-akıl devreden çıkıyor tamamen kutsal başlığı altında ezberletilmiş emirler devreye giriyordu. Bu nedenle bundan sonra öğrendiklerimi kendime saklamaya karar verdim. Artık şundan iyice emindim ; 1,5 milyar Müslümanın %99’u şirk içerisinde. Ve kitaplarını okumadan hocaların sözleri ile iman ediyorlar. Ve çok fanatikler.

Beni en çok sevindiren ne idi derseniz ; Abdest almak için akrobatik hareketler yapmanın aslında dinin emri olmaması veya namazın(Salatın) vaktinin aslında benim için uygun olan sayı ve zamanda olabiliyor olması vs.  Yani ağır gelen eylemler hafiflemişti.

Bu seviyede yaklaşık 1 yıl geçirdim.  Ancak bir kere yola çıkmıştım. Ve yola çıkarken ben secdeye varıp “Allah’ım ben gerçeğin peşindeyim. Ve senin bana yol göstermeni diliyorum. Bana senin gerçeğini öğret ne olur” diye dilekte bulunmuştum.

Belki de bu yakarıştan dolayıdır, yolculuğumun bittiğini ve gerçeği bulduğumu düşünüp aylar boyu öyle yaşarken Yakup Deniz’in Youtube videosu karşıma çıktı.

“Kuran Tanrı kelamı değildir” diyordu.
İzlemek isterseniz YouTube'de yazdığınızda kolayca ulaşabilirsiniz.

Bugüne kadar bir çok ateist görüş aldım, tartıştım ve o insanlar çok donanımlı olmadıkları
için absürd şeyler söylüyor, söylediklerinin altını dolduramıyorlardı. Ancak Yakup abide bir
başkalık vardı. Kuranın Tanrı kelamı olmadığı görüşünü çok içtenlikle savunuyor ve
argümanları çok sağlamdı. O gece bedenen uyudum ancak fikren sürekli bu önermeler,
iddialar beynimde dolaştı durdu.

Diyordu ki Yakup abi, “ Kuran’da çelişki bulamazsınız diye yazdığına göre çelişki olmaması
lazım. Ancak çelişkiler var, buyurun bakın…” diyor ve bir sürü örnek ayetler veriyor ve
hakikaten çelişki içerisinde. Bir konu hakkında tamamen zıt şeyler söylenir mi ? Ancak var. Ve
bu çelişkileri arayıp bulmak için Kuran’a çok hakim olmak lazım. Çünkü 6 bin küsur ayetin
içerisine serpilmiş durumda bu ayetler. Yani ortasını okurken başını unutuyorsunuz. Ancak
defalarca okumuş olmanız gerekiyor bu çelişkili ayetleri farkedebilmek için.

Ve sonuç itibarı ile çelişkili ayetler barındıran bir kitap Tanrı kelamı olamaz !

…..
Haydiiiii… buyur burdan yak !
Ben ne olacağım şimdi ? O kadar uğraştım, emek harcadım hadisleri reddettim, detaylara
indim vs. Doğru dini buldum derken..

Kafam çok karıştı.

Yakup abinin bu önermesini reddetmek içimden gelmiyor. Hak veriyorum çünkü.

Beynimde ki 2 ben tam bir çatışma haline geldi. Bir taraftaki ben, uzun yıllarımı vererek ve
kendimce cesur davranarak hadisleri reddetme yolu ile dinimi hurafelerden, yobazlardan,
hocalardan kurtarmış ve bu noktaya gelebilmek için yıllar harcamış,
Diğer taraftaki ben ise 10 dakikalık bir video ile bütün inandıklarını gözden geçirmesi
gerektiğine inanmış..

Bu nedir arkadaş yahu! Yok mu bu işin doğrusunu izah edecek kimse? Tanrı neden kendini bu
derece saklıyor ? Yani direk görsek kendini, iman etsek ne olur ki? İmtihan olmaz ama o
zaman.. Hımm doğru. E madem her şeyi yapmaya gücü yetiyor neden test etme ihtiyacı
duyuyor ki? Zaten biliyor olması lazım değilmi? Ayrıca yaratan kendisi zaten. Yaratmaz olur
biter. Bir kitap gönderiyorsun, önce inanıp sonra yolan çıkıyorlar, bu sefer başka bir kitap
gönderiyorsun ondada sonuç aynı oluyor. Bir tane daha gönderiyorsun sonuç yine aynı.

Kendimi laboratuvar faresi gibi hissediyorum. Yani uygulayıcı da sonucu merak ediyor gibi.
Kafam çok karıştı.. Devam edeceğim.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 1

Nasıl parçacık oldum,Karmaşık, Dinden çıkış hikayesi, İslamı neden terk ettim?, İslamdan ayrılış, Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan çıkış süreci
NASIL PARÇACIK OLDUM ?
BÖLÜM 1

Yani bu durumda Tanrı yok mu?
Saçmalama oğlum biraz bir şeyler okuyunca hemen yoldan çıktın!
Allah’ım ne olur beni doğru yola ilet..

2 yıl önce….
Durun bir dakika, daha eskiye gitmem gerekiyor, yaklaşık olarak 35 yıl önceye..
16 – 17 yaşındayım. Cuma namazına henüz başlamış olduğum dönemler. Zıpkın gibi bir delikanlıyım. Din ile ilgim henüz başlamış. Babam peygamberimizin hayatını anlatan 15 ciltlik bilmemne yayınlarının bilmemne hocanın anlatımıyla o yıllara göre oldukça sade bir dille yazılmış hayatı.

Birkaç kere baştan sona okuyup cuma namazına başladığım yıllar.  Güneydoğunun o artık aydınlanması mümkün olma şansını çoktan kaybetmiş atmosferinde, kendimce mezhepleri reddederek modern çizgiyle bağımı koparmamış bir gençtim.

Bu sitede okuduğum bir çok arkadaşımın aksine ailemin görüntüsü şöyle idi ; Babam cumadan cumaya esnafla birlikte camiye giden ancak birçok kadınla sürekli dostluk kuran bir baba. Annem bildiğiniz başı açık ev hanımı. Ve çevremizde yaklaşık olarak böyle tipler.

32-33 yıl içerisinde Allah ve peygamber sevgisi içimden hiç eksilmedi. Hatta iyice pekişti. Öyle anlar oldu ki 4 halifeyi eleştiren bir misafirimi evden kovmuştum.
(Şimdi düşünüyorum da, ben ki okumaya, kültüre değer veren birisi olarak bu tepkileri koyuyorsam eğer, günümüzdeki kitlenin tepkisine bir psikolog edasıyla yaklaşmak gerektiğine inanmaya başladım)


Bu süre zarfında ben 1 – 2 kez eşimin başını kapatmadığı için boşanma düşüncesine kapılmış olduğum günler geçirdim, veya sahip olduğum tek mal varlığım olan arabamı satıp hacca gitmeyi düşündüm. Ve saire..

Beynimde öyle bir peygamber imajı oluşmuştu ki yıllar içinde, O şu anda hepimizi görebiliyor biz dualarımızda O’na seslenirsek bu mesajlar O’na ulaşıyor. O bizi tek tek ismen tanıyor ve Muhammed peygamber yarı ilah bir görünüm arzediyordu.

Yolculuğum ilk defa Ahmet Murat Sağlam’ın yazdığı “Neden yalnız Kuran” isimli kitabı okumakla başladı. Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını sağlam argümanlarla ortaya koyuyordu. Bu vesile ile Edip Yüksel’le tanıştım. Bir çok kez 19 mucizesi üzerine fikir alışverişinde bulundum. Ancak Tevbe suresi son 2 ayeti konusunda O’na katılmadığımı farkettim.

Oh be! Artık ben gerçek Müslümandım. Hadisleri  red ederek dinimi bir çok yanlış ritüelden sıyırmış ve tertemiz yapmıştım. Bu büyük ve radikal gelişme benim iç dünyamda muhteşem bir aydınlanmaya neden olmuştu. Artık gaz kaçırınca abdestimin bozulmadığını biliyordum.
Veya camide Allah yazılı tabelanın hemen aynı hizasına Muhammed yazılı tabela astıkları için ve Müslümanların camiye gidip Muhammed yazılı tabelanın önünde secde etmesinin şirk olduğu çıkarımında bulunuyordum.
Heyt beee, yahu bunca yıldır meğer ne çok günaha girmişim muhterem (!)
Neyse Allah affeder inşallah..

Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Bir çok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Devamı haftaya..

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL MÜNAFIK OLDUM?

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
sizden gelenler, din, islamiyet, Nasıl münafık oldum?, İslamı nasıl terk ettim?, Dinden nasıl çıktım, İslamı neden terk ettim?, Müslümanlıktan neden çıktım?, Değişim hikayesi,

İSLAMI NASIL TERK ETTİM?

Yedi ya da sekiz yaşındayım,  arkadaşlarla oynuyoruz.  Uyanık arkadaşlarımızdan birisi “Allah’ınızı seviyorsanız zıplayın” diyor. Başlıyoruz zıplamaya, hatta öyle çok zıplıyoruz ki hem en yükseğe sıçramaya çalışıyor hem de “ben Allah’ımı daha çok seviyorum, bak en yükseğe zıplıyorum” gibi sözler sarf ediyoruz.  Hiç birimiz de demiyoruz ki “yahu Allah’ı sevmek için ille de zıplamak  zorunda mıyız?”, çocuk aklı herhalde. Bir süre sonra uzak gruptan bir çocuk gelip  “Allah’ınızı seviyorsanız yerde yılan gibi sürünün” diyor. Bizi  zıplatan arkadaşımız da dahil olmak üzere hepimiz yere yatıp sürünmeye başlıyoruz. Siz buna sevgi diyebilirsiniz. Ben buna şartlanmışlık diyorum. Annemizi severiz, babamızı severiz, arkadaşımızı severiz fakat o yaşlarda hiç görmediğimiz, hakkında doğru dürüst  bilgimiz olmayan bir varlığı nasıl severiz? Eğer bize dini eğitim küçücük yaşlarda değil de ilerleyen yaşlarda verilseydi muhakkak dinden çıkmam zor olmazdı. Zira küçücük çocuklara hem korku yoluyla hem de çeşitli vesilelerle “O sizin bizim Allah’ımız, O’ndan büyük yoktur. Tek gerçek Tanrı O’dur.”  Diyerek henüz dini bilgileri öğretmeden, aklın şuna buna ermeye başlamadan “Allah Allah” dedirtirsen sana kutsal diye tanıtılan kitabı ister 10 defa ister 100 defa oku, hiçbir çelişki hiçbir mantıksızlık göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır ama Allah inancına kilitlenmiş beynin o manasız cümlelerin farkına varmaz. Daha açık ifade etmek gerekirse o gariplikler beyninin ilgili yerlerinde işleme alınmaz ve bundan dolayı şuuruna sinyal göndermez. Bu tıpkı fabrikada üretilen ürünlerin kontrolünü sağlayan bilgisayar sistemine benzer. Bilgisayara komut verirsiniz. Komut: “kontrol bandına gelen her metali tara ve yüzde yüz kırmızıya boyanmış olan metalleri paketlemeye gönder.”  Bilgisayar,  sensörleri yardımıyla kontrol bandına  gelen her metalin yüzde yüzü kırmızıya boyanmış olanlarını  paketleme bölümüne gönderir fakat yüzde doksan, yüzde seksen oranında boyanmış olan  metalleri de geri dönüşüme ya da tekrar boyama kazanına gönderir. Siz bu kez bilgisayara “kontrol bandına gelen bütün metalleri yüzde yüz boyanmış ve bitmiş kabul et  pakete gönder”  komutu verirseniz bu kez ister  tamamı  boyanmış  isterse yarısı boyanmış  olsun hiçbir metali sensörle tarayıp kontrol etmez, kontrol bandına gelen bütün metal ürünleri bitmiş kabul eder ve paketlemeye gönderir. İnsan beyninin kodlanması da buna benzer. Tek fark bilgisayara komutu bir kez girersin, insan beynine ise defalarca… Komut her yerde aynıdır ve şudur: “O,  yeryüzüne Tanrı katından gelen en son ve tek gerçek kitaptır, O Kur’an ki O’nda hiçbir çelişki göremezsin.” Gerçekten de göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır, cirit atar  fakat kodlanmış beynin “O’nda çelişki yoktur, göremezsin” komutu ile  okuduğun hiçbir ayeti işleme almaz sadece okur gider.  Zaten bir çoğumuz O’nu eleştirmek ya da çelişki aramak için, hata bulmak niyetiyle   okumayız. İmanımızı artırmak ve kesin olarak iman ettiğimiz Kitaptaki bilgileri öğrenmek için okuruz. Kur’an’ı öğrenmekten kasıt sorgulamak değildir, biraz ezberdir aslında biraz da dindarlık.  Olur da aklına takılan ve garip bulacağın ayetler olursa   cevap bellidir, “Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz”.

Benim dinden çıkmam  aslında radikal diyebileceğimiz ya da sosyete hocası diyebileceğimiz hocalardan birisinin bir gün televizyon ekranlarından “Ben Kur’an’ın bütününü okudum, hatmettim, yıllarca araştırdım. Cennete gitmek için ille de Müslüman olmaya gerek yok” dedikten sonra kendi kendime “madem ki cennete gitmek için Müslüman olmaya gerek yok, ben de Müslümanlıktan çıkıyorum” dedikten sonra oldu.  Müslümanlıktan çıktım, çıkış o çıkış. Meğer beynimdeki nöronlar, Kur’an’ı gerçek anlamda okuyup anlayabilmem için Müslümanlıktan çıkmamı yani o kilitli kapıyı açmamı bekliyorlarmış. Size Allah kelamı diye yutturulan kitabı inanç gözüyle iman etmiş halde okursanız onda hiçbir çelişki ve gariplik bulamazsınız. Okuduğunuz bir yazıyı her açıdan objektif bir şekilde değerlendirebilmeniz için şüpheci ve tarafsız bir şekilde okuyup değerlendirmeniz gerekir. İşte ben de Müslümanlıktan çıkışımın ertesi günü elime  Kur’an-ı kerimin Türkçe mealini aldım ve o zamana kadar en az 10 kez okumuş olduğum ayetleri gözden geçirmeye başladım.  Belki  de bilinçaltımdaki yıllarca birikmiş sessiz itirazların bir patlamasıydı bu hareketim. Onlarca kez okuduğum ayetlerin içindeki saçmalıklar, tutarsızlıklar, mantıksızlıklar birer birer gözüme batmaya tek tek patlamaya  başladı. Neden daha önce hiç fark etmedim? Zaten bir erkeğin dört kadınla evlenebilmesini, kocasına baş kaldıran kadının kocasından dayak yiyebileceğini ya da evden gönderilebileceğini ve buna benzer şeylerin  Allah’ın emri olduğunu biliyordum fakat konu iman etmek olunca hoşuma gitmese bile kabul etmek zorunda kalıyordum. Hatta şimdiki cambaz diyebileceğim ilahiyatçıların getirdikleri yorumlara açıklamalara sığınıyor ve “o devirde arap yarımadası ve arap gelenekleri farklıydı, hatta kadınlar daha kötü durumdaydı, İslam oradaki kadın haklarını  yumuşattı fakat şimdiki zaman dilimi farklı, o ayetlerin bu devirde hükmü kalmadı” gibi saçma sapan söylemlere kulp gibi yapışıyordum. Şimdi düşünüyorum da bu mu Kur’an’ın evrenselliği?  Hükmü kalmadığı söylenen ayetleri kim hükümsüz  kılıyor? Bununla ilgili bir ayet var mı? Yani Kur’an’ın bir yerinde şöyle bir cümle olsa: “Ey inananlar, zaman ilerledikçe ihtiyaçlarınıza ve gelişmişlik düzeyinize göre şu şu veya bazı ayetleri devreden çıkartınız gibi bir ayet var mı? Kimileri de çıkıp diyor ki peygamber efendimizin hayatı bize örnek teşkil eder, o hiçbir hanımını dövmemiştir, bizim de onu örnek almamız gerekir. Yani Allah bu konuda ayet gönderirken bunu düşünememiş ama Peygamber kulu düşünmüş, yaşamış öyle mi? Müslümanlıktan çıkmış olmanın verdiği rahatlıkla içsel olarak bile cesaret edemediğim soruları,  gariplikleri irdeledikçe bir de baktım ki İslam’ı  Kur’an’ı  neresinden tutsam elimde kalıyor. Nasıl bir Kur’an ki nasıl bir üstün yaratıcı kelamı ki  herkes farklı farklı yorumluyor. Kimse bir ayet üzerinde anlaşma sağlayıp sulh edemiyor.  Kur’anda  hristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin  diye  ayet var. Şöyle bir düşünün: Aşırı dindar bir Yahudi ya da hristiyan ailesinde doğduğunuz zaman Müslüman olma ihtimaliniz nedir? Hani insanlar imtihan için gelmişti? İmtihanın ne olduğunu hepiniz iyi bilirsiniz. Bir dersin yazılısına veya bir üniversite sınavına girdiğiniz zaman aynı sorularla karşılaşır aynı şartlara maruz kalırsınız. Müslüman ailede doğan çocukla Yahudi ailesinde doğan çocuğun imtihan şartları aynı mı? Bu nasıl imtihan? Nerede bu imtihanın adaleti? Peki küçük yaşta çirkefliklere uğrayarak hayatını kaybeden çocukların imtihanı nedir? Bunun da cevabı var elbette. İlahiyatçıların ağzından neler duymadık ki. “O yavrumuz şimdi cennette”. Hadi öyle olsun,  ölen yavrularımız cennete, ya ölmeyip hayatta kalanlar?...  Yıllar yılı, radikal  ilahiyatçıların yorumlarına sarıldım. “Kur’an, yanlış tercüme ediliyor, yanlış yorumlanıyor. Kur’an’ın dilini konuşan İslam ülkelerinin halkları kitaplarını açıp okumazlar, onlar cahil insanlar, zaten okusalar da pek bir şey anlamazlar çünkü Kur’an’ın Arapçası eski Arapça” ve daha neler neler. Ben onlara buradan cevap veriyorum. Hayır efendim. Müslüman Arapların yaşadığı hayat tam da Kur’an’ın müminlerden istediği hayat. Kadına değil, erkeğe seslenen, kadınlarla ilgili hususlarda bile erkeği muhatap alan bir dinin yaşandığı ülkede kadınların modern olmasını mı bekliyorsunuz? “O, tek gerçek kitaptır, O’nda çelişki yoktur” komutu ile yıllarca sarıldığım açıklama ve bahaneleri sıraladım bir gün. Sizinle paylaşayım:

  • Tercüme yanlış.
  • O ayetin hükmü kalmamıştır. (Kim söylüyor bunu, ölçüsü nedir? Neye göre kaldırılıyor? Allah’ın gönderdiği ayetin hükmünü kaldırmak kimin haddine?)
  • O devirdeki Arapların yaşam şartlarını gözlerimizin önüne sermemiz gerekiyor. 1400 yıl öncesinden bahsediyoruz. Kalkıp da o devirde gelen her ayeti bu döneme göre yorumlayıp kabul edemeyiz. (Allah düşünememiş bu günlere geleceğimizi) Allahü Teâlâ her devrin ve her milletin durumuna şartına  göre ayet mi gönderecekti? Buna sayfalar yetmezdi. (Ben bir tane göndereyim: “Ey inananlar! Kölelik, İslamiyetin kabul ettiği bir uygulama değildir. Kimilerinin atalarından gelen bu geleneği bir anda kaldırmanın da zor olduğu bellidir. Rabbiniz bu  konuda sizlere kolaylık getirmiştir.  Allah sizlere  Kur’an’ın her ayetinin indirilip tamamlanmasından sonraki elli yıl içinde ve bu elli yıla kadar olan istediğiniz her hangi bir zaman diliminde kölelik ve cariyelik uygulamasını tamamen kaldırmanızı, bütün köle ve cariyeleri özgürlüklerine kavuşturmanızı  ve kıyamete kadar da köle ve cariye uygulamasını bir daha geri getirmemenizi emreder. Allah’ın gazabı, emrine uymayanlara karşı çok şiddetlidir.”) 
  • Falanca mezhep şu şekilde kabul eder, şu mezhepte olanlar için de hüküm şudur. (Hangi meshepe girsem acaba? Hangisi işime gelir?)
  • Arapça ile Türkçe arasında anlam farklılıkları olabiliyor.
  • Kur’anda geçen ayetler tek başına okunduğunda tabi ki farklı anlamlar çıkartılabilir. Kur’an’ın o ayetinde aslında şu olaydan bahseder ve şöyle yorumlamak gerekir. (Eğer Kur’an ayetleri, bize doğru olarak gelip gelmediğinden emin olamayacağımız  hadis, rivayet ve insan yazması kaynaklarla yorumlanacaksa Kuran otomatikman devre dışı kalır. Kur’an’a iman etmemizin tek sebebi O’nun Allah katından inmesi ve tek bir harfinin bile değiştirilmemiş olması. Böylesine hassas terazi üzerindeki bir kitabı nasıl olur da her hangi bir harfinin korunmuş olup olmadığı belli olmayan hadis ve anlatımlarla açıklarız?)
  • Kur’an’ı sürekli olarak araştırıyoruz. Her araştırmamızda O’nda yeni cevherler buluyoruz. Hatta bu zamana kadar ki alimlerimizin Kur’an’ı yorumlarken içinde bulundukları şartlardaki  cehaletleri ile ne kadar sığ açıklama ve tercüme ettiklerini sonradan fark ettik. (Bekar erkeklerin ellerinin altındaki cariyeleri, cahil olmayan modern aklınla yorumla bi zahmet. )
  • Kuran evrenseldir ve her devre uygundur? ( Vallaha mı? Nisa 34: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar...”   demek erkekler, kendi mallarından hanımlarına harcamaktadırlar.  Bugünün kadını kocası gibi çalışıp para kazanıyor. Erkekler evlenmek için çalışan kadın arıyor. Hatta kadının kazandığı para, mutfak harcamalarına, kıyafete, faturalara, evin bozulan beyaz eşyalarına, market alışverişine yatırılırken erkeğin parası ev taksitine, araba kredisine gidiyor. Ne malından harcaması be, erkek  hanımının sırtından ev araba sahibi oluyor. Ev adamın üstünde, araba adamın üstünde. Kur’an’ın bu ayeti bu devre uygun mu şimdi? Nerede bu ayetin evrenselliği?  Efendim? Çalışma hayatından çıkalım, erkeğimizin eline bakalım değil mi?... Söylenecek çok şey var da boş ver  hangi birini  kaleme alayım?)

Çelişkileri, saçmalıkları, gariplikleri, rezillikleri saymaya sayfalar yetmez. Keşke hepsini, yüzlercesini sayabilsem çevreme, sevdiğim insanlara…  Ne yazık ki münafık olarak yaşamayı seçtim. Dar ve dindar bir çevrede yaşıyorum. Bir bayan olarak böyle bir çevrede dinden çıktığınızı söylemek intihar olur. En yakınlarımın bile dinsizliğimden haberi yok. Söylemek kolay fakat anlaşılmak imkânsız gibi duruyor. Etrafımda örtülere bürünen ve sürekli olarak Kur’an’ın Arapçasını okuyup huzur bulduğunu düşünen ve kendi yakınlarındaki kadınları da örtülerin altına hapsetmek ve Kur’an’ın Arapçasını okumayı  öğretmek için seferber olmuş hemcinslerime haykırmayı o kadar çok isterdim ki? Bir gün bir tanesine söyleyecek oldum. Sence bu ayet mantıklı mı diye sordum. Cevap neydi biliyor musunuz? “O kadarını bilemem ama ben Kur’an okurken çok büyük bir huzur yaşıyorum, sana da tavsiye ederim. En azından Arapça okunuşunu öğren, aç bir iki sayfa oku, ne demek istediğimi anlarsın.”  Sizin Kur’an’ı okurken yaşadığınız huzuru, Yahudiler Tevratı okurken yaşıyorlar. Hristiyanlar İncili okurken yaşıyorlar. Budistler ve Hindular ise kitap bile okumuyorlar, işin tekniğini keşfetmişler huzurun mutluluğun  en yükseğini yaşıyorlar demek isterdim.  Ben dinden çıkalı, namazda bulmadığım huzuru buldum, insan olmanın hakikatine, onuruna erdim demek isterdim. İnanmış beyinlerin kodlanmış kilidini açmayı isterdim.   “O,  Allah katından gelmiş tek gerçek kitaptır. Kur’anda çelişki yoktur.”

İçimi boşaltmama, duygularımı paylaşmama vesile oldunuz, teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.

İSLAMI NEDEN TERK ETTİM ?

din, sizden gelenler, Dinden nasıl çıktım, Nasıl dinden çıktım?, Dini terk ediş hikayem, Dini neden terk ettim, Din yerine bilim, Dinsizlik, İslam çelişkileri, İslamı neden terk ettim?
Herkes gibi eskiden bende dindardım ta ki dinin iç yüzünü öğrenene ve Allah denilen Tanrı'yı tanıyana kadar. Müslümandım ama ailem Müslüman olsa da dindar değildi. Kalbimiz temiz ibadet etmesem de olur, iyilik yapsak yeter derlerdi. Ama bir türlü onlara "Allah size ibadet etmeyi buyuruyor başka yolla cennete gidemezsiniz, 5 vakit namaz kılın oruç tutun, İslam'ın şartlarını yerine getirin diyemezdim. İslami bilgileri en yakın arkadaşımdan alıyordum ve kendim de araştırıyordum. Bazen Kur'an bile okuyordum. İnancım ve Allah'a sevgimin büyüklüğünü kimseye anlatamazdım. O kadar güzel bir histi ki, namaz kılmak bile istiyordum. Ama ailem izin vermiyordu. Sen iyilik yap, iyi insan ol derlerdi. Çok üstlerine gidince (arkadaşım çok dindardı, İslam'ın her şartını sonuna kadar yapan biriydi ve günah işlememek için çok titiz davranırdı.) o seni Vahabi yapacak, İşid ve diğer dini terör örgütlerine yönlendirecek diyor ve çocuğumuz Vahabi oluyor diye söyleniyorlardı. Hatta işin büyüklüğü akrabalarıma kadar uzamıştı. Tarafımı tutan yoktu, boş işler bunlar derlerdi. Ama çocuk ehl-i sünnetti, hiç öyle şeylerle alakası yoktu fakat sert fikirleri vardı. Ben karşı çıkınca Kur'an'da var derdi ve bende o yüzden susardım. Taki bu dinin ve tanrının insanlara yaptığını öğrendikten sonra.

Geleceği görebilen bir tanrının yarattığı peygamberi oğluyla sınaması, cariyelik denilen köle kavramının kabul edilmesi, hırsızın elinin kesilerek cezalandırılabilmesi ve sırf iyilik olsun diye kurban bayramında hayvan kesip millete dağıtma kuralı, "hacca gittiğimde herkes bana hacı diyecek, güzel insan diyecek" diye oraya gidenler, peygamber o taşı öptü bizde öpmeliyiz diye Arabistan'a gidip Arapları paraya boğmalar, şeytan taşlamalar, eski mısırda diğerlerden farklı olmak için fahişelerin (tapınak rahibeleri) giydiği çarçafı günümüz insanlarının ve Türklerin giyinip simsiyah gezmesi, dinde zorlama yok dedikten sonra dinsiz veya o dinden olmayanları hoş karşılamamak ve adeta onlara düşman kesilmek gibi olaylar çok mantıksızca ve gerici geliyordu. Şu anda bile Arap dini olan İslam 7.yüzyıldan kalma bir din olduğunu, çağa uymadığını bile bile ayetleri eğip büküp o sert kanunları yumuşatıp sevimli bir hale getirmeleri beni İslamdan uzaklaştırmaya başladı.


Kur'an'da kadına değer verilmemesi, aşağılanması, "kadınlar sizin tarlanızdır istediğiniz gibi girin denmesi", çok eşli evlilikler, faizin haram olması, sırf peygamber sakal uzattı diye bütün Müslümanların sakal uzatması ve sakalı olamayanlara erkek gözüyle bakılmaması ve "kendilerini kadına benzetiyorlar" sözleri, oruçlu olan birinin oruç tutmayan birini çevresinde yerken görünce "git o tarafta ye, burada içme, şurada yapma" diyerek kendilerini rahatlatırken diğerlerini kısıtlamaları beni adeta çileden çıkartmıştı.

Cübbeli gibi hocaların Mahmut'u neredeyse ilahlaştırması, söylediği sözler; "Mars'da ne var parayı bana verin söyleyeyim" o haram, bu haram ve diğer hocaların buna benzer akıl almaz fetvaları tırnak içinde "bizi iyi yola getireceklerini söylerken ülkeyi ve insanları cehalete sürükleyip yobazlaştırmaları" ve daha sonra bize saygı duyun demeleri beni dinden tiksindirdi.

İslamda mantıksız şeyleri görünce ve bu dinin insanları köle edip beyinlerini yıkamasına üzülüyordum. Orucun mahiyeti nedir? denince "açların halini anlamak için" diyorlardı. O zaman em-pati ve vicdan nereye kayboldu? Em-pati kurabiliyorsam demek ki oruç tutmadan da insanlara yardım edebilirim, bunun için özel bir gün olması gerekmez. İnsan insana her zaman yardım etmelidir. Fakirin halinden anlamak için fakir, zenginin halinden anlamak için zengin, hastanın halinden anlamak için hasta olmak mı gerekiyor?! Tabi ki hayır

Tarikatlar, mezhepler fikir ayrılıkları, mezhep düşmanlığı, din üzerinden kazanılan paralar, dini teröre alet etme ve insanların o terör örgütlerinde Allah için barınmaları ve kendilerini patlatıp yüzlerce insanı katletmeleri, bombalı saldırıda can veren veya yaralanan insanların "Allah'ım yardım et" diye ettiği ve karşılık bulmayan boş duaları, "ben sizi sınıyorum, bu bir imtihan" diyen tanrının 3 yaşındaki çocuğun tecavüze uğramasına göz yumması ve "imtihanı kazanırsan sana cennet vereceğim ne kadar ömrün varsa geçir, rezil yaşa bu hayatı" demesi... Bunları görünce "Tanrı yok, sadist bir varlık" demek geliyordu içimden.

Dinlerde barış vardır deyip Hristiyan ve Yahudilerle kafirlere dost olmayın, onlar gazaba uğramışlardandır denmesi kulağa hiç barışçıl gelmiyordu. Yoksa tanrı bu ayetle Yahudileri, Hristiyanları, Budistleri ve diğer şirke bulaşanları yoluna döndüreceğini mi sanıyordu? Yoksa gelecekte tüm bunların bu şekilde olmayacağını bilmiyor yada göremiyor muydu?! Bence böyle bir tanrı kavramı olamaz. Bu benim tanrım olamaz. Hele hele koskoca bir evrende, o sonsuzlukta sinek pisliği kadar yer kaplayan insan toplumunu tanrı neden sınasın ki? Birde Tanrı'nın Arap yarımadasına peygamber görevlendirip "ey peygamber dinimi yay, bu helal, domuz haram" demesi. Tanrı'nın işi gücü bitti de içkiye domuza mı karışıyor?  Koskoca Tanrısın, bizi sınıyorsun, cennet ve cehenneme göndermek için yarattığın yer küresinde berbat bir hal geçirerek özgürlüğümüzü kısıtlamamızı istemen, kısıtlamayanları da cehenneme gönderip orada orada yanacaklarını söylemen hiçte senin varlığını bana yansıtmıyordu.

Küçücük insanlarız bizim ibadetimize neden ihtiyacın var ki? Neden uzlaşmak istiyorsun bizimle? Yoksa bazı şeylere gücün mü yetmiyor?


Allah'ın  124,000 peygamberi her kavime gönderip onları görevlendirip bu insanları "bana tapın" demekle görevlendirmesi ve daha sonra insanların bu peygamberlere inanmaması ve puta tapması neden Allah'ın varlığına kanıt olsun ki? Kaldı ki 124,000 peygamberin varlığına dair sağlam bir kanıt dahi olmaması, dinin yayılması için yapılan savaşlar, katliamlar, Talas savaşı, Haçlı seferleri, hiç bir şey bilmeyen küçük çocuğun mecburen sünnet edilmesi dinlerin nasıl yayıldığını ve ortaya neler yaydıklarını açıkça gösteriyordu.

Meryem'in bakire olarak İsa'yı dünyaya getirmesinin, İsa'nın ölüleri diriltmesinin, 2 kişi olan Adem ve Havva'dan tüm insanların dünyaya gelmesinin bilimle baya çeliştiğine, hatta masal olduklarına kanaat getirdim.

Biraz mitoloji okudum Sümerleri araştırdım ve bunlarla neredeyse birebir aynı eşleşen hikayeleri gördüm. Enki, Marduk ve diğer eski mezopotomya tanrılarını araştırdım. Allah'ın 99 isminin bile çalıntı olduğunu öğrendiğimde tamamen her şey açıklığa kavuşuyordu. Kur'an ve ibrahimi dinlerin hepsinin kökeni Sümer'den geliyordu maalesef. İnançların nasıl ortaya çıkışını da araştırdım, Allah'ın ay tanrısı olduğunu ve eskiden put diye ona tapıldığını, Uzza, Lat, Menat'ı öğrendim. Günümüzde bile kullandığımız bazı kelimelerin eski Tanrı adları olduğunu fark ettim. Allah sözünün kökenine kadar indim ve düzmece bir tanrı karşıma çıktı.

Hatta mescitlerin neden hepsinin kıbleye baktığını daha sonra kıble yönünün değiştiğini araştırdım. Bu yolda bilgimin artmasına Muazzez İlmiye Çığ'ın, Tanrı'nın 4.000 yıllık tarihi kitabının ve Turan Dursun'un büyük faydaları oldu.

Salem güneş tanrısının kardeşi var ki, onun adı Seher'dir. Seher veya Sahar da denir. Allah'ın oğludur ve çıkmakta olan güneş tanrısıdır. Seher, Salem'in üvey kardeşidir ve annesinin ismi Anat'tır. Sama  hem güneş hem gök yüzü tanrısıdır ve biz buna sema diyoruz. Samas güneş tanrısıdır ve Kur'an'da da güneş şems olarak geçer. Peki neden Kur'an'da bir put adı kullanıyor? Dediğim gibi gündelik hayatımızda bile bu adları kullanıyoruz

İslamda ve ibrahimi dinlerde olan ve mucize denen şeylerin bin yıl öncede bilindiğini gördüm. Daha sonra evrim teorisini araştırdım ve çok mantıklı geldi. Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabını okudum ve burada yazan teoriler dinle çelişiyordu. İnsanın evrimleşerek şimdiki haline geldiğini ve giderek  evrimleştiğini dile getiriyordu. Bulunan fosiller, canlıların fosil kalıntıları meseleyi gün yüzüne çıkarmakta ısrarcıydı. Ben bilimi tercih ettim, okudum, araştırdım, gördüm ve dinden çıktım. Bu benim hikayem, seçim sizin...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Zaur Hetemov

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)