HABERLER
Dini Haber
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ALLAH İNSANI MUHAMMED İÇİN Mİ YARATTI?

A, Allah insanı Muhammed'i sevdiği için mi yarattı?, Allah insanı Muhammed'in yüzü suyu hürmetine mi yarattı?, Allah insanı niye yarattı?, din, islamiyet,
ALLAH İNSANI MUHAMMED'İN YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE Mİ YARATTI?
Bu, hadisçi olan bir kısım Müslümanca söylenen sözlerdendir, kanıt olarak ise aşağıdaki hadisler gösterilir:
  • (Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]
  • (Yâ Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim]
  • (Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]

Fakat bu konuda Müslümanlar bile kendi içlerinde ortak noktada buluşamadılar. Bazı Müslümanlar bu hadislerin güvenilir olmadığını ve Kur'an'da geçen aşağıdaki ayetlerden dolayı kabulünün mümkün olmadığını söylüyorlar:
  • O Allah’tır ki, yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı. (2-Bakara-29)
  • Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (51-Zariyat-56)
  • “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler. (2-Bakara-285)
  • Şöyle deyin: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, onun torunlarına indirilene, Mûsa’ya ve İsa’ya verilene ve diğer nebilere verilene inandık. Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız. Biz yalnız O’na teslim olanlarız. (2-Bakara-136)

Tabi ki ortada bir gerçek varsa o da "hadis" konusunda bile bir ortak görüş olmadığıdır. Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak kabul edilen Buhari bile bazı Müslümanlarca reddedilebiliyor, fakat gel gör ki tüm ibadetler de "hadislere göre" yapılıyor.

Neyse konudan kaymayayım, bu konu ile ilgili karar sizin kendinize aittir. Fakat şu gerçek ki eğer insanlar bir başkası için yaratılmışlarsa bu yaratıcının bir başkası için yarattığı canlıyı "gerçekten" sevdiğine inanmak kendini kandırmak olur.
Peki o halde İslamiyete göre Allah insanı niye yarattı? diye soruyorsanız, onun için de buraya tıklayınız.

Yazan: Anu

ALLAH İNSANI NİYE YARATTI ?

Hazırlayan: A.Kara
A, din, islamiyet, Allah insanı niye yarattı?, İnsan neden yaratıldı?, Allah bizi neden yarattı?, İmtihan için yaratılmak, Dünya sınav mı?, Allah'ın bilinmek istemesi, Allah ibadete muhtaç mı?,

İslamiyet'te "Allah insanı neden yarattı?" diye sorduğunuzda alacağınız farklı farklı cevaplar vardır. Bu cevaplar şunlardır:
  1. Allah "Bilinmek" ve tapınmak istedi.
  2. İbadet için yarattı.
  3. Onun her şeyden daha büyük olduğunu ilan etmemizi istediği için yarattı.
  4. İnsanı imtihana sokmak için yarattı.
Peki bu cevaplar sizin aklınıza %100 yatıyor mu? Yani hiçbir şeye ihtiyacı olmayan her şeyden üstün olan bir yaratıcının yukarıdaki nedenlerden dolayı insanı yaratmış olduğuna inanmak konusundaki çelişkiyi görmüyor musunuz, yoksa inancınız gereği gözlerinizi kapayıp görmezden mi geliyorsunuz?
"Neden böyle diyorsun yahu zındık" diyecek olursanız cevaplamaya başlayayım. Tek tek insanın yaratılması için İslamiyet'te anlatılan sebepleri inceleyelim:

1) BİLİNMEK VE TAPINMAK İSTEDİ
Kur'an'da anlatıldığı üzere Allah insanı yaratmadan önce meleklerin ve cinlerin var olduğu anlatılıyor. Ayrıca bu melekler ve cinler Allah'ı "biliyor" ve ona "ibadet" ediyor yani tapıyorlar. Doğru mu? Sende biliyorsun ki, doğru.

O halde, zaten ona tapanlar ve ibadet edenler olduğu halde insanı neden bu bahaneyle yaratsın? Bu orijinal yani yeni bir fikir değil ve tapılmaya, bilinmeye ihtiyacı yok çünkü bunlara zaten sahip.

Belki diyeceksin ki, eee tamam ama insana özgür irade verdi, belki de özgür iradesi olanlar tarafından bilinmek ve tapılmak istiyordu? iyi güzel hoş ama bu tez de içinde bir sürü mantık hatası barındırıyor:
1) Allah tapılmaya muhtaç mı?
2) Allah bir yandan her şeyden üstün bir güç gibi anlatılırken diğer yandan "insanmış gibi" görünmüyor mu? İstekleri, sözleri, hırsı, siniri ve egosu onu yüce yaratıcı sınıfından uzaklaştırmıyor mu?
3) İnsana özgür irade vermiş olsa bile aynı zamanda kaderi kendinin yazdığını, dilediğini saptırıp dilediğini iyi yola sürüklediğini söyleyerek büyük bir çelişkiye ve tapınma isteği ile çelişkiye düşmüş olmuyor mu? Çünkü eğer benim kalbimi mühürlemiş ise ve ben onun isteği ile ona tapmıyor isem beni yaratma gayesi amacından sapmış olur (Ayrıca Kur'an'da kader konusunda büyük çelişkiler vardır, bunu önceki yazılarımızda anlattık, tıklayarak okuyabilirsiniz).
4) Birini size tapması için yaratmak ego ve kibir değilse nedir?
5) "İnsan olmayan" insandan ve her şeyden üstün denilen ilahi bir gücün bu gibi istekleri olması ve trilyonlarca insanı sırf bu yüzden yaratması sizin mantığınıza nasıl sığıyor?

2) İBADET İÇİN YARATTI
Yukarıda da dediğim gibi, eğer ibadet için yarattı ise bu onu bir şeylere muhtaç konuma iter. Eğer muhtaç değil ve beni ibadet etmem için yarattı ise bu sefer de "boşuna" yaratmış olur çünkü eğer bana ve benim ibadetime ihtiyacım yok ise yaptığım ibadet "boşadır".

Yooo, ibadet boşa değil, ahiret için yapıyoruz, yani imtihan için diyorsanız eğer, onu 4. madde de yazacağım merak etmeyin.

3) ONUN HER ŞEYDEN ÜSTÜN OLDUĞUNU İLAN ETMEMİZ İÇİN YARATTI
Tamam, diyelim ki tüm insanlar inandı, onun her şeyden üstün olduğuna da söylediler. Peki ya sonra? Neye ulaşacak? Ne elde etmiş olacak? Bu bile dinlerdeki ve İslamiyet'teki yaratıcının insan ürünü olduğunun göstergesidir.

Çünkü istediği şeyin sonucunun bir "faydası" yok. Tüm insanlar "Evet Allah çok büyük" dese bu ona ne kazandıracak? Bilinmenin sevincini, istediğin şeyin sonucunu elde etmenin mutluluğunu, zafer duygusunu mu neyi kazandıracak? Bunlar insani arzular değil mi? O halde bu maddeye bakarsak eski pagan tanrıları ile arasında bir fark yoktur. İstekleri insanidir.

4) İMTİHANA SOKMAK İÇİN YARATTI
Laf olsun, sadece anlayabilmeniz için hayal edin diye diyorum. Diyelim ki öyle bir gücün var ki ne istesen yaratabiliyorsun. Bir gün "bir canlı yaratacağım çünkü onları imtihana sokmak istiyorum" dedin ve bir canlı türü yaratıp bir araziye saldın. Bu, temelde kendin için yaptığın bir şey mi yoksa onlar için mi? Kendin için dimi? Çünkü onlar yokluktan seslenerek "bizi yarat" demediler.
Ama sen hem onları yarattın, hem de sana ibadet etmezlerse onları ateşlerde yakacağını, akla hayale gelmeyecek yollarla işkence edeceğini söyledin. Bu yaptığın ve bundan doğacak olan sonuçları (ibadet etmeyip yakacağın canlılar) vicdanın kaldırır mıydı? Onları oyuncağın olmaktan, satranç tahtasındaki bir piyon olmaktan öteye götürür müydü?

Kendi yarattığın canlıya zorunlu olarak bir şeyler dayatan ve yapmazlarsa onlara işkence edecek biri olarak eğer kalkıp yarattığın canlılara "iyilik yapın", "iyi olun" deseydiniz ve "merhametli" olduğunuzu söyleseydiniz bu ne kadar samimi olurdu? Çelişki barındırmaz mıydı?
Cevap sizde...

ŞAMANİZM'İN KÖKENİ

A, din, Dinlerin atası, Dinlerin temelleri, şamanizm, Şamanizm kalıntıları, Şamanizm tarihi, Şamanizmin kökeni, Amerikan Şamanizmi,Sibirya Şamanizmi,Şamanlar,Tengrizm

ŞAMANİZM'İN KÖKENİ

Şamanlar gerçekliğin enerjik doğasını doğrudan deneyimlediklerine inanıyorlardı ve maddi dünyanın, her zaman etkileşime girdiğimiz daha hoş bir enerji aleminin bir ifadesi olduğunu düşünüyorlardı. Dünyalarını bu alemde nasıl var olduğunu hayal edebilmeyi öğrendiler, böylece birçok insanın gerçeklik dediği şeye, yani dünyanın yaratılışı ve yönetimine ortak oldular. Doğanın tüm tezahürlerine saygı duyuyorlardı.

ŞAMANİZMİN TARİHİ
Şamanizm, yerli kabile üyelerinin bazen zehirli olabilen ve yüksek derecede uyuşturucu etkisi gösteren bir mantar olan Amanita Muscaria'yı topladığı Sibirya'da doğmuştur. Şamanizm olarak kabul edildikten ve sınıflandırıldıktan sonra, dünyanın her yerinde benzer uygulamalar yapan birçok kültür ortaya çıktı.

Şamanizmin avcı / toplayıcı (Paleolitik) kültürlere dayanan tarih öncesi bir gelenek olduğunu bilinmektedir. 30.000 yıllık mağara sanatları şamanik uygulamaların kanıtlarını gösterirken, şaman ayinlerinde kullanılan çıngıraklar ve diğer nesneler Demir Çağı'ndan geriye kalan malzeme kalıntıları arasında bulunmuştur.

Şamanizm “insanlığın en eski ve evrensel dindarlık ifadesi” olarak adlandırılmıştır ve avcı / toplayıcı toplumlar arasındaki kültürler arası varlığı beynin evrimi konusunda bağlantıya işaret etmektedir. Aslında, tüm modern dünya dinlerinin Şamanizm kökenli uygulamaları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Araştırmacılar, Asya, Tibet, Okyanusya, Macaristan, İsveç, Kuzey ve Güney Amerika, Orta Avrupa ve Afrika'da Şamanizm'i belgelemişlerdir. Şamanizm uygulamaları dünyanın dört bir yanına yayılmıştır ama şamanın bir şifacı ve ruhani rehber olarak oynadığı rol tüm dünya üzerinde yaygın olarak paylaşılmıştır.

Peru'nun Andean şamanlarının manevi kökenleri yaklaşık 50.000 yıl önce Himalayaların eteklerine yerleşmiş olan ilk halklara dayanmaktadır. Güney Asya'nın kuzeybatı bölgelerindeki İndus Vadisi'ndeki göçmenler (günümüz Pakistan'ı), son buzul döneminden sonra Sibirya'dan Bering Boğazı'nı geçmeye başlayan ilk insanlardı ve Laika (Dünyanın eski koruyucuları) olarak biliniyordu.

ŞAMAN MİSTİSİZMİ
Dünyadaki en eski ruhsal uygulama olabilir - bu, zorunlu olarak belirli bir tanrıya inanmaya dayanmayan, ama daha çok animizm'e yani her şeyin yaşadığı ve bir ruha sahip olduğu inancına dayanır. Şamanizm, Sibirya, Hint, Kızılderili ve Güney Amerika Şamanları gibi eski yerli kültürlerdeki başlangıcından bu yana dünyanın her yerinde varlığını sürdürmüştür. Şamanizm, onun dünya çapında manyak ve ilkel bir uygulama olduğunu söyleyen hükümet ve dinlerden gelen baskılarla savaşmak zorunda kalmıştır. Ancak benzer gelenekleri, inançları ve ayinleri korurken, pek çoğu yüzyıllarca birbiri ile hiçbir ilgisi bulunmayan çok sayıda kabilenin bu kültüre sahip olmasıyla mistisizm ve sürdürülen uygulamaları, gelenekleri güçlü kalmıştır.

Peki Şamanizm nedir? İnanışa göre Şamanizmin var olmanın anahtarı olduğu düşünülmektedir. Şamanlar daha yüksek varoluş düzlemleri arasında bir bağlantı olarak görülürler. İyileştirmek, ölen atalara başvurmak, hava durumunu düzenlemek ve bilincini beslemek için ruh dünyası ile bağlantı kurarlar.

Bugün, sadece birkaç geleneksel şaman kalmıştır. Medeniyetlerine zarar verilmesiyle genç kuşak, artık kendilerine sunulan heyecan verici yeni seçenekleri keşfetmeye daha çok ilgi gösteriyor. Bu gelenek ve inanışlarını koruyan şamanlar ise gerçeğin aydınlık doğasıyla ilgilendiklerini, hastaları iyileştirmeye yardımcı olduklarını, hastalığın nasıl önlenebileceğini öğrendiklerini ve ölenlerin ruhlarının ruhlar dünyasına gitmesi için yolculuklarında yardım ettiklerine inanıyorlar.

ŞAMANLARIN GÖREVİ
Bir şaman, yalnızca bir kişinin değil, tüm topluluğun sağlığı ve iyiliği ile ilgilidir. Tüm bitkilere, hayvanlara ve tüm çevreye uzanır. Şamanlar ruhlar dünyası ile iletişim kurarlar bu da daha sonra, hipnoz hali ve manevi veya bazen de fiziksel dönüşümlere yol açar. Bu hal, bir şamanın geleneklerine bağlı olarak, çoğunlukla bulundukları yere göre farklı yöntemlerle gerçekleşir. Kuzey Amerika şamanlarının, Amerikan Kızılderili kabilelerinde olduğu gibi, oruç tutma ve soyutlanma gibi mahrumiyet teknikleriyle kendinden geçmiş bir hal yarattığı bilinmektedir. Güney Amerika ve Sibirya şamanlarının mantarlar, peyote, Ayahuasca ve alkol gibi mest olma hallerini uyarmak için halisünasyon etkisi olan ve sarhoş edici maddeleri kullandıkları bilinmektedir.

A, din, Dinlerin atası, Dinlerin temelleri, şamanizm, Şamanizm kalıntıları, Şamanizm tarihi, Şamanizmin kökeni, Amerikan Şamanizmi,Sibirya Şamanizmi,Şamanlar,Tengrizm
KUZEY AMERİKA ŞAMANLARI
Kuzey Amerika'nın şamanları genellikle güçlerini miras (veraset), içsel arayış, seçim ya da manevi güç yoluyla kazanırlar. Çoğunlukla davetsiz şeylerin ortadan kaldırılmasında uzmanlaşırlar - bu genellikle fiziksel bir şeyi ya da bir illeti çıkarmak için, kelimenin tam anlamıyla ya da mecazi olarak nesneyi emerek yapılır. Diğer şaman uygulamaları, hava durumunu etkilemeyi, bir avda yardım etmeyi ya da şans sağlamayı amaçlar.

Ancak, Kuzey Amerika Şamanizminin temel odağı şifadır. Yerli Amerikan şamanlarının çoğunluğu erkeklerden oluşuyordu ancak kadın şamanlar kuzey Kaliforniya'da bulunan kabilelerde yaygındı. Kuzey Kutbundaki Amerikan Şamanizmi, kıtanın daha güney kesimlerindeki Sibirya Şamanizmi ile daha yakından ilişkilidir.

A, din, Dinlerin atası, Dinlerin temelleri, şamanizm, Şamanizm kalıntıları, Şamanizm tarihi, Şamanizmin kökeni, Amerikan Şamanizmi,Sibirya Şamanizmi,Şamanlar,Tengrizm
GÜNEY AMERİKA ŞAMANLARI
Öncelikle Amazon'da bulunan Güney Amerika şamanları, kabilelerindeki baş karakterlerdir. Güney Amerika şamanı, jaguarlar ile yakından ilişkilidir ve çoğu kez bir şaman için kullanılan sözcük, jaguar kelimesine benzerdir. Şamanların, istedikleri zaman jaguarlara dönüşebileceği ve jaguarların aslında hayvan değil, dönüştürülmüş bir şaman ya da bedensel alanda ilerleyen ölen bir şamanın ruhu olduğu düşünülüyordu (Buradan bakıldığında bazı Hint efsanelerinin Şamanizm'den etkilendiği güçlü bir ihtimal gibi duruyor, çünkü efsanelerinde hayvan şekillerine girerek meditasyon yapan tanrıları yer alır. Maymun gibi görünür ama aslında bir tanrıdır vb.). Amazonda hiç farklı kabilelerle etkileşimde bulunmayanlar, tüm şamanların jaguarlara dönüşme yeteneklerine inanırlardı.

Bir şaman, bir tören gerçekleştirdiğinde, kendinden geçmiş bir hale ulaşmak için, çoğunlukla, ya yagé ya da Ayahuasca adı verilen Banisteriopsis caapi bitkisinden bir çay yaparlardı. Halisünojen içeren bir bitki ile birleştirilen bu çay bir insan için en yoğun sanrı yolculuklarından birini meydana getirirdi. Şamanlar arayışta olanları bu bitkileri bulabilmeleri için yönlendirir, bazen isteyenlere bu bitkileri öğretip verirdi fakat çoğu zaman ruh dünyasına bağlanıp yardımcı olabilmek için bunları kendileri alırlardı. Güney Amerika'daki diğer şamanlar, ruhlarla iletişime geçmek için Peyote, San Pedro ya da diğer kaktüslerde bulunan meskalini kullanırlardı.

Şamanlar tarafından kullanılan ve anahtar görevi gören şey ise mest olunmuş ruh durumuna geçmede  kullanılan enstrümanlardır. Tipik olarak bir davul kullanılır, ancak Güney Amerika'da bazen davulun yerine bazense davulun yanında çıngıraklar kullanılırdı. Güney Amerika şamanları için çıngırak, dünyamız ile bağladıkları ruh dünyası arasındaki uyandırılmış durum için çok semboliktir. Çıngırağın kabağı evreni simgelerken, içerisindeki tohumlar veya taşlar geçmiş olan ataların ruhlarını temsil eder. Şaman ve atalar arasındaki bağlantı, çıngırak kulpundan geçerek, dünya ağacındaki yoldan geçerek evrenle iletişime geçme yolunu simgelerdi.

A, din, Dinlerin atası, Dinlerin temelleri, şamanizm, Şamanizm kalıntıları, Şamanizm tarihi, Şamanizmin kökeni, Amerikan Şamanizmi,Sibirya Şamanizmi,Şamanlar,Tengrizm
SİBİRYA ŞAMANLARI
Sibirya'daki Şamanizm, bu uygulamanın kaynağı olarak kabul edilir. Kültür, Kuzey Asya'daki sürü nüfuslarında, özellikle Tungus olarak adlandırılan bir dili konuşan grupta bulunuyordu. Sibirya ve Moğolistan boyunca Şamanizm yayıldı ve şaman bir kabilenin en saygın üyelerinden biri oldu. Yeni şamanlar ya diğer şamanlar tarafından şamanlığa kabul edilir ya da Şamanizm yollarını öğrenmeleri ve ruhlarla temasa geçmeleri için kabileden ayrılarak yalnız, ruhsal bir yolculuğa çıkarlardı. Şamanlar, uzmanlaştıkları alanlara göre farklı sınıflara ayrılırlardı. Bazıları kötü ruhlardan koruyacak, diğerleri şifacılar olarak görev alacak, bazıları sihir ya da kara büyü yapacaklardı.

Sibirya ve Moğolistan'ın göçebe bölgelerinde yaygın olan yurtlar, Şamanizmde çok semboliktir. Yurt, yeraltı dünyası, fiziksel düzlem ve cennet arasındaki bağlantıdır. Yurdun ortasından çıkan duman, şamanın ölümle temas kurması için kozmik dünyaya götürüldüğü düşünülen yoldur (Muhtemelen dilimizdeki Yurt kelimesi Şamanizm dönemlerimizden gelmektedir).

Sibirya'daki şamanlar için tercih edilen botanik halüsinojen, Amanita muscaria ya da çayır mantarıdır. Mantar çok zehirlidir ve aşırı dozda alındığında ölümcül olabilir, bu nedenle şaman düzgün bir şekilde tanımlayıp uygun miktarda alabilmelidir. Sibirya şamanları, mantarı ren geyiğine yedirir ve arından zehri etkisiz hale getirmek, onun sanrı yaratan etkilerini elde etmek için mantarı yedirdikleri ren geyiğinin idrarını içecektir.

Şamanizm Sovyetler Birliği altında yasa dışı ilan edilirken, SSCB'nin çöküşünden bu yana yeniden dirilişe geçmiştir. Modern Sibirya şamanları, Sibirya nüfusunun dörtte birinin Şamanizmi uyguladığına inanıyorlar. Bu modern Şamanizm cemaatinin inancı Tengrizm (Türk Şamanların da sahip olduğu inanç) olarak adlandırılır ve ulusal bir din olarak kabul edilmiştir. Bu modern Şamanizm, çevreciliğe ve diğer dinlerle birlikte uyum içinde yaşamaya odaklanır. Bazıları bunu Şamanizmin modern çağa göre bir tekerrürü olarak görürken, bazıları Şamanizmin kökeninin temel unsurlarını kaybettiğini ve günümüzde trend olduğu için uygulandığını düşünüyorlar.

Fakat bir gerçek varsa o da Tengrizm'in çok eski bir inanç olduğu ve İslamiyet öncesi Türk toplumlarının arasında çok uzun zaman önce bu Şamanizm türünün hayat bulduğudur. SSCB'nin çöküşü sonrası yaygınlaşması bunu daha yeni bir inanış yapmaz, kökleri çok daha eskiye dayanır.

Yazan & Çeviren & Derleyen: Anu

SPİRİTİZM (RUHÇULUK) DİN MİDİR?

Hazırlayan: A.Kara
spiritizm, Spiritizm din midir?, ruhçuluk, Ruhçuluk din midir? Spiritizm ve Mesnevi,Ruhçuluk ve Mesnevi,Hristiyan toplumlarda Ruhçuluk, ispiritizm, A,din

Spiritizm (ruhçuluk) bir dindir, ancak geleneksel anlamda dinlerle aynı değildir. Dinler genellikle her türden ibadet ile ilişkilidir. Örneğin: şarkı söyleyerek ibadet, belirli bir fiziksel pozisyonda dua etmek, mum ve tütsülerin yakılması, merkezi bir figüre dayanan emirlerin hiyerarşisi, heykellerde temsil edilen manevi varlıklara bağlılıklar, para toplama, oruç vb. ibadetler. Ruhçulara göre bu anlamda Spiritizm bir din değildir, çünkü herhangi bir ayini-ibadeti yoktur. "Eğer bir ruhçuluk merkezine yani topluluğuna katılacak olsaydınız, geleneksel dinler ile ilişkilendirilen ayinlerden hiçbirini bulamazdınız" derler. Tabi ki ruhçular bunu söylese de bu bile ülkedeki dine ve onun coğrafi yapısına göre değişecektir. Örneğin eğer Türkiye'de ruhçular olsaydı eminim ki İslami uygulamalar bir şekilde içlerine girecekti.

Bir başka önemli nokta Allan Kardec'tir. Ruhçuluk ile yeni tanışan biri onların Allan Kardec'e bir tür peygamber olarak ibadet ettikleri izlenimine kapılabilir fakat ruhçular bunun doğru olmadığını söylüyorlar. Onlar için Allan Kardec ruhçuluğun derlenmesinde yer alan bir aracıydı. Allan Kardec, Spiritizm'in kodlayıcısı, diğer bir deyişle düzenleyicisi ya da ruhçuluğun şefidir ve İsa Mesih'in takip edilebilecek en yüksek ahlaki model ve rehberi olarak görülür. Buradan da anlaşılabileceği gibi, başta da dediğim gibi, ülkedeki egemen din, ruhçuluğu dolaylı yollardan etkilemektedir. Örneğin bu yazımda ruhçuluğun Mesnevilikle oldukça benzer olduğunu söylemiştim.

Bununla birlikte ruhçuluk bir dindir çünkü içinde, Tanrı'nın varlığı, ruhun ölümsüzlüğü, eylemlerin sonuçları gibi birçok dinin temel inançları vardır. Hristiyan toplumlardaki ruhçulara göre  Spiritizm'in bir din olmasının diğer sebebi İsa Mesih'in ahlaki öğretilerini kinaye ve şüpheli yorumlardan arındırıyor olmasıdır. Son olarak evet Spiritizm bir dindir çünkü onlara göre ruhçuluk, bireyleri tüm dinlerin peşinde olduğu yaratıcı ile birleştirmeyi amaçlamaktadır.

Şahsi kanaatimce ruhçuluk da tıpkı dinler gibi insan ürünü olduğundan, coğrafyalardaki egemen din ve toplumlara göre değişiklik gösterir ve etkilenir. Egemen dinlerini korumak isteyenler bir ispat-kaynak olmamasına rağmen ruhlarla iletişime geçtiklerini, medyum güçleri olduğunu iddia ederek dinlerini savunacak sözler söyleyebilir, bazıları ise kendilerini daha güçlü hissetmek adına ruhlarla konuşabilmek gibi insanüstü güçleri olduğunu iddia edebilir. Bu yüzden ruhçular ülkedeki egemen dinin inananları tarafından zaman zaman alkışlanır (eğer inandıkları dini savunan sözler sarf ediyorsa), zaman zaman ise dini bozmakla suçlanırlarlar (dinlerini savunan sözler söylemiyor veya kendini ilahlaştırıyorsa).

JAİNİZM'DE DHARMA

A, din, jainizm, Jainizm hakkında, Jainizm ve Dharma, Jainizm'de Dharma, Jainizmde sofuculuk, Jainizme göre din, Jainler, Jainlerin antları, Mahavira, Mahavira'nın yolları,
Jainler, zararsızlığın en yüksek din olduğuna inanırlar.
Onlar, jivalarının (ruhlarının) daha fazla karmaya (talih döngüsü) sahip olmayacakları şekilde yaşamayı amaçlar ve böylece zaten sahip oldukları karmayı ya ortadan kaldırdıklarına ya da çökmesine yardımcı olduklarına inanırlar. Bunu disiplinli bir yaşam yolunu izleyerek yaparlar.

Yol yada Mahavira'nın savunduğu Dharma (gerçek, öğreti) katı bir sofuculuk, çilecilik, vazgeçme ve manevi yönden gelişmeydi. İzleyicilerine şu üç mücevheri geliştirmeleri için talimat verdi:
  • Doğru İnanç
  • Doğru bilgi
  • Doğru davranış
Bu üç mücevherden ortaya çıkan ve doğru davranışlarla ilgili olan şey şu sözlerin yer aldığı beş yoksunluktur:
  • Ahimsa (şiddet dışı)
  • Satya (doğruluk)
  • Asteya (çalmama)
  • Aparigraha (edinimsiz)
  • Brahmacarya (ikincisi)
Bu 5 yeminin iki farklı şekli vardır:
Mahavrata: Jain rahipleri ve rahibeleri tarafından takip edilen 5 büyük ant
Anuvrata: Jainler tarafından takip edilen daha az ant içeren bir yemin. Bunlar büyük yeminlerin daha az katı olanlarıdır.

Yazan & Çeviren: Anu

OUROBOROS

Antik semboller, Ouroboros,Viking sembolleri,Yıkımdan sonra yaşam,Evrenin kendini tüketip tekrar yaratması,Ouroboros neyi sembolize eder?,Ragnar Lorthbrok,A,Kuyruğunu yiyen ejderha
Ouroboros, çeşitli antik kültürlerde kıtalar arasında bulunan eski bir semboldür. Kendi kuyruğunu yemekte olan bir ejderha, bazen mükemmel bir çember içine sarılmış bir yılan sembolüdür. Bu sembol bazılarına rahatsız edici gelse de, onun birçok insan için büyük bir güç ve anlam taşıdığı gerçektir. Vikingler'den Keltlere, eski Avrupa kültürleri bu sembolü mezarların, taş anıtların, mağaraların, çömleklerin, kalkanların ve daha pek çok şeyin üzerine yada kenarına oymuştur. Aslında, Ouroboros şu sıralar popüler olan televizyon dizisi "Vikings"den de bildiğimiz Viking kahramanı Ragnar Lothbrok ile ilişkilidir.

Ouroboros sadece Avrupa tarihinde değil, daha eski medeniyetlerde de öne çıkıyordu, mesela eski Mısır'da. Araştırmacılar ve tarihçiler bu kutsal sembolün Mısır'da ortaya çıktığını ve daha sonra Avrupa'ya yayıldığını söylüyorlar. Ouroboros'un (bildiğimiz) bilinen ilk kullanımı, Tutankhamun'un (Tutankamon) mezarıdır ve Cehennemin Gizemli Kitabı'nda yer alır. Mısırlılara göre, Ouroboros'un sonsuzluğu temsil etmektedir ve evrenin yıkımdan sonra kendi içinde yeniden kendini yarattığı düşüncesidir.

Diğer kültürlerin bazı yaratıcısı tanrılarının efsaneleri de kendi kuyruklarını yiyen yılan biçimindedir. Bu sembol genellikle iki sarmalın sembolü olan Caduceus ile yakından ilişkilidir. Caduceus, modern batı tıbbının bir simgesidir ve mavi haç, mavi kalkan logosunda kullanılır.

Ouroboros, antik Keltler ve Mısırlıların ortadan kaybolmasından çok sonra simyacılar ve gnostikler tarafından kullanıldı. Günümüzde çeşitli metin ve mimaride kullanımı görülebilir. Eğer Ouroboros, ebedi yaşamın ve rekreasyonun bir temsili ise, belki de bize yıkımdan sonra yenilenmenin geldiğini göstermektedir.

Yazan & Çeviren: Anu

MORMONLAR HRİSTİYAN MI?

A, Mormonizm, din,Mormonlar Hristiyan mı?, Mormon kilisesi,Son Zaman Azizleri'nin İsa Mesih Kilisesi,Mormonizme göre geleneksel Hristiyanlık,Mormonlara göre Hristiyan kilisesi
"Biz Hristiyan mıyız? Elbette öyleyiz! Hiç kimse bunu inkar edemez.
Geleneksel Hristiyan modelinden biraz farklı olabiliriz. Ancak, Rab İsa Mesih tarafından yapılan kefarete ve kurtuluşa kimse tam anlamıyla inanmaz.

Hiç kimse, temel olarak Tanrı'nın Oğlu olduğunu, O'nun insanların günahları için öldüğünü, tekrar dirildiğini ve O'nun yaşayan Baba'nın dirilmiş evladı olduğunu düşünmez."
Başkan Gordon B. Hinckley

Son yıllarda, Son Zaman Azizleri'nin İsa Mesih Kilisesi, belirgin bir şekilde Hristiyan olduğunu vurgulamaktadır.

2001 yılında kilise adının ilk olarak "Son Zaman Azizleri İsa Mesih Kilisesi" olmasına karar vermişti fakat daha sonra "İsa Mesih'in Kilise'si" olarak adlandırılması gerektiğine karar vermiştir.

Son Zaman Azizleri'nin İsa Mesih Kilisesi, Mesih'in inançlarının merkezde olduğu ölçüde Hristiyan'dır. Mormonlar, Mesih'in öğretilerini takip ederek hayatlarını yaşamaya çalışırlar.

Mormon Bakışı
Mormonlar, geleneksel Hristiyan kiliselerinin Tanrı'nın otoritesini kaybettiğine inanırlar. Geleneksel Hristiyan inançlarının, yüzyıllar boyunca eklenen yanlışların ve hakikatin bir karışımı olduğuna inanırlar.

Mormonlar, İsa Mesih'in öldüğünü, gömüldüğünü ve üçüncü günde yükseldiğini düşünür. Kefareti olmadan kurtuluş olmayacağına, Mesih'in hüküm sürmesi ve yönetmesi için dünyaya döneceğine inanırlar.


Geleneksel Hristiyan Görüşü
Mormonlara göre geleneksel Hristiyan inancı yüzyıllar boyunca çeşitli mezheplerin yorumladıklarından dolayı dine eklemeler olmuştur.

Son Zaman Azizleri'nin İsa Mesih Kilisesi'nin öğretisi birçok Hristiyan'da onların Hristiyan olmadığına dair fikir uyandırmaktadır ve Mormonlar bunun sebebini geleneksel Hristiyanlığın tahrifine bağlamaktadırlar.

Hem Vatikan hem de Birleşik Metodist Kilisenin politika oluşturma organı, Mormonların Katoliklik veya Metodizm'e geçişinde yeniden vaftiz edilmesi gerektiğine karar verdiler.

Bu, Roma Katolik Kilisesi'ne göre Mormonizmin geleneksel Hristiyanlığın temel inançlarına kıyasla farklılık gösterdiğine işaret etmektedir. Çünkü pek çok Protestan ve Ortodoks kilise üyelerinin tekrar vaftiz edilmeden Katolikliğe dönmelerine izin verilmektedir.

Ancak Mormonlar, insanların kiliseye katıldıklarında, hangi geçmişten geldiklerine bakılmaksızın vaftiz edilmelerini isterler.

Kaynak: BBC

Yazan & Çeviren: Anu

KADEŞ

A, mitoloji, mısır mitolojisi, Quadesh, Kadesh, Qedesh, Qetesh, Qudshu, Mısır Tanrıçaları, Mısır tanrıları,
Kadeş (Kedeş, Keteş, Kutşu) aslen Yeni Krallık sırasında ibadeti Mısır'a ithal edilen bir semitik (Sami'lere ait) tanrıydı. Doğa, güzellik ve cinsel zevk tanrıçasıydı. Kocası, İbadet'i Orta Krallık zamanında Mısır'a taşınan bir Suriye tanrısı olan Tanrı Reshep idi. Onun ibadeti Mısır'a yayıldığında bereket tanrıçası Min ile ilişkilendirildi. Min ve Reshep'e Kadeş'le ile birlikte üçlü olarak ibadet edildi. Kadeş'e bu iki tanrının karısı bazen ise Reşpu'nun karısı ve Min'in annesi olarak ibadet edilirdi.

Kadeş aslen bir aslanın sırtında duran çıplak bir kadın (Mısır'ın dışındaki bazı bölgelerde bu aslanın at olarak değiştiği görülür) olarak başının üstünde bir hilal ile resmedildi. Mısır panteonuna kabul edilmesinden sonra daha çok Hathor'un başlığı ile veya bir çift inek boynuzu ve bir güneş diski (Hathor ve “Ra'nın Gözü” ile bağlantılı olarak) ve dar bir kılıf elbise giyilerek tasvir edilmiştir. Sağ elinde (erkek cinsiyetini temsil ettiği düşünülen) yılanlar veya sağ elinde papirüs bitkisi (Reshep'i temsil eden) ve sol elinde lotus çiçekleri (dişi cinsel organını veya Min'i temsil eden) vardı.

Adının muhtemelen İbranice kelime "kedeş" ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu kelimenin anlamı ise biraz sorunludur. Genellikle "kutsal kadın" olarak çevrilir ve (bazılarına göre), Kuedhot (Mısır'daki Hathor'la ilişkilendirilen Semitik doğa tanrıçası) olarak bilinen Aşera kültünün kutsal fahişelerini ifade eder. Aslında, Kadeş bazen ayrı bir tanrıçadan ziyade Aşera'nın bir yönü olarak düşünülür. Bununla birlikte, bazı araştırmacılar onun ayrı bir tanrıça olduğunu ve fuhuşla olan bağlantının ilk İncil metinlerinin hatalı çevirisinden kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Onlar kelimenin aslında tapınak personeli ile ilgili olduğunu ve cinsel ilişkide barındırmadığını öne sürmektedirler.

Yazan & Çeviren: Anu

HERMES TRISMEGISTUS KİMDİR ?

Hermetizm, Hermes Trismegistus, Hermetika, Hermetik Corpus, Hermes ve Thoth, mitoloji, Yunan tanrısı Hermes, Putperest peygamber, Zümrüt Tablet, Isaac Newton, A, Açıklanamayanlar,
Hermetizm'in temeli olan ve bir dizi kutsal metinlerin yazdığı Hermetika (Hermetik Corpus) 'a göre Hermes Trismegistus gizemli bir isimdir.

Birçok yazar onu Yunan Tanrısı Hermes ve Mısır Tanrı Thoth ile ilişkilendirir. Örneğin Thot, bilgiyle yoğun bir şekilde ilişkiliydi. Mısır mitolojisinde, Toth kozmosta düzeni sürdürmede çok önemli bir rol oynamıştır ve büyük ölçüde sihir, yazı ve bilimin gelişimi ile ilişkilendirilmiştir.

Antik Yunan mitolojisinde Hermes, din ve mitoloji Tanrısı olarak anılmıştır. Sık sık tanrıların elçisi ve habercisi olarak karşımıza çıkar. Ayrıca Hermes, Roma tanrısı Merkür ile tanımlanır.

MISIR İLE BAĞLANTISI
Gizli literatürde Hermes Trismegistus'dan simyayı yaratan ve günümüzde hermetizm olarak bilinen metafizik inanç sistemi geliştiren bir Mısır bilgesi olarak Thoth ile eşdeğer tutulur.

Bir dizi orta çağ düşünürü için Hermes Trismegistus, Hristiyanlığın ortaya çıkışını açıklayan putperest bir peygamberdi.

Hermetizm, Hermes Trismegistus, Hermetika, Hermetik Corpus, Hermes ve Thoth, mitoloji, Yunan tanrısı Hermes, Putperest peygamber, Zümrüt Tablet, Isaac Newton, A, Açıklanamayanlar,
ZÜMRÜT TABLET VE ISAAC NEWTON
Simya çalışmaları onunla bağlantılıydı, Zümrüt Tablet bizzat Isaac Newton tarafından Latince'den İngilizceye tercüme edilmiştir.

Bu, Isaac Newton’un Zümrüt Tablet çevirisidir. Cambridge Üniversitesi'nin Kral Kütüphanesi'nde bulunan simya makaleleri arasında keşfedilmiştir.

Hiç yalan olmadan doğrudur , kesindir ve çok gerçektir.
Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir , ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.
Ve bütün her şey bir olandan geldiğinden , bir olanın düşüncesinden gelmiştir. Böylece her şey bu tek olandan uyum sağlayarak çıktı.
Güneş onun babasıdır, Ay annesidir. Rüzgar onu karnında taşımıştır, toprak beslemiştir.
Dünyanın bütün gücünün babası budur. Onun gücü eğer toprağa dönerse her şeye yeter.
Toprağı ateşten ayıracaksın, sübtil olanı kalın olandan; bu büyük bir maharetle olmalı
Topraktan gökyüzüne çıkacak ve yeniden toprağa inecek , ve yukarıda ve aşağıda olanın gücünü alacak. Bununla bütün dünyanın zaferi senin olacak; bunun için bütün karanlık senden uzaklaşacak.
Bu bütün kuvvetlerin en kuvvetlisi; çünkü her sübtil şeyi yenecek, her katı şeyin içine girecek.
Dünya da böyle yaratıldı.
Hayranlık verici biçimler bundan çıktı , bunların ortamı buradadır.
Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir , çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.

Ayrıca felsefede Hermes Trismegistus ile yoğun bir şekilde bağlantılıdır.
Bununla birlikte, varlığı hakkında kesin kanıtların bulunmaması nedeniyle özellikle de ezoterizmin yeniden dirilişinden sonra bir tarihsel figür olarak Orta Çağ'da hayali bir biçimde inşa edilmiştir.

Avrupalı simyacılar Zümrüt Tablet'i sanatlarının ve hermetik geleneklerinin temeli olarak kabul ettiler.

Eski Mısır inançlarına göre, tanrılar eski Mısır'ı fani firavunlardan daha önce yönetmiştir. Bu Tanrılar uygarlaşmış ölümlü kurallarını onların bilgilerine aktarıyordu.

Mısır tanrısı Thoth, bilgelik tanrısı ve sihirbazların koruyucusuydu. Ayrıca tanrıların bilgisini içeren kayıtların koruyucusu ve katibi idi.

İskenderiye'li Klement, Mısırlıların, Mısır rahiplerinin bütün öğretilerini içeren büyülü/cinli 42 kutsal yazıya sahip olduğunu tahmin ediyor. İskenderiye'li Klement, İskenderiye Hristiyan Okulunda ders veren bir Hristiyan ilahiyatçıydı.

İKİ TANRININ BİRLEŞMESİ
Sonunda Yunan Tanrısı Hermes ve Mısırlı meslektaşı Thoth astroloji ve simyanın koruyucusu olarak birleştirildi.

Hermes Trismegistus'a atfedilen sağ kalan metinler olan Asclepius ve Hermetik Öğreti, Hermetica'nın en önemlileridir.

Rönesans sırasında, Hermes Trismegistus'un Hz.Musa'nın moderni olduğunu kabul eden birçok bilim adamı geldi. Sonunda, bu fikir, Hermetik yazıların MS ikinci veya üçüncü yüzyıldan daha önce yazılmamış olduğu anlaşıldıktan sonra ortadan kalktı.
Ayrıca Seyyid Ahmed Amiruddin gibi bazı yazarlar, Hermes Trismegistus'un Gize Piramitlerinin kurucusu olduğuna inanmaktadır.

Diğer alimler, Hermes Trismegistus ve Hz. Muhammed arasında bir bağlantı olduğunu söylemektedirler.

Miraç gecesinde cennete seyahat ettiğine inanılan Hz. Muhammed, Arap soy bilimcilerin iddialarına göre Hermes Trismegistus'un soyundan gelebilir. Suriye'deki Memluk döneminden çok etkili bir tarihçi, yorumcu ve bilgin İbn Kesir şöyle demiştir:

“İdris'e gelince… O, bir soy bilimciye göre Hz.Muhammed'in soy ağacı zincirinde bulunmaktadır… İbn İshak, kalemle yazan ilk kişi olduğunu söylüyor. Onunla Adem'in hayatı arasında 380 yıllık bir süre vardı. Akademisyenlerin çoğu, bunun hakkında ilk konuşanın o olduğunu iddia ediyorlar ve ona Üçlü Hermes [Hermes Trismegistus], ”- İsmail ibn Kesir (kaynak) diyorlar."

Yazan & Çeviren: Anu

ANTİK SİTELER ARASINDAKİ AÇIKLANAMAYAN BENZERLİKLER

Göbekli Tepe'de bulunan tasarım öğeleri, Paskalya Adası'ndaki devasa Moai Heykelleri, Tiahuanaco ve dünyadaki diğer antik yerler üzerinde de bulunur. Bu nasıl mümkün olabilir?

Atalarımızı, kültürlerini, kökenlerini ve yaşam biçimlerini incelediğimiz gerçeğine rağmen, geçmişimizle ilgili birçok soruyu cevaplayamadık.

Dünyanın dört bir yanına dağılmış olan sayısız anıt, atalarımızın geride bıraktığı eski bir mesajdır, kapsamlı çalışmalara rağmen, henüz çözemediğimiz bir mesaj.

Dünya üzerindeki en esrarengiz antik tapınaklardan biri ülkemiz Türkiye'de Urfa şehrinde bulunuyor.
Orada araştırmacıların MÖ 9.600 civarında yapıldığını söyledikleri antik bir tapınak kompleksi bulunmakta.

A, Açıklanamayanlar, Göbeklitepe, Açıklanamayan benzerlikler,Antik siteler,Antik kazılar,Anik heykellerin benzerlikleri,Antik heykellerdeki duruş,
Göbekli Tepe birçok uzman tarafından dünyanın en eski tapınağı olarak düşünülür fakat önemine rağmen çok az şey biliyoruz.

Bu antik tapınak kompleksi sadece çağından dolayı önemli değil, çünkü kimler tarafından yapıldığı ve ilginç bir şekilde sunduğu sembolizm ile aynı zamanda büyük bir önem taşıyor,.

Göbekli Tepe'ye yakından bakarsanız, dünyanın birçok yerinde bulabileceğimiz tuhaf bir duruş ve sembolizm fark edeceksiniz. Örneğin, Paskalya Adası'ndaki Moai ile Göbekli Tepe'deki sütunlar arasında ilginç bir benzerlik göze çarpıyor. Her iki arkeolojik alanda da eski inşaatçılar aynı sembolojiyi (duruşu) kullanmışlardır.

Peki bu sadece bir tesadüf mü?
Göbekli Tepe'nin arkeolojik alanı, ana yapı motifi 30 ila 60 ton arasında değişen büyük taş sütunlar olan birkaç tapınaktan oluşmaktadır.

Her nasılsa, binlerce yıl önce, “ilkel” kültürler taş ocağı işletmeyi, taşımayı ve bir şeyler inşa etmeyi başarabilmemiz gerektiğini söyler.

Bu esrarengiz T-şekilli sütunlar, tilki, aslan, yılan gibi bir çok hayvanın tasvirleriyle karmaşık bir şekilde dekore edilmiştir.

Ancak Göbekli Tepe'deki çeşitli hayvan tasvirlerine ek olarak bazı sütunlarda insansı karakteristik özellikleri olan heykeller görüyoruz.

Göbekli Tepe'nin T şeklindeki dikilitaşlarının yüzeyinde ve insansı eller vardır ve araştırmacılarca bu insanın tasfiri olarak düşünülmektedir.

Göbekli Tepe'nin kurucuları, t-biçimli heykellerinin üzerine tanrılarının temsili olanın uzun el ve kollar oymuşlardır.

Bununla birlikte bu son derece ilginç sembolizm sadece Göbekli Tepe'ye özgü değildir ve dünyanın dört bir yanındaki çeşitli arkeolojik sitelerde bulunur.

Dünyanın dört bir yanından Pasifik Okyanusu'nun ortasındaki Paskalya Adası'na doğru gidersek, büyük Moai heykellerini ve onların Göbekli Tepe'nin taş sütunlarına benzer bir şekilde ilginç sembolizmlerini görürüz.

Büyük Moai heykeli elleri göbeğinin üzerinde bulunur halde, kutsal bir pozisyonda, karmaşık bir şekilde oyulmuştu. Pek çok yazar bu duruşun doğum veya yeniden doğumu tasvir etmeyi amaçladığını kabul eder.

Fakat bu sembolizmin hem Göbekli Tepe'de hem de Paskalya Adası'nda olması ve aynı olması nasıl mümkün? Bu sadece bir tesadüf mü?

Cilalı taş devrine ait yerleşmeler olan ve Türkiye'de bulunan Nevali Çori ve Kilisik'in benzer tasarım unsurlarını barındırdığı göze çarpmaktadır.
Ama bu kadar da değil.

Bolivya'daki Tiahuanaco, Meksika ve Mezopotamya'daki arkeolojik sitelerdeki heykeller de aynı sembolizme sahiptir; Elleri bir araya gelen büyük taş heykeller.

Cevap aranan soru şu: "Bu antik kültürlerin arkeolojik sitelerinin tümünü birbirine bağlayan şeyin ortak bir tasarımcısı olması mümkün mü?"

Yazan & Çeviren: Anu

HER ŞEYDE KERAMET ARAMAK

Hazırlayan: A.Kara
İnançlı insanlar kendilerini daha fazla inandırabilmek ve canlılara, inandıkları Tanrıya daha fazla mistik güç kazandırabilmek için her şeyde keramet aramaya başlıyorlar. Hiçbir zaman "bu neden oluyor acaba?" diyerek bilimsel bir araştırma içine girip sorgulamayı seçmiyorlar, sanki onlar için bilim hiç yok gibi. Halbuki hastalandıklarında oturup dua etmek yerine hastaneye gitmeyi de çok iyi biliyorlar ya neyse...

En basiti köpeklerin uluması ve havlaması mevzusu.
Köpekler ezan sırasında uluyup havlamaya başlayınca inanmak için gezintiye çıkan insanoğlu hemen anlam yükleme arayışına giriyor: "Aha bak, gördün mü? köpek ezan okunurken Allah'ı zikrediyor havlayıp bak"

Bu yönden bakarsak köpekler Tüp gaz firmalarını ve ambulansları da zikrediyor olmalılar çünkü o zaman da eşlik edip uluyor yada havlıyorlar.
Yahu güzel kardeşim az kafanı çalıştır, bunun sebebi dini-mistik bir şey değil, tamamen bilimsel.
Köylerde ava çıkarken niye yanına köpek alıyorsun? Neden köpek almak yerine bir dostunuzu yanınıza alıp "oğlum sen git şuraları tara" demiyorsunuz? Çünkü burnu iyi koku almaz ve kulakları uzağı duyamaz değil mi?
Köpeklerin insanlardan kat kat fazla duyma yeteneğine sahip olduğunu, bizim duyamadığımız frekansları da duyabildiklerini söylememe gerek var mı?
A, Bilimsel, din, islamiyet, Köpeklerin ezan okunurken havlaması-uluması,Kuşlar su içerken Allah'a şükür mü ediyor?,Kuşlar su içerken,Allah'ı tespih eden hayvan geyikleri,Köpek kulağı
Bak hacı dayı, ezan okunurken hoparlörden çıkan sesin yüksekliğini anlatmaya gerek yok. O sese eğer A dersek, köpek bu sesi A değil de 4xA gibi duyuyor yani 4 kat daha yüksek. İnsanlar 64-23.000 hz ses aralığını tespit edebilirken kulaklarında 18 kas bulunan köpekler 67-45.000 hz aralığı tespit edebiliyorlar.
Doğal olarak bu kadar fazla sesi duyunca hayvanlar uluyarak ve havlayarak hem korktuklarını belli ediyor hemde daha fazla ses çıkararak üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Çünkü onlar bu sesi çıkaranın bir insan olduğunu bilmiyor, onlara göre "güçlü bir ses var" ve eğer bu sese tepki vermezlerse, bu yüksek sesi çıkaranı korkutamazlarsa hayatları tehlikeye girebilir.

Bu köpeklerin doğal iç güdüsü ile ilgilidir. Çünkü köpekler normalde vahşi doğa hayvanlarıdır ve ona göre alışkanlıkları, onlara miras kalan güdüleri ve genleri vardır. Köpekler şuan gördüğünüz sevimli hallerine gelene kadar bir sürü çeşitlilik atlattılar ve sürekli değiştiler. Fakat her ne kadar değişse de hiçbir canlı atalarından kalan özellikleri %100 kaybetmiyor. Köpeklerin bu yaptığı da onlardan biri.

Mesela genelde birkaç köpek bir arada ise, motosikletli birini görürlerse saldırır veya önünü keserler. Oldu olacak bunda da keramet arayın, üretmekte zorlanmazsınız siz, konu yobazlık olunca hakikaten sağlam hurafeler üretebiliyorsunuz. Durun kısa bir süreliğine yobaz olayım ve bunda keramet arayıp yazayım hemen:

Köpekler motosiklete saldırıyoğğğ çünkü biliyoğğğ motorcuların kafür, zındıklar olduğunu ve iki ayaklı şeytana bindüklerini. Köpekler şeytani görebilir, motorda iki ayaklı şeytan olduğuna göre onu görüp korkutmaya çalışır şeytana saldırırlar. Sana da şeytana bindiğin için saldırıyolar atayız motorcu. Motorcu atayızdır o kadar, möslüman adam motor bünmez.

Yahu yok yok, hayvan sürü hayvanı, bakıyor manyak ses çıkaran, onun gözlerine ışıltılı gelen tuhaf bir şey var gelmekte olan, doğal olarak sürü kendini korumaya çalışıyor. Yani onlar motorun motor olduğunu bilmiyor, tıpkı koşup zaman zaman arabalara saldırmaya çalışmaları gibi.

Gel gelelim kuşlara.
Bazı hayalperest arkadaşlar, kuşların su içerken kafasını yukarı kaldırmasının sebebini "şükretmek" zannediyorlar (ne kadar çelişkili bir düşünce, hem deki Allah her yerdedir, hem de deki göğe bakıyor şükrediyor. Yani Allah gökte ve oradaki tahtında oturuyor?).

A, Bilimsel, din, islamiyet, Köpeklerin ezan okunurken havlaması-uluması,Kuşlar su içerken Allah'a şükür mü ediyor?,Kuşlar su içerken,Allah'ı tespih eden hayvan geyikleri,Köpek kulağı
Bunun sebebi de maalesef şükür mükür değil hacı dayı, sebebi şu:
Kuşlar bizim gibi "boğaza bak beaahhh, soba borusu mübarek" tarzı bir boğaza sahip olmadıkları için suyu vakumlayamazlar (yani içine çekemezler). Bu yüzden önce suyu ağızlarına alırlar sonra da ağızlarında biriktirdikleri suyu kafalarını yukarı kaldırarak midelerine gönderirler. Aynı şekilde yemek yerken de bunu yaparlar, örneğin belgesellerde balıkçılların, balığı yakaladıktan sonra kafasını yukarı kaldırıp balığı höpürdettiğini görürsünüz. Kafasını yukarı kaldırana kadar balık ağzındadır çünkü yutamaz, ama kafayı yukarı diktikten sonra balık "cup" diye kayarak mideye gider. Tabi bu sadece kuşlarda yoktur, boğaz yapısı vakumlamaya elverişli olmayan birçok canlı yutkunabilmek için bunu yapmak zorundadır.

Bu arada, istisnayı bozan kuş türleri de vardır, örneğin güvercinler. Onlar kafalarını yukarı dikmeden de su içebilirler, bu da yine boğaz yapıları ile ilgilidir. Eğer olaya sizin gibi "şükür-tespih" yönünden bakacak olursak güvercinler ile ilgili ortaya 2 ihtimal çıkar:
1) Tüm güvercinlerin dinsiz olması ihtimali
2) Güvercinlerin içlerinden şükrediyor olmaları ihtimali...

MEZOPOTAMYA TANRILARI

"Kralların ülkesi" olarak bilinen Sümer, güney Mezopotamya'da (modern Irak) M.Ö. 4500 ve 4000 arasında kurulmuştur. Tarihte bilinen şimdiye kadar kurulan ilk medeniyetlerden biri haline gelmiştir. Bu medeniyet, tarım için bataklıkları süzmüş, ticareti geliştirmiş, dokuma, maden ve çanak-çömlek işleri için tesisler kurmuştur.

Her bir şehir, tanrı ya da tanrıça tarafından korunurdu ve kent merkezinde oturmaları için adlarına inşa edilmiş büyük tapınağa sahipti. Mezopotamya'nın tanrıları, hava, ateş ve gök gürültüsü gibi daha önceki ana rollerinin kalıntılarını hala koruyorlardı.

• Anu (cennetin tanrısı) Mezopotamya panteonunun orijinal hükümdarıydı. O, göklerin en yüksek bölgesinde yaşayan ve suç işleyenleri yargılama gücüne sahip olan, takımyıldızların efendisi ve ruhların efendisi olarak bilinen bir ruhani tanrı idi.

• Enlil (hava tanrısı), rüzgar ve açık alanlarla ilişkiliydi ve Nippur şehrinin koruyucusuydu. O cennette Anu'ya ulaşabilen tek tanrıydı, çünkü gökyüzüne hükmediyordu. İnsanları yaratmaya yardım eden Enlil'di, ama çok geçmeden onların kargaşasından rahatsız oldu ve onları büyük bir sel ile öldürmeye çalıştı.

• Enki (tatlısu tanrısı) Eridu şehrinin koruyucusuydu. O, dünya düzleminde yaşayan herkes üzerinde yaşayan bilgi, zanaat ve yaratılışın efendisi olarak biliniyordu. Taş tabletler üzerine yazılan “Me” olarak bilinen ilahi bir gücün koruyucusuydu. Sık sık boynuzlu bir taç ile tasvir edilir ve bir sazan derisi giymektedir.

• Enbilulu (Tanrılar Tanrısı), her ikisi de çok kutsal sayılan Dicle ve Fırat Nehri'nin yönetimindeydi. Tarım alanını yönetmiş, erkeklere sulama ve çiftçiliği öğretmiştir. Yeryüzünün üstünde ve altındaki suların sırlarını bildiği için bunun ona her şeyi geliştirecek gücü verdiği söylenir.

• Nergal (Ölüm Tanrısı), Cuthah'da iktidarda bulunan bir tanrıydı. Çoğunlukla “öfkeli kral” veya “öfkeli olan” olarak bilinen yarı insan yarı aslan olarak tasvir edilirdi. Öğlen vakti güneşi, karanlığı, kaosu, savaş, kıtlık ve haşereleri getireceğine inanılırdı. Ayrıca, sonraki yaşamın ölü ruhlarına yön veren cehenneme başkanlık ediyordu.

• Nanna (Ay Tanrısı) yaygın olarak Ur kentine başkanlık ediyor ve “bilgelik efendisi” olarak biliniyordu. Bilim, astronomi ve astroloji ile ilgili kutsal bilgileri temsil ediyordu. Nanna genellikle hilal boyunca uçan büyük, kanatlı bir boğa olarak tasvir edildi. Yıldız sistemde 30 rakamı ile temsil edilirdi (bir aydaki ortalama gün sayısı anlamına gelir).

• Ninurta (Savaş Tanrısı), genellikle Sharur adlı büyülü bir topuzla tasvir edilen Lagaş'ın efendisi idi. Sadece bir savaş efendisi değil, aynı zamanda insanların yaralanma, hastalık ve şeytani güçlerden kurtulmalarına yardım eden şifa ve tedavilerle ile de ilişkiliydi. Enki, Ninurta’ya savaş ve arkeolojik bilgilerin (muhtemelen Me'nin kutsal öğretilerine dayanan) yollarını öğretmişti.

• Utu (Güneş Tanrısı) hakikat, adalet ve hukuktan sorumlu idi. Genelde kask takan, güneş diski tutan ve tırtıklı bir kılıç taşıyan bir adam olarak tasvir edilir. Utu her gün doğuda bir dağdan doğar, batıda bir mağaraya dönmeden önce iki tekerlekli savaş arabasıyla dünya'ya doğru yol alır ve böylece şafak, gün ortası ve gün batımını yaratır. Her gece ölülerin akıbetine karar vermek için yeraltı dünyasına iner.

• Gerra (Ateş Tanrısı)'nın üstün bir bilgelik ve beceriye sahip olduğu öyle ki hiçbir tanrının bunu anlayamadığı söylenirdi. O takipçileri tarafından güçlü metalleri inceltebilen, insanları kötü ruhlardan arındıran ve insanların bildiği tüm silahlara hakim olan “ateş ve demir ocağı efendisi” olarak biliniyordu. Savaşta yenilmez olduğu iddia edilirdi.

• Tammuz (Bitki Örtüsü Tanrısı) yiyecek ve besin ile ilişkili bir ilahi devriyeydi. İlkbaharda bolluğu ve sonbaharda hayatın azalmasını temsil etti. Yaz mevsiminin geçişi Mezopotamyalı'nın ölümünü temsil etmek için geliyordu ve Tammuz’un adına birçok ayin yapılırdı. Bu ayinlerde Tammuz geçip gittiği için üzülünürdü ve gelecek yıl tekrar geri gelmesi için davet edilirdi.

• Marduk (Fırtına Tanrısı) Babil panteonunun başı olarak yavaş yavaş iktidara gelen tanrıçaydı. O kehanet, diriliş ve gök gürültüsü ile ilişkilendirilen karmaşık bir Tanrıydı. Tanrılar ve onların mucizeleri arasında çıkan bir iç savaş sırasında iktidara yükseldi. Tiamat'ı (bir ilkel tanrıça) öldürmesi ile Tanrı-Kral'ın statüsüne yükselten, Cennete ve Yeryüzüne egemen olan Marduk'du. İnsan da dahil olmak üzere tüm doğa onun varlığına borçluydu.

• Nabu (Tanrıların Katibi) bilgelik ve yazının ustasıydı. Marduk'un oğluydu, onun yazarı ve bakanı olarak hareket etti ve sonunda insanlığın kaderinin kaydedildiği Kader Tabletlerinin koruyucusu oldu. Nabu boynuzlu bir şapka takıyor, eski bir rahiplik jesti ile elleri birbirine kenetli duruyordu. İlk başlarda babası Marduk'a ait olan kanatlı bir ejderhaya biniyordu.

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu

MANNA : TANRININ YEMEĞİ

Yazan: A.Kara
MANNA NEDİR?
TANRININ CENNETTEN GÖNDERDİĞİ BİR YİYECEK Mİ? YOKSA UZAYLI NİMETİ Mİ?

Manna, Mana olarak da bilinir. İncil'e göre, büyük göçü izleyen kırk yıllık süreleri boyunca çölde yolculuk ederken Tanrı tarafından İsraillilere verilen  gizemli bir maddeydi. İncil'de, İsraillilerin köle oldukları Mısır'dan, vaat edilmiş topraklara nasıl geldiğini anlatılmaktadır.

İnanışa göre göç sırasında Sina Çölü'nü geçmek zorunda kaldılar. Fakat kaçınılmaz olarak, bir sürü İsraillinin olduğu ve çok az bitki büyüyen bir çöl toprağı olduğu için yiyecekleri tükeniyordu. Bu noktada, halkın açlıktan ölmesini önlemek için Tanrı cennetten Manna denen yiyeceği indirdi.

Yeryüzüne geldiğinde Manna bir çeşit tohum olarak tanımlanır. Bu tohumlar dünyaya düştükleri gün ile ilişkilendirildiler. Manna Cuma günleri hariç her gün İsraillilerin yiyecek ihtiyacını karşılıyordu. Cuma gününün hariç olması ise sonraki gün olan Cumartesinin Şabat günü olmasıdır.

Manna, Mısır'dan Çıkış 16: 1–36'da iki kez tarif edilmiştir.
Mısır'dan Çıkış'ın (Exodus) İncil kitabında, Manna'nın her gece ve her sabah, çiy ortadan kalktıktan ve güneşin ısısından dolayı erimeden önce toplanması gerektiği yazılmıştır.

Tarihi hesaplara göre, Manna geceleri çiğ ile birlikte geliyordu.
Manna, beyaz renkli, kişnişe benzer bir tohum olarak tarif edilir. Öğütülüp pişirildikten sonra ballı gofretlere benzer olduğu görülür, ancak bazı açıklamalarda Hint mürü (bir çeşit hint yiyeceği) ile aynı renk olarak tarif edilir.

İbranice İncil’e bir bakarsak, Manna’ya atıfta bulunan iki açıklama bulabiliriz:
Çıkış 16: 1–36'da ve bir kez daha numara 11: 1–9'da ilk açıklamayı buluyoruz.
Çıkış'ta, manna, zemindeki dona benzeyen “ince, pul gibi bir şey” olarak tanımlanmaktadır. Çıkış'ta Manna renk olarak kırağıya benzer olarak tanımlanmaktadır. ‘Yiyecek’, güneş tarafından erimeden önce toplanmalıydı. Çıkış, manna'nın tadını ballı gofretler gibi tanımlamaktadır.

"İsrail halkı ona manna ekmeği adını verdi. Kişniş tohumu gibi beyazdı ve balla yapılmış gofretler gibi tadı vardı." Çıkış 16:31

Musa şöyle buyurmuştur: “ Rab buydu ki :“ Bir manna yiyin ve gelecek nesiller gelsin, böylece sizi Mısır'dan getirdiğimde vahşi doğada yemeniz için verdiğim ekmeği görebilirler." Çıkış 16:32

A, yahudilik, Manna, Tanrının yemeği, Mısır'dan Çıkış ve Manna, Tanrının cennetten yiyecek göndermesi, İsrail oğullarına manna gönderen, Mısır'dan Çıkış 16:1-36, din, Açıklanamayanlar,
Sayılar Kitabında (Eski Ahitte 4. kitap) mannanın tüm gece boyunca çiğ ile birlikte geldiği ayrıntılı olarak geçmektedir. Ayrıca Sayılar Kitabında mannanın, Etiyopya, Eritre ve Afrika'da yetişen ağaçlardan elde edilen yarı şeffaf bir margarin-sakız reçinesi olan bdellium'a benzediğine dair detaylar göze çarpmaktadır.

GİZEMLİ MANNA
Yani inanışa göre Manna, halkı aç bırakmamak için Tanrı tarafından gönderilen bir yiyecektir ama hala ne olduğunu bilinmiyor.

Çıkış kitabında İsrailliler'in “saklanan kokulu solucanlar gibi" diye tabir ettikleri olayda her gün manaları toplayıp depoladıklarına dair söylemler görünmektedir.

Ancak Manna, 16: 23–24'te açıkça belirttiği gibi Şabat'tan bir gün önce toplanarak depolandı.
Musa, “RAB’bin buyruğu şudur” dedi, “ ‘Yarın dinlenme günü, RAB için kutsal Şabat Günü’dür. Pişireceğinizi pişirin, haşlayacağınızı haşlayın. Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın.’ ” Böylece, Musa'nın emrettiği gibi onu sabaha kadar sakladılar ve o da kokuşmadı ya da kurtlanmadı."

Peki, Manna nedir? Bazılarının inandığı gibi Tanrı tarafından sağlanan doğal olarak bol miktarda yiyecek midir?

A, yahudilik, Manna, Tanrının yemeği, Mısır'dan Çıkış ve Manna, Tanrının cennetten yiyecek göndermesi, İsrail oğullarına manna gönderen, Mısır'dan Çıkış 16:1-36, din, Açıklanamayanlar,
Bazıları, Tevrat'ın ruhani yorum ve yorumlarının bir koleksiyonu olan Zohar'ın mannaya ait tanımlarını baz almayı tercih eder.

Antik astronot kuramcıları tarafından belirtildiği gibi Zohar, farklı büyüklükteki beyinleri, farklı tüpler ve farklı ışık kaynakları ile bağlantılı olan farklı büyüklükteki yüzleri tanımlar. Teologlar bunun Tanrı'nın bir açıklaması olduğunu öne sürmelerine rağmen antik astronot kuramcıları Zohar'da anlatılan şeyin mutlak bir tanrı figürü değil bir makine türü olduğunu iddia eder.
Yani bazı araştırmacılar henüz tanımlanmamış gizemli bir gıda kaynağı olan "manna"yı üreten bir makine olduğunu düşünüyorlar.

Manna makinesi teorisi, İsraillilerin bu makineyi nereden aldıklarına dair iki açıklama sunuyor.
Daha tartışmalı bir diğer teori ise uzaylıların çölde açlık çeken Mısırlılara yardım etmek için bir jest olarak onlara bu makineyi verdiği fakat Mısır'dan ayrılırken bunu İsrailoğullarının geri alarak yanlarında götürdüğüdür. Yani her iki iddia da temelsiz ve absürttür. Fakat insanoğlu mistisizm veya uzaylı sevdası peşinde koşmaktan vazgeçmeyecek gibi görünüyor. Hemen bir örneğine bakalım:

MANNA MAKİNESİ
1978'de George Sassoon ve Rodney Dale, Zohar'ın “Günlerin Kadını” adlı bir bölümün tercümesine dayanan bir kitap yazdılar ve manna adlı besinin bir makine tarafından üretildiğini iddia ettiler.

İMAM BUHARİ KİMDİR?

Buhari kimdir?, İmam Buhari, Buhari, Buhari hadislerinin sahibi, İmam Buhari kimdir?, Buhari'nin hayatı?, din, islamiyet, A, Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak,
İMAM BUHARİ KİMDİR? (MUHAMMAD AL BUKHARİ)
İmam Buhari , Sahih El-Buhari adlı Hadis kitaplarının koleksiyoncusudur. Bu hadisler ise Müslümanlar arasında en güvenilir olarak kabul edilenlerin başında gelir (Çok sıkışınca yada işlerine gelmediğinde Buhari hadislerini de inkar ediyorlar ya, neyse).

BUHARİ'NİN GENÇLİĞİ
MS. 20 Temmuz 810 yılında Özbekistan'da doğdu. Babası İsmail İbn İbrahim büyük bir Muhaddith'di (Hadisleri birlikte toplayan kişi), Hadislerin bilgisini babasından alıyordu. Çocukken babası vefat etti ve henüz çok gençken körleşti. Bir çok tedavi yapıldı ama gözlerine hiçbir şey olmadı.
İnanışa göre annesi adil bir kadındı ve oğlunun gözleri için Allah'a yalvarırdı. Bir gün Allah dualarını kabul etti.

Annesinin anlattıklarına göre İbrahim peygamber onun rüyasına geldi ve “Allah dualarınızı kabul etti ve oğlunun görme yeteneği geri geldi” dedi. O sabah İmam Buhari uyandığında her şeyi çok net görebiliyordu.
(Milyonlarca Müslümanın benzer sıkıntıları var, sabah akşam dua ediyorlar, ne hikmetse Allah onlara yardım etmiyor, daha doğrusu teknoloji geliştiğinden beri ne hikmetse hiç "mucize" gerçekleşmiyor.)

EĞİTİMİ
İnanışa göre 10 yaşına gelindiğinde, Allah hadislere olan ilgisi ile yüreğini aydınlatmıştır, bu nedenle Hadislerin incelenmesi için, Buhara kentindeki Hadis derslerine girmiştir. 16 yaşına geldiğinde o kadar uzman olmuştu ki kendi öğretmenleri ondan düzeltme alıyordu. 16 yaşında iken İmam Ebu Hanife ve diğer İslam alimleri tarafından bütün Ahadit kitaplarını öğrendi ve ezberledi.

HAC GÖREVİ
Anne ve Büyük erkek kardeşi eşliğinde Hac onun üzerine Mescit-i Nebevi'yi ziyaret ettiler, erkek kardeşi ve annesi geri geldi ama daha fazla çalışma için orada kaldı. Hadisleri derlemeye başladığı sırada 18 yaşındaydı. Muhammed'in mezarının önünde ay ışığında otururdu. Muhammed İbn Yusuf Al Furyabi hadis toplamaya başladığında “İmam Buhari'nin sakalı bile yoktu” diye yazmıştır.


İMAM BUHARİ VE SAHİH EL-BUHARİ
İslam alimleri Sahih El-Buhari'yi “Kur'an-ı Kerimden Sonra En Güvenilir Kitap” olarak adlandırdı. Sahih Al-Buhari, İslam'daki 6 büyük Hadis kitabından biridir. Sahih Al-Buhari, Sahih bir Müslüman için en özgün ve güvenilir hadis kitabıdır. Sahih Al-Buhari'de yaklaşık 600.000 anlatı toplanmıştır ve 7,275 hadis vardır.

İmam Buhari'nin sadece bir çocukken bile 2.000 hadisi ezberlediğine inanılmaktadır. Sahih Al-Buhari'nin ışığında 9 bin kişiyi eğitmiştir.

Ve bugün, dünya çapında milyarlarca Müslüman, bu kitabı şüphelerini gidermek için güvenilir bir kaynak olarak kullanıyorlar fakat maalesef Kur'an'dan sonra en güvenilir kabul edilen, çoğu ibadetin bile yapılışında kaynak olan bu kitaptaki hadislerden kafalarına yatmayan, düşünceleri ile örtüşmeyenleri göz ardı edip "ne bileyim doğru mu?" diyorlar.

BUHARİ'NİN ÖLÜMÜ
Anlatılanlara göre son gecesinde 62 yaşındaydı. İnsanlar onun hakkında iki farklı görüşe sahip olunca Allah'a dua etti ve dua ettikten sonra yatağına uzanarak vefat etti.

İmam Al-Buhari Hakkında Kısa Maddeler:
  • Sahih Al-Buhari kitabındaki Hadislerin koleksiyoncusudur.
  • Genç yaşta kör kaldığına ama annesinin dualarından sonra Allah'ın ona gözlerini geri verdiğine inanılır.
  • 16 yaşında iken İmam Ebu Hanife de dahil, diğer alimlerin tüm hadislerini ezberlemişti.
  • Öğretmenleri ondan hadis düzeltilmeleri alıyordu.
  • 18 yaşına geldiğinde Hadis toplamaya başladı.
  • Çocukken 2.000 hadis ezberlediği söylenmektedir.
  • Babası İsmail İbn İbrahim, büyük bir Muhaddith idi.
  • Sahih el-Buhari, 600.000 Anlatı koleksiyonu içeren bir kitaptır ve bu kitapta neredeyse 7,275 hadis vardır.
  • 62 yaşında iken Semerkant'ta ölmüştür.

Yazan & Derleyen: A.Kara

YAŞAM ÇİÇEĞİ

Geçmişten bu güne kadar etrafımızın sembollerle dolu olduğu gözle görülür bir gerçektir.
Televizyonda, tüketici ürünlerinde, internette olsun, etrafımız tamamen sembollerle dolu. Ancak, sembollerin varlığı binlerce yıl öncesine, yazılı tarihe ve hatta dinden önceki tarihlerde bile kullanılmaktaydı.

Antik çağda semboller, dünyanın dört bir yanındaki kültürler için büyük önem taşıyordu; bu yüzden, dünya üzerindeki her kıt'ada çeşitli kültürler birtakım şeyleri iletmek için farklı semboller geliştirdiler.

Bazı sembollerin kutsal hale gelmesi ise çok uzun sürmedi. İnsanların kendilerini ifade edebilecekleri bir form bulmuş oldular.

Bu yazıda tarihteki en önemli antik sembollerden 7 tanesine bakacağız.
Yaşam Çiçeği ile başlıyoruz.

Birçok manevi sembolün, özellikle de geometrinin kralı olarak kabul edilir. Yaşamın çiçeği yaratılışın tüm kalıplarını içermektedir. Mezopotamya'da yaşayan eski Sümerler tarafından kullanılan en eski sembollerden biridir.

Bu sembol çiçek benzeri bir görüntü oluşturan birbiri ile örtüşen bir dizi daireden oluşur.
Yaşam Çiçeği birçok antik kültüre yayılmıştır. Eski Mısır, Roma, Yunanistan, Kelt ve Hristiyan Kültürlerinde yaşam çiçeğinin kullanıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır.

Paganlar, onun , uzay ve zamanın temel biçimlerini tasvir eden kutsal bir geometrik şekil olduğunu düşünürler. Paganlara tarafından tüm canlıların temel bilgilerinin kaydını içerdiği ve tüm canlı varlıkların içinden geçen yaşamsal bağlantılarının görsel ifadesi olduğu düşünülmektedir.

Örneğin Mısır'daki Abydos adlı tapınağının üzerine oyulmuş Yaşam Çiçeği sembolü bulunmuştur . Ayrıca İsrail'deki Celile ve Masada'daki antik sinagoglarda da bu sembole rastlanmaktadır.

Birçok kişi Yaşam Çiçeğini yaratılış döngüsünü temsil veya tasvir eden bir sembol olarak görür. Bu sembol, tüm yaşamın ve bilincin bir kaynaktan var olduğunu gösterir, en dışta bulunan ilk geniş çember budur.

Sonraki 6 daire hücre bölünmesi süreciyle aynıdır. Bu nedenle birçok kişi tarafından Yaşam Çiçeği "Tanrı'nın Yaratılışının bir modeli olarak görülür."

Bu döngüyü gözlemlerken ağacın çiçek tomurcuklarını büyüttüğünü ve bunların sonunda meyveye dönüştüğünü görebiliriz (armut, vişne vb.). Yeni meyve meyve yere düştüğü zaman bu tohumları taşır ve bu tohumlar sonunda yeni ağaçlar oluşturur. Bu döngüde ağaç tekrar çiçek açar ve bu çiçekler tekrar ağaçlara dönüşür.

YAŞAM TOHUMU
'Yaşam Tohumu' altı kat simetri ile yerleştirilmiş yedi daireden oluşur ve bu şekiller Yaşam Çiçeği tasarımının temel bir bileşeni olan bir daire ve mercek desenini oluşturur. Bazılarına göre, yaşam tohumu, Tanrı'nın yaşamı yarattığı 7 günlük yaratılışı tasvir eder.

YAŞAM YUMURTASI
'Yaşam Yumurtası', Hayat Çiçeğinin tasarımından alınmış yedi daireden oluşan bir semboldür. Yaşam Yumurtasının şeklinin, yaratılışının ilk saatlerinde çok hücreli bir embriyonun şekli olduğuna dair inanışlar vardır.

YAŞAM MEYVESİ
'Yaşam Meyvesi' sembolü, Yaşam Çiçeği tasarımından alınan 13 daireden oluşmaktadır. Bu sembol için her atomun, moleküler yapının, yaşam formunun ve var olan her şeyin tasarımının temelini içeren evrenin planı olduğu söylenir.

METATRON'UN KÜPÜ
Metatron'un küpü, hayatın çiçeğinden türetilebilen beş felsefi parçayı tasvir eder. Manevi inanışlara göre Eflatun felsefesine ait bu beş parça, tüm yaşamın hayat kaynağının hareketini anlatan geometrik formlardır. Bunlar hayati önem taşıyan beş parçadır çünkü organik yaşamın yapı taşlarıdırlar. Bu beş yapı; minerallerde, canlılarda, organik yaşam formlarında, ses, müzik ve dil gibi olgulara dayandırılır. Metatron'un küpü, kötü ruhları kovmak için kullanılan kutsal bir şekil olarak düşünülür. Kabala'nın Hayat Ağacının da yaşam çiçeğinden türediği düşünülmektedir. Metatron'un Küpünü daha sonra detaylı bir yazı ile inceleyeceğiz.

Yazıyı bitirirken aralarında Türkiye'ninde bulunduğu, bu sembollerin bulunduğu bölge ve kültürlerden bazılarını yazayım:
  • Türkiye - İzmar'deki Efes şehri
  • Çin - Yasak Şehir ve çeşitli tapınaklar.
  • İsrail - Celile ve Masada'daki antik sinagoglar.
  • Japonya - Çeşitli tapınaklar.
  • Hindistan - Ajanta'daki Harimandir Sahib (Altın Tapınak), Hampi ve Budist Tapınakları.
  • İtalya - 13. yüzyıl İtalyan sanatı
  • İspanya - Cordoba, 'la Mezquita'da

Yazan & Derleyen & Çeviren: A.Kara

PASKALYANIN KÖKENİ

Çeviren & Derleyen: A.Kara


PASKALYANIN KÖKENİ


Paskalya, Hristiyan dünyasında uygulanan yıllık bir kutlamadır. Ancak, İncil'de bu geleneğin korunmasına izin veren veya onaylayan herhangi bir ayet kesinlikle bulunmamaktadır.

Dahası, İncil Paskalya yumurtaları, Paskalya sepetleri, Paskalya tavşanları ve hatta paskalya öncesi perhiz hakkında hiçbir şey söylemez. Alexander Light, bu eşyaların eski Babil'in Gizem Dinine ait pagan ritüellerinin parçaları olduğunu gösteren ikna edici kanıtlar göstermektedir.

Paskalya - Anunnaki Bağlantıları
Paskalya ismi aslında ay tanrıçası, bahar ve bereket tanrıçası ve Cennet Kraliçesi olarak ibadet edilen Ishtar (İştar) / Easter (Paskalya)'dan gelmektedir. O diğer birçok ülke ve kültürleri tarafından birçok isim ile bilinir ve çoğu kez "bin ismin tanrıçası" olarak anılır.

Inanna İştar'ın Sümer ismidir ve kesinlikle en önemlisidir. Inanna, sırayla Anu'nun oğlu olan Enlil'in torunuydu. Anu sıralamadaki en yüksek Anunnaki idi ve onun adı “Büyük Gökyüzünün Babası” olarak tercüme edildi. Anu'ya “Göklerin Tanrısı” olarak saygı duyuldu ve insanlığın ilk dininin merkezi figürüydü.

Babil Bağlantıları
Yuhanna 8:44, II. Korintliler 11:14, 1 Petrus 5: 8 bölümlerinde bahsedilen Babil tanrıçası İştar/Paskalya (Easter) olarak isimlendirilen kişidir. Fakat İştar, Nemrud'un karısı Semiramis için de başka bir isimdir. Bu tufan baskını festivali, Babil'in sahte dininin bir parçasıydı ve Nemrud ile eşi Semiramis tarafından başlatıldı.

Onlar kendilerine ibadet edilmesi için sadece Babil Kulesi'ni kullanmadı, aynı zamanda Babil halkı tarafından ibadet edilmek üzere kendilerini tanrı ve tanrıça olarak belirlemişlerdir.

Nemrud'a Güneş Tanrısı olarak ibadet edildi. Birçok farklı kültür ve ülkede ona çeşitli isimler altında tapıyorlardı: Samas, Attis, Uti, Merodach / Marduk, Ninus, Bel / Baal, Moloch, Tammuz vs. ve bu liste neredeyse sınırsız. [Ayrıca Sümerliler tarafından Dumuzi ve Mısırlılar tarafından RA olarak biliniyordu].

Babiller, İştar yani Paskalya'yı baharın tanrıçasının geri dönüşü olarak - Doğanın ve Doğanın Tanrıçasının yeniden doğuşu olarak kutladılar. Babil efsanesi bu reenkarnasyonun gerçekleşmesi ile ilgili her yıl büyük bir yumurtanın cennetten düşeceğini ve Fırat Nehri'nin çevresindeki alana ineceğini söylüyordu.

Papa'nın tören kıyafetleri, eski Dagon rahiplerinin kıyafetlerinin kopyası gibidir ve bu tesadüfen gerçekleşen bir şey değildir.

A,din,Anunnaki'nin gizli ibadeti,Paskalya,Paskalyanın kökeni, hristiyanlık, İştar ve Paskalya,Paganizm ve Hristiyanlık,Hristiyanlığın pagan uygulamaları,Şeytani ayinler,
Paskalya geleneğinin bir parçası olan diğer putperest ayinler, Cennet Kraliçesine taze kesilmiş çiçekler, haçlarla süslenmiş sıcak çörekler ve yıldız şekilli kekler ile sunulan paskalya teklifleridir. Bu festivali kutlamak için pagan rahipler yeni kıyafetler giyerdi ve bakire rahibeler yeni beyaz elbiseler ve başlarına beyaz örtüler giyerlerdi. Yani Vatikan aslında antik putperest ibadetlerini sürdürmektedir.

Büyük ihtimal ile karalama içeriyor olsa da Yahudi Ansiklopedisi İnanna ve İştar'a çocuk kurban edildiğini şöyle anlatır:

“(…) Hadad-Baal'ın Moloch'la özdeşleşmesi, Ben-Hinnom vadisinde Baal'ın Bamot sunaklarına, Moloch'a, yani Baal'a kurban edilerek yakılmış olanların anlatıldığı Yeremya 32:35'e zemin hazırlar. Dahası, K. Deller tarafından analiz edilen bir dizi Süryani-Aramice dokümana göre Adadmilki ya da Adadšarru'nun (Kral Adad) bazen ilk doğan çocukların yakılarak kurban edildiği tanrılar olduğu gösterilmektedir.

"Asur buluntuları II. Krallar 17'ye yeni bir ışık tutuyor. Buradaki Anammelek ve Adrammelek, Sefarvayim halkının çocuklarını yaktığı / adadığı tanrıdır (ayet 31). Bu ayette araştırmacıların Anath ile ilişkilendirdiği ve Cennetin Kraliçesi ünvanını taşıyan Adrammelek, Anammelek'in yanında durmaktadır.
Akad dilinde İştar için kullanılan standart terim "šarrat šamê; Sümer'deki nin.anna.ak" = İnanna'dır. Asur-Aramice belgeleri gösteriyor ki, cocukların yakılarak kurban edildiği bu törenler kral ve kraliçe çifti olan Adad ve İştara ithaf olunmuştur." Moloch Kültü, Yahudi Kütüphanesi.


Aşağıdaki tasvirde bir çift baykuş tarafından kuşatılmış ve bir baykuş gibi görünmek için tasarlanmış bir İştar / Inanna tasviri bulunmaktadır.


Geleneksel kutsal Cuma gününden Pazar gününe kadarki kutlamalar İsa'nın yeryüzünde iki gece ve bir gün boyunca yer almasına karşılık gelir. İsa'nın ölümü, gömülmesi ve dirilişi ile ilgili anlatılanlar bilinçli olarak çarpıtılmış mıydı?

Yazar, Paskalya geleneğinin gerçek kökenlerini ortaya çıkarmak için güvenilir eski kaynakları araştırdı. Peki araştırmaya göre İsa çarmıha ya da bir ağaca çivilenmiş miydi? Gerçekte kilise fiziksel bir bina mıydı yoksa daha fazlası mıydı?

İncil'de Paskalya bayramını veya perhizini onaylayan hiçbir ayet kesinlikle yoktur. Dahası, İncil ölmekte olan Paskalya yumurtalarını gözlemleme, Paskalya yumurtası avı, şeker sepetleri, şapkalar vb. uygulamalar hakkında da hiçbir şey söylemiyor.
Paskalya'nın uzun zamandır putperest bir festival olduğu bilinmektedir. Tıpkı İslam uygulamalarının Arap Paganizminin kalıntıları olduğunu bildiği halde susan İslam liderleri gibi, Amerika’nın kurucuları da Hristiyanlığın içindeki bu bayramın aslında pagan uygulaması olduğunu biliyordu.

Paskalya Geçiş Töreninin çocuk kitabında şöyle demektedir:
“Püritenler Kuzey Amerika'ya geldiğinde, Paskalya bayramını ve Noel'i şüphe ile kutladılar. Hristiyanlar Paskalyayı kutlamadan önce paganların baharın dönüşünü kutladığını biliyorlardı. (…) Kuzey Amerika'daki Avrupa yaşamının ilk 200 yılında, çoğunlukla Güneydeki birkaç eyalette Paskalya'ya çok fazla ilgi gösterildi.

“İç Savaştan sonra Amerikalılar bu bayramı kutlamaya başladılar… Paskalya ilk olarak 1870’lerde bir Amerikan geleneği haline geldi… Amerika’yı Hristiyan bir ulus olarak başlatan 13 özgün koloni "Kral İsa" şeklinde sloganlar atıyorlardı. Tüm yüzyıl boyunca ulusta Paskalya hiç gözlemlenmemişti."

Maalesef çoğu insan gelenekleri gerçek olarak kabul eder, çünkü onlar bizim kültürümüzün bir parçası olmuşlardır. Fakat bunlar aslında eski insanların pagan inançlarının uygulamalarıdır.

Kaynaklar:
J.R. Terrier (Babil Gizemi, Paskalya'nın Tarihi, Bilinmeyen Gizli Kökenler ve Bilinmeyen Din),
Alexander Light'ın Paskalya araştırmaları,
Yahudi Kütüphanesi: Çocuk Kurbanları,