HABERLER
Dini Haber
AY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ÖMER'İN KULLANDIĞI İFADELER AYNEN AYETTE YER BULUYOR

AY, din, islamiyet, Kuran, Kur-an, Bakara Suresi, Kabe,İbrahim makamı,Kabe yanında İbrahim makamı, Ömer'in Muhammed ve Kur-an'a etkileri, Ömer'in sözü sonrası ayet inmesi, Hz Ömer,
Bakara Suresinde geçen bir ayette; "İbrâhim makamını bir namaz-dua yeri edinin!" Deniliyor.
Bilindiği gibi Kâbe'nin hemen yanında İbrahim makamı diye bir yer vardır. İşte orda namaz kılmanın dua etmenin bir ayrıcalığı vardır. Kur-an'da. Bu ayetin iniş/oraya atılış hikayesine bir bakalım

Ömer üç konuda ben Allah'a muvafakat ettim/benimle Allah aynı şeyi söyledik: bunların biri, 'Makam-ı Ibrâhim'dir diyor ve şöyle açıklıyor: Ben bir gün Muhammed'e 'Biz ibrâhim peygamberin kâbe içindeki makamını namazgâh/dua yeri edinsek ne güzel olur' dedim. O sırada Muhammed, Ibrâhim makamından bir namazgâh/dua yeri edinin' ayetinin indiğini söyledi diyor.

Burada hem Ömer'in isteği ayetle yanıt buluyor, hem de kullandığı ifadeler aynen ayette yer buluyor. Ömer'in kullandığı kelimeler ayette neredeyse aynıdır. Tüm bunlar olduğu gibi ayette var. Birçok örnekte olduğu gibi burada da hem içerik, hem de cümlede ki kelimeler Ömer'e aittir. Allah sadece onay vermiştir.

Kaynaklar:
Buhari: Namaz bölümü, ban 32/402 ve Tefsir bölümü, Bakara suresi bab 9/4483.
Sahih-i Müslim, Fedail bölümü, Hz. Ömer kısmı, bab 2/23399
Tirmizi, tefsir bölümü, Bakara suresi, bab 2/2959-60.
Ahmet b. Hanbel, Müsned, Ömer kısmı no:157,160 ve 250.
İbni Mace, Namaz kısmında bab 56/1009.
İbn-i Hacer Askalani, el-Uccab, s,192 Bakara 125 açıklaması
Taberani, Mucem-i Sağir, c.2/38

ORUÇ GECESİNDE KADINLARINIZA YAKLAŞMAYIN

AY, din, islamiyet, Oruçluyken cinsel ilişki,Kur-an'a göre oruçluyken,Oruç,Oruç yasakları,Bakara 187, Hz Ömer'in cinsel konuları, Hz Ömer oruçluyken ilişki,Ömer için ayet geliyor
Müslümanlara daha önce Ramazan da geceleyin uyuyup da kalktığında yemek-içmek ve cinsel ilşkide bulunmak yasaktı. Bunu çiğneyen hiyanet etmiş olurdu.

"ORUÇ gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak (cinsel ilişkide bulunmak) size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah, sizin Ramazan aynın gecelerinde kadınlarınıza yaklaşarak kendinize zulmetmekte olduğunuzu BİLDİ de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık karılarınıza yaklaşın." Bakara 187

Yukarıdaki ayetten önce oruç ayında geceleyin cinsel ilişki mutlak surette; yemek içmek ise şartlı olarak yasaktı. Eğer kişi gece uyuyup bir daha uyansaydı, artık uyuduğu için yemek içmek yasak sayılırdı.

Ramazan ayında bir gece Ömer Muhammed'in yanında epeyce kalır. Eve geldiğinde eşi artık uyumuştur. Onu uyandırıp cinsel ilişkide bulunur. Yukarıda belirttiğim gibi o zaman oruç ayında insan iftardan sonra uykuya daldı mı yemek, içmek, cinsel ilişki yasak sayılırdı. Kadın Ömer'e, ben uyumuştum, niye böyle yapıyorsun, yasaktır dediği halde Ömer dinlemiyor. Ömer Muhammed'in yanına varıp dinen yasak olanı çiğnediğini söylüyor. İşte o sırada Muhammed "Ayet Geldi: 'Madem nefsinize hakim olamıyorsunuz ben ALLAH OLARAK bu yasağı kaldırdım' deniliyor" diyor.

İşte Ömer bu kadar önemli. Çünkü ÖMER'İN için inen Ayetleri anlata anlata bitiremiyoruz. Kendisi bizzat Muhammed'e başvurunca AYET hemen oracıkta iniveriyor. Ayetin içeriği senaryosundan daha ilginç! Mesela; oruç GECESİNDE cinsel ilişkide bulunmak size helal kılındı deniliyor. Demek ki o ana kadar haram kılmış. Bunu doğrulayan bir diğer cümle ayette var: "Allah BİLDİ Kİ siz nefsimize hıyanet edersiniz; bu yüzden tövbenizi kabul etti" deniliyor.

O zaman sormak lazım: Acaba Allah daha önce bu yasağı koyarken insanların bunu çiğneyeceklerini, nefeslerine hakim olamayacaklarını bilmiyor muydu, İlk başta yanlış mı yapmıştı? Görüldüğü gibi ayetin oluşum senaryosu kadar içeriği de enteresan.

Kaynaklar:
İbn-i Kesir, Bakara 187, c.1/510-12., Kurtubi, Bakara 187, c.2/315., Cessas, Ahkamu'l Kur'an, c.1/281, Bakara 187., Begavi, Mealim'ü Tenzil, Bakara suresi ayet 187, c.1/206, Beyhakı, Sünen-i Kübra, Nikâh bölümü, c.7/318, no:14113., El- Muharraf fi Esbab-ı Nüzul, c.1/239, Bakara suresi, ayet 187.

İSLAM'DA ÇOCUK YAŞTAKİ KIZLARLA EVLENMEK

AY, din, islamiyet, Talak suresi,İslamda çocukla evlenmek,İslam ve pedofili,Pedofiliye onay,Talak suresi pedofili,Kur-an çocuk geline izin vermiyorÇocuk gelin,Kız çocuğu ve şehvet
"Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, henüz adet görmeyenler hususunda Tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." (Talak Suresi Ayet 4)

49 yaşındaki adam (Muhammed), 6 yaşındaki bir çocuk (Aişe) ile evleniyor:
Aişe'nin kendisinin anlattığını dile getiren bir hadis:
Bu hadisin başında, Aişe aynen şöyle diyor:
"Peygamber benimle evlendi; ben o sırada 6 yaşındaydım."

Evet, bir yanda 49 yaşındaki Muhammed, öbür yanda 6 yaşındaki Aişe evleniyorlar. Muhammed ile evlendiği zaman Aişe'nin 6 yaşında olduğunu İslam dünyası kabul etmek zorundadır. Çünkü bunu anlatan hadis, tartışmasız sağlam (sahih) kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak benimsenmiş olan Buhari'nin ve Müslim'in E's-Sahih’lerinde de buluyoruz.

Anlatıldığına göre evlilik gerçekleşiyor ama yine de 3 yıl kadar zifaf (yani cinsel birleşme) gerçekleşmiyor. Bu süre geçtikten sonra oluyor zifaf !
Aişe 9 yaşındayken 52 yaşındaki Muhammed ile gerdeğe giriyor:

Hadisi izleyelim. Aişe anlatıyor:
"Ve be dokuz yaşındayken benimle gerdeğe girdi. Medine'ye göçmüştük. Haris İbn Hazrec oğullarına konuk olduk. O sırada sıtmaya yakalandım. Saçlarım döküldü. Saçlarım yeniden geldi; bölükler oluştu. Annem Ümmü Ruman bana geldi. Arkadaşlarım ile birlikte salıncakta sallanıyorduk. Annem beni çağırdı. Yanına gittim. Benden ne istediğini bilmiyordum. Elimi tutup alıp götürdü. Evin kapısına gelince durdu. Soluk soluğa kalmıştım. Sonunda soluğum biraz yatıştı. Annem, sonra biraz su alıp yüzüme başıma değdirdi. Sonra beni eve soktu. Bir de baktım ki bir takım Medineli kadınlar. Evdeler. Bana şöyle demeye başladılar:
-Hayırlı, bereketli olsun. İyi şanslar.
Annem beni bu kadınlara teslim etti. Bunlar benim saçımı başımı yıkadılar, beni güzel bir biçimde hazırladılar. Peygamberle birden karşılaşmaktan başka hiçbir şey beni korkutmamıştı. Kadınlar, beni ona teslim ettiler. Ve ben o sıralar 9 yaşındaydım."


Aişe, Muhammed'in koynuna verilmek üzere götürüldüğünde, salıncakta sallanıp oynayan bir oyun çocuğuydu. Yani Muhammed, 52 yaşında böylesine bir çocukla cinsel birleşimde bulunmuştu.

Bir kız 9 yaşına geldiğinde, İslam hukukunda "şehvet konusu" oluyor:
Aişe 9 yaşındayken Muhammed'in koynuna sokulmuş olunca, İslam hukuku bundan şu sonucu çıkarıyor: "9 yaşındaki bir kız, müştehat (şehvete konu olabilecek çağda) sayılır" diyor. Ve bu nedenle de 9 yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenilebileceğini bildiriyor.

Aişe, Muhammed'in karısı iken büyüyecek ve 18-19 yaşına geldiğinde de Muhammed'in ölümü üzerine, kimi kumaları gibi, çok genç yaşta dul kalacaktır. Ve hiçbir erkekle evlenmemeye "mahkum" edilerek... Muhammed'in karıları, müminlerin anaları sayıldığı için...

Kaynaklar: Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi

MUHAMMED'E VAHİY Mİ GELİYOR YOKSA İNSAN MI ÖĞRETİYOR?

AY, din, islamiyet, Kur-an nasıl yazıldı?,Kur-an'ı Muhammed mi yazdı?,Muhammed'e öğretilen Kur-an,Muhammed'e vahiy mi geliyor?,Nahl suresi 103,Muhammed'in öğretmenleri
Muhammed henüz peygamber olmadan önce Mekke'nin tahsil görmüş en bilgili insanlarıyla oturup kalkardı. Peygamber olduktan sonra Mekkeliler ona karşı, "Hayır, bu bilgileri daha önce kendileriyle irtibat halinde olduğu şahıslardan almıştır, bu işin Allah’la hiç ilgisi yoktur" gibi çok sert eleştirilerde bulunmaya başlayınca, Nahl Suresinin 103. ayeti iniyor.
Ayetin özeti şu: ”Biz (Allah olarak) onların, Kur’an'ı Muhanımed'e bir insan Öğretiyor' dediklerini biliyoruz. Halbuki onların dedikleri şahsın dili yabancıdır. (Arapça değildir.) Bu Kur'an ise, apaçık bir Arapça'dır."

Ubeydullah bin Müslim anlatıyor:
"Mekke’de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklıydı. Adları ise Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkınca, muhalif olanlar, 'Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır; Allah'ı ise işini sağlama bağlamak için kullanıyor’ demeye başladılar. Bu yüzden, Nahl Suresi'nin I03’üncü ayeti buna cevap mahiyetinde indi."

Carullah Zamahşeri eb Keşşaf... adlı tefsirinde ve Muhammed bin Cerir Taberi de, ünlü Canu'u'l Beyan adlı tefsirinde Nahl Suresi'nin 103’üncü ayetini değerlendirirken şu bilgiyi de aktarıyorlar;
"Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi'ydi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed peygamberlikle görevlendirilince, ona muhalif olanlar, 'Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de, adı geçen demirci köleden almış' demeye başladılar. Bunun üzerine, Nahl Suresi 103'üncü ayeti indi."

İmam Suyuti, Lübabü'n-Nükul adlı eserinde, Nahl Sure-si'nin 103'üncü ayetini yorumlarken şöyle diyor:
"Mekke’de Bel'am adında biri vardı. Muhammed sık sık ona gider, kendisinden bilgi alırdı. Kimileri de, o dönemde Mekke'de Yesar ve Cebr adlarında iki yabancının bulunduğunu, bunlann çok kitapları olduğunu ve Muhammed'in genellikle onlara uğrayıp kendilerinden yararlandığım kaydediyorlar. Daha sonra Muhammed peygamberlikle görevlendirilince
muhalifler, 'Hayır, yalan konuşuyor; Bu bilgileri Allah'tan de­ğil; adı geçen kişi veya kişilerden alıyor' demeye başladılar. Bu ağır itham üzerine Nahl Suresi 103'üncü ayeti indi."

Kadı Beydavi, Envarü't Tenzil adlı tefsirinde şöyle diyor:
"Mekke'de Amr bin Hadremi’nin bir kölesi vardı. Adı Cebr-i Rumi idi. Kimileri, bununla birlikte Yaser adında bir kölenin daha olduğunu söylüyorlar. Kimileri de bu şahsın, Huveytıb'ın kölesi Aiş olduğunu belirtiyorlar. Muhammed peygamberlik iddiasında bulununca, muhalif gruplar, 'Muhammed, Kur'an bilgilerini bu kölelerden alıyor, Allah’ı ise toplumu etkilemek için kullanıyor' şeklinde eleştiriler yöneltmeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi 103'üncü ayeti indi,"

Nesefi, M edank... adlı tefsirinde, "Nahl Suresi’nin 103'üncü ayeti aşağıdaki eleştirilere cevaben inmiştir" diyor ve eleştirileri şöyle açıklıyor:
"Huveytıb'ın Aiş veya Yaiş adında bir kölesi vardı. Bazıları da bunun isminin Cebr-i Rum-i olup Amr bin Hadremi'nin kölesi olduğunu ileri sürmüşler. Bu köleler, Tevrat ve İncil'i çok iyi bilirlerdi, Muhammed daima onlara uğrar ve kendilerinden bilgi edinirdi. Peygamberlik davası ortaya çıkınca, inanmayanlar dedikodu yapmaya başladılar ve 'Kur'an'm da yanağının Allah değil de bu şahıslar olduğunu, Muhammed'in aktardıklarının ise, sadece adı geçen kişilerden öğ­rendiği bilgiler olduğunu söylemeye başladılar. Bu yüzden ilgili ayet indi."

Fahrettin-i er-Razi, Tbfsin Kebir adlı yapıtında Nahl Suresi'nin 103. ayetini açıklarken, şunları aktarıyor:
"Mekke’de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen ve bolca da kitapları olan bir köle vardı. Onun adı çok ihtilaflıdır: Kimisi Yeiş, kimisi Addas, kimisi Cebr, kimisi Cebra, kimisi Bel'am diyor. Muhammed sık sık uğrar, ondan bilgi alırdı. Kur'an ola­yı ortaya çıkınca, inanmayanlar zaman içinde 'Bu işin arka planında Allah değil de adı geçen kişiler vardır' demeye başladılar. Kimileri de 'Aslında Kur'an'ı, çok açıkgöz olan Hatice Muhammed'e öğretiyor; fakat kendisi kadın olduğu için öne çıkamıyor; bu nedenle Muhammed'i öne çıkarıyor; yani Kur'an'ın baş aktörü Hatice’dir’ diyorlardı. İşte bütün bu itirazlara cevap mahiyetinde adı geçen ayet inmiştir."

Kaynaklar:
Çobanlık yaptığına dair kaynakça; Buharı, İcare, 2. bap; İbnü’l Cevzi. Stlâr-j Sa/re, 1/35; İbn-i Sad, Tabakat-i Kübra,1/59; Hindi, Kenzii'/ L/mmal, No;  37763; Heysem), Mecmeu' ^-.Zevaı'd, 9/221; Askalani, e/- /sabe.... No: 12285;  Muhammed Sait Mubeyyıd, Mcvsuatu HayatJ-s- SababJyat, 611; Ibn-Habib,  Mufıabber, 98. Sel man'la ilgili bilgiler İçin birkaç eser: Belazuri, Ensabü'I Eşraf, 2/128; Aşka,  lani, el-İsabe, No: 3359 ve Tchaib-i Tehzib, 4/139; İbnü'l Cevzi, Sıfat-ı Safve, 1/270; İbn-i Esir, Üsd..., No: 2149; İbn-i Seyyidi'n Nas, Uyunü'l Eser, 1/137; tbn-i Abdi'l Ber, htiab.... No: 10)4.

KADINLAR TARLANIZDIR, İSTEDİĞİNİZ YERDEN TARLANIZA GİRİN

AY, din, islamiyet, İslamda kadın, Kadınlar tarlanızdır,İstediğiniz yerden tarlanıza girin,Kadına tarla benzetmesi,Bakara 223,Hz Ömer'in cinsel konuları,Kur-an'ın faydasız ayetleri,Kur-an'da arkadan birleşme
Ömer'le ilişkili olan Bakara Suresinin 223. ayetinde yine ÖMER'İN cinselliği söz konusudur.
Ömer bir gün Muhammed'e gidip, 'Helak oldum' diyor, yaptığına çare arıyor. Muhammed, seni helak eden ne ki! Diye sorunca; Ömer, 'BEN DÜN GECE BİNİTİMLE ARKADAN YAPTIM, BİNİTİMİ TERS ÇEVİRDİM...' diyor. Muhammed buna hiç karşılık vermeden, arada bir kelime bile konuşmadan, 'KADINLAR TARLANIZDIR' ayetinin o anda indiğini söylüyor. Burada yakışıksız hatta kadınlara hakaret anlamına gelen terimler var; Mesela Ömer diyor ki ben BİNİTİMİ ters çevirdim (tenzih ederim ama) kadın hayvan mı ki Ömer böyle bir ifade kullanıyor? Hala bu terim bazı Hanzo erkekler tarafından kullanılıyor. Birde ayet o kadar acilen gönderiliyor ki daha MUHAMMED Ömer'le bir kelime etmeden maşallah Cebrail hazır. Bir kelime etmeden AYET geliyor.

İbn-i Ömer'in azatlı kölesi Nafi anlatıyor:
"Bir gün ben ibn-i Ömer'in yanında KUR-AN tuttum o da ezberden Bakara Suresi'ni okudu. Bu ayete gelince bana 'sen bu ayetin ne ile ilgili olduğunu bilir misin?' dedi. Ben, 'Hayır' dedim. İbn-i Ömer, 'Bu ayet şu hususta inmiştir (yukarıdaki husus)' dedi ve sonra kaldığı yerden devam etti" diyor.

İnsanlık tarihinin yaklaşık 4-6 milyon yıllık bir geçmişi var. İnsanlar önden mi yapmışlar arakadan mı yapmışlar bu bir sorun olmamış ve insanlar üremeye devam etmiştir de ALLAH neden gelip MUHAMMED zamanında buna müdahale ediyor, ARKADAN da tutsanız sorun yoktur diyor? Sanki bu devrim mi, olağan-üstü bir olay mı?

Bu tanrılık bir iş midir ki kalkıp bunun için ayet göndersin. Dünya da yedi milyar insan can çekişiyor insanlar kıran kırana birbirini yiyorlar ama ALLAH gelmiş çiftler arasında yaşanan cinsel ilişkiyi anlatıyor. İyi düşünülürse bu bilgiler insanı daha hızlı bir şekilde ATEİST yapıyor. Tanrı ve bu işler Olacak iş mi?

Kaynaklar:
Tirmizi Bakara suresi 223, Ahmet b. Hambel, ibn-i abbas no:2980, Taberi, Bakara suresi 223, Taberani Mucem-i Kebir c.12/10-11 no:12317, Sahih-i ibn-i Hibban c.9/514, no:4202, Begavi Bakara 223, c.1/259, Buhari bakara suresi ayet 223, Bab 39/4526 ve 4527.

KUR-AN AYETLERİ NASIL YAZILIYORDU - 3

AY, din, islamiyet, Kur-an ayetleri nasıl yazılıyordu?, Kur-an, Kur-an'ı kim yazdı, Ahzab suresi, Ahzab suresi 53, Muhammed'in hanımlarını yasaklayan ayet, Ömer Kur-an ilişkisi, KUR'AN AYETLERİ NASIL YAZILIYORDU-3


Ahzâb Suresi'nin 53. ayetinin son bölümünde şöyle deniyor;
"Peygamberin hanımlarından bir şey isterken perde arkasından isteyin (onlara bakmayın). Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların (Muhammed'in hanımlarının) kalpleri için daha uygun bir davranıştır. Sizin, Allah'ın Resulünü üzmeniz ve ondan sonra (onun ölümünden sonra) hanımlarını nikahlamanız, asla caiz değildir. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır."

Daha önce de, Ömer'in Muhammed'e yaptığı müracaat üzerine, onun ailesiyle ilgili bu tür ayetlerin indiğini, hatta bunlar arasında bu ayetin de olduğunu paylaşmıştık. Bu örneğimizde ise, Ömer'le ilgili farklı bir şey gündeme getiriyoruz: Ayşe'nin anlattı­ğına göre, bu ayetlerin sebep- sonuç ilişkileri arasında Ömer de vardır. Yani, Muhammed'in hanımları hakkında inen yasaklayıcı ayetlerin geliş sebepleri arasında Ömer’in rolünü de görüyoruz. Şimdiye kadar ki örneklerimizde Ömer'in önerileri doğrultusunda inen ayetlerden söz ettik; bu örneğimizde ise, onun bizzat tehlike unsuru olması nedeniyle ayet geldiğini görüyoruz.

Gelişmeleri Muhammed'in hanımı Ayşe'den dinleyelim:
"Eşimle birlikte yemek yiyorduk, o sırada Ömer de yanımızdan geçti; eşim onu yemeğe davet etti, hep birlikte yemek yemeğe devam ederken, o arada Ömer'in eli benim elime değdi; eşim Muhammed bunu görünce çok üzüldü. Üzüldü­ğünü ben de fark ettim."

Bu olay üzerine, Ahzâb Suresi'nin az önce geçen "Peygamber hanımlarından bir şey isterken perde arkasından isteyin" bölümü indi.

Bu örneğimizde işin ahlaki boyutu bir yana, şurası çok önemli: Bu ayet indiği vakit, Muhammed, yaklaşık 20 yıllık peygamberdi ve böyle bir yasak ayet inmemişti. Şayet Muhammed'in hanımları olmasaydı veya Ömer o an yemeğe davet edilmeseydi acaba bu ayet iner miydi? Görülen odur ki, Muhammed’in moralini bozan en ufak bir davranışta Cebrail hemen hazır ve nazırdır. Tabii ki bazı yorumlarda Ömer dışında başka ki­şilerin de isimleri geçiyor. Ama, burada önemli olan şahıslar değil; ayetin gelişine kimlerin sebep oldukları, kimlerin katkı yaptıklarıdır. Uzunca olan Ahzâb Suresi'nin bu 53. ayetinin son kısmında özetle, "Muhammed ölse de asla onun hanımlarıyla evlenemezsiniz; bu büyük bir günahtır" deniyor.

Burada bu yasağın sebebi cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Talha bin Ubeydullah, Resulullah'ın eşlerinden biri hakkında şöyle demişti: "Eğer Resulullah ölürse Ayşe ile evleneceğim; çünkü o, benim amcamın kızıdır." Bu söz Resulullah'ın kulağına vardığında çok rahatsız olmuştu.

Hicap ayeti nazil olduktan sonra tüm kadınlar hicaba bürününce Talha yine şöyle dedi: "Acaba Muhammed bizim amcakızlarımızı da mı bize karşı giydirecek? O, bizden sonra hanımlarımızla evlenebiliyorken biz neden o öldükten sonra onun hanımlarıyla evlenmeyelim?" demiş.
Bu sözü duyan Muhammed çok üzülünce, az önceki ayet inmiş.

Kimi kaynaklarda ise, bazı erkeklerin "Muhammed'in hanımları bizim akrabamız oldukları halde, Muhammed bizi onlarla görüştürmüyor; eğer Muhammed ölürse biz onlarla evleneceğiz" dedikleri aktarılıyor. Muhammed hayatta iken, hanımlarına, örtünme, evde göz hapsi vb. hususlarda Kur’an ayetleriyle yaptırımlar uygulandığı gibi, kendi ölümünden sonra hanımlarının evlenmemesi için az önce geçen Ahzâb Suresi’nin 53. ayetiyle de buna yasak getirilmiştir.

Gerçekten de onun ölümünden sonra dul kalan onlarca hanımından hiçbiri, bu ayetlerden ötürü başkasıyla evlenememiştir.

Kaynaklar:
Belazüri, Ensabü'l-Eşraf, 2/102
Zamahşeri, El-Keşşaf tefsiri, Ahzâb Suresi'nin 53. ayeti dipnotu
Heysemi, Mecmau-z-Zevaid, tefsir bölümü, 7/93
Suyuti, Lübabu'n-Nükul fi Esbabi'n-nüzul, Ahzâb-53.
Tecrid-i Sarih, Diyanet tercemesi, 1772 nolu hadisin şerhinde
Er-Razi, Tefsir-i Kebir
Kurtubi, el-Câmi' li Ahkâmi'l Kur'an
Begavi, Meâlim-üt-tenzil
Kadı Beydavi, Envarü't Tenzil
İbn-ül Arabi, Ahkamü'l-Kur'an
Taberi, İbni Kesir, Mukatil bin Süleyman kendi tefsirlerinde, Şevkani, Fethu'l Kadir'de ve daha birçok müfessir Ahzâb Suresi'nin 53. ayetinin değerlendirmesinde bu hikâyeyi anlatmışlardır.
Beyhaki, es-Sünenü'l Kübra, 7/69
El-Vahidi, Esbab-ı Nüzul, Ahzâb-53
Askalani, el-İsabe, No: 4271, "Talha" bölümünde
İbn-i Esir, Üsdü'l Gabe, No: 2626, "Talha" bölümünde...

KUR-AN VE KADINLAR İÇİN DEHŞET VERİCİ AYETİ

AY, islamiyet, din, Kur-an, Hz Muhammed, Bakara Suresi, Savaş esiri kadınlar ve İslam,İslamiyet ve kadın,Kur'an ve kadın,Nisa suresi,Cariye almak için savaşanlar,Savaşta ele geçirilen kadınla ilişkiye girmek,cariye
Kur’an'a göre (Bakara Suresi'nin 228 ve 234. ayetleri) eğer bir kadının eşi ölür veya öldürülürse, ikinci bir eşle evlenebilmek için en az 4 ay 10 gün veya üç ay hali-âdet görünceye kadar beklemelidir. Ama bu kural, savaş esiri cariyeler için geçerli değildir. Bunun sebebi şudur ki, Muhammed, hem kendisi hem de arkadaşları o kadınlarla bir an önce ilişkiye girebilsinler diye böyle bir imkânı sağlamıştır; yoksa başka ne amaç güdülmüş olabilir ki!

"Savaşta ele geçirilen bir kadınla ilişkiye girebilmek için, o cariyenin bir ay hali-adet görmesi yeterlidir." Bir ay hali âdet görme gerekçesini de şöyle açıklamıştır: O kadının doğuracağı çocuğun hangi erkekten olduğu bilinsin diye, Yani, neslin kime ait olduğu belli olsun, birbirine karışmasın demek istemiştir. Bir diğer ilginç nokta da şudur: Bazen öyle olurdu ki, bir cariye ile birden fazla erkek cinsi ilişkide bulunurdu. Bu arada o zavallı kadın hamile kaldığında, çocuğun hangi erkeğe ait olduğu tartışmalara, hatta kavgalara neden olurdu. Örneğin; bir cariyeyle cinsi münasebette bulunan üç erkek, kadının hamile kalması sonucu bir ara Ali'ye müracaat edip o çocuk için hak talebinde bulunurlar. Ali, çektirdiği kura sonucu onları uzlaştırır, Ali'nin uyguladığı yöntem Muhammed'e anlatılınca, kendisi sevinçten kahkahalara boğulur ve onun uygulamasını takdir eder.

Nisâ Suresi’nin 24. ayetinde özet olarak, "(Başkasıyla) evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır; ancak eğer evli olan kadınlar cariye-savaş esiri iseler, sizler onları alabilirsiniz (bu durumda evlilik şartı aranmaz)" deniyor.Bu ayetin sebep sonuç ilişkisi üzerinde biraz durmakta yarar vardır, Ebu Sait el- Hudri şöyle diyor:

"Peygamber, Huneyn Savaşı'nda bazı insanları Evtas tarafı­na yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarım ele geçirdiler. Bu kadınlar, Muhammed tarafından Müslümanlara dağıtılınca, bazı sahabiler "Biz nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız, bu iş nasıl helâl olabilir?" şeklinde itiraz etmeye başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa Suresi'nin 24. ayeti bu süreçte inmeye başladı. "Bilindiği gibi az önceki ayet, Müslümanlara savaş esiri kadınlan kullanma konusunda geniş yetki veriyordu. Özet olarak, "Evet, evli olan kadınlarla evlenmek haramdır, ama eğer evli olan kadınlar savaş esiriyse zaman Müslümanlara helâldir, sakıncası yoktur" anlamındaydı. Çok açıktır ki, Muhammed, etrafındaki insanlardan gelen itirazları bertaraf etmek için böyle bir ayete başvurmuş ve sonunda kendilerini bu işe alıştırmayı başarmıştır, yoksa çok adil diye tavsif edilen nitelenen bir Tanrı’nın böylesine bir zulme onay vermesi nasıl açıklanır ki!

Kur’an, az önceki ayetlerle yetinmeyip, Müslümanlara cariyeleri kullanma konusunda geniş imkânlar tanımaya devam etmiştir. Örneğin, yine Nisa Suresi'nin 25. ayetinde, "Şayet bir insanın, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmiyorsa, o zaman elleriniz altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın" deniyor. Kur'an’da Müslümanlara cariyeler konusunda tam yetki verilince, bazen öyle oluyordu ki, ortada henüz savaş söz konusu değilken, Müslüman gençler, karşı tarafın kız ve kadınlarını gözden geçiriyorlardı. Mesela bir adam Muhammed'e, "Eğer siz Taif şehrini alırsanız haberiniz olsun falanca kadın çok güzeldir" deyip o kadının güzelliğini daha önceden haber vermişti. "Adamın bu sözü Muhammed'in zoruna gitmiştir" dense de, bizim için Muhammed’in ona kızıp kızmaması değil; tersine, Müslümanların başlangıçta, "Nasıl olur da biz müşriklerin kadınlarıyla yatarız?" şeklindeki olumlu itirazlarına karşı onun verdiği olumsuz yanıt önemlidir. (Nisâ Suresi'nin 24, ayetinde "Allah'ın emriyle siz onları kullanabilirsiniz” demişti.) Nitekim onlar, zaman içinde Kur'an'da ayetler görünce değiştiler ve öyle bir noktaya gelindi ki, artık bir an evvel cariyeleri kapmak için dört gözle savaş bekler duruma geldiler. İşte bizim için önemli olan, bu çok vahim ve dehşet verici ayetlerin Kur'an'da yer almasıdır. Mümin bir kişi için cariyeyi kullanma konusunda Kur’an'da bu kadar yetki varken, ister istemez İnsanlar bir an evvel savaşa girip bir kadın-cariye ele geçinmeyi canı gönülden isterler. Bu ayetler mevcutken "Muhammed adama kızmıştır" şeklindeki savunmalar pek inandırıcı olmuyor. Çünkü bir taraftan onlara cariyenin kullanımını sağlamak, diğer taraftan bazı durumlarda onlara kızmak tutumu birbiriyle çelişiyor.

Hatta kaynaklarda bunların ötesinde şeyler de geçiyor. Mesela; Sait bin Yesar, "Bazen cariyeleri satın alırken livata'da (makattan ilişkiye girme) dahi bulunurduk" diyor.

Kaynaklar:
(Buhari, Libas, 62. bap.) Sadece bu olay,
1) Müslim. Reda, No: ¡456; 2) Ebu Davud. Nikah, No; 2155; .3) Tirmizi, Tefsir,
Nisa, No: 3016-17; 4) Nesaî. Nikah. 59-6/MO; 5) Tac, Nisâ tefsin, 4/93.

MUHAMMED'İN EVLATLIĞININ KARISINI EŞ OLARAK ALMASI VE DAVUD'U ÖRNEK GÖSTERMESİ

AY, din, islamiyet, Hz Muhammed, Muhammed'in evlatlığının karısı ile evlenmesi, Muhammed ve Zeyd'in karısı, Davud ve Hitti Uriya, Muhammed Zeyd'i ölüme gönderiyor, Ahzab suresi 38,
YAHUDİLER, MUHAMMEDİ EVLATLIĞININ KARISINI ELDE ETMEKLE SUÇLAYINCA MUHAMMED DAVUT PEYGAMBERİ ÖRNEK ALDIĞINI SÖYLÜYOR

Ahzâb Suresi'nin 38. ayetindeki gerekçe ise, çok ilginç! Orada özetle, "Allah'ın Muhammed’e helâl kıldığı bir şeyi (hem birden fazla kadınla evliliği, hem de kendi gelini olan Zeynep'i almayı) yerine getirmekte (onu almakta) ona herhangi bir günah yoktur. Önceki peygamberlerde de Allah'ın kanunu böyleydi" deniyor. Acaba bu benzetmeden kasıt nedir?

Muhammed, özellikle Yahudiler tarafından şu iki konuda eleştiri yağmuruna tutuluyordu:
  1. Başkasının hanımına zorla el koyan bir peygamberdir;
  2. İşi gücü yok da devamlı kadınlarla evleniyor.
Halbuki bunlar, bir peygambere yakışmayan davranışlardır diyorlardı... Ahzâb Suresi’nin 38. ayetinin inmesiyle, kendine yönelik bu iki eleştiriye, kendince yanıt vermiş oluyordu. Peki önceki peygamberlerin olaylarıyla Muhammed'in bu olayı arasında acaba nasıl bir ilgi vardır?

Yahudiler, peygamberlerine çok bağlıydı. Oysa onların peygamberlerinden baba-oğul olan Davut ile Süleyman da, Muhammed’in buradaki hadisesine benzer bir olayla karşı karşıya kalmışlardı. Muhammed'de yöneltilen eleştirileri bertaraf etmek için gelen ayette onların peygamberlerine atıfta bulunuluyordu. Çünkü Davut da tıpkı Muhammed'in Zeynep'e olan aşkı gibi, bir gün damda gezerken kendine bağlı komutanlardan "Hitti Uriya"nın hanımını çıplak olarak görmüş ve ona âşık olmuştu. Bu sırada hem o kadınla gayri meşru bur şekilde yatmış, hem de onun kocasını vurdurmak için savaşa gönderip öldürtmüştü. İşte Ahzâb Suresi'nin 38. ayetindeki benzetmenin bir kısmı budur. Görüldüğü gibi, Muhammed'i kurtarmak için Yahudilerin peygamberlerinden emsal gösteriliyor.

Tevrat'ta Davud'un, Hitti Uriya'nın hanımı yıkanırken onu çıplak olarak gördüğü, bundan çok etkilendiği, bu kadının kime ait olduğunu araştırdığı, sonuçta kadını getirtip onunla gayri meşru olarak yattığı, bunun sonucu olarak da kadının Davud'dan hamile kaldığı, kadının bunu daha sonra Davud'a bildirdiği, bunun üzerine Davud'un Uriya'yı savaşa gönderip vurdurduğu ve artık kadına resmen el koyduğu ve Davud'un bu hareketinin İsrailoğulları'nca ayıplandığı yazılı. İşte, gerek Nisa Suresi'nin 54, gerek Ra'd Suresi'nin 38 ve gerekse Ahzâb Suresi'nin 38. ayetlerinde sözü edilen peygamberlerden kasıt bunlardır. Kur'an'da, bunlar emsal gösterilmek suretiyle Yahudiler susturulmaya ve Muhammed bu şekilde kurtarılmaya çalışılmıştır. Kur'an'daki bu benzetmede ikinci bir olumsuzluk daha göze çarpıyor, O da şudur: Muhammed'in hem çok kadınla evlenmesine, hem de başkasının hanımına el koymasına Davud ve Sü­leyman'ın yaptıkları emsal gösteriliyor ve böylece Allah, Davud ve Süleyman'ın o beğenilmeyen icraatlarını kendisi üstlenmiş oluyor, onları onaylıyor ve bu işi normal bir olay olarak sayıyor.

Muhammed bu evlilikten yaklaşık iki yıl sonra Zeynep'in eski eşi olan Zeyd'i, üç bin kişilik bir İslam ordusunun başına geçirerek yüz bin kişilik bir Rum ordusuyla çarpışmak üzere "Mute" Savaşı'na gönderiyor ve Zeyd bu savaşta Öldürülüyor; tıpkı Davud'un Uriya'yı savaşa gönderdiği gibi. Kaldı ki, aynı Zeyd, Muhammed'in Zeynep'le evlenmesinden kısa bir süre sonra Muhammed tarafından "Beni Süleym", "İys”, "Taraf, "Hisma”, "Vadi'l-Kura" ve "Ümmü Kirfe" başta olmak üzere küçük çaplı savaşlara-baskınlara gönderiliyor, Zeyd bu altı saldırıda vurulmuyor ve her defasında da başarıyla dönüyor. Zeynep ile evlendikten sonra Zeyd'i bir yıl içinde tam altı sefer savaşa göndermesi ister istemez Davud peygamber ile Hitti Uriya hikâyesini insanın aklına getiriyor. Çünkü Davud'da Uriya’yı birkaç kez savaşa gönderip vurdurmak istemişti; Uriya da Zeyd gibi savaşı kazanmış, ama en sonunda vurulmuş ve onun hanımı "el’Yesiye" artık Davud peygambere kalmıştı. Yani, benzerlikleri tıpatıp aynı, birbirlerine tamamen uygun. Kaldı ki, sebebi pek belli olmayan bu "Mute" Savaşı'na Zeyd komutasında üç bin insanı yollamak, zaten doğru değildir. Üstelik savaştan anlayan Halit bin Velit gibiler varken kalkıp emir komutayı Zeyd'e vermesi pek uygun bir karar değildi. Çünkü, ordu içinde savaştan daha iyi anlayan insanlar vardı. Nitekim bu savaşta yenik düşen İslam ordusunu son olarak Halit bin Velit toparlıyor ve o insanları kurtarmayı başarıyor.

KAYNAKLAR
Tevrat, "2. Samuel", 11/2-27; Matta İncili, 1/6; Tabcrani, Mucem-i Kebir, 24/43, Burada "kadının adı eI'Yesiye'dir" diye yazılı. Alusi, Ruh-ül Beyan, Ahzâb-38’de olayı aktardıktan sonra "kadının adı eî'Yesiye'dir" diyor; Fahrettin er-Razi, Meia-tib'ül Gayb, Ahzüb-38’de, "Benzetmeden gaye Davud-Uriya olayıdır" diyor: aynı olay, îbni Abbas tefsiri, Ahzâb-38’de de işleniyor; Kurtubj, kendi tefsirinde "Bu benzetmeden kasıt, Davud-Uriya olayıdır" diyor Beğavi, Mealim-üt Tenzil adlı eserinde Ahzâb-38'de "Davud-Uriya” hikâyesini yazıyor, İzzettin Dımaşki, kendi tefsirinde, Ahzâb-38’dc aynı şekilde anlatıyor; Ibni Sad, Tabakat, 8/350’de; Heysemi, Mecmeu!z Zevaid, 7/92'de; Kadı [yad, eş-Şih, 1^5'te ve daha birçok kaynak, "Kur’an'daki benzetmeden gaye, Davud ile Uriya'nın eşidir” diye anlatıyorlar. 10 Müslim, iman. No: 177/388; Tirmizi, Abz^b tefsin. No: 3207: Tabcrani, Mucem-i Kebir, 24/41, Nor 111-1İ3; Ahmet bin Hanbel, Müsned. 6/241,266

ALLAH, MUHAMMED'İ DEĞİL ÖMER'İ HAKLI BULUYOR

AY, din, islamiyet, Hz Ömer, Hz Muhammed, Ömer'in Muhammed ve Kur-an'a etkileri, Enfal suresi, Peygamberlerin esir alması,Ali abisi Akil'i öldürsün,Ömer esir akrabaları öldürelim,Enfal 67-68

ALLAH, MUHAMMED'İ DEĞİL ÖMER'İ HAKLI BULUYOR

"Ali kendi ağabeyi olan Akil’i öldürsün; ben de kendi yakınlarımı öldüreyim"
Ömer’in, Kuran’ın oluşturulması konusunda Muhammed’i şu veya bu şekilde etkilediğini görüyoruz.. Ömer’in bu yönüyle onun görüşlerine uygun veya onun önerilerini tasdik eder onaylar mahiyette inmiş olan ayet sayısı hakkında İslam âlimleri görüş bildirmişler.

İbn-i Asakir (ö. hicri 571) “Kuran ayetleri inerken Ömer’in de görüşlerine yer verilmiştir; onun görüşleri de nazarı dikkate alınmıştır” deyip bu konuda çok önemli bir açıklama getirirken; İslam camiasında çok önemli bir üne sahip olan İmam Suyuti (ö. hicri 911), “Kuran’ın 21 ayeti Ömer’in görüşlerine uygun, onları doğrular mahiyette inmiştir” diyor ve ekliyor: “Oysa bu sayıyı 30’a çıkaranlar da vardır.” Yine en azından adı geçen yazar kadar İslam camiasında ünlü olan İbn-i Hacer Askalani (ö. 852-h), bu konuda bir hadis aktararak, “Kuran 15 yer Ömer’in görüşlerini doğrulamıştır” diyor. Bu konuda en çarpıcı örnek, Ömer’in oğlu Abdullah’tan geliyor. Abdullah, aynen şöyle diyor: “Herhangi bir konuda babam Ömer ayrı, halk da ayrı karar verseydi, o tartışmalı konuda gelecek olan Kuran ayeti, ille de babamın görüşlerini doğrular mahiyetteydi.” İmam Şeybani de Fedailü’ İmameyn adlı yapıtında, “Kuran’ın ayetleri, 21 konuda Ömer’in görüşleri doğrultusunda inmiştir” diyor. İmam Mücahit ise şöyle diyor: “Bazen Ömer fikir belirtildi, Kuran ayetleri de ona göre inerdi.”

İbn-i Abbas anlatıyor:
“Bedir harbinde esir alınan 70 müşrik hakkında Muhammed, Ebu Bekir ve Ömer’den görüş istedi. Ömer hepsini kılıçtan geçirmeyi teklif etti ve şunu ekledi: ‘Ali kendi ağabeyi olan Akil’i öldürsün; ben de kendi yakınlarımı öldüreyim’ (Ömer, burada birçok isim sayıyor. Yani, herkes esir düşen kendi akrabasını vursun) dedi. Buna karşılık Ebu Bekir ise, ‘Bu esirlerden fidye alıp serbest bırakalım’ dedi. Netice itibariyle Muhammed tarafından Ebu Bekir’in görüşü benimsendi. (Yani esirler, fidye karşılığı serbest bırakıldı.)”


Görüldüğü kadarıyla Muhammed, Ömer’in görüşünü çaresizlikten dolayı reddetmiştir. Çünkü belirtildiği gibi, her Müslümanın bu esirler içerisinde akrabaları vardı. Bu esirlerin öldürülmesi, Müslümanlar içerisinde vahim sonuçlar doğurabilirdi. Kaldı ki, Muhammed’in de hem amcası Abbas, hem de damadı (kızı Zeynep’in eşi) ve başka akrabaları da bu esirler arasında bulunuyorlardı. Demin de söylendiği gibi, sonuç itibariyle tutsaklar fidye karşılığı serbest bırakıldılar. Bu arada Ömer’in öne sürdüğü teklif uygulanmadığı için en azından kendi içinde rahatsız olduğu muhakkak. Çünkü Ömer söylediğini ille de yaptıran bir kişiliğe sahiti, kolay kolay onun sözü yerde kalmazdı. Sonunda bu olayın vuku bulduğu dönem içinde Enfal Suresi’nin 67. ve 68. ayetleri indi. Bu ayetlerde, “Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini kırıncaya kadar, hiçbir peygambere, esirleri bulunması, yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, (size) ahireti istiyor. Zira Allah azizdir (yani, dostlarını düşmanlarına galip kılar), hakimdir (Dünyanın mı ahiretin mi daha hayırlı olduğunu o çok iyi bilendir). Allah’tan bir yazı (kaderinizde sizi affetmek) geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü (size) mutlaka büyük bir azap dokunurdu” deniyor.

Evet durum ortadadır. Ömer, bu esirlerin öldürülmesini istiyordu. Ebu Bekir ile Muhammed ise fidye karşılığı esirlerin serbest bırakılmasından yanaydılar. Ömer’in görüşünün kabul edilmesi, büyük bir katliama neden olacaktı. Oysa böyle bir durum hem pratik siyaset, hem de oluşturulacak genel prensipler açısından sorun yaratacaktı. Gerçek uygulamada ise, siyaseten ve ilkesel olarak daha ılımlı bir yol izlendi. Ancak, Ömer’in görüşünün burada dışlanmış olmasına karşılık, gelen ayette, söz konusu olayda yanlış karar verildiği dile getirilmekle birlikte, Allah, bağışlayıcı niteliğinden dolayı Muhammed ve Ebu Bekir’i de affetmiş oluyordu. Böylece hem siyasi bir hata işlenmemiş, hem de Ömer’in dargınlık ve küskünlüğü de gelen bu yeni ayetler giderilmiş oluyordu.

Daha sonra Muhammed bu ayeti açıklarken ağlamaklı bir biçimde, “Eğer bu ayetlerle Allah bizi affetmeseydi, hepimiz cezalandırılacaktık; yalnız Ömer ve Sad bin Muaz kurtulacaklardı” diyor. Halbuki Ömer, fidye değil, onların öldürülmesini tercih ediyordu. Buna rağmen inen ayet, Muhammed’in verdiği o insani karara yanlış; esirleri öldürmek isteyen Ömer’in fetvasına da doğru diyordu.

Yine bir başka konuda Allah'ın Muhammed yerine Ömer'i haklı bulduğunu ve bunun ayete dönüştüğünü görüyoruz:

Önce ilgili ayete bakalım:
Tevbe suresi 84.ayet: "Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler."

İbn-i Ömer şöyle demiştir : Abdullah bin Übeyy öldüğü zaman oğlu Abdullah, Peygamber (sav) 'e 
gelerek: 
Yâ Resûlallah! (Mübarek) gömleğini bana ver. Babamı onunla kefenleyim, dedi (Efendimiz gömleğini verdi). Sonra Resûlallah buyurdu ki:
«Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz (namazını kılayım.) Sonra Peygamber (sav) onun cenaze namazım kılmak isteyince Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh), efendimize (anladığımız kadarıyla) :
Bunun namazını kılmaman gerekir, dedi. Sonra Peygamber (sav) namazını kıldı. Sonra Peygambar (sav) Ömer (Radıyallâhü anh)'a: «Ben şu iki şey arasında muhayyerim : (Allah Teâlâ buyurmuş ki:) Münafıklara sen ister istiğfar et, ister istiğfar etme ] buyurdu. Bunun üzerine Allah Sübhâneh :
'O münafıklardan ölenlerin hiç birisinin üzerinde namaz kılma. Mezarı üstünde de durma' âyetini indirdi."

Kaynaklar:
Tecrid-i Sarih, No: 261-629; Buhari-Müriim Hadisleri, el- Lü'Iüü ve% Mercan, 1553-1767; Buhari, Cenaiz, 23; Libas, 8; Tevbe Tefsiri, 12; Müslim, FedaiN Sahabe, No: 2400; $ıfat-i Münafıkin, No; 2774; Tirmizi, Tevbe Tefsiri, No:3097; Nesaİ-l, Cenaiz, 69, No: 1964; tbn-i Mace, Cenaiz, No: 1523; Ahmet bin Hatıbel. Müsned, 1/16,18; Suyuti. Riyadü'ı Taİİbİn, 708/121; Itkan, 10. bölüm.

ÖMER BİR MÜSLÜMANI ÖLDÜRÜYOR

AY, Nisa suresi,din, islamiyet, Kur'an,Nisa suresi 65.ayet,Ömer,Hz Ömer bir Müslümanı öldürüyor,Hz Ömer,Hz Muhammed,Allah Ömer'i haklı buluyor, Elmalılı Hamdi Yazır, Hadisler,Allah Muhammed'i haksız buluyor
Muhammed zamanında iki şahıs arasında bir ihtilaf söz konusu oluyor. Bu şahıslar, kendi aralarında halledemedikleri bu anlaşmazlığın çözümü için Muhammed'e başvuruyorlar ve ondan sorunun çözümü konusunda yardım İstiyorlar. Sonunda Muhammed birini haklı, diğerini de haksız buluyor. Bunun üzerine, haksızlığına karar verilen kişi Muhammed'e, "Müsaaden varsa bu dava konusunda bir de Ömer'den görüş alalım, bakalım o ne diyor" demek suretiyle bir istekte bulunuyor. Muhammed de onun bu İsteğini anlayışla karşılıyor ve Ömer'e gitmelerine izin veriyor. Dava tarafları, bu kez Ömer'e varıp hem davalarının boyutlarını, hem de bu konuda Muhammed’den de fikir aldıklarını anlatınca, Ömer kendilerine, "Bekleyin eve gidip geleceğim ve sizinle ilgileneceğim" deyip eve giriyor ve bir süre sonra elinde çıplak bir kılıçla gelen Ömer, "Muhammed'e itiraz eden hanginizdir?" diye soruyor. Onlardan biri "Benim" diye yanıt verince, Ömer ona saldırıyor ve kafasını bir hamlede kesiyor. Ömer devamla, "Muhammed'e karşı gelenin sonu böyle olur" diyor. Diğer adam, bu manzarayı görünce kaçıp tekrar Muhammed'e varıyor ve gelişmeleri olduğu gibi kendisine anlatıyor. Muhammed, duyduğu bu menfur olay karşısında Ömer'e karşı -onun gıyabında sert tepki göstererek "Nasıl olur da Ömer bir mümini öldürür, olamaz!" diyor. Aslında olan olmuştu ve politik açıdan bakıldığında, ne yapıp edip diğer konularda olduğu gibi burada da Ömer’in yardımına koşulmalıydı. Zira öleni geri getirmek zaten mümkün değildi. Nitekim de gelişmeler Ömer'in lehine oldu:

Bu olay üzerine inen Nisâ Suresinin 65'inci ayeti şöyle diyordu:
"(Ey Muhammed!) Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık konusunda seni hakem seçip sonra da senin verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan onu tam manasıyla kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar."

Bu ayet, kesin bir ifadeyle şu sonuçları ortaya koyuyordu: Birincisi, Ömer tarafından öldürülen adam, ikinci kez Kur'an ayetiyle çok ağır bir manevi ceza ile cezalandırılıyordu. Böylece öldürülen kişi, Allah katında inançsız biri olarak nitelendiriliyor ve öldürülmesi gereken bir kişi olarak bildiriliyordu. İkincisi İse, Ömer bu eylemiyle aslında bir kişiyi öldürmekten ötürü kısas cezasıyla cezalandırılmalıydı. (İslam inancına göre, Mâide, 45 vb.) Oysa Ömer, bu cinayetten sonra tertiplenen ayetle bu cezadan kurtarıldığı gibi, üstelik de Kur’an'da net bir biçimde takdir topluyor, onun için özel olarak ayet iniyor, İşin ilginç tarafı, çoğu kaynağa göre Muhammed, bu olaydan ötürü Ömer'e, "el-Faruk/Adaletin kılıcı" sıfatını takıyor. Yani, halk arasında meşhur olan "Ömer-ül Faruk" nitelemesini -ki, doğru ile eğriyi, hak ile batılı birbirinden ayırt eden kişi anlamına geliyor- bu cinayet olayı üzerine Ömer'e veriyor. Halbuki ortada yargısız infaz olduğu belli... Buna rağmen, gelen ayet ile Ömer'in temizlenmesi ve öldürülen kişinin suçlu ilan edilmesi, rasyonel hukuka aykırı olduğu gibi, ilk duyduğunda Muhammed'in vicdanına da aykırıydı. Çünkü o, bu olayı ilk duyduğunda çok sert bir şekilde tepki göstermişti, söz konusu öldürme eyleminin usulsüz olduğunu beyan etmişti. Ama buna rağmen, gelen ayetle mağdur kişi değil, Ömer destekleniyor ve onun için Kur'an'da yer ayrılıyor, neredeyse bir numaralı insan haklan hamisi olarak ilan ediliyor ve Allah, Muhammed'in -bu olay yüzünden- Ömer’e kızmasını da haksız buluyor. Üstelik de Allah bu ayette bizzat yemin ederek Muhammed'in kızgınlığının yersiz olduğunu üzerine basa basa ilan ediyor.

Elmalılı Hamdi yazır, Hak Dini Kur-an Dili, Ömer'in az önceki olayını ve bu olaydan ötürü "Faruk" sıfatını aldığını açık bir ifadeyle yazıyor.

Kaynaklar:
Tecrid-i Sarih, No; 261-2/352; Kadı Beydavi, Etivarü't-Tenzil, Bakara-98; Suyuti, Tarih-i Hulefa. 124; Riyad-üt-Tahbin, 708/125, s.348 ve likan..,, 10. bö­lüm: Vahidi, £îba£)-i Nüzul, Bakara-98; AEi-Naci Tantavî, Ahbari Ömer, s.378.