HABERLER
Dini Haber
Adet gören kadın ve İslam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adet gören kadın ve İslam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İNANÇ ÜZERİNE

Daha çok küçük yaşta tanıştık kutsal kelimeler ile. Omzumuza asılan askı-çanta içerisinde Kuran-ı Kerim vardı. Kızlar bazen iki elleri arasına sıkıca tutarak getirirlerdi.

Kızların arasında ilkokul arkadaşlarımızda vardı. Onlarla okuldayken teneffüslerde oyun oynar, simidimizi paylaşırdık. Bazen kavga eder, bazen birlik olurduk. Arkadaştık neticede. Arada öğretmene birbirimizi şikayet etsek de içimizde kötülük yoktu. Ailelerimiz de görüşürdü bir kısmının ailesi ile. Mutluyduk beraberken kısacası. Yaz tatillerine geldiğimizde bisiklet hastalığımız vardı. Onların bisikletinde arıza olduğunda yani “pedal diş attığında” (yani zincir dişlilerden sıyrılarak çıktığında) yardıma biz giderdik. Erkektik neticede, yardımcı olmalıydık. Onlar bizim arkadaşımız, kardeşimizdi. Tek farklılığımız cinsiyetlerimizdi. Evet bazılar bizde daha farklı duygular yaratıyordu. Onları görünce kalbimiz bir başka atıyor, konuşamıyorduk. Tuhaf ama güzel duyguydu bunlar.

Gün geldi ailelerimiz bizleri Kuran kursuna verdiler. Ailelerimiz aydın sayılırdı. Amaçları Kuranı, yani dinimizi öğrenmemiz ve doğru şekilde yaşamamızdı. Hurafelerden uzak, sadece Allah'a kulluk eden, peygamberin sünnetinden dışarı çıkmayan kimselerden olmalıydık. Bu fikir bizi heyecanlandırıyordu. Artık ibadeti tam anlamıyla yapacaktık. Müjdelenen cennet bize yakınlaşacak, daha da önemlisi Hz. Muhammed in yolunda bir mümin olacaktık. Mutluyduk. Büyük heyecan içerisinde tespih ve takkelerimizi hazırlıyorduk. Doğru insan olmalıydık. Doğru insan olmanın tek yolu mümin olmaktan geçiyordu. Aksi zaten düşünülemezdi. 7 yaşımdan beri her yaz giderdim. Haytalığımdan sebep 11-12 yaşıma gelmeme rağmen bir türlü üst seviyeye geçemezdim. Mümin olmak zorundaydım ama işte… Gel de anlat içine…

Kuran kursuna gittiğimizde büyük abilerimiz vardı. Onlar birkaç seviye yukarıdaydılar. Arapça konusunda uzman olanlar ağzından çıkan ayet ve sureler bizde mükemmel duygular uyandırıyordu. Onlar bizim rol modelimizdi. Bize yasaklar ve uyulması gereken kurallar konusunda bilgiler de aktarıyorlardı.

Hocamız… Hoca, bizim için adeta liderdi. Neredeyse öl dese ölecektik. Ulaşılması güç bir varlıktı bizim için. Kahramandı. İdoller arasında en üst mertebe onundu. Hele rahlenin arkasına yavaşça bir kurulması vardı ki sanırsınız devasa bir uzay gemisi yeryüzüne iniş yapıyor. Gözleri hep aşağı bakardı, ancak ne zaman o bakışlar bize döner, o zaman kaskatı kesilirdik. Neden? Çünkü o kusursuzdu, bizde öyle olmalıydık. O mümin kademesinin en üst seviyesini temsil ediyordu. Müminleri o yetiştiriyordu. O eğer size derse ki sen doğru yoldasın, o zaman siz cennetle müjdelenen kimselerdendiniz. Onun ağzından çıkan kelimeler sizin sosyal statünüzü, ahiret hayatındaki rolünüzü, kısaca sizin ne “mal” olduğunuzu tanımlıyordu.

Büyük bir hevesle başlamıştık duaları ve sureleri ezberlemeye, bir yandan da namaz kılmayı. Babam düzenli namazını kılardı. Özenirdim ona. O kusursuz bir mümindi. Ona layık olmalıydım. Bu nedenle hoca benim için “o mükemmel” demeliydi.

Ne zaman bir sure veya dua öğrensen soluğu babamın yanında alırdım. Öğrendiğim duayı yada sureyi ona okurdum. Arada unuttuğum kelimeler olduğunda bana hatırlatırdı. Hele ki bana “aferin oğluma” dediğinde dünyalar benim olurdu. Hemen hocama giderdim. Ona minnet borçluydum. Beni babama ve dinime uygun bir mümin olarak o yetiştiriyordu çünkü. “Daha çok yolun var” derdi hep hocam. İyi insandı açıkçası. Konuşması ve ses tonu sanki bu dünyaya ait değildi. Farklı bir ahenk vardı.

Kurs hafta içi günleriydi, farklı saatlerde kızlar geliyordu kursa. Onların hocası başkaydı. Sebebini tam bilmiyordum. Onlar bizden farklı bir zaman diliminde eğitim alıyordu. Aynı sınıfta değildik.

Bir keresinde camiye gitmem gerekmişti. Kızlardan biri ilkokulda sınıf arkadaşımdı. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Kardeş gibiydik. Ona bir şey sormam gerekiyordu, sebebini tam hatırlamıyorum. Tam kapıya yöneldim arkamdan bir ses “Senin ne işin var burada?” Hocamın sesiydi, kız arkadaşımı görmem gerektiğini söyledim. “ o içeride sen giremezsin” dedi. “Sebebini sormadım. Hocamdı neticede. Vardır bir sebebi dedim. O sırada tesadüfen arkadaşım kursa geç kalmış koştura koştura geliyordu. Beni görünce gülümsedi. Nefes nefese kalmış bir elinde Kuran, diğer elinde başörtüsü koşturuyordu. Terliklerini sağa sola fırlatıp içeri daldı. Baş örtüsünü takacak vakti bile bulamıştı anlaşılan.

Hocam o halde görünce bakışları değişti. Sanki karakter değişimi yaşamıştı. Anlam veremedim. Arkasını döndü. Tam kapıda yanıma geldi bir şeyler diyecekti ki içeriden tok bir kadın sesi: “Neredesin kız? Bu hal ne başın açık elinde Kuran la. Yanacaksın gideceksin, gavur olmaya mı niyetlendin?”. Şok olmuştum. Arkadaşım neden yanacaktı ki? Ne yapmıştı? Niye gavur olmuştu?

Hocam tekrar bana döndü. Sen git şimdi, sonra konuşursun dedi. Niye görüşemezdim ki? Anlamamıştım o zaman. Tam arkamı döndüm gidiyordum, arkamdan arkadaşım ağlaya ağlaya çıktı. Dudakları titriyordu. “Ne oldu” dedim? Konuşamam dedi. Kötü hissetmiştim. Karnıma sanki ağrı saplanmıştı. Onu hıçkırarak ağlarken görmemiştim. Kardeşim sayılırdı o benim. Sırdaşım, canım arkadaşımdı. Boğazıma yumruk düğümlendi adeta. O zaman bir nevi erkeklik duygularım açığa çıkmaya başlamıştı. Kendimi kontrol edemiyordum. Onu bu duruma sokan her kim ise onun canını yakmalıydım. Arkadaşımı ağlatamazdı. Onu ağlatana zarar vermeliydim. Yumruklarımı sıktım. Damarlarımın şiştiğini ve vücut ısımın arttığını hissediyordum. İçeri girecektim ve gerekeni yapacaktım. Karşımda kimin olduğu önemli değildi.

Arkamı dönüp camiye yönelmişken arkadaşım kolumu tuttu. “Nereye gidiyorsun bir dur” dedi. Duramazdım. İntikam alınmalıydı. Mümin olma yolundaydım. O benim aynı zamanda din kardeşimdi. Ona verilen zarar bana da verilmişti neticede.

“Olmaz” dedim. “sana kim ne yaptı çabuk söyle! Gidip ağzını burnunu dümdüz edeceğim” dedim. Sinirimden kelimelerime dahi hakim olamıyordum. Bu duyguyu ilk kez yaşıyordum. Arkadaşım, “dur kimse bir şey yapmadı. Suçlu benim” dedi. Dona kaldım. Ne yapmıştı ki suçlu oldu? Kurstan bir nevi atılmıştı. “Sana söyleyemem” dedi. Acaba geç kaldığı için mi fırça yemişti? Sebebi her ne olursa olsun böyle kovulmamalıydı. “Söyle yoksa dalıyorum içeri” dedim.

“Olmaz yapamam” dedi. Çıldıracaktım. Beni korumaya çalışıyor diye düşündüm. Korunmaya ihtiyacım yoktu. Hocamla da aram iyiydi. Gerekirse ona durumu anlatır, suçluya ceza verdiririm gücüm yetmese bile diye düşünüyordum.

“Olmaz” diyordu sadece. Bana güvenmediğini ve arkadaşı olarak görmediğini düşündüm. Çocuktum. Gözlerim doldu sinirimden. “Ben seni düşüneyim ama sen kimin ne yaptığını söyleme, tamam, sen beni arkadaşın görmüyorsun” dedim. Bu sefer daha kötü ağlamaya başladı. “ne olur yapma yanımda dur beni eve götür” dedi. İçimde git geller yaşıyordum. Neler oluyordu?

“Bak” dedim. “ Biz kardeş sayılırız. Söyle gerekeni yapayım yoksa kendimi kötü hissedeceğim” dedim. “Tamam, ama ne olur benden nefret etme” dedi. Neden ondan nefret edeyim ki? Arkadaşım o benim. “Söyleeeeeee” dedim. Önce sıkıldı, utangaç bir tavır aldı. Anlayamıyordum, ne olabilir di ki bu kadar söylemesi zor?

“Ben hastayım” dedi. “allah allah” dedim. Kimse kimseyi hasta diye kovmazdı. “Bende hastayım burnum akıyor, yaz nezlesi oldum, benden geçmiştir. Ama niye kovdular ki?” Dedim.

“Öyle değil, kanıyorum ben, karnımda ağrı da var çok fena” dedi ardından. Birisi bir şey mi yapmıştı? Düşmüş müydü? Neresi kanıyordu?

Devamını getirmedim. Canı yanıyordu belli ki. Sonra konuşabileceğimiz düşündüm. Eve yaklaşınca ayrıldı yanımdan. Eve gittim. Aklım kurcalanıyordu. Ailesi evde değildi. Anne ve babası çalışıyordu. Tek çocuktu. Yalnız olması içime dokunmuştu. Ailelerimiz görüşüyordu ne de olsa.

Anneme bir koşu anlattım durumu. “ne kanaması?” dedi. “Bilmiyorum anne kanıyormuş” dedim. Kadıncağız önce yatak odasına gitti nedense. Çekmeceleri kurcaladı, bir şeyler aldı ve dışarı fırladı. O çekmeceler bana yasaktı. Açmazdım. Delikanlı adam sözü vermiştim anneme. Tartışılmaz bir biçimde uyuyordum bu kurala. Her daim uyacaktım da….

Annem akşama kadar gelmedi. Ne zaman ki annesi eve gelmiş, o da geldi. Bir heyecan sordum: “anne ne olmuş, neresi kanıyormuş, bir şeyi var mı, iyi mi, neden bu saate kadar gelmedin?…………….” sorulaaaaar sorulaaaaar. Annem gülümsedi. “İyi, bir şeyi yok. Yarasını koparmış o kanıyormuş. Kan durmamış. Hallettik. Ben de üzülmesin diye yanında durdum” dedi. Kafamda taşlar yerine bir nebze oturmuştu.

Ertesi gün kurs bitimi eve dönerken onu gördüm. Pencereden dışarı bakıyordu. Selamlaştık. Arkadaşlarımla programımız vardı. Yukarı mahalle ile maçımız vardı. Önceki hafta fena duman etmişlerdi bizi. Yenmeliydik bu sefer. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.

Kız arkadaşımı evden çıkarken gördüm. Önceki günden eser yoktu. Yanına gittim “iyi misin?” dedim. Gülümseyerek “iyiyim, sağol” dedi.

Arkadaşlarımın yanına döndüm. Maç başlayacaktı az sonra. Takımdan bir mahalle arkadaşım fısıltı ile birkaç çocuk ile konuşuyordu. Hepsi bizim mahallenin tayfası idi. Aralarında konuşup gülüşüyorlar, arada bana bakıp bir şeyler mırıldanıyorlardı. Anlam vermedim. Ancak yanlarına yaklaşınca duymaya başladım. Kız arkadaşım hakkında konuşuyorlardı. Artık bir süre camiye gidemeyecekti. Kuran’a dokunması yasaktı. Okuması ise kesinlikle yasak. Dua ve ayetleri ağzına alamazdı. Namaz kılamazdı. Kirliydi. Pisti…. Bir şeyler duymuştum daha önce bu konu hakkında ancak ne olduğu konusunda detaylı bilgim yoktu. Gülüşmelerinin sebebi ise bendim. Onu nasıl savunduğum ve caminin önündeki olayları duymuşlardı.

Camideki olayın sebebi de buymuş. Hocasına ters bir şeyler olduğunu söylemiş. Alt bölgesinde kanama olduğunu belirtmiş. Hocası ise kolundan tuttuğu gibi önce dışarı çıkarmış ve nasıl bu halde buraya girersin diye azarlamış. Zaten geç kalmasının sebebi de buymuş. Ancak sırf Allah’ın sevdiği kul olmak adına, sırf geç kalmamak için koştura koştura camiye gelmiş, ancak bu durumla karşılaşmıştı. Yaşadığı bu “kanama” hakkında annesi veya başka bir büyüğü onu bilgilendirmemişti. Korkmuştu ve anlamlaştıramamıştı.

Anneme olayı anlattığımda o durumu kavramış, dokunmamın ve açmamın yasak olduğu çekmeceden “ped” alarak ona götürmüş, ne yapması gerektiğini nazik bir dille anlatmıştı. Akabinde annesi gelince durumu ona da belirtmişler ve iş tatlıya bağlanmıştı.

Neler olduğunu çok sonra öğrendim açıkçası. İster saflık deyin ister başka bir şey… Bir zaman sonra artık ilerlemiştim. Bir yandan Türkçe mealleri okuyor, Kütüb-i Sitte'yi de mümkün mertebe takip ediyordum.

Artık bilgilerim gelişmişti. Kadınlar kötüydü. Bizi yoldan çıkarmak için tasarlanmış robotlardı adeta. Sadece annem ve arkadaşım bu tasnifin dışındaydı benim için. Aklımca torpil geçiyordum sanki onlara.

Kafama oturmayan bir şey vardı. Kanama işi aklımı kurcalamıştı. Nasıl olur da Allah’ın yarattığı bir kul ve onun verdiği bir durum kötü, pis ve aşağılık olabiliyordu? Kulluk vazifelerini bile engelliyordu bu durum. Allah bizi mükemmel ve eksiksiz yaratmıştı. Nasıl ona iftira atıyorlardı? Rabbim herkesi mükemmel ve eksiksiz yaratmışken ve bunu Kuran-ı Kerim ayeti ile bildirmişken onlar kim oluyorlardı da ona iftira atıyorlardı? Burada mantık hatası vardı.

Yaratıcım bizi kusurlu yaratmıyordu. Kusurlar sadece sınavdı. Bu durumu hocama sorduğumda aldığım yanıt kısa ve netti. “Sen şimdi anlayamazsın. İlim alanında tahsil et, iyi hocalardan eğitim al o zaman anlarsın evladım” demişti. Ona tekrar sordum: “Peki hocam niye sorayım? Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerim’ de size apaçık kuranı indirdik diyor, anlayasınız diye diyor bu ne olacak?” dedim. Güldü. Anlarsın dedi… Zaman geçti ve ben hiçbir zaman anlayamadım. Allah nasıl olur da bizi kusurlu yaratırdı? Kadınlar neden ikinci sınıftı? Bana anlatılan din ile benim okuduğum ve anladığım din birbiri ile örtüşmüyordu. Benle tartışanlar ise sadece işlerine gelen ayetleri örnek tutarak beni aşağılama yarışına giriyorlardı. Kısır döngüydü adeta.

Sorular birbirini kovaladı. Etrafıma baktım. Herkes dinini mükemmel yaşıyordu. İbadetlerini yerine getirip cennetteki yerini garantilemeye çalışıyordu. Düşündüm. Sanırım sorun bendeydi. Deli ya da zihinsel arızalıydım. Şüphesiz bu kadar “kanıt (!)” varken nasıl sorguluyordum?

Kız arkadaşım mı? O kusurlarını kabul etmiş bir şekilde hayatına devam ediyor. Tesettürde şu an. Hiç okumadığı bir kitaba inanıyor. Hiç okumadığı bir kitabın içeriğindeki mucizeleri etrafındakilere aktarıyor. Hiç okumadığı bir kitapta bahsedilen (!) kadın haklarını anlatıyor. Hiç okumadığı kitapta bahsedilen (!) insan haklarından ve eşitlikten bahsediyor. Kardeşlikten ve birlikten bahsediyor…

Ya ben?... Ben buradayım. Okudum. Araştırdım. Sorguladım ve Anladım. Görüşüm mü? Şu an sizin düşündüğünüz ile aynı. Ben senim. Şu an kendini okuyorsun o kadar.

Yalnız değilsin. Tuhaf değilsin. Anormal değilsin. Yığın içerisinde kum tanesi değilsin. Yeter ki doğru araştır. Bu kadar araştırmanın sonunda ulaştığın bilgi ve inanç her ne ise rahat ol. Doğru şeye inanıyorsun.

Şu an bulunduğun site bile bunun göstergesi.
Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product