HABERLER
Dini Haber
Ahlak nedir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahlak nedir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AHLAKA DAİR BAKIŞ AÇILARIMIZ

Aftiel, Felsefe,Ahlak felsefesi,Ahlaka dair bakış açıları, Ahlak nedir?, Pragmatistik ahlak,Sokrates'in ahlak felsefesi,Kant ödev ahlakı, din ve ahlak, Aftiel,
Ahlakın varlığı binlerce yıldır tartışılan bir durum. Bazıları olmalıdır, gereklidir derken bazıları tamamen yok sayılması gerektiğini söylemiştir.

Bu yazımda size şunu kabul etmelisiniz demeyeceğim. Sadece size filozofların neleri hangi argümanlarla savunduğunu göstereceğim ve kendi bakış açımı anlatacağım. Kendi düşünceleriniz tamamen size aittir.

Dinlerin Getirisi Olan Mutlak Ahlak
Dinlere inanan herkesin sahip olduğu ahlaki bakış açısı. Bu kişiler için bütün yapmaları gereken ellerinin altındaki kitapları okumaktır. Onlara göre tanrı tarafından gönderilmiş sözler hakikatin tek kaynağıdır. Bu yüzden hepsi kutsal kitaplarını en az bir kez okumuşlardır(!).

Yaptıkları iyiliklerin kaynağı vicdanları değil de mitsel bir inanış olduğu için bu davranışları ne kadar ahlaki sayabiliriz siz karar verin.

Kant’ın Ödev Ahlakı
Kant’a göre ahlaki davranışın hedefi ödev olmalıdır. Ödev ise iyi olanı istemektir. Gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir. Bir davranışın etikliği ona göre bu davranışın ödev duygusuyla yapılıp yapılmadığıdır.

Kant da ahlak kurallarının mutlak olması gerektiğini düşünür. Ahlak kuralları tüm insanlar için geçerlidir.

Pragmatistik Ahlak
Bu bakış açısına göre de bir davranış ne kadar yararlıysa o kadar ahlakidir. Ancak buradaki fayda herkesin yararına olan faydadır, bireysel fayda değildir. Ancak kesin bir çizgi çekmediği için bu bakış açısı öznel bir bakış açısından ibarettir.

Sokrates’in Ahlak Felsefesi
Sokrates’e göre her insan belli ahlak normları üzerine doğar. Ahlakını şekillendirmesi için de bu normları kabul etmelidir. Ancak bu değerler insan kaynaklı değerler değillerdir. İnsan ahlaki davranabilmesi için bu ahlak normlarını kullanmalıdır.

Ahlaki Nihilizm
Bu Nietzsche’nin önderliğini yaptığı bakış açısıdır. Ayrıca benim de kabul ettiğim görüştür. Nietzsche’ye göre “üstinsan” tüm değer yargılarını terk etmiş kişidir. Ahlak kuralları terk edilmelidir. Mutlak ahlak kuralları var olamaz. Davranışlar düşünülerek yapılmalıdır.

Ancak şöyle düşünenler olabilir: “Peki o zaman neden gidip birilerine tecavüz etmiyorsunuz?”. Bu soru “Peki ateistler neden gidip tecavüz falan etmiyor?” sorusu ile aynı cevaba sahip. Çünkü gereksiz zarar anlamsızdır ve bir getirisi yoktur kimse için.

Şöyle düşünün başkaları ile iyi geçinerek onları yanınızda mı tutmak istersiniz yoksa herkese kötü davranıp onları kendinizden soğutmayı ve siz de bir yardıma ihtiyaç duyduğunuzda birilerinden yardım istemeyi mi istersiniz?

Cevap sanırsam gayet açık.


Mutlak Ahlak Mümkün Olabilir mi?
Her an her yerde geçerli olabilecek bir ahlak sizce mümkün müdür? Eğer mümkünse bunun kaynağı ne olabilir? Ya da sınırları neler olabilir?

Bu durumda ahlaki dilemmalar işin içine giriyor. Bilmeyenler için:
Dilemma: İkilem.
(Kaynak)

Yani sorulan bir soru karşısında doğru cevabı bulamamaktır ahlaki dilemmalar. Mesela daha iyi kavramanız için şu örneği verebilirim:

Bir savaştasınız. Bu savaş o kadar büyük ki binlerce insan her gün bu savaşta can veriyor. Savaşı durdurabilmek için bir şansınız var. Ancak tek yapmanız gereken tamamen masum, savaşla yakından uzaktan alakası olmayan bir çocuğu öldürmek.

Birinci seçenekte yüz binlerce hayat kurtarıyorsunuz ancak hiçbir suçu günahı olmayan bir çocuğu öldürüyorsunuz,ikinci seçenekte ise bir çocuğu feda etmediğiniz için yüz binlerce hayatın bitmesini sağlıyorsunuz.

İki seçenek de aynı anda hem etiktir hem değildir.

Ya da şunu sorayım: Sizce ikinci dünya savaşında atom bombası kullanmak ne kadar ahlaki? Evet insanların hayatını hiçe sayan ve saniyeler içinde 140.000 kişiyi öldürebilen bir güçten bahsediyoruz. Ancak bu bomba yapılmasaydı ve kullanılmasaydı savaş daha da uzayacaktı ve muhtemelen bu sayıdan daha fazla insan uzun vadede can verecekti.

Bu gibi paradokslar insanı ikilem içinde bıraktığı için ben şahsen kararlarımı ahlaki değil mantıklı olmasına göre yargılarım. Böylece verdiğim kararlar başkaları tarafından sorgulansa dahi en azından elimde bir açıklama bulundururum.

Her ne kadar bazı kararlar herkes tarafından kabul görse de ahlakın değişkenliği ve üzerine yapılan tartışmalar her yerde farklı oluyor. Her ülkede, her şehirde hatta her sokakta dahi değişiyor.

Ancak dediğim gibi amacım size öznel fikirlerimi aşılamak değildi. Neyin ahlaki olduğuna karar verecek olan yine sizlersiniz. Umarım en azından vereceğiniz kararları sınırlandırılmış bir kitaptan değil de vicdanınızdan alırsınız. Bir sonraki yazıma kadar vicdanınızla kalın.

Yazan: Aftiel

ATEİZM VE AHLAK

ateizm, din, GF, islamiyet, Ateizm ve ahlak, Kim ahlaklı?, Sokrates, Marks, Thomas Hobbes, Din ahlak getirir mi?, Dinsiz ahlaksız mı demektir?, Gerçek ahlak, Samimi iyilik, Ahlak nedir?
Bu yazıda bazı mümin arkadaşların sıklıkla düştükleri bir mantık hatasından bahsetmek istiyorum. Bu arkadaşların iddiasına göre Ateistler tanrı kavramını reddedip , herhangi bir dine bağlı olmadıkları için ahlakı temellendiremezler ve kötü olanı yapma özgürlüğüne sahiptirler. Bakalım durum gerçekten öyle mi ? Konuya açıklık getirmeden önce bazı düşünürlerin gözünden ahlak nedir bunun tanımını yapmaya çalışalım.

Örneğin Thomas Hobbes'e göre ahlak ; Toplumun bir arada yaşamasına olanak sağlayan temel kurallar bütünüdür. Birlikte yaşayan toplum bu kurallara bağlı olmak zorundadır. Aslında toplum içinde bir birey olmak bu sözleşmeyi kabul etmek demektir.
Kant ise şu şekilde açıklar ahlakı ; İnsanda ki iyi ve kötü algısı insana duyulan saygı ile şekillenmelidir. Kant etiğinin temellerini ise şu şekilde açıklamak mümkündür ; Bizler bir eylemde bulunurken bunun sonuçlarını her zaman öngöremeyiz yani iyilik için yaptığımız bir eylem kötü bir sonuç doğurduğu da bu bizi kötü yapmaz. Eylemleri sonuçlarına göre ahlak açısından değerlendirmek hatadır. Örneğin sırf reklam yapmak için herhangi bir kuruma bir milyon dolar bağışlayan bir ünlü ile ayda bin lira kazanıp her ay belirli kurumlara 200 lira bağışlayan birinin eylemleri kıyaslanabilir mi ? Kant'a göre ahlaklı eylemin kaynağını sonuçlar değil amaçlar içerir.

Marks'ın ahlak teorisini de şu 4 ilke ile özetlemek mümkün görünüyor;
  1. Herkesin güvenlik ve geçimlik haklarına saygı gösterilmelidir.
  2. Azami bir eşit özgürlükler sistemi var olmalıdır.
  3. Toplumsal konumlara ve görevlere ulaşmak için , fırsat eşitliği ve bütün toplumsal karar oluşturma süreçlerine eşit katılım hakkı sağlanmalıdır.
  4. Toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler ancak en az avantajlı olanların yararına ve adil tasarruf ilkesiyle tutarlı olması halinde haklı görülebilir ve bu eşitsizlikler , eşit özgürlük yada öz saygı değerlerini zayıflatacak düzeyi aşmamalıdır.
Sokrates'in görüşü ise özetle iki düşünceden ibarettir;
  1. Erdem bir bilgidir.
  2. Kimse bilerek kötülük yapmaz.
Sokrates insanların fiziki yapılarını değiştirmeyeceklerini fakat karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. İnsanların benliklerinde saklı halde bulunan ahlaksal yargıların varlığına inanır. Sokrates ve bunu sadece eğitim ortaya çıkartabilir , insanı kötülüğe sürükleyen bilgisizliğidir. Şimdi özetle ahlak dediğimiz kavramın genel tanımıyla toplumların bir arada yaşamasına olanak sağlayan kurallar bütünü olduğunu görebiliyoruz. Bu kurallar bütününü mevcut bir din belirleyebildiği gibi , dinin dışında belirleyen faktörler elbette ki vardır. İşte biz Ateistler hatta biraz daha geniş tanımıyla Nonteistler , ahlak anlayışımızı bu faktörlere göre temellendiririz. Mümin arkadaşların sürekli olarak görmezden geldikleri vicdan , bilgi , gelenek , görenek , anane , kültür gibi faktörlerdir bizim ahlak anlayışımızın temelleri. Merkezine metafizik bir ögeyi yani tanrıyı koydukları dinlerinin öğretileri ile bir ahlak anlayışı geliştirenlerin , kendi ahlak temellerine bahsettiğim rasyonel gerçekleri koyan bizleri anlamalarını açıkçası çokta beklemiyorum.


Burada konuyu biraz daha genişleterek mümin arkadaşların , bizlerin yapmamız konusunda bir engel göremedikleri ve yapmamızı meşru gördükleri bazı eylemlerden ve neden bunları yapmadığımızdan bahsedelim zira bizler onlara göre inançsız insanlarız ve bunları yapmakta özgürüz. Genellikle bu tür arkadaşların bizlere saldırdığı ilk nokta ensest ilişkidir ; Akraba evliliğinin sakat bebeklerin doğumuna yol açtığı bilimsel gerçeğini tüm dünya biliyor artık bundan uzun uzadıya bahsetmeye gerek bile yok , kardeş evliliğinin ise sakat çocuk ihtimalini kat be kat arttırdığı için insanlar çoğu içgüdülerine benzer şekilde aralarında kan bağı olan karşı cinslerine karşı iticilik duyacak şekilde evrimleşmişlerdir. Evet elbette cinsel yönden bu tür farklılıklara sahip insanlar vardır ama bu ahlaksızlık olarak nitelendirilemez zira nasıl ki eş cinsellik, pedofili ve hayvan sevicilik gibi farklı eğilimler tercih yada psikolojik hastalık olarak görülüyorsa bu durumda benzer nitelik taşır ama ahlaksızlık olarak görülemez çünkü ahlakın toplumsal kurallar bütünü olduğunu göz önünde bulundurunca bu durumun toplumu değil bireyleri bağladığını görürüz.

Bir diğer unsur da yalan söylemektir ; Allah'tan korkmayanın yalan söylemekten de korkmayacağını iddia ederler. Şahsen ben yalan söyleyerek karşımdaki insanın güvenini kalıcı olarak yitirmek istemem , aldığım eğitime ve benim onuruma aykırı bir durumdur ayrıca ve sadece bu bile yalan söylememem için yeterli bir sebep bence. Bir diğeri ise tecavüz ; Neden bir insana cinsel saldırıda bulunup onun özgürlüğünü kısıtlayayım ki , neden onun kişi haklarını ihlal edip , kanunen suç sayılan bir eylemi gerçekleştireyim , her şeyden önce bunu vicdanen kendime yedirememem ve inandığım değerlere de aykırı bir durumdur bu. Yukarıda verdiğim bazı örneklerden de anlaşılacağı üzere mümin arkadaşların yapmakta özgür olduğumuzu düşündükleri tüm eylemleri yapmamam için psikolojik , vicdani , kültürel , geleneksel , bilimsel ve ideolojik sebeplerim var ve bunların hiç birisi dinle bağlantılı değil.

Açıkçası arkadaşlar tüm dinler , şunu şöyle yaparsan cennetle ödüllendirilirsin, bunu böyle yaparsan cehennemle cezalandırılırsın önermeleri üzerinden bir ahlak anlayışı şekillendirmişler ve bu öteki dünya iddialarını kanıtlayamıyorlar , hepsi olmayan bir dünyayı vaat ediyorlar bizlere. Fakat bu yaşadığımız dünya fazlasıyla gerçek , açlıktan ölen insanlar , hastalıklar , savaşlar gerçek , her gün daha fazla mutsuzluğa sürüklenen insanlık gerçek. Her sabah insanlık böyle bir dünyaya uyanırken , bütün bu acımasızlık , yoksulluk , umutsuzluk gerçek iken , perdenin öteki tarafında olduğu iddia edilen cenneti hayal ederek yaşamayı ben kendime yediremem.

Ben iyiliği sadece iyilik olsun diye yapmayı seviyorum , kötü birisi olmadığım içinde kötülükten uzak tutmayı biliyorum , iyilik yaptığımda birinin ödül vermesi yada kötülük yaptığımda birinin beni cezalandırmasından korktuğum için değil . İyi olmak için bir efendiye ihtiyacımız yok , iyilikte kötülükte bizim içimizde , bizimle doğdu bizimle yok olacak , önemli olan yaşarken neyi seçtiğimiz hemde cennet ödülü yada cehennem cezası olmadan , hemde ölüp gideceğini bile bile , perdenin ötesi diye bir yerin olmadığını bilerek , üstelik senden sonrakileri kıskanmadan , biz göremesek de onlar daha mutlu , daha özgür yaşasınlar diye çaba sarf ederek , benim payıma düşünde buymuş diyerek . İşte yaşamak bu kadar heyecan verici , bu kadar güzel ve bu kadar basit, tüm mesele gerçekten alçak gönüllü olabilmekte. Şimdi mümin kardeşim kendine şunu sor; "Yaptığın eylemleri, ceza korkusu ve mükafat beklentisi içinde yapan sen mi daha samimisin, yoksa hiç bir beklenti içine girmeden iyiliği sadece iyilik olsun diye yapan, kötülükten de kötü olduğunu için sakınan bizler mi daha samimiyiz?" Yani sen mi gerçekten ahlaklısın yoksa biz mi ! Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.

Yazan: Gregoire de Fronsac