HABERLER
Dini Haber
Ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

APAÇIK AYETLER

DP, Apaçık ayetler, Kur'an apaçık mı?, Apaçık olmayan ayetler, Kuran, din, islamiyet, Din ile büyütülen gençlik, İslamiyet gerçekleri, Kuran gerçekleri, Kuran çelişkileri, Ayetler,
1990’ ların ortalarında iyi giyimli, orta halli olduklarını gösteren moda tasarımına sahip, nispeten “üniversiteli” okumuş çocuk izlenimi veren gençler sokaklarda bir takım kitaplar dağıtmaya başlamıştı. Dağıtılan kitap konusuna daha sonra tekrar geri döneceğiz.

Ülke de sessiz sedasız bir devrim hareketi yürütülüyordu. Bu devrim hareketi gücünü farklı dinamiklerden alıyordu. Söz konusu devrim ülke yönetimine veya idareye talip olmak için değildi. Toplumsal bir dönüşüm hedefleniyordu. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için bu kitaplar sadece bir basamaktı.

90’ ların başı zaten çok sancılı geçmişti. Turan DURSUN, Bahriye ÜÇOK, Uğur MUMCU, Çetin EMEÇ, Eşref BİTLİS ve Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL gibi birçok isim cinayet veya şüpheli ölümlerin kurbanı olmuştu. Madımak Yangını (katliamı) ve Başbağlar katliamları ile çok sayıda insan toplu “SOYKIRIM” a uğramışlardı. PKK terörü gün geçtikçe güçleniyor, ülke siyasal sorunlar ile boğuşuyordu. Enflasyon ve pahalılık nedeni ile günden güne sinir sistemi yıpranan halk,  yerel yönetimlerdeki yolsuzluk haberleri ile iyice kızgınlaşmıştı. Adeta bir dönüşüme zemin hazırlanıyordu. Sanki 12 Eylül 1980 öncesi senaryolar farklı biçimlerde tekrar ediyordu. Ancak bu dönüşümün amacı ne askeri bir darbeye zemin hazırlamak ne de ülkenin dış güçlere teslim edilmesiydi. Amaç, farlı bir yönetim sisteminin ülke genelinde egemen olmasıydı. Zaten zemin müsaitti.

Ülkenin “okumuş” büyük çoğunluğu 12 Eylül öncesi sağcı-solcu diye iki farklı kampa ayrıldığından beyinleri yıkanmıştı. 12 Eylül de yaşanan işkenceler ile bu “okumuş” bireyler devre dışı kalmıştı. Üniversitelerdeki “sağlam” akademisyenler dönemin “Kurtarıcısı” Evren Paşa tarafından kurulan YÖK ile görevlerinden uzaklaştırılmışlardı. Üniversitelerin özerk yapısı devre dışı kaldığından bu “bilim” kurumları sadece kodlanmış ve “istenen komutlara yanıt veren” öğrencileri mezun ediyordu. Eğer sistemi eleştirir veya farklı bir tonda ses çıkartır ise bu öğrenciler “anarşist, terörist, allahsız, kitapsız, vatan haini, eşcinsel, satılmış, gâvur uşağı vb.” ithamlar ile isimlendiriliyor, ya okuldan ayrılmaları sağlanıyor ya da mezun edilmiyorlardı. Söylenenlere koşulsuz biat edecektiniz. Eğer bu “çatlak” ses çıkaran öğrenciler grubunda iseniz mezun olmanın yolu, uğraşılamayacak seviyede zekâya sahip olmanız veya “vicdanlı” öğretim görevlilerine denk gelmenize bağlı idi.

Ülkenin değişmeyen tek sistemi din idi. Yıllardır geleneksel sistem aynı düzende devam ediyordu. Bu sistemde, 7-8 yaşlarına gelen kız-erkek çocuklar yaz tatillerinde kuran kurslarına gönderilir, Allah yolunda Muhammed’in rehberliği ve Kuran kılavuzluğunda inançlı bir birey olmaları sağlanıyordu. 10-11 yaşlarına gelindiğinde eğer çocuk hatim ederse ödüllendirilir, başka çocuklarla “örnek çocuk” misali ile mukayese edilirlerdi. Anne ve Babalar kendi çocuklarına: “ Bak arkadaşın ne güzel hatim etmiş. Allah onu cennete koyacak. Sen böyle gâvur gibi gez.” Diye suçlamada bulunurlardı. Hatim eden çocuğun ailesi ise “Romalı muzaffer kumandan” edası ile mahallede kasıla kasıla gezerdi. Annesi “gün” tabir edilen mahalle altın borsalarında diğer annelere çocuğunun nasıl kuran okuduğunu ballandıra ballandıra anlatır, “Ayol sizin çocuk daha okuyamadı mı? Gâvur olur kız bu!” gibisinden cümleler kurarak diğer annelerin moralini bozardı. Okumayan çocuğun düştüğü psikolojik travma ise bambaşka idi. “Sanırım Allah beni sevmiyor. Ben gâvur olacağım. Cennete gidemeyeceğim. Annem babam beni sevmeyecek” korkusu ile başbaşa kalıyordu. Okuyan çocuğun durumu ise adeta bir Popstar ile ancak mukayese edilirdi. O prototip’ ti. Yaratılmış tek kişi idi. Üstün insandı. O Kuranı hatim etmişti. Başkaları alt sınıftaydı artık. Onun yeri camide namaz saflarında en önlerde olmalı idi. Arkadaşları ona bakarak gıpta etmeli, onu örnek almalıydı. Her şeyin en iyisine o layıktı çünkü.

Eğer aile biraz muhafazakâr ise çocuk İmam-Hatip okullarına gönderilir. Bu sayede inançlı, cenneti garantilemiş, sevap işleme konusunda hem kendine faydası olan hem de başkalarının sevap kazanmasına da vesile olabilecek bir birey olacaktı. Onların evine cin, şeytan, peri vs. paranormal mahlûkat uğrayamayacak, evde adeta muazzam bir bolluk yaşanacaktı. Evde yangın, sel gibi afetler olmayacaktı. Çünkü bu çocuk az önce bahsettiğimiz durumlara karşı tüm korunma ve muhafaza dualarını okumuştu. Eğer olurda bu aksiliklerden birisi veya birkaçı gerçekleşirse bu sınav idi. Daha sıkı bağlanmamız için yaratıcımız bizi sınıyordu.

Hele çocuk ilahiyatı da bitirirse artık onun üstüne kimse yoktu. Onunla ancak okul arkadaşları veya hocaları mukayese edilebilirdi. O örnek mümindi çünkü. Bu din anlamındaki kariyer ve öğrenim esnasında akıl hocaları hangi fraksiyondan ise çocuk o yola yönelebiliyordu. Ancak bu durum rahatsız edici değildi. Sonuçta Ehli Sünnet Vel Cemaat yolunda hangi cemaate takılırsa takılsın sadece usul veya düşünce tarzı yönünden farklılık oluyordu. Ortak yol aynı idi.

Bu gelişim sürecine göz attığımızda, istisnalar hariç, 10-11 yaşlarında adeta bir “Popstar” olan çocuk yıllar geçtikçe değişim yaşamaya başlar. 13-14 yaşına geldiğinde o Popstar’ lığın getirdiği şan ve şöhret artık kalmamıştır. Arkadaşları birbirleri ile doğum günü kutladıklarında veya herhangi bir eğlenceye katıldıklarında onlar katılamazlar. Mevcut statüleri buna engeldir. Yeni arkadaş çevreleri veya aileleri hemen sözlü baskıyı kurar: “Çocuğum onlara özenme onların ailesi de Gâvur gibi zaten. Onlar cehennemlik. Kızlar fuhuşiyat peşinde. Erkeklerin elinden içki şişeleri düşmüyor. Onlar şeytanı kılavuz edinmişler. Aman onlara özenme. Seni kandırmalarına izin verme. Duyduğun istek şeytanın vesvesesi!” gibisinden sözler karşılar bu ergen çocuğu. Bir süre sonra zaten kendi iç dünyasındaki “Ben” onu dizginler. Bu diğer “Ben”, onların şeytanın yolunda olduğu, pişman olacaklarını ve hiç şüphesiz zalimlerden olacaklarını söyler.

Yaş 18-20’ lere geldiğinde bu genç, artık iyice dinsel erişkinliğe ulaşmak üzeredir. Artık çevresinde “danışılabilir” bir konumdadır. Sohbetlerde din adına konuşabilir, yorum yapabilir durumdadır.

Bu gencin daha 9-10 yaşlarından 20’ li yaşlarına kadar geçen sürede öğrendikleri, yaşam standartlarını belirleyen, dinsel öğretilerinin tabanını hazırlayan kişiler “sorgulanamaz” olan hocalarıdır. Nadiren sorgulanırlar. Hocaların sorgulandığı bölümler de onların kişisel görüşlerini kapsar. Öğrenci, onlara katılmayabilir. Ancak genel ve ortasında buluşulan hususlar kesindir. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Buraya kadar bireye kim çengel atarsa onların elinde kalır. O cular, Bu cular, bilmem ne cemaati vs. Daha 13-14’ lü yaşlarında olan birey, adeta dini işçi pazarındaki (Halk arası tabir ile amele pazarı) yerini alır. Orada cemaat menajerleri onlara kapak atar. Ya onların beynini çelerler ya da ailelerinin. Bu sistemin böyle yürümediğini yanlış aktardığımı iddia edebilirsiniz ki o halde size diyeceğim tek laf Türkiye’de yaşamıyorsunuz ve hiç yaşamadınız. Hansel ve Gretel in aklını çelebilmek için kekten ev yapıp çikolata ve şekerlemeler ile onları kandıran cadı misali bunlarda onların veya ailelerinin hoşuna gidecek masallar ile kandırıp kendi saflarına çekerler. Arada “ne oluyor burada dostum” diyerek bir takım gerçekleri fark eden, ancak yine de kendi iç çekişmelerini aşamayan Edip YÜKSEL gibi din adamlarına ya da tümden hepsini terk eden Turan DURSUN veya Arif TEKİN gibi din adamlarına rastlanır. O Turan DURSUN ki İsmail Ağa medreselerinde hocalık dahi yapmıştır.

Bu sıyrılışlarda BİLİM ön plana çıkabiliyor bazı durumlarda. Gencimiz bay olduğunda yakışıklı veya bayan olduğunda güzel ve alımlı ise, aynı zamanda gelir düzeyleri ve toplumsal statüleri yüksek ise o halde Level 2 cemaatler devreye giriyor. Bu cemaatler bilimsel veriler ışığında İslam’ın “eksik(!)” görülebileceği, bu nedenle yeniden bilimsel veriler ışığında yorumlanması gerektiğini söylüyorlardı. Ana görüşleri şu idi, aslında Kuran çağlar gerisinden çağlar ötesine her şeyi anlatıyor ve kanıtlıyor. Yeter ki doğru açıdan bak. Bu cemaatler “kedicikleri” ile piyasa da belirli bir kitleye hitap ederek aslında ne kadar yozlaşmış olduklarını kanıtlıyorlardı.

Eğer daha ciddi, sistematik vs. başrole soyunan bir cemaat söz konusu olmalı ise o zaman Level 3 cemaatler devreye giriyor ki bunların inandırılmışlık seviyeleri bir hayli yüksek. Aralarında profesör, hâkim, subay, doktor, avukat, mühendis, siyasetçiler gibi üst ve elit tabakadan insanlar vardı ki zaten bunlar daha küçükten angaje edilerek o konumlara getirilmişlerdi. Hatta bunların duygusal zekâ seviyeleri yerlerde olduğundan evlenecekleri kişileri bile bir “albümden” abileri ve ablaları seçiyordu. Rüya âleminde yaşayan bu primatlar ülke yönetimine de bir darbe ile talip olmuşlar, ancak çok geçmeden yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi yerle yeksan olmuşlardır.

Az önce bahsettiğimiz “kedicikleri” ile meşhur Level 2 cemaatler, “bilimsel” olduğunu iddia ettikleri yayınları ile yazımızın başında bahsettiğimiz sistemde kitap ve yayınlarını dağıtarak ve ya bazen satarak, hesapta dine bilimsel taban arayan inançlılara hitap ediyorlardı. Bunları okuyan gençler evrenin sırrına nail olmuş edası ile hemen aile ve yakın çevrelerine koşup “evreka evreka (buldu buldum!)” diyerek aslında bir üst seviye primat olduklarını kanıtlama derdine düştüler. Evrim Teorisi çökmüştü. Yaratılışın kanıtları her yerde idi. Yeter ki doğru bakın. Her şey O’ nu anlatıyordu. Kurtlar kuşlar O’ nu tespih ediyordu. Ancak bizlerin kalp gözü kapalı olduğu için “hiç şüphesiz” göremiyorduk. Bizler zalimlerdendik. Karılarımız kızlarımız cariye idi. Mallarımız ve kanlarımız ise onlara analarının ak sütü gibi helaldi (Sakın tersini iddia edip Kuran’da böyle bir şey yok demeyin dinden çıkarsınız. Allah’ın kelamına ters düşüp mürtet olmayın. Bunlar aynen Kuran’da var).

Bir takım bilim adamı ve profesörler dahi çıkar ve statü uğruna bu yalanlara ortak olmuşlar, gerçek ve bilimsel tabanını sağlamlaştırmış bilim adamlarına denk geldiklerinde ise devasa bir çöküş yaşayıp Ak Gandalf karşısında fena bir mağlubiyet yaşayan Ak Saruman misali kendi hezeyanlarında yitip gitmişlerdir.

Yazının başından beri bahsettiğimiz durumlar ile karşılaşmamızın sebebi sizce ne olabilir? Cehalet? Bilim dışı öğretim sistemi? Yabancı dış güçlerin üzerimizdeki oyunları? Masonlar ve İllüminati? Atatürk ve arkadaşları? Ne ya da Kim?

Cevap aslında o kadar açık seçik önümüzde duruyor ki. Gülmemek elde değil. Dünya üzerinde inandığı dinin kitabının tek bir kelimesinin anlamını bile bilmekten aciz bir topluluğuz da ondan olabilir mi? Sorduğunuz zaman “Hiç Kuran okudun mu?” cevap şu olabilir: “Ohoooooo ben 6 kere hatim indirdim”. İyi de ne anladın? Kureyş suresinde nelerden bahsedilmiş? Nahl suresi neyi anlatmış? Alak? Fatiha? Hacı bunlar sende yok? Yahu ne ile sınav olacaksın bilmiyor musun?

Cevap hazır: “E bizim ilmimiz ona yetmez.” Yahu Allah kelamına ters düştün bre zındık, Kuran “Bu apaçık bir Kurandır” diyor ya? O zaman cevap şudur: “E hadis sünnet bilmeden nasıl yorumlayacağız?” Yahu yine Allah kelamına ters düştün be çükübik, şu ayetlere bir de ANLAMLARI ile bak güzel Müslüman:

…Ey inananlar! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. KUR’AN indirilirken bunları sorarsanız, size açıklanır. ALLAH onları affetmiştir. ALLAH Bağışlayandır, Yumuşak Davranandır. Maide Suresi/101

…Yeryüzünde hareket eden her canlı, iki kanadıyla uçan kuşlar dâhil sizin gibi birer toplumdur. Bu Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar RAB’ lerinin huzurunda toplanacaklardır. Enam Suresi/38

RABB’ inin sözleri doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O işitendir, Bilendir. Enam Suresi/115

Bu Kitap’ı sana her şeyin açıklayıcısı, doğru yola iletici, RAHMET ve teslim olanlara bir MÜJDE olarak indirdik. Nahl Suresi/89

Kendilerine okunan bu Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve bir hatırlatma vardır. Ankebut Suresi/51

…Gerçekten de O, senin ve toplumun için bir Hatırlatıcıdır. O’ndan sorumlu tutulacaksınız. Zuhruf Suresi/44

Kısacası nerden bakarsanız bakın. Olmuyor. Eğer Zuhruf-44 hükmünü okumuş iseniz durumunuzun vahim olduğunu anlarsınız. “O’ndan sorumlu tutulacaksınız” ne anlam ifade ediyor? Sakın bana “E senin ilmin ne ki yorumluyorsun, haddini bil kitapsız” derseniz size yine Kurandan cevap veririm:

… Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Hacc/16)”
Dolayısı ile Kuran’ın ilave açıklamaya veya yoruma ihtiyacı yoktur. O eksiksiz ve apaçıktır.

Şu ayetlere bir bakalım:

Sebe’ Sûresinin 3 . Ayetinde İnkar edenler, “Kıyamet bize gelmeyecektir” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyamet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir şey bile ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”

Mâide(*) Sûresinin 15 . Ayetinde Ey kitap ehli! Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.

Neml Sûresinin 1 . Ayetinde Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir.
Kasas Sûresinin 2 . Ayetinde Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.
Nûr(*) Sûresinin 1 . Ayetinde Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık âyetler indirdik.

Bu konuyu burada kapatıyorum. Gerçek Müslüman olmak istiyorsanız, anlamını bileceksiniz. Yoksa söylediğiniz/okuduğunuz kelimelerde kutsallık yoktur, bir şey ifade etmez. “Bu şekilde içim rahatlıyor ve ferahlıyorum” diyorsanız psikolojik terapinizde başarılar dilerim.

Site Admin’i ve Baş Yazarı A. KARA dostumun tabiri ile gerçekleri toplum kaldıramadığından, “yumuşatıcı ile yumuşatılıp üzerine gül suyu sıkılmış” bir inanca uyumak bize daha doğru geliyor.

Anlamı bilerek okunduğunda ne olacağı, anlamını bilmeden okunduğunda neler olacağı açık ve seçik önümüzde durmaktadır.

Anlamı bilinirse:
  1. Suudi Arabistan gibi oluruz, bayanlar araba kullanma özgürlüğü aldıklarında bayram yaparlar.
  2. Kimi uymayı terci eder kimi uymamayı. Ancak sorgulama potansiyeli ciddi ciddi artar. Bilim ve neden sonuç ilişkisi ön plana alınır.
Anlamı bilinmez ise:
Cevabı zaten biliyorsunuz çünkü cevabı yaşıyorsunuz. Rüyalar ile yaşayan cemaatler, Peygamber terliğini 130 tl. ye satan cemaat liderleri, Nihat HATİPOĞLU’na “hocam oyunda adam öldürdüm günah mı?”, madımak ve Başbağlar…. Daha devamını getirmek istemiyorum çünkü etrafına anlayarak ve yorumlayarak bakan herkes için durum “APAÇIK!”.

Yazan: Demon Product