HABERLER
Dini Haber
Bakara Suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bakara Suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ÖMER'İN KULLANDIĞI İFADELER AYNEN AYETTE YER BULUYOR

AY, din, islamiyet, Kuran, Kur-an, Bakara Suresi, Kabe,İbrahim makamı,Kabe yanında İbrahim makamı, Ömer'in Muhammed ve Kur-an'a etkileri, Ömer'in sözü sonrası ayet inmesi, Hz Ömer,
Bakara Suresinde geçen bir ayette; "İbrâhim makamını bir namaz-dua yeri edinin!" Deniliyor.
Bilindiği gibi Kâbe'nin hemen yanında İbrahim makamı diye bir yer vardır. İşte orda namaz kılmanın dua etmenin bir ayrıcalığı vardır. Kur-an'da. Bu ayetin iniş/oraya atılış hikayesine bir bakalım

Ömer üç konuda ben Allah'a muvafakat ettim/benimle Allah aynı şeyi söyledik: bunların biri, 'Makam-ı Ibrâhim'dir diyor ve şöyle açıklıyor: Ben bir gün Muhammed'e 'Biz ibrâhim peygamberin kâbe içindeki makamını namazgâh/dua yeri edinsek ne güzel olur' dedim. O sırada Muhammed, Ibrâhim makamından bir namazgâh/dua yeri edinin' ayetinin indiğini söyledi diyor.

Burada hem Ömer'in isteği ayetle yanıt buluyor, hem de kullandığı ifadeler aynen ayette yer buluyor. Ömer'in kullandığı kelimeler ayette neredeyse aynıdır. Tüm bunlar olduğu gibi ayette var. Birçok örnekte olduğu gibi burada da hem içerik, hem de cümlede ki kelimeler Ömer'e aittir. Allah sadece onay vermiştir.

Kaynaklar:
Buhari: Namaz bölümü, ban 32/402 ve Tefsir bölümü, Bakara suresi bab 9/4483.
Sahih-i Müslim, Fedail bölümü, Hz. Ömer kısmı, bab 2/23399
Tirmizi, tefsir bölümü, Bakara suresi, bab 2/2959-60.
Ahmet b. Hanbel, Müsned, Ömer kısmı no:157,160 ve 250.
İbni Mace, Namaz kısmında bab 56/1009.
İbn-i Hacer Askalani, el-Uccab, s,192 Bakara 125 açıklaması
Taberani, Mucem-i Sağir, c.2/38

KUR-AN VE KADINLAR İÇİN DEHŞET VERİCİ AYETİ

AY, islamiyet, din, Kur-an, Hz Muhammed, Bakara Suresi, Savaş esiri kadınlar ve İslam,İslamiyet ve kadın,Kur'an ve kadın,Nisa suresi,Cariye almak için savaşanlar,Savaşta ele geçirilen kadınla ilişkiye girmek,cariye
Kur’an'a göre (Bakara Suresi'nin 228 ve 234. ayetleri) eğer bir kadının eşi ölür veya öldürülürse, ikinci bir eşle evlenebilmek için en az 4 ay 10 gün veya üç ay hali-âdet görünceye kadar beklemelidir. Ama bu kural, savaş esiri cariyeler için geçerli değildir. Bunun sebebi şudur ki, Muhammed, hem kendisi hem de arkadaşları o kadınlarla bir an önce ilişkiye girebilsinler diye böyle bir imkânı sağlamıştır; yoksa başka ne amaç güdülmüş olabilir ki!

"Savaşta ele geçirilen bir kadınla ilişkiye girebilmek için, o cariyenin bir ay hali-adet görmesi yeterlidir." Bir ay hali âdet görme gerekçesini de şöyle açıklamıştır: O kadının doğuracağı çocuğun hangi erkekten olduğu bilinsin diye, Yani, neslin kime ait olduğu belli olsun, birbirine karışmasın demek istemiştir. Bir diğer ilginç nokta da şudur: Bazen öyle olurdu ki, bir cariye ile birden fazla erkek cinsi ilişkide bulunurdu. Bu arada o zavallı kadın hamile kaldığında, çocuğun hangi erkeğe ait olduğu tartışmalara, hatta kavgalara neden olurdu. Örneğin; bir cariyeyle cinsi münasebette bulunan üç erkek, kadının hamile kalması sonucu bir ara Ali'ye müracaat edip o çocuk için hak talebinde bulunurlar. Ali, çektirdiği kura sonucu onları uzlaştırır, Ali'nin uyguladığı yöntem Muhammed'e anlatılınca, kendisi sevinçten kahkahalara boğulur ve onun uygulamasını takdir eder.

Nisâ Suresi’nin 24. ayetinde özet olarak, "(Başkasıyla) evli olan kadınlarla evlenmeniz size haramdır; ancak eğer evli olan kadınlar cariye-savaş esiri iseler, sizler onları alabilirsiniz (bu durumda evlilik şartı aranmaz)" deniyor.Bu ayetin sebep sonuç ilişkisi üzerinde biraz durmakta yarar vardır, Ebu Sait el- Hudri şöyle diyor:

"Peygamber, Huneyn Savaşı'nda bazı insanları Evtas tarafı­na yolladı. Bunlar oranın halkını mağlup edip hanımlarım ele geçirdiler. Bu kadınlar, Muhammed tarafından Müslümanlara dağıtılınca, bazı sahabiler "Biz nasıl müşriklerin hanımlarıyla yatacağız, bu iş nasıl helâl olabilir?" şeklinde itiraz etmeye başladılar. Bu tartışmalar üzerine Nisa Suresi'nin 24. ayeti bu süreçte inmeye başladı. "Bilindiği gibi az önceki ayet, Müslümanlara savaş esiri kadınlan kullanma konusunda geniş yetki veriyordu. Özet olarak, "Evet, evli olan kadınlarla evlenmek haramdır, ama eğer evli olan kadınlar savaş esiriyse zaman Müslümanlara helâldir, sakıncası yoktur" anlamındaydı. Çok açıktır ki, Muhammed, etrafındaki insanlardan gelen itirazları bertaraf etmek için böyle bir ayete başvurmuş ve sonunda kendilerini bu işe alıştırmayı başarmıştır, yoksa çok adil diye tavsif edilen nitelenen bir Tanrı’nın böylesine bir zulme onay vermesi nasıl açıklanır ki!

Kur’an, az önceki ayetlerle yetinmeyip, Müslümanlara cariyeleri kullanma konusunda geniş imkânlar tanımaya devam etmiştir. Örneğin, yine Nisa Suresi'nin 25. ayetinde, "Şayet bir insanın, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmiyorsa, o zaman elleriniz altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın" deniyor. Kur'an’da Müslümanlara cariyeler konusunda tam yetki verilince, bazen öyle oluyordu ki, ortada henüz savaş söz konusu değilken, Müslüman gençler, karşı tarafın kız ve kadınlarını gözden geçiriyorlardı. Mesela bir adam Muhammed'e, "Eğer siz Taif şehrini alırsanız haberiniz olsun falanca kadın çok güzeldir" deyip o kadının güzelliğini daha önceden haber vermişti. "Adamın bu sözü Muhammed'in zoruna gitmiştir" dense de, bizim için Muhammed’in ona kızıp kızmaması değil; tersine, Müslümanların başlangıçta, "Nasıl olur da biz müşriklerin kadınlarıyla yatarız?" şeklindeki olumlu itirazlarına karşı onun verdiği olumsuz yanıt önemlidir. (Nisâ Suresi'nin 24, ayetinde "Allah'ın emriyle siz onları kullanabilirsiniz” demişti.) Nitekim onlar, zaman içinde Kur'an'da ayetler görünce değiştiler ve öyle bir noktaya gelindi ki, artık bir an evvel cariyeleri kapmak için dört gözle savaş bekler duruma geldiler. İşte bizim için önemli olan, bu çok vahim ve dehşet verici ayetlerin Kur'an'da yer almasıdır. Mümin bir kişi için cariyeyi kullanma konusunda Kur’an'da bu kadar yetki varken, ister istemez İnsanlar bir an evvel savaşa girip bir kadın-cariye ele geçinmeyi canı gönülden isterler. Bu ayetler mevcutken "Muhammed adama kızmıştır" şeklindeki savunmalar pek inandırıcı olmuyor. Çünkü bir taraftan onlara cariyenin kullanımını sağlamak, diğer taraftan bazı durumlarda onlara kızmak tutumu birbiriyle çelişiyor.

Hatta kaynaklarda bunların ötesinde şeyler de geçiyor. Mesela; Sait bin Yesar, "Bazen cariyeleri satın alırken livata'da (makattan ilişkiye girme) dahi bulunurduk" diyor.

Kaynaklar:
(Buhari, Libas, 62. bap.) Sadece bu olay,
1) Müslim. Reda, No: ¡456; 2) Ebu Davud. Nikah, No; 2155; .3) Tirmizi, Tefsir,
Nisa, No: 3016-17; 4) Nesaî. Nikah. 59-6/MO; 5) Tac, Nisâ tefsin, 4/93.

SAUL, DAVUT, GİDYON’UN ÖYKÜLERİ VE KURAN-TANAH FARKLILAŞMASI

HC, din, islamiyet, yahudilik, Kuran ve Tevrat karışıklığı,Kuran'da Davut,Tevratta Davut,Saul,Hz Davut,Gidyon,TaNaH,Hakimler Kitabı 7.Bölüm,Talut ve Calut,Bakara Suresi,Suyu içiş şekline göre elenenler Kuran’ın 2. suresi olan Bakara Suresi’in 249 ile 251. ayetleri arasında meşhur Davut ile Golyat (Kuran’daki adıyla Calut) mücadelesi ve Davut’un güçlü Golyat’ı öldürdüğü o çoğu kişi tarafından bilinen hikaye şöyle anlatılır ((Elmalılı Meali):

Bakara Suresi 249: "Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler."

250. "Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler."

251. "Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir."

Buraya kadar şunu görüyoruz Talut (Tevrat’ta bu Kral Saul’dur) Calut’un askerleriyle savaşmadan önce askerlerini Allah’ın bir ırmakla imtihan edeceğini ve ırmaktan (eliyle bir avuç içenler hariç) içenlerin ordudan atılacağını söyler. Muhtemelen bu bir sabır testidir. Testi geçenler de savaş yerine geldiklerinde Calut’un ordusuna karşı güçlerinin yetmeyeceğini düşünseler de Allah’ın izniyle bu orduyu yenerler ve Davut o güçlü Calut’u öldürür.

Tekrar ediyorum buradaki Calut Tevrat’taki(aslında TaNaH’taki) hikayede Golyat, Talut ise Saul’dur.

Bu öykünün Tevrat’taki versiyonunda birtakım farklılıklar var bunların en büyüğü ise Kuran’da Golyat’ın Davut’un Saul’un hikayesinde anlatılan ‘’su içme’’ testi Tevrat’ta başka bir hikayede Gidyon’un hikayesinde anlatılıyor ki, Gidyon Tevrat’a göre Davut zamanından yüzyıllar öncesinde yaşadığı kabul edilen bir kişiliktir.

TaNaH’ın Hakimler Kitabı 7. Bölüm’de Gidyon’un şu hikayesine bir bakalım:
TaNaH Hakimler 7: 1 Yerubbaal / Gidyon ile yanındaki halk erkenden kalkıp Harot Pınarı`nın başında ordugah kurdular. Midyanlılar`ın ordugahıysa onların kuzeyinde, More Tepesi`nin yanındaki vadideydi.

2 RAB Gidyon`a şöyle dedi: “Yanında fazla adam var; Midyan`ı onların eline teslim etmem. Yoksa İsrailliler, `Kendi gücümüzle kurtulduk diyerek bana karşı övünebilirler.

3 Şimdi halka şunu söyle: Korkudan titreyen dönsün, Gilat Dağından geri gitsin.” Bunun üzerine halktan yirmi iki bin kişi döndü, on bin kişi orada kaldı.

4 RAB Gidyon`a, “Adamların sayısı hâlâ fazla” dedi, “Kalanları suyun başına götür, onları orada senin için sınayayım. `Bu seninle gidecek dediğim adam seninle gidecek; `Bu seninle gitmeyecek dediğim gitmeyecek.”

5 Gidyon halkı suyun başına götürdü. RAB Gidyon`a, “Köpek gibi diliyle su içenleri bir yana, su içmek için dizleri üzerine çökenleri öbür yana ayır” dedi.

6 Ellerini ağızlarına götürerek dilleriyle su içenlerin sayısı üç yüzü buldu. Geri kalanların hepsi su içmek için dizleri üzerine çöktüler.

7 RAB Gidyon`a, “Sizi diliyle su içen üç yüz kişinin eliyle kurtaracağım” dedi, “Midyanlılar`ı senin eline teslim edeceğim. Öbürleri yerlerine dönsün.”

8 Gidyon yalnız üç yüz kişiyi alıkoyarak geri kalan İsrailliler`i çadırlarına gönderdi. Bu üç yüz kişi, gidenlerin kumanyalarıyla borularını da aldılar. Midyanlılar`ın ordugahı Gidyon`un aşağısında, vadideydi.

Görüyorsunuz Bakara Suresi 249’daki öykünün asıl kaynağı olan öykü budur. Ufak tefek farklılıklar dışında Kuran’daki öyküyle aynıdır. Hakimler 7:5’de ellerini ağızlarını götürerek diliyle su içenlerin savaş için seçildiği (köpek gibi içinlerin) dizlerini üzere çökerek içenlerin elendiği söyleniyor Kuran’da da avucuyla içenlerin veya hiç içmeyenlerin seçildiği kana kana içenlerin elendiği görülüyor. TaNaH’ın Davut, Golyat ve Talut(Saul) ‘la ile ilgili öyküsü ise başka bir kitap olan Samuel Kitabı’ndadır ve bu savaşta bir ırmak veya pınar testi yoktur.
Bu öyküyü uzun uzun alıntılamayacağım şuradan okuyabilirsiniz: https://incil.info/kitap/1.+Samuel/17

Peki bütün bunlardan sonra ne düşünmemiz gerekiyor Müslümanların klasik savunması olan Tevrat, İncil değiştirilmiştir savunması bu durumu açıklayabilir mi? Bunun için bence Ockhamlı William’ın düşüncesine bakmalıyız:

‘’Karşı karşıya geçip karmaşık bir felsefi sorunu tartışan iki felsefeciyi dinleyen biri, bütün bu hengamenin sebebini merak edebilir. Kendi kendine bu kişilerin neden en basit açıklamayla yetinip konuyu kapatmadıklarını sorabilir. Bu duyarlılık birçok felsefecide bir karşılık bulacaktır. ilke Ockham’ın Usturası diye bilinir ve adını onu ateşIi savunucusu bir orta çağ felsefecisi olan Ockham’lı William’dan almıştır. Ockham çok iyi bilindiği üzere hesapların gerekenden fazla karmaşıklaştırılmaması gerektiğini savunmuştur. Ustura formülasyonu hem bilim adamlarının hem de sokaktaki insanın hemen kabul edeceği bir formüldür: "Eğer belirli bir fenomeni açıklayan iki rakip teori varsa, bunlardan daha basit olanı tercih edilmelidir." 

Şimdi basit açıklama hangisidir size sorarak bitirmek istiyorum:
Müslümanların iddia ettiği gibi, Yahudi Kutsal Kitabı’nın değiştirilip- Muhammed zamanında da günümüzdeki ile aynı olmasına rağmen (Muhammed zamanında bu kitaplar çoktan belirlenmişti hatta üzerine tefsirler yapılıyordu) – İslam Peygamberi’ne bu değişen kısımların Allah tarafından bildirilmesi mi?

Yoksa bu hikayeleri birbirine karıştırmak için hiçbir teolojik, tarihsel gerekçeleri olmayan Yahudiler’in Kutsal Kitapları’nı İslam Peygamberi’nin veya Kuranı derleyenlerin bilerek veya bilmeyerek öyküleri, kasıtlı veya kasıtsız karıştırması mı? Tekrar ediyorum Yahudiler’in bu hikayeleri değiştirmek için hiçbir teolojik gerekçeleri yok su içme öyküsü Gidyon’da olsa ne olur Davut’ta olsa ne olur?

Karar tarafsız okuyucunun, ki bu tip karışıklıkların Kuran’da çokça görüldüğünü bilenler zaten vardır. Esenlikler.

Kaynaklar: Kuran-ı Kerim, TaNaH'ın Hakimler Kitabı, Tevrat

Yazan: Higher Criticism

KUR'AN'IN BENZERİ YAZILABİLİR Mİ?

Evet Kur'anı Kerim'e bir çok insan bu ayet yüzünden inanıyor:
"Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi de çağırın.)" BAKARA Suresi 23.

Bu surede acıkça insanlığa meydan okunmuştur. Peki gelin yakından inceleyelim.

Öncelikle Kuranın dili Arapçadır. Ve Arapça çok zor bir dildir. Ana dil gibi öğrenmek isteyen bir insan en az 10-20 senesini feda etmek zorundadır. Bu kadar zor bir dille bir Fransız'a bir Japon'a nasıl meydan okunabilir? Bazıları ise bütün insanlık bir araya gelebilir yani bir Arap'tan yardım alınabilir diye çevirirler. Ama bakınca Arap coğrafyasına kaç Müslüman olmayan ülke var? Yok!! Düşünün bir Arap kendi kitabını kendi isteğiyle geçersiz sayacak bir işe yardım eder mi?

Ha diyelim ki oldu. Bir Japon veya herhangi bir insan bu kitabın bir benzerini yazdı. Peki benzeyip benzemediğine kim karar verecek? İddianın sahibi kitaba göre Allah. Peki bunun sonucunu da Allah belirlemez mi? Zaten Müslümanlara göre benzememiş olacaktır. Diğerlerine göre de benzemiş. Yani iddianın sahibi, iddianın sonucunu belirlemek zorunda. Peki bu nasıl mümkün? İşte burada bu kurnaz arkadaş sorgulayan insanları unuttu. Sizler kandırılanlar olmayın sorgulayın ve dogmalardan arınıp doğru yolu bulun!!! 

Bu arada, sure meydana getirmeyi de geçelim, Kur'an'ın bir benzeri yazıldı bile, ismi de "Gerçek Furkan". Tıklayıp ilgili yazıyı okuyabilirsiniz. Sevgiler

Yazan: Dfxmed