HABERLER
Dini Haber
Cebrail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cebrail etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DIHYE-İ KELBİ VE CEBRAİL

Yazan: A.Kara

DIHYE'T-UL KELBİ [دحية الكلبي]

Dihye't-ul Kelbi, Dıhye-i Kelbi yada diğer adıyla Dihye bin Halife, Kelb kabilesinin önde gelenlerinden biridir. Sık sık ticaret seferlerine çıkan zengin bir adamdır. Muhammed'den 5 hadis rivayet etmiştir. Muhammed'in çevresindekiler Cebrail'in çok güzel yüzlü, endamlı, yakışıklı olduğu rivayet edilen Dıhye kılığında gezindiğine inandırılmışlardır. Önemli nokta burası olduğundan Dıhye-Cebrail ilişkisini ele alarak, konuya dair hadislere bakmaya başlayayım.

CEBRAİL, DİHYE İLİŞKİSİ

Cebrâil’in Dihye sûretine girerek Hz. Peygamber’e vahiy getirdiği ve ashaptan birçoğunun onu Dihye zannettiği hususu, kaynakların ittifakla vermiş olduğu bilgiler arasındadır. Enes b. Mâlik’in ifadesine göre Dihye ashâbın en güzeli olup iri cüsseli ve beyaz tenli idi. [6]

Muhammed'in Cibrîl'i kendi yaratılış şekli ve suretinde yalnız iki defa gördüğü belirtilir:
İlki: 'Hemen doğruldu. O en yüksek ufukta idi (Necm: 6-7) ayeti üzere, en yüksek ufukta görmesidir.
İkincisi: "And olsun ki Onu diğer bir defa da Sidretu'l-Müntehâ'nın yanında gördü" (Necm: 13-14) âyetleri gereğince, Mi'râc'dan dönerken Sidre'de görmesidir.

Diğer görülerinde ise Cebrail'i müritlerinden olağanüstü yakışıklılığı ile bilinen ve pek sevdiği bir sahabe olan Dıhye-i Kelbi şeklinde görmüştür. 

Konuya dair hemen hemen aynı şeyleri anlatan çokça hadis vardır. Buhari'de konuya Muhammed'in eşi Ümmü Seleme'nin tanık olduğu olayı bildiren rivayet yer alır. Bunu inceleyelim:

Bize Ebû Usmân Abdurrahmân en-Nehdî tahdîs edip şöyle dedi: Bana haber verildi ki, Cibrîl aleyhi's-selâm (bir insan güzeli olan Dihyetu'l-Kelbî suretinde) Peygamber'in yanına gelmişti.
Bu sırada Peygamber'in yanında (kadınlarından) Ümmü Seleme bulunuyordu. Cibrîl, Peygamber'le konuşmaya başladı. Sonra kalkıp gitti.
Peygamber (S), Ümmü Seleme'ye: -"Bu kimdir?" diye sordu, yâhud buna benzer bir soru söyledi.
Ümmü Seleme:
-Bu, Dihye'dir, dedi.
Ümmü Seleme dedi ki: Allah'a yemîn ediyorum, Peygamber'in Cibril'den (aldığı vahyi sahâbîlere) haber vermek üzere yaptığı hutbesini işitinceye kadar ben Cibril'i hiç şüphesiz Dihye sandım.
Râvî: Ümmü Seleme böyle veyâhud buna benzer bir söz söyledi, dedi.

Süleyman ibn Tarhân dedi ki: Ben, Ebû Usmân'a: -Sen bu hadîsi kimden işittin? diye sordum.
Ebu Usman: -Usametu'bnu Zeyd'den işittim, dedi. [2][4]

Dihye'nin Cebrail'e olan benzerliğinden İbn-i Sad'ın Tabakatında, Hendek savaşını anlatan bir rivayette şu şekilde bahsedilir.

... Daha sonra Cibrîl (a) dişleri tozlanmış bir vaziyette gelerek Resûlullah’a, “Silahını indirdin mi? Yemin ederim ki, melekler henüz silahlarını bırakmamışlardır. Benî Kurayza’nın üzerine yürü ve onlarla savaş!” dedi. Âişe dedi ki: “Resûlullah (sas) tekrar silah ve teçhizatını kuşandı ve sefere çıkmak üzere halka duyuru yaptı.” Âişe dedi ki: “Resûlullah (sas) kuşanarak Mescidin komşusu bulunan Benî Ganm kabilesine uğrayarak onlara,“Bu gün size kim uğradı?” diye sordu. Onlar da; “Dihye el-Kelbî bize uğradı.” dediler. Dihye’nin sakal ve yüz biçimi Cibrîl’e benziyordu... [7]

Hadiste ruhani bir varlık olan Cebrail'in insan kılığına girdiği yetmezmiş gibi dişleri tozlanmış bir vaziyette geldiği yazıyor. Kimseye çaktırmadan Muhammed'in dibine ışınlanıp orada insan kılığında görünmek varken nedense Cebrail ağzı yüzü toprak içinde geliveriyor. Dihye Bedir hariç tüm gazvelerde Muhammed'e eşlik etmiştir. Bu gelen kişi gerçekten de Dıhye'nin kedisi olmasın?

Dihye'nin Cebrail şeklinde dolaştığına, ona benzediğine dair başka rivayetlere bakalım:

Bize Muhammed b. Zeyd el-Vâsıtî haber verdi; dedi ki:
Bize Mücâlid b. Sa’îd haber verdi. O Âmir eş-Şa’bî’den, o da Mesrûk’tan şöyle dediğini rivayet etti: Âişe bana şöyle dedi:
Cibrîl’i şu hücremde at üzerinde durmuş vaziyette gördüm. Resûlullah (sas) onunla konuşuyordu. Resûlullah (sas) içeri girince ona “Ya Resûlullah! O konuştuğun kimdi?” diye sordum. Bana “Onu gördün mü?” diye sorunca “Evet!” dedim. Kime benzediğini sorunca da “Dihye el-Kelbî’ye!” dedim. Bunun üzerine bana “Sen çok hayırlı bir şey gördün. O, Cibrîl idi.” dedi. Çok geçmemişti ki Resûlullah (sas), “Ey Âişe, işte Cibrîl sana selam söylüyor.” dedi. Ben de “Ona da selam olsun ve kendisini ziyareti sebebiyle hayırla mükafatlandırsın.” dedim. [9]

Sünen-i Tirmizi'den bir hadise bakalım:

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ، عَنْ جَابِرٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ عُرِضَ عَلَىَّ الأَنْبِيَاءُ فَإِذَا مُوسَى ضَرْبٌ مِنَ الرِّجَالِ كَأَنَّهُ مِنْ رِجَالِ شَنُوءَةَ وَرَأَيْتُ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ فَإِذَا أَقْرَبُ النَّاسِ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا عُرْوَةُ بْنُ مَسْعُودٍ وَرَأَيْتُ إِبْرَاهِيمَ فَإِذَا أَقْرَبُ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا صَاحِبُكُمْ نَفْسَهُ وَرَأَيْتُ جِبْرِيلَ فَإِذَا أَقْرَبُ مَنْ رَأَيْتُ بِهِ شَبَهًا دِحْيَةُ ‏"‏ ‏.‏ هُوَ ابْنُ خَلِيفَةَ الْكَلْبِيُّ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ ‏.‏

3649- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: “Peygamberler bana gösterildi; Musa’yı, Yemenli Şenûe kabilesinin insanlarına benzer olarak gördüm. Meryem oğlu İsa’yı gördüm, insanlardan O’na en yakın benzeyen Urve b. Mes’ûd’tur. İbrahim’i gördüm O’na benzeyen kişi benim. Cibril’i de insan şeklinde gördüm, Dıhye İbn halife el Kelbî’ye benzerdi.” [10]
Derecesi: Sahih (Dârüsselâm)

Son olarak İslam Alimleri Ansiklopedisi'nde yazan 2 rivayete bakıp daha sonra analize geçelim:

Eshâb-ı kirâmdan Dıhye (r.a.) devamlı ticâret için sefere gider gelirdi. Çok güzel yüzlü idi. Cebrâil (a.s.) çok defa Resûlullahın (s.a.v.) huzuruna Dıhye (r.a.) şeklinde gelirdi. Bir gün Cebrâil (a.s.) Fahri âlem (s.a.v.) hazretlerinin huzurunda bulunuyordu. O zaman henüz küçük olan Hasan ve Hüseyin (r.a.)’dan biri Cebrâil aleyhisselâmı gördü. Hemen kardeşinin yanına koşarak: “Dıhye (r.a.) dedemizin yanında oturuyor, haydi gidelim” dedi. Koşup mescide girdiler. Cebrâil aleyhisselâmın dizlerine oturdular. Ellerini Cebrâil aleyhisselâmın koynuna soktular. Resûlullah (s.a.v.) torunlarının bu hareketini görünce hicâb edip, mani olmak istedi. Cebrâil (as), Resûlullahın mahcûb olduğunu görünce dedi ki: “Ya Resûlallah! Niçin sıkılıyorsunuz? Fâtıma (r.a.) teheccüd namazını kılarken Hak teâlâ beni gönderir, bunların beşiklerini sallardım. Fâtıma (r.a.) rahatça namazını kılardı. Çocukların bu hareketini bana karşı edepsizlik saymayın. Bazan da bunların anneleri namazdan sonra uyurken, bunlar ağlardı. Hak teâlâ yine beni gönderir, anneleri uyanmasın diye beşiklerini sallardım, ağlamazlardı. Bunların yanıma gelip, ellerini koynuma sokmalarında bir mahzur yoktur.” dedi.

Resûlullah (s.a.v.) “Ey kardeşim Cebrâil! Şimdi bir şey yapmadılar. Daha ileri giderler endişesiyle mâni oldum. Çünkü, Eshâbımdan Dıhye (r.a.) isminde birisi vardır. Çok kere sefere çıkar. Her dönüşünde bunlara hediye getirir. Sizi Dıhye (r.a.) zannedip, ellerini koynunuza soktular” buyurdu. Cebrâil aleyhisselâm: 

“Yâ Rabbi! Beni Habîbinin (s.a.v.) yanında utandırma” diye duâ etti. “Oturduğun yerde gözlerini kapa, elini Cennete sok, eline ne gelirse al.” diye hitap geldi. Cebrâil (a.s.) ellerini Cennete saldı. Bir yeşil salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi...” [1]

"Hicretin beşinci senesi Resûlullah (s.a.v.), Benî Kureyza’ya kavuşmadan önce Medine’nin yakınında bir mevki olan Savreyn’de Eshâb-ı kirâmdan bir cemâate rastladı ve şöyle dedi: “Size kimse rastlamadı mı?” dediler ki: “Yâ Resûlallah bize, Dıhye bin Hâlife el-Kelbî rastladı. Eğerli beyaz bir katır üzerine binmişti O katırın üzerinde atlastan bir kadife vardı. Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bu Cibrîl’dir. Benî Kureyza’ya gönderildi. Onların kalelerini sarssın ve kalplerine korku atsın diye...” [11]

Gördüğünüz gibi bu hadislerde de diğerleri gibi Cebrail'in Dihye kılığında görünmesi anlatıları vardı.

Dihye'nin sık sık ticaret seferlerine çıkan zengin biri olduğunu söylemiştim. Kendisi aynı zamanda iyi derece Rumca biliyor. Hatta bu yüzden Muhammed Roma İmparatorunu İslam'a çağırma görevini Dihye'ye veriyor. [8]

Anlıyoruz ki Muhammed ile Dıhye arasındaki ilişkiler onun Müslüman olmasından çok daha eskilere dayanıyor. Çünkü rivayetlerde onun İslam'a geçmeden önce bile Muhammed'i sevdiği, ticaret seferlerinden her döndüğünde Muhammed'i ziyaret edip hediyeler getirdiği yer alır. Yani hem İslam'a geçmeden önce hem de geçtikten sonra Muhammed ile sık sık görüşmektedir.

Bunun yanı sıra Cebrail'in Muhammed'e Dihye kılığında geldiğine dair hadislere dikkat etmek gerek. Tüm hadislerden anlıyoruz ki Muhammed çevresindeki insanları Cebrail'in Dihye kılığında gezindiğine inandırmıştır. Öyle ki rivayetlere göre Dıhye Medine'de sokakta dahi gezerken bile Muhammed emrettiği için yüzünü örtüyordu. Aksi halde kimse ondan gözünü alamıyor ve onu görenler gördüklerinin Dıhye mi yoksa Cebrail mi olduğunu anlayamıyorlardı. [12]

Ruhani bir varlık olan Cebrail eğer gerçekten varsa ve gerçekten vahiy getiriyorsa bunu gözle görülebilir olmadan, insan kılığına girmeden de yapamaz mıydı? Vahiyleri iletmesi için insan kılığına girip Muhammed'e anlatması şart mıydı? Neticede Cebrail nurdan yaratılmış ruhani bir varlık değil mi? Zihnine girip fısıldayabilir ya da kimseye görünmeden aldığı ilahi mesajları Muhammed'in kulağına fısıldayabilirdi.

Cebrail neden Dihye'nin kılığına girerek vahiy getirsin ki? Düşünün, İslam inancına göre Muhammed'e kim vahiy getiriyor? Cebrail. Cebrail tüm Kur'an ayetlerini kimin kılığında getiriyor? Dıhye. Yani insanlar Muhammed'in civarında sürekli Dıhye'yi görüyor. Dıhye gelince vahiy geliyor.

Şimdi bu durumu, ortamdaki atmosferi hayal etmeye çalışın. Muhammed devamlı Dıhye ile görüşüyor ve o yanından ayrıldığında Allah "vahiy gönderdi" deyip ayet okuyor. [3] Tüm bunlar dikkate alındığında Arap müşriklerin Kur'an ayetleri için "insan sözü" demesi gayet normal değil midir?

Sürekli ticaret seferlerine çıkan, Arapça dışında diller bilen Dihye'nin farklı kültür ve inanıştan insanlarla tanışmış, onların efsanelerini, dinlerini, kutsallarını duyup öğrenmiş olması kaçınılmazdır. Peki ya ticaret seferlerinde duyduklarını, öğrendiklerini Muhammed'e anlatıp öğretiyorsa? Akla yatmıyor değil. Neticede Kur'an'ın içinde yer alan sözler hep çevre uygarlıkların din ve inanışlarına ait. Mucize olduğu iddia edilen metinler bile zaten Kur'an'dan önce başka uygarlıklar tarafından bilinen ya da iddia edilen görüşler. Kur'an'ın kolektif bir kitap olduğu gayet açık.

Muhammed'in çevresinde başka uygarlıkların inanışlarını, efsanelerini öğrenmesini sağlayacak çokça insan vardı ve Dihye de bunlardan biriydi. Çok gezip gören, farklı diller bilen biri olan Dihye'nin Kur'an'ın yazılmasına büyük katkıları olmuş olmalıydı. Muhtemelen onunla sık görüştüğü, bilgi alıp sohbet ettiği için Cebrail'in Dihye kılığına girerek vahiy getirdiğini söylemişti. Kendine öğretenin bir insan değil de Cebrail olduğunu ancak bu şekilde iddia edebilirdi.

SAFİYYE'Yİ MUHAMMED'E VERMESİ

Ayrıca gazvelerinde Muhammed'in yanında bulunmuş olan Dihye savaş ganimeti olarak elde ettiği Safiyye'yi Muhammed'e satmıştır.

Muhammed'in Safiyye'yi satın alması şöyle rivayet edilir:

Bize Yezîd b. Hârûn ve Hişâm Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî haber verdiler; dediler ki: Bize Hammâd b.  Seleme anlattı. O Sâbit el-Bünânî’den, o da Enes b. Mâlik’ten şunu rivayet etti:
Safiyye bt. Huyey, Dihye el-Kelbî’nin payına düşmüştü. Resûlullah’a (sas), “Dihye el-Kelbî’nin payına güzel bir cariye düştü.” şeklinde haber verilince Resûlullah (sas) onu satın aldı ve gerdeğe hazırlaması için Ümmü Süleyme’ye gönderdi. [5]

Bize Amr b. Âsım el-Kilâbî haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. el-Muğîre anlattı; dedi ki: Bize Sâbit anlattı. O da Enes b. Mâlik’ten şöyle dediğini rivayet etti:
Savaş esirlerinin dağıtımı sırasında Safiyye, Dihye’nin payına düşmüştü. İnsanlar onu Resûlullah’ın (sas) yanında överek, “Esirler arasında daha önce benzerini görmediğimiz bir kadın var.” dediler. Resûlullah (sas) onun karşlığında Dihye’ye razı olacağı miktarda bir şeyler gönderdi ve sonra Safiyye’yi anneme gönderip, “Ona gerekli bakımı yaparsın.” dedi. Resûlullah (sas) Hayber’den ayrıldı. Safiyye’yi arkasına almıştı ve konakladıkları yerde ona bir çadır kurdu. [5]

DIHYE'NİN ÖLÜMÜ

Rivayetlere göre Muhammed'in gazvelerine, Yermük Savaşına ve Suriye seferlerine katılan Dihye katıldığı Şam seferinden sonra Şam’a yerleşmiş ve burada vefat etmiştir.

HATİCE: "BEN CEBRAİLİ GÖREMİYORUM"

AY,din,islamiyet,Cebrail,Muhammed'in melekler kadınları sevmiyor demesi, Hz Hatice, Hz Muhammed, Muhammed'in Cebrail yalanı,Cebrail,Cibril,Cebraili başka gören var mı?

HATİCE: "BEN CEBRAİLİ GÖREMİYORUM"

Muhammed, meleklerin kadınlara tahammül edemediğini ve kadınlardan kaçtığını belirtmiş ve bu tür bir inancı yerleştirmek üzere işe Hatice’yi araç edinmiştir. Şöyle ki:

Tanrı’nın Cebrail ile kendisine vahiyler yolladığını söyleyen Muhammed’e karısı Hatice bir gün şöyle der:

“...Cebrail’i ben de görmek isterim. Seni ziyaret ettiği zaman bana da haber de bileyim.” Her ne kadar Cebrail diye bir şey olmadığını çok iyi bilmekle beraber Muhammed, kendisine herkesten önce inanmış görünen Hatice’yi hayal kırıklığına uğratmamak azmiyle bir plan düşünür.

Bu plan gereğince günlerden bir gün karısına seslenerek,
Cebrail’in geldiğini ve dizleri üzerinde oturduğunu bildirir. Fakat Hatice, onun dizlerinde böyle bir şey görmediğini söyleyerek gözlerini ovuşturur ve tekrar bakar. Muhammed’in dizleri üzerinde oturan bir Cebrail’in varlığına tanık olmadığı için: “Bir şey görmüyorum” diye konuşur. Bunun üzerine Muhammed, Hatice’ye: “Şimdi dizimden kalktı ve merdiven eşiğine gitti” diye cevap verir. Fakat Hatice yine Cebrail diye bir şey görmediğini tekrarlar. Başında bulunan örtünün görüşe engel olduğunu sanarak kaldırır; fakat kaldırdığı an Muhammed kendisine Cebrail’in birden bire kaybolup gittiğini haber verir (290aa) Bu nasıl olmuştur ve nasıl Cebrail, Hatice’ye görünmeden kaybolmuştur? Bütün bunlar Müslüman kişiler bakımından başlı başına birer muammadır. Fakat muhakkak olan bir şey varsa o da şudur ki yukarıdaki olay, daha ilk anlardan itibaren ve daha doğrusu İbn Ishak (H. 150/M. 767) ve İbn Hişam (H. 218/M. 833) gibi temel kaynaklardan Gazali’ye ve İbn Haldun’a ve benzeri kaynaklara atlayıp günümüzde Muhammed Heykel gibi çağdaş yazarlara gelinceye dek hep, meleklerin kadınlardan hoşlanmadığı ve kaçtığı şeklinde yorumlanmış ve İslami bir inanç şeklinde savunulmuştur.

Hatırlatalım ki Hatice’ye oynadığı yukarıdaki oyunu Muhammed aynı şekilde Ayşe’ye de oynamışa benzer. Çünkü Ayşe de, tıpkı Hatice gibi Cibril’i merak etmiş ve ille de görmek istemiş ve bu dileğini belirttiği günlerden birinde Muhammed kendisine: “Ya Aişe, şu yanımdaki Cebrail’dir, sana selam ediyor” demiştir. Ayşe de buna karşı Muhammed’e: “Selam ve Allah’ın rahmeti ve bereketleri onun üzerine olsun” dedikten sonra şunu eklemiştir: “Benim görmediğim (Cibril)i sen görüyorsun!“ Muhammed’in söylemesine göre Cibril denen şey 600 kanatlı ve kanatlarıyla sema’nın etrafını yeşil bir kumaş halinde kaplayan bir melektir ki insan şeklinde görünür; örneğin bazen Arabikılığında, bazen de Dihye suretinde ziyarete geldiği olur. Bilindiği gibi Dihye, Ashab’ın ulularından olup Muhammed’in çok sevdiği bir kimse idi. Usame İbn-i Zeyd’in rivayetine dayalı bir hadise göre bir gün Muhammed, yanında eşlerinden Ümm-i Seleme bulunduğu halde Dihye ile konuşurken, birden bire sorar: “Bu kimdir?”. Ümm-i Seleme: “Bu Dihye’dir” der. Buna karşılık Muhammed bir şey söylemez. Fakat az sonra Ashab’a irad ettiği hutbe ‘sinde Cibril’in vahiy getirdiğini bildirir. Bunu duyan Ümm-i Seleme, Cibril’in Dihye suretinde göründüğüne inanır. Öyle anlaşılıyor ki Muhammed, Ümm-i Seleme’ye biraz farklı bir oyun oynamak istemiştir. Fakat sanılmamalıdır ki bu hikayeden, kadının mevcudiyetine Cibril’in yada herhangi bir meleğin tahammül edebileceği anlamı çıksın. Çünkü Muhammed ölüm döşeğinde bile meleklerin kadınlarla ayni yerde bulunmak istemeyeceklerini ortaya vurmuştur.

Gerçekten de Ayşe’nin bildirmesine göre öleceği gün, büyük acılar ve sancılar içerisinde kıvranırken bir aralık iyileşir gibi olur ve bu durumu görenler sevinerek işlerine giderler. Yanında sadece kadınlar kalır. Bunun üzerine Muhammed: “KADINLAR çıksın, bu melek yanıma girmek istiyor der. Kadınlar çıkar, fakat Ayşe kalır. Ancak ne var ki meleğin kendisini görmemesi için evin bir köşesine çekilir. Bu gelen güya ölüm meleğidir. Muhammed’in ruhunu almak için gelmiştir. Fakat Muhammed ona: “Cebrail gelinceye kadar benden uzaklaş” der; o da uzaklaşır. Kadınlar içeri alınır. Bu sırada Cebrail kapıya gelir. Kadınlar yine odadan çıkarılır. Cebrail girer ve Muhammed ‘i teselliye çalışır. Muhammed ona ölüm meleği gelinceye kadar beklemesini söyler. Bu kez kadınların içeriye girmelerine izin verilir. Bu arada ölüm meleği gelir ve selam vererek içeri girmek için izin ister. Muhammed izni verir ve “Beni Rabbime kavuştur* der. Ölüm meleği bu işi görürken Cebrail şöyle konuşur: “Vahiy dürüldüğü gibi dünya da benim için dürülmüş oldu. Artık ne dünyanın bende ve ne de benim dünyada bir ihtiyacım kalmadı. Bu benim yeryüzüne son inişimdir” Bu sözler üzerine Muhammed can verir.

Öyle anlaşılıyor ki Cebrail, artık nasıl olsa bir daha yeryüzü ile ilişkisi kalmadığını hesaplayarak son dakikada kadınlarla ayni yerde bulunmanın pek sakınca yaratmayacağını düşünmüş olmalıdır. Meleklerini dişiden yaratmayı utanç vesilesi yapan bir Tanrı’nın kadınlardan elçi/peygamber göndermeyeceği aşikardır. Bundan dolayıdır ki Kuran’da, Tanrı’nın güya Muhammed’e şöyle dediği yazılıdır.

(12 Yusuf 109-110)
“Senden evvel (Peygamber olarak yalnız erkekler gönderdik ki onlara vahiy iniyordu...“

(21 Enbiya 7)
“Senden evvel de kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik...”

Kaynaklar:
[108] Ebu´l-Fereç İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 164.
[109] İbn İsJıak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 255, Taberî, Târih, c. 2, s. 208, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 217, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvE.c. 2, s. 151-152, İbn Atoclilberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, Ebu´l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 164, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 49, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1 , s. 87, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 134, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 15-16, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 8, s. 256, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 283.

ÇEŞİTLİ DİNLERDE MELEKLER

Melekler, din, A, budizm, islamiyet, hristiyanlık, yahudilik, hinduizm, Mormonizm, Katolik, Ortodoks, Protestan, Dinlerde Melekler, Melek inancı, Cebrail,Mikail,Gabriel,Devaslar,Koruyucu melek
Melekler genel olarak kanatlı insanlar gibi bilinse ve en yaygın görsel ve çizimler o şekilde olsa da, var olduğuna inanılan bu melekler aslında dünya dinlerinde birçok form alıyor. Budizm'de devalar , Müslümanlıkta Cebrail veya Mormon dininde ruhlar ve melekler önemli roller oynarlar. Meleklerin çeşitli işlevleri, biçimleri ve şekilleri hakkında bilgi edinmek için okumaya devam edin.

BUDİZM
Budizm'de meleklerin eş değeri göksel varlıklar olan Devaslar'dır.  Budizm'in bazı okulları ayrıca Dharmapalas veya Dharma koruyucularına atıfta bulunur. Örneğin Tibet Budizm'inde Devas bazen gövdesi ya da aydınlanmış varlıkların yayılımı olarak düşünülür. Budizm'in farklı okullarında, Budist felsefeden değil, Budist öncesi kültürlerden ve dinlerden türetildiği için farklı önemli devalar vardır.

Form:
Devaslar doğası gereği manevi varlıklardır - biçimleri genellikle ışık veya enerjinin bedenleri veya yayılımları olarak tanımlanır. Bununla birlikte, bunlar genellikle fiziksel formda tasvir edilmektedir ve özellikle Tibet Budist ikonografisinde Devas ya da Darmarmalu'ların birçok resmi bulunmaktadır.

Müdahale:
Devas normalde insan ilişkilerine müdahale etmez, ancak Budist öğretmen Lama Surya Das'ın belirttiği gibi, dünyada yapılan iyi işlerden dolayı sevinçle dolan, çiçekleri öven ve alkış tutan bir melek olarak biliniyor. Tayland'da Devas'ın meditasyon yapan kişileri onayladığı ve davranışlarını onaylamayan insanları rahatsız edeceği düşünülmektedir.

Önemli melekler:
Çin'de Kwan Yin ve Tibet'te Chenrezig adıyla bilinen merhamet dolu bir Budist melek olarak görülür. Bodhisattva'nın orijinal Sanskritçe adı olan Avolokiteshvara, "10.000 çığlığın dinleyicisi" anlamına gelir - yani o (olağanüstü Budist metinlerdeki Bodhisattva erkektir, ancak birçok Budist okulda kadın olarak temsil edilir) tüm insanların acısını kavrayan duygusal varlıklardır.

HRİSTİYANLIK
1) KATOLİK 
Katoliklerin melekleri, Tanrı ve insanlar arasındaki aracılardır. Hizmet etmek ve mesaj iletmek rollerine ek olarak, melekler de Tanrı'nın tahtında görev yapıyorlar. Katolik teolojisi, dokuz koroda üç gruba ayrılmış melekler hiyerarşisini özetlemektedir: Seraphim, Cherubim ve Thrones; Hakimler, erdemler ve yetkiler; Beylikler, Başmelekler ve Melekler.

Katolik Kilisesi Katek Tarikatı şöyle diyor: " Kutsal Kitap'ın genellikle 'MELEKLER' olarak adlandırdığı manevi, bedensiz varlıkların varlığı imanın bir gerçeğidir." Melekler, Hristiyanlık tarihinde büyük bir role sahiptir - İsa'nın doğumunu ilan ederek, Mesih'i vahşi doğada korurlar, Vahiy Kitabı'nda Şeytanlarla savaşırlar ve daha fazlası.

Form:
Melekler saf ruhlardır ve maddi biçimleri yoktur. Onlar sonsuza dek bedensiz olarak kalırlar. Geleneksel Katoliklik, meleklerin bir insanın "içinde" konuşabildiklerini fakat yine de insan olmadıklarını, dolayısıyla manevi yapılarını koruduğunu öğretir.

Müdahale:
Katolikler, her bireyin kendi koruyucu meleğinin olduğuna inanmaktadır. Koruyucu melekler insanlara yardım etmek için insanlık meselelerine müdahale edebilirler. Aynı zamanda insanların duygularını ve hayal gücünü de etkileyebilir, ancak iradelerini etkilemezler. Cennette bile suçlamalarıyla kalırlar. İlmihal, "Bebeğin doğumundan ölüme kadar, insan hayatının dikkatli bakımı ve şefaatiyle çevrilidir." Katolikler meleklere insanlık konularında yardım ve şefkat istemek için dua ederler.

Önemli melekler:

Baş melekler olarak adlandırılan melekler; Gabriel (Cebrail), Raphael ve Michael(Mikail)'tır. Gabriel, Tanrı'nın oğlunu doğuracağını Meryem'e ilan etmiştir. Michael'ın rolü, kötülük ve Şeytan ile savaşmak ve ölüm saatinde sadıkların canlarını kurtarmaktır. Deccal'in zamanında ve dünyanın sonuyla buluşacaktır. Tıpkı Tobiah'ın babasının körlüğünü Tobit kitabında iyileştirmesine yardım eden melek gibi Raphael de sadece Apocrypha'da görünür. Eski Ahit'te İsimsiz olan Rab'bin Melekleri, bazıları tarafından enkarnasyon öncesi Mesih olarak söylenir. Lucifer, gururunun günahı yüzünden cennetten atılan düşmüş baş melektir. Cehennemi yönetir ve insanoğlunun günah işlemesini ister.

2) ORTODOKS
Melekler ve baş melekler, Ortodoks geleneğinde dokuz bedensiz güç hiyerarşisinin bir parçasıdır. Melekler, işçilerdir ve Tanrı'nın peygamberleridir.

Form:
Melekler genellikle insan biçiminde veya altı kanatlı olarak fiziksel bir biçimde açıklanmaktadır. Bununla birlikte, meleklerin aslında fiziksel bedenleri yoktur.

Müdahale:

Dokuz türdeki ruh varlığından melekler insana en yakın olanlardır. Korumak ve müminlere yardım etmek için görevlendirilmişlerdir. 

Önemli melekler:

Ortodoks Hristiyanlar, Katolik'e benzer melekler hiyerarşisini takip eder ve aynı zamanda üç seviyeye ayrılırlar. Seraphim, Kutsal Üçlemeye en yakın kişidir. Bütün meleklerin en önemlisi Başmelek Mikail'dir. Diğer baş melekler arasında Gabriel, Raphael, Uriel, Selaphiel, Jehudiel, Barachiel ve Jeremiel bulunur. Düşen melek Şeytan, diğer Hristiyan mezheplerine benzer bir rol oynamaktadır.

3) PROTESTAN
Melekler peygamberlerdir ve Allah'ın isteğini yerine getirirler. Bazı melekler koruyucu meleklerdir. John Calvin melekleri koruyucular ve yardımcılar olarak görmüştür. Melekler çok güçlü varlıklar olarak tanınırlar. Müjde, doğumunun habercileri olarak İsa ile ilgilenen meleklerin örnekleriyle doludur, vahşi doğada ona bakar ve fazlasını yaparlar.

Form:
Melekler, insan olarak değil, ruh varlıkları olarak yaratılır. Yaptıkları yeryüzünde çalışmalarına yardımcı olacaklarsa, bedensel bir form alabilirler. Cinsiyetsiz ve görünmezlerdir.

Müdahale:
İnananlara rehberlik ve güvence sağlarlar. Koruyucu melekler insanları zarar görmemelerine yardım eder. Ancak tüm melekler iyi değildir.

Önemli melekler:
Bütün İncil melekleri önemlidir. Bununla birlikte Protestan birçok teolog, ancak Katoliklerin meleklere (meleklere ibadet olarak gördükleri) ve Katolik melek hiyerarşisine karşı Katoliklerin uygulamasına karşı uyarıda bulunurlar, çünkü bu gelenekler kutsal değildir ve meleklere ibadet etmek putperest kökleri olarak görülmektedir. Hristiyanlık, Şeytan Lucifer'in Tanrı'ya isyan eden ve cennetten atılmış düşmüş bir melek olduğunu da öğretir.

HİNDUİZM
Özellikle melekler olarak anılmamasına rağmen, Hinduizm benzer nitelikte hareket eden birçok farklı türde ruhani varlığa sahiptir. Örneğin, astral düzlemde yaşayan minik Tanrıları ya da kelimenin tam anlamıyla "parlayan insanlar" olan Devas'lar. Tanrılar, Devas, Sani (Satürn), gurular (öğretmenler) ve atalar gibi gezegenlerin hepsi insanlar için koruyucu bir rol oynayabilir. Ayrıca Hinduizmde Asuralar , kötü ruhlar veya iblisler bulunmaktadır. Asuralar var oluşun zihinsel düzleminden alt astral düzleme düşmüşlerdir. Asuralar iyiyse, Devaslar onları reenkarne edilebilirler ve alt düzlemde ebedi kalmamaları gerekmez. Hinduizm ayrıca kurbanlara başkanlık eden göksel nimfler, angiriler olan apsaraları ve karmayı düzenleyen lipika'yı da içerir.

Form:
Devas ve apsaralar manevi varlıklardır, ancak çoğu zaman fiziksel biçimde tasvir edilmektedir. Apsaralar baştan çıkarıcı derecede güzeller ve devaslar genellikle görkemli ve yakışıklıdırlar.

Müdahale:
Devas ve asuralar insanın ruhsal yolculuğuna yardım eden, onlara ilham veren veya onları engelleyen varlıklardır.

Önemli melekler:
Özel bir melek yok.

İSLAM
İslam'da 4 büyük melek vardır; Azrail, Cebrail, İsrafil, Mikail. Allah'ın emirlerini vahiy yoluyla Muhammed'e ileterek Kur'ân'ın oluşumunu başlatan melek olarak Cebrail'e inanılır. İslamiyet'te melekler Allah'ın verdiği emirleri yerine getirmekle vazifelidirler. Cebrail vahiy iletmekle, Azrail can almakla, Mikail doğa olaylarını yönetmekle, İsrafil ise suru üflemekle görevlidir.

Form:
İnanışa göre melekler gerçek fiziksel şekle sahip değildir, bazı zamanlarda melekler rüyalarda veya vizyonlarda farklı şekillerde görünebilirler ancak gerçek biçimleri insanlar için anlaşılmazdır.

Müdahale:
Her insanın hayatlarında iki melek vardır (Munkar, Nakir). Bu melekler insanların yaptıkları her şeyi izler ve kaydederler. Ayrıca düşmüş melek "Şeytan" insan hayatına müdahale edebilir, onları günah işlemeye ve kötü şeyler yapmaya zorlayabilir.

Önemli melekler:
Bu meleklerin en önemlileri, Müslümanların Kur'an'ı Allah'tan Muhammed'e bildirildiğine inanılan melek Gabriel'dir (Jabra'il-Cebrail). Diğer İslam baş melekleri Mika'il (Michael), son gün suru üfleyecek olan Israfil, ve ölüm Meleği olan Azrail'dir. Munkar ve Nakir, mezarları ziyaret eden ve yakın tarihli ölenin imanını test eden iki melektir. Şeytanın Müslüman eşdeğeri olan Shaitan, İslam'da da önemlidir. İblis olarak da bilinir, Shaitan (Şeytan) dünyadaki kötülüğün kaynağıdır. Bir melek olarak düşünülmez, bunun yerine iyi ya da kötü olabilecek cinsten, görünmez ruh varlıklarına mensuptur. Şeytan insanları yanıltmaya çalışır.

YAHUDİLİK
Yahudilikteki melekler ya da malakim , Tanrı'nın işini ve planlarını gerçekleştirmeye yardım eden Tanrı peygamberleridir.

Form:
Melekler, fiziksel biçime sahip olmayan yalnızca manevi varlıklardır. İncil melekleri fiziksel form alırlar, ancak büyük Yahudi adayı ve İncille ilgili yorumcu olan Maimonides daha sonra meleklerin fiziksel tariflerinin metaforik olduğunu yazdı.

Müdahale:
Melekler, melek İbrahim'in oğlu İshak'tan fedakarlıktan vazgeçmesi gibi Tora'daki hikayelere (İncil'in ilk beş kitabı) Allah'ın elçisi olarak müdahale eder. Yakup'un bir melekle güreşmesinin ünlü hikayesi de vardır. Ancak genel olarak, melekler Tanrı'dan gelen iletişimi başlatır, tersi değildir. Yahudiler, melekler sadece Tanrı'nın iradesini yerine getirir, belirleyici olan tek Tanrı'dır derler.

Önemli melekler:
Geleneksel olarak Micha'el, İsrail halkının koruyucusudur. Allah'ın iyilik misyonunu yerine getirir. Gabriel, yargı ve güç meleğidir. Uriel, doğru yolu aydınlatan bir melektir. Raphael ise şifacıdır.

MORMONİZM
Melekler, Doktrinde ve Ahit'te cennetteki iki cisimden biri olarak tanımlanmaktadır. Bunlar "dirilen şahsiyetler" olarak tanımlanır. Mormonlar tarafından Tanrı'nın peygamberleri ve "vekil ruhlar" oldukları düşünülür.

Form:
Melekler ya vekil ruhları ya da et ve kemik sahibi daha gelişmiş insanlardır.

Müdahale:
Son Günler Azizleri, meleklerin insana görünebileceğini ancak her insanın kendine has bir koruyucu meleği bulunduğuna inanmayacağına inanıyor. Melekler, Mormon dininin kuruluşunda olduğu gibi belirli görevler için talimat veya yetki vermek suretiyle Rab'bin eserini ilerletmeye hizmet eder. Melekler aynı zamanda rahatlık, uyarı, koruma veya bilgi verebilirler, ancak asla insan özgür iradesine müdahale edecek şekilde olmazlar. Mormonlar, "Kutsal Ruh'un fısıldaması" nın Tanrı'nın bireylerle iletişim kurması için daha yaygın ve nihayetinde daha etkili bir yol olduğuna inanmaktadır.

Önemli melekler:
Mormonlar'ın kurucu peygamberi Joseph Smith'in kendisini Mormon Kitabı'na götüren melek Moroni tarafından ziyaret edildiğine inanırlar. (Moroni, bir zamanlar insanmış, peygamber Mormon oğludur ve ölünce melek olmuştur.) Moroni'nin altın bir heykeli Mormon tapınaklarının çoğunun üzerinde oturuyordu.

Yazan: Anu