HABERLER
Dini Haber
Dinden nasıl çıktım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dinden nasıl çıktım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

NASIL MÜNAFIK OLDUM?

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
sizden gelenler, din, islamiyet, Nasıl münafık oldum?, İslamı nasıl terk ettim?, Dinden nasıl çıktım, İslamı neden terk ettim?, Müslümanlıktan neden çıktım?, Değişim hikayesi,

İSLAMI NASIL TERK ETTİM?

Yedi ya da sekiz yaşındayım,  arkadaşlarla oynuyoruz.  Uyanık arkadaşlarımızdan birisi “Allah’ınızı seviyorsanız zıplayın” diyor. Başlıyoruz zıplamaya, hatta öyle çok zıplıyoruz ki hem en yükseğe sıçramaya çalışıyor hem de “ben Allah’ımı daha çok seviyorum, bak en yükseğe zıplıyorum” gibi sözler sarf ediyoruz.  Hiç birimiz de demiyoruz ki “yahu Allah’ı sevmek için ille de zıplamak  zorunda mıyız?”, çocuk aklı herhalde. Bir süre sonra uzak gruptan bir çocuk gelip  “Allah’ınızı seviyorsanız yerde yılan gibi sürünün” diyor. Bizi  zıplatan arkadaşımız da dahil olmak üzere hepimiz yere yatıp sürünmeye başlıyoruz. Siz buna sevgi diyebilirsiniz. Ben buna şartlanmışlık diyorum. Annemizi severiz, babamızı severiz, arkadaşımızı severiz fakat o yaşlarda hiç görmediğimiz, hakkında doğru dürüst  bilgimiz olmayan bir varlığı nasıl severiz? Eğer bize dini eğitim küçücük yaşlarda değil de ilerleyen yaşlarda verilseydi muhakkak dinden çıkmam zor olmazdı. Zira küçücük çocuklara hem korku yoluyla hem de çeşitli vesilelerle “O sizin bizim Allah’ımız, O’ndan büyük yoktur. Tek gerçek Tanrı O’dur.”  Diyerek henüz dini bilgileri öğretmeden, aklın şuna buna ermeye başlamadan “Allah Allah” dedirtirsen sana kutsal diye tanıtılan kitabı ister 10 defa ister 100 defa oku, hiçbir çelişki hiçbir mantıksızlık göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır ama Allah inancına kilitlenmiş beynin o manasız cümlelerin farkına varmaz. Daha açık ifade etmek gerekirse o gariplikler beyninin ilgili yerlerinde işleme alınmaz ve bundan dolayı şuuruna sinyal göndermez. Bu tıpkı fabrikada üretilen ürünlerin kontrolünü sağlayan bilgisayar sistemine benzer. Bilgisayara komut verirsiniz. Komut: “kontrol bandına gelen her metali tara ve yüzde yüz kırmızıya boyanmış olan metalleri paketlemeye gönder.”  Bilgisayar,  sensörleri yardımıyla kontrol bandına  gelen her metalin yüzde yüzü kırmızıya boyanmış olanlarını  paketleme bölümüne gönderir fakat yüzde doksan, yüzde seksen oranında boyanmış olan  metalleri de geri dönüşüme ya da tekrar boyama kazanına gönderir. Siz bu kez bilgisayara “kontrol bandına gelen bütün metalleri yüzde yüz boyanmış ve bitmiş kabul et  pakete gönder”  komutu verirseniz bu kez ister  tamamı  boyanmış  isterse yarısı boyanmış  olsun hiçbir metali sensörle tarayıp kontrol etmez, kontrol bandına gelen bütün metal ürünleri bitmiş kabul eder ve paketlemeye gönderir. İnsan beyninin kodlanması da buna benzer. Tek fark bilgisayara komutu bir kez girersin, insan beynine ise defalarca… Komut her yerde aynıdır ve şudur: “O,  yeryüzüne Tanrı katından gelen en son ve tek gerçek kitaptır, O Kur’an ki O’nda hiçbir çelişki göremezsin.” Gerçekten de göremezsin. Gözünün önünde çelişkiler bağırır, cirit atar  fakat kodlanmış beynin “O’nda çelişki yoktur, göremezsin” komutu ile  okuduğun hiçbir ayeti işleme almaz sadece okur gider.  Zaten bir çoğumuz O’nu eleştirmek ya da çelişki aramak için, hata bulmak niyetiyle   okumayız. İmanımızı artırmak ve kesin olarak iman ettiğimiz Kitaptaki bilgileri öğrenmek için okuruz. Kur’an’ı öğrenmekten kasıt sorgulamak değildir, biraz ezberdir aslında biraz da dindarlık.  Olur da aklına takılan ve garip bulacağın ayetler olursa   cevap bellidir, “Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz”.

Benim dinden çıkmam  aslında radikal diyebileceğimiz ya da sosyete hocası diyebileceğimiz hocalardan birisinin bir gün televizyon ekranlarından “Ben Kur’an’ın bütününü okudum, hatmettim, yıllarca araştırdım. Cennete gitmek için ille de Müslüman olmaya gerek yok” dedikten sonra kendi kendime “madem ki cennete gitmek için Müslüman olmaya gerek yok, ben de Müslümanlıktan çıkıyorum” dedikten sonra oldu.  Müslümanlıktan çıktım, çıkış o çıkış. Meğer beynimdeki nöronlar, Kur’an’ı gerçek anlamda okuyup anlayabilmem için Müslümanlıktan çıkmamı yani o kilitli kapıyı açmamı bekliyorlarmış. Size Allah kelamı diye yutturulan kitabı inanç gözüyle iman etmiş halde okursanız onda hiçbir çelişki ve gariplik bulamazsınız. Okuduğunuz bir yazıyı her açıdan objektif bir şekilde değerlendirebilmeniz için şüpheci ve tarafsız bir şekilde okuyup değerlendirmeniz gerekir. İşte ben de Müslümanlıktan çıkışımın ertesi günü elime  Kur’an-ı kerimin Türkçe mealini aldım ve o zamana kadar en az 10 kez okumuş olduğum ayetleri gözden geçirmeye başladım.  Belki  de bilinçaltımdaki yıllarca birikmiş sessiz itirazların bir patlamasıydı bu hareketim. Onlarca kez okuduğum ayetlerin içindeki saçmalıklar, tutarsızlıklar, mantıksızlıklar birer birer gözüme batmaya tek tek patlamaya  başladı. Neden daha önce hiç fark etmedim? Zaten bir erkeğin dört kadınla evlenebilmesini, kocasına baş kaldıran kadının kocasından dayak yiyebileceğini ya da evden gönderilebileceğini ve buna benzer şeylerin  Allah’ın emri olduğunu biliyordum fakat konu iman etmek olunca hoşuma gitmese bile kabul etmek zorunda kalıyordum. Hatta şimdiki cambaz diyebileceğim ilahiyatçıların getirdikleri yorumlara açıklamalara sığınıyor ve “o devirde arap yarımadası ve arap gelenekleri farklıydı, hatta kadınlar daha kötü durumdaydı, İslam oradaki kadın haklarını  yumuşattı fakat şimdiki zaman dilimi farklı, o ayetlerin bu devirde hükmü kalmadı” gibi saçma sapan söylemlere kulp gibi yapışıyordum. Şimdi düşünüyorum da bu mu Kur’an’ın evrenselliği?  Hükmü kalmadığı söylenen ayetleri kim hükümsüz  kılıyor? Bununla ilgili bir ayet var mı? Yani Kur’an’ın bir yerinde şöyle bir cümle olsa: “Ey inananlar, zaman ilerledikçe ihtiyaçlarınıza ve gelişmişlik düzeyinize göre şu şu veya bazı ayetleri devreden çıkartınız gibi bir ayet var mı? Kimileri de çıkıp diyor ki peygamber efendimizin hayatı bize örnek teşkil eder, o hiçbir hanımını dövmemiştir, bizim de onu örnek almamız gerekir. Yani Allah bu konuda ayet gönderirken bunu düşünememiş ama Peygamber kulu düşünmüş, yaşamış öyle mi? Müslümanlıktan çıkmış olmanın verdiği rahatlıkla içsel olarak bile cesaret edemediğim soruları,  gariplikleri irdeledikçe bir de baktım ki İslam’ı  Kur’an’ı  neresinden tutsam elimde kalıyor. Nasıl bir Kur’an ki nasıl bir üstün yaratıcı kelamı ki  herkes farklı farklı yorumluyor. Kimse bir ayet üzerinde anlaşma sağlayıp sulh edemiyor.  Kur’anda  hristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin  diye  ayet var. Şöyle bir düşünün: Aşırı dindar bir Yahudi ya da hristiyan ailesinde doğduğunuz zaman Müslüman olma ihtimaliniz nedir? Hani insanlar imtihan için gelmişti? İmtihanın ne olduğunu hepiniz iyi bilirsiniz. Bir dersin yazılısına veya bir üniversite sınavına girdiğiniz zaman aynı sorularla karşılaşır aynı şartlara maruz kalırsınız. Müslüman ailede doğan çocukla Yahudi ailesinde doğan çocuğun imtihan şartları aynı mı? Bu nasıl imtihan? Nerede bu imtihanın adaleti? Peki küçük yaşta çirkefliklere uğrayarak hayatını kaybeden çocukların imtihanı nedir? Bunun da cevabı var elbette. İlahiyatçıların ağzından neler duymadık ki. “O yavrumuz şimdi cennette”. Hadi öyle olsun,  ölen yavrularımız cennete, ya ölmeyip hayatta kalanlar?...  Yıllar yılı, radikal  ilahiyatçıların yorumlarına sarıldım. “Kur’an, yanlış tercüme ediliyor, yanlış yorumlanıyor. Kur’an’ın dilini konuşan İslam ülkelerinin halkları kitaplarını açıp okumazlar, onlar cahil insanlar, zaten okusalar da pek bir şey anlamazlar çünkü Kur’an’ın Arapçası eski Arapça” ve daha neler neler. Ben onlara buradan cevap veriyorum. Hayır efendim. Müslüman Arapların yaşadığı hayat tam da Kur’an’ın müminlerden istediği hayat. Kadına değil, erkeğe seslenen, kadınlarla ilgili hususlarda bile erkeği muhatap alan bir dinin yaşandığı ülkede kadınların modern olmasını mı bekliyorsunuz? “O, tek gerçek kitaptır, O’nda çelişki yoktur” komutu ile yıllarca sarıldığım açıklama ve bahaneleri sıraladım bir gün. Sizinle paylaşayım:

  • Tercüme yanlış.
  • O ayetin hükmü kalmamıştır. (Kim söylüyor bunu, ölçüsü nedir? Neye göre kaldırılıyor? Allah’ın gönderdiği ayetin hükmünü kaldırmak kimin haddine?)
  • O devirdeki Arapların yaşam şartlarını gözlerimizin önüne sermemiz gerekiyor. 1400 yıl öncesinden bahsediyoruz. Kalkıp da o devirde gelen her ayeti bu döneme göre yorumlayıp kabul edemeyiz. (Allah düşünememiş bu günlere geleceğimizi) Allahü Teâlâ her devrin ve her milletin durumuna şartına  göre ayet mi gönderecekti? Buna sayfalar yetmezdi. (Ben bir tane göndereyim: “Ey inananlar! Kölelik, İslamiyetin kabul ettiği bir uygulama değildir. Kimilerinin atalarından gelen bu geleneği bir anda kaldırmanın da zor olduğu bellidir. Rabbiniz bu  konuda sizlere kolaylık getirmiştir.  Allah sizlere  Kur’an’ın her ayetinin indirilip tamamlanmasından sonraki elli yıl içinde ve bu elli yıla kadar olan istediğiniz her hangi bir zaman diliminde kölelik ve cariyelik uygulamasını tamamen kaldırmanızı, bütün köle ve cariyeleri özgürlüklerine kavuşturmanızı  ve kıyamete kadar da köle ve cariye uygulamasını bir daha geri getirmemenizi emreder. Allah’ın gazabı, emrine uymayanlara karşı çok şiddetlidir.”) 
  • Falanca mezhep şu şekilde kabul eder, şu mezhepte olanlar için de hüküm şudur. (Hangi meshepe girsem acaba? Hangisi işime gelir?)
  • Arapça ile Türkçe arasında anlam farklılıkları olabiliyor.
  • Kur’anda geçen ayetler tek başına okunduğunda tabi ki farklı anlamlar çıkartılabilir. Kur’an’ın o ayetinde aslında şu olaydan bahseder ve şöyle yorumlamak gerekir. (Eğer Kur’an ayetleri, bize doğru olarak gelip gelmediğinden emin olamayacağımız  hadis, rivayet ve insan yazması kaynaklarla yorumlanacaksa Kuran otomatikman devre dışı kalır. Kur’an’a iman etmemizin tek sebebi O’nun Allah katından inmesi ve tek bir harfinin bile değiştirilmemiş olması. Böylesine hassas terazi üzerindeki bir kitabı nasıl olur da her hangi bir harfinin korunmuş olup olmadığı belli olmayan hadis ve anlatımlarla açıklarız?)
  • Kur’an’ı sürekli olarak araştırıyoruz. Her araştırmamızda O’nda yeni cevherler buluyoruz. Hatta bu zamana kadar ki alimlerimizin Kur’an’ı yorumlarken içinde bulundukları şartlardaki  cehaletleri ile ne kadar sığ açıklama ve tercüme ettiklerini sonradan fark ettik. (Bekar erkeklerin ellerinin altındaki cariyeleri, cahil olmayan modern aklınla yorumla bi zahmet. )
  • Kuran evrenseldir ve her devre uygundur? ( Vallaha mı? Nisa 34: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar...”   demek erkekler, kendi mallarından hanımlarına harcamaktadırlar.  Bugünün kadını kocası gibi çalışıp para kazanıyor. Erkekler evlenmek için çalışan kadın arıyor. Hatta kadının kazandığı para, mutfak harcamalarına, kıyafete, faturalara, evin bozulan beyaz eşyalarına, market alışverişine yatırılırken erkeğin parası ev taksitine, araba kredisine gidiyor. Ne malından harcaması be, erkek  hanımının sırtından ev araba sahibi oluyor. Ev adamın üstünde, araba adamın üstünde. Kur’an’ın bu ayeti bu devre uygun mu şimdi? Nerede bu ayetin evrenselliği?  Efendim? Çalışma hayatından çıkalım, erkeğimizin eline bakalım değil mi?... Söylenecek çok şey var da boş ver  hangi birini  kaleme alayım?)

Çelişkileri, saçmalıkları, gariplikleri, rezillikleri saymaya sayfalar yetmez. Keşke hepsini, yüzlercesini sayabilsem çevreme, sevdiğim insanlara…  Ne yazık ki münafık olarak yaşamayı seçtim. Dar ve dindar bir çevrede yaşıyorum. Bir bayan olarak böyle bir çevrede dinden çıktığınızı söylemek intihar olur. En yakınlarımın bile dinsizliğimden haberi yok. Söylemek kolay fakat anlaşılmak imkânsız gibi duruyor. Etrafımda örtülere bürünen ve sürekli olarak Kur’an’ın Arapçasını okuyup huzur bulduğunu düşünen ve kendi yakınlarındaki kadınları da örtülerin altına hapsetmek ve Kur’an’ın Arapçasını okumayı  öğretmek için seferber olmuş hemcinslerime haykırmayı o kadar çok isterdim ki? Bir gün bir tanesine söyleyecek oldum. Sence bu ayet mantıklı mı diye sordum. Cevap neydi biliyor musunuz? “O kadarını bilemem ama ben Kur’an okurken çok büyük bir huzur yaşıyorum, sana da tavsiye ederim. En azından Arapça okunuşunu öğren, aç bir iki sayfa oku, ne demek istediğimi anlarsın.”  Sizin Kur’an’ı okurken yaşadığınız huzuru, Yahudiler Tevratı okurken yaşıyorlar. Hristiyanlar İncili okurken yaşıyorlar. Budistler ve Hindular ise kitap bile okumuyorlar, işin tekniğini keşfetmişler huzurun mutluluğun  en yükseğini yaşıyorlar demek isterdim.  Ben dinden çıkalı, namazda bulmadığım huzuru buldum, insan olmanın hakikatine, onuruna erdim demek isterdim. İnanmış beyinlerin kodlanmış kilidini açmayı isterdim.   “O,  Allah katından gelmiş tek gerçek kitaptır. Kur’anda çelişki yoktur.”

İçimi boşaltmama, duygularımı paylaşmama vesile oldunuz, teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.

İSLAMI NEDEN TERK ETTİM ?

din, sizden gelenler, Dinden nasıl çıktım, Nasıl dinden çıktım?, Dini terk ediş hikayem, Dini neden terk ettim, Din yerine bilim, Dinsizlik, İslam çelişkileri, İslamı neden terk ettim?
Herkes gibi eskiden bende dindardım ta ki dinin iç yüzünü öğrenene ve Allah denilen Tanrı'yı tanıyana kadar. Müslümandım ama ailem Müslüman olsa da dindar değildi. Kalbimiz temiz ibadet etmesem de olur, iyilik yapsak yeter derlerdi. Ama bir türlü onlara "Allah size ibadet etmeyi buyuruyor başka yolla cennete gidemezsiniz, 5 vakit namaz kılın oruç tutun, İslam'ın şartlarını yerine getirin diyemezdim. İslami bilgileri en yakın arkadaşımdan alıyordum ve kendim de araştırıyordum. Bazen Kur'an bile okuyordum. İnancım ve Allah'a sevgimin büyüklüğünü kimseye anlatamazdım. O kadar güzel bir histi ki, namaz kılmak bile istiyordum. Ama ailem izin vermiyordu. Sen iyilik yap, iyi insan ol derlerdi. Çok üstlerine gidince (arkadaşım çok dindardı, İslam'ın her şartını sonuna kadar yapan biriydi ve günah işlememek için çok titiz davranırdı.) o seni Vahabi yapacak, İşid ve diğer dini terör örgütlerine yönlendirecek diyor ve çocuğumuz Vahabi oluyor diye söyleniyorlardı. Hatta işin büyüklüğü akrabalarıma kadar uzamıştı. Tarafımı tutan yoktu, boş işler bunlar derlerdi. Ama çocuk ehl-i sünnetti, hiç öyle şeylerle alakası yoktu fakat sert fikirleri vardı. Ben karşı çıkınca Kur'an'da var derdi ve bende o yüzden susardım. Taki bu dinin ve tanrının insanlara yaptığını öğrendikten sonra.

Geleceği görebilen bir tanrının yarattığı peygamberi oğluyla sınaması, cariyelik denilen köle kavramının kabul edilmesi, hırsızın elinin kesilerek cezalandırılabilmesi ve sırf iyilik olsun diye kurban bayramında hayvan kesip millete dağıtma kuralı, "hacca gittiğimde herkes bana hacı diyecek, güzel insan diyecek" diye oraya gidenler, peygamber o taşı öptü bizde öpmeliyiz diye Arabistan'a gidip Arapları paraya boğmalar, şeytan taşlamalar, eski mısırda diğerlerden farklı olmak için fahişelerin (tapınak rahibeleri) giydiği çarçafı günümüz insanlarının ve Türklerin giyinip simsiyah gezmesi, dinde zorlama yok dedikten sonra dinsiz veya o dinden olmayanları hoş karşılamamak ve adeta onlara düşman kesilmek gibi olaylar çok mantıksızca ve gerici geliyordu. Şu anda bile Arap dini olan İslam 7.yüzyıldan kalma bir din olduğunu, çağa uymadığını bile bile ayetleri eğip büküp o sert kanunları yumuşatıp sevimli bir hale getirmeleri beni İslamdan uzaklaştırmaya başladı.


Kur'an'da kadına değer verilmemesi, aşağılanması, "kadınlar sizin tarlanızdır istediğiniz gibi girin denmesi", çok eşli evlilikler, faizin haram olması, sırf peygamber sakal uzattı diye bütün Müslümanların sakal uzatması ve sakalı olamayanlara erkek gözüyle bakılmaması ve "kendilerini kadına benzetiyorlar" sözleri, oruçlu olan birinin oruç tutmayan birini çevresinde yerken görünce "git o tarafta ye, burada içme, şurada yapma" diyerek kendilerini rahatlatırken diğerlerini kısıtlamaları beni adeta çileden çıkartmıştı.

Cübbeli gibi hocaların Mahmut'u neredeyse ilahlaştırması, söylediği sözler; "Mars'da ne var parayı bana verin söyleyeyim" o haram, bu haram ve diğer hocaların buna benzer akıl almaz fetvaları tırnak içinde "bizi iyi yola getireceklerini söylerken ülkeyi ve insanları cehalete sürükleyip yobazlaştırmaları" ve daha sonra bize saygı duyun demeleri beni dinden tiksindirdi.

İslamda mantıksız şeyleri görünce ve bu dinin insanları köle edip beyinlerini yıkamasına üzülüyordum. Orucun mahiyeti nedir? denince "açların halini anlamak için" diyorlardı. O zaman em-pati ve vicdan nereye kayboldu? Em-pati kurabiliyorsam demek ki oruç tutmadan da insanlara yardım edebilirim, bunun için özel bir gün olması gerekmez. İnsan insana her zaman yardım etmelidir. Fakirin halinden anlamak için fakir, zenginin halinden anlamak için zengin, hastanın halinden anlamak için hasta olmak mı gerekiyor?! Tabi ki hayır

Tarikatlar, mezhepler fikir ayrılıkları, mezhep düşmanlığı, din üzerinden kazanılan paralar, dini teröre alet etme ve insanların o terör örgütlerinde Allah için barınmaları ve kendilerini patlatıp yüzlerce insanı katletmeleri, bombalı saldırıda can veren veya yaralanan insanların "Allah'ım yardım et" diye ettiği ve karşılık bulmayan boş duaları, "ben sizi sınıyorum, bu bir imtihan" diyen tanrının 3 yaşındaki çocuğun tecavüze uğramasına göz yumması ve "imtihanı kazanırsan sana cennet vereceğim ne kadar ömrün varsa geçir, rezil yaşa bu hayatı" demesi... Bunları görünce "Tanrı yok, sadist bir varlık" demek geliyordu içimden.

Dinlerde barış vardır deyip Hristiyan ve Yahudilerle kafirlere dost olmayın, onlar gazaba uğramışlardandır denmesi kulağa hiç barışçıl gelmiyordu. Yoksa tanrı bu ayetle Yahudileri, Hristiyanları, Budistleri ve diğer şirke bulaşanları yoluna döndüreceğini mi sanıyordu? Yoksa gelecekte tüm bunların bu şekilde olmayacağını bilmiyor yada göremiyor muydu?! Bence böyle bir tanrı kavramı olamaz. Bu benim tanrım olamaz. Hele hele koskoca bir evrende, o sonsuzlukta sinek pisliği kadar yer kaplayan insan toplumunu tanrı neden sınasın ki? Birde Tanrı'nın Arap yarımadasına peygamber görevlendirip "ey peygamber dinimi yay, bu helal, domuz haram" demesi. Tanrı'nın işi gücü bitti de içkiye domuza mı karışıyor?  Koskoca Tanrısın, bizi sınıyorsun, cennet ve cehenneme göndermek için yarattığın yer küresinde berbat bir hal geçirerek özgürlüğümüzü kısıtlamamızı istemen, kısıtlamayanları da cehenneme gönderip orada orada yanacaklarını söylemen hiçte senin varlığını bana yansıtmıyordu.

Küçücük insanlarız bizim ibadetimize neden ihtiyacın var ki? Neden uzlaşmak istiyorsun bizimle? Yoksa bazı şeylere gücün mü yetmiyor?


Allah'ın  124,000 peygamberi her kavime gönderip onları görevlendirip bu insanları "bana tapın" demekle görevlendirmesi ve daha sonra insanların bu peygamberlere inanmaması ve puta tapması neden Allah'ın varlığına kanıt olsun ki? Kaldı ki 124,000 peygamberin varlığına dair sağlam bir kanıt dahi olmaması, dinin yayılması için yapılan savaşlar, katliamlar, Talas savaşı, Haçlı seferleri, hiç bir şey bilmeyen küçük çocuğun mecburen sünnet edilmesi dinlerin nasıl yayıldığını ve ortaya neler yaydıklarını açıkça gösteriyordu.

Meryem'in bakire olarak İsa'yı dünyaya getirmesinin, İsa'nın ölüleri diriltmesinin, 2 kişi olan Adem ve Havva'dan tüm insanların dünyaya gelmesinin bilimle baya çeliştiğine, hatta masal olduklarına kanaat getirdim.

Biraz mitoloji okudum Sümerleri araştırdım ve bunlarla neredeyse birebir aynı eşleşen hikayeleri gördüm. Enki, Marduk ve diğer eski mezopotomya tanrılarını araştırdım. Allah'ın 99 isminin bile çalıntı olduğunu öğrendiğimde tamamen her şey açıklığa kavuşuyordu. Kur'an ve ibrahimi dinlerin hepsinin kökeni Sümer'den geliyordu maalesef. İnançların nasıl ortaya çıkışını da araştırdım, Allah'ın ay tanrısı olduğunu ve eskiden put diye ona tapıldığını, Uzza, Lat, Menat'ı öğrendim. Günümüzde bile kullandığımız bazı kelimelerin eski Tanrı adları olduğunu fark ettim. Allah sözünün kökenine kadar indim ve düzmece bir tanrı karşıma çıktı.

Hatta mescitlerin neden hepsinin kıbleye baktığını daha sonra kıble yönünün değiştiğini araştırdım. Bu yolda bilgimin artmasına Muazzez İlmiye Çığ'ın, Tanrı'nın 4.000 yıllık tarihi kitabının ve Turan Dursun'un büyük faydaları oldu.

Salem güneş tanrısının kardeşi var ki, onun adı Seher'dir. Seher veya Sahar da denir. Allah'ın oğludur ve çıkmakta olan güneş tanrısıdır. Seher, Salem'in üvey kardeşidir ve annesinin ismi Anat'tır. Sama  hem güneş hem gök yüzü tanrısıdır ve biz buna sema diyoruz. Samas güneş tanrısıdır ve Kur'an'da da güneş şems olarak geçer. Peki neden Kur'an'da bir put adı kullanıyor? Dediğim gibi gündelik hayatımızda bile bu adları kullanıyoruz

İslamda ve ibrahimi dinlerde olan ve mucize denen şeylerin bin yıl öncede bilindiğini gördüm. Daha sonra evrim teorisini araştırdım ve çok mantıklı geldi. Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabını okudum ve burada yazan teoriler dinle çelişiyordu. İnsanın evrimleşerek şimdiki haline geldiğini ve giderek  evrimleştiğini dile getiriyordu. Bulunan fosiller, canlıların fosil kalıntıları meseleyi gün yüzüne çıkarmakta ısrarcıydı. Ben bilimi tercih ettim, okudum, araştırdım, gördüm ve dinden çıktım. Bu benim hikayem, seçim sizin...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Zaur Hetemov

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYEM

sizden gelenler, din, dinden çıkış hikayem, Dini neden terk ettim, Dinden neden çıktım, Dinden nasıl çıktım, Dinleri terk edişim, İslamı terk etme nedenleri, islamiyet, İslam çelişkileri,
Müslüman bir ailem var, beni de müslüman yetiştirdiler. Din dersi en sevdiğim derslerdendi. Konuşan karıncalar, yılana dönüşen asa falan..

Her Ramazan oruç tutar, arada namaz kılar, sık sık dua ederdim. Çünkü henüz Kuran'ı okuyup kafamı karıştırmamıştım.

Bi aralar bilime merak sardım (Bir müslüman için en tehlikeli şey). Kendi kendime şunu sordum:

Evren ne kadar büyük?

Evrenin ne kadar büyük olduğu bir türlü aklıma yatmadı. Çünkü kafamda dünya, herşeyin merkezindeydi ve herşey insan için yaratılmıştı.

Gökyüzünde gördüğümüz tüm yıldızların Samanyolu'nun sadece minicik bir bölümü olduğunu anladığımda çok şaşırmıştım.
(Bkz. Evrende Yolculuk Filmi)

Uzay görüntülerinde uçsuz bucaksız galaksi cümbüşünü gördüm. Dünya sınav yeriyse yüz milyarlarca galaksiye ne gerek vardı?

Kafam o kadar karışmıştı ki mutlaka bir sonuca varmalıydım. Gezegenlerin atmosferlerinden tutun da, kara deliklere kadar araştırdım. (Bkz. Kozmos Belgeseli)

Evrende o kadar fazla aktivite var ki.. Pulsar yıldızları, nebulalar, süpernovalar, göktaşları, galaksi çarpışmaları, karanlık madde, vs..
Bütün hepsini araştırmak çok zevkliydi. Kendi kendime birşeyler öğreniyordum. Bilime duyduğum ilgi artıyordu. Artık dünyamızı inceliyecektim.

Dünya nasıl oluştu diye merak ettim. Bunu öğrenirken geçmişten günümüze geçen süreçte karşıma EVRİM çıktı. (Bkz. Dünyanın Oluşumu Filmi)

Haydaa ben evrime inanmıyordum ki..
Tamam inan-mı-yordum ama neden inan-ma-dığımı da bilmiyordum.
Sadece toplumsal refleksti belki.
Müslüman evrime inanmaz diye işlenmişti kafama.

Evrim konusunu anlamaya çalışırken o kadar önyargılıydım ki..
Charles Darwin'in hayatını okumaya karar verdim. Bu iblise hayatta güven olmaz diye :)

Darwin'in hayatını ve bize neyi anlatmaya çalıştığını gördüğümde çok duygulanmıştım. Yaşamın ne olduğunu anladım.

Şimdi gerçeği mi merak etmeliydim, yoksa kendimi mi kandırmalıydım? İşte bu benim dönüm noktam oldu. Ben gerçeği seçtim.
Koyu Hıristiyan bir aileden gelen ve eşi Emma ile sonsuza kadar cennette yaşamayı hayal eden Darwin bile bulduğu gerçeğin peşinden gitmişti.


Benim dinimle bir sorunum yoktu. İnançlıydım ve ibadet de ediyordum. Fakat gerçekler ve masallar arasındaki çizgiyi görmüştüm artık.

Evrim karşıtı yazılmış bilimsel makale yok. Evrim yerçekimi gibi, dünyanın güneş etrafında dönmesi gibi bir gerçek. Tüm kanıtlar ortada.
Bunu öğrenmek hiç hoşuma gitmemişti.

Hemen Kuran'a sarıldım. Allah'ım nolur bu gerçek olmasın diye bir umutla Kuran okumaya başladım.

İlk kez Kuran'ı Türkçe okuyordum.
Yıllarca arapça okuduğum ve kayıtsız şartsız inandığım dinimin temel kaynağını daha ilk kez açıp anlamıyla okuyordum.

Ne garip değil mi?
Kuran da okuyorum ama tam 2 yıldır durmadan kitaplar, belgeseller, makaleler, vs. kafa zehir gibi bilim dolu.
Temeli sağlamlaştırmışım. ;)

Kuran'ı okurken fark ettim ki bu kitap bilimin günümüzde bildiği şeyleri bilmiyor ve hatta yanlış yorumluyor. Dünyayı düz sanıyor mesela.

Spermin testislerden değil, kaburgadan geldiğini anlatıyor.

Önce dünya sonra evren yaratıldı diyor. Gökyüzünü Allah tutmasa düşer diyor.

Sürekli batıya yürürsen dünyanın sonuna ulaşırsın, orda güneş kara bir balçığa batar diyor. Allah'ım aklıma muhafaza ol, bunu sen mi yazdın? Dedim defalarca.

Kuran'ı okudukça şaşkına döndüm. "Bu ne ya? Buna annem de inanıyor, başbakan da, öğretmenim de, arkadaşlarım da. Ama bu kitap yanlış.. İlkel ve çelişki dolu. Nasıl olur?
Hani evrenseldi?

En son hatırladığım Ahzab 53 ayetini okumuştum..
Okuduktan sonra da sokakta "Muhammed bizi kandırmış" diye bağırmak istedim.
Gerçi Kuran'da çok daha utandıran ayetler de var.
Mesela Muhammed'in hanımlarıyla hangi sırayla yatacağını belirten Ahzab 51 gibi..
Ben haksızlığı hiç gelemem.

Kandırıldığımı anladığım an dünyam karardı. Cennete gitme (hurilerle zevku sefa vs) hayalleri kurarken dinin sadece bir siyaset malzemesi olduğunu çözdüm.

Birkaç ay kendimi dış dünyadan izole edip yaşadım. Çünkü öğrendiklerimi kimselere anlatamazdım.
En başta da aileme.

Kafamda hep şu soru vardı:
"Neden Muhammed, neden bunu yaptın?"
Senin dinine 1.6 milyar insan inanıyor ama sen hepimizi kandırmışsın; Neden?
Bu noktadan sonra idolüm, yol göstericim Turan Dursun oldu. Kendisi ilahiyat mezunu, müftülük yapmış bir İslam araştırmacısı. Kureyş Arapçasını en iyi bilen biriydi. Yazdığı "Din Bu" kitapları yüzünden, Müslümanlar tarafından katledildi.

Her neyse
Kuran'ı anlamak için ayetlerin hangi kronolojide ve ne sebeple yazıldığını anlamalıydım. Ben de böyle yaptım. Her ayetin sebebini araştırdım.

Uzun uzun ayetleri yazmayacağım ama özetle Mekke'deyken barışçıl, Medine'deyken saldırgan bir psikoloji izlemiş, çok sevgili Peygamberimiz..
Gençliğinde fakir ve aşksız büyümüş. İki kez kız isteyip reddedilmiş. Kureyşliler altın, kumaş, cariye, herşeye sahipken o bekar ve fakir..
Hırs yapmış, bilenmiş. Önce tüccar ve varlıklı ama yaşı geçmiş bir kadınla (Hatice ile) evlenmiş. Parayı bulunca da tıkır tıkır planını uygulamış.

Dinlerin tarihini inceledim.
Tanrı'nın ve Şeytan'ın tarihte nasıl ortaya atıldığını ve nasıl değiştiğini inceledim.
Herşey ortadaydı..
Yahudi krallarının Tevrat'da uydurduğu dini hükümler İncil'e ve Kuran'a kopyalanmış.
O krallara da Muhammed "peygamber" diye atıfta bulunmuş.
Muhammed şahsi çıkarları için ortaya attığı dini ilk başta Mekke ve civarı için düşünmüş. (Bkz. En'am:92. ayet)
Medinelilerin Mekkelilere olan husumetini kullanarak da gücüne güç katıp ilerleyen yıllarda "evrensel" bir kitap (Kur'an-ı Kerim) iddiasını ortaya atmış.


Dinlerin yalan olduğunu anladığım an kendimi dev bir açık hava tımarhanesinde hissetmiştim. Herkes kandırılmış ama uyaramıyorsun!
İnsanların yakasına yapışıp aptal olmayın, nolur okuyun diyesim vardı ama "kardeşim bizi çok fena kandırmışlar" diye anlatsan dahi dayak yersin.

Çocuk gelinler, kafası kesilen kâfirler, idam edilen eşcinseller, kuma getirilenler, cariye olarak alınıp satılanlar hep bu yalanın sonucu..
Göstermelik namaz kılanlar, dinle insanların parasını çalanlar, Allah Muhammed diye diye oyları kapanlar hep bu bozuk düzenin sonucu..

En kötüsü de çocuk yaşta kız çocuklarının sırf Muhammed'in sünneti diye evlendirilmesi ve bunun meşrulaştırılması..
Bütün bunları görüp de isyan etmemek mümkün mü? Sessiz kalıp "bana ne başlarının çaresine baksınlar" demek mümkün mü?

Müslümanken mümkündü.
Çünkü Allah var, ahirette cezalarını çekerler derdim. Zaten Kuran'dan habersizdim. Onlar gerçek müslüman değil derdim.

Dini sorguladıktan sonra ise durum değişti. Eğer Allah yoksa bu insanlar asla cezasını çekmeyecek. Tüm yaptıkları yanlarına kâr kalacaktı. O halde bir şey yapmalı dedim.
Hani kolunu kaybetmiş birine bir müslüman bakıp haline şükredip geçer ya.. Ama dinsiz biri şükredemez. Protez kol yapması gerekir.

Nasıl ki Müslüman her işlediği suçta "Şeytana uydum tövbe ettim" diyip sıyrılır ya.. Dinsiz biri diyemez, ölene kadar vicdanına hesap verir.

Dinden çıkmış olmak bu yüzden zor.
Çünkü hayali arkadaşlarınız yoktur.
Artık vicdanınızla başbaşasınızdır.
Haksızlığa çözüm bulmaya zorlanırsınız.

Ben her gün insanların güneş tanrısına tapınma ibadetleri yapıp, Mısırlı ay tanrısı Al-ilah'a taptığı Türkiye'de yaşıyorum.

Ben ibranice adı "Gehinnom" olan Kudüs'teki ölülerin yakıldığı vadiye öldükten sonra gideceğini düşünen insanlarla yaşıyorum.
(Bkz. Gehinnom cehennem vadisinin adıdır)

Ben Mısır tanrısı "Amon"a tapanların yakarışından kopya edilen, her duaya "âmin" diyen insanlarla yaşıyorum.

Ben orjinali ibranice olan "şalom aleküm" kelimesini tanrının selamı sanıp "Selamın Aleyküm" diyen insanlarla yaşıyorum..

Ben 5 vakit ezanla, Ramazan gecesi davulla, ekranlarda dinî masallarla, ödediğim vergiler diyanete harcanarak yaşıyorum.

Bütün bu haksızlığa vicdanım razı gelmediği için İslam'ın ve insanlığa zarar veren tüm inanışların karşısındayım.


Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)