HABERLER
Dini Haber
Dinsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dinsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

GÜNAH, SEVAP VE DİNSİZLİK

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Dinsizlik, Günah ve sevap, Günahlar ve sevaplar, Dinsizler, Dinsizler kötü müdür?, Din ve akıl, Dinsizlik ön yargıları, Dine sahip olmak, Bir dine ait olmak,

GÜNAH, SEVAP VE DİNSİZLİK

Biz dinsizler,  Müslüman dindarlar  tarafından ahlâksız olmakla itham ediliriz. İstisnai dindarlar  dışında bütün dindarlar,  dinden çıkan ya da her hangi bir dine mensup olmayan insanların nefsani arzular ya da vicdani yönetim konusunda din gibi belirlenmiş kurallar olmadığı için bizlerin, vicdansız,  kendisini ve kesesini daha çok düşünen ve hepsinden önemlisi daha ahlâksız olduğumuz gibi bir kanıya varırlar.  Bu önyargı, ünlüler dünyasında bile kendisini göstertir. Ünlülerin dini inançlı olanları ya da inançsız olanlar genellikle bellidir. Müslümanlığı veya dindarlığı ile tanınan ünlülerin gün gelip kirli çamaşırları ortaya çıktığında  hiç kimse o ünlüye “bu nasıl Müslüman?” diye bir soru sormaz ve o kişiyi bu özelliği ile yargılamaz sadece karaktersizliği,  kötü bir insan olduğu gibi özellikleri  gündeme getirilir  fakat dindar olmayan ya da Müslüman olmayan bir ünlünün her hangi yanlışı olduğu  zaman konu döner dolaşır “ateist işte, Allah inancı olmayan birinden ne beklenir ki” gibi yorumlar kırıla gider. Bu yargılama tarzı, tamamen beyinlere  geleneksel yollarla sokulmuş “dinsizler kötüdür” kodlamasının ve şartlandırılmışlığının bir sonucudur. Sadece Müslüman toplumlarına has bir düşünce tarzı değildir, diğer dinlerde de dinsizlere karşı aynı önyargılar mevcuttur.

Sosyal medya üzerinden ya da etrafınızdaki insanlara dininizi bırakacağınızı söylediğinizde ilk önce garip ve sert bir tepkiyle karşılaşırsınız.  Sizi tersi bir duruma ikna edemeyeceklerini anladıklarında şu soruları sormaya başlarlar.

“Sen Müslümanken günah işlememek için dini kurallara uyuyordun. Suçtan, ahlâksızlıktan ve her türlü kötü davranıştan uzak duruyordun fakat artık durumun değişecek. Bu tür davranışlardan uzak durmak için kriterlerin, sınırların ne olacak? Neye göre kendini frenleyeceksin ya da kendini her hangi bir konuda frenlemek ihtiyacı hissedecek misin? Sınırların ne olacak?”

Hadi biraz sohbet edelim. Biz de kendi kafamızdaki çelişkileri ortaya koyalım.
  • Bir ülkenin kanunları, yasaları ne için vardır?
  • Dini inançlı insan sayısı az olmasına rağmen suç sayısı az olan ülkeleri örnek olarak saymamız mı gerekiyor her seferinde.
  • Türkiye’deki genel evlere  ateist,  deist ya da Müslüman dışındaki erkekler mi gidiyor? 
  • Devletin idari bölümlerinde görev yapıp yolsuzluk yapan ve milletin parasını aşıranlar Müslüman olmayanlar mı?
  • Çocuğu, genç bir kızın  ahlâkı ile oynadığı zaman “Benim oğlum erkek, erkeğe bir şey olmaz” diyen ve oğlunu bu şekilde yetiştiren abdestli namazlı teyzemiz ateist mi?
  • Kendine ait 4 evi ve dolgun da bir maaşı olmasına rağmen, mahalle muhtarına fakir belgesi çıkartıp devletten kömür yardımı alan hacı amca dinsiz mi?
  • İlk karısından habersizce başka kadına ya da kadınlara imam nikâhı kıyıp ev döşeyen ya da parasına güvenip çeşit çeşit metres tutan adamlar dinsiz mi?
  • Bilgisayarında porno videolar izleyen bu ülkenin milyonlarca erkeği dinsiz mi?
  • Sırf  bol para kazanmak için başkalarının sağlığını düşünmeden sağlıksız koşullarda merdiven altı üretim yapan, bilinen markaların sahtelerini üretip haksız  kazanç sağlayan sonra da camiye Cuma namazı kılmaya giden  insanlarımız dinsiz mi?

Siz şimdi diyeceksiniz ki, onlar hakiki Müslüman değiller. O zaman yukarıda saydığımız insanları çıkartalım, kaç tane Müslüman kalıyor geriye? En fazla yüzde 20 mi? Eğer durum böyle ise “bu ülkenin yüzde doksandokuzu Müslüman” safsatasını dilinizden bırakın bi zahmet ya da bu oranı, inandığınız gerçek sayısal değere düşürün. Ha yok, “Dinsizlikle günah işlemek farklı bir şey. Müslüman isen eğer, günah işlediğin zaman sadece günahkâr olursun” diyorsan ben de buna katılıyorum.  İslâm dininde TÖĞBE denen bir şey var. Aşağıda bazı ayetleri sizinle paylaştım. Bu ayetlerden çok daha fazla ayet var ki o ayetlerin sonları, “Allah, bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir,  tevbeleri çokça kabul edendir” şeklinde ifadeler  bir çok ayetin bitiş cümleleridir. Hatta Müslümanlar arasında bu durum çok iyi bilindiği için bir çok insanımız ve özellikle erkeklerin şöyle bir hayat felsefesi vardır: “Neysem, gençken biraz hovardalık yaparım, içeceksem gençken içeyim  sı…ayım,  hayatın tadına varayım. Yaş biraz ilerleyince hacca gider tövbemizi yapar, namaza başlarız,  günahlarımızı affettiririz”.

Zumer suresi 53. Ayet: De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

Nur suresi 31. Ayet: …Ey mü´minler, hepiniz Allah´a tevbe edin ki, mutluluğu bulabilesiniz.

Bakara Suresi, 37. ayet: Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Peki dinsiz olunca ille de kötü bir insan mı olunur?  İnsanlığa bir sürü hizmeti olmuş, sayısız icatlarda bulunup hayat standardımızın ilerlemesinden tutun, çaresi olmayan bir çok hastalığa tedavi geliştirmiş olan ateist, deist bilim insanlarını  kötü insanlar konumuna mı alacağız? Ya da ateist ülkelerdeki göze batan aykırılıkları, bizim geleneklerimizle çelişen taraflarını  irdeleyip “bak işte ateist ülkelerin haline, onların da şöyle şöyle sorunları var” deyip   kendi sorunlarımızı  görmezden gelip   dindar olmayı zorunlu bir seçenek haline mi getireceğiz?  İnsanın sahip olduğu mükemmel akıl kapasitesini  bu işin çözümü için kullanmak yerine tembel bırakıp ya da “insanın vicdanı yoktur, insanı dinsiz bırakırsan o insanın kafası sadece kendi nefsi çıkarına hizmet için çalışır” gibi  geleneksel düşüncelere yapışıp  atalarımızdan gelen din geleneğini mecburi bir seçenek olarak algılayıp  alternatif  çözüm üretme becerimizi köreltecek miyiz?  “İnsan aklı” denen  mücevherimizi  çalıştırıp parlatmak yerine, din diye bize öğretilen tarihi geçmiş nakaratlara yapışıp  koyun gibi yaşamaya devam mı edeceğiz?

  • Bir kedi ya da köpek yavrusunu  gördüğümüzde içimizdeki sempatik, temiz ve yufka yüreğimizi kabartan şey,  dînî inancımız mıdır?
  • Fakirlikle boğuşan bir ailenin evine gittiğimizde ve o ailenin buzdolabının boş olduğunu gördüğümüzde boğazımıza tıkanan ve elimizi cebimize attıran şey,  dînî inancımız mıdır?
  • Akşam saat dokuzda işten çıkar çıkmaz evine giderken karanlık bir sokakta bir sapık tarafından zorla kaçırılıp öldürülen bir kızın haberini izlediğimizde yüreğimizde duyduğumuz acı, dînî inancımız mıdır?
  • Binlerce ağacın katledildiğini ya da yandığını haber aldığımızda gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına ve paniklememize ve ardından çölleşmekte olan gezegenimize karşı duyduğumuz derin sızı ve bu sızının yüreğimizde oluşturduğu burukluk,  dînî inancımız mıdır?
  • Otobüse binen karnı burnunda hamile kadına yer vermek için yerimizden kalkmamıza vesile olan duygumuz, dînî inancımız mıdır?
  • Kur’an’da çevre kirliliğine yönelik ya da çevremizi temiz tutmak ile ilgili hiçbir ayet olmamasına karşın denize koca bir kova dolusu çöp döken birisini polise ihbar etmemize vesile olan hareketimiz dînî inancımız mıdır?
  • İşkence edildikten sonra öldürülen bir köpeğe yani öldürülen bir hayvana bile  acıma ve adalet duygumuzu kabartıp o hayvanın katillerinin bulunup yargılanmasını isteyen ve bu konuda da kampanyalar başlatan vicdanımız,  dînî inancımız mıdır?
  • İnsanlar pisi pisine ölmesin, önlemler alınsın diye iş güvenliği ile ilgili çalışmalara katılmak, bu konuda bir şeyler yapmak için çaba sarf etmek, dînî inancımızın sonucu mudur?

İnsani sorumluluk ve vicdan gereği olarak iş  güvenliğinin artırılması için  çalışmalarda bulunan, proje geliştiren  insanlar bu işi dini duygularla mı yaparlar?  Sokakta yaşayan kimsesiz insanların yiyecek ve barınma ihtiyaçlarına yardım etmek için hizmet veren  derneklerde hiçbir karşılık beklemeden gönül rızası ile çalışan  ve saçlarını maviye boyatmış olan genç kızımız bu yardımı, dini inancından dolayı mı yapar?  Hayvanların hakları için mücadele edenler,  hayvan barınaklarına gidip gönüllü olarak oraların temizliğini yapanlar bu işleri dini inançlarının bir gereği olarak mı yaparlar? Veya yolun ortasında bir kaplumbağa gördüğünde arabayı durdurup dörtlülerini yaktıktan sonra ezilmesin diye küçük kaplumbağayı eline alıp yolun karşı tarafına geçiren adam bu işi dini duygularla mı yapıyor?  Henüz ortaokul, lise  veya üniversite sıralarında iken “Çevremizi temiz tutalım” bilincini geliştirmek, yaymak ve çevre temizliğine katkıda bulunmak için ceplerindeki harçlıklar ile Temiz çevre sloganlarının yazılı olduğu tişörtlerden satın alıp ellerine eldiven giyip bir ellerine de poşet alıp, sokaklarda,  parklarda ve benzeri alanlarda saatlerce çöp toplayan ve insanların yoğun olduğu bölgelerde, hiçbir maddi karşılık beklemeden ellerindeki temiz çevre konulu broşürleri insanlara dağıtıp onları ikna etmeye çalışan gençlerimiz, çocuklarımız ve onları bu işe sevk eden eğitimcilerimiz bu işi dinin bir gereği olarak mı  yapıyorlar?

Ben dinden çıktığımda,  ne yaptığımdan emindim ve içsel dünyamda olabilecek en güzel şey gerçekleşti. Hayata bakışım, yeniden anlam kazandı. Bir kadın olarak artık kendimi, etrafımdaki geleneksel yapının püsün püsün oturttuğu kıyıdaki köşedeki  üstüne gölge düşen koltuklardan kaldırdım, ışığın olduğu yere doğru çıktım, çıkabileceğim en yüksek noktaya. Eskiden hayata ve insanlara, puslu birer pencereden bakıyormuşum.  Şu an hiçbir yanımda pencere yok. Sağım, solum, her tarafım açık ve her yer ayaklarımın altında. Kendim dışındaki insanları  Hristiyan,  Müslüman, Dinli, Dinsiz,  Ateist,  Türk, Amerikalı, İngiliz ya da benzeri etiketlerle görmüyorum, gruplandırmıyorum artık.  Dünyadaki bütün insanlar,  konuşabileceğim, sohbet edebileceğim ve hatta dost olabileceğim bir konuma  gelmiş  gibi hissediyorum.  Geçmiş dini inancımın bir kadın ve bir insan olarak bende sınırlandırdığını düşündüğüm her şey dağılıp gitti ufkumdan.  Yeteneklerimin, kişisel özelliklerimin ve bu doğrultudaki kapasitemin daha bir farkına vardım.  Başkalarını ve kendimi etkileyebilecek bir karar verirken artık  “Allah katında durumum nedir, bu yaptığım dine uygun mu?”  gibi sorular yerine “Benim bu işte faydam nedir? Ben nasıl yararlanırım? Yakınımdaki sevdiğim insanlara da bir faydası olacak mı? Ben fayda görürken başkaları zarar görecek mi? Bu karar ya da bu iş beni mutlu edecek mi? Yaptığım işin başkalarına bir yararı ya da zararı olacak mı?” gibi soruları ve olası cevaplarını ve daha fazlasını gündeme getiriyorum.  Eskiden kendimi, sonuçları cennet ve cehenneme endeksli olan kurallar bütününde bir düzleme oturmaya çalışırken şimdi kendimi,  bütün insanlardan ve yönetimlerden oluşan bir bütünün parçası(dişlisi) gibi hissediyorum. Bu duygu, yapmakta olduğum ve yapmayı planladığım bütün işlerimde özenli olmam konusunda beni motive ediyor. Dini bir inanca sahip olmasam da Çekim yasası denilen ve ne olduğu tam olarak anlaşılmayan bu garip yasaya inanıyor ve etrafımdaki insanlarda ne kadar güzel bir şekilde işlediğini görüp hayretler içerisinde kalıyorum.  Hem bu görünmez yasaya olan inancım hem de toplumu oluşturan bir bütünün dişlilerinden birisi olduğum gerçeği, yaptığım her işte sadece kendimi değil aynı zamanda başkalarını da düşünmem gerektiği konusunda beni yönlendiriyor. Etrafımda ve yakınımda nasıl insanlar görmek istiyorsam ben de öyle bir insan olmalıyım. Benzer benzeri çeker.

Gelelim Dinsiz olmanın bana göre en muhteşem ve en harikulade duygusuna! Bir Müslüman, birisine ya da birilerine iyilik ya da hayırda bulunduğu zaman bunun, hem dünya hem de öte alemde karşılığını alacağını bilir fakat  dinsiz insanlarda böyle bir geri ödemeye yönelik inanç yoktur. Bizler, iyi işler yaparken ya da emeğimizi, gerektiğinde maddiyatımızı, ihtiyacı olan insanlar için ya da ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz değerler için hibe ederken bunun karşılığını bu dünyada ya da öte dünyada şahsi ya da egosal olarak almayacağımızı çok iyi biliyoruz. Bu durum bende, muhteşem güzellikte bir haz uyandırıyor. Kişiyi daha da olgunlaştırıyor. Bir annenin, çocuğunu karşılıksız sevmesi gibi ya da bir Tanrının,  kullarını ve yarattığı her şeyi ön koşulsuz bir sevgiyle sevmesi, kucaklaması gibi.  Bu duyguyu tarif etmek çok zor, yaşamak lâzım. İnsanın kendine olan saygısını, güvenini ve kendisine duyduğu sevgiyi artırıyor. Sevgi, içinde yeniden şekillenip anlam kazanıyor. Bir insanın, bir şeylerin baskısı sonucunda kendisini bazı şeyleri yapmaya mecburiyet olarak görmesine karşın söz konusu kişinin insanî ve toplumsal bazı görevleri, din ya da gelenek baskısı olmadan kendi içinden gelerek ve isteyerek yapma düşüncesi, insanın yüreğindeki, bağrındaki ve hayatındaki yükü, kasılmayı bir anda yok ediyor ve hafifliyorsun. Bu his, çalışan bir kimsenin, haftanın beş günü sabahın altısında  çalan telefonunu zoraki susturup “biraz daha uyusam” diyerek sünepe bir şekilde isteksizce yatağından kalkıp işe gidiş için hazırlık yapmaya benzer fakat hafta sonu geldiğinde saat sabahın altısı ya da altı buçuğu  olmuştur,  telefonun alarmı çalmaz fakat sen kendi kendine gözlerini açarsın ve rahat bir şekilde yerinden kalkıp, zevkli bir şekilde kahvaltı hazırlamaya başlarsın. Hatta işinle ilgili hazırlaman gereken bazı projeleri, istekli bir şekilde eline alıp kahveni yudumlarken zevkle ve rahatlıkla yaparsın.

Birilerine iyilikte bulunurken iyilikte bulunduğum kişiden ya da bir Tanrıdan karşılık beklemiyorum. Ben muhtemelen  hibe ediyorum, bağışlıyorum ve bundan dolayı inandığım Tanrının övgüsüne mazhar olmayacağımı ve bundan dolayı öldükten sonra cennet diyarına gitmeyeceğimi biliyorum.  Aynı zamanda yaptığım iyi işlerin, bizzat kendimin de içinde bulunduğu ve her şeyin bir birine bağlı olduğu  ortak hayat ağacının  her bir dalına bir tomurcuk, bir yaprak, bir çiçek ve sonunda bir meyve olacağını bilmek bana fazlasıyla yetiyor.  Zaten bunları yaparken aynı zamanda yaşamakta olduğum çevrenin iyi bir şekilde dönüşümüne, gelişimine katkı sağlıyorum. Bu katkının güzel sonuçlarından eninde sonunda ben de faydalanacağım.

İslâm inancım yok olduğunda içimde koca bir boşluk oluştu fakat o boşluğu, kendi karakterim, iyi niyetim ve içinde yaşadığım topluluğun ortak iyi hedefleri doğrultusunda geliştirdiğim  “Kendim de dahil olmak üzere kâinattaki her şey, sevgiyi, saygıyı ve değer verilmeyi hak eder” inancı ile çoktan doldurdum bile.

Dindar iken bize öğretilen önyargılar baz alındığında  dinsiz olduğum için ne iç sıkıntısı çekiyorum, ne buhran geçiriyorum ne de mutsuzluklar içinde debeleniyorum. Aksine, hayattan daha fazla keyif almaya başladığım gibi iç huzurum ve mutluluğum  daha da arttı.

İSLAMI NEDEN TERK ETTİM ?

din, sizden gelenler, Dinden nasıl çıktım, Nasıl dinden çıktım?, Dini terk ediş hikayem, Dini neden terk ettim, Din yerine bilim, Dinsizlik, İslam çelişkileri, İslamı neden terk ettim?
Herkes gibi eskiden bende dindardım ta ki dinin iç yüzünü öğrenene ve Allah denilen Tanrı'yı tanıyana kadar. Müslümandım ama ailem Müslüman olsa da dindar değildi. Kalbimiz temiz ibadet etmesem de olur, iyilik yapsak yeter derlerdi. Ama bir türlü onlara "Allah size ibadet etmeyi buyuruyor başka yolla cennete gidemezsiniz, 5 vakit namaz kılın oruç tutun, İslam'ın şartlarını yerine getirin diyemezdim. İslami bilgileri en yakın arkadaşımdan alıyordum ve kendim de araştırıyordum. Bazen Kur'an bile okuyordum. İnancım ve Allah'a sevgimin büyüklüğünü kimseye anlatamazdım. O kadar güzel bir histi ki, namaz kılmak bile istiyordum. Ama ailem izin vermiyordu. Sen iyilik yap, iyi insan ol derlerdi. Çok üstlerine gidince (arkadaşım çok dindardı, İslam'ın her şartını sonuna kadar yapan biriydi ve günah işlememek için çok titiz davranırdı.) o seni Vahabi yapacak, İşid ve diğer dini terör örgütlerine yönlendirecek diyor ve çocuğumuz Vahabi oluyor diye söyleniyorlardı. Hatta işin büyüklüğü akrabalarıma kadar uzamıştı. Tarafımı tutan yoktu, boş işler bunlar derlerdi. Ama çocuk ehl-i sünnetti, hiç öyle şeylerle alakası yoktu fakat sert fikirleri vardı. Ben karşı çıkınca Kur'an'da var derdi ve bende o yüzden susardım. Taki bu dinin ve tanrının insanlara yaptığını öğrendikten sonra.

Geleceği görebilen bir tanrının yarattığı peygamberi oğluyla sınaması, cariyelik denilen köle kavramının kabul edilmesi, hırsızın elinin kesilerek cezalandırılabilmesi ve sırf iyilik olsun diye kurban bayramında hayvan kesip millete dağıtma kuralı, "hacca gittiğimde herkes bana hacı diyecek, güzel insan diyecek" diye oraya gidenler, peygamber o taşı öptü bizde öpmeliyiz diye Arabistan'a gidip Arapları paraya boğmalar, şeytan taşlamalar, eski mısırda diğerlerden farklı olmak için fahişelerin (tapınak rahibeleri) giydiği çarçafı günümüz insanlarının ve Türklerin giyinip simsiyah gezmesi, dinde zorlama yok dedikten sonra dinsiz veya o dinden olmayanları hoş karşılamamak ve adeta onlara düşman kesilmek gibi olaylar çok mantıksızca ve gerici geliyordu. Şu anda bile Arap dini olan İslam 7.yüzyıldan kalma bir din olduğunu, çağa uymadığını bile bile ayetleri eğip büküp o sert kanunları yumuşatıp sevimli bir hale getirmeleri beni İslamdan uzaklaştırmaya başladı.


Kur'an'da kadına değer verilmemesi, aşağılanması, "kadınlar sizin tarlanızdır istediğiniz gibi girin denmesi", çok eşli evlilikler, faizin haram olması, sırf peygamber sakal uzattı diye bütün Müslümanların sakal uzatması ve sakalı olamayanlara erkek gözüyle bakılmaması ve "kendilerini kadına benzetiyorlar" sözleri, oruçlu olan birinin oruç tutmayan birini çevresinde yerken görünce "git o tarafta ye, burada içme, şurada yapma" diyerek kendilerini rahatlatırken diğerlerini kısıtlamaları beni adeta çileden çıkartmıştı.

Cübbeli gibi hocaların Mahmut'u neredeyse ilahlaştırması, söylediği sözler; "Mars'da ne var parayı bana verin söyleyeyim" o haram, bu haram ve diğer hocaların buna benzer akıl almaz fetvaları tırnak içinde "bizi iyi yola getireceklerini söylerken ülkeyi ve insanları cehalete sürükleyip yobazlaştırmaları" ve daha sonra bize saygı duyun demeleri beni dinden tiksindirdi.

İslamda mantıksız şeyleri görünce ve bu dinin insanları köle edip beyinlerini yıkamasına üzülüyordum. Orucun mahiyeti nedir? denince "açların halini anlamak için" diyorlardı. O zaman em-pati ve vicdan nereye kayboldu? Em-pati kurabiliyorsam demek ki oruç tutmadan da insanlara yardım edebilirim, bunun için özel bir gün olması gerekmez. İnsan insana her zaman yardım etmelidir. Fakirin halinden anlamak için fakir, zenginin halinden anlamak için zengin, hastanın halinden anlamak için hasta olmak mı gerekiyor?! Tabi ki hayır

Tarikatlar, mezhepler fikir ayrılıkları, mezhep düşmanlığı, din üzerinden kazanılan paralar, dini teröre alet etme ve insanların o terör örgütlerinde Allah için barınmaları ve kendilerini patlatıp yüzlerce insanı katletmeleri, bombalı saldırıda can veren veya yaralanan insanların "Allah'ım yardım et" diye ettiği ve karşılık bulmayan boş duaları, "ben sizi sınıyorum, bu bir imtihan" diyen tanrının 3 yaşındaki çocuğun tecavüze uğramasına göz yumması ve "imtihanı kazanırsan sana cennet vereceğim ne kadar ömrün varsa geçir, rezil yaşa bu hayatı" demesi... Bunları görünce "Tanrı yok, sadist bir varlık" demek geliyordu içimden.

Dinlerde barış vardır deyip Hristiyan ve Yahudilerle kafirlere dost olmayın, onlar gazaba uğramışlardandır denmesi kulağa hiç barışçıl gelmiyordu. Yoksa tanrı bu ayetle Yahudileri, Hristiyanları, Budistleri ve diğer şirke bulaşanları yoluna döndüreceğini mi sanıyordu? Yoksa gelecekte tüm bunların bu şekilde olmayacağını bilmiyor yada göremiyor muydu?! Bence böyle bir tanrı kavramı olamaz. Bu benim tanrım olamaz. Hele hele koskoca bir evrende, o sonsuzlukta sinek pisliği kadar yer kaplayan insan toplumunu tanrı neden sınasın ki? Birde Tanrı'nın Arap yarımadasına peygamber görevlendirip "ey peygamber dinimi yay, bu helal, domuz haram" demesi. Tanrı'nın işi gücü bitti de içkiye domuza mı karışıyor?  Koskoca Tanrısın, bizi sınıyorsun, cennet ve cehenneme göndermek için yarattığın yer küresinde berbat bir hal geçirerek özgürlüğümüzü kısıtlamamızı istemen, kısıtlamayanları da cehenneme gönderip orada orada yanacaklarını söylemen hiçte senin varlığını bana yansıtmıyordu.

Küçücük insanlarız bizim ibadetimize neden ihtiyacın var ki? Neden uzlaşmak istiyorsun bizimle? Yoksa bazı şeylere gücün mü yetmiyor?


Allah'ın  124,000 peygamberi her kavime gönderip onları görevlendirip bu insanları "bana tapın" demekle görevlendirmesi ve daha sonra insanların bu peygamberlere inanmaması ve puta tapması neden Allah'ın varlığına kanıt olsun ki? Kaldı ki 124,000 peygamberin varlığına dair sağlam bir kanıt dahi olmaması, dinin yayılması için yapılan savaşlar, katliamlar, Talas savaşı, Haçlı seferleri, hiç bir şey bilmeyen küçük çocuğun mecburen sünnet edilmesi dinlerin nasıl yayıldığını ve ortaya neler yaydıklarını açıkça gösteriyordu.

Meryem'in bakire olarak İsa'yı dünyaya getirmesinin, İsa'nın ölüleri diriltmesinin, 2 kişi olan Adem ve Havva'dan tüm insanların dünyaya gelmesinin bilimle baya çeliştiğine, hatta masal olduklarına kanaat getirdim.

Biraz mitoloji okudum Sümerleri araştırdım ve bunlarla neredeyse birebir aynı eşleşen hikayeleri gördüm. Enki, Marduk ve diğer eski mezopotomya tanrılarını araştırdım. Allah'ın 99 isminin bile çalıntı olduğunu öğrendiğimde tamamen her şey açıklığa kavuşuyordu. Kur'an ve ibrahimi dinlerin hepsinin kökeni Sümer'den geliyordu maalesef. İnançların nasıl ortaya çıkışını da araştırdım, Allah'ın ay tanrısı olduğunu ve eskiden put diye ona tapıldığını, Uzza, Lat, Menat'ı öğrendim. Günümüzde bile kullandığımız bazı kelimelerin eski Tanrı adları olduğunu fark ettim. Allah sözünün kökenine kadar indim ve düzmece bir tanrı karşıma çıktı.

Hatta mescitlerin neden hepsinin kıbleye baktığını daha sonra kıble yönünün değiştiğini araştırdım. Bu yolda bilgimin artmasına Muazzez İlmiye Çığ'ın, Tanrı'nın 4.000 yıllık tarihi kitabının ve Turan Dursun'un büyük faydaları oldu.

Salem güneş tanrısının kardeşi var ki, onun adı Seher'dir. Seher veya Sahar da denir. Allah'ın oğludur ve çıkmakta olan güneş tanrısıdır. Seher, Salem'in üvey kardeşidir ve annesinin ismi Anat'tır. Sama  hem güneş hem gök yüzü tanrısıdır ve biz buna sema diyoruz. Samas güneş tanrısıdır ve Kur'an'da da güneş şems olarak geçer. Peki neden Kur'an'da bir put adı kullanıyor? Dediğim gibi gündelik hayatımızda bile bu adları kullanıyoruz

İslamda ve ibrahimi dinlerde olan ve mucize denen şeylerin bin yıl öncede bilindiğini gördüm. Daha sonra evrim teorisini araştırdım ve çok mantıklı geldi. Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabını okudum ve burada yazan teoriler dinle çelişiyordu. İnsanın evrimleşerek şimdiki haline geldiğini ve giderek  evrimleştiğini dile getiriyordu. Bulunan fosiller, canlıların fosil kalıntıları meseleyi gün yüzüne çıkarmakta ısrarcıydı. Ben bilimi tercih ettim, okudum, araştırdım, gördüm ve dinden çıktım. Bu benim hikayem, seçim sizin...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Zaur Hetemov

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)