HABERLER
Dini Haber
Evrim gerçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Evrim gerçeği etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

EVRİM TEORİSİ |BÖLÜM 1

Yazan: Evrim Işığı


EVRİM TEORİSİ |BÖLÜM 1


Okudukça düşünmeye başladığım, düşündükçe daha çok öğrenme arzusu uyandıran bir konu: Evrim...

Üzerine sayısız teori söylense de bu gün en kabul görülen teori sahibi Charles Darwin dir. Darwinizm düşünce yapısı var olmuş, var olan ve var olacak bütün canlıların evrimsel süreçten  geçtiğini ortaya koyar. Kimi insanlar bu teoriyi yok saysa da (büyük bir kesimi dini bütün olanlar) bu teorinin doğruluğu bilim camiasında çoktan kabul görmüştür. Aynı zamanda Darwinizm bir felsefe, evrenimizi anlama çabasıdır. Nitekim “Bilim” diye adlandırdığımız ve çoğu insan tarafından elindeki cep telefonu kadar bilinen bir konunun kökenleri oldukça eskiye dayanır. Felsefe ve sorgulamak “Bilim” dediğimiz olguyu doğurmuştur.

Darwinizm düşünce yapısı bilime muazzam katkıları olan bir düşünce yapısıdır. Tabii ki daha önce değindiğim gibi Darwin den başka evrim teorileri ortaya atan olmuştur. Bunların içinde elbette yaratılış teorileri de vardır. Ancak beni genel olarak etkileyen, Darwin den başka bir teori ortaya koyan kişi ise Lamarck'dır.
Lamarck düşünce savunucularının en çok değindiği ve temel biyoloji kitaplarında da yer alan “Kuyruk Sokumu” teorisidir. Durup bir an düşününce insana oldukça doğru gelse de yine en iyi ve en ayrıntılı açıklayan Charles Darwin dir.

“Kuyruk Sokumu” diye tabir ettiğim teoriden biraz bahsedelim. Bu teoride Lamarck “Kullanılan organ işler ve evrimleşirken kullanılmayan organ çürür” demiştir. Bunun üzerine tabi ki kanıt olabilecek “Kuyruk Sokumu” durumu ortaya atılmıştır. Eskiden atalarımız yırtıcı düşmanlardan korunmak, meyve toplayıp karınlarını doyurabilme gibi sebeplerden dolayı ağaçları sık tercih ederlerdi. Bu sebeplerden dolayı tıpkı şu anki maymunlarda görülen kuyruklara sahiplerdi. Çünkü bu organ hayatlarını kolaylaştırıyor ve hatta canlarını kurtarıyordu.

Zamanla yerleşik hayata geçiş, korunma beslenme gibi alışkanlıkların başka yollarla yapılması ve yırtıcılara karşı farklı savunma sistemleri geliştirmeleri ile “Kuyruk” diye adlandırılan organ çürüdü. Bu çürüme şu an zannedilen gibi bir çürüme değildir. Bu çürüme zamanla (oldukça uzun bir zaman) İşlevsiz kalan organ yapısındaki DNA'lardan bilgi aktarımı ile oluşan bir yok oluştur. Kim bilir belki de onlarca yıl sonra şu anki sahip olduğumuz “Kuyruk Sokumu” tamamen yok olacak veya başka bir şeye evrimleşecek...

Aslında tüm evrim olayını anlamak budur: “Doğal Seçilim”.

Evrim üzerine atılan sayısız teorilerin yanı sıra elbette ki onlarca soru da ortaya çıkmıştır. Özellikle de halk arasında, din adamları arasında ve bazı sosyal medyada dolaşan ünlü insanlarca iddia edilen “evrim çürütüldü”, “evrim yoktur” gibi söylemleri ve sorulan soruların bazılarını bu bölümde detaylıca inceleyip açıklığa kavuşturmaya çalışacağız...

1-Evrim Çürütüldü İddiası:
Bu iddiayı genel olarak daha çok din adamlarından duymaktayız. Lakin evrim teorisi Charles Darwin den 1000 yıl önce Müslüman bilim adamı olan “Basralı El Cahiz” tarafından da ortaya atılmıştır. Bunun yanı sıra evrim teorisinde sürekli olarak incelemeler yapılmıştır. Ve hala Charles Darwin evrim teorisini destekleyen onlarca bulgu bulunmaya devam ediyor. Yani şu anda laboratuvar ortamında açık bir şekilde evrim olayını gözlemliyoruz. Hatta yapılan deneylerin bazıları araştırma sitelerinde halka açık şekilde paylaşılıyor. Hal böyle iken evrimi çürütme ihtimali çok düşük bir ihtimal oluyor. Ancak bilim insanları Charles Darwin doğru bir teori ortaya attı deyip körü körüne inanmaz! Bu gün yapılan deneyler ve gözlemler neticesinde farklı bir durum söz konusu olursa, yeni hipotezler elbette ki ortaya atılır. Bilim ve bilim insanları asla yeniliğe kapalı değildir. Bu nedenle körü körüne bir durumu savunmazlar.

2-Evrim Yoktur:
Evrimin olmadığını bilimsel açıdan açıklayamayanlar biyoloji bilgisi iyi olmayan insanlardır. Aksi takdirde ciddi bir bilim insanının onlarca deneyler ve gözlemlerle ispatı sağlanmış evrimi yok sayması nadir görülür. Evrim her an, her dakika işlemektedir...

Evrim belirli bir zaman işlemiş sonra da durmuş bir mekanizma değildir. Evrim şu anda senin, benim ve çevrende gördüğün tüm canlılığın devamlılığını sağlayan bir mekanizmadır. Bu gün seni ortaya çıkaran durum tamamen evrimsel sürecin bir parçasıdır. Evrim doğruluğu kabul görülen muazzam bir sistemdir.

3-Genlerin Aklı Var Mıdır ?
Evrimsel süreci yalanlayanların en büyük dayanak noktası sandıkları bir durumdur. Aksine bir bilim insanı “Bu genin aklı yok nasıl davranır” diye bir durumu çok ta düşünmez. Çünkü sebebi doğal seçilimdedir. Ve bilimsel bir bilgi ne böyle düşünülerek oluşturulur ne de böyle çürütülür.

Genlerin bir aklının olmasına gerek yoktur. “Baksana ne güzel 2 kolum var” diye söylenilen durumları bolca duyarsınız. Aslında bu olay tamamen insanın kendi psikolojisi ile alakalıdır. Evrimsel süreç sana “Al iki kolun olsun” demez. Bu olay tamamen yaşanılan yere ve şartlara göre değişkendir. Aslında sen iki kolun var sanıyorsun. Lakin bu iki kol mutlak değil değişkendir. Çevresel faktörler ve bazı şartlar altında ileri süreçte belki başka bir kol daha oluşumunu tamamlayacak ya da iki kolumuzdan birisi oluşumunu yitirecek.(Bu süreç tahmini olamayacak kadar uzundur.) Burada daha anlaşılır olması için bir örnek üzerinden inceledim. Çevrenizde gördüğünüz bütün canlılıkta bu durum geçerlidir.

4-Üstün Irk Ve Üstün Canlı: İNSAN
Herhangi bir ırk genom haritası çıkarıldığı zaman net bir şekilde gözlemleniyor ki hiçbir ırk %100 oranda o ırka ait genomlar taşımaz. Irk kavramı tamamen insan işidir. Biyolojide buna yer yoktur. Canlılığın sınıflandırılmasında belirgin ve seçici özelliklere bakılır. Sapiens üstün bir canlı olarak kabul görülse de özüne baktığımızda pek bir anlamı kalmıyor. Az önce de belirttiğim gibi evrim mutlak bir rayda ilerlemez. Evrimin tek hedefi “Hayatta kalma ve üreme olayıdır.” Bu durumun penis-vajina ile mi yoksa A-B organlarıyla mı olacağını umursamaz. Aynı şekilde evrim farklı bir rayda ilerleyip sapiens yerine x canlısını da şu anki bulunduğumuz konuma getirebilirdi. Evrimsel sürecin işleyiş tarzına yavaş yavaş değinmeye başladım. İlerileyen bölümlerde de inceleyeceğiz. Şimdi bir başka soru ile devam edelim.

5-İnsanlar Nasıl Maymundan Geldi?
Bu soru defalarca açıklanmış olsa da hala soruyu soranlar olduğu için ben de değinmek istedim.
Evrim teorisi sanıldığının aksine yalnızca insan ve maymunlar için işlemez. Örneğin hiçbir insan şu anki kuşların atasının geçmişte yaşamış kanatlı dinozorlar olduğunu sormuyor. Hatta o dinozorların da atalarının karadaki dinozor olduğunu sorgulamıyorlar. Neden kuşların atalarını da sorgulamak yerine yalnızca kendi atalarının sorusunu soruyorlar? Bu sorunun cevabı çok basit: “Ego”

Genel itibariyle insanlar ara türleri görmeden ve geniş çaplı incelemeden kendisine ve maymuna bakıp bir yargıya varıyor. Ancak bu durum tamamıyla yanlıştır. Hal böyle olunca bir yaratılışı kabul etmek ve evrimi tamamen hiçe saymak daha iyi oluyor. Aynı zamanda daha da kolaydır. İnsanımızın çoğu araştırmayı, okumayı ve öğrenmeyi sevmeyerek yetiştiriliyor. Çocuklarımıza okumayı ve her şeyi sorgulamayı öğretmeliyiz. Aksi taktirde evrimi yalnızca maymundan gelmek sanıp, at gözlüğü ile hayata bakmaya devam edecektir...

6-Evrim Her An İşliyorsa Neden Aynıyız ?
Az önce de değindiğim gibi evrim sürekli olarak devam eden bir mekanizmadır. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki bazı konuları ve durumları daha iyi anlaşılır kılabilmek ve akılda kalıcılığı sağlayabilme adına birçok yerde değineceğim. Evrimsel süreçte  direk olarak başka bir şeye dönüşme mümkün değildir. Evrim bir araç gibidir. Yavaş ilerleyen ama tam ve emin adımlarla ilerleyen bir araç. Çok yavaş ilerlese bile net ve muazzam sonuçları gözlemleniyor. Bu nedenledir ki görülemeyen ufak değişikliklerin(Bunlar yaşam tarzına çevreye vs bağlıdır) bir araya gelmesiyle ciddi değişimler gözleniyor.
Ufak çaplı değişimler olduğunda ise bunlar “Ara Tür” olarak adlandırılıyor. Bu olayın daha iyi canlanması için resmini çizecek olursak şu şekilde düşünebiliriz:

Örneğin saçınızı uzatıyorsunuz. Her gün aynaya bakıp duruyorsunuz. Günlük ortalama 0.5 cm uzadığını varsayarsak sizin bunu gözle görme ihtimaliniz oldukça düşük hatta yok denilecek kadardır. Ancak bu 0.2 cm'ler 1 yıl sonunda ciddi ve gözle görülür değişiklik yaratır. Aynı zamanda direk olarak bir yıl sonunda ki halini almadığı için yadırganacak bir durum da olmaz. Bu şekilde evrimi ne her gün aynada görürüz ne de ciddi değişiklikler olduğunda yadırgarız.

Ancak bir yıl önceki resimlere baktığınız zaman çok ciddi değişiklik olduğunu ve saçınızın oldukça çok uzadığını daha net görürsünüz. Yapılan arkeolojik kazılarda bulunanlar ise sizin fotoğraflarınız ile aynı görevi üstlenir. “Geçmişi Görmek” Belki de bundan yüzlerce yıl sonra arkeologlar kazılarda bizleri bulacak ve “Biz bu insanlardan evrimleşmişiz” diyecekler...

Evrim Teorisini bölüm bölüm açık ve en doğru biçimde anlatmama katkı sağlayan “Din Ve Mitoloji” ye saygılarımla..

Bölüm 2 için tıklayınız.

DARWİN'İN EVRİM TEORİSİ NEDİR?

Darwing,Darwin'in Evrim Teorisi,Evrim nedir?,Evrim teorisi nedir?,Doğal seçilim, Evrim gerçeği, Genetik miras,Canlı varyasyonu,Üreme eğilimi,Evrim ve canlılar,A
Darwin, Galileo'dan itibaren bir çok bilim adamından daha fazla itiabar görmüş ve övgü almıştır. İnsanlara ve bilim dünyasına ilk önce evrim olgusunu gösterdi. Yeryüzündeki tüm yaşamın, sıcak bir havuzda bazı atalara ait maddelere kadar dayanabilen başka biçimlerden evrimleştiğine dair ikna edici kanıtlar topladı. Darwin, insanlığı bu evrimden hariç tutmamış, insanları “tüylü, kuyruklu dört ayaklılar” ve “muhtemelen ağaçlarda yaşayan” olarak tanımlamıştır. Bu ifade ile Darwin'in akranlarından farklı olarak insanları dünyadaki yaşamın merkezinden çıkardı ve kozmik düzende yeni bir yer verdiği için bir şok etkisi yarattı.

Darwing,Darwin'in Evrim Teorisi,Evrim nedir?,Evrim teorisi nedir?,Doğal seçilim, Evrim gerçeği, Genetik miras,Canlı varyasyonu,Üreme eğilimi,Evrim ve canlılar,A
İkincisi, Darwin evrimin, bitkilerin ve hayvanların üreme başarısı, yani her bireyin ürettiği yavru sayısı gibi farklılıklar aracılığıyla çalıştığı mekanizmayı keşfetti.
Sonuçlarını üç gerçekle destekledi:
  1. Üstsel büyüme - Tüm canlıların sayı olarak hızla artma eğilimi,
  2. Varyasyon - Her bir popülasyonda bir bireyden diğerine küçük bir varyasyon ve miras kalması,
  3. Genetik Miras - Tüm canlıların ebeveynlerinin özelliklerini miras alması.
Darwin, bu üç gözlem üzerine inşa edilen evrim teorisini oluşturdu ve bu da bir nüfusun kaynaklarını sınırlayana kadar gelişeceğini söylüyor. Bunun sonucu olarak varoluş mücadelesinde çevrenin olumsuz kuvvetlerinin üstesinden gelmelerine yardımcı olan özelliklere sahip bireylerin hayatta kalma ve çocuk sahibi olma olasılıkları daha yüksektir. En azından bazı yavrular bu yeni özellikleri miras alacak ve onları gelecek nesillere taşıyacaklardır. Daha az elverişli özelliklere sahip olan yavrular, yavaş yavaş azalacak ve birçok nesil boyunca bu süreç, bazı canlıların yavaş yavaş türlerini değiştirmesine sebep olacak fakat bazı özellikleri korumaya devam edeceklerdir.

Yazan & Çeviren: A.Kara

YARATILIŞ VE EVRİM “GÖR”ÇEĞİ

DP, din,Yaratılış ve evrim gerçeği,Evrim gerçeği,Dinlerin yaratılış masalları,Çamurdan yaratılış,Evrim gerçeği,İnsan ile hayvanların benzerlikleri,Evrim teorisi,Evrim ve İslam,Evrim ve din
YARATILIŞ VE EVRİM 'GÖR'ÇEĞİ


Değerli yazar ve şair Sunay AKIN’ın gösterilerinin adı “GÖRÇEK”. Biraz atıfta bulunmak istedim değerli üstada başlık ile… Nedeni yazının içerisinde açıkça belli.

Gündeme ilahiyatçıların “Deizm” üzerine yaptıkları açıklamalar damga vurdu. Hatta devletin en üst kademeleri bile hususiyetle bu konu üzerinde kafa yordular. Fırçalar atıldı, toplum mühendisliği dendi, algı operasyonu dendi, gençlerimizin beynine sapık düşünceler aktarılmak isteniyor dendi… Dendi de dendi.

Yahu iyi de niçin gençlerde, özellikle dini çevrelerdeki gençlerde sağlam bir Deizm artışı var? Bunun birçok sebebinden bahsedebiliriz ancak beni çok da ilgilendirmiyor. Galiba kimileri kafayı kaldırıp “Neler oluyor?” diye sormayı tercih etti; bilmiyorum.

İnsanlar artık gözlerinin önünde cereyan eden tartışmaları ve kavram farklılıklarını, eksik açıklamaları ve gerçekleri göz ardı etmemeye başladı. Ancak ne kadar? Limitlerimiz kadar veya görmek istediğimiz kadar. Bazı sınırlar aşılmıyor çünkü aşmak istemiyoruz.

Hemen bir örnek: İnsanın yaradılışı…

Tüm semavi dinlere göre hikâye belli. Çamurdan yaratıldık. İlk insan Âdem. Kaburga kemiğinden de Havva yaratıldı. Onların bolca ikiz çocukları oldu (biri kız biri de erkek) sonra onlar çaprazlama evlendiler... (Sakın ensestlik demeyin. Mutlaka burada bizim göremediğimiz bir hikmet var. Şüphesiz zalimlerden olduğumuz için biz göremiyoruz.)

Aslında semavi olmayan dinler de ve mitolojiler farklı hikâyeler anlatmıyor. Yok, çamurdan ve kandan yoğurmalar…

Bu konuda bu site de o kadar çok makale ve bilgi var ki, okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Bazı komplo teorileri de var. Uzaylılar yarattı, diğer boyuttan gelen varlıklar yarattı, o yarattı bu yarattı. Eğer olurda bu konuda bilimsel kanıtlar önümüze konursa ve tüm bilimsel çevreler bunu kabul ederse o halde sorun yok. Ancak o zaman kadar beyin kıvrımlarının düşüncesi ile gelişen, bilimsel gerçeklikten uzak, fantastik olan bu teoriler sadece iyi bir “kamp ateşi yanı” hikâyesi olabilir o kadar. Ötesi yok. Ancak siz kendinizi “özel” hissetmek istiyorsanız? Yani “Dinleri reddediyorum ama bir varlık sebebimiz var. Uzaylılar yarattı beni, çünkü bize bir misyon yüklediler!” diyorsanız bu fantastik dünyanızda size iyi yolculuklar dilerim.

Alternatif yaratılış teorileri, günümüzde hiçbir bilimsel çevrede tartışılmıyor. “Türlerin Kökeni” adlı kitapta ilk olarak bu husus açıklandı. Hatta açıklanalı uzunca bir zaman oldu. İster kabul edin ister etmeyin. Hani şu bol sakallı Darwin var ya? Türlerin Kökeni adlı kitabın yazarı. İşte o. O sakallı doğruyu söyledi. Evrim diye bir şey var. Sakın “Evrim yok, ama türlerin adaptasyonu var. Milyonlarca yıl önce balık vardı hala var, evrimleşmemiş!” demeyin. Türleşme ve Adaptasyon tamamen farklı şeyler. Size tavsiyem azıcık kitap okuyun. Ama “Kitap” okuyun.

Bu sitede alternatif yaratılış teorileri ile ilgili bolca makale ve teori sunuldu. Burada amaç farklı yaklaşım ve düşünceleri ortaya koymak. Adı üstünde “Teori”. Gözlem ve ölçmeye dayalı olarak yanlışlanabilir veya kabul edilebilir teoriler. Bu teorilerin günümüz semavi dinleri ile örtüşmeleri de (Semavi dinlerden çok önce yer alan yaratılış efsanelerinin semavi dinlerde yer bulması) ayrı bir konu.

Küçükken hep “Üstün İnsan” üzerine fikirler duyuyordum. “Kamil insan” olmak. Bilinçli insan olmak üzerine hikâyeler… Âdem Babamız ve Havva Anamızdan geliyorduk. Onlardan türemiştik. Daha sonra sapmıştık. Nuh Aleyhisselam sayesinde sapkınlar tümden yok olmuştu. Nuh Babamızın soyundan tekrar çoğalmıştık. Buraya kadar tüm dini çevreler müttefik. Biz üstün kılınmıştık. Şeytan dahi bizim üstünlüğümüze isyan bayrağı açmış, “Ben bunları yoldan çıkartacağım!” demişti. Allah/Tanrı’da onu kovmuştu. Doğru muyuz? Eyvallah.

Hep aklımı kurcalıyordu. Benim annem ve babam var. Peki ya Âdem ve Havva’yı kim doğurmuştu? Onlar doğurulmamış “Yaratılmışlardı”. Peki nasıl? Çamurdan. Çamur şekillendirilerek insan yaratılmıştı. Tamam, onu anladım. Sonra ona ruh üflenmişti, o da tamam. Onların çocuklarından biz çoğalmıştık? O da tamam. Tüm sorular yanıtını buldu. Huzur doluyum artık.

Şimdi gelelim diğer tarafa. Dünyadaki tür çeşitliliği? Hayvanlar? Bitkiler? Onlar bir seferde mi yaratılmışlardı? Cevap evet. Allah “Ol” der ve olur. Tamam, o da oldu. Bu sorum da yanıtını buldu. Huzurum ikiye katlandı.

İçim içimi kemirdi. Acaba hayvanlar âleminde de “yaratılmış ilk çiftler” olabilir miydi? Cevap hayır. Onlar “Ol” denince oldular. Gerisi yok.

Tüm her şey bizim için yaratılmıştı. Dünya… Hayvanlar… Nimetler, evet evet nimetler. Bunca nimet varken, ayetler varken Allah’ı nasıl inkâr edebiliriz? Bunlar bize yetmiyor mu?

Buraya kadar da tamam. Huzur tamamlandı. Sonsuz huzur…

İnsan, akıl ile donatılmıştı. Dünyada bir “var olma” sebebimiz vardı. Burası sınav idi. Bu dünyada yaptıklarımız, Ahiret hayatımızı şekillendirecekti. Ya cennet, ya cehennem… Eğer kutsal kitapların rehberliğinde yaşarsak sorun yok. Diğer türlü durum vahim idi.

Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar, o’cular bu’cular. Hepsi bize ilahi emri hatırlatıp doğru yola girmemiz için uyarılar yapıyordu. Hocaefendileri hesaba katmıyorum dahi. Hocaefendiler ahiret hayatını bırakıp “Dünyevi” hayatı da arzu ettiklerinden olsa gerek ortalığı karıştırmaktan geri kalmıyorlardı. Hatta bu şeref ve haysiyet yoksunları, Pennsylvania’ nın ağlak soytarı imamı önderliğinde darbe yapmak suretiyle ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışmışlardı. Neyse konuyu saptırmayalım.

Şimdi Dünya bizim sınav alanımız bu tamam. Diğer tüm mahlûkat burada aksesuar bu da tamam.

Şimdi gelelim sıkıntıya. Madem ben ayrı yaratıldım, yani diğer mahlûkattan ayrı özenle yaratıldım. Neden onlarla “İnanılmaz oranda, fazlasıyla” ortak yanımız var?

Dini inançlarımız ile yaşarken hep farklılıklardan söz ediyorduk. Ya ortak noktalar? Bunları hep görmezden geldik. Çünkü evrim yok. Hadi evrim yok eyvallah.

Peki diğer tüm canlılar ile biyolojik olarak “inanılmaz” benzerliğimizde ibret alınacak ne gibi dersler olabilir?

Şempanze, gibon gibi primatların gen yapısına, dizilimine, biyolojik özelliklerine bir bakın. Hadi ben sapkınım. Beni boş verin. Kendiniz bir araştırın lütfen. Bakın bakalım farklar mı çok fazla? Yoksa ortak yanlar mı çok fazla?

Diğer canlılarla, özellikle primatların ve memelilerin çoğalmasına bir bakın. Erkeklik dişillik, spermler, vajina, penis, üretra, kanallar, kasılma mekanizması. Hepsi aynı?

Neden aynı? Neden primatlar ve diğer memeli hayvanlarla aynı şekil ve yöntemler ile çoğalıyoruz? Neden üreme organlarımız “bu kadar” birbirine benziyor? Emzirme mekanizması? Erkek ve dişi organlar? Dişilerde meme yapısı ve emzirme sistemi? Hepsi aynı?

Burada ne gibi bir hikmet var? Ne gibi dersler var?

Neden hayvanların çiftleşmesi ve insanların çiftleşmesi bu kadar birbirine benziyor? Neden Allah bizi farklı yaratmadı? Onlara bakıp ne gibi dersler alacağız?

Şimdi kafayı üremeye taktı demeyin. Sırf buradan hareketle bile beni sapık ilan edebileceğinizi düşünerek rotayı başka örneklere çeviriyorum.

Büyük dolaşım ve küçük dolaşım, organlarımız ve işlevleri, beyin? Kalp, akciğer, sinir ağları, bağırsaklar, mide? Yahu her şey görevi itibariyle aynı. Nasıl açıklayacağız bunları?

Kollar, ön kollar, bacaklar, kafa, burun, kulaklar, vücut kılları, üreme organları, dışkılama, görevler ve yapıları itibariyle birbirinin aynısı. Şimdi diyebilirsiniz “Tüm memelilerde kuyruk var insanda yok!”. İyi de bazı primatlarda da kuyruk yok? İnsan da kuyruk sokumu diye bir bölge var ve iskelet yapınıza bakıldığında resmen ve alenen kısa bir kuyruk yapısı görülüyor, o ne olacak? İnsandan farkları düşünce yetisine sahip olmamaları o kadar. Neden hem iç hem de dış organlar görevleri ve şekilleri-yapıları itibariyle birbirinin aynısı? Neden diğer memelilerin, özellikle primatların iskelet yapısı insan ile hemen hemen aynı?

Yahu gözlerinizin yapısına, dizaynına ve işlevine bakın. Tüm canlılarda görev aynı. Memelilerde, omurgasızlarda kısaca görme işlevini gören organ hep göz. İnsana en yakın primat gruplarına bakın gözün yapısı ve şekli bile aynı. Hatta neredeyse renklere kadar aynı. Burun? Aynı.

Kollarınıza, ellerinize ve parmaklarınıza bir bakın. Şekilleri, görevleri, dizaynları ve içyapıları ufak farklar dışında hep aynı. Parmak sayılarınıza ve boğum yapılarınıza bakın. Bilek yapısı ve kemik tasarımlarına bakın. Aynı.

Ayak yapısı ve parmaklara bakın. Tırnaklara bakın. Neden bu kadar çok benziyoruz?

Bazı yaratılışçı çakma aydınların şöyle bir açıklaması var: “ Evrim yok çünkü ara türler yok. Darwinciler ara tür diye maymun kafatası gösteriyor. İnsan kafatasının azcık eğri büğrü şekilli olan kafatasları asla evrime kanıt olamaz!”

Yahu iyide kendi kendinizi ele verdiniz. Dediniz ki “insan kafatasının eğri büğrü şekilli olan maymun kafatasları”. Demek ki insan ve primat kafatasları birbirinden ufak tefek farklar dışında aynısı. Siz de kabul ediyorsunuz. Gözünüzü seveyim primatların iskelet yapısı ile insanların iskelet yapısını bir karşılaştırın. Hatta memelilerin genel olarak iskelet yapısına bir bakın.

Tüm canlıların yaşamsal fizyolojik döngüleri birbirinin aynısı. Nasıl açıklayacağız bunu?

Tamam, evrim yok bizi Allah yarattı. İyi de bu benzerlikler neden? Neden Allah bizim metabolizmamızı hayvanlar ile eş yarattı?

Objektif bakarsak tek fark zekâ. Yani hayvanlarda içgüdü var bizde zekâ. İyi de alet kullanma bilgisine ve becerisine sahip hayvanlar var? O ne olacak?

Eğer farkları konuşacaksak eyvallah. Farklar çok. Ancak ortak yanlara bakacak olursak o kadar fazla ki. Farklardan çok ortak yanlarımız olduğunu görürüz. Bunun için âlim olmaya gerek yok. Ortaokul fen-biyoloji kitaplarına bakmamız dahi yeterli.

Şimdi siz eğer “Farklar” penceresinden bakarak, yaratılış temelli bir yaklaşım ile dünyanın, evrenin ve dünya üzerinde bulunan bu kadar mahlukatın ve canlının bizim sınav alanımız olduğu ve aslında bizim “alayına” üstün kılındığımıza inanıyorsanız öyle olsun. Ancak biraz kafanızı kaldırarak ortak yanlarımıza da göz atmanızı isteyeceğim.

Yaratılışa olan inancınızı bırakın demiyorum. Peki, o halde bu kadar ortak yan neden var? Onu bir zahmet açıklayabilir misiniz?

Bırakın bilimi, bırakın dini. Birisi akıl ve mantık ile bana bu ortak yanları açıklayabilir mi?

NEDEN TÜM OMURGALILAR-MEMELİLER, ÖZELLİKLE PRİMATLAR VE İNSANLAR HER YÖNÜYLE (!) BU KADAR ÇOK BİRBİRİNE BENZİYOR? 

Bu yazıyı hazırlarken oradan buradan bilgi almadım. Hiçbir veriyi sentezlemedim. Kaynak göstermedim çünkü yok. Bu yazıda sadece önünüze “Bakmak isteyen herkesin” gördüğü unsurları koydum. Reddedilebilecek hiçbir veri yok çünkü ilginç (!) bir şekilde hem dini (yaratılışçı) çevrelerin hem de evrimci çevrelerin üzerinde müttefik oldukları konular üzerinde durduk. Yani ister hacı-hoca-dede-papaz-rahip-haham olun isterseniz ateist-deist-agnostik. Burada yazılan verilere hayır demek için dünya üzerinde yaşamıyor olmak gerekir.

Gerçi neden bu kadar çok kafa yordum ki? İnsanın nasıl yaratıldığını ve hangi görevle bu dünyada bulunduğunu inananlar biliyorken; bizim gibi hiç şüphesiz apaçık zalimler ve sapkınlar göremiyor. Bunca ayet varken, bunca nimet varken daha neden inkâr ediyoruz ki?

Sevgili Anu dostum. Bu kadar inkâr etmeye gerek yok. Bir ara buluşup şöyle en sağlamından bir “Hocaefendi hazretlerinin” yanına gidelim. Ondan feyz alıp tövbe istiğfar dileyelim. Onların tabiri ile “Kamil İnsan” olalım. Ateist-Deist-Agnostiklik falan hep Yahudi, mason oyunları bunlar. İngilizler kandırdı bizi. Amerikan evanjelistlerin tuzağına düştük. Sapkın olan biziz. Onlar mı? Onlar hak yolunda doğruyu yolu bulmuş mümin ve mümineler. Onlar cennet ile müjdelenenler. Hadi biz de onlara katılalım…

Ne demişti Turan DURSUN: “Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak için ölümü mü göze alayım?”.

Biz rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götürelim? Bilmiyorum. O kadar çok veri ve bilgi paylaşıyoruz ki… Sosyal medya veya sitede takip ediliyor muyuz bilmiyorum. Umarım yazılarımızı okuyan ve takip eden birileri vardır. Umarım birilerinin kalbine dokunabiliyoruzdur. Çünkü beyinlerden ümidimi kestim.

Yazıya Ulu Önder M. Kemal ATATÜRK’ün bir sözü ile son vermek istiyorum:
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, delalettir, cehalettir.” “Eğer bir gün sözlerim bilim ile ters düşerse, bilimi seçin.”
Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product