HABERLER
Dini Haber
Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DANİMARKA PARLAMENTOSU DİNİ KİTAPLARIN YAKILMASINI YASAKLADI

Haber

Danimarka Parlamentosu Kur'an-ı Kerim ve Diğer Dini Kitapların Yakılmasını Yasaklayan Yasayı Kabul Etti

Yakın zamanda bir avuç İslam karşıtı aktivist tarafından Kuran'a yapılan saygısızlıkların Müslüman ülkelerde şiddetli gösterilere yol açmasının ardından Perşembe günü Danimarka parlamentosunda, ülkede herhangi bir kutsal metne saygısızlık yapılmasını yasadışı hale getiren yeni bir yasa kabul edildi.

Bu İskandinav ülkesi yurt dışında diğer ülkelerin kültürlerine, dinlerine ve geleneklerine hakaret edilmesini ve aşağılanmasını kolaylaştıran bir yer olarak görülüyor. Adalet Bakanlığı, yasanın amacının, diğer şeylerin yanı sıra Danimarka'da terörizm tehdidinin artmasına katkıda bulunan "sistematik alaycılığa" karşı koymak olduğunu söyledi.

Adalet Bakanı Peter Hummelgaard yaptığı açıklamada "Danimarka'nın ve Danimarkalıların güvenliğini korumalıyız" dedi. "Bu nedenle uzun zamandır gördüğümüz sistematik saygısızlıklara karşı artık daha iyi bir koruma sağlıyor olmamız önemlidir."

Folketing yani parlamento, sekiz milletvekilinin katılmadığı oylamada 94'e karşı 77 oyla yasayı kabul etti. Yeni yasa, "dini bir topluluk için önemli bir dini anlamı olan bir yazıya ya da bu şekilde görünen bir nesneye, alenen ya da daha geniş bir kesime ulaşmak amacıyla uygunsuz muamelede bulunmayı" suç haline getirecek. "Küçük bir bölümü" saygısızlık içeren ancak daha büyük bir sanatsal üretimin parçası olan sanat eserleri yasak kapsamına girmiyor.

Dört saatten fazla süren tartışma sırasında sol ve aşırı sağ partiler merkez sağ hükümete karşı birleşerek 25 Ağustos'ta taslağı sunan üç partili koalisyonun da tartışmaya katılmasını talep etti. Hükümet hiçbir şey söylemedi, bu yüzden muhalefet tarafından "korkak" olarak nitelendirildi.

Sosyalist Halk Partisi'nden Karina Lorentzen "İran, Danimarka bir İranlının yapabileceği bir şeyden rahatsız olduğu için yasalarını değiştirir mi? Pakistan değiştirir mi? Suudi Arabistan değiştirir mi? Cevap hayır" diye retorik bir soru sordu. Göçmen karşıtı Danimarka Demokratları'ndan Inger Støjberg ise yeni yasanın İslam'a teslimiyet ve "bizim değerlerimizi paylaşmayan" ülkelere boyun eğmek anlamına geldiğini söyledi.

Støjberg, "Danimarka gibi modern ve aydınlanmış bir toplumda ifade özgürlüğünün kısıtlanması yanlıştır" dedi.

Sadece bu yıl içinde aktivistler, Müslüman ülkelerin büyükelçilikleri önünde, ibadet yerlerinde ve göçmen mahallelerinde Kuran yakma da dahil olmak üzere 500'den fazla protesto gösterisi düzenledi.

Danimarka defalarca bu saygısızlıklarla arasına mesafe koymuş ancak ifade özgürlüğünün Danimarka toplumunun en önemli değerlerinden biri olduğu konusunda ısrar etmişti. Hükümet "dini eleştiriye açık kapı bırakılması" gerektiğini ve 2017 yılında yürürlükten kaldırılan dine hakaret maddesini yeniden yürürlüğe koyma planlarının olmadığını söyledi.

Danimarka'nın ikinci büyük şehri Aarhus'ta bir camide imamlık yapan Oussama Elsaadi, B.T. gazetesine yaptığı açıklamada bunun "tüm Müslümanlar için iyi bir mesaj" olduğunu söyledi.

B.T.'ye göre Elsaadi, "Kuran'ın yakılması ötekilere hakarettir" dedi ve ekledi: "Kendinizi istediğiniz gibi ifade edebilirsiniz ama öteki insanların hayatlarını altüst edecek şekilde değil."

2006 yılında Danimarka'da bir gazetenin aralarında türban olarak bomba takan bir Muhammed Peygamber karikatürünün de bulunduğu 12 karikatürü yayınlamasının ardından Danimarka, Müslüman dünyasında geniş çaplı bir öfkenin odağı haline geldi. Müslümanlar peygamberin tasvirlerini kutsal değerlere saygısızlık ve putperestliğe teşvik olarak görmektedir. Bu resimler dünya çapında Müslümanlar tarafından Danimarka karşıtı şiddetli protestolara yol açtı.

Yeni yasayı ihlal edenler para cezasına ya da iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek. Yasanın yürürlüğe girmesi için Danimarka'nın temsili hükümdarı Kraliçe Margrethe'nin yasayı resmen imzalaması gerekiyor. Bunun da bu ay içinde gerçekleşmesi bekleniyor.

İsveç haber ajansı TT, bir dizi Kuran yakma olayına ve kutsal kitapların tahrip edilmesini içeren protesto gösterileri düzenleme taleplerine sahne olan komşu İsveç'te, hükümet tarafından başlatılan bir soruşturmanın sonucunda polis yönetmeliğinin gözden geçirilmesi gerekip gerekmediğinin ortaya çıkacağını yazdı.

TT, İsveç polisinin kutsal kitaplara saygısızlık içeren bir halk toplantısı başvurusunu değerlendirirken ülkenin güvenliğine yönelik tehditleri de göz önünde bulundurabilmesi gerektiğini ve bu konudaki çalışmaların önümüzdeki yıl 1 Temmuz'a kadar tamamlanacağını belirtti.

İsveç'te Kuran'ın ya da diğer dini metinlerin yakılmasını veya bunlara saygısızlık edilmesini özel olarak yasaklayan bir yasa bulunmuyor. Pek çok Batı ülkesinde olduğu gibi İsveç'te de dine hakarete ilişkin bir yasa bulunmuyor.

Temel ilkelerin çatışması konusu İsveç'in, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra aciliyet kazanan ancak mevcut tüm üyelerin onayına ihtiyaç duyduğu NATO'ya katılma yönündeki isteğini zora soktu. Türkiye, Stockholm'deki Türk ve İslam karşıtı protestoları gerekçe göstererek İsveç'in üyeliğini geçen yıldan bu yana engelliyor.

    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL

HİNDİSTAN DERS KİTAPLARINDAN EVRİMİ KALDIRDI

Hazırlayan: A.Kara

HİNDİSTAN DERS KİTAPLARINDAN EVRİMİ KALDIRDI

Uyarı : Bu makale çektiğim bir videoda anlatıklarımın metine dökülmüş halidir. Dilerseniz videoyu Youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.

Hindistan’ın Başbakanı Narendra Modi’nin Hindu milliyetçisi hükümeti özellikle dini gerekçeler ile devlet okullarında 9 ve 10. sınıflarda okutulan fen bilgisi kitaplarıdan evrime dair her şeyi ve Darwin’den söz edilen bölümleri çıkardı. Hindistan’da milyonlarca öğrencinin okuduğu kitapları seçen, müfredatı belirleyen eğitim konseyi, yani Hindistan’ın MEB’i bu kararı bir süre önce açıkladı.

Ülkeyi yönetecek olan kişilerin gençlerin geleceğine, eğitim kurumlarına temas etme, zorlama hakkının olması, eğitimi kendi inancı üzerinden şekillendirmesi ne kadar acı değil mi? Gerçi bizim de tanıdık olduğumuz bir durum bu.

Tabi tanıdık olduğumuz durumların geri kalmış ülkelerle benzer olması da başka bizi düşündürmesi gereken bir başka nokta.

Konumuza dönersek evrim artık Hindistan’daki orta öğretim öğrencileri için yasaklı konular listesinde. Haliyle bu duruma ses yükseltenler olmadı değil. Nasıl ki bizim ülkemizde bağnazlığı savunanların karşısında yer alabilen satılmamış birkaç aydın eğitimci, bilim insanı varsa tabi ki Hindistan’da da var.

Hint bilim insanları özellikle dini gerekçeler üzerinden evrimi reddeden Hindu milliyetçisi Modi rejimini eleştirip bilimi siyasallaştırdıklarını, bunun büyük bir yanlış olduğunu söylediler. Kimi bilim insanları bu karar için “çok yönlü olması gereken ort aöğretim hakkında verilmiş gülünç bir karar” dediler.

Hindistan’da “Breakthrough Science Society” yani “Çığır Açan Bilim Topluluğu” adlı, kar amacı gütmeyen bir topluluk var. Onlar da tepkilerini gösterdi; “Eğer öğrenciler bilimin bu temel keşfinden mahrum kalırlarsa düşünce süreçlerinde de ciddi şekilde engelli kalacaklardır” şeklinde açıklama yaptılar; ki oldukça haklılar. Tepki göstermekle kalmayıp fen bilgisi kitaplarına evrimin mutlaka geri konmasını istedikleri bir mektup yazıp yaklaşık 5.000 bilim insanı ve araştırmacıdan imza topladılar.

Diğer yandan, diyelim ki 11 ve 12. sınıflarda seçmeli olarak biyoloji okumayı tercih etmiş bir öğrencisiniz, o zaman kitaplarınızda evrim var.

Gerçi bilirsiniz belli bir seviyenin üzerine çıkamamış ülkelerde oy toplayıp hüloyyy diye bağıracak fanatik toplamanın en güzel yolu dini pohpohlamak, bilim ve eğitimi kısıtlamak, dinin çatısı altına koymaktır. O yüzden belki ileride bu kitaplardan da evrimi çıkarabilirler. Tabi bu seçmeli ders kitaplarında evrim anlatılıyor olsa da orta öğretim öğrencilerinin eğitim kitaplarından dini gerekçelerle evrimin çıkartılmış olmasından dolayı hükümete olan eleştiriler devam ediyor.

Özellikle Hindistan’da Cevahirlal Nehru İleri Bilimsel Araştırma Merkezi diye tanınmış bir birim var. Burada görev yapan evrimci biyolog Amitabh Joshi bilim merkezini temsilen hükümetin kararına eleştiriler getirdi. Evrimin tüm vatandaşlar tarafından bilinmesi gerektiğini, insanların kim ve ne olduklarını, dünyadaki konumlarını anlamalarını sağlayacak önemli bir konu olduğunu vurguladı. Yasağı kınadı. Bu arada ek bir bilgi vermek isterim. Söz konusu eğitim merkezi adını Hindistan’ın ilk başbakanı Cevaharlil Nahru’dan almıştır. Kendisi Hindistan’ın bağımsızlık hareketinde önemli rol oynamış bir ateistti. Fakat ateistliğini halka agnostisizm veya şüphecilik gibi yansıtıyordu çünkü inançlı Hint halkının tanrıya inanmayan bir lideri kabul etmeyeceğini, rahatsız olacağını biliyordu.

Konuya döneyim. Milliyetçi Hindular Darwin’in bizlere anlattığı evrimi reddediyor olsalar da hayvan ve insan yaşamanın çeşitli biçimlerini Hinduların yaratıcı tanrısı Vişnu’nun avatarları veya cisimleşmiş halleri olarak gördükleri alternatif bir evrimi destekliyorlar.

Hinduizm soslu alternatif bir evrim görüşünü ortaya atan milliyetçi Hindular diyorlar ki evrimin temeli aslında Hindu kutsal metinlerinde Dashavatara olarak bilinen, dünyaya gelmiş 10 Vişnu avatarıdır. Onlara göre dünyanın farklı aşamalarında ortaya çıkan avatarların yarattığı her bir canlı grubu kendinden önceki avatarın yarattıklarından daha karmaşıktı.

Daha anlaşılır olması açısından bir örnek vereyim. Yani diyorlar ki Vişnu’nun 2. avatarı karidesi yarattı, sonrasında gelen 3. avatarı ondan daha karmaşık, daha gelişmiş olan kerevit ve ıstakozları yarattı. Gülmeyin, canlıların evrimini açıklama yöntemleri bu :) Yani dine uydurulmuş, din soslu evrim :) Aklıma bizim modernistler geldi. Hani İslam ile evrimi bir araya getirip İslam soslu evrim anlatanlar varya, işte onlar :)

Size bir şey sorayım. Köktenci ve aşırı milliyetçi yöneticilerin elleri yalnızca bilime mi uzanır? Cevabın hayır olduğunu biliyoruz.

Dolayısıyla müdahale ettikleri tek şey kitaplardaki evrim olmamıştı. Çeşitli sınıflara okutulan siyaset ve tarih kitaplarından Hindu milliyetçilerini rahatsız edecek kısımleri silmiş, kimilerinde ise değişiklik yapmışlardı. Hemen örnek vereyim. Mesela 2020 yılında, 11 ve 12. sınıflara okutulan siyaset bilimi kitaplarından Mahatma Gandi’nin inanç ve başarılarını anlatan metinlerden kimilerini kaldırdılar.

Kaldırılan cümlelerden birinde “Gandi’nin Hindistan’ı yalnızca Hinduların yaşayacağı bir ülke yapmaya kalkışmanın Hindistan’ı yok edeceğine ikna olduğu” yazıyordu. Silinen bir başka metinde ise “Hindu-Müslüman birliğinin kararlılıkla sürdürülmesinin aşırı Hint milliyetçilerini rahatsız ettiği, bu yüzden Gandi’ye suikast girişiminde bulundukları” anlatılıyordu. Bu tarz metinleri ders kitaplarından sildiler çünkü ucu aşırı dinci Hint milliyetçilerine dokunuyor, onları rahatsız ediyordu.

Yeri gelmişken objektif olmak adına bir noktaya daha değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi Hindistan’da birçok Müslüman var ve doğal olarak Hindistan tarihinde de önemli Müslüman isimler var.

Söz konusu Hindu gruplar ülkede egemen dinin Hinduizm olmasını istediğinden eğitim kurumunun başındakiler Hindistan tarihinde önemli katkıları olan Müslümanları gayrimeşrulaştırmaya çalışıyor. Hatta bunu o kadar abarttılar ki 16.yy’da Hindistan’ın alt kıtasını yönetmiş olan Babürler’e dair tüm metinlerinden tarih kitaplarından silinmesini emrettiler. Dolayısıyla Hint çocukları bir zamanlar Hindistan’dan Bangladeş ve Afganistan’a kadar uzanan Babür İmparatorluğu hakkında hiçbir şey öğrenmeden Hint tarihi okuyacaklar. Nasıl olacaksa artık. Yumurta koymadan menemen yapmak gibi bir şey :)

Yani iktidar diyor ki tarih ve siyaset oku ama bizim istediğimiz gibi oku. Gerçi dir dakika, bizde de aynı değil mi? Şaka maka, sevgili hüloycular, aşırı dinciler, birçok konuda Hindistan’ı küçük görüp haklarında makara yapıyorsunuz ama birbirinize de çok benziyorsunuz :)

Ülkemizde eğitime bu tarz müdahaleler olduğunda ve bizler ses yükselttiğimizde bir şey değişti mi? İktidar veya MEB “madem tepki geldi, kararımızı hemen geri çekelim” dediler mi? Genellikle hayır. İşte Hindistan’da da durum aynı olduğundan ülkedeki akademisyenler eleştiri ve protestoların kısa vadede bir sonuç getireceğine inanmıyor. Üzerinde çok fazla durulur ve çaba harcanırsa uzun vadede bir şeylerin değişebileceğini umuyorlar.

Diğer yandan Hindistan’ın yaklaşık %14’lük kesimi Müslüman olduğu için Hindu milliyetçileri eğitim bakanlığına Hindistan’ın tarih boyunca Müslüman azınlıklar tarafından nasıl baskı altına alındığına dair kurusal hikayeler konması için baskı yapıyorlar. Evet, Hint tarihinde Müslüman etkisi yok değil, hatta tarihlerinde bir zamanlar İslam’ı yaymak için halkı öldüren Müslüman isimler de var tabi.

Hemen bir örnek vereyim. Mesela 1752 yılında Lahor şehrinin Müslüman valisi Mir Mannu, Sih kadınları yakalattırdıktan sonra İslam’a geçmeleri için çocukları üzerinden tehdit ederek baskı yapmış, kadınlar İslam’a geçmeyi reddedince kadınları işkenceler ile öldürtmüş, çocuklarının, 300’den fazla Sih çocuğun uzuvlarını keserek katlettirmişti. [1]

Gerici Hinduların ders kitaplarına eklenmesini istediği uydurma hikayelere dair komik ve absürt bir örnek vereyim. Mesela Eğitim Bakanlığı’na baskı yaparak eski Hindu bilim insanlarının modern bilimden çok önce kök hücre araştırmaları yaptığı, hatta uzaya gidebilecek kadar gelişmiş uçan makineler icat ettiğine dair hikayelerin bir gerçekmiş gibi eğitim kitaplarına dahil edilmesini istiyorlar.

Ne güzel kafa değil mi? Kendin icat etme, emek verme, uğraşma, var olan ne varsa üzerine konabilmek, bu sayede milli duygularını ve dinini pohpohlayabilmek için işine geldiği şekilde kendince tarih yaz. Oh, mis!

İnanna’nın güzelliğine yemin olsun bir an için Hindistan’dan mı bahsediyorum yoksa kendi ülkemizden mi bahsediyorum diye afallamadım değil.

NE FETVA VEREYİM ABİME?

Hazırlayan: A.Kara


NE FETVA VEREYİM ABİME?


Diyanet İşleri Başkanlığına TOKİ projeleri ile ilgili şöyle bir soru yönelttiler:
TOKİ tarafından uygulanan Sosyal Konut Projesinin dini hükmü nedir?

Başkanlık, projelerde ev almak için kullandırılan kredileri veren kamu bankalarının amacının faiz elde etmek olmadığı, amacın gelir elde etmek değil ev almak olduğunu söyledi. Yani diyanet bu projeden yararlanmanın caiz olduğunu söyledi.

Kurul fetvasında yayınlanan cevap özetle şu şekilde:
“İslam’da faiz, kesin olarak haram kılınmıştır. Bir zaruret bulunmadıkça faiz almak da vermek de caiz değildir. İş kurmak veya genişletmek; ev, araba satın almak üzere kişi, kuruluş veya bankalardan alınan faizli krediler de bu kapsamdadır ve caiz değildir. TOKİ aracılığıyla devreye alınan son uygulama ise devletin, alt veya orta gelirli vatandaşlarına yönelik olarak ürettiği bir sosyal konut projesidir. Bu projede, peşinat haricindeki tutar, kamu bankaları vasıtasıyla kredilendirilmekte olup devletin söz konusu borçlandırmadaki amacı, faiz geliri elde etmek değil, aksine ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarının ev sahibi olmalarına yardımcı olmaktır.

Bu itibarla, devlet TOKİ’nin bu uygulamasında başka bir yolla konut alma imkânı tanımadığından, belirtilen niyet ve amaçlar doğrultusunda söz konusu projeden yararlanmak caizdir.”

Hani hep anlatmaya çalışıyorum ya, din ve siyaset tamamen insanları yönetmek, istediğini elde etmek ve yaptırmak içindir diye, işte bu olay da yüz binlerce örnekten sadece biri. Zamanında "ben peygamberim" "Tanrı benimle konuşuyor" diyen ve peygamber olduğuna inanılan ne kadar zat varsa hepsinin amacı da bugünden farksızdı. Yani amaçları isteklerine ulaşmaktı.

Domuzu haram kılarak yetiştirdikleri küçükbaş hayvanların satışının baltalanmasını engellemek,
Savaşta ele geçirilen kadını ganimet ilan ederek onları köle pazarlarında satma yani para kazanma veya onları kendisi ve çevresindeki destekçilerinin arzuları için kullanma imkanı elde etmek,
Haklarında çıkarılan dedikodulara karşı halkı ilahi mesaj geldi diyerek Tanrı ağzıyla korkutmak,
Eşleri ile yaşadıkları sıkıntıları bile Tanrıyı ortak ederek sahip oldukları kadınları dizginlemek,
Yine sözde ilahi mesajlar sayesinde gönlünün istediği hangi kadın varsa ona sahip olabilmek,
Dönemin önde gelenlerine veya güçlü kabileleri göz kırpan, onları safına çekmeyi amaçlayan söylemler üretebilmek,
Yanında savaşacağı insanlara vaatler vererek onların ölüm korkularını bastırmak,
Allah söyledi, görüşmeden önce bana görüşme parası verin diyerek keseyi doldurabilmek,
Allah öyle emretti, Allah'ın isteği buymuş diyerek evlatlığının karısını kendi karısı yapabilmek,
Bakın, Allah baskın yapan atları, yani aynı zamanda onlara binen sizleri de övüyor diyerek fedailere gaz verebilmek,
Koskoca Allah ganimetten 5 de 1 pay istiyor diyebilmek,
ve bunlar gibi yüzlerce işi halledebilmek, isteklerini yerine getirebilmek için DİN mükemmel bir araçtı.

Günümüzde de görüyoruz ki DİN hala mükemmel bir araç ve nerede para var ise, nerede siyaset var ise orada mutlaka din var. Çünkü dini kullanarak inançlı olan insanların sizin eylemleriniz karşısında susmasını, size karşı sessiz kalmasını hatta sizi şakşaklamasını bile sağlayabilirsiniz.
O yüzden Din ve Siyaset aynı elin parmakları gibidir ve gerek oy toplarken, gerek halkı yönetirken, gerek eylemlerini haklı gösterirken kullanılabilecek en etkili ve mükemmel araç dindir.

Bu yüzden de Diyanet haram olan faize bir kılıf bularak iktidara yaranmak için bir nevi NE FETVA VEREYİM ABİME fetvası vermiş, bu şekilde siyasi iktidara da destek olmuştur. Şaşırdım mı? Hayır...

ŞEYHİN OĞLU SEKS PARTİSİNDE ÖLDÜ

Haber
Dünyadan haberler, Haberler, haber, Dini Haber, Birleşik Arap Emirliklerinin Şeyhinin oğlu seks partisinde öldü, Şeyh Halid uyuşturucu, Şeyh Halid bin Sultan el-Kasimi, İslam haber,


BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ ŞEYHİNİN OĞLU SEKS PARTİSİNDE ÖLDÜ
Alınan bir ihbar üzerine Birleşik Arap Emirlikleri Şeyhi'nin oğlu Kasimi'nin Knightsbridge'de bulunan evine giden ekipler evde çok sayıda uyuşturucu madde bulunduğunu ve seks partisi yapıldığını tespit ettiler. The Sun'a konuşan bir tanık evde insanların uyuşturucu alarak ilişkiye girdikleri bir tür parti olduğunu doğruladı.

Polisin soruşturma başlattığı olayla ilgili olarak bir diğer ihtimal ise Şeyh Halid'in aldığı yüksek doz uyuşturucan dolayı ölmüş olabileceğiydi. Konuyu araştıran polis, teşkilata sessiz kalmaları emrini verirken yaşanan bu olay sonrası Birleşik Arap Emirliklerinde Şeyh Halid'in doğduğu Şarika'da bayraklar 3 gün boyunca yarıya indirildi, ulusal yas ilan edildi ve Sultan bin Muhammed El-Kasimi'ye sosyal medyadan çok sayıda başsağlığı mesajı yazıldı.

Fiyatları 90 milyon pound olan evlerin bulunduğu bölgedeki bir evde gerçekleşen bu olay sonrası ölen şeyhin arkadaşı Elliot Frieze açıklama yaparak "çalışkan ve yetenekliydi, harika bir insandı" dedi.

Ölümünün ardından fotoğrafçı arkadaşı Peru'lu Mariano Vivanco da instagram hesabından Şeyh Halid'in fotoğrafını paylaşarak "Sen her zaman benim meleğim olacaksın. Huzur içinde yat" yazdı.

ŞEYH HALİD BİN SULTAN EL-KASİMİ KİMDİR?
Şeyh Halid'in babası Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki üçüncü büyük şehir olan ve petrol zengini Şarika'nın yöneticisidir.

Şarika'da dünyaya gelen Halid bin Sultan El-Kasimi dokuz yaşında İngiltereye taşınarak Tonbridge kolejinde eğitim gördü. Eğitiminin ardından moda ve mimarlık okuyan Halid, 2008 yılında kendi erkek giyim markası olan Qasimi Homme'yi kurmuştu.

ABİSİ UYUŞTURUCUDAN ÖLMÜŞTÜ
Şeyh Halid’in ağabeyi 1999’da aşırı dozda eroinden öldüğünde 24 yaşındaydı. Onun ölümünden sonra babasının tek varisi durumuna gelen Halid'in de ölümü sonrası babasının bir varisi kalmamış oldu.

Haber Tarihi: 03.07.2019
Kaynak: The Sun

Admin Yorumu: İslam zinayı yasaklar diyorsunuz (ki açıkça yasakladığı bir ayet yoktur) parayı bulur bulmaz kucaktan kucağa atlıyorsunuz.

İslam uyuşturucuyu yasaklar diyorsunuz, fazla para gaz yapınca uyuşturucu partilerine dalıyorsunuz (aç yatan tüm komşularınızı doyurduğunuzdan olsa gerek).

İslam en iyi yönetim şeklidir, yoldur diyorsunuz ama çocuklarınızı İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde okutuyor, oralara gönderiyor, orada hayatlarına devam etmeleri için mülkler alıyorsunuz.

Bir yandan "kadın kapanmalı" derken diğer yandan "or-spu" etiketi yapıştırdığınız kadınların çevresinde dolaşmaktan da kendinizi almıyorsunuz.

Bu durumu açıklayan en güzel şey muhakkak ki Ömer Hayyam'ın rubailerinden biridir:
Sen sofosun, hep dinden dem vurursun,
Bana da sapık, dinsiz der durursun
Peki ben ne görünüyorsam o'yum
Ya sen ne görünüyorsan o musun?

VATİKAN VE KATOLİK OKULLARI YAPAY ZEKA ETİĞİ ÜZERİNDE DURUYOR

Haber
Dini Haber, Haberler, haber, Hristiyanlık dünyasından haberler, Vatikan haber, Dinlerden haberler, Dünyadan haberler, Katolik okulları, Vatikan ve yapay zeka etiği,

VATİKAN VE KATOLİK OKULLARI GÜNDEME GELEN "YAPAY ZEKA ETİĞİ" TARTIŞMASINA AĞIRLIK VERİYOR

Marquette Üniversitesi profesörü Shion Guha, geçen sonbaharda yapay zeka ve etiğine odaklanan bir sınıf planlamaya başladığında küçük ve samimi bir seminer için yeterli öğrenciyi çekeceğini, ilginin olmayacağını varsaydı.

Fakat beklenmedik bir şekilde öğrenciler sınıfları tıka basa doldurup Guha'yı bir bekleyen listesi oluşturmaya zorladılar.

Katolik kolejindeki veri bilimi lisansüstü programı direktörü Guha, "Aslında öğrencilerden bu tür bir yanıt beklemiyordum, etik konusuna ve bilime gerçekten özen gösteriyorlar" dedi.

Marquette öğrencileri kendilerini gelecekteki teknolojilerin iyi mi yoksa kötü mü kullanılacağına dair derin sorularla güreşen teknoloji sektörü profesyonellerinin, dini liderlerin ve Silikon Vadisi işçilerinin artan hareketinin bir parçası olarak görüyorlar.

Shion Guha “Katolik Kilisesi, etik araştırmasının ne olduğu konusunda bazı Batı kanunlarının geliştirilmesinde etkili oldu” dedi.

Bu arada Katolik liderler bu kanunların güncellenmesi için giderek daha fazla yatırım yaptılar.

Şubat ayında, Vatikan’daki Pontifical Yaşam Akademisi görevlileri ve teknoloji devi Microsoft, etik ve yapay zekanın kesişimine odaklanan bir doktora tezini savunan bir doktora öğrencisini onurlandırmak için 6.900 dolarlık uluslararası bir ödül üzerinde işbirliği yapmayı planladığını duyurdular.

Microsoft Başkanı Brad Smith bu girişimi aynı ay Papa Francis ve Başpiskopos Vincenzo Paglia ile yaptığı özel bir toplantıda tartıştı. Pontifical Life Medya Yöneticisi Fabrizio Mastrofini Akademisi'ne göre bu üçlü “genç neslin teknolojilerin sorumlu kullanımı konusunda eğitilmesinin önemi” üzerinde anlaştılar.

Mastrofini ayrıca ortaklığın papaz Francis'in akademiden etik ve yapay zeka konularını incelemesini istedikten sonra ortaya çıktığını belirtti.

Papaz Francis attığı bir mail ile “Teknolojiler ilerliyor, ancak tarafsız değiller” “İnsanlık konusunda uzman olan kilise dünyayı daha insani ve adil kılan bir gelişmenin yolunu gösterebilir.” dedi.

Microsoft yetkilileri ise bu toplantı hakkında yorum yapmaktan kaçındılar.

Haber Tarihi: 16 Mayıs 2019
Kaynak: Religion News


Admin Notu: Burada dikkat edilmesi gereken birkaç durum var:
  1. Vatikan bir şekilde teknolojiyi öcü-şeytan işi demeden kabullenmeye ve ortaklık etmeye başladı. Bunun nedeni ise değişen dünya düzeninde daha fazla kişiyi dine bağlı bir şekilde tutup kaybetmemek olabilir.
  2. Ben olsam söylemezdim, diyeceğim şey ise "insanlık konusunda uzman olan kilise" sözüdür, cadı diye yüzbinlerce insanı diri diri yakan, kazıklara geren, üzerine taş koyup ölüme bırakan, karanlık geçmişe sahip bir dinin ve onun kiliselerinin "insanlık konusunda uzmanız" demesi absürd bir durumdur.

PAKİSTAN'DA 10 YAŞINDAKİ KIZLA EVLENEN ADAM TUTUKLANDI

Haber
Dini Haber, haber, Haberler, Dünyadan haberler, İslam ülkelerinden haberler, Çocuk gelin, Pakistan'da çocuk gelin, Çocuk istismarı, 40 YAŞINDAKİ PAKİSTANLI ADAM 10 YAŞINDAKİ KIZLA EVLENDİ VE KIZ CİNSEL İSTİSMARA UĞRAMADAN HEMEN ÖNCE POLİS DURUMA MÜDAHALE ETTİ

Perşembe günü Shikarpur Polisi, Sind eyaletinin Shikarpur ilçesinin Naparkot bölgesinde 40 yaşında bir erkekle 10 yaşındaki bir kızın evlenmelerinin önüne geçti.

Polisin aktardıklarına göre Muhammed Somar isimli şahıs nikah sonrası tutuklanırken ağlamakta olan kız çocuğu da koruma altına alındı. Polis baskını sırasında çocuk gelin damadın yanına gönderilmek üzereydi.

Polis ayrıca Mohammad Somar’ın kızın babasına evlilik karşılığında 250.000 rupi ödediğini itiraf ettiğini de kayıtlara ekledi.

Şikarpur polisinin alt denetmen yardımcısı (ASP) Farooq Amjad ailenin kızlarının korumaya alındıklarını evlilik görevlisi, baba ve 40 yaşındaki adamın gözaltına alındığını ve soruşturmanın devam ettiğini doğruladı.

Haber Tarihi: 03 Mayıs 2019
Kaynak: Pakistan Today

MEKKE VE KABE'Yİ BÖCEKLER BASTI

Haber
Dini Haber, haber, Haberler, Kabe çekirge istilası, Kabe'yi böcekler bastı, Mekke çekirge istilası, Mekke'yi çekirgeler bastı,
Suudi Arabistan'ın Mekke kentindeki Mescid-i haramı ve Kabe'yi de içeren çevre bölgelerini çekirge ve hamam böcekleri bastı. Cumartesi gecesi ortaya çıkan bu böcekler çok kısa süre içerisinde Mekke'nin birçok bölgesine yayıldı. Bu kadar fazla böceği gören bölge sakinleri ve uzmanlar ise şaşkın.

Müslümanların kutsal mekanı olan ve Hac vazifeleri için gittikleri Kabe ve Mescid'i Haram'ın ilk defa böyle bir olayla karşılaştığı belirtilirken bazı kesimlerden bunun bir işaret olduğunu düşünüyor.

Umre ziyaretlerinin aksamaması için ise Mekke Belediyesi gerekli noktalara temizlik ekiplerinin gönderildiğini ve olayın kontrol altına alındığını bundan dolayı herhangi bir aksaklık yaşanmayacağını belirtti.


FİLİPİN DEVLET BAŞKANINDAN KİLİSEYİ BOŞLAYIN AÇIKLAMASI

Dini Haber, Haberler, Filipin Devlet Başkanından Kilise Karşıtı Söylem, Rodrigo Duterte kiliseye gitmeyin dedi, Filipin Devlet Başkanı "Bu nasıl din, nasıl tanrı?", Piskoposların yolsuzlukları, Rodrigo Duterte
FİLİPİN DEVLET BAŞKANINDAN HALKA ÇAĞRI
Daha önceleri "Tanrının varlığını ıspatlayan olursa istifa edeceğim" diyen, popüler liderler arasında adını duyuran Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, belediye aşkanlığı yaptığı Davao kentindeki bir törende halka seslenerek katolik kiliselerinin ayinlerine gitmeyin çağrısında bulundu ve sebep olarak ise kilisenin öğretilerinin bulunduğumuz çağdan kopuk, geri kalmış olmasını ve din adamlarının da sürekli yolsuzluk yaptığını gösterdi.

 Rodrigo, kiliseye gitmeyin dedikten sonra ise şu tavsiyede bulundu:
"Kendi evinizde bir ibadethane kurun, o budalalara (din adamları) para ödemek için kiliseye gitmeyin" dedi ve öğretilerine çağdışı dediği Vatikan için şunları ekledi:
"3000 yıl önce yaşamış olanlar nasıl olacak da bugün yaşananları öngerecek yada yansıtacaklar? Bugünün dünyası hakkında ne biliyorlar ki?"

Rodrigo D. daha önce Papa Françis'e O.Ç. ve tanrıya da salak diyerek bazılarını şaşırtmıştı, bu sefer ise kiliselerin cemaatlerine seslenerek onlara piskoposlara para vermeyin dedi. Sebep olarak ise piskoposların hem yolsuzluk yaptığını hem de bu da yetmezmiş gibi devlettten makam arabası talep ettikelerini dile getirdi.

Bazılarınız neden özellikle katolik kilisesi hakkında konuşmuş diyebilir, bunun sebebi Filipinlerin en kalabalık katolik nüfusuna sahip olan ülke olması. Sırf katolik öğretilerinden dolayı insanların büyük çoğunluğu birbirinden boşanamıyor veya kürtaja başvurmuyor.

BU NASIL DİN?
Rodrigo yazın gerçekleştirdiği bir konuşmasında ise şöyle demişti:

“Adem onu (elmayı) yedi ve sonra kötülük doğdu… Kim bu aptal Tanrı? Eğer durum buysa o (Tanrı), aptal bir o… çocuğu.  Mükemmel bir şey yaratıyorsunuz ve sonra baştan çıkartan ve işinizin üstünlüğünü yok edecek olan bir olay tasarlıyorsunuz.”

“Bu anneniz ve babanızın günahıydı. Siz daha doğmamıştınız ama yine de ilk günaha sahipsiniz. Ne biçim bir din bu? Bunu kabul edemem.”

Kaynak: Religion News

HİNDİSTAN'DA 4 YAŞINDAKİ ÇOCUK TOPLU TECAVÜZE UĞRADI

Haber
haber, Dini Haber, Haberler, Tecavüz haberleri,Hindistan'da tecavüz,Tecavüzcüye idam yasası,Hindistan'da 4 yaşındaki çocuğa toplu tecavüz,din, Cinsel istismar,
Yılan sokması nedeniyle Uttar Pradeş eyaletinde yoğun bakımda yatan ve tedavi görmekte olan 4 yaşındaki bir kız çocuğu 5 adamın toplu tecavüzüne uğradı, olay sonrası soruşturma başlatıldı.

Tecavüzün anlaşılması ise ilk olarak kız çocuğunun büyükannesine bir hemşir ile 4 adamın kendisine saldırdığını söylemesi ile ortaya çıktı. Yakalanan bir kişi gözaltında fakat diğerleri aranıyor.

Tecavüz vakalarının artması nedeniyle cezaları ağırlaştıran Hindistan'da tecavüz vakaları durmuyor. Daha önce de Yeni Delhi'deki bir otobüs yolculuğunda bir öğrenci toplu tecavüze maruz kalmış ve sonrasında tecavüzcüleri tarafından öldürülmüştü. 

12 yaşından küçüklere tecavüzün cezasının idam olduğu Hindistan'da yetişkinlere tecavüzün cezası ise 20 yıla çıkarılmasına olanak tanınmıştı.

Haber Tarihi: 05.11.2018
Kaynak: BBC

Admin Notu: Benzerliklerin farkında mısınız? Cinsel açlığın, tecavüz vakalarındaki yüksekliğin? Hindistan halkı ile ülkemizdeki halkın eğitim seviyesinin benzerliğinin? Oranın da dinin baskın halde yaşandığı bir toplum olduğunun farkında mısınız?

Hatta gördüğünüz gibi tecavüz yasasını yaşa göre kategorize etmişler. Bu absürd yasa eğer hatırlıyorsanız aynı şekilde günümüz hükümeti tarafından önerilmiş, halk tarafından "tecavüze uğrayanın yaşı mı olur, yaş ayrımı olmasın" tepkileri yükselmişti.
Ülkemizde tecavüz suçu için idam yasası isteniyor, idam cezası olan Hindistan'da tecavüz vakaları yine de durmuyor.

Bu ne demek?
Her zaman dediğim gibi, ceza ile bir işi çözemezsiniz. Ne ceza verirseniz verin bir öküz yine öküzdür. Önemli olan onu daha çocukken düzgün bir eğitim ile (aile + okul) büyütmek, hayatlarını din adı altında kısıtlamamaktır.
Yoksa istenirse tecavüz edenin üzerine göktaşı düşüreceğiz diyin, öküz yine öküzdür, yine de tecavüz eder.

EĞİTİM, EĞİTİM, EĞİTİM...

DEİZM DERNEĞİ BAŞKANI İLE RÖPORTAJ

Deizm Derneği röportaj, Deizm derneği ile röportaj, Dini Haber, Haberler, Tanrı kimdir, Yaşamın amacı, deizm, Dine neden inanmıyorsunuz, Röportaj, A, Adem ve Havva, Deizm röportaj, deizm nedir,
Merhaba dostlar, yakın zamanda kurulmuş olan Deizm Derneği'nin başkanı Özcan Pali ile röportaj gerçekleştirdim ve ona sosyal medyada merak edilen yada ağızlarda gevelenen soruları yönelttim (hatta bazılarını sorarken sorunun saçma olduğunu biliyordum ama maalesef bu soruların internette yazıp çizen, karalama kampanyası yapanlar için cevaplanması gerekiyordu).
Dernek başkanına zaman ayırdığı için teşekkür ederken sizleri de röportaj ile baş başa bırakıyorum.

Sosyal medyada deizmi sapıklık gibi göstermek için, bu derneği hükumetin kurduğu gibi birkaç iddia gördüm. Birde sizden dinleyelim.

Aslında bu söylemler yersiz değil. Birilerinin böyle düşünmesi çok makul çünkü tarih oldukça fazla komplonun kurulduğunu bize öğretir. Bu iddiaları ben de duysaydım yeni kurulmuş bir derneğe temkinli yaklaşırdım. Çünkü böyle diktatörlüğe giden bir hükumetten de ancak böyle kurnazca planlar beklenir. Ancak yine de böyle söylentileri benim bir şeyler söyleyerek ortadan kaldırmam suni bir çaba olur. Bu, Kur'an’ın tanrı sözü olduğunu iddia eden bir kişinin kanıt olarak “kitap öyle diyor” demesi gibi komik olurdu. Ancak madem soruldu yine de cevaplayayım.
  1. Öncelikle temkinli olun, evet bu yeni kurduğumuz dernek sizlerin de dediği gibi bir böyle olabilir,
  2. Ancak ipuçlarının bunu böyle göstermediğini görün. Mesela kurucu üyelerden 3 tanesi zaten Ateizm Derneği’ne üyeler ve uzun süre Etkinlik Komisyonlarında yer aldılar ve canla başla çalıştılar.
  3. Bir diğer ipucu, dinsel geçmişleri, kariyerleri ve hiç siyasi ve bürokratik geçmişlerinin olmaması. Ayrıca hiçbiri devlet dairesinde bile çalışmış değil. 
  4. Ve diğer ipucu ise, dernek kurucularının 6 tanesi birbirlerini en az 20 senedir tanıyor olmaları ve aynı semtte oturmaları. Diğer 6 tanesi ise daha yakın zamanda tanışıp dost oldukları kişiler. Sanırım en azından bu ipuçları kaygıları giderecektir.
Deizm, ateizmden önceki duraktır sözü ile ilgili düşünceniz nedir? Sizce deizm bir aşama mı?

Hayır değil. Eğer öyle olsa idi. Dünya’nın çoğu seküler yaşam tarzını seçen deistlerden olmazdı.

Aslına bakarsanız Ateizm, kendisinde “Yaratıcı yoktur” dogmatik öğretisini taşıdığı ve mutlak hakikatin de bu olduğunu söylediği sürece, dinlerden farkı olmayacaktır.

Deizm ise doğal bir düşünce, inanç veya felsefe biçimidir. Kendisi mutlak hakikati bulduğunu söylemeden evrenin bir yaratıcısı olduğuna kanaat getirir.  Dinlerin öğrettiği gibi Yaratıcının insani nitelikte olduğunu söyleyenlere karşı, biz deistler de “öyle tanrı yok” diyerek, dinlerin tanrılarına karşı ateistiz. Ancak evrenin var edene karşı da değiliz. Deizm hiç kesimizi zorlamadan ve argümanlara dahi daha ihtiyaç duymadan akıl, mantık ve sağduyu ile varılan en doğru düşünce biçimidir. Böyle söylemler şunu söylemeye benzer. “CHP ye oy verenler en sonunda komünist olurlar” gibi oldukça temelsizdir.

Deizmin türleri var mı?

Evet. Bazı deistler Tanrının yaratma eylemini değiştirmeden, onun niteliğinde düşünsel bir tahminde bulunarak bazı alt deist düşünce biçimini edinirler. Spiritüel Deizm, PanDeizm, PanenDeizm vs. Burada bunların anlamlarını söylemek yerine en kolay WikiPedia’ya bakmalarını tavsiye ederim.


Türkiye'de dinsiz olmanın zorlukları neler?

Dinsiz olmak öncelikle toplumda hakaret niteliği taşımaktadır. Bunun önemli bir nedeni öğretilen egemen din anlayışından gelir. Egemen din anlayışı Sünni İslam’dır. Ve bu inanca göre dinden çıkmak Allah’a hakaret ve ihanettir ve sonu ebedi cehennemdir. Şimdi bu öğretiye göre inançlı bir kişi, dinsiz bir kişiye nasıl bakar. Tabi ki kendi Allah’ı dinsize nasıl bakıyorsa öyle. Peki kendi Allah’ı dinsize nasıl bakıyor. Hain ve cehennemde ebediyen yanmayı hak etmiş biri. O halde inançlı bir kişinin, dinsiz bir kişiye kendi tanrısından daha merhametli olmasını bekleyemeyiz. O nedenle oldukça zor olmasının yanında düşüncelerinizi söylemenin hayati tehlikesinin olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

İş yerinde düşüncelerinizi açıklamak işinizden olmanıza neden olabilir. Bu gerçekleşmezse size mobig uygulanır. Bu da olmazsa zaten iş arkadaşlarınız tarafından dışlanırsınız.

Aile durum daha da zordur. Hele alevi bir aileden çok inançlı ailelerde durum daha da vahim hal alabilir. Baba, cehennemi hak eden bir kafirin evde yaşamasına müsaade etmez. Bu hem inançlarına aykırıdır hem de komşulara ve akrabalara karşı utançtır. Dayak, baskı ve evden atma ve evlatlıktan reddetmeye kadar giden acı dolu bir yolculuk başlayabilir. Anne ise gözyaşları ve psikolojik baskı uygulayarak zaten yaralar. Laik ve demokratik bir ülkede yaşıyor olsak da iktidarın dindar ve dini kürsülerin ve cemaatlerin oldukça baskın olduğu ülkemizde durum bu şekildedir.

Bilindiği gibi deizm sapıklıktır gibi açıklamalar yapıldı. Deizmde sapık yakıştırmasını hak edecek bir durum var mı?

Bir kişinin hiçbir dine girmemesi sapıklık olabilir mi diye sormak lazım. Şöyle diyelim bir kişinin Müslümanken Hristiyanlığı seçmesi konu olsaydı Diyanet İşleri Başkanı aynı açıklamayı yapar mıydı? Hayır yapmazdı. O halde bu şu anlama geliyor. “Hangi dine giriyorsan gir sorun yok ama bir din seçmezsen sen sapıksın”

Bu anlayış bozuk bir zihniyetten gelir. Şöyle düşünülüyor. “İnsanların bir dini olmazsa, tüm kötülükleri yaparlar.” Bu anlayış çarpık bir anlayış. Bunu böyle söyleyenlere şu soruyu sormak lazım. “Sizler bir tarikata bağlı olmazsanız kötü biri mi olursunuz.?” Cevap Hayırdır. Ülkemizde Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile toplumsal gelişme sağlandığını hatırlatalım. Üstelik öyle olsaydı dinsiz yaşayan Avrupalıların ülkeleri oldukça tehlikeli ülkeler arasında olurdu. Deizm sapıklıktır iddiası oldukça asılsız, yersiz korku ve cehaletten gelir.

Derneğe üye olmak için neler gerekiyor? Üyelik ücreti ne kadar ve neden alınıyor?

İstanbul dışında olsanız bile bu, derneğe üye olmanıza bir engel değil.

Üye olmak için www.deizmdernegi.org sitemizden başvuru formunu indirip doldurmanız yeterli. Bu forma ekleyeceğiniz, 1) Resim, 2) Kimlik sureti, 3) E- devletten çıkartabileceğiniz ikamet belgesi yeterli. Bunları 3 şekilde kolayca bize yollayabilirsiniz:
1) Kargo
2) Elden
3) E-mail adresimize (deizmdernegiistanbul@gmail.com)

Ben derim ki en kolayı telefonunuzla bu 3 belgenin resmini çekin ve e-mail atın. Bu 10 dakikanızı alır. Yani derneğimize 10 dakikada üye olabilirsiniz. Aidatları sembolik tutuk. Aylık 10 TL'dir.

Deizm derneği neden gerekliydi?

Biz deistler dinsel baskı yaşıyoruz gerçekten. Fiziksel olarak yaşamak bir anlam katmaz insana. Düşünceleri ile vardır insan. Kendi ifade edemediği bir yerde yaşamak insan hakları ihlalidir ve zulümdür. Aslında düşüncelerimi açıklamak zulmü şöyle dursun, fiziksel ve dinsel baskı bizleri daha da yaşanılamaz kılar. Bu yaşamak gibi, nefes alamamak gibi bir şey.


Çoğu deist bir dernek kurulmasına ihtiyaç olunmadığını söylüyor, neden bu derneği kurdunuz, neden gerek vardı?

Böyle söylemelerini dar görüşlü olmalarına bağışlıyorum. Bunu bütün taraftarların Galatasaraylı olmalarını sağlayıp, takımı rakipsiz bırakmak gibi anlamsız bir girişime benzetiyorlar olabilirler. Ama iş öyle değil. Böyle dar görüşlü düşünenlere şu soruları sormak lazım.
  1. Anonim veya başka kötü niyetlerle yalanlar ve düşmanlıklarla dolu bir dinin varlığına devam etmesini arzuluyor musunuz?
  2. Çevrenizi saran dinin biat etme baskısı size çekici geliyor mu?
  3. Dinsel baskı görmek istiyor musunuz?
  4. Dinsel kölelik altında ezilen, batıl inanışlarla türlü korkular yaşayan, kendi bağnaz dinsel yaşamlarıyla başkalarını baskılayan insanların toplumda var olması ve artması sizi memnun ediyor mu?
  5. Hiçbir dine ait olmadan yaşayan, ama teşkilatlanmamış, dernekleşmemiş bir ortamdaki boşluktan yararlanan Diyanetin, toplum üzerinde egemen güç olma ve cemaatlerinin inançlarını toplumun inançları gibi gösterme, bazı sinsi retoriklerle kanalize etme girişimleri sizi mutlu ediyor mu?
  6. Dinsel karanlıkta yaşayan oldukça muhafazakâr insanların arasında yaşarken, onların ibadetlerini benimsemediğinizden, yerine getirmediğinizden dolayı hor görülmeye devam etmek istiyor muşunu?
  7. Eğer bu sorulara “Hayır” diyorsanız o halde neden bizler gibi derneklerin olması gerektiğini de cevaplamış olursunuz.
Eğer cevap vermekte yine zorlanıyorsanız biz cevabı verelim. Bizler insanların insanların ürünü olan dinlerden arınmasını, ayrılmaları ve batıl olan inançlarından gelen korkularından kurtulmalarını, tutsak oldukları inançları yüzünden başkalarının hayatlarını zehir etmemelerini, böylece din ve mezhep savaşlarına girmemelerini, laik devlet ve seküler toplum oluşmasını sağlayarak, ülke dünya barışına katkıda bulunmak istiyoruz.

Deklarasyonunuzda “Adem ve Havva gibiyiz” diyorsunuz. Adem ve Havva’ya inanıyor musunuz?

Bir metni gözden geçirirken, metnin ruhunu ve söylemek istediği şeyi iyi anlamak lazım. Eğer tek boyutlu okursanız her kelimeye takılır, arkasında aslında ne denmek istendiğini anlayamazsınız zaten.

Deklarasyonda “Adem ve Havva gibiyiz.” dedik. Ancak bu deklarasyon Ateist veya Agnostiklere hitaben hazırlanmadı. Bu deklarasyon inançlı kişilere karşı bir beyandır. Böyle olunca, bizlere sapık diyenlerin aslında kendi inandıkları Adem ve Havva’ya da sapık demiş olduklarını anlatmak istedik. Yani onların yanlış düşündüklerini, yine onların Adem-Havva öğretisi üzerinden göstermek istedik. Bunu anlamak bu kadar zor olmasa gerek. Şöyle düşünün, bizler deklarasyonumuzda “Biz deistler büyük bir aileyiz, her tür dinsel baskıya karşı Süpermen kadar güçlüyüz.” deseydik, o halde sizler bizlerin Süpermen’e de inandığımızı düşünecektiniz. Bu çok komik bir dar bakış açısı.

Bu derneği devletin, insanları fişlemek için açtığını düşünüyorum. Siz de polis olabilirsiniz?

Böyle düşünmek ile haklı olabilirsiniz. Netice de böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ancak şöyle düşünün. 12 Kurucu üyenin hepsi mi polis? Değil ise bir iki polis deistleri kandırarak dernek kurmaya mı kalkıştı? Komplo teorinizi bir an için makul bulsak dahi, iç işleri ve valilik tarafından onaylanmış bir derneğin içinde bulunmak, anayasal hakkımızı kullandığımız sürece ne sakıncası olabilir. Ayrıca zamanında Ateizm Derneği için de böyle düşünülmüştü. Ancak bunu böyle olmadığı derneği kuranların geçmişinden açıkça belli olur. Bir araştırma yapıldığında bunun böyle olmadığına çok rahat kanaat getirilebilir ancak hiçbir araştırma yapmadan veya yapmak istemeden peşin olarak bunu söylemek, Cumhurbaşkanı’na ABD ajanı demek kadar kolaydır.

Bu derneği madem açtınız, inancınız gereği o zaman kendi haline bırakabilirsiniz şimdi?

Bu soruyu bir deistin sorduğunu düşünemiyorum. Olsa olsa deizmi anlayamamış bir inançlı sormuştur. Deizm dindarlar arasında sanıldığı gibi, bir tanrının dünyayı yaratıp bir kenara çekildiği gibi bir inanç değildir. Öyle olsaydı deizm temelden saçma ve mantıksız olurdu. Böyle düşünüyor olanlarından dolayı deizm elbette öyle gelecektir. Deizm, tarihsel bir süreç geçirmiştir. Şu an Modern Deizm sürecindeyiz. 1800’lü yıllarda Hristiyanlıktan bağlarını koparmış ve dinsiz bir şekilde yaşayan deistler, yaratıcıyı yine de dinlerdeki gibi bir tanrı olarak betimlediler. Dinlerin hakikat olmadığı sonucuna vardıktan sonra Tanrı tanımı ile pek fazla ilgilenmediler ve Tanrı tanımı yine insan biçimci yani antropomorfik olarak kaldı. Öyle olunca tanrının neden müdahaleci olmadığı konusundaki soru sürüncemede kaldı ve cevaplanmadı, cevaplanmaya da pek meraklısı olmadı. Zaman ilerledikçe Deizm felsefesi, evrimsel kanıtlar ve diğer bilimsel kanıtlarla kendini bu konuda kendini daha da ileri götürerek olgun bir hal aldı.  Modern Deizmde antropomorfik bir tanrı düşüncesi yok. Yani Deizmdeki tanrı tanımı dinlerdeki gibi insan biçimci, duyguları ve insani nitelikleri olan bir tanrı değil. Bunun yerini aşkın yani insanüstü, doğa ve evren üstü bir bizim tanımlama yapamayacağımız bir tanrı anlayışı var ki bu da tam yerindedir. Çünkü tarih boyunca insanlar putlardan yaptıkları tanrılara bile kendi insani niteliklerini vermişlerdir. Şimdiki deizmdeki bu tanrı anlayışından sonra kimse onun evreni yaratıp bir kenara çekildiği gibi insani davranış tarzını ona yükleyemez. Dolayısı ile tanrı yaratmış bir kenara çekilmiş değil, o yaratma eyleminde bulunmuş bir güç, bir nedendir. Bu tanımdan sonra onun müdahaleci mi, değil mi konusunda şöyle söyleyebiliriz. İnsanlık tarihi, yaşanan acılar ve ıstıraplarla dolu insanlık tarihi bize şunu gösteriyor ki, insanlığı düşünen ve onunla ilgilenmek isteyen bir tanrı hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Müdahale diye konu edinenler tarihte geçmez sadece dinsel masal kitaplarında geçer. İkincisi, söz konusu tanrının, şu an bile, günlük yaşamımızla ilgileniyor olduğuna dair kanıt sunamayız. Müdahaleyi beş duyu organımızla algılayamıyoruz. Ve bilimsel, sosyal ve toplumsal bulgularımız yok. İnsanlar yine hala savaş, yoksulluk, adaletsizlik, hastalık ve daha çok sayabileceğimiz sıkıntılarla kendi çözümlerini üreterek mücadele ediyorlar. Asıl Tanrıya insani niteliklerini yükleyen ve kıyamete kadar dünyaya karışmayan bir şekilde tarif eden İslam'ın ve diğer dinlerin anlayışıdır ve oldukça mantıksızdır.


Bir Allah’ın varlığına inanıyorsunuz madem, neden O’nun bir din göndermediğine inanmıyorsunuz?

Olağan üstü şeyler, olağan üstü kanıtlar gerektirir. Dinler şimdiki insanlık için oldukça ilkel kalıyor. Şimdi birkaç örnek soru ile bu dinlerin tanrıdan mı yoksa zamane insanlardan mı geldiğine siz karar verin.
  1. Köleliği kim kaldırdı, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an mı yoksa Amerika Yurttaş Hakları ve diğer bildirgelerle insanlar mı?
  2. Çocuk haklarını kim en iyi savunuyor mu, söz konusu dinlerin kitapları mı Çocuk Hakları Bildirgesi ile insanlar mı?
  3. Kadınları cariyelikten kurtaran ve toplumun her alanında üretime katılmasını sağlayan söz konusu kitaplar mı yoksa insanların oluşturduğu medeni haklar mı?
  4. İnsanların refah ve konforuna hizmet eden bilimsel bulgu ve gelişmelere dinsel kitaplar mı neden oldu yoksa, dinlerden sıyrılan bilim adamları mı?
  5. İnsanlar daha çok dindar olurlarsa mı barış gelir dünyaya yoksa dinlerden sıyrılınca mı?
Bu sorular eğer eğer din değil, dinlerden sıyrılmış ve dini referans almayan insanlık yaptı diyorsanız, zaten bunları başaramamış dinlerin evreni ve kainatı yaratan bir tanrının eseri olmayacağını cevaplamış olursun.

Cehenneme inanmıyorsanız kötülük yapanın yanına yaptıkları kötülükler kar mı kalacak?

Yaşama dinsel pencereden bakarsanız, inandığınız insansı tanrıdan bir cezalandırma beklersiniz. Ancak yaşamın doğasını gözlemleyin. Doğadaki canlılar bir yaşam mücadelesi içindeler. Bütün canlılar birbirlerini yemekteler. Aynı türler bile kendi içinde savaş halindeler. Bir kaplanın bir ceylanı parçalamasından dolayı ceza almasını bekleyemezsiniz. Kendi içlerindeki mücadele kendi içlerinde kalır. Biz insan oğlunun da yaptıkları aramızda kalır. Buna tedbir olarak kanun ve nizamlar yaparken kendi içimizde cezalandırma yöntemini geliştirmişiz. Toplum içinde belirlediğimiz kanunları çiğneyenler olursa kendi oluşturduğumuz kanunlarla cezalandırıyoruz. Üstelik kötülükler görecelidir. Geçmişte ülkelerin ülkelere saldırması çok doğaldı ve suç değildi. Birleşmiş Milletlerin Kurulmasından sonra konulan kanunlar sayesinde çıkar amaçlı savaş açan ülkeleri kötülük yaparak suçlamış olduk. Bir yerde kanun konmamış ise yapılanlar suç değildir. Kanun konulduğu için eylemleri suç sayıyoruz. Adolf Hitler’in yaptığı kötülüklerden örnek vererek onun nasıl olurda deist düşünceye göre ceza almayacağını soruyorlar. Adolf Hitler’i savaş ilan edip işgalci olarak suç işlediğini ve tanrısal adalet ile cezalandırılmasını arzu edenlere, Osmanlı Padişahlarının da aynı şeyi, fetih arzusu ile yaptığını hatırlatmak isteriz. Ama Adolf Hitler’i katil ilan edip Osmanlı işgallerini fetih diye anmalarının nedeni, birinde birleşmiş milletlerin olmayışı diğerinin oluşudur. Birleşmiş Milletler yokken kötülük değildi, yasa koyucu olarak Birleşmiş Milletler olunca kötülük sayıldı. O halde sonuç şudur. Kötülük nesnel değil özneldir ve tarih içerisinde ve toplumdan topluma değişir ve kötülük yapanlar cezalarını oluşturduğumuz kanunlar sayesinde cezalandırılır. Kanundan kaçanlar ise ölünce bir yerlere kar götürmeyecekler. Onların suçları ya hapistir ya da kanundan kaçak yaşamaları gibi zorlu yaşamlarına mal olur ve bununla beraber vicdanları iyi bir yaşam sürdürmelerini engeller. Dahası suç işlemiş kişilerin kanundan kaçmaları da bizlerin, adalet sistemimizin acizliğidir. Kötülük konusunda son sözümüz şudur. Biz insanlık ailesi olarak birbirilerimize yaptığımız kötülük doğanın ve doğada yaşayan diğer canlıların ilgi alanı olmadığı gibi yaratıcının da müdahalesini gerektirmediğini görüyoruz.  Kol kırılır içinde kalır.

Yaşamın amacı nedir sizce?

Evrimsel süreç ne için yaşadığımızı değil nasıl yaşamamız gerektiğini söyler. Bazılarına göre yaşamın amacı neden yaşadığımızdır, bazılarına göre de nasıl yaşadığımız yaşamın amacıdır. Yaşamın amacının neden yaşadığımız sorusuna verilecek cevap olduğunu söylüyorsanız, bunun cevabının evreni var edende saklı olduğunu ve “Meraklanmayın güvenli ellerdeyiz.” demekle yetineceğimizi söylemek isteriz.

Tanrı kimdir?

Tanrının kim olduğu sorusu, dinlerin antropomorfist anlayışının ürünü. Bizler tanrıyı kişi olarak görmek zorunda değiliz. Dinlerin anlayışıdır bu. Tanrı bir kişi midir, şahıs mıdır ki biz onun kim olduğunu söyleyebilelim. Kendisinin bizlerle etkileşim halinde olduğu kadar biz onunla etkileşim halinde olabiliriz. Başka türlü Tanrının niteliği hakkında öznel düşüncelerden öteye geçemeyiz. Belki de tanrının kim olduğu sorusu yerine tanrının ne olduğu sorusu doğrudur. Dolayısı ile bu bilgiye sahip olamayız şimdilik. Ama tanrının, “Evreni Yaratıcısı” olarak veya ”Evreni var eden” olarak belki de “Varlığımızın Nedeni” diye tanımlayabiliriz. Bu tanımlardan öteye geçmek dinsel öğreti uydurmaktan öteye geçmez.

Tanrının bizi ve evreni yaratmaktaki amacı nedir?

Bunu bilmek tanrının ne veya kim olduğu ve neden var olduğu sorusu ile aynı gizeme sahiptir. Bu sorulara cevap veremiyoruz, verseydik neden var olduğumuz sorusuna da yanıt bulurduk. Dediğimiz gibi tanrı ile etkileşimde olduğumuz kadar onun hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Tarih kendisinin bizlerle etkileşim halinde olduğunu nesnel olarak ispatlayamamıştır.

Neden bir Tanrıya inanmak zorunda hissediyorsunuz?

Bu soruya bir soru ile cevap arayalım. Sizler evrende başka yaşam formları olduğuna inanıyor musunuz? İnanıyorsanız neden inanmak zorundasınız? Sizlerin şöyle cevaplandırdığını duyar gibiyim. “Bizler evrende başka yaşam formları olduğuna inanmak zorunda değiliz. Sadece milyarlarca galakside neden yalnız olduğumuzu düşünelim ki. Netice de biz varsak, başka galaksilerde başkaları da vardır.” Diye bir mantık yürüterek bir sonuca varırsınız. Bizler bir tanrıya inanmak zorunda olduğumuzdan dolayı değil. Sadece biz var isek onun da olduğu makul ve mantıklı. Hem evrende neden hiçbir şey yerine bir şeyler var? Bu soru, bir Yaratıcının olduğu konusunda bize mantıksal bir çıkarım sağladığı için onun olduğunu düşünüyoruz.

Röportajı Gerçekleştiren: Din ve Mitoloji (A.Kara)
Röportaj Yapılan Kişi: Deizm Derneği Başkanı Özcan Pali

DEİZM DERNEĞİ KURULDU

Deizm Derneği "Türkiye'yi Deistirelim!" sloganı ile resmi olarak kuruldu.

12 Kurucu üye 18.09.2018 tarihinde İstanbul Valiliği tarafından onaylanan tüzüklerini alarak Deizm Derneği'ni resmen kurdular.

Deizm Derneği başkanı Özcan Pali herhangi bir dine mensup olmadıkları yüzünden ağır hakaretlere uğradıklarını, onurlarının incitildiğini ve hükümetin başındakilerin onlara "sapık" bile dediğini dile getirdi ve ekledi "Bizler Adem ve Havva gibiyiz, onlar da hiçbir dine inanmıyor sadece Allah'a inanıyorlardı, kitap yada peygamberleri yoktu. Eğer bize sapık diyeceklerse inandıkları Adem ve Havva'ya da sapık demiş olurlar".

Derneğin İnternet Sitesi: http://deizmdernegi.org

DENİZLİ'DE 14 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA CİNSEL İSTİSMAR

Dini Haber, Haberler, Artan çocuk tecavüz haberleri, Denizli'de 14 yaşındaki çocuğa cinsel istismar,Denizlide Suriyelilerin tecavüz ettiği çocuk,Denizli'de cinsel istismar suçu,Denizli haber
Denizli'de 14 yaşındaki bir kız çocuğuna bir grup tarafından cinsel istismarda bulunulduğu bizzat Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklandı. 1'i Türk 6'sı Suriyeli 7 kişi tutuklandı, 3 kişi ise hala aranıyor.

Denizli halkı tepki gösterince çıkan olaylar sonucu 5 kişi gözaltına alındı.

Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın konuyla ilgili açıklaması:
Geçen salı günü, Kale Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan ihbar ve müracaatta, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik 10 kişinin nitelikli cinsel istismar suçunu işledikleri iddia edildi. Bunun üzerine derhal, Kale Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldı. Mağdurun cinsel istismara dair raporları aldırıldı. Beyan doğrultusunda şüphelilerden 1'i Türk vatandaşı, 6'sı ise Suriye uyruklu olmak üzere toplam 7 kişi yakalandı. Bu kişiler, Kale Sulh Ceza Hakimliği'nce, sorgularının ardından tutuklandı. Olaya karıştıkları iddia edilen diğer 3 kişinin ise kimliklerinin tespiti ve yakalanmaları için çalışmalar sürüyor.
SURİYELİ AİLELER TAHLİYE EDİLİYOR
Denizli halkı bu suçu işleyenlerin kendilerine teslim edilmesini istediler, olayların kontrolden çıkması ihtimali üzerine Kale'ye Denizli çevrelerinden polis ve jandarma takviyesi yapılırken bölgede yaşayan 30 Suriyeli aile güvenlik nedeniyle tahliye edildi.

Konuyla ilgili Kale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yayın yasağı getirildi.

Haber Tarihi: 11.10.2018
Kaynak: CNN Türk, T24, Sputnik, Yeniçağ, Haber Denizli, Oda Tv

TREND OLAN ZAMANDA YOLCULUK İDDİASI

Her gün internette sıkılan halk, insanları eğlendirmek için bir yol buluyor gibi görünüyor. Son zamanlarda zaman yolculuğu fikri üzerine paylaşılan ünlü fotoğrafları oldukça popüler.

Pek çok yorumcu zaman yolculuğunu tartışıyor ve Nicolas Cage, Johnny Depp ve Matthew McConaughey gibi ünlülerin hayal edilebileceğinden daha uzun süredir burada olduğunu iddia ediyor.

Günümüz ünlüleri ile onlarla eşleştirilen eski insanlar arasındaki benzerlikler bazılarına göre oldukça ikna edicidir fakat ıspatlanamayacak bir düşünce olduğu için tüm konu gizemini barındırmaktadır fakat bir gerçek var ki benzerlikleri inkar etmek çok zor :)

Peki bu gerçekten zaman yolculuğunun kanıtı olabilir mi?
Sunulan sayısız imgeler arasında, Karayipler'deki aktör Johnny Depp'in popüler Korsanlar'ı ve ona benzeyen birisinin görüntüsünü görüyoruz.

Depp'in fotoğrafının ilk kez müzisyen büyük-büyükbabasının ve Bay Depp'in inanılmaz benzerliğini fark eden Michael Johnstone tarafından paylaşıldığı ortaya çıktı. Kaptan Sparrow'a ek olarak, Johnny Depp'i kastediyorum.

Dini Haber, Haberler, Zamanda yolculuk, Zamanda yolculuk iddiası, Johnny Depp, Eddie Murphy, Jay-Z, Mark Zuckerberg ve Kral Philip, A, İnternet trendleri,Trend haber

Eddie Murphy de ona çok benzeyen bir adamla birlikte yer alıyor.
Fotoğraftaki adam Eddie Murphy'ye çok benziyor ve fotoğrafın tarihi 1920'lere kadar uzanıyor.
İnanılmaz benzerlikler göz önüne alındığında birçok kişi fotoğrafların çekildiğini savunuyor.

Dini Haber, Haberler, Zamanda yolculuk, Zamanda yolculuk iddiası, Johnny Depp, Eddie Murphy, Jay-Z, Mark Zuckerberg ve Kral Philip, A, İnternet trendleri,Trend haber



Bir diğer ünlü kişi Hollywood mega yıldızı Nicolas Cage.
1860’lı yıllarda Cage’e benzediği düşünülen bir kişinin resmi de bu konuda tartışılmakta.
Aslında Nicolas Cage'e benzeyen bu görüntüyü görenlerden bazıları onun bir vampir olduğunu bile iddia ettiler :)

Fotoğraflar arasında ayrıca popüler müzisyen Jay-Z'de bulunuyor. Görünüşe göre fotoğraf 1939'da New York'ta Brooklyn sokaklarında çekilmişti. Jay-Z olarak bilinen Shawn Corey Carter ise 4 Aralık 1969'da Brooklyn, New York'ta doğdu.

Dini Haber, Haberler, Zamanda yolculuk, Zamanda yolculuk iddiası, Johnny Depp, Eddie Murphy, Jay-Z, Mark Zuckerberg ve Kral Philip, A, İnternet trendleri,Trend haber

Neredeyse size Facebook'un Kralı Mark Zuckerberg ve İspanya Kralı IV. Philip'in bir portresini göstermeyi unutuyordum. Ürkütücü olan, tesadüf bile olsa iki kralın bu kadar çok fiziksel benzerliği paylaştığıdır.

Dini Haber, Haberler, Zamanda yolculuk, Zamanda yolculuk iddiası, Johnny Depp, Eddie Murphy, Jay-Z, Mark Zuckerberg ve Kral Philip, A, İnternet trendleri,Trend haber

Her neyse, öne sürüldüğü gibi uzay gemileriyle zamanda seyahat edenler var mı yok mu bilemem ama bu görüntüler ve internette bulunan sayısız diğer fotoğraf gezegenimizdeki bazı insanlara fiziksel olarak oldukça benzeyebilen birçok insanın var olduğunun kanıtıdır. Bunun devam edeceğinden ve yüzlerce yıl içinde benzer tesadüflere dikkat çekeceğinden de eminim.

Yazan: A.Kara

RAHİPLERİ CİNSEL İSTİSMARDAN SORUMLU TUTMAK NEDEN ZOR?

Dini Haber, Haberler, Cinsel istismar, Kiliselerdeki cinsel istismarlarda artış, Kilise cinsel istismar,Papa Francis'in mektubu,Vatikan cinsel istismar
Büyük bir jüri raporu kısa süre önce Katolik Kilisesi'nde çocuk cinsel istismarının şaşırtıcı düzeylerini buldu. Altı piskoposluk bölgesinde 1000'den fazla çocuğun cinsel tacizini ortaya çıkardı ve 301 rahibe olayın faili olarak isimlendirildi. Ayrıca dini görevlilerin suistimali göz ardı ettikleri de kayıtlara geçti.

Buna karşılık, Roma Katolik Kilisesi başkanı Papa Francis "Tanrı'nın İnsanları" na hitaben bir mektup yazdı:
"Utanç ve tövbe ile, bir topluluk olarak olmamız gereken yerde olmadığımızı, zamanında hareket etmediğimizi, birçok canlıya verdiğimiz zararın büyüklüğünü ve ağırlığını kabul ediyoruz. Küçüklere hiç ilgi göstermedik; Onları terk ettik."
2001'den beri merkezileşme hareketinde Vatikan, piskoposun çocuk cinsel istismarına ilişkin tüm kanıtlanmış iddialarını İnanç Doktrini için Cemaatine göndermesini şart koştu. İnanç Doktrini için Cemaat Vatikan'da bulunur ve genellikle güçlü bir Kardinal tarafından yönetilir.
İşi "inancı teşvik etmek ve korumak"tır.

İnanç Doktrini Cemaati, piskoposun standart bir duruşma yürütmesini, bir kişinin kendi başına gerçekleştirmesini veya görevden alma veya görev devamının kabul veya reddetmesini söyler. Rahipler kararlara ve cezalara itiraz edebilirler. Vatikan bazen rahipleri kovmak isteyen piskoposları bile geçersiz kılar.

Tamamen kendi yetkileri dahilinde olmasına rağmen Papa Francis kanuna aykırı çocuk cinsel istismarı konusunda Kanun Kurallarını değiştirmemiştir.

Haber Tarihi: 29/08/2018
Kaynak: RNS

BAPHOMET HEYKELİ MİTİNGİ

Dini Haber, Haberler, Baphomet Heykeli Mitingi,Satanistlerin ABD'de diktiği Şeytan heykeli,Arkansas Baphomet heykeli,Şeytan kilisesi,Baphomet heykeli,Satanist mitingi
Baphomet isimli keçi başlı, kanatlı şeytan figürünün dev bronz heykeli ABD'nin Arkansas Eyalet Meclisinin bulunduğu kongre alanın önüne yerleştirildi.

Perşembe günü düzenlenen İlk Değişiklik yürüyüşüne yaklaşık 150 kişi katıldı. Satanizm Tapınağı konuyla ilgili olarak "10 Emir Anıtı insanların dini özgürlüklerini kısıtlıyor, yanında gülümseyen çocukların olduğu 7 metre uzunluğundaki bir heykele bile dini tolerans gösteremiyorlar" dedi.

Mitingi düzenleyen Arkansas eyaleti Satanizm sorumlusu konuyla ilgili şöyle dedi: "Eğer dini anıtlardan herhangi birine izin vermiyorsanız o halde herhangi bir dine ait hiçbir anıta izin verilmemelidir"

2017 yasalarından dolayı kurulmasına izin verilmeyen Baphomet heykeli geçen Perşembe günü kaldırıldı.

Arkansas'daki On Emir Anıtı ise Cumhuriyetçi Jason Rapert tarafından desteklenmiş ve 2017'de sessizce kurulmuştu. Kurulmasından 24 saat geçmeden bir adam arabası ile anıta çarparak kaza yaptı ve aracı parçalara ayrıldı. Aynı adam Oklahoma eyalet başkenti dışındaki bir başka On Emir anıtını daha imha etti.

Oklohama Yüksek Mahkemesi'nin On Emir tapınağını da yasalara aykırı bulup kaldırması sonucunda Satanizm Tapınağı da Baphomet heykelini kurmak için başlattığı kampanyasını sonlandırdı.

Haber Tarihi: 18/08/2018
Kaynak: RNS

KİLİSELER BAĞIŞ İÇİN KART OKUYUCU KULLANMAYA BAŞLADI

Dini Haber, Haberler, Kiliseler kart okuyucu kullanmaya başladı,Kiliseye kart ile bağış,Bağış için kredi kartı kullanımı,İngiltere Kilisesi,ABD Kiliseleri,Kiliselere dijital bağış
DOKUN VE DUA ET!
KİLİSELER BAĞIŞ İÇİN KART OKUYUCU KULLANMA BAŞLADI

Dünya genelindeki binlerce Hristiyan kilisesi artık insanlar üzerinde nakit olarak para taşımadığından bağış toplamak için taşınabilir kart okuyucular veya uygulamalar kullanmaya başladı.

İngiltere Kilisesi'ne artık yaklaşık 16.000 dini alanın artık taşınabilir kart okuyucularına erişebileceğini söylüyor. ABD'de ise yüzlerce kilise sadık takipçilerinin bağış yapabilmesi için kartlarını kullanabilecekleri kulübeler kurdu. Ayrıca kiliseler için paranın herhangi bir zamanda gönderilebileceği akıllı telefon uygulamalarını popülerleşmeye başladı.

İngiltere'nin ulusal yönetim kurulu başkanı John Preston, “Özellikle para taşımayan genç kilise takipçileri için işlerimizi hızla değiştiriyoruz ve tüm nesillerin ibadet yerlerinden en iyi şekilde yararlanmasını istiyoruz” dedi.

Teknolojiler, web sitesi üzerinden yapılan bağışlardan uygulamalara ve kilisede oluşturulan fiziksel ekranlara kadar çeşitlilik göstermektedir. Temassız kart okuyucusu ise özellikle İngiltere Kilisesi'nin  benimsediği daha yeni bir evrimdir.

Graham Hunter konuyla ilgili şöyle diyor:
"İncil tanrıyı baş teknik subay, baş tekniker, geleceğe dair bir mimar olarak tanımlar. Yani böylece Tanrı yaratıcı ve yeni teknolojiler üretiyor dolayısı ile biz de öyle yapmalıyız"

Haber Tarihi: 07/08/2018

AZINLIK CEMAATLERİNİN ORTAK AÇIKLAMASI

Haberler, Dini Haber, Azınlık cemaatleri, Azınlık cemaatlerinin liderlerinin bildirgesi, Rum Ortodoksları, Ermeni Patrik Vekili, Türkiye Hahambaşı,
Türkiyedeki azınlık cemaatlerinin önde gelenleri, bir bildirge yayınlayarak farklı dindeki topluluklara baskı yapılmadığını, bunun bir yalan olduğunu ilettiler.

Ülkede farklı dinlere mensup olanlara karşı bir baskı olmadığına dair bildirge yayınlayan temsilcilerden bazıları şöyle: Patrik 1. Bartholomeos (Rum Ortodoksları Patriği), Başpiskopos Aram Ateşyan (Türkiye Ermenileri Patrik Vekili) ve Rav İsak Haleva (Türkiye Hahambaşısı).

Kamuoyundaki bazı siyasi ifadelerde konuşulan, farklı inançtan insanların özgürlük ve ibadetlerine dair kısıtlamalar olduğu yönündeki iddialar için şu yanıt verildi:

"Ülkemizde asırlardan beri yerleşik farklı din ve inanç mensubu kadim toplumların dini temsilcileri ve vakıf yöneticileri olarak inancımızı özgürce yaşamakta ve geleneklerimize göre ibadetlerimizi özgürce yerine getirmekteyiz. Baskı olduğunu iddia eden ve/veya ima eden beyanlar tamamen asılsızdır ve maksadını aşmaktadır.   

Geçmişte yaşanılan birçok sıkıntı ve mağduriyet zaman içinde çözüme kavuşturulmuştur. Geliştirilmesini arzu ettiğimiz konular hakkında ise karşılıklı iyi niyet ve çözüm iradesi ile devletimiz kurumları ile devamlı istişare etmekteyiz. Kamuoyuna doğru yönde bilgilendirme yapmanın sorumluluğu ve bilinci ile bu ortak açıklamayı yapmaktayız."

Haber tarihi: 31.07.2018

KOLU AÇIK GİYİNİYOR DİYE AİLESİ TARAFINDAN KATLEDİLDİ

Shafilea Ahmed, Haberler, Dünyadan haberler, Dini Haber, Kolu açık giyiniyor diye katledildi,Ailesi tarafından katledildi,Din cinayetleri
EBEVEYNLERİN "KOLLARIN GÖRÜNÜYOR" KATLİAMI
Shafilea Ahmed'in anne ve babası, giydiği kıyafetlerin kollarını kapamadığı, kollarını açıkta bırakan üstler giydiği gerekçesi ile onu kardeşlerinin önünde plastik poşet ile boğarak öldürdü.

Ailesi, 17 yaşındaki Shafilea Ahmed'i “onurlarını lekelediği” gerekçesi ile öldürmeye karar vermeden önce kızlarına yıllarca türlü işkenceler yaptılar. Çift, kızlarını Eylül 2003'te kanepeye yatırdı ve rengi maviye dönüp boğulana kadar ağzını plastik poşetlerle tıka basa doldurdu.

Babası İftikhar Ahmed daha sonra kızının vücudunu arabasının arkasına koydu ve onu Warrington'daki evlerinden 70 mil uzağa attı. Ertesi gün polis, Shafilea'nın okula gitmediği konusunda uyarıldığında kızın ailesi onun kaçtığını belirtti. Fakat gencin yakın aile dostlarından biri olan Shanin Munir anlattıkları ile ölümünden önce yaşadığı istismarın boyutunu ortaya koydu. Shafilea’nın annesinin ve babasının sık sık ona “f-hişe ve or-spu” diye hitap ettiğini ve edepsizlik yaptığına kanaat getirdikleri zaman onu dövdüğünü söyledi.

Güneş (The Sun) ile yaptığı röportajda şu bilgileri verdi: “Çok fazla dayak yediğini ve çok fazla duygusal tacize maruz kaldığını duymuştum. Kız kardeşi, ailesinin Shafilea'yı bahçeye kilitleyeceğini söyledi. Evden kaçmak istemişti çünkü cehennem gibiydi. Shafilea, görücü usulü ile evlenen Farzana ve İftikhar Ahmed'in en büyük çocuğuydu. Büyüdükçe modaya ilgi duymaya, makyaj yapmaya ve sahte tırnaklar takmaya başladı, yani batının yaşam tarzına benimsedi.

Ailesi “asi” dedikleri doğasını engellemeye çalıştılar ve onu bir kuzeni ile evlenmeyi planladıkları Pakistan'a bir tatil düzenlediler. Shafilea gitmeyi reddettiğinde babası onu uyku hapları ile uyuttu. Genç kız uyandığında Pakistan'daydı, intihar etmek için içtiği çamaşır suyu boğazını ve yemek borusunu şiddetli bir şekilde yakıyordu ve çok korkmuştu. Doğruca hastaneye koştu ve iki ay kadar orada kaldı, babası ve kardeşleri ise eve geri döndüler.

Geri dönecek kadar iyi olduğunda, Warrington'daki tıp uzmanlarına kızının gargara ile çamaşır suyunu karıştırdığını, kazayla içtiğini söylediler. Olayın ardından suistimal daha da yoğunlaştı ve Shafilea’nın ailesi, aileye getirdiği utancı sona erdirmenin bir yolu olarak ‘namus cinayeti’ni planladı. Kızlarının üzerinde kollu kıyafetle oturduğu öfkeli bir tartışma sırasında onu kardeşlerinin gözleri önünde oturma odasında öldürdüler. Shafilea’nın cesedi ölümünden beş ay sonra Cumbria, Sedgwick yakınındaki Kent Nehri'nde bulundu. Aile bir cenaze töreni düzenledi ve kederliymiş gibi rol yaptı ancak kız kardeşi Alesha bir süre sonra polise gitti ve onlara gerçekte ne olduğunu anlattı.

Mücadele ettiği sırada Shafilea’nın gözlerinin genişlediğini ve tekmeler atarak çırpınırken koltuğa idrarını yaptığını anlattı. Eylül 2011'de İftikhar ve Farzana cinayet şüphesiyle tutuklandılar. Davayı medyada gören aile dostu Shahin, Shafilea’nın olayı polise anlataşan kız kardeşinden cinayet gecesi hakkında mektuplar aldığı için öne çıkmaya karar verdi.

Kız kardeş mektupların yakılmasını istedi ama neyse ki Shanin mektupların içeriğini kopyalamıştı. Shafilea'nın her zaman oturtulduğu ve ailenin etrafında toplanadığı bir sandalye hakkında yazmıştı. Onu istismar edip işkence ederken veya döverken birisi onu sandalyede tutuyor, diğerleri ise istismara devam ediyordu.

Olayların açığa kavuşması sonucu Iftikhar ve Farzana suçlu bulunarak 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Haber Tarihi: 03 Ağustos 2012
Kaynaklar: BBC News, The Telegraph, The Sun