HABERLER
Dini Haber
Hz Ömer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz Ömer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ÖMER’İN HALİFELİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu


ÖMER’İN HALİFELİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ

İlk dört halifeden en acımasız, en kaba ve en kurnaz olanı Ömer’dir. Muhammed en çok ondan korkar, çekinirdi. Muhammed’in kayınbabası ve küçük yaştaki Ümmü Gülsüm’le evlenmesinden dolayı Ali ile Fatma’nın da damadıdır. Kısacası; Muhammed’in hem kayınbabasıdır, hem de torunuyla evlendiği için damadı sayılır.

Gençliğinde babasının develerini güderdi. Boş kaldıkça da Mekke sokaklarını arşınlar, kabadayıca yaşar, başıboş dolaşırdı. İçkiye, kadına aşırı düşkündü. Başı kel olup, iri yarı görünüşü bile karşısındakini korkutmaya yeterliydi. Okuma yazma bildiğinden Muhammed’in yazıcılığını yapmış, işine gelen birçok ayetin Kuran’a geçmesinde büyük rolü olmuştur. Ticaret yaptığı, şiirle ilgilendiği, güzel konuştuğu söylenilse de büyük ölçüde yalandır. Ömer, Mekke’deyken asalak gezen, eğlenceye düşkün, çoğu zaman esrik kafalı birisi olup; halk içinde pek sevilmez ama kendisinden korkulurdu. Ayrıca eli kanlıydı. Muhammed, Ebubekir ve daha pek çok kimsenin öldürülmesinde Ömer’in eli ve işbirliği vardır. Ömer döneminde din yayma, fetih bahanesiyle yapılan baskın ve savaşlarda 400.000 kişi öldürülmüş, tutsak alınan ve satıların hesabı belli değildir. Üstelik birkaç kez de bireysel cinayetler işlemiştir.

Ömer’in Müslüman Oluşu
İslam’ın kendi kaynaklarına göre Ömer’in Müslüman oluş nedeni de düşündürücüdür. Hadis ve söylentilere göre; Ömer Muhammed’i öldürmek için yola çıkmıştır. Yolda karşılaştığı birisi Ömer’in kız kardeşi ve eniştesinin Müslüman olduklarını söyleyince, Ömer kız kardeşinin evine gider ve onların Kuran okuduklarını duyar. Ömer Kız kardeşini ve eniştesini tokatladıktan sonra kılıcını sıyırır. Bu arada okuduklarının ne olduğunu, bir kez daha okumalarını söyler. Ayetleri dinleyip etkilenen Ömer, hemen Müslüman olur. Bazı hadislerde Muhammed’in, Ömer için dua ettiğinden ve Ömer’in bu duayla Müslüman olduğundan söz ederler. Oysa Ömer’in dinlediği ayetler öyle çarpıcı ve hemen etkileyebilecek ayetler değil. Ayrıca Ömer bu ayetleri zaten biliyor. Muhammed, orada burada bu ayetleri ve benzerlerini söyleyip durduğundan;  Ömer bu ayetleri daha önce duymuş ama inanmamıştır. Öyleyse Ömer’in birdenbire Müslüman olması nasıl açıklanabilir?

Bir başka anlatıma göre; Ömer bir akşam şarap arkadaşlarını bulamayınca Kâbe’ye şarap içmeye gitmiş. Muhammed’i namaz kılarken görüp gizlenmiş. Muhammed’in ağzından Hakka suresinin 41-46. Ayetlerini duyunca Müslüman olmuş.

Muhammed’in “ben peygamberim” demesi o bölgede yadırganacak bir durum değil. Orada ağzı laf yapan pek çok kişi peygamber olduğunu söyleyebildiğinde yadırganmıyor. Çünkü ortada birleştirici bir alt yapı yok, ama geleneksellik var. Ömer madalyonun bu yüzünü iyi bildiğinden Müslüman oluyor. Ömer, Müslümanlığa değil; Muhammed’in halk arasında kabul göreceğine ve yeni bir şeyler ortaya getirebileceğine inanmıştır. Ömer, Muhammed’in yanında yer alarak toplumsal bir sıfata kavuşarak, ortaya çıkabilecek olayları değerlendirip kendisine kazanç payı çıkarma peşindedir. Üstelik Muhammed kabul görmese bile, Ömer’in kaybedeceği bir şey yoktur. Muhammed’in “şeytan bile görse ondan kaçar” demek zorunda kaldığı Ömer, iki üç ayetten etkilenmeyle Müslüman oluverecek yapıda birisi değil. Zaten acıması ve duygusallığı olmayan Ömer’i birkaç ayet nasıl etkileyebilir?

Dillere destan olmuş adaletiyle övünülen Ömer, halifelik döneminde neler yapmış?

Ömer’in İlk İşi
Ömer halife olunca, ilk işi; Emevi soyundan olanlara aşırı ayrıcalıklar tanır, yetkiler verir, parasal kaynaklar aktarır. Çünkü Ömer, Ebu Sufyan’la gizli anlaşma yapmış ve birlikte Ebubekir’i öldürtmüşlerdir. Dahası Osman’ın annesi Emevi’dir. Osman Ömer’in halife olmasını sağlamıştır. Osman, Ömer ve Ebu Sufyan üçlüsü işbirliği içindedir. Muhammed’in eşlerinden, Ebu Sufyan’nın kızı Ümmü Habibe’ye devlet hazinesinden aylık bağlanıyor. Muhammed’in öteki eşleri de bu ayrıcalıktan yararlandırılıp aylık alıyorlar. Ebu Sufyan ve oğlu Muaviye’de bu ayrıcalıklardan fazlasıyla yararlandırılmışlardı.

Ömer Dönemindeki Fetihler ve Getirilen Yenilikler
İran, Suriye, Kıbrıs, Antakya, Kudüs, Mısır, Libya, Filistin, Irak, Azerbaycan ve daha birçok yerlere seferler düzenlenip fetihler yapıldı. Böylece Müslümanlar farklı kültürlerle karşılaşınca, kültürel etkileşimler ortaya çıktı. Bizans tehlike kaynağı olmaktan uzaklaştırıldı.

Bu arada Ömer, bazı yenilikler getirerek küçük bir kabile devletini yeni bir düzene soktu. Paralı askerlerden oluşan düzenli ordu kuruldu ve tehlikeli bölgeler olan Şam, Küfe, Basra, Bağdat gibi yerler askeri şehir yapıldı. Beytül mal yani devlet hazinesi yeniden düzenlenip, vergi ve haraç toplanması yeniden yapılandırıldı. Mali ve askeri danışma kurulları kuruldu. Ordunu beslenmesi ve savaşa hazırlanması için tımar (ikta) sistemi getirildi. Fetihle alınan yerler bölgelere göre ayrılarak buralara vali ve kadılar atandı. Hicri takvim kabul edildi.

Tarıma önem verilmesinin yanı sıra fetihlerden gelen ganimetlerle halkın çoğunluğu yoksulluktan kurtuldu. Fetih ganimetleriyle yoksulluktan kurtulanlar devlet işlerine asla karıştırılmadı. Bir elinde kılıç, bir elinde kamçı olan Ömer, halka karşı çok zalim davrandı. Devlet işlerine ve siyasete karışabilecek herkesi para ya da başka şeylerle susturdu. Yoksullara az buçuk nimetler vererek onları da kendisine bağlama becerisini gösterdi.

Ömer’in Öldürülmesi
Ömer, İran’ın Nihavend şehrinde Ebu Lülü diye bilinen Firuz tarafından Medine’de hançerlenerek öldürülmüştür.

Ömer, İran işgali sırasında yüz binden fazla insanı kılıçtan geçiriyor, kadın ve kızlar köle ya da cariye olarak Medine’ye götürülüyor, ileri gelen kişiler öldürülüyor. Ganimet derseniz bol; suvari askerlere altı bin, piyadelere iki bin dirhem dağıtılır, altın ve gümüş de fazladan ganimet. Soylu bir aileden gelen Ebu Lülü Firuz, bu işgal sırasında tutsak edilerek Mugire’nin kölesi yapılıyor. Her şeyini bir anda kaybeden Firuz, her işi yapabilen akıllı birisi. Demircilik, marangozluk, ressamlık yapıyor, bazı icatlar üstünde kafa yorabilecek kadar bilgiye sahip. Böyle birisi bir anda Müslümanların kölesi oluveriyor.

Mugire, Ömer’e yazdığı bir mektupta kölesi Firuz’u övdükten sonra; Firuz’un Medine’de kalması için izin ister. Mugire iyi niyetlidir, kölesinin kalabalık bir yerde işini sürdürmesini ve para kazanmasını istemektedir. Ömer izin verir, Firuz Medine’ye yerleşir, işe girer. Firuz kazansa da kazanmasa da her gün işverenine iki dirhem para vermek zorundadır. Bu para köle Firuz’a ağır gelir. Bu sıkıntı içindeyken Ömer’e giderek bu durumdan doğan sıkıntısını anlatıp yardım ister. Ömer bu isteği kabul etmez. Firuz uzun bir hançer yaparak, zehire batırır. Ömer camideyken, saldırır. Ömer’i zehirli hançerle üç yerinden yaralayarak kaçar. Kaçarken de peşine düşenleri ve önüne gelenleri öldürür. Köleliği ve Müslüman zulmünü içine sindiremeyen Firuz kendi canına da kıyar. Ömer de üç gün sonra ölür.

O günden sonra Firuz, Şiiler arasında kutsallaşır. Halk kahramanı olarak Firuz’e saygı duyulur, hakkında kitaplar yazılır, İran’ın Keyşan kentinde türbesi yapılır.

Şiiler ibadete başlamadan önce, başta Ömer olmak üzere ilk üç halife ve Muaviye’ye lanet okurlar. Şia namazı içinde bu lanetleri okumak farzdır. Ayrıca her yılın belli günlerinde Şia ibadethanelerinde Ömer’e lanet bayramı düzenlenmektedir.

EBUBEKİR’İN HALİFELİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, Ebubekir'in öldürülmesi, Ebubekir'in zehirlenmesi,Ömer'in dayakla öldürdüğü Fatma , Hz Ömer, Hz Ebubekir, İslamda bilinmeyenler,

EBUBEKİR’İN HALİFELİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ

Ebubekir halife olunca ilk işi; Muhammed’in, kızı Fatma’ya verdiği arazi ve hurmalıklara el koymak oldu. Muhammed böyle yapmamı isterdi diyerek, “şeriatta yerini bularak” Muhammed’in kızına ve eşlerine kalan mirasa sahip oldu. Fedek hurmalıkları ve bazı arazilerin Ali ile Fatma'ya verilmemesi, Fatma'nın bu duruma itiraz edip Ömer ve Ebubekir'e karşı tavır koyması daha sonra Ali'nin evinin basılıp yakılmasına yol açacaktı. Bu olay sahih hadislerde detaylıca aktarılmıştır.

Ebubekir, Muhammed’in ölümüyle yarım kalan seferi yeniden başlatıp Suriye’ye doğru bir ordu yolladı. Muhammed ölünce bazı Müslümanlar dinden çıktılar. Dinden dönenler ortaya yeni çıkan sahte peygamberlere sığındılar. Bu arada uzak yerlere kaçanlar da oldu. Bazı kabileler ayaklanmaya hazırlanıp, zekât vermek istemediler. Ayaklanmalar, ufak tefek çatışmalar ve kılıç zoruyla önlendi. Bazı kabilelerin verdiği zekâta el koymak isteyenlerle bazı sahte peygamberler kılıç zoruyla dağıtıldı. Yemen gibi uzak yerlerde başlayan ayaklanmalar bastırılıp Ebubekir halifeliğini sağlam zemine oturttu. Fırat’ın aşağı bölgelerine ordu gönderilip, Basra körfezi kıyılarındaki önemli yerler işgal edildi. Bizans ordusuyla savaşmak için Suriye taraflarına da ordu gönderip Merciâhit karargâhındaki Bizans askerlerini yendi. Yine bölge askerleriyle yapılan savaşlarda önemli yerler alınarak Filistin’e yöneldiler. Kısacası; Ebubekir döneminde kanlı savaşlar yapıldı. Önemli Pek çok yer işgal edildi.

Bu arada halk Ebubekir’in yaptığı baskılardan bıkıp usandı. Ancak suskunluk her kötülüğün örtüsü olmayı sürdürmekteydi. Ali ve eşi Fatma’ya yapılan baskılar, hatta daha sonra Ömer’in Ali ve Fatma’yı dövmesi, Fatma’nın dayakla öldürülmesi gibi olaylar bu baskıların en çarpıcı örnekleridir. Ebubekir’in kendisine biat etmeyenlere işkence yaptırması, bunların faili meçhul cinayetlere kurban gitmesi bilinçli yapılmış işlerdir. Evet, acımasızlık ve doyumsuzluğun neler yaptırabileceğini düşünmek bile insanlara çok acı veriyor. Bu güne kadar uyutulan insanlar bu olayları öğrendiklerinde erinç duyabilecekler midir? Yoksa yalan mı diyeceklerdir? Ya da kıvırtarak, öküz altında buzağı aramaya mı kalkacaklardır?

Ebubekir’in halifeliği döneminde çok daha korkunç olaylar yaşanmıştır. Muhammed öldükten sonra dinden dönenler çoğalıp kaçmaya başlayınca, arkalarından adamlar gönderip; “daha da direnirlerse kızgın demirle dağlayın, ateşte yakın” diyebilen ve dediğini yaptıran Ebubekir, böylesine acımasız ve doyumsuz bir halifeydi. Halid Bin Velid de ateş çukurları kazdırıp, insanları öldürmeden diriyken yakabilmiştir. (Turan Dursun’un gösterdiği kaynak: Cetani, Yaprak. 8/306)

EBUBEKİR’İN ZEHİRLENİP ÖLDÜRÜLMESİ

Ebubekir, Ömer’le daha önce yaptığı halifelik anlaşmasına uymadığından; Ömer’le araları açıldı. Muhammed’i zehirleyip öldürtmeden evvel yaptıkları gizli anlaşmaya göre; Ebubekir bir yıl halifelik yaptıktan sonra yerini Ömer’e bırakacaktı. Oysa Ebubekir iki yılı geçkin süredir halifelik yapmasına karşın, halifelikten çekilmek istemedi. Üstelik Ömer hac işleri emirliğinden alınır. Ebubekir Ömer’e karşı sert tavırlar almaya başlar. Ömer, Ebubekir’i kukla yönetici haline getirse de gizli anlaşmanın duyulmaması için Ebubekir ses çıkaramaz. Ebubekir’in ölümünü beklemekle zaman kaybettiğini düşünen Ömer, onu ortadan kaldırmadıkça halife olamayacağını biliyordu. Bu yüzden hemen harekete geçip Ebubekir’i öldürtmenin yollarını aramaya başladı.

Şimdi yine Arif Tekin’in yazdıklarına dönüyoruz:
“Bunun üzerine Ömer, Osman'ın bağlı olduğu Emevilerin etkili isimleriyle görüşüyor. Mesela Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye gibi. Plan şu: Biz birlikte Ebubekir'i ortadan kaldıralım, ondan sonra yönetimi paylaşalım diye. İlkin Ömer halife olacak, ondan sonra da Osman ve bu arada tabii ki Emevi kesimine gitgide tolerans tanınacak. Zaten Ebubekir halife olduğunda Ebu Süfyan hep onun halifeliğiyle alay ediyordu. Adam mı kalmadı da bunu seçtiniz diyordu. Sonuçta Ebubekir'e, doktoru Haris b. Kelde'ye, Mekke valisi Attab'a ve Ebu Kebşe'ye zehir içiriliyor ve hepsi de bir yıl sonra hemen hemen aynı gün veya günlerde vefat ediyorlar. Tabii ki ilacı nasıl verdiklerinin detayı hakkında pek bilgi yok. Ancak Ebubekir, Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Selam'a güvenirdi, onları kötü niyetli olarak tahmin etmezdi. İşte bu iki kişi aracılığıyla planlarını uygulamışlardır diye rivayetler var… Ebubekir'in ölümüyle ilgili Sünni kesimin kaynaklarında var olan bilgiler şöyle: Yanında bulunan Mekke valisi Attab ve doktoru Haris b. Kelde ile birlikte, kendilerine (Yahudiler tarafından) sunulan zehirli yemekten yediler. Yedikten sonra doktoru Haris b. Kelde o sırada Ebubekir'e, "Yediğimiz yemekte zehir vardı, bunun süresi de bir yıllıktır; bir yıl sonra yaşama şansımız yoktur" dedi. Nitekim yiyen iki kişi bir yıl sonra vefat etti. Kimi rivayetlere göre Ebubekir ile Mekke valisi bir yıl sonra aynı günde vefat ettiler. Yani birbirlerinin ölüm haberini bile duyma fırsatları bulamadılar.” (Safedi, El-vafi bil Vefeyat, 19/289-no: 7562.)

Yazarın verdiği öteki kaynaklardan bazıları: Müntehab'ü Kenz'il-Ummal, Ebübekr'in ahlak ve ölümü kısmında. İbni Sad, 3/105. İbni Kuteybe,  El-Maarif, s. 100, b) İmame-Siyase, s. 18. Zehebi, Siyer-i A'lam, cilt 28/20 halifeler bölümü. Suyuti.Tarih'ül Hulefa, 67 vd.. Taberi Tarihi, 3/419-22. İbni Esir, El-Kamil, 2. cilt, Ebubekir'in ölümü bölümünde. Burda ibni Sad ve Hakim'den de alıntı yapıyor, Ibni'l Cevzi, Sıfat-i Safeve, 1/263. Ebubekir konusunda. İbni Asakir, 1) Muhtasar'ü Tarih-i Dımaşk, 13/1 18 Ebubekir kısmında. 2) Tarih-i Dımaşk, 30/409. Ebü'l Feda, Tarih. 1/222…

Arif  Tekin’den okumayı sürdürelim:
“Daha sonra İslam tarihi denilen resmi tarih yazılırken de Yahudilere mal edilerek ve çok kısa bir açıklamayla, "Efendim Ebubekir ve yanındaki heyet, Yahudilerin kendilerine verdikleri zehirli yemekten etkilenirler ve bundan dolayı da zaman içinde vefat ederler" şeklinde, çok kısa bir not düşmek suretiyle kaynaklarına geçirdiler. Ama ne yazık ki bu cinayet işi içinde Osman da vardı, onun bağlı olduğu Emevi kabilesinin önemli şahsiyetleri de vardı. (Şerh'ü NehciT Belaga ve igtiyal'ül Halifer'i Ebubekir.) Uygulama aşamasına gelince... Burada çok akıllıca davrandılar, hiç kimsenin hayal edemeyeceği iki Yahudi asıllı kişiyi ayarladılar: Osman zamanında Kur'an bir araya getirilirken komisyon başkanlığına seçilen Zeyd bin Sabit'e ve yine önemli bir isim olan Abdullah b. Selam'a bu işi havale ettiler. İşte bunlar olursa Ebubekir rahatlıkla öldürülür düşüncesiyle karar verdiler. Ama sonuçta, ne adla, kimin evinde tertipledikleri konusunda detay yok… Anlatılanlara göre Osman, Ebubekir'in tek vasisidir ve onun vasiyeti sırasında ne olmuşsa ikisi arasında olmuştur. (İbni Esir, el-Kamil, ikinci cilt, hicri 13. yılı olayları. İbni Asakir, 30/411.) Osman'dan önce Abdurrahman b. Avf Ebubekir'in yanına gider. Ebubekir ona, Ömer'e görev versem ne dersin, diye görüş bildirmesini ister. Abdurrahman, "Ömer'i benden daha iyi tanırsın" deyince Ebubekir, "Olsun, yine de düşünceni belirt" der. Abdurrahman, "Bildiğinden daha fazla iyidir; ancak serttir" diye karşılık verir. Ebubekir daha sonra Osman'ı çağırıp aynı soruyu ona da sorar, görüş bildirmesini ister. Osman, "Bana göre Ömer'in içi dışından daha temizdir"yanıtını verir. O arada Ebubekir kendisine, "Vasiyetimi yaz" der. Besmele yazdıktan sonra Ebubekir kendini kaybeder/ağır hastadır. Osman o arada vasiyet kâğıdına Ebubekir'den sonra Ömer'in halife olacağını yazar. Daha sonra Ebubekir ayılınca (tabii ki eğer doğruysa, ayılmışsa!) hemen Osman'a: Hele oku ben kendimi kaybedince sen benden sonra ne yazdın, diye sorar. O arada bakıyor ki, Osman vasiyet kâğıdına Ömer'in halife olacağını yazmış. O zaman Osman'a, "Bakıyorum ben bayılınca sen korkmuşsun, ya vasiyet etmeden vefat etse ne yapacağız diye hemen Ömer'i yazmışsın. Ama iyi etmişsin, ben de zaten onu gösterecektim" demiştir. Bazı kaynaklarda, Ebubekir'in Osman'a, "Aslında sen Ömer yerine kendini yazsaydın daha uygundu" dediği de geçiyor. (M. Taberi, Riyad'ü Nadre, 2/116.) Talha bin Ubeydullah (cennetle müjdelenen on kişiden biri) Ömer'le ilgili bir şeyler sezince hemen içeri girip Ebubekir'e, "Sen Ömer'i halife olarak vasiyet ediyorsan, yarın Allah huzurunda cevabın ne olacak?" diyerek itiraz etmiştir. Şu da var ki, bu adam muhalif olduğu için daha sonra Osman'ın yandaşı Muaviye tarafından katledilir. Zaten hep vurgu yapıyorum, Ebubekir'in atadığı kişiler zaman içinde ya görevden uzaklaştırılmış, ya suikastla öldürülmüş veya savaşlara gönderilip bu şekilde ortadan kaldırılmışlardır. Basit bir örnek: Zehebi, "Muaz b. Cebel, Ebu Ubeyde ve Şürahbil b. Hasene, halife Ömer zamanında Şam tarafında bir kıtlıkta ölmüşlerdir" diyor. Sonunda, Ebubekir tarafından Ömer'in halife tayin edildiğini söylemek isteyen Osman dışarı çıkar. Bunu söylemeden önce ilginç bir yaklaşım tavır gösterir: "Açıklayacağım vasiyete inanırsanız okurum, yoksa okumam" şeklinde pazarlık yapar. Ve başlar okumaya. Kısa bir yazıdır zaten. Sadece Ömer'in halifeliğiyle ilgili çok kısa bir metindir. Bu arada Ömer'in önerildiğini ilan edince, millet bu vasiyetin Ebubekir'e ait olmadığını fark eder. Çünkü Osman'ın okuduğu kâğıtta Ebubekir'le ilgili bir işaret yoktur: Ebubekir vahiy kâtibiydi, okuryazardı, kendisi yazabilirdi ama yazı onun değildir. Yanı sıra şahit yok, o günkü âdete göre benzer vasiyetler yapılınca imza gibi bir işaret olurdu; ama böyle bir şey yoktu. Bir de işin içinde panik-acele vardı, kabul ederseniz okurum gibi inandırıcı olmayan şeyler söyleniyordu. Hele bir de Osman'ın yanında Ömer de var, amigo gibi sürekli halka, "Dinleyin, bakalım Osman ne diyecek?" gibi aceleci bir hali vardı. Zaten milletin o ana kadar Ebubekir'den böyle bir teklifin geleceğine ilişkin tahminleri de yoktu. Adeta sürpriz bir açıklamaydı. İşte İbni Ebi'l Hadid, Necah gibileri burada tam isim koyuyorlar: Hileyle, skandalla iş başına gelme. Kısacası, Ebubekir artık hastaydı, Osman ve Ömer'in hazırladıkları düzmece bir vasiyetname millete ilan ediliyordu ve maddi gücün ağırlığı da iki tarafta olunca halifelik bu şekilde gasp edilmiştir… Bunlar uyduruk şeyler. Çünkü Ebubekir'in vasiyeti falan yok. Osman'la Ömer kendi aralarında düzmece bir mektupla işi bitirmişler…”

Bazı kaynaklar Ebubekir’in banyo yaptıktan sonra hastalanıp öldüğünü yazıyorlarsa da Muhammed öldükten sonra hasretine dayanamayıp öldüğünü yazanlar da vardır.

Genel kabule göre; Ebubekir gece ölür. Aynı gece Ömer tarafından acelece toprağa verilir. Ailesinin dışında kimsenin haberi olmadan, Ebubekir’in cenazesinin gece yarısı acelece ve gizlilik içinde defnedilmesi düşündürücü değil mi? Ayrıca cenaze başında ağlayan kadınları kırbaçla susturan Ömer, demek ki; Ebubekir’in ölümünün duyulmasını istememiş. İki yılı aşkın bir süre halifelik- peygamber vekilliği- yapmış birisinin, ölür ölmez gece defnedilmesi nasıl yorumlanabilir? Ebubekir’in cenazesi gündüz gömülseydi, ortalık mutlaka karışacaktı. Halkın ileri gelenleriyle yeniden bir halifelik sorunu yaşanacaktı. Ömer her ne kadar sert ve kurnaz olsa da halife seçilmesi zora girebilir ya da sert çıkışlar yapmak zorunda kalabilirdi. Bu olasılıklar ve daha fazlası Ömer için büyük sorunları ve riskleri ortaya çıkarabilirdi.

Ayrıca bir konuya daha dikkat çekilmeli! Muhammed gizlice gece defnediliyor. Ömer’in dayağı sonunda ölen Fatma ve başka önemli kişilerin cenazeleri da gece ve gizlilik içinde defnedilmiştir. Çünkü bu ölümlerin hepsi kuşkularla, cinayet izleriyle doludur. Cenazelerin halkın önüne çıkarılması ortalığı karıştırıp, ölümlerin altında yatan cinayet kuşkularını açıkça gündeme getirecekti. Oysa Ebubekir, sessiz sedasız gece defnedilince; Ömer, hemen sabah halifeliğini bir kez daha duyurarak kolayca ve hiç sorun çıkmadan makamına oturabildi.

ÖMER'E ÖZEL AYETLER

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, Hz Ömer, Ömer'e özel ayetlere, Ömer için ayet geliyor, Kur'an ayetleri nasıl oluştu?, Kur'an Muhammed'in el yazmasıdır, Ömer'in söylemesiyle gelen vahiyler,

ÖMER'E ÖZEL AYETLER

Muhammed’in ayet diye duyurduklarının pek çoğu; Ömer’in istek ya da önermesiyle ortaya çıkmıştır. Hadisçiler ve Kuran yorumcuları, bazı ayetlerin geliş nedenlerini Ömer’le ilgili konulara bağlarlar. Sanırız ki, Ömer olmasaydı ya da Ömer’in başına bazı işler gelmeseydi, bu ayetler de ortaya çıkmayacaktı! Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için İslam kaynaklarından bazı örnekler veriyoruz.

İslam kaynaklarına göre; Nisa suresi 34. Ayetin ortaya çıkışı, Ömer’in isteği ve önerisiyle olmuştur.

Medineli kadınlar kocaları tarafından dövüldükleri için Muhammed’e şikâyete gelirler. Muhammed “eşlerinizi- kadınlarınızı dövmeyin” diye erkeklere öğüt verir. Muhammed’in bu öğüdü duyulunca; erkekler bunu hoş karşılamazlarsa da Muhammed’e de karşı gelemezler. Ömer gelip “kadınların çok şımarıp, azdıklarını” söyleyerek, “bir ayet getir ya da bir fetva ver de eşlerimizi dövebilelim” der. İşte bunun üzerine hemen Nisa suresi ve 34. Ayet geliverir. “Erkekler, kadın üzerine idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah birini (cihat, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkâr olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür."

Muhammed, birisini bir iş için Ömer’e yollar. Ömer çıplak bir haldeyken adam bunu görür ve Muhammed’e söyler. Daha sonra Ömer, Muhammed’e gelip, bu olayı anlatarak, bu konuda bir ayet olmamasının eksiklik olduğunu söyler. Cebrail alelacele Nur suresi ayetlerini getiriverir. (Nur suresi: 27-28-29-30 ve 58- 59) Ömer’in dileği hemen kabul olunmuştur! Ömer’in dilemesiyle Cebrail’in getirdiği ayetlerden 58. ayetin Türkçesi şöyledir: “Ey inananlar, ellerinizin altında bulunanlar (köle ve hizmetçiler) ve henüz erginliğe ermemiş çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler. Sabah namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkarıp yatacağınız /uzanacağınız zaman ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açık olabileceği üç vakittir. Bu üç vakit dışında (köle-hizmetçi ve çocuklar) izin almadan içeri girebilirler; bunda ne size, ne de onlara bir sakınca yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah ayetleri size böyle açıklar. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Bedir baskını sırasında inmiş bir ayet vardır ki Bu da Ömer’le ilgilidir. Bu baskın sırasında Ömer öz dayısını öldürmüştür. Bedir savaşı denilen olay, sonuç olarak bir kervan baskınıdır. Bu baskında hısım akraba, baba oğul, dayı yeğen birbirlerinin kanlarını dökmüşlerdir. Baskın bittiğinde Müslüman savaşçıların bazıları yakınlarını öldürdüklerinden dolayı üzülüp pişmanlık duymaya başlamışlardı. Öz dayısını bile öldürmekten çekinmeyen Ömer’in hukuksal sıfatı soyguncu- katildir. Çok yakınlarını öldüren Müslümanlar da pişmanlık duyuyorlardı ve onların sıfatı da soyguncu- katil. Hem baskına katılanlara cennet müjdelemek, hem de pişman ya da kafası karışık Müslümanların katilliğini meşrulaştırmak için; hemen Mücadele suresi- 22. Ayet imdada yetişiyor. “Allah’a ve ahret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Ömer öz dayısını öldürmeseydi bu ayet yine gelir miydi?


Ömer, Muhammed’e gelerek “helak oldum, eşimle ters ilişkide (anal seks) bulundum” diyerek yardım ister. Muhammed bir süre bekledikten sonra Bakara suresinin 223. Ayeti gelerek Ömer’i kurtarır. Başka kaynağa gerek görmeden ayetin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çevirilerine bakalım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eski çevrisinde ayetin Türkçesi şöyledir: “Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. İstikbal için hazırlıklı olun, Allah'tan sakının. O'na, hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu inananlara müjdele.” Diyanet İşleri Başkanlığı yeni çevirisi: “Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü’minleri müjdele.” Diyanet İşleri Vakfı’nın çevirisi: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!"

Eğip bükmeden, yorumsuz olarak ve özellikle daha güvenli olması açısından çevirileri Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan aldık. Şimdi sıra sizde sevgili okuyucular! Siz bu ayeti okuyunca aklınıza ilk gelen şey nedir? Ayetin ne dediği, neyi anlatmak istediği ortada, yoruma bile gerek kalmadan anlatılmak istenen şey belli. Böylece Ömer’in ters ilişkisi meşrulaştırılmıştır. Bu ayetin neden dolayı geldiğinin kaynakları da var. Çoğu kaynaklar, bu ayetin Ömer’in bu ters işi yapmasından dolayı geldiğini yazıyorlar. Bazı kaynaklar: Cessas, İbni Kesir, Kutubi, İbni Arabi, Suyuti, Begavi, Er Razi gibi Kuran yorumcuları Ömer’in bu olayından dolayı bu ayetin geldiğini yazmışlardır. Öteki bazı yorumcular farklı neden sonuç ilişkisi kurmaya ve durumu kurtarmaya çalışsalar da; gördüğünüz gibi ayetin ne anlatmak istediği apaçık ortadadır.

Bazı hadislere ve Kur'an yorumcularına göre; Bu ayette anlatılmak istenen şey, insanın üreme yoluyla soyunu sürdürebilmesi için normal cinsel ilişkiyi anlatıp ters ilişkiden kaçınılmayı öğütlemektedir. Bazılarına göre; normal ilişkide, istenmeyen hamileliklerin önlenmesi için bu ayet gelmiştir. Bazılarına göre; bu ayet, ters ilişkinin normal bir iş olduğunu anlatmak içindir. Oysa cahil ve ilkel bile olsa, insanın hangi koşullar altında, önden cinsel ilişkiyle ürediğini herkes bilir. Böyle normal bir işin ayete dökülmesinin bir anlamı yoktur. Ayet anormal ilişkiye dikkat çekip yasaklamak için olsaydı, tarla benzetmesi yapılmaz ve insana cinsel ilişkide seçenek bırakmazdı. Şunu da unutmamak gerekir ki; Kuran içindeki ayetlerin çoğunluğu yoruma açıktır. Kuran ayetlerinin çoğunda ince bir siyaset; kızı vermeyip, dünürcüyü küstürmemek gibi bir tutum görülür. Böyle ayetler her kesime bir mavi boncuk takarak, herkesin işine geldiği gibi davranmasını da sağlar.

Orucun farz kılındığı ilk zamanlarda akşamla yatsı arasında yenip içilip cinsel ilişkide bulunulabiliniyordu. Bu zaman dilimi içinde eşlerden birisi uyur da sonra uyanırsa sabaha kadar cinsel ilişki haramdı. Böyle bir zamanda gece eve geç gelen Ömer, eşiyle cinsel ilişkide bulunmak ister. Eşi uyuyup uyandığını söyleyerek bu işin haram olacağında diretir. Ancak Ömer, eşini dinlemez ve eşiyle cinsel ilişkiye girer. Sabah olunca Muhammed’e giden Ömer, durumu anlatır. Sonunda Bakara suresinin 187.  Ayeti Ömer’in sorununu çözümler. Diyanet çevirisinden Bakara suresinin 187. ayeti: “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın.”

Kaynaklar:
Suyuti, Dürrü’l Mensur tefsiri,
Bakara suresi 187. Ayeti
 Nisaburi, Esbab-i Nüzul, Bakara 187.

MUHAMMED'İN İBRETLİK ÖLÜMÜ VE CENAZESİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
din, Hz Muhammed'in kabri, Hz Muhammed'in ölümü, islamiyet, Muhammed'in ibretlik ölümü, MWG, Muhammed ölünce, Muhammedin cenazesi 3 gün yerde kaldı, Ebubekir, Hz Ömer, Hz Muhammed,

MUHAMMED'İN İBRETLİK ÖLÜMÜ VE CENAZESİ


Muhammed öldükten daha doğrusu zehirlenip öldürüldükten hemen sonra gelişen olayları kısaca anlayabilmek için Arif Tekin’in anlattıklarına bakalım:

“Muhammed vefat edince, Hz.Ali hem onun damadı, hem de amcaoğlu olduğu için, onun cenazesiyle ilgilendi. Yaygın olan görüşe göre de cenaze üç gün yerde kaldı. Peki niye? Çünkü iktidarı ele geçirmek için, halk tabiriyle halife olmak için çok ciddi çekişmeler vardı da ondan. Hele Ebubekir ile Ömer bu iktidar kavgasının merkezindeydi. Zaten Ebubekir ve Ömer'in, kızları Hafsa ve Ayşe eliyle, iktidar için Hz.Muhammed'i katlettiklerini daha önce yazdım. Ölümünden sonra artık sıra uygulamadaydı. Bu yüzden onlar iktidar derdindeydi; cenaze önemli değildi… Kaynaklarda Muhammed'in vefatı sonrasında Ömer'in ortaya çıkıp "Kim Muhammed ölmüştür diyorsa onu öldürürüm. Aslında o Allah'ın yanına çıkmış, yakında dönecektir" gibi sözler sarf ettiği anlatılıyor.

Daha sonra Ebubekir Sünh denilen Medine dışındaki ailesinin yanında iken ölüm haberini duyup gelince, hemen minber tarafına geçip konuşmaya başlar. Bu arada Ömer'e de kızıp, otur oturduğun yerde diye talimat verir ve o sırada halk huzurunda güya Ömer'i sakinleştirmek için Zümer Suresi 30.ayeti okur: "Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da." (Canız, Osmaniyye, s. 80.)
Buna karşı Ömer, Ebubekir'e, "Sen hatırlatmasaydın böyle bir ayetten haberim yoktu" diyerek adeta teşekkür eder. Besbelli ki ikisi birlikte bu senaryoyu hazırlamışlar. Yoksa niye Ebubekir kalkıp toplum içinde Ömer'e kızsın, onu sustursun; başka adam mı yoktu: Biri nalına vuruyor, diğeri mıhına. Aslında zekice düzenlenmiş bir plandır. Benzer örnekler günümüzde de var: İnsanlar faili meçhule kurban gider (ki aslında failler belli) ve aynı katiller tarafından ah-vah denilerek onların cenazeleri kaldırılır. Bu gibi taktikler Ömer ile yandaşları için daha fazla geçerli. Bir taraftan vurmak, katletmek, diğer taraftan timsah gözyaşları dökmek! Niye timsah gözyaşları? Çünkü Ömer okur-yazar ve Muhammed'in vahiy kâtiplerinden. Dolayısıyla Kuran'da olup bitenleri iyi bilmesi lazımdır. Kendisi, bilerek işi acemiliğe vurmuş; yoksa Ömer Muhammed'in ölmeyeceğini iddia edecek kadar cahil biri değildi. Bir de, Ebubekir'in ona hatırlattığı ve onun da "bunu bilmiyordum" dediği ayet dışında, -Tanrı hariç- herkesin öleceğini açıklayan ayetler Kuran'da çok. Peki, hiç mi bir tane aklına gelmedi veya hiç mi onların içerdiği anlam Ömer'in aklında kalmadı?... İktidar için Muhammed'i ortadan kaldıran bir Ömer, Muhammed için üzülür mü hiç! Herhalde kalkıp da "Ey ahali, Muhammed'i ben öldürdüm" diyecek hali yoktu! Bir de orada kılıç çekmekle farklı bir mesaj da vermek istemiş aslında. Halk Ömer'in aşırı derecede dindar olduğuna inansın diye. Çünkü onun halkla işi vardı, ileride onların başına geçecekti; kendini daha iyi takdim etmek için tabii ki böyle bir reklam onun lehine olurdu. Bir diğer önemli taktik de, böyle yapmakla aslında zaman kazanmak istiyordu. Çünkü Ebubekir'le birlikte yola çıkmıştı, beraber bir plan gerçekleştirmişlerdi ve o an için de Ebubekir hazır değildi. Medine'nin dışına, başka bir hanımının yanına gitmişti. İşte Ebubekir'in yetişmesi için aslında oyalamak istiyordu. Hele Ebubekir de gelince ona, 'geç yerine, bilmiyor musun ki Kuran'da her canlı ölümü tadacaktır diye ayet var' demesi tiyatronun başka bir parçasıydı. Gerçekten Ebubekir'le Ömer adeta tiyatro oynuyorlardı. Defalarca Muhammed'i öldürmek isteyen ve sonunda başaran Ömer'in yukarıda yazdığım sözünün hiçbir değeri yoktur. Ebubekir sabahleyin Muhammed'in ölüm haberini alınca merkebine binip geldi ve Ömer'in az önceki (sözüm ona sinirli) halini gördü ve onu yatıştırıcı bir konuşma da yaptı. Hani kurt hep sisli havayı sever, diye bir söz var; Ömer de önemli kişilerin cenazeyle uğraşmalarını fırsat bilip bir an önce işi sonuca götürmek istedi ve nitekim de başardı. Halifelik işi sağlama alındıktan sonra Ebubekir'le kendisi kabir başına döndüler; ancak o zaman da artık cenaze kaldırılmıştı ve ona yetişemezlerdi. Ali kabirle meşgul iken onlar o 2-3 günde işi bitirmişlerdi. Cenaze kefenlenirken, yıkanırken, defnedilirken ne Ömer ne de Ebubekir ortalıkta vardı. Hele ünlü Kuran yorumcusu ve tarihçi Taberi (hicri 310'da vefat etmiş) kendi tarih kitabında Ebubekir'in üç gün sonra ancak cenaze başına geldiğini yazıyor...” (Arif Tekin-Bilinmeyen Yönleriyle Hz Muhammed’in Ölümü-Yurt Kitap Yayın)

Muhammed Yakınları Tarafından Zehirlenmiş Olabilir mi?

Hadislere bakıldığında Muhammed'in hastalığının ağırlaştığı sırada ağzına sancılanan kişilere verilen bir ilacı döküyorlar. Muhammed uyandığında ağzında acı hissedince hiddetlenip yemin ediyor ve olayın içinde olmayan amcası Abbas hariç odadaki herkesin aynı ilaçtan içmesini emrediyor.
[Sahih-i Buhârî, Tıp Kitabı, Ledüd Bâbı, Sahih-i Müslim, Selam Kitabı, Ledüd ile Tedavinin Mekruhluğu Bâbı, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 118, Sünen-i Tirmizi, c. 3, s. 265]

Ayşe şöyle anlatıyor:
"Rasûlullah'a (asm) ağzından ilaç vermiştik. "Bana ilaç vermeyin." diye işarette bulundu. Biz bunu, hastanın ilaçtan hoşlanmadığında yaptığı bir hareket gibi olduğunu düşündük. Ayıldığında (ilaç verdiğimizi anladı ve) şöyle buyurdu:

"Sizi bana ilaç vermekten menetmedim mi? (Bana ilaç verdiğinizde) aranız­da bulunmadığından dolayı amcam Abbas hariç hepiniz (bu) ilaçtan içeceksiniz.”
[Buhârî, Tıbb 21; Müslim, Selâm 85]

Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
Rahatsızlığı, ağrı dolayısıyla şiddetlendiği bir sırada hanımları, amcası Abbas, Ümmü'l-Fazl bt. Haris ve Esma bt. Umeys (r. anhum) Allah Rasûlü (asm)'nün yanında toplanmışlardı. (Tedavi için) bir ilaç verme konusunda istişare yaptılar ve baygın bir halde iken ilacı ver­diler.

Ayıldığında Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu: "Bunu bana kim yaptı? Bu (eli ile Habeşistan'a doğru işaret ederek) şu taraftan gelen kadınların işidir!"

Rasülullah'a Ümmü Seleme ile Esma ilaç içirmişlerdi. Bundan dolayı dediler ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Zâtülcenb hastalığına yaka­lanmış olmanızdan endişelendik."

Allah Rasûlü (asm): "Bana ne ilacı verdi­niz?" diye sorunca; "Ûd-i hindî, biraz vers ve birkaç damla, zeytinya­ğı." cevabını verdiler.

Bunun üzerine Allah Rasûlü: "Allah beni bu hastalı­ğa bulaştırmamıştır!" buyurdu ve sonra şöyle ilave etti: "Amcam Abbas ha­riç, evde bulunanlardan aynı ilacı (ceza olarak) içmeyecek kimse kalmasın."
[Hadisi İbn Sa'd (2/235), zayıf râviler kanalıylla Vâkıdî'den aktarmıştır. Bir benzerini Abdürrezzak, Musannef 'inde (9754) Esma bt. Umeys'den sahih bir isnadla nakletmiş, Hâkim (4/202) hadise sahihtir demiş, Zehebî de ona katılmıştır. Hafız İbn Hacer de ha­disi Abdürrezzak'tan nakletmiş ve hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir. (İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, 8/121]

Bu hadislere bakıldığında Muhammed'in ailem dediği çevresindeki insanlara aynı ilaçtan içmeleri için direttiğini görüyoruz. Bu bariz bir şekilde onlara güvenmediği ve zehirlenmekten korktuğunun belirtisidir fakat bazı İslami siteler buna bile "istenmediği şey ona yapıldığı için aynısını onlara uygulattırıyor" gibi kıvırmalarla işi kurtarmaya çalışıyor.

Bir de İslam kaynaklarında Muhammed'in ölümü öncesinde Veda Hutbesini yaptığı, ölmeye, Allah'a kavuşmaya hazırlanan bir peygamber olarak anlatılır. Fakat hadislere bakıldığında ölüm korkusu çeken ve çevresine güven duymayan, yaşamak isteyen biri gibi davranmaktadır.

Hadislere bakıldığında ailem dediği kişilerce zehirlenmiş olabileceği ve ölümüne yakın olan süreçte bundan şüphe duyduğu görülmektedir.

Muhammed kendi ateşi hakkında, “Bana yedi kuyudan su getirin, kullanayım da belki biraz serinlenirim; ama ateşimin düşüreceğini hiç sanmıyorum.” diyor.
[a- Buhari- Megazi, bab’ü merd-i nebi ve tıp kısmında, b- İbni Sad.Tabakat 2/367. c- Ebu davud, Sünen, Diyat kısmı no: 3913. d- A. Razzak, Musannaf, no: 19815]

Daha önce bir Yahudi kadının onu yemek sırasında etle zehirlediği bilinmektedir fakat bu olaylarla onun arasında 3 yıl gibi bir süre var. Yani bu olayların onunla bağdaştırılması imkansız çünkü 3 yıl önceki zehirli bir yemekten dolayı birdenbire ani ateş yükselmesi ve yüksek sancılar yaşaması mantıksız.

Ayrıca hadislerden görülüyor ki Muhammed evdeki herkes bana verdiğiniz ilaçtan içecek dediyse de hiçbir hadiste onların da ilacı içtiğinden bahsedilmiyor, zaten Muhammed çok rahatsız ve bu olay sonrası ölüyor. Yani muhtemelen hiçbiri onu dinleyip ona verdikleri şeyi içmedi.


Bazı Sorular Mutlaka Sorulmalıdır!

Muhammed’in çok yaşamayacağını bilen Ebubekir’in, Şehir dışındaki eşinin yanına gitmesi dikkat çekicidir. Bazı hadislerde Muhammed’in izniyle gittiği yazılıysa da, Muhammed ölüm döşeğindeyken; eşinin yanına giden, Ebubekir’in üç gün sonra dönmesi inandırıcı mı? Diyelim ki eşinin yanına gitti, bu arada Muhammed’in öldüğünü duymadı mı ki üç gün sonra gelebiliyor? Ebubekir halife olabilmek için kızı Ayşe'yi ikna edip yada ona baskı kurup Muhammed'i zehirletmiş olabilir mi? Çünkü anlaşılan o ki bilinçli bir plan uygulamaya konulmuş. Her ne kadar Ömer’le halifelikte anlaşmışlarsa da; kendisinin halife seçilmesi zor görünüyor. Çünkü ileri gelenlerin, kendisini halife seçtirmeyeceklerini bilerek; Ömer’in buna ortam hazırlamasını beklemiş. Ömer’de Ebubekir’in dönüşünü bekleyerek danışıklı dövüş yapmışlar. Başkaları ne derler bilmem, ama bu olayı ben böyle yorumluyorum.

Ali, Muhammed’in cenazesini neden üç günde hazırlayabiliyor? Cenazenin define hazırlanması bir iki saatlik bir iştir. Mezar kazılacak, cenaze yıkanıp kefenlenecek ve defnedilecek, işte hepsi bu kadar. Ayrıca O sıcak ortamda üç gün bekletilen bir cenazenin şişmesi, morarması, kokması da kaçınılmaz. Ve neden, Ali üç gün boyunca dışarıya çıkamamıştır? Neden üç gün sonra Muhammed’in cesedi kokmuş, kurtlanmaya başlamışken gece karanlığında gömülüyor? Demek ki Ali de, bir şeylerden ya da birilerinden korkmuş. Bana göre; Ali’nin korkuları çok. Birinci korkusu, Ömer’in kendisini halk içinde saf dışı etme olasılığı. İkincisi; Ömer’in kışkırtmasıyla linç edilebileceğini düşünmesidir. Üçüncüsü; Muhammed’in ölümüyle ortamın karışıklığı içine ve Ömer’in korkusuyla halifelik seçimine katılmanın son derece riskli olacağını biliyor. En önemlisi de, Muhammed’in cesedinin gündüz ve herkesin gözü önünde gömülmesinin ortalığı karıştırabileceği olasılığıdır. Bu yüzden, Ali üç gün boyunca kendisi dışarıya çıkamadığı gibi Muhammed’in cesedini de çıkaramamıştır. Ali’nin mücadele etme gücü yok. Ortaya çıkmaya korkuyor. Kendi açısından da haklıdır, karşısında Ömer gibi acımasız, çok kurnaz birisi var. Muhammed kızı, Ali’nin eşi Fatma daha cesur; daha sonra halkın önünde Ebubekir ve Ömer’e karşı sert çıkışlar yapabiliyor.

Muhammed’in eşi Ayşe, Muhammed’in ölümünü nasıl üç gün sonra duyabiliyor? Oysa Muhammed Ayşe’nin evinde ölmüştür. Genel kabule göre; öldüğü yere gömülmüştür. Neden Ayşe’nin hiçbir şeyden haberi yok?  Birçok kitap; Muhammed’in Ayşe’nin kucağında öldüğünü yazarken, Ayşe’nin her şeyden habersiz oluşu inandırıcı geliyor mu? Neden defin işine katılmıyor? Bu sorular çok önemlidir. Bu soruların açık ve net yanıtı verilebilmiş midir?

Bu sorular ister yanıtlansın, ister yanıtlanamasın ortada bir gerçek var. Muhammed’in cesedi üç gün bekletilmiş, ceset kokmuş haldeyken, bir akşam karanlığında; on üç- on beş kişinin katılımıyla toprağa verilmiştir. Üstellik toplu olarak imam eşliğinde cenaze namazı da kılınmamıştır.

Muhammed’in cenazesinin üç gün beklemesinin nedenleri ve cenaze namazı hakkında hadislere bakalım ki neler yazılmış, neler söylenilmiş?

Ayşe şöyle diyor:
"Biz cenazenin defnini, çarşamba sabahı yapılan duyurudan öğrendik: Muhammed'in cenazesi bugün gömüldü şeklinde duyuru yapıldı."
Bu hadisi aktaranlar arasında mezhep lideri var, önemli tarihçi ve Kur'an yorumcuları var; yani öyle uydurma hadis diyebileceğiniz bir söz değil.
[a- Ahmet b. Hanbel 6/62. Ayşe hadisleri. b- İbni Abdi'l Ber, Temhidö Muvatta şerhi, 24/396. c- İbni Sad, Tabakat: 2/401. Muhammed'in defni kısmında. Burada çarşamba yerine salı günü sabahı
geçiyor, d- Taberi Tarihi 1, 1. hicri yılı olayları, 3/217. e- İbni Kesir, Bidaye-Nihaye, 5/292. Hicri 11. yılı, ne zaman gömüldü konusunda. f- Beyhakı, Sünen-i Kübra, 3/403-409. g- Ibn'l Cevzi, El-Vefa bi Tarif-i Fedaili'l Mustafa. 35. bab. h- İbni Hişam, Sire 4/344.]

Aişe’den gelen diğer bir rivayette “Biz Resulullah’ın nereye defnedildiğinden haberdar değildik. Ancak kürek seslerini duyunca defnedilmekte olduğunu anladık” demektedir. (Ahmed b.Hanbel Müsned’de c6 s242 ve 274)

Ünlü İslam tarihçisi Taberi olayı; “İslamiyetle daha çok bütünleşmiş olanlardan bir bölümü (daha saf görünenler, Ali, Abbas, Evs, Usame gibileri) Peygamberin cenazesi ile meşgulken diğer bir bölümü (Ebu Bekir, Ömer, Sad b. Ubade, Ebu Ubeyde, Abdurrahman b. Avf, ibni Hişam gibileri) ise cesedi bırakıp Saide oğullarının çardağında (Sakiyfe) yeni halifenin kim olacağına ilişkin tartışma ve pazarlık içindeydiler” şeklinde aktarıyor.

“Resulullah’ın (s.a.v) tertemiz ve mukaddes cenazesini yıkayan Abbas, Ali b. Ebu Talib, Fazl b. Abbas ve Resulullah’ın (s.a.v) azat ettiği kölesi Salih, Hz. Peygamber’i toprağa verdiler. Sahabîler, Resulullah’ın (s.a.v) cenazesini ailesiyle baş başa bıraktılar. Hz. Peygamber’in gusül, kefen ve defin işiyle bu birkaç kişi uğraştı.” (Tabakat, İbn Sa’d, c.2, k. 2, s.70 ve buna yakın bir ifadeyle el-Bed’u ve’t-Tarih kitabında geçer; Kenzü’l-Ummal, c.4, s.54 ve 60.)

“Başka bir rivayete göre, Ali, Abbas Oğulları’ndan Fazl ve Kasım ile Resulullah’ın (s.a.a) Şekra adında azat ettiği kölesi ve bir rivayete göre de Usame b. Zeyd’le birlikte cenaze işiyle uğraştı.” (Ikdu’l-Ferid, c.3, s.61; Zehebî’nin Tarih’inde c.1, s.321, 324 ve 326’da) “Usame’ninde bulunduğu rivayet edilmiştir. Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe ve Ömer ibni Hattab Peygamber efendimizin defninde bulunmamışlardı.” (Kenz’ul Ummal c3 s140)

Bazı hadisler Muhammed’in cenaze namazını Allah’ın ve meleklerin kıldığını yazıyorlar. Yorumculara göre; Allah’ın peygamber için namaz kılamayacağını ve ancak onu anarak yücelttiğinden, meleklerin hepsinin cenaze namazı kıldıklarından söz etmekteler. Bazı yorumculara göre; peygamberin aynı zamanda imam olduğunu, imamın önünde namaz kılınamayacağı için imam eşliğinde cenaze namazının kılınmadığını anlatıyorlar. Yine bazı hadisler cenazenin üç gün bekletilmesinin nedenini Müslümanların küçük topluluklar halinde cenaze namazı kılmalarına bağlıyorlar. Yine hadislerde peygamberlerin öldükleri yere gömülmesinin gelenek olduğundan, cenazenin dışarıya çıkarılmadan Muhammed’in yatağının altına gömüldüğü ve zaten küçük odaya Müslümanların guruplar halinde gelerek cenaze namazı kıldıkları yer alıyor. Ne diyelim? Arap aklı bu kadar mı olur? Cenazeyi dışarıya çıkarıp, cenaze namazı kılmayı akıl edecek birisi yok muydu? Üç gün bekletilen cesedin kokması, kurtlanmaya başlaması doğal bir olay, bunu herkes biliyorken; şu ya da bu nedenle bekleyip gece yarısına yakın bir zamanda defin yapmak ne kadar akla uygun olur? Kararı sizler veriniz.

Ek Bilgiler (Renkli Metinler) : A.Kara

ÖMER'İN KULLANDIĞI İFADELER AYNEN AYETTE YER BULUYOR

AY, din, islamiyet, Kuran, Kur-an, Bakara Suresi, Kabe,İbrahim makamı,Kabe yanında İbrahim makamı, Ömer'in Muhammed ve Kur-an'a etkileri, Ömer'in sözü sonrası ayet inmesi, Hz Ömer,
Bakara Suresinde geçen bir ayette; "İbrâhim makamını bir namaz-dua yeri edinin!" Deniliyor.
Bilindiği gibi Kâbe'nin hemen yanında İbrahim makamı diye bir yer vardır. İşte orda namaz kılmanın dua etmenin bir ayrıcalığı vardır. Kur-an'da. Bu ayetin iniş/oraya atılış hikayesine bir bakalım

Ömer üç konuda ben Allah'a muvafakat ettim/benimle Allah aynı şeyi söyledik: bunların biri, 'Makam-ı Ibrâhim'dir diyor ve şöyle açıklıyor: Ben bir gün Muhammed'e 'Biz ibrâhim peygamberin kâbe içindeki makamını namazgâh/dua yeri edinsek ne güzel olur' dedim. O sırada Muhammed, Ibrâhim makamından bir namazgâh/dua yeri edinin' ayetinin indiğini söyledi diyor.

Burada hem Ömer'in isteği ayetle yanıt buluyor, hem de kullandığı ifadeler aynen ayette yer buluyor. Ömer'in kullandığı kelimeler ayette neredeyse aynıdır. Tüm bunlar olduğu gibi ayette var. Birçok örnekte olduğu gibi burada da hem içerik, hem de cümlede ki kelimeler Ömer'e aittir. Allah sadece onay vermiştir.

Kaynaklar:
Buhari: Namaz bölümü, ban 32/402 ve Tefsir bölümü, Bakara suresi bab 9/4483.
Sahih-i Müslim, Fedail bölümü, Hz. Ömer kısmı, bab 2/23399
Tirmizi, tefsir bölümü, Bakara suresi, bab 2/2959-60.
Ahmet b. Hanbel, Müsned, Ömer kısmı no:157,160 ve 250.
İbni Mace, Namaz kısmında bab 56/1009.
İbn-i Hacer Askalani, el-Uccab, s,192 Bakara 125 açıklaması
Taberani, Mucem-i Sağir, c.2/38

ALLAH, MUHAMMED'İ DEĞİL ÖMER'İ HAKLI BULUYOR

AY, din, islamiyet, Hz Ömer, Hz Muhammed, Ömer'in Muhammed ve Kur-an'a etkileri, Enfal suresi, Peygamberlerin esir alması,Ali abisi Akil'i öldürsün,Ömer esir akrabaları öldürelim,Enfal 67-68

ALLAH, MUHAMMED'İ DEĞİL ÖMER'İ HAKLI BULUYOR

"Ali kendi ağabeyi olan Akil’i öldürsün; ben de kendi yakınlarımı öldüreyim"
Ömer’in, Kuran’ın oluşturulması konusunda Muhammed’i şu veya bu şekilde etkilediğini görüyoruz.. Ömer’in bu yönüyle onun görüşlerine uygun veya onun önerilerini tasdik eder onaylar mahiyette inmiş olan ayet sayısı hakkında İslam âlimleri görüş bildirmişler.

İbn-i Asakir (ö. hicri 571) “Kuran ayetleri inerken Ömer’in de görüşlerine yer verilmiştir; onun görüşleri de nazarı dikkate alınmıştır” deyip bu konuda çok önemli bir açıklama getirirken; İslam camiasında çok önemli bir üne sahip olan İmam Suyuti (ö. hicri 911), “Kuran’ın 21 ayeti Ömer’in görüşlerine uygun, onları doğrular mahiyette inmiştir” diyor ve ekliyor: “Oysa bu sayıyı 30’a çıkaranlar da vardır.” Yine en azından adı geçen yazar kadar İslam camiasında ünlü olan İbn-i Hacer Askalani (ö. 852-h), bu konuda bir hadis aktararak, “Kuran 15 yer Ömer’in görüşlerini doğrulamıştır” diyor. Bu konuda en çarpıcı örnek, Ömer’in oğlu Abdullah’tan geliyor. Abdullah, aynen şöyle diyor: “Herhangi bir konuda babam Ömer ayrı, halk da ayrı karar verseydi, o tartışmalı konuda gelecek olan Kuran ayeti, ille de babamın görüşlerini doğrular mahiyetteydi.” İmam Şeybani de Fedailü’ İmameyn adlı yapıtında, “Kuran’ın ayetleri, 21 konuda Ömer’in görüşleri doğrultusunda inmiştir” diyor. İmam Mücahit ise şöyle diyor: “Bazen Ömer fikir belirtildi, Kuran ayetleri de ona göre inerdi.”

İbn-i Abbas anlatıyor:
“Bedir harbinde esir alınan 70 müşrik hakkında Muhammed, Ebu Bekir ve Ömer’den görüş istedi. Ömer hepsini kılıçtan geçirmeyi teklif etti ve şunu ekledi: ‘Ali kendi ağabeyi olan Akil’i öldürsün; ben de kendi yakınlarımı öldüreyim’ (Ömer, burada birçok isim sayıyor. Yani, herkes esir düşen kendi akrabasını vursun) dedi. Buna karşılık Ebu Bekir ise, ‘Bu esirlerden fidye alıp serbest bırakalım’ dedi. Netice itibariyle Muhammed tarafından Ebu Bekir’in görüşü benimsendi. (Yani esirler, fidye karşılığı serbest bırakıldı.)”


Görüldüğü kadarıyla Muhammed, Ömer’in görüşünü çaresizlikten dolayı reddetmiştir. Çünkü belirtildiği gibi, her Müslümanın bu esirler içerisinde akrabaları vardı. Bu esirlerin öldürülmesi, Müslümanlar içerisinde vahim sonuçlar doğurabilirdi. Kaldı ki, Muhammed’in de hem amcası Abbas, hem de damadı (kızı Zeynep’in eşi) ve başka akrabaları da bu esirler arasında bulunuyorlardı. Demin de söylendiği gibi, sonuç itibariyle tutsaklar fidye karşılığı serbest bırakıldılar. Bu arada Ömer’in öne sürdüğü teklif uygulanmadığı için en azından kendi içinde rahatsız olduğu muhakkak. Çünkü Ömer söylediğini ille de yaptıran bir kişiliğe sahiti, kolay kolay onun sözü yerde kalmazdı. Sonunda bu olayın vuku bulduğu dönem içinde Enfal Suresi’nin 67. ve 68. ayetleri indi. Bu ayetlerde, “Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini kırıncaya kadar, hiçbir peygambere, esirleri bulunması, yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, (size) ahireti istiyor. Zira Allah azizdir (yani, dostlarını düşmanlarına galip kılar), hakimdir (Dünyanın mı ahiretin mi daha hayırlı olduğunu o çok iyi bilendir). Allah’tan bir yazı (kaderinizde sizi affetmek) geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü (size) mutlaka büyük bir azap dokunurdu” deniyor.

Evet durum ortadadır. Ömer, bu esirlerin öldürülmesini istiyordu. Ebu Bekir ile Muhammed ise fidye karşılığı esirlerin serbest bırakılmasından yanaydılar. Ömer’in görüşünün kabul edilmesi, büyük bir katliama neden olacaktı. Oysa böyle bir durum hem pratik siyaset, hem de oluşturulacak genel prensipler açısından sorun yaratacaktı. Gerçek uygulamada ise, siyaseten ve ilkesel olarak daha ılımlı bir yol izlendi. Ancak, Ömer’in görüşünün burada dışlanmış olmasına karşılık, gelen ayette, söz konusu olayda yanlış karar verildiği dile getirilmekle birlikte, Allah, bağışlayıcı niteliğinden dolayı Muhammed ve Ebu Bekir’i de affetmiş oluyordu. Böylece hem siyasi bir hata işlenmemiş, hem de Ömer’in dargınlık ve küskünlüğü de gelen bu yeni ayetler giderilmiş oluyordu.

Daha sonra Muhammed bu ayeti açıklarken ağlamaklı bir biçimde, “Eğer bu ayetlerle Allah bizi affetmeseydi, hepimiz cezalandırılacaktık; yalnız Ömer ve Sad bin Muaz kurtulacaklardı” diyor. Halbuki Ömer, fidye değil, onların öldürülmesini tercih ediyordu. Buna rağmen inen ayet, Muhammed’in verdiği o insani karara yanlış; esirleri öldürmek isteyen Ömer’in fetvasına da doğru diyordu.

Yine bir başka konuda Allah'ın Muhammed yerine Ömer'i haklı bulduğunu ve bunun ayete dönüştüğünü görüyoruz:

Önce ilgili ayete bakalım:
Tevbe suresi 84.ayet: "Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler."

İbn-i Ömer şöyle demiştir : Abdullah bin Übeyy öldüğü zaman oğlu Abdullah, Peygamber (sav) 'e 
gelerek: 
Yâ Resûlallah! (Mübarek) gömleğini bana ver. Babamı onunla kefenleyim, dedi (Efendimiz gömleğini verdi). Sonra Resûlallah buyurdu ki:
«Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz (namazını kılayım.) Sonra Peygamber (sav) onun cenaze namazım kılmak isteyince Ömer bin el-Hattâb (Radıyallâhü anh), efendimize (anladığımız kadarıyla) :
Bunun namazını kılmaman gerekir, dedi. Sonra Peygamber (sav) namazını kıldı. Sonra Peygambar (sav) Ömer (Radıyallâhü anh)'a: «Ben şu iki şey arasında muhayyerim : (Allah Teâlâ buyurmuş ki:) Münafıklara sen ister istiğfar et, ister istiğfar etme ] buyurdu. Bunun üzerine Allah Sübhâneh :
'O münafıklardan ölenlerin hiç birisinin üzerinde namaz kılma. Mezarı üstünde de durma' âyetini indirdi."

Kaynaklar:
Tecrid-i Sarih, No: 261-629; Buhari-Müriim Hadisleri, el- Lü'Iüü ve% Mercan, 1553-1767; Buhari, Cenaiz, 23; Libas, 8; Tevbe Tefsiri, 12; Müslim, FedaiN Sahabe, No: 2400; $ıfat-i Münafıkin, No; 2774; Tirmizi, Tevbe Tefsiri, No:3097; Nesaİ-l, Cenaiz, 69, No: 1964; tbn-i Mace, Cenaiz, No: 1523; Ahmet bin Hatıbel. Müsned, 1/16,18; Suyuti. Riyadü'ı Taİİbİn, 708/121; Itkan, 10. bölüm.

ÖMER BİR MÜSLÜMANI ÖLDÜRÜYOR

AY, Nisa suresi,din, islamiyet, Kur'an,Nisa suresi 65.ayet,Ömer,Hz Ömer bir Müslümanı öldürüyor,Hz Ömer,Hz Muhammed,Allah Ömer'i haklı buluyor, Elmalılı Hamdi Yazır, Hadisler,Allah Muhammed'i haksız buluyor
Muhammed zamanında iki şahıs arasında bir ihtilaf söz konusu oluyor. Bu şahıslar, kendi aralarında halledemedikleri bu anlaşmazlığın çözümü için Muhammed'e başvuruyorlar ve ondan sorunun çözümü konusunda yardım İstiyorlar. Sonunda Muhammed birini haklı, diğerini de haksız buluyor. Bunun üzerine, haksızlığına karar verilen kişi Muhammed'e, "Müsaaden varsa bu dava konusunda bir de Ömer'den görüş alalım, bakalım o ne diyor" demek suretiyle bir istekte bulunuyor. Muhammed de onun bu İsteğini anlayışla karşılıyor ve Ömer'e gitmelerine izin veriyor. Dava tarafları, bu kez Ömer'e varıp hem davalarının boyutlarını, hem de bu konuda Muhammed’den de fikir aldıklarını anlatınca, Ömer kendilerine, "Bekleyin eve gidip geleceğim ve sizinle ilgileneceğim" deyip eve giriyor ve bir süre sonra elinde çıplak bir kılıçla gelen Ömer, "Muhammed'e itiraz eden hanginizdir?" diye soruyor. Onlardan biri "Benim" diye yanıt verince, Ömer ona saldırıyor ve kafasını bir hamlede kesiyor. Ömer devamla, "Muhammed'e karşı gelenin sonu böyle olur" diyor. Diğer adam, bu manzarayı görünce kaçıp tekrar Muhammed'e varıyor ve gelişmeleri olduğu gibi kendisine anlatıyor. Muhammed, duyduğu bu menfur olay karşısında Ömer'e karşı -onun gıyabında sert tepki göstererek "Nasıl olur da Ömer bir mümini öldürür, olamaz!" diyor. Aslında olan olmuştu ve politik açıdan bakıldığında, ne yapıp edip diğer konularda olduğu gibi burada da Ömer’in yardımına koşulmalıydı. Zira öleni geri getirmek zaten mümkün değildi. Nitekim de gelişmeler Ömer'in lehine oldu:

Bu olay üzerine inen Nisâ Suresinin 65'inci ayeti şöyle diyordu:
"(Ey Muhammed!) Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık konusunda seni hakem seçip sonra da senin verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan onu tam manasıyla kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar."

Bu ayet, kesin bir ifadeyle şu sonuçları ortaya koyuyordu: Birincisi, Ömer tarafından öldürülen adam, ikinci kez Kur'an ayetiyle çok ağır bir manevi ceza ile cezalandırılıyordu. Böylece öldürülen kişi, Allah katında inançsız biri olarak nitelendiriliyor ve öldürülmesi gereken bir kişi olarak bildiriliyordu. İkincisi İse, Ömer bu eylemiyle aslında bir kişiyi öldürmekten ötürü kısas cezasıyla cezalandırılmalıydı. (İslam inancına göre, Mâide, 45 vb.) Oysa Ömer, bu cinayetten sonra tertiplenen ayetle bu cezadan kurtarıldığı gibi, üstelik de Kur’an'da net bir biçimde takdir topluyor, onun için özel olarak ayet iniyor, İşin ilginç tarafı, çoğu kaynağa göre Muhammed, bu olaydan ötürü Ömer'e, "el-Faruk/Adaletin kılıcı" sıfatını takıyor. Yani, halk arasında meşhur olan "Ömer-ül Faruk" nitelemesini -ki, doğru ile eğriyi, hak ile batılı birbirinden ayırt eden kişi anlamına geliyor- bu cinayet olayı üzerine Ömer'e veriyor. Halbuki ortada yargısız infaz olduğu belli... Buna rağmen, gelen ayet ile Ömer'in temizlenmesi ve öldürülen kişinin suçlu ilan edilmesi, rasyonel hukuka aykırı olduğu gibi, ilk duyduğunda Muhammed'in vicdanına da aykırıydı. Çünkü o, bu olayı ilk duyduğunda çok sert bir şekilde tepki göstermişti, söz konusu öldürme eyleminin usulsüz olduğunu beyan etmişti. Ama buna rağmen, gelen ayetle mağdur kişi değil, Ömer destekleniyor ve onun için Kur'an'da yer ayrılıyor, neredeyse bir numaralı insan haklan hamisi olarak ilan ediliyor ve Allah, Muhammed'in -bu olay yüzünden- Ömer’e kızmasını da haksız buluyor. Üstelik de Allah bu ayette bizzat yemin ederek Muhammed'in kızgınlığının yersiz olduğunu üzerine basa basa ilan ediyor.

Elmalılı Hamdi yazır, Hak Dini Kur-an Dili, Ömer'in az önceki olayını ve bu olaydan ötürü "Faruk" sıfatını aldığını açık bir ifadeyle yazıyor.

Kaynaklar:
Tecrid-i Sarih, No; 261-2/352; Kadı Beydavi, Etivarü't-Tenzil, Bakara-98; Suyuti, Tarih-i Hulefa. 124; Riyad-üt-Tahbin, 708/125, s.348 ve likan..,, 10. bö­lüm: Vahidi, £îba£)-i Nüzul, Bakara-98; AEi-Naci Tantavî, Ahbari Ömer, s.378.

ALLAH'IN EKSİK GÖNDERDİĞİ AYETİ DÜZELTMESİ

AY, din,islamiyet,Kuran,Allah,Allah'ın eksik gönderdiği ayeti düzeltmesi,Mü'minun suresi,Patr suresi,Saffat suresi,Allah'tan başka yaratıcı,Zümcr suresi, Kur'an'daki çelişkiler, Hz Ömer,
Mü'minûn Suresi'nin 14. ayeti ilk önce, "Sonra onu (nutfeyi) bir kan pıhtısı haline soktuk; daha sonra kan pıhtısını bir lokmacık et yaptık. Bu bir lokmacık eti, kemiklere çevirdik; bu kemikleri etle kapladık... Sonunda onu bambaşka bir yaratık (insan) olarak teşekkül ettirdik" şeklinde iner. Bu ayet Muhammed tarafından anlatılırken, o anda orada bulunan Ömer, hayretini dile getirip "Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir" der. Ömer’in bu ifadesinden bir süre sonra Muhammed Ömer’e, "Az önce Cebrail geldi ve Mü’minûn Suresi’nin 14'üncü ayetinin sonunda şu cümleciğin de var olduğunu söyledi. (Ömer’in az önce ifade ettiği cümlenin tıpa tıp aynısını okuyor) Artık bundan sonra biz ayeti, bu şekilde bilmeliyiz" diyor ve daha önce farklı inen ayetin son kısmına, "Yapıp YARATANLARIN güzeli olan Allah pek yücedir" anlamındaki ifade eklenmiş oluyor ki, Cebrail ilk ayeti getirdiğinde Ömer onu kullanmış ve Muhammed de dinlemişti. Cebrail bir daha inmiş, eksik getirdiği ayeti bu şekilde tamamlamış oluyordu. Evet, burada haklı olarak şunu sormak lazım:

Acaba Allah neden bu çok kısa olan ayeti önce eksik gönderdi de, Ömer'in iyi bir ifade kullanması sonucu bir daha Cebrail'i yollayıp tekrar düzenleme ihtiyacını duydu?

Bu olaya bakıldığında ilk etapta, Ömer'in söylediği bir sö­zün, ayet olarak şekillenmesi dikkat çekiyor. Oysa bu cümlenin Kur'an'a girmesiyle, kelamcılar, itikadı ekol temsilcileri... ara sıra önemli tartışmalara sebebiyet veren bir durum ortaya çıkmış oluyordu ki, böylece İslam felsefesinin temel prensiplerin Ben birinin şiddetle eleştirilmesine imkan sağlanıyordu. Örneğin; İslamiyetin dayandığı temel paradigmaya göre, hem Allah birdir, onun eşi-benzeri yoktur, hem de yaratma işi, onun zatına mahsustur (başkası tarafından paylaşılamaz). Halbuki, konumuz olan Mü’minûn Suresi'nin 14. ayeti, bu temel prensibe ters düşüyor. Özellikle, "Mutezile" ekolüne bağlı kelamcılar, Mü'minûn Suresi’nin 14. ayetinin bu sonradan inen paragrafını delil göstererek, yaratmayla ilgili Eş’ari ve Matüridilerden farklı bir fikir öne sürmüşler. Kaldı ki bu paragraf, yaratma konusunda Kur'an'da var olan diğer ayetlerle de çelişki teşkil etmektedir. Şöyle ki, geliş sırası itibariyle 43. sırada olan ve zamanlama açısından Mü’minûn Suresi'nden epey önce inen Patır Suresi'nin 3. ayetinde, Allah'tan başka yaratıcı olmadığı çok net bir ifa- deyle beyan ediliyor. Yine bundan epey önce 56. sırada inen Saffat Suresi’nin 96. ayetinde, "Allah sizi ve yaptıklarınızı yarattı” deniyor. Yine daha önce 59. sırada inen Zümcr Suresi'nin 62. ayetinde, "Allah her şeyin yaratıcısıdır” şeklinde ayrımsız bir şekilde Allah'ın her şeyin yaratıcısı olduğu gayet açık bir ifadeyle dile getiriliyor. Oysa, söz konusu olan Mü'minûn Suresi'nin bu 14. ayetinde, başka yaratıcıların varlığı da kabul edilerek, Allah hakkında, "Yapıp yaratanların en güzeli" deniyor ve yaratma konusunda Allah'a ortaklar kabul ediliyor. Ancak, Allah'la diğer yaratıcılar arasında şu fark kalıyor: Allah, en güzel yaratıcı; diğerleri ise, Allah kadar güçlü olmayan yaratıcılar... İşte bütün bu tartışmalara yol açan olay, deminden beri açıklamasını yapmaya çalıştığımız Mü’minûn Suresi'nin 14. ayetin de Ömer'in temennisi üzerine daha sonra inen bölümdür. Bu sure az önceki surelerden sonra inip iniş sırası ise 74 tür. Şunu da hemen belirteyim ki, az önceki farklı ayetler arasında uyum sağlansın diye zoraki yorumlara başvurulmamış değildir; ancak gerçekle ilgisi olmadığı için bu tür yorumlan gündeme getirmedik. Bu konudaki yorumlar için tüm uzun tefsirlerin Mü'minûn Suresi 14. ayetle ilgili açıklamalarına bakılabilir.

Kaynaklar:
Teaid-i Sarih. Diyanet tercemesi. No: 261-2/251; Osman Keskioğlu, Kuran'ı Kerim BUgiIeri, Diyanet yayını, s.37; Vahidi, Esbab ı Nüzul, Mü'minûn Suresi, 14. ayet; Suyuti, Tarib-i Hulefa. 123; el-İlkan, 10. bölüm; Uibab..., Mü minûn Suresi ,14, ayet; Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid. 9/68; Fahrettin er-Razi, Tefsir-i Kebir, Müminun Suresi, 14. ayet. 33 Ebu Davud. Nikah, 41, No: 2146 dipnotunda. Buhari'nin de Tarib-i Kebir'de yazdığım belirtiyor; jbn-i Mace. Nikah, No; 1985; Nesai, Üşret-i Nisâ, s. 166;
Beyhakı, Sünen-i Kübra, 7/30.5; Abdurrazzak, Mu.sannaf, 9/442, No: 17945; Stİnen-i Daremi, 2/147; Müslim. Fedail. No; 2396‘da farklı bir jekilde değinmiş; Hakim. Müstedrek, 2/188; Taberani, Mucemi Kebir, 1/270, No: 748,81

HALİFE ÖMER'İN SÖZLERİ KUR-AN'A AYET OLARAK YAZILIYOR

AY, Hz Ömer,Halife Ömer,Halife Ömer'in sözleri ayet oluyor,Tahrim Suresi, Ahzab suresi, Muhammed'in eşleri,Muhammed'in eşlerine boşanma tehdidi, islamiyet, din, Kur'an, ÖMER'İN SÖZLERİ AYET OLUYOR


"Eğer Muhammed sizi boşarsa, ona her çeşit kadın bulunabilir. Artık siz bilirsiniz..."
Muhammed, bir ara bütün hanımlarıyla kavga ediyor ve onun bu kavga olayı halk tarafından duyuluyor. Hatta haber, Muhammed'in tüm hanımlarını boşadığı şeklinde etrafa yayılı­yor. Bunu duyan herkes, Muhammed'in evine doğru koşuyor. Bu arada, Muhammed’in hanımlarının akrabaları da kızlarından haber almak için onun evine doğru gidiyorlar, Ömer de hem Hafsa'nm babası olması, hem de Muhammed’in en yakın dostu olmasından ötürü, bu olayı duyar duymaz Muhammed’in evine doğru koşuyor. Eve varınca Muhammed'in çok sinirli olduğunu görüyor. Bu arada ondan, "Gerçekten hanımlarını boşadın mı?" diye soruyor, Muhammed, "Boşamadım ama, 'İla' (yemin içmek suretiyle geçici bir süre hanımlarından uzak durma) yeminini içtim ki, bir ay onlardan tamamen ayrı duracağım" cevabını veriyor, Hem Ebu Bekir, hem de Ömer, "Biz kızlarımız olan Ayşe ve Hafsa'yı öldüreceğiz, nasıl sana karşı gelebilirler" diye yemin içiyorlar. Bu arada Ayşe, Hafsa'yı Ömer’e şikâyet ederek, "Başımıza ne gelmişse hep Hafsa'dan gelmiştir" diyor. Daha önce de belirtildiği gibi, Ümmü Seleme burada Ömer'e sert bir tepki göstererek, "Sen her şeye müdahale ediyorsun, bari bizimle eşimiz arasına girme..." diyor. Bu arada Ömer'in kızı Hafsa, bu gelişmeler karşısında ağlıyor. Hafsa bu kavgada başrol oynadığı için gerçekten de Muhammed tarafından boşanmıştı.

Bu boşanma haberi, zaten çoktan etrafa yayılmıştı. Bu arada Ömer, Muhammed ile Hafsa'mn tekrar anlaşabilmeleri için çaba sarf ediyor. Zira, eğer onun kızı Hafsa boşansaydı, Ahzâb Suresi'nin 6. ve 53. ayetlerine göre artık Muhammed'in eşi olması nedeniyle ölünceye dek hiç kimseyle evlenemeyecekti. Zaten Kur'an yasağı olmadan da artık hiç kimse onu almaya cesaret edemezdi. Daha doğrusu boşanmak, onlar için bir bakıma sokağa terk edilmek demekti. Nihayet, Ömer'in bu girişimleri sonucu Muhammed, tekrar onu nikâhına alıyor ve o arada "Cebrail bana az önce vahiy getirip 'Ömer'in hatırı için Hafsa’yı tekrar geri al. Hafsa, cennette de senin hanımın olacak’ dedi" şeklinde bir hadis anlatıyor. Bu arada Muhammed diğer hanımlarıyla da barışsın diye Ömer, Muhammed'in hanımlarına tavsiyelerde bulunuyor ve bir sözünde Muhammed huzurunda onlara özetle, "Eğer Muhammed sizi boşarsa, ona her çeşit kadın bulunabilir. Artık siz bilirsiniz..." diyor. Ömer'in kullandığı bu cümle, bir süre sonra, ayet biçiminde İniveriyor.

Söz konusu Tahrîm Suresi'nin 5'inci ayeti aynen şöyle diyor:
"Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verebilir."

Görüldüğü gibi, bu olay üzerine inen az önceki ayetler gelince açıklanacağı gibi, tıpkı Ahzâb Suresi'ndeki ayetlere benzer surette Muhammed'in hanımlarına bir ihtar verilmiş oluyor; Muhammed'e yeterli derecede itaat etmemeleri halinde, onun çok güzel kız ve kadınlarla evlendirileceği beyan ediliyor; hem de Ömer'in, Muhammed'in hanımlarına karşı kullandığı bir söz, olduğu gibi ayet olarak değerlendirilip Kur'an'da ona yer veriliyor ve Ömer'e verilen değer böylece bir daha tescil edilmiş oluyor.

Kaynaklar:
Tecrid-i Sarih, No: 78, 261, 1678
Müslim, Talak, 29 No: 1478-79
Kütüb-i Sitte, İ. Canan tercemesi, 12/452
Diyarbekri, Tarihu'l Hamis, 1/417
el-Halebi, İnsanü'l Uyun, 3/400^02
Heysemi, Mecmau'z Zevaid, 9/244
Buhari-Müslim Hadisleri,
el-Lü'lü' ve'l-Mercan, No; 944^5
Buhari, Bakara tefsiri, 9
Buhari, Tahrim tefsiri, 2,4
İbn-i Kesir, Ahzâb 52 tefsiri
Ebu Davut, Talak, No: 2283
Nesai, Talak, 76. bap, 6/213
İbn-i Mace, Talak, No: 2016
el-Hindi, Kenzü'l Ummal, 9/244, No: 28070
Askalani, el-İsabe, No: 11047
Taberani, el-Mu'cemü'l-Kebir, 23/187, No: 304,307
İbnü'l Cevzi, Ahkamü'n-Nisâ, 230
Sıfatü's-Safve, 2/28