HABERLER
Dini Haber
Karmaşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karmaşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TANRIYI GÖRMEK

Yazan: Karmaşık
Tanrıyı görmek, Karmaşık, Evrim, Din ve evrim, Din ve bilim, Bilim ve din, Siyanobakteri, Evrim süreci, Evrendeki işleyiş, Canlıların adapte süreci, din,

TANRIYI GÖRMEK

“Bu dünyadaki hiçbir olayın, hiçbir sözün ya da hiçbir kişinin bizi zerre kadar etkileyebilme kapasitesi yoktur.
Bizi etkileyebilecek şeyler o olaya, o kişiye, o söze, o duruma yüklediğimiz anlamlar, verdiğimiz güçlerdir.”

Birisine kutsal bir anlam yüklersiniz ve artık o kişinin esiri olursunuz. O’nun dediklerini sorgulama şansınız kalmamış demektir.  Çünkü artık alt bilincinize o kişinin kutsal olduğunu kabul ettirmişsinizdir.

Dinlerin tamamı da bu noktadan yola çıkarak var olmuşlardır.

Yeryüzünde var olan dinlerin hepsi, istisnasız hepsi tamamen zeki insanların toplum mühendisliğidir.
İspat mı istiyorsunuz ?

Yaratıcımız ile aramızdaki tek somut bağ içinde bulunduğumuz evren ve yasalarıdır. Örneğin yer çekimi tüm evrende değişik normlarda vardır.
Zaman mesela, evrenin her boyutunda zaman vardır ancak canlı bir jel gibi boyut boyut farklılıklar gösterir.

Yani kutsal kitaplarda bahsedilen şeylerin aslında içinde yaşadığımız dünya ve onunda içinde yaşadığı galaksi ile ve hatta onunda içinde yaşadığı evren ile alakası olmadığını gözlemleyebiliriz. Bu topraklarda yaygın din olan İslam olduğu için örnekleri de İslam dininden vereceğim.

Düşünün bir tarafta saniyede 463 metre hızla dönen bir dünya bir yanda,
Diğer yanda “Yemek yedikten sonra çok oturmayın kalkın evinize gidin ey müminler ( Ahzab 53)” diyen kutsal (!) bir kitaptan ayet.

Bir tarafta bilimin ispatlarıyla öğrendiğimiz 3,5 milyon yılda gelişen insan türü,
diğer tarafta “Biz insanı çamur ve balçıktan, nutfeden veya kan pıhtısından yarattık“ diye o dönemin  insanını etkilemeye çalışan kutsal (!) ayetler.

Ve en önemlisi ama en çok önemlisi ise ;
Bir tarafta hiçbir zaman görmediğimiz, sadece 3 kişinin gördüğünü iddia ettiği bir tanrı,
diğer tarafta ise bilimin ispat ede ede işaret ettiği EVREN !

Yani ?

Yani bir tarafta tüm ihtişamı ile Evren var. Ve bilim aracılığı ile göstere göstere yaratan. Diğer tarafta yaşayıp yaşamadıklarından bile emin olmadığımız 3 tane adamın insanlara ilan ettiği görünmez ancak körü körüne inanmazsanız sizi çok kötü cezalandıracağını söyleyen bir TANRI !
En bizimkinden başlarsak, 1400 yıl önce yaşamış olan bir adamın iddiası var. Tanrı benimle konuştu ve size şu şu emirleri iletmemi istedi. İnanmazsanız sizi ateşlerde yakacak ve daha nice nice işkencelerle sonsuza kadar cezalandıracak , ama eğer hiç soru sormadan inanır ve o emirlere ( yani benim sizlere O’ndan geldiğini iddia ettiğim emirlere ) uyarsanız, hiç sorun yok, size muhteşem ödüller vereceğini söyledi. Demiş.

Hatta şunu da ilave etmiş, eğer olur da aklınıza neden bu dünyada ödül vermiyor sorusu gelirse, cevabı hazır, bu dünyada imtihan oluyorsunuz. Bu nedenle başınıza gelen her şeye sabır edeceksiniz ve benim sizden memnun kalmamı bekleyeceksiniz. İşte bu şekilde yaşayıp ölürseniz hem size yapacağım işkenceden kurtulacak, hem de üstüne bonus olarak harika bir yaşam ödülü alacaksınız.

Şimdi bir tarafta nasıl yarattığının delillerini bile toprak altında saklayıp milyon yıllar sonraya ipucu olarak bırakmış bir evren var. Sadece dünyada var bulunmuş deliller ile neredeyse dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar neler yaşanmış ve dünya kaç yaşında bilgisine ulaşıyoruz. Bir bakıyorsunuz Kanada’da, Michigan ( ABD) ‘de toprak içinde kesit olarak demir formasyonları buluyorsunuz. O demir formasyonlarını inceleyip 2.5 milyon yıl ( İki buçuk MİLYON YIL ) önce oluştuklarını keşfediyor bilim. Ve diyor ki demir oksitler atmosfere oksijen pompalıyor. Atmosferdeki oksijen miktarı artınca… Aaaa! İlk yaşam formu olan SİYANOBAKTERİLER ortaya çıkıyor.

Hepimizin başlangıç noktası..

Siyanobakteriler yaşayan yeryüzünde yaşayan ilk canlılar.  Ancak bu bakterilerin işlevi atmosferdeki karbondioksitleri çekmek. O kadar çok karbondioksit çekiyorlar ki, dünya buz devrine giriyor.
Düşünün yaklaşık 3 km yüksekliğinde bir buz tabakası yeryüzünü sarıyor. O dönemlerde dünya o kadar hızlı dönüyor ki 1 gün yaklaşık 6 saat civarında. 3 saat gündüz 3 saat gece. Bunları ben kafamdan uydurmuyorum arkadaşlar, bilim İSPAT EDİYOR bu bilgileri.

Bir bilim insanı bir bilgi ortaya atınca , ispat istenir. İspat ederse tartışılır ve kabul edilir.  Keşke  Arabistan da yaşayan bedeviler de bir kişinin “Tanrı yemek yiyince çok beklemeyin hemen kalkın dedi” demesine kanmayıp, “ispat et” deselerdi.

Efendim buz çağından sonra , buzlar erimeye başlayıp yeryüzü bugünkü şeklini alıyor. Dünyanın dönüş hızı yavaşlamış, 1 gün yaklaşık 22 saat olmuştur. Okyanuslar da hareketlenmeler başlamış ve önce tek hücreliler , sonra çok hücreliler, sonra sonra eklemleri olan , yüzgeçleri olan canlı türleri deniz altında yaşamaya başlamışlardı. Bu son paragrafı yazmak için ben 20 saniye kadar zaman harcadım.. Ancak Evren bunu milyonlarca yılda gerçekleştiriyor. Boyacı küpü değil bu kardeşim, daldır çıkart hop “Allah bana dedikiii şöyle yapmazsanız yakarım haa dedi” diyerek değil. Her saniyesi dolu dolu olmak kaydıyla gerçekleştirerek milyonlarca yıla yayarak yaratıyor.

Sonra ortam bugünküne benzer bir hal alınca ortalık canlıdan geçilmemeye başlıyor. İşte bunlardan bir tanesi de biz oluyoruz şeker kardeşim. Kabul et kardeşim senin biyolojik olarak hayvandan farkın falan yok! Sen evrenin yarattığı canlı türlerinden bir tanesisin. Öyle cennetten falan da kovulmadın. Direk annen ile babanın aşkının meyvesi olarak (!) yaşamına başladın. Eğer bir yaban otunun sararıp toprağa karıştıktan sonra tekrar yeşereceğine inanıyorsan için rahat olsun sende aynı kaderi paylaşırsın. Bir hamam böceğinin öldükten sonra canlanacağına inanıyorsan aynı akıbeti sende paylaşırsın. Anlaman gerek, diğer canlılara ne oluyorsa sana da aynısı olacak!

Bir tarafta 3 kişinin üç bin yıldır varlığından bahsettikleri ancak hiçbir zaman göremediğimiz bir yaratıcı, diğer tarafta göstere göstere yaratıp can verip sonra öldüren bir yaratıcı.
İstediğini seç!..

İNSANIN SERÜVENİ

Yazan: Karmaşık
Karmaşık, Bilimsel, İnsanın serüveni, Big bang, Tesadüf mü Tanrı mı?, Varoluş, Evrim teorisi, Tesadüfen varoluş, Bilim, Din ve Bilim, Tanrıyı arayış, Evrenin başlangıcı, Dünyanın yaşı, İNSANIN SERÜVENİ
İslam dininin, daha doğrusu tüm dinlerin aslında zeki insanların “toplum mühendisliği” olduğu gerçeğini, kutsal kitaplardaki mantık hatalarını analiz ederek ispatlayan diğer yazar arkadaşlarıma sevgi ve saygılar gönderiyorum.

Onlar nasılsa bu hataları çok ustalıkla bulup ifade ediyorlar, bende farklı bir konu yazayım istedim.
Biz doğup, yaşayıp ölüyoruz. Elimizdeki tek somut delil bu.
Başka türlü var olmuyoruz.

Doğada var olan yapıların, manevi bir öze sahip olduğunu düşünüyoruz. Buna insan ırkını da dahil ediyoruz. Yani belki de doğal oluşumu ve sürekliliği içerisinde cereyan eden tüm şeyleri biz kendi mantığımızla maneviyat yükleyerek anlamlandırıyoruz.

Belki oluşan hiçbir felaketin veya rutin doğal olayların, örneğin rüzgâr, yağmur, sıcak vs. gibi doğa olaylarının manevi bir güç iradesi ile cereyan ettiğini varsayıp, beynimizi daha fazlasını düşünememesi için sınırlıyoruz.

Şimdi.. Bugüne kadar doğru bildiğimiz sistem olan; yaratacı tanrı, insanı yarattı. Doğadaki tüm diğer canlıları da bize hizmet etmesi için yarattı. Her yarattığı şeyin bir işe yaradığı ve boş yere hiçbir şeyi yaratmadığı, ve bizler bu hayata sınava tabi tutulmak için gönderilmiş olduğumuzu, başarılı olursak öldükten sonra erkek olan cinsilerin içgüdülerinin arzulattığı her şeyin verileceği senaryosu çok tutmuştu. Son 3-4 bin yılda bu senaryonun bir çok değişik versiyonu vizyona kondu ve bir kısmı gerçekten çok tuttu. Her versiyonunda senaryonun sonu ya çok iyi ve sonsuza kadar kötü olarak bitiyordu.

Ancaakk….

Diğer yazar arkadaşlarımı okuduğunuz da, bu senaryonun birçok mantık hatası ile dolu olduğunu ve gerçek olamayacak kadar uçuk olduğunu anlayabiliyorsunuz. O insanlar bizler için kafa patlatıp detaya girip okyanusun dibinden iğne çıkarıp mantığımıza sergiliyorlar.
Dolayısı ile oldu mu benim iç dünyamda kocaman bir boşluk!
Bu noktaya gelen bir insan, artık geri dönemez.

Peki gerçek nedir?
Durduğum yer, kocaman bir boşluk. Beyaz bir boşluk. Her şeyi yeniden yazmak gerekiyor. Bir yerden başlayıp yavaş yavaş, düşüne düşüne, okuya okuya yeniden yazmak gerekiyor. İnsanlara doğduğundan beri inandıklarının aslında kocaman bir yalandan ibaret deyip, sonrada öylece bırakamazsın.


Tamam haklısın! Bende inandım.
Koskoca bir yalanmış bütün bunlar.
Ama bu durumda ben neredeyim? Burası neresi ??
Hadi bildiğimiz her şeyi masaya yatıralım. Bakalım ortaya bir şey çıkacak mı?

ELDEKİ VERİLER
-Her canlı ölüyor.
-Dünyanın yaşı 4,54 milyar yıl.
-İnsanın yaşı yaklaşık 3.67 milyon yıl.
-İlk canlı organizma 4.28 milyar yıl önce yaşamış.
-Olayın kronolojik şeması yaklaşık aşağıdaki gibi.
Yukarıda ki zaman tünelini incelemenizi öneriyorum. Önce evren var olmuş. Big bang veya artık her ne ile olduysa. Evren bir enerji-madde olarak yaşamına başladıktan 9-10 milyar yıl sonra dünyamız oluşuyor. Artık güneşten mi kopmuş veya little bang mi olmuş bilemiyorum. Şimdilik merakta etmiyorum o kadar. Bana yaşı gerekiyor. Evren enerji ve madde olarak yaşamaya başladıktan 9-10 milyar yıl sonra dünya yaşam enerjisi ile dönmeye başlamış. Yani 10 milyar yıl boyunca bu devasa uzay biz, yani dünya olmadan yaşamına devam etmiş.

Dünya da bir şekilde olmuş. Dikkatinizi çekerim hala ortada insan, melek, cin vs hiçbir şey yok. Kendi varolan devasa enerjisi ile evren yaşamına ve genişlemesine devam etmiş.
Dünya dönmüş dönmüş soğumaya başlamış, su oluşmuş.Bu, su dediğimiz madde hakikaten özel bir madde. Rengi, kokusu ve tadı olmayan bir madde.
Şimdi burada duralım..

Yerkürede yaşam su ile başlıyor. Su ve hava. Ve görebildiğimiz başka hiçbir gezegende bu durum söz konusu değil. Peki hadi diyelim ki bizim su maddemize ihtiyacı olmayan başka maddelere ihtiyacı olan canlılar var mı? Şu ana kadar gözlemleyebildiğimiz kadarıyla uzayda hareket eden bir canlıya rastlamadık.

Yani biz yerküre üzerinde her ne kadar milyarlarca yıllık bir evrimin sonucu olsak bile, tesadüf eseri oluşmadığımız ortada.

Zaten benim arayışım yaratıcıyı bulmak üzerine. Yoksa insanlığın beyin gelişimine paralel olarak yaratıcı kavramına değişik yorumlar getirip en son olarak ta 3 kutsal din ortaya atarak bu görüşlerini olgunlaştırmışlar hatta bu yolla insanlara istediklerini yaptırmışlardır.

Yani bu insanlar ( adına peygamber mi dersiniz, dahi mi dersiniz ) yaratıcı kavramına yorum getirmişler. Ve bu yorumlar o kadar tutmuş o kadar popüler olmuş ki bugün bile bu önermelerden ekmek yiyen bir sürü dolandırıcı var.

Eğer su maddesi daha birkaç gezegende de bulunsaydı ve oralarda yaşam olmasaydı yine bir nebze doğal evrimden bahsedebilirdim. Ancak suyun ve oksijenin var olması ve biz dünya canlılarının su ve hava ile var olup yaşamımızı su ve hava ile devam ettirme zorunluluğumuz olması beni ister istemez tesadüfen değil bir irade tarafından yönetilen veya başlatılan yaşamın içinde olduğumuz düşüncesine itiyor.

Evrenin kendisi mi acaba bizi bu ücra ve korunaklı köşede yaratıp gözleyen? Yoksa evrenden daha büyük bir yaratıcı varda , bu yaratıcı evreni de yaratmış olan bir güç mü?
Yine geldik kördüğüm olmuş ve çözülemeyen düğüme. Şu ana kadar geldiğim tek somut nokta, dinlerin tamamının insan uydurması olduğu. Bunun dışında ki hiçbir sorunun cevabını bulabilmiş değilim.

Tesadüfen oluşmuşuz deyip topu taca atmak kolay. Ancak gerçek nedir? İşte o gerçeği bilmek, en azından sağlıklı ve mantıklı temel üzerine oturmuş bir varsayım üretmek gerek.

Yoksa öylece havada kalmış bir şekilde yaşayıp, sonra da aptal aptal havaya bakarak ölmek istemiyorum.

TANRI ÜZERİNE FİKİRLER

Yazan: Karmaşık
Karmaşık, din, Tanrı üzerine fikirler, Tanrı evren mi, Tanrı üzerine aforizmalar, Yaratıcı, Varoluş felsefesi, Ahiret fikri, Evren tanrı mı?, Biz ve Tanrı, Felsefi akımlar,
Namaza başladım..
Arapça Kur'an ayetleri ezberledim namaz da lazım oluyor diye.
Kıldım, kıldım, kıldım..
Başım sıkışsa da sıkışmasa da dua ettim.
Ramazanlarda oruç tuttum. Kimi yıl ful tuttum, çoğu yıl parça bölük tuttum. En çok sevdiğim an iftara yakın saatlerdi.
Kandil gecelerinde ekstra namaz kılar ve bol bol dua ederdim.
Kesinlikle cünüp gezmez ve sekse başlarken içimden besmeleyi okurdum (!).
Kendimi aydın bir Müslüman olarak tanımlardım.
Çünkü yazın denize girer, sol görüşlü yazarları da okurdum. Bazen bira veya bir kadeh rakı zorlarlarsa içerdim.
Aydındım yani (!)
Ama sağdan soldan rast geldiğim din içerikli yazıları okuduğum zamanlar içimi bir sıkıntı kaplardı. Burada yazanlara göre benim kafir olmasam bile münafık veya günahkar olma ihtimalim vardı.
Çok okurdum. Hala da okurum.

Uzun bir süre bu konu üzerine yoğunlaştım. Araştırıp, mantık temeline oturtmaya çalıştıkça çelişkilerin çokluğunu gördüm. Hatta uzun bir süre kendimle savaştım. Allah Kuran’ı göndermiştir ancak Emevi ve Abbasiler tarafından bugünkü çarpık haline evrilmiştir diye bir tez öne sürdüm kendi kendime. Ancak aslında sadece Kuran değil, Tevrat ve İncil’in de bir çok çelişkilere sahip olduğunu öğrendim.
Birde Sümerlerden gelen bir çok mitin kitaplara aktarıldığını da öğrendim, iyice soğudum.
Eveeett….
Sonuç itibarı ile “düşünüyorum öyleyse varım “ falan değil,
direk “ varım ve var olduğuma göre Tanrı’da var ”  düşüncesine sahip oldum.
Tanrı..
Her şeyi sayısal bir temele oturtarak var eden..
Peki Tanrı nerede ve bizimle nasıl iletişim kuruyor?  İşte şimdi bu düşünce noktasındayım.
Hakikaten nerede olabilir ?
Acaba tüm kitaplarda anlatıldığı gibi zamandan mekandan münezzeh ancak şah damarımıza yakın mı yoksa, sadece kitap göndermeden bizimle adına “vicdan” dediğimiz sistemle mi bağlantı kuruyor? Hani iç ses diyoruz. İşte o ses acaba Tanrı’nın sesi mi?
Gerçek nedir ?
Bizim hikayemizi kim izah edebilecek ? Hikayemiz nereye dayanıyor ? Bir yaratan var.. o tamam,
o konuda çoğumuz hemfikiriz. Tamam da yaratan neden bizimle iletişime geçmiyor ve sadece kendini hissettriyor.
Yarattığı şeylere bakıyorsun, mesela penguenler, okyanus, uzay, gezegenler, galaksiler, hücreler.. Ve hepsi de bilimsel bir temele dayanıyor.
Yani tesadüf falan gibi bir saçmalığa yer vermeyecek kadar mükemmeller.
Yani bunları tasarlayıp var eden var.
Ama nerede? Acaba Avatar filminde sembolik olarak gösterilen ağaç ( Bize göre Evren ) mi?
Bu durumda yobaz arkadaşların;
“Yuh sana lan, yani Allah’ın onu yaratmaya gücü yetmez mi zannediyon “ diyebileceklerini tahmin ediyorum. Hatta “ Evrenin başlangıcı var, bik-ben oğlum, başlangıcı olan tanrı mı olur? la ” da diyebileceklerini öngörüyorum.
İnanın bende bilmiyorum. Zaten bunu ispat edecek olanı biz direk peygamber ilan ederiz.
Ancak, nasıl ki Tanrı ezel ve ebed ise ve mesela diyelim ki evren eğer tanrı ise, evren de pekala ezel ve ebed olabilir. Bu tezime göre bizler zaten sürekli tanrı ile yüz yüzeyizdir belki de.

Evren’in muhteşem bir yaratma iradesine sahip olduğunu varsayarsak, bizler bu durumda tanrı parçacığı aramayı bırakmamız lazım. Parçacık bizler oluruz bu durumda. Tanrı evren ise eğer, bu durumda tanrının kitabını anlamanın yolunun bilim ve doğadaki canlılar olduğunu anlayabiliriz. Mesela bir aslan bir ceylana tuzak kurarak yakalayıp, gözünün yaşına bakmadan parçalayıp yiyorsa, ki öyle yapıyor. Bu durumda aslanın ahirette vereceği bir hesabı olmaz. Çünkü içgüdüsel olarak karnını doyurma ihtiyacını gideriyor aslan. Yani ceylanın yaşam hakkının elinden zorla alınmış olmasının bir cezası yok. Tıpkı ceylanda olduğu gibi, kuruyan otlarda toprağa karışır bütün bu dönüşüm muhteşem bir ahenkle sürekli ( yüzbinlerce yıldır ) devam eder. Toprak ürettiklerini, tekrar yer ve bu şekilde dönüşümü gerçekleştirir.
Bilemiyorum..
Gerçekten bilemiyorum.. Bilemiyor olmak çok acı veriyor.
Tanrı var. Ancak ben onunla iletişime geçemediğim gibi, hakkında bilgi sahibi bile değilim.
Ürettiğim tüm varsayımlar, öncekiler gibi kendi hayal dünyam olacaktır. Üstelik maymunun gözü çarpık açıldığı için benim için deli derler. Ataları gibi peygamber, elçi falan da demezler bunlar :)
Tanrım ! elimden sadece buraya, beni anlayacak insanların buluştuğu yere yazarak içimi dökmek geliyor. Yapabildiğim en bilim temelli yöntemi kullanıyorum.

Siz ne dersiniz ? Tanrı nerede size göre ? Yaratıp unutmuş olma ihtimali sıfır. Mutlaka gözlemliyor bizleri. Bu durumda bizden ne yapmamızı istiyor?

Eğer tanrı evrense ve bizleri ( bize göre ) milyon yıllar içerisinde geliştirmişse varacağımız gelişme noktasını mı görmek istiyor acaba? Çünkü bu kurama göre evrende gizlenmiş her element, her metal, veya mikro madde O’nun varlığının ve gücünün sonsuzluğunun ispatı olacaktır.
Ancak böyle bile olsa, biz öldükten sonraya kalmış olsa bile hesaplaşma istiyoruz. Kimsenin yanına kalmasın istiyoruz. Bu durumda buna nasıl bir açıklama getirebiliriz ki? Evren tanrı ise bizler O’nun varlığıın içerisinde sürekli doğup ölen hücreler gibiyizdir. Kanser nedeni ile ölen bir hücrenin hakkını kim ödetir ki?
Bilemiyorum.. İnanın kafam karmakarışık.
Sevgilerimle

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 4

din, Dinden çıkış hikayesi, Allah din göndermedi mi?, islamiyet, Karmaşık, Hangi din?, Nasıl parçacık oldum 4, Allah var mı?, Kur'an'da yazan din, Emirler tanrıdan mı geldi?,
NASIL PARÇACIK OLDUM SON BÖLÜM

Koyu bir sünni iken izlediğim videolar ve okuduğum kitapların etkisi ile yaşadığım inanç serüvenini anlatmaya devam ediyorum ;

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Yani bu durumda İslam ve peygamber var demek ki. Bize düşen dinimizi doğru şekilde öğrenmeye çalışmak ve tarihe ışık tutmak oluyor.

Burada kalmıştım..

2nci olasılık ise ;

2 – Allah (cc) var, peygamberde var ve gönderilen din şu anda Kuran’da yazan din . İşine geliyorsa uyarsın gelmiyorsa ateşe hazır ol !

Bu şık kafadan bir sürü hataları, yanlışları, çelişkileri barındırıyor zaten.
Zaten ben bu şık yüzünden bitip tükenmeyen arayışlara girdim ya!
Eliyorum bu olasılığı.

3 – Allah var, ancak hiçbir din göndermemiş. Bunların hepsi insanların uydurması.

Şimdi.. Bu konuda neler söylenebilir ?

Tevrat ve Kuran hemen hemen aynı emirleri veriyor. Ama Sümerlerde de benzer hikayeler ve emirler var. Hadi bunu da şöyle açıklayalım;
Zaten sizin bilmediğiniz bir sürü toplumlara da elçiler gönderilmiş ve hepsine aynı emirler bildirilmiş. Sümerler de bunlardan bir tanesi.

Peki tamam da, yer tanrısı ile gök tanrısı birleşip insanı  yarattı diye mi  bildirilmiş? Adamlar öyle yazmışlar tabletlere. İlahi bir emir olmuş olsaydı eğer, Tanrı tek derdi. Öyle demediğine göre bu emirler Tanrı tarafından gönderilmemiş olma ihtimali var.

Sümerler böyle, ancak Aztekler de ki durumu nasıl izah edebiliriz ?


Aztekler de anlatılan olaylar nedir peki ?
Maymuna dönüştürülenler,  ( Bakara: 65-66) ( NAHUI EHECATL )
Yağmurların her tarafı sele boğması  ( Nuh:25) ( NAHUI QUIAHUTIL ) + ( NAHUI  ATL )
Depremler sonucu dünyanın yok olması?  ( Mürselat:10) ( NAHUI OLLIN )
Bu adamlar birbirlerinden binlerce km uzaktalar ve 3-4 bin yıl fark var aralarında.

Yani bu mahallede ( Dünya ) oldum olası dilden dile dolaşan hep aynı hikayeler. Kuşaktan kuşağa aktarılmış bir şekilde.

Bu durumda aklıma şöyle bir şey geliyor ;

Tanrı gerçekten de dönem dönem emirler göndermiş ve her gönderim sonrası insanlar işin suyunu çıkarmışlar.

Ancak bir dakika!

Sümerler de olsun, Aztekleklerde olsun anlatılan efsaneler yaklaşık olarak örtüşüyor. Ama bu anlatılanlar yaşanan büyük olaylar. Fakat hukuk kuralları da örtüşüyor.
Örneğin Sümerler de darp suçunun karşılığı kısastır. Yani birisinin kolunu kırmışsan senin de kolun kırılır gibi.  Kuran’da da kısas hükmü var ; Eğer sen bir adamın kadını öldürmüşsen O’da senin kadınını öldürebilir veya sen diyet ödersin.
Kadının ne suçu var ? Bakış açısına göre kadın zaten mülkiyeti erkeğe bırakılmış canlı mal.
Ancak Sümerler de durum aynı.

Kadın o zamandan günümüze kadar sürekli mülkiyeti erkeğe verilmiş mal muamelesi görmüş toplumlar da.

Peki aldım bunu bir kenarda bekleteyim.  Ya ibadet ile ilgili emirler ? Onlar aynı mı?

İbadetler de benzerlik veya farklılık var mı bilemiyorum. Çünkü okuduğum tüm kaynaklar suç ve ceza karşılaştırması yapmışlar, ancak ibadet şekilleri konusunda bir açıklama veya belge niteliğinde bir doküman bulamadım.

Ancak şöyle bir sonuca vardım ;

Sümerler – Yahudiler – Müslümanlar  bu 3 seri hemen bir çok konuda birbiri ile örtüşen kanunlar,  ceza hukuku, sosyal hukuk  ve dini rivayetlere sahipler. Hristiyanlık bunlardan farklı bir yaklaşım sergiliyor.

Evet dostlar,
Ben rumuzumu “Karmaşık” olarak belirlerken aslında ruh halimi yansıtmak istedim.

Koyu bir sünni iken , sorgulayınca ve buna bağlı olarak araştırınca “şimdilik “ kaydıyla şu noktaya geldim ;
Yaratan var.. Kesinlikle var. Ve hayatımıza küçük dokunuşlarla katkıda bulunuyor.
Kutsal kitap içinde yaşadığımız evren.
Kutsal emirler ruhumuza doğarken işlenmiş doğrular ( Öldürme, sevgi göster, sev, paylaş, çalma, aldatma vb )

Bunun dışındaki kitaplar resmen tanrı tarafından gönderilmemiş olma ihtimali bende daha ağır basıyor. Belki bazı ayetler gerçekten de Tanrı tarafından gönderildi. Ancak bu temelin üzerine insanlar yüzlerce ayet ekleyip bozmuş olabilirler.
Bilemiyorum..

Başka bir yazıda görüşmek ve tartışmak ümidiyle özgür kalın.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 3

Dinden çıkış hikayesi,İslamdan çıkış süreci, İslamı neden terk ettim?, Karmaşık, Kur'an nasıl yazıldı?, Nasıl parçacık oldum 3, din, islamiyet, Muhammed'in ölümü sonrası kavgalar,Peygamberlik,
Koyu bir sünni iken izlediğim videolar ve okuduğum kitapların etkisi ile yaşadığım inanç serüvenini anlatmaya devam ediyorum ;

Ve hemen hemen her düşünen insanın geçtiği yollardan geçtim.
Nedir bu yollar ?

Muazzez İlmiye Çığ
  • Sümerler ve dinlerin tarihi
  • Sümerli Ludingira
  • Kuran, Incil ve Tevrat

Turan Dursun
  • Kutsal kitapların kaynakları 
  • Din bu

Arif Tekin
  • Muhammed’in Ölümü
  • Sümerlerden Islam’a Kutsal kitaplar ve dinler
  • Bilinmeyen yönleri ile Kur’an

Din ve Mitoloji
  • Muhammed gerçekten yaşadımı?
  • Muhammed’in cinayetleri ( Olayları biliyordum ancak hiç bu açıdan bakmamıştım )
  • İlk dinden dönenler katiplerdi
  • Al-ilah

Ve daha bu konuda daha az bilinen bir sürü makale ve kitaplar..

Bu kadar hızlı geçen değişim sürecimde kendimi bir seyirci gibi izliyordum.

Acaba bu adam ne yapacak? Sonuca varacak mı? Yaşadığı düşünce ve inanç karmaşasının izahını yapıp duruşunu netleştirebilecek mi?

Benim için rahatlatıcı olan ise , izlediğim adamın ( Kendimin ) yalan söyleyip söylemediğini net olarak biliyor olmam ve ben (içimdeki beni) bir izleyici olarak O’nun üzerinde hakim ve yönetici konumda bulunuyor olmam. Yani yanlış yola girdiğini hissettiğim anda kendimi uyarabiliyor olmak benim rahatlama noktam.

Bence ben artık varlığıma bir açıklama getirmek, en azından yorumlamak durumundaydım.
Peki..

Bunu ben istedim. Hoş! Sanki ben herşeyi biliyormuşum gibi kendime karşı sağlam bir şekilde duruyordum. İçimdeki ben ile oturup bu konuyu konuşmak zorundaydım.

Sessizliği ilk ben bozdum. Ben bozdum çünkü biliyordum ki, içimdeki ben her görüşe açık ve iyi bir dinleyicidir. İyi tanıyorum O’nu.
  • Haydi herşeyi masaya yatıralım ve bir analiz yapalım. Çünkü bizim derleyip toparladığımız bu bilgileri ancak akıl yardımı ile bir anlam katabiliriz. Bunun tek yolu ise tarafsız bir şekilde tüm bilgileri masaya yatırıp olasılıklar hakkında fikir yürütmek.


MASAYA YATIRDIKLARIM
Tüm öğrendiğim bilgiler ışığında henüz bir karara varmış değilim. Ancak lokalden genele doğru bir yol alacağım bu izahı yapmaya çalışırken.

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Allah (cc) var, Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak gönderilmiş. Kitap yazılmış, ancak Osman zamanından başlayarak Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde Kuran’a eklemeler yapılmış, üzerine hadislerde eklenmiş. Yani aslında Kur’an bugün elimizde olandan çok daha az sayfaları olan bir kitap. Çünkü bazı ayetler varki hakikaten ilahi olduğunu hissediyorsunuz ruhunuzun derinliklerinde. Ancak bazı ayetler var ki bir çok çelişki baındırıyor. Ve mantık hataları içeriyor.

Bu varsayıma göre Hz. Muhammed gerçekten peygamber olarak görevlendirilmiş. Görevini de yapmış. Ancak insanlar O’nun vefatından hemen sonra, atalarının öğretileri doğrultusunda hareket ederek dini kendi istekleri doğrultusunda anlamlandırmaya çalışmışlardır. Ebubekir ile Ömer’in birlikte kumpas kurarak Hz.Muhammed’i zehirleyerek yaşamına son vermişler. Ve daha Hz. Muhammed defnedilmemişken iktidar kavgasına girişmişlerdir.

Şimdi bu durumda, bu insanların ( Ashabın ) islamı iyi anlamış ve uygulamış olacaklarına nasıl güvenebiliriz?

Adamlar daha peygamberlerini defnetmeden iktidar kavgasına girişmişler. Hz. Ömer hakkında aşırı hırslı olmasından kaynaklı bir çok suikast ve komplonun mimarı olarak söz ediliyor. Bu durumda bu insanlar Hz. Muhammed’e ve getirdiği kitaba aslında iman etmemiş , sadece iman etmişler gibi görünmüşler izlenimi veriyor.

…. Bir dakika oğlum hemen coştun. Dur bakalım.
Sen bu bilgileri neye göre yazıyorsun buraya? Delilin nedir?

Hadisler..
Başka ?
Tarih kitapları.
Başka ?
Günümüz tarihçilerinin kitapları.
Bu kadar mı?
Evet.

… Olmadı bunlar yeterli değil.

Eee? Yani bu durumda oturup herkesin inandığı gibi yapıp hayata devam mı edelim? O dönemde ne olmuş acaba? Bunu nasıl öğrenebiliriz?

Bu durumda 1 numaralı maddeyi yeniden ele almam gerekiyor.

1 – Allah (cc) var, peygamberleri gerçekten göndermiş. Ancak insanlar dinleri değiştirmişler.

Hz. Muhammed Kuran’ı getirmiş ancak insanlar Emeviler ve Abbasiler döneminde dinin bir çok kuralını değiştirmişler. Adına asrı saadet denilen bir dönem yaşanmış ve döneme ait her hangi bir kayıt elimizde maalesef yok. O döneme ait en yakın bilgi Hz. Muhammed’in vefatından yaklaşık 200 yıl sonra hadisleri toplayıp yazan Buhara şehrinde yaşamış olan Buhari’nin hadis kitapları var.

200 yıl.. İki yüz yıl.. Yahu anlamıyorum, bu ara dönemde yazı yeni mi icat edilmişti? Neden daha önce bu döneme ait herhangi bir kitap yazı vs yok? Kuran var ancak o konuda da okuduklarım canımı sıkmıyor değil;

Neymiş efendim Hz. Muhammed’e vahiy geldiğinde hemen oracıkta ne bulurlarsa kemik, deri vs. Onun üzerine yazarlarmış. Bu durumda insan düşünmeden edemiyor; muhterem o dönemde paşümen yokmuymuş? Hadi yokmuş diyelim. Kurutulmuş ve tabaklanmış deri üzerine yazılmamış mı ?  Yahu dünyanın en mühim olayı gerçekleşiyor ve insanlar ne bulurlarsa onun üzerine kayıt ediyorlar. O dönemde Hz. Muhammed’in diğer ülkelere gönderdiği islama davet mektupları duruyor. Her ne hikmetse o dönemde yazılmış Kuran sayfaları yakılmış, toplatılmış vs. Bu durumda Hz. Muhammed gerçekten elçi olarak görvlendirilmiş ve bir dönem islam doğru şekilde tebliğ edilip yaşanmış. Ancak Hz. Osman’dan başlayarak göndeirlen Kuran değiştirilmeye başlanmış kafalar karıştırılmış ve Emevi sapıklığının yolu açılmış.

Yahu bu durumda İslam ve peygamber var demekki. Bize düşen dinimizi doğru şekilde öğrenmeye çalışmak ve tarihe ışık tutmak oluyor.

( Üst ben, saf ve her okuduğuna inanan ) Canım yaa, çok tatlısın :)
Bu işi bu seviyede tutan binlerce insan var biliyormusun? Neyse haftaya devam ederiz.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 2

Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan ayrılış, İslamdan çıkış süreci, İslamı neden terk ettim?, Karmaşık, Nasıl parçacık oldum, Nasıl parçacık oldum 2,
Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Birçok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Örneğin “ Zinaya yaklaşmayın” diye emrediyor. Neden zina yapmayın değil de “yaklaşmayın”. Yani aklından bile geçirme demek istiyordu. Veya Fatiha suresi tamamen Allah’ın bizden ne istediğini ve bizim neler yapıp nelerden kaçınmamız gerektiğini net bir şekilde izah ediyordu.
Yalnız O’na kulluk edecektik. Yani O’nun haricinde hiç kimse kutsal falan değildi. Sadece O’ndan yardım isteyecektik. Yani başımıza gelen her beladan bizi ancak kurtaracak olan yüce Allah’tı.  Ayetler hakikaten de muhteşem anahtarlar içeriyordu.

Kesin olan bir şey vardı, Şirk koşmayacaksın !

İşte olayın sırrını çözmüştüm. Yüce Allah’a şirk koşmamak imanın sırrı idi. Ancak insanlar farkında olmadan şirk koşuyorlardı. Hadisler mesela.. Adamlar Allah Resulu vefat ettikten 250 yıl sonra oturmuş hadis adı altında bir sürü iftirayı Peygamberimize atmışlardı. Ve günümüz Müslümanı ise bu hadisleri dinin kaynağı kabul edip ona göre dini yaşıyorlardı. Halbuki Allah bizi Kuran’dan sorguya çekecekti. Buhari’nin, Tirmizi’nin yazdığı kitaplardan değil.

Aman Allah'ım.. İslam dünyası büyük bir yanılgı içindeydi. Ve ben bunun farkına varmıştım.

O günlerde bu duygularla ve bu gözlükle insanlara bakıyor ve göz göre göre nasıl uyanmadıklarını hayretler içerisinde izliyordum. Komşum bir emekli memur, sürekli camiye gider, namazlarını orada kılar, bazen camide oturup saatlerce Kuran okuyan birisi idi. Ahmet bey diyelim. Ahmet beye gerek whatsapp’tan paylaşımlar la gerek yüz yüze sohbetlerimizde bu konudan bahsettim. Karşı görüşlerini ifade etti. Kuran anayasa, hadisler yasa kitabı dedi. Ayetler gösterdi ve bak burada Allah’a ve Resul’üne uyun diyor. Yani hadisler işte Resul’ün bize bıraktığı usulleri öğretiyor. Gibi argümanlar ile reddetti. Ben hüsran içerisindeyim tabi ki.

Bu arada ben Kuran araştırmalarıma daha yoğun bir şekilde devam ediyorum ve Allah resulünün vefatından sonraki dönemi iyice öğrenmem gerektiğine karar verdim. Başladım o dönemi anlatan bir sürü PDF kitap indirip okumaya.  Muaviye’nin ne menem bir adam olduğu, Aslında Ümeyyeoğulları’nın taa en baştan Allah resuluna karşı çıktığı, Ebu Süfyan’ın ancak Mekke fethi sırasında Kabenin örtüsünün altına sığınıp, oda işe yaramayınca da islamı kabul ederek kelleyi kurtardığını okudum.

Hımm..
Bu durumda Allah resulü zamanında ve Osman’a kadar olan zaman diliminde islam tam olarak yaşanmış ancak Osman ile ( Ümeyye oğullarından ) ilk çözülme daha doğrusu kuralları değiştirme çabası başlamış.

İşte bu noktadan sonra yavaş yavaş İslama eklemeler yapılmış ve günümüze kadar taban tabana zıt bir İslam bize sunulmuş. Yani Kuran değiştirilememiş ancak hadis adı altında binlerce yeni emirler hayata sokulmuş. Gerek o dönemlerim büyük imamları vasıtası ile gerekse halifeler vasıtası ile. Ancak anlaşılan o ki, dinimiz değiştirilmiş!

Bir keresinde çok dindar bir kuyumcuya aile ziyaretinde anlatmak istemiştim, hadislerin dinin kaynağı olamayacağı hususunu. Adam o kadar hiddetlendi ve suçlamaya başladı beni;
“Sen peygambere iman etmiyorsun o zaman, sen kâfir olmuşsun haberin yok “ dedi ve ben orayı terk etmek zorunda kaldım.

Onların inanışına göre ben kâfir olmuştum :)


Benim aydın ve mantıklı inancıma göre ise onlar kafir olmuşlarda haberleri yoktu. Zaten yüce Allah onlar hakkında şöyle diyordu : “ Onlar şirk koşmadan inanmazlar” Ve evet bir ayetin mucizesine daha tanık oluyordum. Şirk koşmadan iman etmeyen insanların ne kadar çok olduğunu bizatihi gözlerimle görüyordum.

Ben burada durmamalıydım. Allah’ın gerçeğine doğru yaptığım yolculuğa devam etmeliydim. Ancak bu ilk temaslarımdan sonra anladım ki, bu insanlar konu din olunca tanınmayacak hale geliyorlar ve mantık-akıl devreden çıkıyor tamamen kutsal başlığı altında ezberletilmiş emirler devreye giriyordu. Bu nedenle bundan sonra öğrendiklerimi kendime saklamaya karar verdim. Artık şundan iyice emindim ; 1,5 milyar Müslümanın %99’u şirk içerisinde. Ve kitaplarını okumadan hocaların sözleri ile iman ediyorlar. Ve çok fanatikler.

Beni en çok sevindiren ne idi derseniz ; Abdest almak için akrobatik hareketler yapmanın aslında dinin emri olmaması veya namazın(Salatın) vaktinin aslında benim için uygun olan sayı ve zamanda olabiliyor olması vs.  Yani ağır gelen eylemler hafiflemişti.

Bu seviyede yaklaşık 1 yıl geçirdim.  Ancak bir kere yola çıkmıştım. Ve yola çıkarken ben secdeye varıp “Allah’ım ben gerçeğin peşindeyim. Ve senin bana yol göstermeni diliyorum. Bana senin gerçeğini öğret ne olur” diye dilekte bulunmuştum.

Belki de bu yakarıştan dolayıdır, yolculuğumun bittiğini ve gerçeği bulduğumu düşünüp aylar boyu öyle yaşarken Yakup Deniz’in Youtube videosu karşıma çıktı.

“Kuran Tanrı kelamı değildir” diyordu.
İzlemek isterseniz YouTube'de yazdığınızda kolayca ulaşabilirsiniz.

Bugüne kadar bir çok ateist görüş aldım, tartıştım ve o insanlar çok donanımlı olmadıkları
için absürd şeyler söylüyor, söylediklerinin altını dolduramıyorlardı. Ancak Yakup abide bir
başkalık vardı. Kuranın Tanrı kelamı olmadığı görüşünü çok içtenlikle savunuyor ve
argümanları çok sağlamdı. O gece bedenen uyudum ancak fikren sürekli bu önermeler,
iddialar beynimde dolaştı durdu.

Diyordu ki Yakup abi, “ Kuran’da çelişki bulamazsınız diye yazdığına göre çelişki olmaması
lazım. Ancak çelişkiler var, buyurun bakın…” diyor ve bir sürü örnek ayetler veriyor ve
hakikaten çelişki içerisinde. Bir konu hakkında tamamen zıt şeyler söylenir mi ? Ancak var. Ve
bu çelişkileri arayıp bulmak için Kuran’a çok hakim olmak lazım. Çünkü 6 bin küsur ayetin
içerisine serpilmiş durumda bu ayetler. Yani ortasını okurken başını unutuyorsunuz. Ancak
defalarca okumuş olmanız gerekiyor bu çelişkili ayetleri farkedebilmek için.

Ve sonuç itibarı ile çelişkili ayetler barındıran bir kitap Tanrı kelamı olamaz !

…..
Haydiiiii… buyur burdan yak !
Ben ne olacağım şimdi ? O kadar uğraştım, emek harcadım hadisleri reddettim, detaylara
indim vs. Doğru dini buldum derken..

Kafam çok karıştı.

Yakup abinin bu önermesini reddetmek içimden gelmiyor. Hak veriyorum çünkü.

Beynimde ki 2 ben tam bir çatışma haline geldi. Bir taraftaki ben, uzun yıllarımı vererek ve
kendimce cesur davranarak hadisleri reddetme yolu ile dinimi hurafelerden, yobazlardan,
hocalardan kurtarmış ve bu noktaya gelebilmek için yıllar harcamış,
Diğer taraftaki ben ise 10 dakikalık bir video ile bütün inandıklarını gözden geçirmesi
gerektiğine inanmış..

Bu nedir arkadaş yahu! Yok mu bu işin doğrusunu izah edecek kimse? Tanrı neden kendini bu
derece saklıyor ? Yani direk görsek kendini, iman etsek ne olur ki? İmtihan olmaz ama o
zaman.. Hımm doğru. E madem her şeyi yapmaya gücü yetiyor neden test etme ihtiyacı
duyuyor ki? Zaten biliyor olması lazım değilmi? Ayrıca yaratan kendisi zaten. Yaratmaz olur
biter. Bir kitap gönderiyorsun, önce inanıp sonra yolan çıkıyorlar, bu sefer başka bir kitap
gönderiyorsun ondada sonuç aynı oluyor. Bir tane daha gönderiyorsun sonuç yine aynı.

Kendimi laboratuvar faresi gibi hissediyorum. Yani uygulayıcı da sonucu merak ediyor gibi.
Kafam çok karıştı.. Devam edeceğim.

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 1

Nasıl parçacık oldum,Karmaşık, Dinden çıkış hikayesi, İslamı neden terk ettim?, İslamdan ayrılış, Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan çıkış süreci
NASIL PARÇACIK OLDUM ?
BÖLÜM 1

Yani bu durumda Tanrı yok mu?
Saçmalama oğlum biraz bir şeyler okuyunca hemen yoldan çıktın!
Allah’ım ne olur beni doğru yola ilet..

2 yıl önce….
Durun bir dakika, daha eskiye gitmem gerekiyor, yaklaşık olarak 35 yıl önceye..
16 – 17 yaşındayım. Cuma namazına henüz başlamış olduğum dönemler. Zıpkın gibi bir delikanlıyım. Din ile ilgim henüz başlamış. Babam peygamberimizin hayatını anlatan 15 ciltlik bilmemne yayınlarının bilmemne hocanın anlatımıyla o yıllara göre oldukça sade bir dille yazılmış hayatı.

Birkaç kere baştan sona okuyup cuma namazına başladığım yıllar.  Güneydoğunun o artık aydınlanması mümkün olma şansını çoktan kaybetmiş atmosferinde, kendimce mezhepleri reddederek modern çizgiyle bağımı koparmamış bir gençtim.

Bu sitede okuduğum bir çok arkadaşımın aksine ailemin görüntüsü şöyle idi ; Babam cumadan cumaya esnafla birlikte camiye giden ancak birçok kadınla sürekli dostluk kuran bir baba. Annem bildiğiniz başı açık ev hanımı. Ve çevremizde yaklaşık olarak böyle tipler.

32-33 yıl içerisinde Allah ve peygamber sevgisi içimden hiç eksilmedi. Hatta iyice pekişti. Öyle anlar oldu ki 4 halifeyi eleştiren bir misafirimi evden kovmuştum.
(Şimdi düşünüyorum da, ben ki okumaya, kültüre değer veren birisi olarak bu tepkileri koyuyorsam eğer, günümüzdeki kitlenin tepkisine bir psikolog edasıyla yaklaşmak gerektiğine inanmaya başladım)


Bu süre zarfında ben 1 – 2 kez eşimin başını kapatmadığı için boşanma düşüncesine kapılmış olduğum günler geçirdim, veya sahip olduğum tek mal varlığım olan arabamı satıp hacca gitmeyi düşündüm. Ve saire..

Beynimde öyle bir peygamber imajı oluşmuştu ki yıllar içinde, O şu anda hepimizi görebiliyor biz dualarımızda O’na seslenirsek bu mesajlar O’na ulaşıyor. O bizi tek tek ismen tanıyor ve Muhammed peygamber yarı ilah bir görünüm arzediyordu.

Yolculuğum ilk defa Ahmet Murat Sağlam’ın yazdığı “Neden yalnız Kuran” isimli kitabı okumakla başladı. Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını sağlam argümanlarla ortaya koyuyordu. Bu vesile ile Edip Yüksel’le tanıştım. Bir çok kez 19 mucizesi üzerine fikir alışverişinde bulundum. Ancak Tevbe suresi son 2 ayeti konusunda O’na katılmadığımı farkettim.

Oh be! Artık ben gerçek Müslümandım. Hadisleri  red ederek dinimi bir çok yanlış ritüelden sıyırmış ve tertemiz yapmıştım. Bu büyük ve radikal gelişme benim iç dünyamda muhteşem bir aydınlanmaya neden olmuştu. Artık gaz kaçırınca abdestimin bozulmadığını biliyordum.
Veya camide Allah yazılı tabelanın hemen aynı hizasına Muhammed yazılı tabela astıkları için ve Müslümanların camiye gidip Muhammed yazılı tabelanın önünde secde etmesinin şirk olduğu çıkarımında bulunuyordum.
Heyt beee, yahu bunca yıldır meğer ne çok günaha girmişim muhterem (!)
Neyse Allah affeder inşallah..

Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Bir çok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Devamı haftaya..

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık