HABERLER
Dini Haber
Kehf suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kehf suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İKİ DENİZİN BİRLEŞTİĞİ YER: KURAN'IN GEÇ ANTİK ÇAĞ BAĞLAMINDA BİR YORUMU

HC, din, islamiyet, Kur-an, İki denizin birleştiği yer, Kehf suresi, Kehf 18, Tevrat yaratılış, Suların ortasında kubbe olsun, Kur-an'ın yorumu, Kur-an'ın çalıntı sureleri, Kur-an ve Talmud
Kehf Suresi (18.Sure)
60 - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
61 - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
62 - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi.
63 - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum. Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup gitmişti."

Merakları gidermek için buradayız. Kuran'ın tarihsel bağlamında (Geç Antik Çağ -7. yüzyıl olarak alıyorum) iki denizin birleştiği yer neresidir buna bakalım.

Öncelikle şunu düşünelim: Müfessirler Kuran'a çok uzaklar onu okunduğu veya yazıldığı zamanki anlamıyla okumuyorlar onu kendi rivayetleri doğrultusunda okuyorlar biz bunu yapmayacağız.

Şimdi bir referans verelim Tevrat Yaratılış Kitabı 1. Bölüm 6-10:
6 Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu.
7 Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı.
8 Tanrı kubbeye "Gök" adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
9 Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu.
10 Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.

Gördüğünüz gibi Tanrı Yaratılış'ın 2.günü gök kubbenin altındaki sularla üstündeki suları ayırıyor. Üstündeki sular muhtemelen yağmur şeklinde yeryüzüne inerken (bu yüzden rahmet deniyor sanırım yağmura) altındaki sular denizi oluşturuyor.


Bir referans daha verelim Tevrat'tan,
Yaratılış 2. Bölüm:
8 RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu.
9 Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.
10 Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu.
11 İlk ırmağın adı Pişon'dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar.
12 Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur.
13 İkinci ırmağın adı Gihon'dur. Kûş sınırları boyunca akar.
14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat'tır.

Bu bağlamda bazı örnekler vereceğim (Kuran'la çağdaş veya Kuran'dan eski metinlerden örnekler):

Talmud'un Tamid Bölümü 32a-b'deki İskender hikayesine bakarsak İskender'in bu hikayede tuzlu suda balığını yıkadığı yerdeki su yolunu izlerek ,Aden bahçesi'ne (cennete) ulaşmak istediği söyleniyor. Talmud'taki bu hikaye Tevrat'ta Yaratılış Kitabı'nda Aden bahçesini suladığı söylenen 4 nehri izleyerek cennete ulaşılabileceği fikrine dayanıyor. Bildiğiniz gibi Aden Bahçesi Kuran'da Adn Cennet'i şeklinde anılır ve Yahudi-Hristiyan literatüründe göksel cennet tasvirleriyle özdeşleştirilmiştir. (Örneğin Efrem'de)

Diğer Geç Antik Çağ'a ait dinsel kaynaklar da bu görüşü yansıtıyor. Aden Cenneti dünyayı saran okyanusun karşısında yer alan fiziksel bir yerdi.Cennetten akan nehirler dünyanın yaşanılan bazı bölgelerine ulaşırken Okyanus'un altından geçerdi. Bu tür bir düşünce 4. yüzyıl Süryani Aziz'i Efrem'de de vardı. Ona göre de Aden'deki 4 nehir dünyasal denize cenneti kuşatan yerden girerdi. Efrem : ''bir su borusu gibi denizin altından geçtikten sonra bu dünyaya ulaşırlar'' diyordu (Efrem- Yaratılış Kitabı Üzerine Yorumlar 2:6)

6. yüzyıl gezgini Cosmas Indicoplestes de (Yunan Hristiyan bir tüccar ve daha sonrasında Mısır İskenderiye'de keşiş oldu) Aden Bahçesi'nin bulunduğu yerden akan 4 nehrin yer altında bir seyir izleyerek yaşadığımız dünyaya ulaştığını söylüyordu. (Christian Topograhy /Hristiyan Topoğrafyası 2:81)


Süryani Aziz ve şair Narsai de (Ölümü 502) benzer bir konsepte işaret ediyordu ve Aden'den geçen 4 cennet nehrinin gidişatı akışı hakkında şöyle diyordu : ''denizde bir tünel gibi'' (Narsai- Yaratılış Üzerine Vaaz 1:395-396)

Sanırım bu kadar örnek yeter. Daha bunun birçok örneği vardır. Eski Babil Apsu mitlerinden, Süryanice kaleme alınan İskender menkıbesine kadar bütün antik dünya bu kozmolojik yapıdaki fikirlerle doluydu.

Özetle Kuran'da Kehf Suresi'nde geçen ve Musa'nın balığın canlandığını gördüğü yer , ''iki denizin birleştiği yer'' cennet nehirleriyle dünyasal denizin birbirine karıştığı okyanustur. Musa veya diğer hikayelerde İskender,bu denize ulaşmak istemiştir ve ulaşmıştır, İskender'in amacı Aden bahçesine ve hayat nehrine gitmekken Musa'nın amacıda görülen o ki aynıdır (veya kendisine bilgelik verilen kişiyi bulmaktır/Hızır) çünkü Kehf 60'a bakarsak:

Kehf Suresi 60
Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."

Burdan da her nasıl oluyorsa, Kuran'da o dönemde İskender menkıbelerinde görülen öğenin Musa hikayesinde geçtiğini görüyoruz. Bir başka tesadüf daha var ki Kuran bu hikayesini anlattıktan hemen sonra Zulkarneyn (İskender) hikayesine geçmektedir. Kim bilir ki belki de Musa hikayesinde yer alan iki denizin birleştiği yer öğesinin Zulkarneyn hikayesinde yer almaması Kuran'ın bu suresini derleyenlerin özellikle dikkat ettiği bir şeydir. Bilerek hikayeyi Musa'ya atfetmiş olmaları muhtemeldir veya bilmeyerek hikayeyi değişik versiyonuyla almaları da muhtemeldir ya da İskender hikayesinin bir bölümünü Musa ve genç yardımcısı hikayesine atfederek yeni bir yaratıcı hikaye yaratmışlardır. Böylece Kuran'ı Kerim özgün olmadığı suçlamasını def etmiştir çünkü hikayeler değişiktir kimse "aynı hikayeyi kopyalamışsınız" diyememiştir.
İşte tarihsel bağlamında örneklerle (kısıtlı örneklerle) gösterdiğimiz gibi ''iki denizin birleştiği yer'' böyle açıklanabilir.

Referans Kaynakları: Tommaso Tesei - Hell Fire and Paradise Water: Qur’an’s Views of the Underworld in Light of its Late Antique Context : Utrecht Üniversite'sinde verilen bir dersten (27/9/2012). syf 3

Yazan: Higher Criticism

YECÜC VE MECÜC

Hazırlayan: A.Kara
A, din, din ve mitoloji, Enbiya suresi, İslam mitolojisi, islamiyet, kehf, Kehf suresi, Kıyamet alametleri, mitoloji, Yecüc ile Mecüc, Yecüc Mecüc, Yecüc mecüc nedir?, Yecüc Mecüc seddi, Zülkarneyn seddi,

YECÜC VE MECÜC


Kur'an'da Kehf, Enbiya surelerinde ve bazı İslam hadislerinde Yecüc ve Mecüc ismiyle geçen varlıklar, kendisinden önceki İncil, Vahiy Kitapları, Hezeikel'de ise Gog ve Magog ismiyle bilinir. Bu varlıklar bulundukları coğrafya ve kültürlerde ve onların egemen olduğu dinlerde cüceler, dev, şeytan, kalabalık kavim yada ülkeler olarak da anılırlar. Örneğin İslamiyet inancına sahip halk arasında Yecüc ve Mecüc daha çok çok kalabalık sayıdaki cüce insanlar olarak anılır ve hatta biraz daha abartılarak bunların boyları büyüklüğündeki koca ağızları ile her şeyi yiyip bitireceğine inanılır Mesela benim ailem, akraba ve tanıdıklarım bu şekilde inanırdı Hatta Müslüman olduğum zamanlar bende bu şekliyle inanırdım Yecüc Mecüc'e.

A, din, din ve mitoloji, Enbiya suresi, islamiyet, kehf, Kehf suresi, Kıyamet alametleri, Yecüc ile Mecüc, Yecüc Mecüc, Yecüc mecüc nedir?, Yecüc Mecüc seddi, Zülkarneyn seddi,

Bazı hadislerde (Örneğin Sahih-i Buhari) kıyamet alameti olarak geçen bu varlıkların da Adem oğullarından oldukları, İsa'nın tekrar dünyaya inip Deccal'i öldürmesinden sonra Allah'ın onlara musallat edeceği bir helak ile yok edilecekleri anlatılır. Devasa kalabalıktaki Yecüc ve Mecüc topluluğunun sayısını anlatabilmek için "dere ve ırmakları" içerek bitirebilecekleri, dağların, demirlerin bile onlara karşı duramayacağı, fil, deve gibi koca hayvanları bile yuttukları, fakat bu varlıkların tamamının aynı anda, tek bir beden, tek bir insan gibi ölecekleri geçer hadislerde. Ayrıca bu hadislerin bazılarında Yecüc ve Mecüc fil benzeri (kulakları) kafa yapıları ile de tasvir edildiği gibi, İsa indiği zaman, bu varlıkların Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye gölünü içecekleri, hatta kendi ölülerini bile yedikleri anlatılır.

Yecüc ve Mecüc'ün geçtiği Kehf Suresinin  93-99 ayetlerinde Zülkarneyn'in halkı Yecüc ve Mecüc'e karşı korumak için sed inşa ettirdiği ve Zülkarneyn'in iki dağ arasını demir kütlerle doldurttuğu, üzerine de erimiş bakır döktürttüğü anlatılır. Yapılan bu sağlam sed sonrası Yecüc ve Mecüc bir daha o halkı rahatsız edip topraklarına girememiş ve Zülkarneyn Kehf 98 de "Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur, dedi. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi mutlaka gerçekleşir." demiştir.

Şimdi Kehf suresine bakalım:
93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.
94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”
95. Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.
96. “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi.
97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
98. Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.
Bu ayetlerden anladığımız kadarıyla Zülkarneyn, seferlerinin birinde iki dağ arasında bir kavme rastlar. O kavim hiç söz anlamıyor veya anlatamıyor. Zülkarneyn’i görünce orada bozgunculuk (mufsidûn) yapan Ye'cüc ve Me'cüc isimlerindeki iki topluluktan şikâyetçi olmaktadırlar. Zülkarneyn de o kavmin yardımı ile Ye'cüc ve Me'cüc ile aralarında bir engel (sedd) yaptırır. Ondan sonra
Ye'cüc ve Me'cüc bir daha o engeli aşamaz, delemez olurlar.  Zülkarneyn’in kimliği hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüş ise de, bunları doğrulamak imkân dâhilinde değildir. Biz burada onun kimliğini tartışmadan, sadece konu ile ilgili başvurulabilecek yerlere işaret etmekle yetinelim.

İnşa edilen bu seddin yıkılışının anlatıldığı Enbiya Suresinin 96-97.ayetlerinde ise  Yecüc ve Mecüc'ün artık sedleri açıp her yerden dünyaya akın etmeye başladığı (96) anlatılır.

Enbiya suresinde ise şöyle geçer:
96. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. 
97. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.
Biraz da hadislere bakalım:
Nebi (s.a.v.) bir kere telaşla Zeyneb binti Cahş'ın yanına gelerek
-“La ilahe illallah, yaklaşan bir şerden dolayı vay Arabın haline. Bugün
Yecüc ve Mecüc’ün seddinden şunun gibi bir delik açıldı” buyurarak başparmağı ile
şehadet parmağını halkaladı. Bunun üzerine Cahş kızı Zeyneb:
-Ya Resulüllah, içimizde bu kadar salih kimseler varken biz helak olur
muyuz? Diye sordu. Resulüllah:
-Evet, çirkinlik çoğaldığı zaman, diye cevap verdi. [Buharı, Enbiyâ 7; Müslim, Fiten 1]
Resulüllah devesinin üzerinde Ka’beyi tavaf etti. Rükne geldiğinde orayı işaret etti ve tekbir getirdi. Zeyneb dedi ki: Resulüllah şöyle buyurdu: Yecüc ve Mecüc’ün seddi açıldı. Resulüllah eliyle doksan işareti yaptı. [Buharı, Fiten 4; Müslim. Fiten 3]
Ben derim ki: Ye'cuc ve Me'cuc, Âdem (aleyhisselam)'in neslinden olan Türklerden iki guruptur. Nitekim sahih bir hadiste sabit olmuş ki; Allahu Teala kıyamet gününde  Ey Âdem! diye buyuracaktır. O: Buyur Allahım! deyince Allah ona (Yüksek sesle) Ateşe gönderilecekleri ateşe gönder! diye emredecektir. Ne kadarını? diye sorunca da "Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuzunu ateşe; bir kişiyi de cennete gönder." buyuracaktır. O günde küçük çocuğun saçı ağarıp (bir anda) ihtiyarlar, gebe kadınlar da çocuklarını düşürürler. O zaman denilirki: "Müjdeler olsun size. Yerinize feda olmak üzere Ye'cuc ve Me'cuc çıktı." [Bk. Buharî, Tefsiru'l-Kur'ân, 22-1; Müslim, İman 379]
Aramızda (bir konuyu) müzakere ederken resulullah çıkageldi: neyi
müzakere ediyorsunuz, diye sordu. Kıyameti diye cevap verdik. Peygamber şöyle
buyurdu: “on alamet görmeden kıyamet kopmayacaktır. Duhân; Deccâl; Dâbbe;
Güneşin batıdan doğması; Îsâ’nın nüzulü; Yecüc ve Mecüc; maşrıkta, mağribde ve
arab yarımadasında yerin batması; Yemen’den çıkacak olan ateş ki, insanları
mahşerlerine katarlayacak/toplayacaktır.” [Müslim, Fiten, 8/178–179]
“Bir seferde Resulüllah ile beraberdik ve Resulüllah ile ashabı arasında yürüyüşte fark hâsıl olmuştu. Bunun üzerine Resulüllah şu iki ayeti, “Ey insanlar! Rabbinizin emrine muhalefet etmekten sakınınız; kıyametin zelzelesi pek müthiştir” den “fakat Allah’ın azabı şiddetlidir” kavline kadar olan ayetleri yüksek sesle okudu. Ashab bunu işitince bineklerini kamçıladılar ve Resulüllah(ın etrafında kalabalık oluşturdular), “o günün nasıl bir gün olduğunu biliyor musunuz?” buyurdu. Ashab, “Allah ve Resulü en iyi bilir!”dediler. Resulüllah buyurdu ki: “o öyle bir gündür ki, Allah o günde Âdem’i çağıracaktır ve ‘Ey Âdem!’ buyuracaktır, ‘cehennem fırkasını gönder!’ Âdem, ‘ey Rabbim!’ diyecek, ‘cehennem fırkası hangisidir?’ Allah şöyle buyuracak: ‘her binden dokuz yüz doksan dokuzu cehenneme, biri cennete!’ bunun üzerine millet/ashab öyle ümitsizliğe kapıldılar ki, yüzlerinde gülümseme eseri kalmadı. Resulüllah ashabının bu halini görünce şöyle buyurdu: ‘çalışınız ve iyimser olunuz! Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz iki mahlûkatla berabersiniz ki, bu iki mahlûkat hangi şeyle beraber olurlarsa onu pek çoğaltırlar: Yecüc ve Mecüc ile Âdemoğullarından ve İblis’in zürriyetinden ölenler/helâk olanlar.’ Bunun üzerine milletten, duydukları kaygının bir kısmı kalktı/kaldırıldı. Sonra Resulüllah şöyle buyurdu: ‘çalışın ve (gelecek için) sevinin! Muhammed’in bütün benliğine hâkim olan Zât’a yemin ederim ki, milletler/insanlar içinde siz, devenin bir tarafındaki ben veya atın bacağındaki rakme kadarsınız ancak!’ [Tirmizi, Tefsir, 5/323, hadis no: 3169]

Kişisel görüşüme göre, insanları dine, istedikleri yola inandırmak ve onları dinlerine sıkı sıkıya sardırıp kolayca yönetmek için uydurularak yazdırılmış milyonlarca yaratık, varlık, ruh vb. ögeden biridir. Çünkü bilindiği gibi, özellikle de semavi dinlerin kitaplarının içerikleri %90 oranında korku ve tehdit içerir; ki bu da o toplumda büyüyen bireylerin başka bir şeye inanmasını hatta ve hatta dini üzerinde zerre sorgulama ve düşünme olanağının olmamasını sağlar.

Bir de sonlandırırken söylemeden edemedim, tarihteki bazı toplum ve kitaplar Yecüc ve Mecüc'leri Moğollar, İskitler, Çinliler, Kırgızlar gibi Türkler olarak betimler (Örneği Tevrat'ın bazı nüshaları). Hatta bizim ülkemizde de bazı Müslümanlarca Yecüc ve Mecüc'ün Çin'liler olduğu bile düşünülmüştür :)

Dipnot: Yüzüklerin Efendisi, Hobbit vb. fantastik kitapların yazarı Tolkien'in Orc ve Goblin fikirlerini Yecüc ve Mecüc, daha doğrusu onun yaşadığı kültürdeki adıyla Gog ve Magog'dan etkilenerek oluşturduğu söylenmektedir.

Dipnot 2: Halkı korkutarak istediğini yaptırmak üzere insan eliyle yazılan din kitaplarındaki bu Yecüc Mecüc, Gog Magog gibi hikayeleri okuyunca aklına PAC-MAN oyunundaki her şeyi yiyen koca sarı kafa ve koca ağzı gelen bir tek ben miyim?