HABERLER
Dini Haber
Kur'andaki hatalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kur'andaki hatalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUR'ANDAKİ ÇELİŞKİLER |2

Gönüllü Yazar: Kirpi

Kur'an Müslümanlar açısından Tanrının insanlara gönderdiği bir kitaptır. Bunu tartışmak bile suçken ben inanıyorum ki her Müslüman hayatında bir kez olsun bile korkarak bile olsa "Ya bunu Muhammed yazdıysa" diye kendi kendine sormuştur. Kur'anda insanları bu kitabın Allah tarafından gönderilmesine ikna etmek için birçok ayet vardır. Onlardan en etkilisi Nisa Suresi 82.ayettir. Ayet şöyledir:

Onlar bu Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer O Allah'tan başkasından gelseydi, onda mutlaka birçok tutarsızlık ve çelişkiler bulurlardı.

İşte can alıcı nokta burası. Bu ayette Allah insanlara bir meydan okuma yapıyor. Muhtemeldir ki Mekke'nin önde gelen insanları Kur'an'ı Muhammed'in yazdığını söylemişlerdir. Bunun üzerine Muhammed Allah'ın diliyle bir meydan okuma yapıyor. Eğer bu insan tarafından yazılmış olsaydı onda tutarsızlık ve çelişki olurdu. İşte bu yazımızda Kur'an'daki tutarsızlıkları ve çelişkileri göstererek bu kitabın bir insan ürünü olduğunu kanıtlayacağız. Ama konumuza geçmeden önce bir şeyi netleştirelim. İçinizde bu tutarsızlıkları o dönemde ortaya çıkaran biri neden olmadı diye soran insanlar olacak. Kur'an 23 yılda tamamlanmış bir kitap. Tamamı okunmayan kitaba eleştiri yapılmaz. Kur'an'ın Muhammed döneminde değil de ondan sonra toplanarak kitap haline getirilmesi de bir başka neden. Ama muhakkak Kur'an'ı o dönemde de eleştirenler olmuştur. Bunun az bilinmesi eleştiren olmamıştır anlamına gelmez. Nitekim tarihte Mısır Firavunlarının masasında yemek menüsü bile belli olurken Muhammed'in hayatından çok az bir şey bilmemiz de bir başka soru işaretidir. Hatta bazı tarihçiler Muhammed isimli birinin olmadığını iddia ediyor. Gerd Puin tarafından Yemende bulunan Kur'an'ın radyoaktif karbon incelemesiyle M.S. 645-690 yıllarına ait olduğu ortaya çıktı. Daha da ilginci araştırmaların devamında bulunan bu Kur'an'ın yazılarının silindiği ve üzerine yeniden günümüz Kur'an ayetlerinin yazıldığı görüldü. Yeni yazılar eski yazılarla benzerlik içerse de tamamen farklı yazılar da vardı. Neyse fazla uzatmayalım, bu mevzuyu ayrıca ele alacağım. Dönelim asıl meselemize Kur'an'daki çelişki ve tutarsızlığa.

KUR'AN'DAKİ ÇELİŞKİ VE TUTARSIZLIKLAR

İlk önce Kur'an'daki sayısal hatalara göz atalım. Eğer Müslümanların dediği gibi Allah her şeyi biliyorsa, tüm evrenin sırrına vakıfsa o zaman böyle basit matematiksel hatalar yapması çok ilginç.
A'raf/7:54 "Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
Ayetten anlaşıldığı gibi Allah yer ve gökleri altı günde yaratıp bitirdiğini söylüyor. Peki başka ayetlerde ne diyor bir bakalım.
Fussılet/41:9. "De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussılet/41:10. "O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.
Fussılet/41:12. "Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.
Hesap edelim: 2 gün yer + 4 gün yiyecekler + 2 gün gökler = 8 GÜN.

Gördüğünüz gibi yeri ve göğü 6 günde yarattığını iddia eden Allah bu yaratılışı izah ederken sayısal hata yapıyor. Bir başka çelişkiye bakalım.

Kur'anda birçok mesele yazıldığı gibi en çok verilen meseleden biri de ölmüş bir insanın vasiyetiyle mirasının paylaşılması meselesidir. Her konuda olduğu gibi burada da kadınlar arka plana atılmıştır. Önce ayetlere bakalım:
4/Nisa suresi 11: "Allah size, çocuklarınızın (mirası) hakkında şöyle tavsiye ediyor. Erkeğe, kadının payının iki katı, fakat, eğer kadınlar ikiden fazla iseler, o zaman terekenin (mirasın) üçte ikisi onlarındır ve eğer o (kadın) bir tek ise, o zaman yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, onun anne ve babasının her biri için, bıraktığı mirasın altıda biri pay vardır. Fakat onun çocuğu yoksa ve yalnız ana-baba mirasçı oluyorsa, o taktirde, üçte biri annesinindir (geriye kalan babanındır). Fakat eğer ölenin kardeşleri de varsa, o zaman, altıda biri annesinindir. Bunlar, borcu ödenip ve de vasiyeti yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen bu paylar) Allah'tan bir farzdır. Muhakkak ki Allah, Alîm’dir, Hakîm'di.
4/Nisa suresi: "Ve eğer eşlerinizin (kadınlarınızın) çocukları yoksa, onların bıraktıklarının yarısı sizindir. Fakat eğer onların (kadınların) çocukları varsa o zaman dörtte biri sizindir. (Bunlar) yapılan vasiyet veya (üzerindeki) borç ödendikten sonradır. Ve eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (kadınlarındır), fakat eğer çocuğunuz varsa o taktirde bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (kadınlarındır). Bu da yaptığınız vasiyet veya borç (ödendikten) sonradır. Ve eğer miras bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana-babası olmayıp, erkek veya kız kardeşi varsa, bu taktirde ikisinden her biri için altıda biridir. Fakat eğer bundan daha fazla iseler, o zaman onlar üçte bire ortaktırlar. Bunlar (kimseyi ) darlığa düşürmeden yapılan vasiyet ve de borç ödendikten sonradır. (İşte bunlar), (size) Allah tarafından vasiyettir. Ve Allah Alîm'dir, Halîm'dir.
4/Nisa suresi 176:  "Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah, kelâle (annesi, babası ve çocuğu olmayan kişi) hakkında şöyle fetva veriyor. Eğer kişinin (erkeğin) ölümünde, onun çocuğu yoksa ve kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının yarısı onundur. Ve eğer onun (ölen kız kardeşin) oğlu yoksa, o (erkek kardeş), ona (kız kardeşe) varis olur. Fakat, eğer iki kız kardeşi varsa, o taktirde bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer kadın ve erkek birçok kardeşlerse, o zaman “iki kız kardeş payı” kadarı erkeğindir. Allah, şaşırırsınız diye size beyan ediyor (açıklıyor). Allah her şeyi en iyi bilendir.
Farz edelim ki bir Müslüman insan ölmüş ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı. Bu durumda mirasın 2/3'ü kızlarına, ana ve babanın her birine 1/6, eşine ise 1/8 pay kalacak.

Hesap yapalım: 2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 = 1.125 (toplamın 1 olması gerekirdi)

Yani miras paylaşıldığı zaman her bir mirasçının aldığı payın toplamı mirasın kendinden fazla ediyor. Evrenin yaratıcısı Allah böyle basit bir hesap hatası yapmayacağı için bu ayet Allah'a değil hesap bilmeyen Muhammed'e aittir.

Gelelim Allah katında bir günün dünya zamanıyla kaç sene olduğuna. Bu meselede diğerleri gibi çelişkilidir, zira ayetlerin biri diğeri ile örtüşmüyor.
Secde suresi 5: Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.
Bu ayette Allah bir günde yaptığı işin insanların zamanıyla bin yıla denk geldiğini söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Mearic suresi 4: Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.
Bu ayette ise Cebrail'in Allah'ın yanına bir günde gittiğini söylüyor ve bu bir günün elli bin yıl olduğunu net olarak söylüyor. Muhammed zamanında Kur'an ayetleri yalnızca sözle sözlendiği (yazılmadığı) için önceki ayetteki söylediği sayıyı bir sonraki ayette unutması ve başka sayı söylemesi gayet mantıklı. Nasıl olsa o da bir insan.

Kur'an'a göre kaç tane cennet var?
Kur'an bazı ayetlerde cennet sözcüğünü tekil manada işlemiştir. Bu ayetlere bakan her hangi bir insan kolaylıkla bir tane cennetten bahsedildiği kanaatine varır.
Zümer 73: "Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler... (ayrica bakiniz 41/Fussılet:30-32, 57/Hadid:21, 79/Naziat :40-41.)
Yukarıdaki ayetlere göre cennetin sayısı birdir. Ama şimdi göstereceğimiz ayetlerde Allah cennetten bahsederken çoğul şekilde sözler kullanır. Bu da cennetin birkaç tan olduğu manasına gelir.
Kehf 31:  İşte onlara (onlar için) Adn cennetleri vardır. Onların altından nehirler akar. (Ayrıca bakınız Ayrıca bak. 22/Hacc:23; 35/Fatır:33; 78/Nebe:31-34.)
Yüce yaratıcı önce yazdığını sonra unutamayacağı için demek ki bu Muhammed'in yanlışıdır.

Hristiyanlar cennete (cennetlere) girebilir mi?
Günümüz din adamları (tüccarlar) İslam'dan başka bir dine mensup olan hiç kimse cennete giremez diyor. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an'da olumlu ve olumsuz (girer ve giremez) manalarında ayetler vardır. Şükürler olsun ki günümüz Müslümanlarının kafası Muhammed'inki ve Allah'ın ki kadar karışık değil, yani cennete giremeyecekleri konusunda daha netler. Çünkü Kur'an'da bir kaç ayet Hristiyanlar cennete girebilir derken bir başka ayet giremez diyor.
Bakara 62: Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (ayrıca bakınız 5/Maide:69)
Yukarıdaki ayetlere göre Hristiyanlar ve başka dinden olanlar cennete girebilirler.
Ali Imran 85: Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Bu ayet ise açık bir şekilde İslam dışında başka dine mensup kimsenin cennete giremeyeceğini anlatıyor.

Hesap gününde şefaat (kayırma) var mıdır?
Müslümanların en çok söyledikleri şey Allah'ın kimseye torpil yapmayacağıdır. Ben de tüm kalbimle buna inanıyordum ama biraz araştırınca bunun böyle olmadığını gördüm. Bir düşünün eğer tüm insanları Allah yaratsaydı o zaman hesap gününde onları sorguya çekince hiç kimseyi kayırmaması gerekirdi. Kur'an'ın bazı ayetleri bunun böyle olacağını söylerken bazı ayetlerde torpile izin verildiğini görüyoruz.
Bakara suresi 48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
Ayette açıkça hesap günü hiç kimsenin bir başkasına şefaat edemeyeceğini belirtiyor. Aslında olması gereken de bu zaten. Zira Allah bir başkasının lafıyla birinin günahlarını bağışlarsa o zaman Tanrının adaleti şüphe altına girer. Ama bir başka ayete baktığımızda şefaate izin verildiğini görüyoruz:
Meryem suresi 87:  Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.
Ayet hesap gününde Allah'ın konuşmaya izin vereceği kişilerin şefaat edebileceğini anlatıyor. Muhtemeldir ki Muhammed hesap gününde söz alacak olan insanlardandır. Şimdi size soruyorum: Eğer Muhammed söz alarak dinsiz olan amca Ebu Lehebe (asıl ismi Abdüluzza b. Abdulmuttalib b. Haşim'dir) şefaat ederse nasıl olur? Bir Müslüman şefaat edeni yok diye cehenneme girsin ama Ebu Leheb'in Muhammed gibi amcası var diye paçayı cehennemden kurtarsın. Bu ne kadar adaletli?

Kötülük Allah'tan mı gelir?
Nisa suresi 78: Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Ayeti çok iyi okuyun. Ayette Allah "iyilik Allah'tandır, kötülük kendinizdendir" lafını eleştiriyor ve akabinde hem iyiliğin hemde kötülüğün Allah tarafından olduğunu açıkça söylüyor. Bir diğer ayete bakalım:
Nisa suresi 79: Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahit olarak Allah yeter.
Bir ayet sonrasında ise dediğini inkar edip bu defa tam aksini söylüyor. Bu şaka olmalı. Buradan iki şey anlaşılır. Ya Muhammed çok unutkan yada Kur'an'ı birbirinden habersiz iki Allah yazmıştır.

Allah'ın velisi var mı?
Şimdi bakacağımız ayetler Kur'an'da çelişkileri en net şekilde gözler önüne seren ayetlerden biridir.
Isra suresi 111: Ve de ki: “Övgü, Allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve muhtaçlıktan ötürü de bir velisi de yoktur.” O’nu alabildiğine yücelt.
Yunus suresi 62: Açın gözünüzü! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!
Geleneksel dinciler ve ateistlerin aksine ben bu ayetin neden böyle çeliştiğini kendi düşüncelerimle aktaracağım. Düşüncem şu yöndedir ki Muhammed İsra suresi 11.ayeti yazarken insanları bu ayetten etkilenip onu veli olarak görmeyeceklerinden korkarak sonrasında Yunus suresi 62. ayeti kendisine vahiy etmiştir.

Allah sözünden döner mi?
Dincilerin Allah tanımına bakarsak eğer (geleceği bilir, her şeyden haberdardır, her şeyin en doğrusuna karar verir) Allah'ın herhangi bir hükümde hata yapıp sonradan düzeltme gibi bir şansı yoktur. Zira böyle bir şey olursa Allah'ın yukarıda saydığımız vasıfları şüphe altına girer. Kur'anda da bu konuda kesin hükümler vardır.
Fatr suresi 43: Hayır! Sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. (bakınız Rum suresi 6, Zumer suresi 20 , Ali Imran suresi 9)
Buraya kadar anlaşılmayan hiçbir şey yok. Peki o zaman diğer ayetlerde neden Allah sözünü değiştirebileceğinden bahsediyor?
Bakara suresi 106: “Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücü yettiğini bilmez misin?
Eminim ki dinciler mutlaka burada konu farklı diyecek ve unutursak lafını delil olarak sunup bak işte "unutturduk demiyor unutturursak diyor" diyecekler. Bu yüzden Allah'ın "unutturarak" sözünden döndüğüne dair hadislerden birkaç örnek sunacağım sizlere:

"İçinizden kimse, Kur’an’ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur’an’ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir." (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Ebu Ümame’ye bir grup sahabînin anlattığına göre, onlardan biri geceleyin kalkarak ezbere bildiği bir sûreyi okumak ister, ancak besmeleden başka bir âyeti okuyamaz. Sabahleyin bu durumu sormak üzere Peygamber (asm)’in kapısına varır. Derken başkaları da oraya gelip toplanır. Birbirlerine ne için geldiklerini sorarlar. Aynı sûreyi unutma sebebiyle geldiklerini söylerler. Sonra, Resulullah (asm) onları kabul eder ve haberlerini anlatırlar. Unuttukları sûreyi sorarlar. O da bir müddet suskun vaziyette cevap vermeden bekler. Sonra şöyle der: “O sûre, geceleyin neshedildi. Bu yüzden ezberleyenlerin göğsünden ve yazılı bulunduğu her şeyden silindi” (Ebû Ubeyd, s.13-14; İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, s. 33.)

İbn-i Mes’ud’un şöyle dediği rivâyet edilir: “Rasulullah (asm)’a bir âyet indirildi. Ben de onu mushafıma yazdım. Sabahleyin bir de baktım ki, kâğıt (varaka) bembeyaz! Bu durumu Rasulullah (asm)’a haber verince şöyle buyurdu: “Bilmiyor musun, o âyet bu gece kaldırıldı” (İbnu’l-Cevzî, Nevâsih, 34)
Şimdi sizlere soruyorum: Kur'an'ı kabul ediyorsunuz, hadisleri de kabul ediyorsunuz peki o zaman Allah'ın sözünden caydığını da kabul ediyor musunuz? Allah bir ayeti vahiy edip sonra onu kaldırıyorsa demek ki bu onun her şeyi bilmediği, en doğru kararı veremeyeceği anlamına gelir.

Konuyu çok uzatmadan burada bitirmek istiyorum. Bu saydığım çelişkiler Kur'anın üzerindeki 2-3 saatlik araştırmanın neticesiydi. İyice bakılırsa Kur'anda tutarsızlık olmayan neredeyse tek bir ayet bile bulamazsınız. Siz de Kur'anı sadece sevap için okumak yerine araştırarak okursanız bunları bizzat şahidi olursunuz. Din tüccarları tarafından daha fazla sömürülmemek için şimdiden okumaya ve araştırmaya başlayın.
Gönüllü Yazar: Kirpi