HABERLER
Dini Haber
Kuran çelişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuran çelişkileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DEMİR MUCİZESİ

Yazan: Demon Product


DEMİR MUCİZESİ (!)


Iron Man, Türkçe adıyla “Demir Adam”. Marvel evreninin hayali kahramanlarından. Robert DOWNEY Jr. ın hayat verdiği bu karakter, mizah anlayışı ile beraber ileri seviye bilim insanı olması ile de dikkat çekiyor. Büyük bir teknoloji ve silah şirketinin sahibi olarak bohem bir hayat tarzına sahip olabilecekse de, daha ziyade kötülerin karşısında, iyilerin yanında saf tutan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.

Neden Demir adam? Neden çelik adam, gümüş adam veya altın adam değil de Demir Adam. Ezoterik bir anlam yüklemeye gerek yok. Hemen her toplumda demir, gücün, sağlamlığın ve dayanımın sembolü olmuştur.

Biraz İlk ve Ortaokul bilgilerimizi tazeleyelim.

Yer kabuğunda en çok çıkan 4. mineral ve en çok bulunan metaldir. Demir cevherinden elde edilir ve nadiren element olarak karşımıza çıkar. Karbon ile alaşımları sayesinde çelik olarak karşımıza çıkabilir. Demir uzayda en çok bulunan elementlerden birisi olup yer kabuğunda %5,06 oranında bulunur. Genel olarak yer kabuğunda bulunan demir filizleri (cevherleri) hematit, limonit, götit, magnetit, siderit ve pirittir. Dünyanın çekirdeğinin de büyük oranda metalik demir nikel alaşımından meydana geldiği tahmin edilmektedir.

Demirin ilk kullanımına dair ilk bulgular Sümer ve Mısır uygarlığını işaret eder. Bu döneme ait birçok eşyanın (Mızrak, boncuk, bıçak, süs eşyası vb.) yapımında demir kullanılmıştır. Bu da yaklaşık M.Ö. 4000 yıllarına denk gelmektedir.

Demirin kolay korozyona uğraması nedeniyle altın ve gümüşten yapılan nesnelere kıyasla çok eski tarihlerde demirden yapılan nesnelere daha az rastlanır. G. A. WAINWRIGHT tarafından Gize, Mısır'da bulunan ve MÖ 3500 yıllarına ait olduğu tahmin edilen bazı demir boncukların meteor taşlarından yapıldığı düşünülmektedir. Çünkü yer kabuğunda bulunan demir yok denecek kadar veya çok çok az bir miktar nikel içermesine karşın, bu boncuklarda meteor kökenli olduklarını belgelercesine % 7,5 oranında nikel içerik tespit edilmiştir.

Daha sonraları MÖ 2000 yıllarında özellikle Mezopotamya ve Anadolu civarında ergitilmiş demirden yapılmış objeler daha çok görülmeye başlanır. Bu objelerin içeriğinde nikele rastlanmaması da meteor taşlarından yapılmadıklarının bir göstergesidir.


İnka ve Maya medeniyetlerine bakıldığında, demir’ in bu uygarlıklarda olmadığını ve kullanılmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu durum, o medeniyetlerin cahil ve geri kaldığını göstermez. Aksine, her ne kadar tekerleği hiç bulmamış ve kullanmamış olsalar bile, bu toplumların astronomi, tıp ve matematik te ne kadar ileride olduğunu tartışmaya gerek bile yoktur. Demir kullanmadılar. Nedeni bulundukları coğrafyada dönemin imkanları ile ulaşılmaz olmasıydı. Eğer demir ulaşılabilir olsa idi bu toplumlar kesinlikle kullanırdı. Bu hususu nereden anlıyoruz peki? Sebebi açık. Bu toplumla metalürji de çok ileri idiler. Altın ve Bakır’ ı ustalıkla işliyor, kendilerine zırh, silah, eşya vb. materyalleri kolaylıkla yapıyorlardı.

Çin’ de de demirin ilk kullanımın yaklaşık M.Ö. 1200-1300 yıllarına gittiği arkeolojik bulgular ile kanıtlanmıştır.

Hava ile (oksijen gazı) temasında kolay oksitlenme sonucu oluşan korozyon, eski çağlardan günümüze çok fazla demir ürünün kalmasını engellemiştir.

Bunları nereden biliyoruz? Karbon 14 metodu ile zaten 50.000 yıl geriye gidebiliyoruz. Yani yukarıda verdiğim bilgiler, hangi inanca sahip olursa olsun, tüm insanlığın doğruluğunu kabul ettiği ortak bilgiler. Yani bu bilgilerde çelişki yada ihtilaf yok. İsrail’de de, Japonya’da da, Türkiye’de de, Arabistan’da da, İran’ da, İsveç’te de minimum seviyede hep yukarıda verdiğimiz bilgiler anlatılıyor ve öğretiliyor.

Yukarıda bahsettiğim bilgiler basit seviyede olup, yer bilimleri ile uğraşan insanlar bu konuda daha detaylı bilgilere sahiptirler.

Bu kadar bilgiyi cebimize koyalım. Ebced hesabı diye bir kavram var. Sayılara numerik değerler verip bir takım çıkarımlar elde edebiliyorsunuz. Fenike’ liler tarafından ilk kullanıldığı sabit olan bu sistem, akabinde İbraniler (Yahudiler) ve aramiler tarafından da kullanılmıştır. Hatta kesin olmamakla birlikte Mısır hiyerogliflerinde de bu hesap kullanılmıştır. Buradan yapabileceğimiz çıkarımla ebcet İslamiyet te asla olmamıştır. İslam peygamberi Hz. Muhammed, 4 halife döneminde ebcet hesabı yoktur. Dolayısı ile kuran ve sünnet’te olmayan bir kavramı İslamiyet’e aitmiş gibi göstermek, İslami tabir ile tümden bidat ve şirk ürünüdür.

Ebcet hesabını hemen her türlü yayın ve makalede deneyebilirsiniz. Bu metodu herhangi bir kitaba uyguladığınızda da ilginç veriler elde edebilirsiniz. İnternette ebced hesabı uygulamaları var. Ebced ile “tahrif edilmiş” incili okuduğunuzda Hristiyan olabilirsiniz aman dikkat. Numerik değer vermenin tarihine baktığımızda karşımıza şu çıkar:” kutsal metinlere kesinlik katma isteği”. İyi de eksiksiz ve apaçık olan bir kutsal metine neden kesinlik katmak istiyorsunuz? Bu konu sadece İslamiyet’te karşılaşılmıyor. Bir kısım Yahudi âlimine göre ebced hesabı Tevrat’ı “şüphesiz” kanıtlıyor. Bir kısım Hristiyan âlimine göre de “şüphesiz” İncil’i kanıtlıyor. Onlar da kendilerine göre bir yaklaşım sergiliyor. Ancak hesap aynı.

Ebcet İsrailliyattan gelmedir. Bu konuda araştırma yapan, makaleler yazan, ciddi topluluklar edinen ve kendilerini “yenilikçi” ve “asıl Müslüman” addeden eski din adamları ve cemaatler, “19 Mucizesi ve Demirin Sırrı” gibisinden bazı makaleler ve kitaplar ile Kuran’ın çağlar gerisinden mesaj verdiği ve gelecek yıllara ışık tuttuğunu söylemektedirler. Hatta bu 19 mucizesi öyle bir hale getirildi ki hakkında kitaplar ve web siteler açıldı. Bu siteleri ne dini çevreler ne de bilimsel çevreler asla kabul etmiyor. 19 Mayıs 1919 ile bağlantı kurarak Atatürk’ e bile ilahi bir kişilik verdiler. İyide burada ki 19 rakamları Miladi takvime göre. Yani Hristiyan takvimi. İslami olsa Hicri takvim olmuş olurdu. Bu noktadan hareketle Hristiyan dinine ait unsurları İslam’ın kutsal kitabına uyguluyorlar.

Kuran’ı matematiksel olarak inceleme hayallerine kapılanlar maalesef büyük duvarlara çarpmaktadırlar. En basitleri yukarıda bahsettiğimiz numara oyunları. Örneğin bir ayette matematik oyunu yapıp bir tarih buluyorsunuz. Sonra o sayıya uygun bir tarih bulmaya çalışıyorsunuz. Kendi çabanızla bir kombinasyon bulduğunuzda “aha da buldum” deyip kitaplar yazıyor ve para kazanmak için insanları sömürüyorsunuz. Sistem açık. Bir diğer örnekle “vay efendim yaradılış ile ilgili ayetlerde RNA ve DNA dan bahsedilmiş. Bu harfler kodlanmış” diye seminerler ve konferanslar veriyor, kitap yazıyor ve programlara çıkıyorlar. Bunu yapanlarda maalesef akademik ünvanlı şahıslar olabiliyor. Bulunan kelimelerde LATİNCE ve YABANCI TERİMLERİN KISALTMASI yani onların tabiri ile Kurani değil. Akademik kariyerinizi insanları sömürmek üzerine kurmak isterseniz yol belli. Din her zaman sömürüye açık. Elbette saygıdeğer hocalarımızı ve bilim insanlarını burada ayırıyoruz.


Sayısız kitap ve makale yazmaktadırlar ki dini ve bilimsel veriler ışığında bu ilave düşünce tarzlarının da hiçbir hükmü yoktur. Amaçları sorgu veya araştırma gibi masumane hedefler ile yola çıkan insanları sömürmektir. Ayetler ile eksiksiz ve apaçık olduğu ifade edilen bir kitaba yönelik olarak eksikmiş gibi düşünsel ilaveler yapmaya kalkanlar İslami açıdan büyük günaha girmektedirler. “Burada asıl amaç ilave değil sadece yorum getirme ve çağa uyarlama yapmaktır sayın yazar, yönlendirme yapma, yanlış söylüyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Yorum getirmeye çalışmak ta tümden şirk işidir. Yine Kuran ayetleri bildiriyor ki kuran eksiksiz ve apaçıktır. Yani yoruma ve ilave düşüncelere, bildirimlere ihtiyaç duymaz.

Konumuza dönersek eğer demir, Kuran'da dikkat çekilen elementlerden biridir. Kuran'ın "Hadid", yani "Demir" adlı Suresi'nde:

... Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik... (Hadid Suresi, 25)”

Bilimsel veriler ışığında Demir uzayda en çok bulunan metal olduğundan, dünyanın oluşumda da demir vardı. Ancak bu demir oluşum esnasında çökelerek dünyanın çekirdeğini ve merkezini oluşturmuştur. Dolayısı ile demir in uzaydan geldiği yani “indirildiği” verisi kesinlikle doğrudur. Yalnız, Kuran da birçok sure de “indirdik” kelimesi geçmektedir ki burada amaçlanan, Vahiylerin (Surelerin) gökten geldiğinin ifade edilebilmesidir. Sadece bir örnek ile “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr-9)”

Demir, işlenme ve kullanıma sokulma anlamında İslami açıdan Hz. Davud’a atfedilir.

Ant olsun biz Davud'a tarafımızdan müstesna bir lütufta bulunduk. 'Ey dağlar! Onunla birlikte teşbih edin. Ve ey kuşlar, siz de!' dedik. Ve onun için demiri yumuşattık. (Ona şöyle buyurduk:) 'Geniş zırhlar imal et, örgüsünü ölçülü yap.' Siz de (ey müminler) iyi ve yararlı işler yapın; şüphesiz ben yaptıklarınızı görmekteyim." (Sebe’, 34/10-11)

 “Ona sizin için zırh yapmayı öğrettik ki savaş darbelerinden sizi korusun. Artık şükredecek misiniz?"  (Enbiyâ, 21/80)

"Onun için demiri yumuşattık" ifadesi açıklanırken birçok tefsirde, Allah'ın lütfuyla demirin Hz. Davud'un elinde -ateşte eritmeksizin- mum veya çamur gibi oluverdiği ve çekiç gibi âletler kullanma ihtiyacı duymadan demire istediği biçimi verebildiği belirtilir.(Taberî, İbn Atıyye, Râzî, ilgili ayetlerin tefsiri)

Rivayetlere göre zırh yapıp giyen ilk kişi odur. (Zırha dair ilk arkeolojik bulgular Antik Yunan ve Anadolu uygarlıklarını işaret eder)

Yukarıda bahsedilen Enbiya 21/80 ayeti göz önüne alındığında zırhın apaçık Hz. Davud’a öğretildiği söylenmektedir. Ancak daha eski arkeolojik kanıtlar ile bunun çürümesi üzerine İslam alimleri farklı açıklamalar geliştirmişlerdir. “Aslında o dönem zırh var idi, Davud daha iyi ve etkilisini yapmayı öğrendi” ya da “ O kendi elleri ile ilk demiri ve zırhı biçimlendirdiğinden öyle söylenmiş.” . Burada da büyük bir yanılgı vardır ki, İslami usul ve kaynaklar ışığında Kuran açık ve eksiksizdir. Dolayısı ile ayete anlam yüklenemez, “aslında şu söylenmiş” denemez. Bu durum şüphesiz İslamiyet’e göre şirktir, günahtır.

Hz. Davud, M.Ö. 1000 yılı ile M.Ö. 962 yılları arasında yaşamış, İsrail Krallığının 3. Kralıdır. Daha önce belirttiğimiz üzere demirin, zırhın vb. demirden imal edilen eşyaların, kılıcın, kalkanın, zırhın vesaire materyalin üretim ve işlenmesi –bugünkü bilgi ile en az- Hz. Davud’dan yaklaşık 2500-3000 yıl öncesine dayanır. Dolayısı ile Hz. Davud’ dan önce de bu ilim öğretilmişti ve biliniyordu. Pratik hayatta da uygulanıyordu. Bunu söyleyen ben değilim. Tüm toplum ve inançların kabul ettiği bilgi ve veriler bunu söylüyor. Dini itikadı tam, yeryüzü bilimleri ile uğraşan bir hocamıza veya bir Coğrafya öğretmenimize de sorsak aynı cevapları alırız.
Demir ve çeliğin hangi coğrafyalarda yoğun olduğuna bir bakın. Hangi toplum ve ulusların bu sektörde önde olduğuna bir bakın. Bugün için değil, yakın ve uzak geçmişte de kimlerin metal sektöründe lider ve yön verici olduğuna iyi bakın. Hatta lider toplumları ve onların nasıl bu hale geldikleri, hangi sebepler ile çöktükleri hususuna da iyi bakın. (Bu konuda Jared DIAMOND’ un 2005 yılında kaleme aldığı “ÇÖKÜŞ” (Collapse: How Societies Choose to Fail or Succeed) adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bir grup okurumuz merak etmesin, dinleri ve inançları kötüleyen ya da sorgulayan bir kitap değil.)

Yazar Notu: 
Farkındaysanız kesinlikle şahsi yorum ve düşüncelerimi bu yazıya katmadım. Mevcut her çevrede ortak kabul görmüş verileri koydum. Karşılaştırma yaptım. Ne İslami kaynaklarda, ne de bilimsel veriler ile açıklanmamış hiçbir veriye mümkün mertebe yer vermedim. Bana komplo teorileri içeren, bilmem ne onu böyle açıklıyor edaları ile gelmeyin. Müslüman bilim insanlarının da kabul ettiği verileri sundum size. Bu bilgilere yanlış diyemezsiniz. Bilgileri artırabilirsiniz, ancak eksiltemezsiniz. Sadecehalis “Karadeniz” çayınızı alın, arkanıza yaslanın ve bu yazıyı okurken lütfen tarihlere ve tarih sıralamalarına dikkat edin. Amaç sizin tabiriniz ile fitne-fesat değil. Hedefim mi? Sadece okuyun, araştırın ve ona göre yorumlayın. Benimkiler dâhil -hiçbir yazıya- sağlam kaynağı yoksa itibar etmeyin. Bilgiye kendiniz ulaşın. Araya kimseleri katmayın. Yorum sizin.

NEDEN DEİST OLDUM 3

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,
Eveeet, "Neden Deist Oldum" 1 ve 2 den sonra, canım okurlarımın yoğun isteği üzerine (facebook mesaj kutusu ve gmaile düşen mailler) serinin 3. yazısı ile sizlerleyim tekrar. Yazıya başlamadan önce belirtmeliyim ki eğer bu 3.yazıyı daha iyi anlamak istiyorsanız serinin ilk 2 yazısını okumanızı şiddetsiz tavsiye ederim (ülkece yeterince şiddet doluyuz o yüzden 2.bir emre kadar şiddetle tavsiye ederim gibi cümleleri yasaklıyorum efendim).

Dini sorgulayıp, Karadeniz'li dindar bir aileden buralara kadar gelen değişimimi, sorgulama sürecindeki hislerimi ve dinimde fark ettiğim çelişkileri yazdığım yazıların üçüncüsü olan bu yazıda, kaşığı tam olarak temizlemediğimden olsa gerek, eski tatta kaşıklamaya, aklımı bulandırmış olan ve bu sorgulama sürecinde dinden sıyrılmama yardımcı olan konulara devam edeyim.

Hepimiz, hatta dine inananlar da çok iyi biliyorlar ve itiraf edemiyorlar ki, çoğu zaman gereksiz bir savunma içindeler. Peki gereksiz savunma nasıl oluşur, ne demek istiyorum gereksiz savunma ile? Hemen anlatayım.

Şimdi kitabını hiç anlayacağın dilde okumamış, annen, baban, ninen, deden, arkadaşın gibi çevresel ve ailesel faktörlerden öğrenmişsin diyelim. Ve toplumumuzun bazı temel değerleri olduğuna, her ne kadar tecavüz vakalarında çığır aşacak kitleye sahip olsak da bir o kadar vicdanlı olan büyük bir kesime sahip olduğumuzu belirtmek isterim.
İşte bu vicdanlı kesim, dini bile vicdanına göre ŞEKİLLENDİRİYOR, ona göre yaşıyor ve anlatıyor. Yani işin komik kısmı, gerçek İslam bu değil diyip dinini körü körüne savunmaya giren insanların aslında bir çoğu, duydukları şeyi vicdanlarına yediremediği için yaşadıkları dini kendilerine göre şekillendirdiklerini, ülkede yaşanılan İslam'ın sanılanın aksine asıl İslam olmadığını anlamıyor veya kabullenmek istemiyorlar.

Onlara ters bir ayet meali gösterdiğinde, sırf vicdani yönden kabullenemedikleri ve genelde ona anlatıldığı şekilde yumuşatıcı ile yumuşatılıp gül suyu sıkılarak sunulanın tersinde bir gerçeği gördüklerinde, kabullenmemek için gereksiz bir savunma içine girip göz ve kulaklarını kapatıyorlar.
Bu yapıyorlar-ediyorlar dediğim, yıllaaaar önceki ben oluyorum bu arada :) Yani inançlı iken bende farksızdım, kabullenmemek için Asenayı aratmayacak muhteşem bir dansöz cümlem vardı: "YOK YA O ÖYLE DEĞİLDİR"

Benim bu süreçlerim, kendim ve vicdanımla, bana anlatılan Allah-Tanrı fikri ile kitaplardaki, hadislerdeki arasında farklılıklarla, anlatılan kadın,eşitlik vb. konulardaki hikayelerle ayetler arasındaki uçurumlarla cebelleşmekten beynimde 2.bir bölüm oluşup gereksiz savunma işini görüyordu ki bir süre sonra aşırı kullanıma dayanamayıp iflas etti. Bu iflası sağlayan ayet, hadis ve mantıksal, vicdani bakış açılarını yazdığım bulgularımı aktarmaya devam edeyim isterseniz.


Öncelikle Nahl 75. ayeti okuyan birisi (anlayacağı dilde okuyan) kesinlikle çıkıp ortalıkta "Hülooooğğğ İslam'da herkes eşüttüüüüür" diye bağırıp flama sallayamaz. Neden ?
Çünkü Nahl 75 de yazan şu:
"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler."

Bir dakika sakin olun, biliyorum her zaman olduğu gibi sırf inandığınız dine toz kondurmamak için Avatar the last ayet bringer moduna girecek ve vicdanınızın size "böyle şey olamaz nan, iftiradır kesin!" dediğini duyacaksınız. Fakat bu ayeti, Allah/RAB gönderdi diye inandığınız Kutsal kitabınızdan yazıyorum, yani bük yada bükme, yazan şey aslında bariz ortada.

Nahl 75'i okuyunca "Yahu hiç senin malın olan köleyle, parası olup harcayabilen sen (Allah yolunda veya değil)" eşit olabilir misiniz? dediği görülüyor. FAKAT bunu diyenin bir yaratıcıdan çok Muhammed olduğu ve yazıcı katiplerinin de ona uyup yazdığı fikri ağır basıyor (sebebi ise Kurandaki kitap şekilleridir, Tanrıdan çok, Bir insan yazmış-yazdırmış gibidir).

He bu arada, siz ayeti bükme çabalarına girmeden ben size yardımcı olayım, surede geçen "abd" köle veya kul gibi anlamlara gelebildiğinden bu ayetteki köle yerine kul da gelebilir. Fakat başkasının malı olan kul yine = KÖLE demektir ;) Ve yine bunların eşit olamayacağının yazıldığı gerçeğini değiştirmiyor maalesef.

Bu gibi gerçeklerle bir yandan keşfettikçe şaşıran, irkilen ben, diğer yandan da yıllarca istenildiği şekilde anlatılıp-uydurulan, halkımızda yumuşatılan ve adına "Müslümanlık" denen şeyin, aslında asla var olmadığını, ülkemizde yaşananın bunun çoook farklı bir formu olduğunu fark ediyor ve sinirleniyordum. Sebebi ise yılların verdiği kandırılmışlık...

Bu arada fark ettim ki, Muhammed, spermlerin testislerde üretildiğinden habersizdi çünkü yazdırırken anlattığı şeyler bilimle zerre uyuşmuyordu (Tanrı kelamı olan bir bilgi olsa, Kuranın hem gerçekten APAÇIK olması hemde zerre ÇELİŞKİ ve yanlış bilgi içermemesi gerekirdi). Peki Muhammed'in bunu yanlış bilip sanki Allah iletiyormuş gibi yazdırdığı Kuran'a hatalı bilgi olarak yazdırdığını neden söylüyorum? Hemen gelelim mevzuya.

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Tarık 5-6-7. ayetlerinde: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın. Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. Bu su bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar." deniyor.
Fakat sperm, bel ile kaburga kemikleri arasından falan gelmez :) İstediğin kadar bükmeyi dene, bende denedim zamanında sende dene, kol kası yaparsın :)
Bel kemiği ile ilişkisi olsa da kaburga ile zerre ilişkisi yoktur spermin. 2x2=4'tür. Sperm testislerden gelir, kaburgadan yada kaburga arasından falan değil. Testis yoksa sperm yoktur. Cinsel birleşme sırasında sürekli ileri geri yapan erkek bedevilerin işin heyecanı geçip yattıktan sonra sırtlarında oluşan ağrıyı tutup bu olayla ilişkiliymiş gibi düşünmeleri de kuvvetli bir ihtimal gibi gelmişti bana :)

He bu arada, Kur'an'da birçok surede aynı anlatılamlar onlarca kez tekrarlanır, spam gibi adeta. Bunları fark etmeye başladığımda yaratıcı tarafından gönderilmiş olabileceğine olan inancım iyice inmeye devam etti. Çünkü bu sürekli tekrarlar, yazan katiplerin düzgün birleştirememesi, Muhammed'in eski ayetlerle yeniler arasında ilişki kuramamasının sonucuydu bana göre. Hatta yine bu sebeple, bazen bir ayetin konusundan sonra birden bire alakası olmayan farklı bir konuya DÜZENSİZ bir geçiş yapıldığını görünce daha da ikna oluyordum bir Tanrı'nın gönderdiği metinler olamayacağına.


Çünkü ilk önce apaçık denen kitabın karmaşıklığı, sonrasında ise bu düzensizliği ve spamları ile karşı karşıya kalmıştım. İnsanlığa zerre faydası olmayan bilgileri içeriyor olması konusuna ise asla girmeyeceğim çünkü önceki 2 yazımda bolca bahsettim (Örneğin Muhammed'e cinsel ayrıcalıklar tanınmasının insanlığa zerre faydası yoktur).

Ben stres, korku, gerginlik, bilinmezlik içeren zıkkım tadı veren araştırmalara devam ederken önüme çıkan şeylerle, gece karanlığındaki odamda, çayım, vicdanım ve aklımla boğuşmaya devam ediyordum.

Bir baktım ki Bakara 253 te "İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir." denirken,
Bakara 285'te " Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler." yazıyor.

Yani 253'te Bazı peygamberleri diğerine üstün kıldık yazarken, 285'te işler çark edip "hiçbirinin arasında fark görmeyiz" yani tüm peygamberler eşittir deniyor.
Her şeyden üstün tutulan bir yaratıcı "253'te ne yazmıştım ben?, bakın şimdi 285'te adamlara hepsi eşittir diyeceğim, yanlış falan olmasın?!" diyemeyeceğine, unutmak gibi İNSANİ bir hatayı yapamayacağına göre, kabullenmeye devam ettim, bu kesinlikle insanlar tarafından yazılmıştı. Her ne kadar inancımdan kopuyor olsam da, henüz o zamanlar tam kopmamış olduğumdan bu gerçeği görmem ve yazılanların Muhammet ve onun katiplerine ait olduğunu kabullenmem zor olmuştu. Aslında zor olan kabullenmekten çok, kandırılmışlığı kabullenmenin zorluğuydu.

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Enam 92 ile Kalem 52 arasındaki bir diğer çelişki ise artık bazı şeylerden kesinlikle emin olmamı sağlamıştı.
Enam 92'de "Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler." yazarken,
Kalem 52'de "Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir." yazıyordu.

Yani bir ayette Kuran alemlere gönderilmiştir denirken, diğer ayette Mekke ve çevresine gönderilmiştir yazıyordu. Bazılarınızın hemen şuan yapmaya başlayacağı gibi, bende şöyle dedim ilk önce "İyi de, Mekke ve çevresi denmiş, bu çevreden kasıt çoooooooook geniş düşünürsek dünya olamaz mı?" Sonra fark ettim ki, yine gereksiz savunma ve kıvırma içindeydim. Çünkü APAÇIK denen bir kitap, kesinlikle YANLIŞ anlaşılmalara fırsat veremezdi. Öyle olsaydı, Yaratıcı kelamı olsaydı ve Apaçıktır iddiasına ters düşmemesi gerekseydi eğer, Allah Enam 92'de "Mekke ve dünyaya" veya sadece "dünyaya" diyebilirdi. Öyle olsa idi APAÇIKTIR iddiasına ters düşmemiş olurdu. Fakat hepimiz biliyoruz ki, anlam olarak çevre, kesinlikle dünya veya evren gibi anlamlara gelemez.

Zaten artık Allah kelamı olmadığına emindim ama, yine de Zuhruf 11 beni şaşırtmıştı. Çünkü o ayette konuşan kişinin karmaşıklığı vardı. Ben, Biz, Allah, O gibi farklı hitap şekilleri vardı, hatta ayette konuşan kişi Allah değilde melek gibiydi.
Zuhruf 11: "O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz"
Bu suredeki "O" Allah ise, Biz kim? Ölü memleketi dirilten "Biz" Melek mi? Yada Kuranı Allah göndermiş ise Zuhruf 11 deki "Biz" diyen kim? Kaç kişi?

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Bu arada Kur'an üzerinde daha çokça anlatılacak şey olsa da, ilgimi çekmeye başlayan başka bir şey olmuştu ki, bu da mitolojiydi. Çünkü araştırdıkça fark ettim ki, tüm dinler, kendilerinden binlerce yıl önce yaşayan medeniyetlerin dinlerinin, yazıtlarının veya kitabelerinin kopyaları, veya çalınarak değiştirilmiş, uyarlanmış halleriydi. Bu yüzden, bu platformu açma fikri aklıma geldiğinde, adını özellikle "din ve mitoloji" koydum. Arkeolojik kazılar, bilimsel çalışmalar, dinlerin mitolojilerden beslendiği gerçeğini karpuzu bölüp LAP diye masaya koyan babam gibi ortaya koyuyordu.

Örneğin, Adem, Havva hikayelerinden çoook önce, yani İslamiyetten çok çok önce, birçok medeniyet ve inanış tarafından zaten benzer yaratılış hikayeleri mevcuttu. Antik Mısır dininde çömlekçi Tanrı Khnum'un insanı çamura şekil vererek yarattığını anlatan bir sürü çizim ve betimleme piramit duvarlarında suratımıza suratımıza sırıtmaktadır.

Böyle yüzlerce mitoloji-din ilişkili gerçek var olduğu için, sitede Din ve Mitoloji isimli bir yazı açarak bunları özel başlık altında yazmaya karar verdim ve onu da seri olarak yazacağım. Demem o ki, dinleri araştırırken veya sorgularken, mitolojiden de uzak kalmayın, çok şaşıracaksınız...

Yazıyı bitirirken, okumak isterseniz, aşağıdaki tercihlere tıklayabilirsiniz. Görüşmek üzere.

Yazan: Anu