HABERLER
Dini Haber
Kuran ne zaman kitap haline getirildi? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kuran ne zaman kitap haline getirildi? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUTSAL KİTAPLARI PEYGAMBERLER Mİ YAZDI?

DP, islamiyet, din, yahudilik, hristiyanlık, Kutsal kitapları peygamberler mi yazdı?, Kutsal kitaplar, Kur-an'ı kim yazdı, İncil'i kim yazdı?, Tevrat'ı kim yazdı?, Kuran ne zaman kitap haline getirildi?, “Bütün İnsanlar Doğal Olarak Bilmek İsterler” cümlesi ile başlar Aristoteles’in ünlü kitabı “Metafizik”. Geliştiği ve büyüdüğü ortamdan bağımsız bir şekilde her birey öğrenme güdüsü ile hareket eder. Öğrenme sayesinde edinilen bilgiler bireyin hayat sürecini şekillendirir. “Öğrenme ihtiyacın bir sonucu mudur?” sorusuna verilecek cevap hayır olacaktır. İstemsiz öğrenimler de hayat süreci dâhilindedir. Bazı veriler isteseniz de istemeseniz de önünüze konulur ve koşulsuz kabul etmeniz istenir. Etrafınızdaki çoğunluğun dinamikleri ile “aykırı” olmamak adına sunulan bilgileri koşulsuz kabul edersiniz. Test etmeden, ölçülmeden, kanıtlanmadan önünüze konulan bu bilgiler ile siz de hayat sürecinizi biçimlendirirsiniz.

Pek, Aristoteles’ in dediği gibi gerçekten bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler mi? Cevap evet olacaktır. Önemli olan bu bilgi açlığının nasıl karşılandığıdır. Burada ki en önemli parametre, bilgi kaynağıdır. Bilginin test edilir, ölçülür ve ya kanıtlanmış olup olmamasını büyük çoğunluk önemsemez. “Bilme” nin karşılanması, yani bilgi açlığının ortadan kaldırılabilmesi için insanlar kendilerine test edilebilir, kanıtlanabilir veya ölçülebilir bir kaynak bulamadıklarında “Yalan” söyleme eylemini gerçekleştirirler. Prof. Dr. A. Celal ŞENGÖR, “Birbirini Yalanlayan İnançlar ile Bilim Yapılabilir mi?” başlıklı konferansında bu eylemi şu şekilde özetliyor: “İnsanoğlu açıklayamadığı durumlarda YALAN söylemeyi öğrenir. Mesela Antik Yunan’ da şimşek çaktığında bunu açıklayamadığından, görmediği, duymadığı, hissetmediği bir varlığa, yani ZEUS’a atıfta bulunmuşlardır. Zeus kızmıştır. Derhal onun kızgınlığının giderilmesi gerekmektedir. Peki, bir insanın kızgınlığı nasıl giderilir? Hediyeler vererek. O da Tanrısını kendisi ile özdeş tutarak ona avını ve yiyeceğini sunar tapınaklar aracılığı ile. Bu şekilde Din İzah işlevi görür.” (Bu konferansın detayı Youtube’da mevcuttur)

İnsan merak ettiği ve araştırdığı sürece gelişir. Dünyanın yaklaşık %51’i bir yaratıcıya inanıyor. Bu yüzdelik dilimin yaklaşık %40’ ı ise semavi dinlere inanıyor. Fakat insanlar inandıkları dinin dinamiklerini sorgulamıyor ve koşulsuz kabul ediyor. Bu sorgulanamaz katı yapı nedeni ile Hristiyan Avrupa, Kilise Engizisyonunun baskısı altında ezilmiştir. Tüm semavi dinler sorgulanamaz yapıyı öngörürler. Bu noktada parantez açmak gerekirse, 2013 yılında yayınlanan, Ali KIRCA’ nın sunduğu, “Din-Bilim-Darwin” konulu Siyaset Meydanı programında konuşmacı olan İlahiyatçı Prof. Dr. Abdülaziz BAYINDIR, İslam’ın kutsal kitabı Kuran’ ın sorgulamaya açık ve kendisinin sorgulanmasını-test edilmesini isteyen, bu şekilde kabul edilmesini isteyen bir kitap olduğunu ifade etmiştir. Ancak aynı programda İslam’da yaratıcıya ve onun elçisine koşulsuz ve sorgusuz biat etmenin gerekliliği de belirtilmiştir. Bayındır’a göre Kelime-i Şehadet “Eşhedü” kelimesi ile başlar ki eşhedü kelime anlamı olarak, yemin ederek tanık olmak anlamı taşır. Kısacası Yaratıcı ve Elçisi sorgulanmaz, ancak kutsal kitap test edilerek inanılmalıdır ki iman tamamlansın.

Peki, hiç inanılan dinlerin kutsal kitapları sorgulandı mı? Dinler ve kutsal kitaplar her dönem sorgulanmıştır. Fakat sorgulayanlar din dışı aykırılar olarak nitelendirildiğinden ne kitapları basıldı ne de söylevleri aktarıldı. İnsanlar bu kitapları basmaktan veya yaymaktan dahi korktular.

Bu site de bir yazar tarafından İslam Peygamberi Muhammed’in varlığı sorgulandı ortalık ayağa kalktı. Bu noktada bir bilgi paylaşıldı. Ya bu bilgiyi okur kabul edersiniz ya da okur reddedersiniz. Reddetme yolunu seçerseniz karşıt kaynaklar ile karşıt hipotez geliştirmek zorundasınız. Yoksa bu hipotez geçerliliğini korur.

Hiç yaydığı dinin kutsal kitabını insanlara bırakan bir peygamber gördünüz mü? Eğer cevabınız hayır, tüm peygamberler kitap üzerinedir ve onlarla kitap indirilmiştir. Onların kitapları Allah’ ın sözleridir ve her peygamber kitabını insanlığa sunmuştur der iseniz sizleri bu derin cahilliğiniz ile baş başa bırakmak isterim. 2017 yılının Ekim ayında Haber Türk kanalında Teke Tek Özel programında konuşan Prof. Dr. Celal ŞENGÖR, “Her kitap okuduğumda ne kadar cahil olduğumu görüyorum ve bu cahilliğim beni korkutuyor” diyerek bizlere adeta ders vermiştir.

  • Tevrat ilk ne zaman yazıldı ve kitap haline getirildi?
  • İncil ilk ne zaman yazıldı ve kitap haline getirildi?
  • Kuran ilk ne zaman yazıldı ve kitap haline getirildi?
  • (Zebur konusuna girmiyorum bile)

Tevrat kısaca hikâyeler barındırır. Tevrat’ ın yazımı ile ilgili iki hipotez vardır ki 1800’lere kadar kabul edilen hipotez Belgesel Hipotezi idi. Belgesel hipoteze göre Tevrat’ı oluşturan beş bölüm farklı zamanlarda, birbirinden bağımsız fakat paralel hikâyelerden oluşmuştur. Düzenleyiciler vasıtası ile son şekilleri verilmiştir. Fakat günümüzde de kabul gören Wellhausen Hipotezi ile Belgesel Hipotezi son bulmuştur. Wellhausen hipotezi ile Tevrat, antik İsrail inançlarından laik bir biçimde “akıl” süzgecinden geçirilerek düzenlenmiştir.

Tevrat, M.Ö. 2000 yıllarda yazılmış olması gerekirken, bazı hikâyelerin daha önceki dönemlerde oluşturulduğu görüşü hâkimdir. Günümüzde en eski ibrani Tevrat metinleri M.Ö. 1. yüzyıla ait Ölü Deniz parşömenleridir. Bu kitabın bir peygamberin elinden çıkmış olma olasılığı –metinler incelendiğinde- imkânsızdır. Tevrat’ ta bulunan çelişkiler, eksiklikler ve çarpıklıklar nedeni ile Mişna (Talmud) oluşturulmuş ve Yahudilik dini bir standarda oluşturulmaya çalışılmıştır.

Hristiyanlık ise durum biraz daha karmaşıktır. Kanonik tabir edilen ilk inciller (Hristiyanlık dininde 4 müjde-Gospel olarak geçer) Matta, Markos, Luka, Yuhanna İsa’dan en erken 20-30 yıl sonra yazılmışlardır. Hristiyanlık dünyasında hala tartışmalı bir kişilik olan Pavlus, Yeni Ahitteki Pavlus’un Mektupları bölümünü yazmıştır. Kimi tarihçiler Pavlus’u, Hristiyanlığı dejenere etmeyi kendine görev edinmiş ve bunu başarmış bir Yahudi din adamı olduğunu savunur. Bu konuda da bazı kaynaklar mevcuttur.

Hristiyanlık’ ta İsa bir kitap yazmamış ve yazdırmamıştır. Kitabı oluşturan bilgiler bir kısım havarilerden derlenmiştir. Kanonik İncil yazarlarından Matta ve Yuhanna havarilerdendir. Bu konuda Hem Yahudi hem de Hristiyan kaynakları sabittir.

Bu noktaya kadar, “Yahudilik ve Hristiyanlığa dair kutsal kitaplar peygamber sözleri mi yoksa onlara atfen, onların ölümlerinden çok sonra başkaları tarafından mı yazıldı?” Sorusunu çok kısa olarak açıklamaya çalıştım. Bu konuda yazılı ve görsel çok sayıda kaynak mevcut. Özellikle Yeni Ahit, adeta Nasıralı İsa’ya atfen hadis külliyatı olarak görülebilir. Aslında İsa, Tanah’ta bahsedilen (Tanah Yahudiliğe göre Tevrat ve Zebur’un bütünü) ve Yaratıcının (Elohim) insanlığın uyarıcısı olarak göndereceği son kişidir (Mesih). Kısacası İsa Yahudilik için gelmişti. Hristiyanlık ilk zamanlarında Yahudiliğin kendi içinde aykırı bir mezhep durumundaydı. Hali hazırda Hristiyanlığın kutsal kitabı olan Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümü olan Eski Ahit, hemen hemen Tanah’ın ta kendisidir. Hristiyanlar için Tanah, Tanrı’nın insanlar ile yaptığı ilk anlaşma olduğundan dolayı İlk Ahit (eski ahit), Yeni ahit ise, 27 kitapçıktan oluşur. İlk dört kitapçık İncil'i oluşturur. Ardından Resullerin İşleri ve Pavlus'un on dört mektubu gelir. Bu mektupların sonuncusu olan "İbranilere mektup" kimilerince Pavlus'a atfedilmez. Son olarak havarilerin yedi mektubu ve Yuhanna'nın kaleme aldığı kabul edilen ve Vahiy gelir.

Yahudilere göre İsa, aykırı bir Yahudi idi ve Hristiyanlar aslında aykırı bir Yahudi mezhebiydi. Hristiyanlığı ayrı bir din haline getiren Pavlus’un ta kendisidir ki Pavlus günümüz Hristiyan ortak pratiklerinin mucidi de sayılır.

İslamiyet’ te peki durum nedir? Bu noktada tarafsız ve yalın bir biçimde İlahiyatçı Prof. Dr. Süleyman ATEŞ’ in makalesinden alıntı yapalım:

Kuran Ne Zaman Derlendi?
Kur’ân, birinci Halîfe Ebubekir ve üçüncü Halîfe Osman zamanında olmak üzere iki kez derlenmiştir.

A- Birinci Derleme:

Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde vahiy devam ettiği için Kur’ân-ı Kerîm toplanıp bir kitâb haline getirilmemişti. İnen âyetleri, bazı sahâbîler, ezberliyorlar, kürek kemiklerine, hurma kabuklarına, ince beyaz taşlara ve zamanın yazı malzemesine yazıyorlar ve yazdıklarını saklıyorlardı. Fakat henüz vahiy devam ettiği için vahiy parçalarını içeren malzeme bir araya getirilip bir kitap halinde bağlanmamıştı.

Hz. Ebubekir zamanında vukubulan Yemâme Savaşında yedi yüz sahâbî şehîd düşünce, Kur’ân-ı Kerîm’in sonucundan endişe duymaya başlayan Ömer ibn Hattâb, Halîfe Ebubekir’i, Kur’ân’ı yazdırmaya ikna etti. Bu işle görevlendirdikleri Zeyd ibn Sâbit, yorucu bir çalışmadan sonra Kur’ân’ı, sûrelerinin tertîbini gözönünde bulundurmadan derledi.

Rivâyet böyledir. Fakat biz, bazı âyetlerin işaretinden, Kur’ân’ı bizzat Peygamber’in kendisinin yazdırdığı kanısındayız. Çünkü Hz. Peygamber gelen vahiyleri yazdırıyordu. Nitekim: “Dediler: Öncekilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor." (Furkan: 42/5) âyeti de Peygamber’in, Kur’ân’ı yazdırdığını gösterir. Elbette Kur’ân’ı yazdıran Peygamber’in, bu yazılanları başkaları için değil, önce kendisi için yazdırmış olmalıdır. Zaten âyetten de müşriklerin, yazılanların, Peygamber’in yanında olduğunu ve sabah akşam kendisine okunduğunu söyledikleri anlaşılıyor. Demek ki Kur’ân’ın tamamı, Peygamber’in hayatında bir nüsha halinde yazılmıştı, fakat belki de bunlar, ayrı sûreler halinde biraz dağınık duruyordu. İşte Ebubekir zamanında görevlendirilen Zeyd ekibi, bunları gözden geçirerek bir cilt haline getirip bağlamıştır. Zeyd demiş ki:

"Kur’ân’ı araştırmağa, hurma dallarından, yassı taşlardan ve insanların belleklerinden derlemeğe başladım. Tevbe Sûresinin sonu olan: “Andolsun, içinizden size öyle bir Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü’minlere şefkatli, merhametlidir. Eğer yüz çevirirlerse de ki: ‘Allâh bana yeter! O’ndan başka tanrı yoktur. O’na dayandım, O büyük Arş’ın sâhibidir!’” âyetini yalnız Ebû Huzeyme el-Ensârî’nin yanında buldum.” (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân: 3, 4 ncü bâblar; İbn Hanbel, Müsned: 1/13; İbn Ebî Dâvûd, Kitâbu’l-Mesâhif, s. 6-7)

Tirmizî’nin rivâyetine göre de Zeyd, Bu iki âyeti, Huzeyme ibn Sâbit’in yanında bulmuştur. Yine Tirmizî’nin başka bir rivâyetine göre de Zeyd, Ahzâb Sûresinin 23’ncü âyetini Huzeyme ibn Sâbit’in veya Ebû Huzeyme’nin yanında bulmuştur (Tirmizî, Tefsîr, sûre: 10, h. 3103, 3104). Tirmizî’nin bu rivâyetleri tered¬düdlüdür fakat Buhârî’nin ve Ahmed ibn Hanbel’in rivâyetlerine göre Huzeyme’nin yanında bulunan âyet, Berâe Sûresinin son iki âyeti değil, Ahzâb Sûresinin 23’ncü âyetidir:

Zeyd, Osman zamanında Kur’ân’ı ikinci kez yazarken Ahzâb Sûresinin 23’ncü âyetini Huzeyme ibn Sâbit’in yanında bulmuştur (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân: b. 2, h. 9; İbn Hanbel, Müsned: 5/188; el-Fethu’r-Rabbânî: 18/33-34). Kurtubî’nin de işaret ettiği gibi, demek ki birinci derlemede Berâe Sûresinin sonundan iki âyet, sadece Ebû Huzeyme’nin, ikinci derlemede de Ahzâb Sûresinin 23’ncü âyeti sadece Huzeyme ibn Sâbit’in yanında bulunmuştur.

Fakat biz, Hz. Peygamber’in, kendisinin Kur’ân’ı yazdırdığı ve evinde muhafaza ettiği kanısındayız. Ancak Berâe Sûresi, iniş tarihi bakımından sondan bir önceki sûre olduğu için belki son iki âyeti, Peygamber’in nüshasına yazılmamıştı ve o âyetler, Ebû Huzeyme’nin nüshasında bulunmuştur.

Zeyd’in derlediği bu resmî Devlet Mushafı, Ebubekir’in yanında kalmış, onun vefatıyla Ömer’e intikal etmiş, onun vefatından sonra da kızı Hafsa’nın eline geçmiştir.

B- İkinci derleme:
Hz. Osman’ın halîfeliği sırasında İslâm devletinin sınırları genişlemiş ve çeşitli dilleri konuşan insanlar Müslüman olmuşlardı. Ana dilleri yabancı olan Müslümanların, Kur’ân’ı Arap gibi okumaları elbette çok güçtü. Bunlar içinde de Kur’ân’ı ezberleyenler çoktu ama bunların telaffuzu ile Arabın telaffuzu arasında farkların bulunması doğal idi. Ayrıca Arabistan’ın birbirinden uzak bölgelerinde yaşayan Arap kabîlelerinin lehçe ve şîveleri arasında da –bugün olduğu gibi– büyük farklar vardı. İşte gerek çeşitli Arap kabîlelerinin, gerek yeni Müslüman olmuş yabancıların okumaları arasında beliren farklar, Müslümanlar içinde birbirlerini küfürle suçlamaya kadar varan derin ayrılıklara yol açtı. Özellikle Ermîniyye (Ermenistan) Savaşında baş gösteren bu ayrılıklardan endişe eden komutan Huzeyfe ibn el-Yemân, dönüşte, henüz evine gitmeden Halîfe Osman’ın huzuruna girdi:

– Bu ümmet helâk olmadan önce yetiş de onu kurtar! dedi.

Irak’tan, Şam’dan, Hicaz’dan insanların toplandığı o savaşta askerlerin birbirlerini tekfîr etmelerine neden olan kırâat ayrılıkları gördüğünü anlattı:

– Ben Yahudi ve Hıristiyanların ihtilâfa düştükleri gibi bu ümmetin de Kitaplarında ihtilâfa düşeceklerinden tasalanıyorum! dedi.

Konuyu arkadaşlarıyla görüşen Hz. Osman:

– Benim kanâatime göre insanların bir kırâatte birleşmeleri gerekir. Zira siz, bugün ihtilâfa düşerseniz, sizden sonrakiler daha çok ihtilâfa düşerler, dedi.

Ve Hafsa’dan, tekrar geri verilmek üzere ilk Mushafı aldı. Kur’ân’ı yeniden yazmakla görevlendirdiği Zeyd ibn Sâbit, Abdullah ibn ez-Zübeyr, Sa‘îd ibn el-Âs ve Abdu’r-Rahmân ibn el-Hâris ibn Hişâm’dan oluşan komisyona gönderdi. Komisyonun Kureyşli olan üç üyesine:

– Siz ve Zeyd ibn Sâbit, Kur’ân’dan bir şeyde ihtilâfa düşerseniz onu Kureyş diliyle (lehçesiyle) yazınız. Çünkü Kur’ân, onların diliyle inmiştir, dedi (Buhârî, Menâkıb: b. 4, h. 15; Beyhakî, es-Sunen: 2/4).

Buhârî’nin rivâyetinde komisyon üyelerinin hepsi Ensârlıdır: Übeyy ibn Ka‘b, Mu‘âz ibn Cebel, Zeyd ibn Sâbit ve Zeyd’in babası Sâbit (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân: b. 7, h. 24).

Yazım işi bittikten sonra, Hz. Osman, Hafsa’dan aldığı Mushafı kendisine iâde etti. Çoğunluğun rivâyetine göre dört, diğer bir rivâylete göre de yedi nüsha yazılan Mushaflardan biri Irak’a, biri Şam’a, biri Mısır’a gönderildi. Dört nüsha yazılmış olması, Kurtubî’nin görüşüdür. el-Fethu’r-Rabbânî yazarına göre Mushaflar: Mekk’eye, Basra’ya, Kûfe’ye, Şam’a, Yemen’e gönderilmiş, biri de Medîne’de bırakılmıştır (el-Fethu’r-Rabbânî: 18/34).

Bu noktaya kadar Kuran’ın derlenmesi ile ilgili İlahiyatçı Prof. Dr. Süleyman ATEŞ’in makalesinden alıntı yaparak cevapladık ki malum çevreler hemen bize reddiyeler sıralamasın. Bu makaledeki kaynaklar özellikle belirtilmiştir; bu kaynakların sağlamlığı İslami çevrelerde malumdur.

Peki, Yahudilik ve Hristiyanlık kutsal kitaplarında ki bu durum İslami çevrelerde nasıl karşılandı? Elbette karşıt görüş geliştirildi. Aslında Musa ve İsa’ya kitap indirildi ve yazdılar, sonrakiler sapıttılar ve uydurdular. Günümüzde Yahudilik için bu sav kısmen kabul edilebilirken Hristiyanlık için kabul edilmesi zordur. Pavlus’u devreden çıkarttığımızı var sayalım. Hadi Eski Ahit’ i de devreden çıkartalım. Hatta Kanonik İncilleri de ayırıp sadece Havari Matta ve Yuhanna İncillerini kabul edelim. İyi de Matta ve Yuhanna İncilleri de sadece söylevlerden oluşuyor ve bizzat İsa’nın söylevleri. O halde bu İncilleri İslami çevrelerin de kabul etmesi lazım. Neden? Bu havariler İsa’dan yaklaşık 15-20 yıl sonra kitapları derlediler. Peki, İslamiyet’ te nasıl ve ne şekilde derlendi? Yöntem aynı. Peygamber öldükten sonra Ebubekir tarafından toparlatıldı. Yani İslam peygamberi yazılı ve dizili bir kitap bırakmadı. Bu husus aklı başında tüm İslam çevrelerinde sabit. Madem Peygamberlerden sonra onları dinleyenlerin sözleri muteber, o halde Matta ve Yuhanna İncilleri’ de aynı mantıkla İslami çevrelerce kabul edilmelidir.

Özet olarak hiçbir peygamber tamamen kitaplaştırılmış bir vahyi insanlığa sunmadı. Kitaplaştıranlar onların öğrencileri ya da havarileri-sahabeleridir. Tüm bu yazıma reddiye geliştirmek isteyen okurlar olursa bu yazımı zırva olarak nitelendirebilirler ve yorum kısmında kaynak göstererek karşıt görüşlerini saygı ve mantık çerçevesinde sunabilirler.

Son soru: “Madem kitapları derleyenler, yazanlar ve oluşturanlar peygamber haricinde onların yanındakiler o halde neden tüm dinler kitap indirilen ve onu insanlığa sunan elçilerden bahsediyor?”

Yazıya Aristoteles’in bir cümlesi ile başlamıştım: “Bütün İnsanlar Doğal Olarak Bilmek İsterler”. O halde Bilin… Ancak doğru ve kesin kaynaklardan öğrenin. Araştırın, sorgulayın ve kesin bilgiye ulaşın. Test edin, ölçün ve değerlendirin.

Bu sitede kutsal kitapların kimler tarafından ne şekilde, kimlerin tesiri ile yazıldığı ile ilgili birçok yazı-makale yayınlandı. Bu yazı sadece bunlara bir ilave. Olaya farklı bir pencereden bakmaya çalıştık. Konu hakkında farklı bilgilere ulaşmak isterseniz, sitede biraz araştırma yapmanız yeterli olacaktır. Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product