HABERLER
Dini Haber
Mezhepler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mezhepler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

CUMA NAMAZININ ŞİFRESİ

DP, din, islamiyet, Cuma namazı, İslam mezhepleri, Mezhep çatışmaları, Mezhepler, Mezheplere göre namaz, Cuma namazının vakti, Cuma namazı neden öğlen kılınıyor?,
Lisedeyim... Atari salonuna gitmek için okuldan kaçmıştım. Zaten sınavlarda bitmişti ya, iki kırıkla durumu atlatacaktım. Sağlam bir karşılaşma vardı. Neredeyse on gündür bu karşılaşmaya hazırlanıyordum. "Vega ve Ben". Vega... Street Fighter II oyunundaki favori karakterim. Bu maskeli ve elinde Wolverine misali "Tırnakları" olan, örgülü saçlı İspanyol dövüşçü kimilerinin gözünde ezikti. Ancak ne Ryu ne de Ken ile bu uyumu yakalayamamıştım. Sınıf arkadaşımla kapışacaktık. Onu Guile ile oynadığında yenebilen yok denecek kadar azdı. Karşı tarafın şanslı olması gerekiyordu. Salondaki atari makinası seslerine Joysticklerin vurgulu sesleri, düğmelerin seri tıktıkları, fısıltılar ve "Hadisene len adam neredeyse tek atacak, Pörfekt (Perfect aslında) yiyeceksin dalsana!" şeklinde çevresel serzenişler eşlik ediyordu. Oyun bitti. Kaybetmiştim. Arkadaşım sırtımı sıvazlayarak "Hacı sana demiştim Ryu'yu seç diye aha böyle yatarsın!" deyince boğazımda yumruk düğümlenmişti. O sıra bir hareketlilik oldu. Cumaydı ve Cumaya gidecektik. Vakit gelmek üzereydi. Yolda arkadaşıma sormuştum: " La oğlum Cuma niye önemli ki? Niye zorunlu ki? Gitmesek ne olur?" Arkadaşım ortaokulu İmam Hatip okumuştu: " Olur mu lan? Kafir mi olak? Kuranda var. 3 kere gitmezsen kafir olursun. Kuranda yazıyor Öğlen cuma namazını kılın diye!". Eyvallah demiştim. Niye kafir olayım ki? Hüşu içerisinde kıldık namazımızı.

Daha önce “Peygamber’e ve Allah’a Öğretilen İbadet” başlıklı yazımda Cuma Namazının kökeni ve amacı hakkında güçlü iddialardan bahsetmiştim. Bu yazıyı hazırlarken birçok veri toplamış, bu veriler arasında en sağlam delillere sahip olanlara yazımda yer vermiş, güvenilir bilgi olmayanları ise –kimilerine koz vermemek için- istemeye istemeye elemiştim. Diğer yazılarımda belirttiğim gibi, sağlam kaynağı olmayan verilere –benim düşüncelerime uysa da- asla yer vermem. Veri toplarken önemli gördüğüm hususları ayrı bir başlıkta yazmak gerekiyor ise “Daha Sonra Yazılacaklar” diye oluşturduğum klasöre sallıyordum. Geçenlerde Ebubekir SİFİL ve Caner TASLAMAN atışmasını izlerken Ebubekir SİFİL Hocanın bir sorusu bende şimşek çaktırdı.


Cuma Namazının hangi vakitte olduğu… Ben bu konuyu araştırmış, veri klasörünü oluşturmuş, ancak daha sonra yazılacaklar kısmına bu konu ayrı bir başlık gerektirdiği için sallamıştım. Bu konuda bireysel ihmalim söz konusu çünkü bu konunun çok can alıcı olduğunu düşünmüyordum. Neticede dinden sıyrılanlar için bu husus ne kadar önemli olabilir ki? Açık olmak gerekirse “Ne zaman konu kıtlığı çekersem o zaman gündemime alırım.” diye düşünüyordum. Ancak baktım ki bu konuda ülkemiz ilahiyatçıları bile çatışma içerisinde, bende bu durumda eski arşivi ortaya çıkartmaya karar verdim.

Yazılarımızı okuyan topluluğun büyük kısmı ya Müslüman veya Müslüman-dı. Çeşitli sebepler ile ya herhangi bir dine mensupsunuz ya da değilsiniz. Şimdi olay şöyle bir soru sorsam:

“Cuma Namazı Neden Öğlen Vakti Kılınıyor?”
Cevabınız ne olurdu? İlk yazıma atfen “Zaten pagan Araplarda da Cuma İbadeti vardı, onu yazmıştın!” diyebilirsiniz.

Şimdi bir mümin olarak düşünelim:
Cuma namazının farz olduğu nerede yazılı? Cevap: Kuran-ı Kerim’de Cuma Suresinde. Bu konuda hepimiz aynı görüşteyiz.

Cuma Namazının hangi vakit kılınması gerektiği nerede yazılı? Cevap: Kuran-ı Kerim’de Cuma Suresinde.

İşte şimdi yandınız. Allah’ın ayetlerine olmayan bilgiyi soktuğunuz, onu eksik görüp ilaveler yaptığından dolayı, yani dini kısmen reddettiğiniz için dinden dönen, yani mürted oldunuz. Cezanız ÖLÜM! Çünkü Cuma Suresinde, Cuma Namazının hangi vakit kılınması gerektiği YAZMIYOR!

Peki, neye göre öğlen kılınıyor? Bu konu oldukça çetrefilli. Bazı mezhepler ittifak dahi edemiyor. Şöyle bir fikir birliğine varmışlar: “Neticede Cuma farz. Bu Farz namazı Kuran ve sünnette belirtildiği üzere eda edilsin yeter!”. Çünkü işin içinden çıkamıyorlar.

Açıkçası tekrar etmek gerekirse neden bu namazın öğle kılındığını ilk yazımı okuyanlar tahmin edebilecek.

Biz olayı bir mümin cephesinden ele alalım; Cuma Namazı Cuma Suresinden dolayı Farz. Eyvallah. Peki, bu mümin nasıl bir mümin? Bu mümin dinini araştırmaya koyulmuş, reformcu, Hadisleri reddeden, “Huzur ve Gerçek İslam Kuranda!” diyen bir yeni nesil tatlı su Müslümanı.

Yani, “İslamiyet tümden Kurandadır, gerisi yalandır!” diyen bir mümin. Şimdi ülkemizde bu tip bir düşünce inanılmaz arttı. İyi de paşam Kuran da hangi vakit kılınması gerektiği yazmıyor ki.

Cuma namazının öğle kılınması gerektiği hadisler ile sabit. İyi de sevgili Reformcu Mümin, sen hadisleri reddediyorsun? “Bir hadisi güvenilir saymam için o hadisin Kurana uyması lazım!” diyorsun. İyi de Kuran da vakti belirtilmeyen bir namaza sen nasıl “BU konuda hadise bakarım!” diyebilirsin ki? Kuran-ı Kerimde Cenab-ı Allah belirtmemiş ki. Böyle bir vahiy, yani “Cuma namazı öğle vakti eda edilir!” diye bir hüküm yok ki. Sene neye ve kime göre belirliyorsun?

Şimdi senin dayanaklarına bakalım sevgili reformcu mümin. Cevap yine Kuranda diyorsun ya:

“Farz namaz vakitlerini düzenleyen Hûd suresi 114 ve İsrâ suresi 78. ayetlere göre günün ilk namazı öğle, son namazı ise sabah namazıdır. Cuma suresinin 9. ayetinde geçen “Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı zikre koşun” ifadesinden de cuma günü farz bir namaz için yapılacak ilk çağrının, diğer günlerde olduğu gibi günün ilk farz namazı için yani öğle vaktinde olması gerekir. Dolayısıyla Cuma namazının vaktinin, öğle namazının vakti ile aynı olduğu Kur’an’la sabit olmuş olur. Resûlullâh’ın uygulaması da ayetlere göredir.”

Hadi şimdi Hûd-114 ve İsrâ-78’ e bakalım:


Hûd-114: Diyanet İşleri: "(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür."

İsrâ-78: Diyanet İşleri: "Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir."

İyi de Hûd-114’de “Gündüzün iki tarafı…” diyor. Yani sabah. Bu konuda tüm ilahiyatçılar ve sünni mezhepler müttefik. İsrâ-78’de de “Bir de sabah namazını kıl…” diyor. Yani ilk namaz için sabah’ı işaret ediyor. Yani ilk farz naması öğle değil, sabah namazı. Bu konuda da tüm ilahiyatçılar ve sünni mezhepler müttefik. Ne yapacağız şimdi?

Şimdi bu konuda farklı inanç kolları ne diyor ona bakalım şöyle bir fetva vermişler:

Ülkemizde ki yaygın olan inanca göre, cuma namazının vakti, öğle namazının vaktidir ve dolayısıyla güneşin zevali anından itibaren başlayıp her şeyin gölgesinin, zeval payına ek olarak, kendi misline ulaşmasına kadar devam eder. Bu vakitten önce ve sonra Cuma’nın sahih olmayacağı hususunda Hanefîlerle Şâfiîler görüş birliği etmişlerdir. Mâlikîlerle Hanbelîler buna muhaliftirler.

Hanbelilere göre;
Cuma namazının vakti, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren başlar ve her şeyin gölgesinin zeval payına ek olarak kendi reisliğine ulaşmasına kadar devam eder. Zevalden önceki vakti cevaz vakti olduğundan dolayı, zevalden önce kılınması caizdir. Zevalden sonra kılınması ise, bu vakit vücûb vakti olduğundan dolayı vaciptir. Zevalden sonra kılmak, zevalden önce kılmaktan daha faziletlidir.

Cemaat vaktin sonunda Cuma’ya başlar da namazdayken vakit çıkarsa, namazlarını Cuma namazı olarak tamamlamış olurlar.

Malikilere göre;
Cuma namazının vakti, güneşin zevalinden batmasına kadardır. Yani son vakti, hutbeyi okuyup namazı tam olarak kıldıktan sonra, güneşin batması vaktidir. Güneşin batmasına sadece hutbeyi okuyup bir rek’at namaz kılacak kadar bir süre kalmışsa, Cuma’ya başlanmayıp öğle namazı kılınır. Zaten bu durumda Cuma namazına başlansa da sahîh olmaz.
Cuma namazı kılındığı sırada vakit çıkacak olursa, mezheplerin bu durumda hükmün ne olacağına ilişkin muhtelif görüşleri vardır.

Tam olarak kılınabileceğine inanarak (vaktin sonunda) Cuma namazına başlanır da namazdayken güneş batarsa, eğer birinci rek’at iki secdesiyle birlikte kılınmışsa, namaz Cuma namazı olarak tamamlanmış olur. Aksi takdirde öğle namazı olarak tamamlanmış sayılır.

Hanefilere göre;
Cuma namazı tamamlanmadan önce vakit çıkarsa, şartı kaçırıldığından dolayı namaz da batıl olur. Kâdede teşehhüd miktarı oturulmuş olsa bile, vakit çıktığında namaz batıl olur.

Şafiilere göre;
Cuma kılacak kadar vakit varken Cuma’ya başlanır, fakat namaz uzatılır ve bu esnada vakit de çıkarsa, kılınmakta olan namaz batıl olmayıp dört rek’ate tamamlanarak öğle yerine kılınmış olur. Bunu yaparken de öğle namazına niyet edilmez. Eklenen kısımda imam, kıraati sessiz yapar. Ekleme yapmadan namazı kesmek ve öğle namazını baştan kılmak haram olur. Ama vakit daraldığı halde Cuma’nın kılınabileceğini zannederek namaza başlanıp da namazdayken vakit çıkarsa, kılınan namaz batıl olup öğle namazına dönüşmediğinden, dört rek’ate tamamlanmaz.

“Resûlullah (asm) güneşin zevale meyletmesi zamanında Cuma namazını kılardı.” (Buhari) 
“Resûlullah (asm) ile güneşin zevale ermesi esnasında Cuma’yı kılar, sonra da dönüp (serinlemek) için gölge yerleri araştırırdık.” (Müslim) 
(Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı) 

Şimdi buradan hareketle her şeyi düşünebilirsiniz. Sadece Kurana bakarak namaz kılamazsınız. “Bana Sadece Kuran-ı Kerim Yeter!” diyen reformcu bir Tatlısu Müslümanı iseniz yanlış yoldasınız çünkü Kuran’da vakitler tam açık değil, rekâtlar, nasıl kılınacağı vb. bilgiler yok. Kısacası Hadisler yoksa Namaz da yok, ibadet te yok. Kendinizi kandırmayın. Vicdanınıza göre Din dizayn etmeyin.

Kuran ve sünnete bakarım diyorsanız yine yanlış yoldasınız, çünkü sünneti kimin ve ne şekilde dizayn ettiği artık tüm İslam âleminin malumu. Ülkemiz de emevi tipi İslamiyet var. Yani Türkiye’deki İslamiyet’i diğer hiçbir İslam ülkesinde göremezsiniz. Bu konuda sitede birçok yazı ve yayın var. Okuyunca anlarsınız.

İyice araştırırsanız, özellikle Vahhabiler’e göre biz neden bir nevi mürtediz anlarsınız. Adamlara göre İslamiyet dinine en büyük zararı Osmanlı-Türk toplumu verdi. Vahhabileri ve Vahhabliği bir araştırın görün.

Kuran-Sünnet ve Hadis üçlüsüne bakmadan olmaz diyorsanız doğru yoldasınız. Hadisleri işin içine kattığımızda tüm sorunlar çözülüyor.

Pardon? Duyamadım? Hadislerde hem sahih olup ta hem de ahlak, vicdan ve Kuran ile uyuşmayan hususlar mı var? Onu da siz çözeceksiniz bir zahmet.

İslam akıl ve mantık dinidir deyip te inandığınız dinde mürted olmayın. İnternete bir zahmet girin, “İslam Akıl ve Mantık Dini midir? Yoksa Vahiy Dini midir?” diye bir araştırma yapın? Değerli ilahiyatçılarımızın makale, yayın ve videolarına bakın, hatta dünyada saygın İslam âlimlerinin (!) makale, yayın ve videolarına bakın cevabınızı alacaksınız.

Hayırlı Cumalar (!) Sağlıcakla ve Atatürk’le kalın.

Yazar notu: Hadi güneşe göre öğle vaktini ayarlayacağız. 6 ay gece olan kutuplarda Cuma Farz olmayacak mı? Neye göre namaz vakitleri belirlenecek? Pardon. Sizin âlimlerinizin ve hocalarınızın buna da cevabı vardı. Cahilliğim için özür dilerim.

Yazan: Demon Product

YALANIN DİĞER YÜZÜ "MEZHEPLER"

DP, din, islamiyet, Mezhepler, İslam mezhepleri, İslamiyet mezhepler, Şia, Sünni, Ruhban sınıfı, Mezhep çatışmaları, Mezhepler neden var, İslam mezhepleri, Mezhep şirk değil midir? Mezhepler… Önce “mezhep” kelimesinin tanımına bakalım: Bir dinin, anlayış ve görüş ayrılıkları dolayısıyla ortaya çıkan, belirli kuralları, kendi içinde tutarlı inanç ve davranış bütünlüğü bulunan büyük kollarından her biri.

Tüm semavi dinlerde istisnasız mezhepler bulunur. Bu mezheplerde, o dine ait temel öğeler çoğunlukla sabit olmakla birlikte pratikler ve yorumlar bakımından farklılıklar bulunur.

Müslümanlıkta halk arasında bilinen 2 ana kol vardır: Şia ve Sünni’ler. Sünnilik içerisinde 4 mezhep vardır, Hanefilik, Hanbelilik, Şafiilik ve Malikilik.

İslamiyet’ te ki yapıyı biraz daha detaylandıracak olursak, mezhepler aslında 2 ana kola ayrılır, bunlar: Fıkhi Mezhepler ve İtikadi Mezhepler. Fıkhi Mezhepler yukarıda bahsettiğimiz 4 mezhebi kapsar. İtikadi Mezhepler ise Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bidat olarak 2 kolda incelenir. Ehl-i Sünnet Mezhepleri Maturidiyye Mezhebi ve Eş’ariye Mezhebi olarak 2 kola ayrılır. Ehl-i Bidat Mezhepleri ise Cebriye, Mutezile, Mürcie, Haricilik, Şia ve Vehhabilik olarak 6 kola ayrılır. Burada bahsedilen her kol ayrı ayrı kendi içlerinde de farklı kollara ayrılırlar.

Hristiyanlarda 4 ana mezhep vardır ki bunlar kendi içlerinde de farklı fraksiyonlar bulundururlar: Ortodoksluk, Katoliklik, Protestanlık.

Yahudilerde de mezhepler bulunur. Bunlar, Ortodoks Yahudilik, Muhafazakâr Yahudilik, Reform Yahudiliği, Yeniden Yapılanmacı Yahudilik ve Reform Yahudiliği. Tabii ki bu mezhepler de alt fraksiyonlar barındırmaktadır.

Buraya kadar hepimizin bildiği, 3 semavi dine ait mezheplerden bahsettik. Biraz sorgulayan ve kafasını kaldıran insanlar (Hangi dine mensup olursa olsun) bu mezhepleri araştırmaya başlar. Mezhebi oluşturan o büyük kümenin duvarına gelindiğinde, yani artık neredeyse mezhep fikrini reddedecek duruma gelindiğinde şu cevaplar ile geldiği noktaya geri döner:
  • Bu mezhepler o coğrafyada dini kolaylaştırmak için meydana geldi,
  • Sünnetteki farklılıklardan oluştular. Yoksa hepsi Allah resulünün sünneti ve hadisine göre şekillendi.
  • Onlar öyle yorumladıkları için o şekilde yapıyor ve inanıyor. Biz farklı yapsak da onlarınki de bizimki de geçerli.
  • Bizler Kuran ve Sünnete bakarak yorum geliştiremeyiz. Bunun için İslam Âlimi olmak yani Müçtehidlik şartı vardır. Bizim ilmimiz yetmez.
  • Kılavuzun olmazsa dini öğrenemezsin. Bak? Sapmışsın işte…
Mezhepler kısaca bir Ruban sınıfı oluşturabilmenin en temel basamağıdır. Özellikle Müçtehit’ lik denen yapı ki buna İslam Âlimi adı veriliyor, inançlı bir Müslüman için şüphesiz şirk ve şeytan işidir. Allah ayetlerinde devamlı “Şüphesiz apaçık kurandır” diyor. “Anlayasınız diye” diyor. “Düşünüp tutasınız diye öğütler vardır” diyor.

Peki, bizim çakma Tatlısu Müslümanları ne yapıyor? Yok, bilmem ne hoca efendi, şöyle hoca efendi böyle hoca efendi diye kendilerini yırtıyorlar. Bilmiyorlar ki inandıkları dinin kitabına göre şirk ve bidat içerisindeler. Şu soruların cevabını versinler:
  • “İslam peygamberinin ve 4 halifenin mezhebi ne idi?”
  • “ Sahabelerin mezhebi neydi?”
  • “İslam peygamberi, 4 halife ve sahabe ile aynı dini ritüel ve inançları mı sergiliyorsunuz?”
  • “Emevilerin ve Abbasilerin mezhebi neydi? Peki, Ebu Hanife’ ye kimler zulüm etti? Onların mezhebi neydi?”
  • “İran ve Arabistan neden Ehl-i Bidat mezhebinden? Arabistan Kuranı kendi dilinde anlayarak okumuyor mu? Bizden daha mı az iyi biliyor ve yorumluyorlar Kuranı?”
  • “Hoplayıp zıplayarak sözde zikir yapan Death Metalcilerin mezhebi ne?”
  • “Kendini Müslüman gören, Ali’yi kendilerine önder yapan ve sazlı sözlü ibadet ettiğini sanan ışık insanlarının mezhebi ne?”
Bu sorulara cevap veremeyeceksiniz. Kalbiniz sözde cevap verecek ve hepsine evet diyerek bir mantığa oturtmaya çalışacak, aynı zamanda bu cevaplarınızı kin ve küfür ile birleştirerek adeta kusacaksınız. Kalbiniz “Evet” dese de sizin beyniniz aslında “Hayır” diyecek ve siz bu Hayır’ı şeytana-vesveseye bağlayarak mutlu ve inançlı hayatınıza devam edeceksiniz. Aslında o ses mantığınızdı, ne şeytan ne de vesvese. Beyniniz size ne zaman bir şeylerin yanlış olduğunu söylese hemen “Tövbeeeeee” deyip beyninizdeki sözde “vesveseden” Allaha sığınıyorsunuz. Bu noktada sevgili Din Âlimleri-Müçtehitler devreye girecek ve size diyecekler ki: “Sizin niyetiniz ve yolunuz inançlı ve gerçek olsun. Şüphesiz Allah görünmeyeni görür, duyulmayanı duyar…” İşte bu noktada inandığınız dinden çıktınız haberiniz yok maalesef. Allah indirdiği kitapta her şeyi “eksiksiz” anlatmış. Siz ne cüretle Allah’ın Resulü vasıtası ile size indirdiği ve açıkladığı kitabı yetersiz görürsünüz a Tatlısu Müslümanları?... Sizin niyetinizi ve yolunuzu soran veya isteyen yok inandığınız kitapta. Kendinizi kandırıyorsunuz.

Kusura bakmayın ama 12 imam, bilmem kaç hoca, bilmem ne tarikatı, hakikat kapısı, tasavvuf ehli, İslam âlimi, çağa düşen ışık, müjdelenen kişi, hoca efendi hazretleri, bilmem ne efendi, sır sahibi vs. vs. makamları ve düzenleri sizin beyinciğiniz üretiyor. Gerçekten kaçmanın basit bir yöntemi o kadar.

Bu yazıdaki amaç İslam içi çelişkileri ortaya dökmek değil. Zaten bu dinin, hatta semavi dinlerinin hepsi bir çelişki yumağı. Tuttuğunuz yer elinizde kalıyor. Neden? Çünkü bu dinlerin hepsi Ortadoğu din geleneğinden evrilen inançlar dizgesi. Önce nereden geldiği henüz net olarak bilinmeyen, Sami olmayan bir medeniyet olan Sümerler, oradan Babiller, oradan İsrail oğulları, Akadlar, mısırlılar derken her şey ortada. Sümerler ile başlayan Ortadoğu din geleneğinin geldiği son nokta. Çelişkiler yumağı.

İşte mezheplerin çıkışı da bu noktada başlıyor. Dinlerin kendisi akıl dışı, çelişkili ve kopuk olduğu için insanlar kendi akılları ile izah geliştirmeye çalışıyor ve neticede mezhepler oluşuyor.

Bu mezhepler sözde birbirlerine karşı “ortak bileşenlerden dolayı saygılıyız” mesajı vermeye çalışsalar da aklı biraz çalışan herkes bilir ki bu mezhepler birbirleri ile sıkıntılıdır. İslam’ın ilk dönemlerinde tüm İslam idarecilerinin cinayet ile öldükleri, hatta cinayeti işleyenlerin de Müslüman oldukları tarihsel bilgiler ile sabittir ki bu tarihsel bilgileri “Yahudi ve Hristiyanlar” yazmadı değerli Tatlısu Müslümanı kardeşim. Daha da ileri gidersek Arif TEKİN İslam Peygamberi Muhammed’in ölümünü bile cinayete bağlar ki çok ciddi -ÇÜRÜTÜLEMEYEN- deliller ile kitabında açıklar bu olayı.

Bu mezhep mevzusuna “Vahşi” Tatlısu Müslümanları Konca KURİŞ’i hunharca ve canavarca katletmişlerdir. Çünkü bu şeytani ruhban sınıfının radikal söze tahammülü yoktur. Farklı sesler yok edilmelidir.

Mezheplerin çıkış sebebi, o coğrafyadaki insanların farklı yaklaşım ve taleplerini karşılama konusunda sahabelerin veya mezhep kurucularının kuran ve sünnet ışığında kolaylık oluşturması değildir. Herkes kendi kolayına gelen bir formata kılıf uydurmuştur o kadar. Mesela bir mezhepte vücuttan çıkan kan abdesti bozarken başka bir mezhepte bozmaz. Bunun kolaylığı neymiş? Eğer su yok ise kan ile abdestin bozulmayacağı bir mezhebe tabi olursunuz. Böylece her kan aktığında su aramanıza gerek kalmaz. Peki, daha önce teyemmüm diye bir şey duydunuz mu?

İnancınızı sorgulamıyorum. İsterseniz balkondaki saksıya, sokaktaki kediye tapın. Ama inandığınız dini ve sistemi iyi öğrenin. Kaynağından öğrenin. Bu konuda lidere veya öğretmene ihtiyaç yok. Kitap ortada duruyor. Kedide öyle saksı da öyle. Neye inanıyorsanız ortada duruyor. Okuyun, bakın ve ona göre inanç dünyanızı şekillendirin.

Mezhepler kan, ölüm ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Dinlerin gerçekliği tartışılırken asıl sorun hep gözden kaçırılıyor. İnsanları dinlere bağlayan asli unsur o dinin dinamikleri değil. Dinsel dinamiklerden ziyade asıl sorun mezhepler. Adeta tutkal gibi insanların bilişsel ve duyuşsal merkezlerini paralize ederek her şeye bir kılıf uydurulmasını sağlıyor. Zaten mezheplerinde yaratılma amacı budur.

Maraş katliamını hangi düşünce yaptı? Çorum? Madımak? Başbağlar? Malatya? Sakın buradan hareketle “Kusurlu olan insanlar, mezheplerin veya dinlerin suçu yok” diye bir savunma geliştirmeye çalışmayın sevgili Tatlısu Müslümanları.

Sünnilik, Alevilik, Caferilik, Malikilik, Şiilik, Vahabilik ve daha adını sayamadığım birçok mezhep ve kol. Bunların hepsi dinleri akla ve mantığa oturtmak için “çok sağlam” uydurulmuş fantastik hikâyelerden başka bir şey değil.

Evet, Alevi okurlar bana kızacak ama objektif bakıldığında sizin de diğerlerinden farkınız yok. İnsani değerlere daha yatkın olmanız sizin de Ortadoğu din geleneğinden etkilenmiş fantastik inanç ürünü olduğunuz ve sınıflandırmanın bir ayağı olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor.

Mezhepler koca birer yalandır ve inandığınız dinin kitabına ve sünnetine ya da ehl-i beyitine göre artık her neyse göre şüphesiz şirk ve bidattır. Bunun tersini iddia eden de (Hacı, dede, hoca, müçtehit vb.) İslamiyet’e göre şirk ehlidir. Madem Müslümansınız, Müslümanlık tekdir ve birdir. Mezhep diye bir şey yoktur. Tüm semavi dinler de Sümer kökenli Ortadoğu din ailesinden geldiğine göre….. Anladınız siz onu. Sağlıcakla kalın.

Yazan: Demon Product