HABERLER
Dini Haber
Tekrarlanan ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tekrarlanan ayetler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUR'AN'DA EN ÇOK TEKRARLANAN CÜMLE KALIPLARI

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
19 Mucizesi, KTZ, din, islamiyet, Spam ayetler, Tekrarlanan ayetler, Kurandaki çelişkiler, Kuran evrensel mi?, Kur'an ayetleri, Sürekli aynı ayetler, Ondokuz mucizesi, Ondokuzcular,

KUR'AN'DA EN ÇOK TEKRARLANAN CÜMLE KALIPLARI

Sen bir Tanrı olsaydın ve bir kutsal kitap gönderseydin en çok neyi ya da neleri önemserdin? Bazı ayetlerin aynısını  tekrar tekrar yazma ihtiyacı hissetseydin neleri tekrarlayıp yazardın? Bakalım Araplardan bize geçen ve adının Allah olduğuna inanılan İlâh, gönderdiği kitapta en çok hangi cümle kalıplarını  tekrarlamış!

Kur’an’da en çok tekrar edilen cümle aşağıdaki kırmızı renkli cümledir ve 31 ayette geçer.

“Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?”
Bu ayet Rahman suresinin tam 31 ayetinde geçer ve Kur’an’da en çok tekrarlanan ayettir. Rabbin nimetinin inkâr edilmesi ile ilgili arada çok ilgisiz, alakasız ve mantık dışı ayetler de var fakat onları başka bir yazımda ele alacağım çünkü konuyu dağıtmak istemiyorum.
( Rahman: 13, 16, 18, 21, 23, 25, 28, 30, 32, 34, 36, 38, 40, 42, 45, 47, 49, 51, 53, 55, 57, 59, 61, 63, 65, 67, 69, 71, 73, 75, 77)

Aşağıdaki cümle Kur’an’da 11 ayette tekrar edilmiştir.

“O gün yalanlayanların vay hâline!”
(Mürselat: 15, 19, 24, 28, 34, 37, 40, 45, 47, 49, Mutaffifin: 10, 11)

Aşağıdaki cümleler, Kur’an’da 8’er ayette geçmektedir.

“Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.”
Bu cümle 8 ayette geçer.
(Şuara: 9, 68, 104, 122, 140, 159, 175, 191)

“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
Bu cümlenin de aynısı 8 ayette geçmektedir.
(Şuara: 108, 110, 126, 131, 144, 150, 163, 179)

Aşağıdaki harfler 7 ayette tekrarlanmıştır.

“Hâ-mîm”
İslâm dünyası tarafından da ne anlama geldiği tam olarak bilinmeyen ve anlamının Allah’ın hikmetine, bilgisine bırakıldığı anlamsız harfler yedi ayette geçer.
(Mü'min: 1, Fussilet:1, Şura:1, Zuhruf:1, Duhan:1, Casiye:1, Ahkaf:1)

Aşağıdaki kırmızı yazılı her bir cümle ya da harf bütünü, 6’şar ayette tekrarlanmıştır.

“Elif-lâm-mîm”
Tıpkı bir önceki ayette olduğu gibi İslâm dünyası tarafından ne anlama geldiği tam olarak bilinmeyen ve anlamının Allah’ın hikmetine, bilgisine bırakıldığı anlamsız harfler altı ayette geçer.
( Bakara: 1, Al-i İmran: 1, Şuara: 1, Rum: 1, Lokman: 1, Secde:1 )

"Şayet dedikleriniz doğruysa ne zaman gerçekleşecek şu tehdit?" diyorlar.
( Yunus: 48, Enbiya: 38, Neml: 71, Sebe: 29, Yasin: 48, Mülk: 25 )

“Şüphesiz bunlarda alınacak büyük bir ders vardır; ama çoğu iman etmezler.”
( Şuara: 8, 67, 103, 121, 174, 190 )

Aşağıdaki kırmızı cümleler ise beş ayette tekrarlanmıştır.

“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
( Şuara: 109, 127, 145, 164, 180 )

“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
( Şuara: 107, 125, 143, 162, 178 )

Aşağıdaki kırmızı renkli cümleler 4’er ayette tekrarlanmaktadır.

“Ancak Allah’ın halis kulları başka.”
( Saffat: 40, 74, 128, 160 )

“İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
( Saffat: 80, 121, 131 – Mürselat: 44 )

“Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?”
( Kamer: 17, 22, 32, 40 )

Aşağıdaki kırmızı renkli cümleler 3’er ayette tekrarlanmaktadır.

“Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.”
( A'raf: 15, Hicr: 37, Sad: 80 )

“Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandı.”
( Saffat: 81, 111, 132 )

“Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.”
( Saffat: 78, 108, 129 )

“Kitab’ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.”
( Zümer: 1, Casiye: 2, Ahkaf: 2 )

“Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!”
( Kamer: 16, 21, 30 )

“Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.”
( Vakıa: 74, 96, Hakka: 52 )

Bu ayetlerde kullanılan cümlelerin dışında ortalama 80 cümle kalıbının her biri  ise 2’şer ayette kullanılmıştır. Yani 80 X 2 = 160 ayet. Her biri iki şer kez kullanılmış olan 80 ayeti buraya yazarak kalabalık etmek istemiyorum fakat onları da merak edenler varsa araştırıp bulmak zor değil. Yukarıdaki cümle kalıplarını, en fazla kullanılandan yani en fazla tekrarlanılandan en az tekrarlanılana kadar bir sıralama yapmak istiyorum.

  1. “Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?” (31)
  2. “O gün yalanlayanların vay hâline!”  (11)
  3. “Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.” ( 8 )
  4. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” ( 8 )
  5. “Hâ-mîm”  ( 7 )
  6. “Elif-lâm-mîm” ( 6 )
  7. "Şayet dedikleriniz doğruysa ne zaman gerçekleşecek şu tehdit?" diyorlar. ( 6 )
  8. “Şüphesiz bunlarda alınacak büyük bir ders vardır; ama çoğu iman etmezler.”(6)
  9. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” ( 5 )
  10. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” ( 5 )
  11. “Ancak  Allah’ın halis kulları başka.” ( 4 )
  12. “İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” ( 4 )
  13. “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” ( 4 )
  14. “Allah da, “Sen süre verilenlerdensin” dedi.” ( 3 )
  15. “Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandı.” ( 3 )
  16. “Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.” ( 3 )
  17. “Kitab’ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır.” ( 3 )
  18. “Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!” ( 3 )
  19. “Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.” ( 3 )

Bir Tanrıya inanıp o Tanrıyı övmek mi daha önemlidir (yeryüzü hayatında) yoksa barış içinde, kan dökmeden insan gibi yaşamak mı? İnsan gibi yaşamak için Din ille de gerekli midir? Dini inancı olmayan şu çağın milletleri bir birlerinin kanlarını mı döküyorlar? Bir Tanrı neden kullarına şöyle demez? “Ey kullarım, benim sizin övgünüze, ibadetinize, sizin beni anmanıza ihtiyacım yok. Benim varlığıma inanmasanız bile dünyada yaşadığınız sürece bir birinize iyi davranın, kan dökmeyin, bir birinizi incitmeyin, hep iyiliklerde bulunun. Ben her şekilde öte alemde size karşılığını en güzel şekilde veririm. Beni tanıyıp tanımadığınıza bile bakmam!” Dinlerin inandıkları İlâhlar arasında bu kadar yüce gönül ve ruh sahibi bir Tanrı var mı?

Bu ayetleri yani 31 kez tekrarlanandan 3’er kez tekrarlananlar da dahil olmak üzere(ikişerli tekrarları eklemeden) sıraya dizdim ve 19 sayısı çıktı. Görüyor musun mucizeyi? 19 Mucizesi bu galiba :D

Bu günkü İslâm dünyasının yani dünyadaki bütün Müslümanların en önemli sorunları neler?

  1. Yoksulluk
  2. Cehalet
  3. Savaş
  4. Zulüm
  5. Eşitsizlik
  6. Ultra zengin ailelerin içindeki rezillikler(Arap şeyhlerinin dışarıya yansımayan gizli hayatı kastediliyor)

Eğer Müslüman isen Allah’ın nimetlerini inkâr eden, yalanlayan birisi değilsindir artık. Ey adının Allah olduğuna inanılan İlâh, sıraladığım 5 ya da 6  maddenin sıkıntılarını çeken milyonlarca Müslüman zaten sana inanıyor. Ayetlerini yalanlamıyor, nimetlerini inkâr etmiyor, senin güçlü ve merhametli olduğuna inanıyor, sana karşı gelmiyor yani onların sana itaat etmesi gereken ayetleri bu kadar tekrarlamana gerek yok. Dininin yayılma döneminde elçin olan Hz Muhammed bu görevi zaten başarıyla yaptı. Senin o gönderdiğin ayetler, yani “Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz?, Allah’a karşı gelmekten sakının” gibi ayetlerin, vakti zamanında belki önemli idi ama şimdi önemini yitirdi. Eskiden sayıları pek az olan Müslüman halk için gönderdiğin ayetlere şimdinin milyonlarca Müslüman milletlerinin çok da ihtiyacı yok. Hepsi de kayıtsız şartsız sana inanmaktalar. Sen şimdiki kulların için ne düşünüyorsun? Onların nasıl yaşamasını, hangi nimetlere ulaşmasını ve en önemlisi, “dost edinmeyin” dediğin Yahudi  ve Hıristiyan toplulukları karşısında ne durumda olmalarını istiyorsun? Şu çağdaki Müslümanlara, üzerine vurgu yaparak, tekrarlayarak vermen gereken mesajlar yok mu? Keşke kullarının şu çağda yaşayacağı sıkıntıyı daha önceden görebilmiş  olsaydın ve deseydin ki “Yer altından çıkan kaynakların, bütün Müslüman’lara  eşit bir şekilde paylaştırılmasını emrediyorum” diye bir ayet gönderip o ayeti 31 kez tekrarlasaydın. Ya da “Size gönderdiğim dini parçalara ve mezheplere ayırıp kendi kendinize savaş ilan etmenizi, sırf mezhebi farklı diye bir birinizi öldürmenizi, bir birinize eziyet etmenizi, zulmetmenizi  yasaklıyorum” diye bir ayet gönderseydin ve o ayeti 40 defa 50 defa tekrarlasaydın. Ya da “Ey kullarım! Sizi ilim ve bilim yarışında, diğer bütün dinlerin mensuplarının önünde görmek isterim. Hangi çağda yaşarsanız yaşayın, ilimde bilimde yarışın, eğitiminize en fazla önemi vermenizi emrediyorum” deyip bu ayeti de 100 defa tekrarlasaydın. Keşke kendini ve egonu yücelten ve sana itaat edip seni  yücelten ayetlerden kısıp, ödün verip, fedakârlık yapıp, dünyadaki insanların en önemli sorunlarına çare olabilecek ayetleri Müslüman halklara emir olarak iletseydin. Keşke böyle bir fedakârlığı göstertebilecek büyüklükte olsaydın! Eğer böyle yapsaydın, emin ol, Müslüman olmamama rağmen sana saygı duyardım ve yine emin ol ki eğer böyle yapsaydın, dünyanın ilimde bilimde en gelişen toplumları Müslüman toplumları olurdu ve sayıları daha artardı, gayrımüslim kitleler, Müslüman olmaya başlardı. Sen dininin yayılmasını istemiyorsun. Bir çok  Müslüman’ın kabul ettiği üzere kadın ve erkek bile bir birinden farklı senin nezdinde. Erkeği, biyolojik olarak kadından daha güçlü  yarattığın gibi hak ve hukuk açısından da erkeği, kadından bir derece üstün ilân ettin. Yani cinsiyet eşitliğini toptan ortadan kaldırdın. Neden böyle yaptın? Kadınlar, yüzyıllar boyunca zaten kendilerinden güçlü olan erkeklerden şiddet gördüler, hem fiziksel hem de manevi. Bir de kalkıp tercih haklarını ve hatta insan olma ve insan gibi seçim yapabilme haklarını bile ellerinden aldın. Ellerin memleketlerinde kadınlar insan gibi yaşarken Müslüman memleketlerinde kadınlar, erkeklerin kölesi ya da boynunda tasmayla gezdirilen köpeği gibi yaşıyor. Modern ülkelerdeki kadınların Müslüman olmasını beklemiyorsun herhalde! Yoksa sen diye bir şey yok mu? Sen yoksa birilerinin iddia ettiği gibi bize 1400 yıl evvelin çöl Araplarının icat ettiği kakalama bir dinin hayali bir İlâhı mısın? Adın gerçekten Allah mı?

Ne yalan söyliyeyim, en çok tekrar edilen cümle kalıplarını çoktan aza doğru sıralayınca gerçek bir mucize göreceğimi zannediyordum. Ne bileyim mesela en başa “Kimse kimseyi öldürmesin” veya “Çocuklarınızın eğitimi, en önemli meselenizdir çünkü çocuklarınız sizlerin ve toplumunuzun geleceğidir” gibi. Hani Kur’an’ın şifreleri ile uğraşanlar var ya! Kelimeleri ayetleri sayıp rakamlar buluyorlar. Bak ben 19’u buldum. Eeeeee! Buldum işte! Sonra? Sonrasını bilmem! Herkesin dilinde olan o sayıyı buldum yetmez mi?  Zaten bu sayı işi ile ya da hangi ayet, hangi cümle, hangi kelime kaç defa tekrarlanmış gibi konular sonuç verseydi, geçmiş Âlimler, şu devrin insanlarından önce çoktaaaan bu işi yaparlardı, ortaya da muhteşem sonuçlar çıkardı, bizlere de din dersinde gözümüze “Allah’ın mucizesi” diye göstere göstere sokarlardı.

Ben  şahsen evreni yaratan bir Tanrı olsa idim, gönderdiğim ayetlerin çokluğuyla bile bir sıralama yapılsa, insanları şaşkına uğratacak harikulade bir önem dizilimi oluştururdum. İnsan hakları evrensel bildirgesi bile Kur’an’ın o önem diziliminden örnek alırdı.

Bu başlık altında verdiğim ayetler, sadece bir birinin aynı cümle kalıplarını içeren ayetlerdir. Yoksa Kur’an’da aynı konuya değinilen fakat farklı cümle kalıpları ile ifade edilen  konular da vardır. O konuları da vakit bulunca başka bir yazımda ele almayı umuyorum. Okuduğunuz için Teşekkür ederim, sağlıcakla kalın.
Yazan: Kainatta Toz Zerresi

RAHMAN SURESİ, TEKRARLARI VE KAFİYE UĞRAŞI

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Rahman suresi, O halde Rabbinizin, Spam ayetler, Kurandaki çelişkiler, Müslümanın ilk görevi, Çadırlara kapanmış huriler, Huri, Huriler, Tekrarlanan ayetler,

MÜSLÜMAN'IN İLK GÖREVİ RAHMAN SURESİNİ OKUMAKTIR

Her Müslüman, Rahman suresinin ayetlerini mutlaka Türkçe tercümesi ile birer kez okumalıdır. Rahman suresine İslâm dünyasının verdiği anlamdan ve önemden bahsetmeyeceğim. Madem Kur’an’ı adının Allah olduğuna inanılan İlâh, anlaşılır şekilde kolaylık yapıp göndermiş, biz de dümdüz yazılmış olan bu ayetleri dümdüz bir mantıkla inceleyelim. Rahman suresinin en dikkat çekici ayetleri, tam 31 defa tekrarlanan “O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ifadesidir. Sayın dindar kardeşlerim, bir şeyi yalanlamak için o şeyin önce doğrusunun ne olduğunu iyi bilmeniz ve hatta doğru bildiğiniz şeyden emin olmanız gerekir. İnanmaktan bahsetmiyorum, bir olaya dümdüz tanıklık edip ya da bizzat içinde bulunup yaşayıp deneyim geçirdikten sonra o olayı bilmekten, kesin olarak bilmekten bahsediyorum. Bunu şuna benzetebiliriz. Farz edin  devletin önemli bir kademesinde çalışan bir bürokrata mikrofon uzatıyorlar ve “Efendim, falanca ihaleden rüşvet aldığınız söyleniyor, ne diyorsunuz?” diye soruyorlar. Bu bürokrat o falanca ihaleyi verdiği şirketten çok da güzel bir rüşvet aldı ama kendisine uzatılan mikrofona “Hayır, aslı yok, kimseden rüşvet almadım” diyor. Çok iyi bildiği bir şeyi yalanlıyor. Şimdi, Rahman suresinin ayetlerine geçelim. Kırmızı renkli olan yerler, ayetlerin orijinal metinleri olup siyah yazılı olan yerler de benim kendi değerlendirmeme yönelik ifadelerdir.

Rahman Suresi

1-2. Rahmân, Kur’an’ı öğretti.
3. İnsanı yarattı.
4. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti.

Biz de bu surede düşünme işlevini gerçekleştiriyoruz.

5. Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir.

Bunu bilmek için gökten ayet inmesine gerek yok ki! İslâm dininden binlerce yıl önce yaşamış olan kadim uygarlıklar da bunu biliyor ve bu bilgiye göre muhteşem takvimler geliştiriyor ve hatta bu bilgi doğrultusunda güneş ışınlarını istedikleri şekilde binanın içine konumlandıran çok güzel yapılar inşa ediyorlardı. Normal bir zekaya sahip olan her insan da bunu biliyor zaten.

6. Otlar ve ağaçlar (Allah’a) boyun eğerler.

Bu ayette bahsedilen şey, bana da çocukluğumdan belli öğretilen, boynunu bükmüş olan ağaç veya otların, “Allah’a ibadet ediyorlar” şeklinde yorumlanmasından kaynaklanan bir durumdur. Otların ve ağaçların Allah’a boyun eğdiğini nereden biliyoruz? Otların ve ağaçların boyunlarının eğmelerinin rüzgârdan tutun da susuz kalıp sararmalarına kadar bir sürü bilimsel nedeni vardır. Eğer konuyu döndürüp dolaştırıp “Allah’ın kâinatta oluşturduğu ve sizin de dediğiniz gibi bilimsel olan yasalara göre boyunlarını büküyorlar yani Allah’ın bilimsel yasalarına göre bükülüyorlar” diyecekseniz eğer, bu durum “Allah’a boyun eğerler” şeklinde ifade edilmez. O zaman her şeyi Allah’a ibadet ediyor şeklinde yoralım. Mesela saatte 200 kilometre hıza ulaşan ve evleri yıkıp insanların ölmesine neden olan ve hatta bir çok ağacın kökünden sökülmesine neden olan kasırgaları, “Allah’a doğru esiyorlar, Allah’a yürüyorlar” şeklinde ifade edelim. Ya da ne bileyim, koca bir köyü yok eden ve patlama esnasında binlerce kilometre yukarıya fırlayan  lavları “Allah’a  doğru  yükselip ibadet ediyorlar” şeklinde ifade edelim. Ya da yolda giden bir kamyonun üzerine devrilen ağacı “Ağaç secdeye kapandı” şeklinde tarif edelim.

7. Göğü yükseltti ve ölçüyü koydu.
8. Ölçüde haddi aşmayın.
9. Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.

Bu ölçü ayetleri güzel, takdir ediyorum ne diyeyim!

10. Allah, yeri yaratıklar için var etti.
11. Orada meyve(ler) ve salkımlı hurma ağaçları vardır.
12. Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır.
13. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Evet orada yani Arap yarımadasında ve benzer iklime sahip bölgelerde salkımlı hurma ağaçları var. Dünyanın bir çok yerinde yapraklı hoş kokulu bitkiler var. Var olmasına var da ne malûm bunların hepsini adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yarattığı? Bu bitkilerin, meyvelerin üzerinde nurdan ışıklı kalemle yazıyor mu “bizleri Allah ismindeki Tanrı  yarattı” diye? Sanki o kadar hoş kokulu bitki ve meyveyi adının Allah olduğuna inanılan İlâhın yarattığından kesin kes eminiz de sıra nimetleri yalanlamaya geldi.

14. Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı.
15. “Cin”i de yalın bir ateşten yarattı.
16. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Bizler, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yaratılmışız. Nasıl yani? İspatlandı mı? Cinler de yalın bir ateşten yaratılmış ve devamı yine “O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”  Hani cinler nerede? Nereden biliyoruz cinler diye bir canlı gurubunun olduğunu. Gördük mü bu cinlerden bir tanesini? Madem görmedik o zaman görmediğimiz bilmediğimiz bir şeyi nasıl yalanlayacağız? Görelim, kesin olarak bilelim de iş nimet  yalanlamaya kalsın.

17. O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir.
18. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

İki doğu ile iki batı hususunda ne kast edilmek istendiği ile ilgili İslâm dünyasında sadece farklı tahminler vardır. Yani öyle kesin bir bilgi yoktur. Ey adının Allah olduğuna inanılan İlâh, sen şu anlaşılsın diye ya da kolaylaştırdığını iddia ettiğin  Kur’an ayetinde belirtilen iki doğu ile iki batının ne olduğu konusunda İslâm Âlimlerine anlayabilmeleri için  bir ışık, bir fikir ve en önemlisi ortak bir görüş birliği nasip eyle de sıra  senin nimetlerini yalanlamaya ya da yalanlamamaya gelsin.

19. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.
20. (Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.
21. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Bu ayetlerde anlatılan durum, bir çok dindarın iddia ettiği gibi okyanusun orta yerinde yoğunluğu farklı olan suların oluşturduğu çizgi değil, ırmak, nehir gibi tuz yoğunluğu farklı olan suların denize aktığı yerde oluşturduğu ve farklı renk tonlarında göründüğü  yerlerdir. İslâm’ın Peygamberi, tüccardı ve uzak bölgelere sık sık iş icabı yolculuk yapardı. Bu tür bilgiler o dönemin insanları tarafından zaten bilinen şeylerdi.

22. O denizlerin her ikisinden de inci ve mercan çıkar.
23. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Denizlerden inci ve mercan çıkmasının sebebi niye Allah’a bağlanır? Ne biliyoruz inci ve Mercanın çıkmasının Allah’a bağlı olduğunu? Farz edin öyle. Öbür maddeleri kim yapıyor? Allah niye “şunu ben yarattım, şu benim nimetim, şunu  şunu size verdim” diye teker teker izahat veriyor? “Yeryüzünde ne varsa hepsi benim nimetimdir” gibi kısa, öz ve anlaşılır bir tane ayet kullanmak yetmemiş galiba. Bir çocuğu inandırmaya çalışır gibi “Şöyle şöyle bir şey var, bir de şu var, bir de şu nimet var, hepsini ben verdim…” 
Ben şahsen bu nimetleri yalanlamıyorum. Ben şahsen bu nimetleri eğer bir Tanrı göndermiş ya da bir Tanrı oluşturmuş ise bu Tanrının adı Allah mıdır yoksa bu Tanrı, isim verilemeyecek bir yapıda mıdır? Kur’an isimli bir kitap göndermiş midir? Göndermemiş midir? Kısmını soruyorum. Bu inci ile mercanı Allah’ın yarattığından emin miyiz şimdi? Denizden mercan ve inci çıkması ile nimet yalanlamanın alakasını anlayamıyorum arkadaş!
Evet, denizden mercan çıkıyor, inci çıkıyor, petrol çıkıyor, İslâm dininden binlerce yıl evvelden kalma yapılar bile çıkıyor deniz altından, ee? Kimse bunları yalanlayamaz ki! Mercan diye bir şey var, inci diye bir şey var, midye var, petrol var, var da ne? Bütün bunları onca tanrının içinden Allah yarattığı ne malum?

24. Denizde akıp giden dağlar gibi yüksek gemiler de O’nundur.
25. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

İşte en güzel ayet! İnsan eli ile yapılan ve denizde akıp giden koca gemiler de Allah’ınmış. Gerçi Müslüman’a sorsanız insanın kendisi başta olmak üzere o insanın yaptığı her şey de zaten Allah’a aittir. E o zaman bu kadar geniş geniş yazı yazıp da “o halde nimetlerimi niye yalanlıyorsunuz” diye 31 ayet göndermeye ne gerek var? Sayın okurların 4-6 yaş arası çocukları varsa iyi bilirler. Kız çocuklarına prenses resimleri göstertin, erkek çocuklarına dinozor ya da araba resimler göstertin. Erkek çocukları, araba resimlerini izlerken beğendikleri arabaları parmakları ile işaret edip “o benim” der ve hemen sahiplenirler. Kız çocukları da en beğendikleri prenses resmini göstertip “evet evet, bu prenses benim, bu da benim, bu prenses de benim” diyerek sahiplenmeye çalışırlar. Öylesine aklıma geldi. Siyah iplikten kaşkol örmüştüm, o da Allah’ındır. Mühendislik harikası olan ve yolcu taşımada kullanılan devasa yolcu uçakları ve otobüsler de, hızlı trenler de hepsi hepsi Allah’ındır.

26. Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır.
27. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.
28. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Nereden biliyoruz adının Allah olduğuna inanılan bir İlâhın var olduğunu  ve nereden biliyoruz bu var olduğuna inanılan İlâhın sonsuza kadar bâki kalacağına. Onun sonsuza kadar var olacağını görebilecek miyiz ki yalanlayalım?

29. Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.
30. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
31. Yakında sizi de hesaba çekeceğiz, ey cinler ve insanlar!
32. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz.

Demek bizi ve cinleri hesaba çekeceksiniz! Bu durumda sizin nimetlerinizi yalanlamamak için öte dünyaya gidip hesaba çekilmeyi beklememiz gerek. Ancak o zaman görür, bizzat deneyimler ve ancak ondan sonra nimetlerinizi yalanlamayız. Hem görmediğimiz hesap gününü, kesin olarak yani görecekmişiz gibi algılayıp da dünyada faydalandığımız nimetleri yalanlamak ne alaka, kafam basmıyor arkadaş! Bir çilek tarlasında çilek yetiştirmenin Zirai teknikleri vardır ve bütün dünyada bilinir. Ateist olan da deist olan da Yahudi olan da Müslüman olan da bu teknikleri kullanıp çilek yetiştirir, yer, reçelini yapar, satar, para kazanır bu nimetten. Ee? Tamamen inançsız olan kişiler de faydalanıyor bu nimetten. Madem öyle, adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bu nimetini neden ayetlerini ve nimetlerini yalanlayanlara nasip ediyor? Bu nimetlerden en çok faydalananlar Müslümanlar değil ki? İnançsız olan milletler bu yalanlanmaması gereken nimetlerden daha fazla faydalanıyorlar.  Ama önemli değil çünkü Zeki ve Uyanık olan Allah, onların işini öte dünyaya yani bizim şu an ne bilimsel olarak ne de gözlemsel olarak kanıtlayamadığımız Cehennem diyarına bıraktı. Onlar yalanlasalar da yalanlamasalar da cehenneme gidecekler.

33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.
34. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Haaaaa, burada duralım! Eğer bu ayette kast edilen şey, uzaya çıkmak ise güzel bir noktaya değinilmiş. Şu an için bunu yapmak, gerçekten de büyük bir güç gerektiriyor. Özellikle de para gücü ve tabi ki büyük bir enerji. Ama ilerleyen yıllarda bunu yapmak o kadar da büyük bir güç gerektirmeyecek. Hatta  bir uçak, otobüs veya araba yolculuğu gibi sıradan bir şey ve ucuz bir yolculuk  haline gelecek. Çünkü eski dönemlerin zorlukları, yerini yeni dönemlerin kolaylıklarına bırakır. İcat edilen ilk bilgisayarı hatta ilk hesap makinesini hatırlayın. Ne kadar devasa, karmaşık ve pahalı bir yapı idi. O devasa hesap makinesi ve o devasa bilgisayarın daha karmaşık hali, şu an küçücük cep telefonlarında ve en fakir insanın bile cebinde taşınıp insana hizmet ediyor. Ey adının Allah olduğuna inanılan İlâh, uzaya çıkmak, kolay ve ucuz bir yöntem haline geldiğinde 33’üncü ayetindeki “Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz” ayetini yineleyip  “O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” diyecek misin?

35. Üstünüze ateşten yalın bir alevle kıpkızıl bir duman gönderilir de kendinizi koruyamazsınız.
36. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
37. Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?)
38. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
39. İşte o gün ne insana, ne cine günahı sorulmayacak.
40. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Bu  ayetlerde kıyamet gününden bahsediyor. İyi güzel, kıyametten bahsedilmiş ama o kıyamet ayetlerinin sonundaki “O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ayeti yine ne alaka? Biz kıyameti gördük mü? Alevleri gördük mü? Sanki kıyameti yaşadık, nasıl dehşetli bir sahne olduğuna şahit olduk, başımızdan geçti, bildik de İslâm’ın İlâhı olan Allah da hemen “O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz” ayetini alnımızın ortasına yapıştırıverdi. İş, nimet yalanlamaya gelecekse hele bir bekleyelim, gözlerimiz görecekse şu kıyameti bir görelim. Gördükten sonra bir de bu kıyamet denilen ya da kıyamet olduğu tahmin edilen şey Allah’tan mıdır yoksa başka bir şeyden dolayı mıdır diye karar verelim. Ondan sonra nimetleri yalanlamaya geçelim.

41. Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
42. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
43. İşte bu suçluların yalanladıkları cehennemdir.
44. Onlar, cehennem ateşi ile yüksek derecede kaynar su arasında gider gelirler.
45. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

“O halde”! Yani “O halde” derken biz öte tarafa gittik geldik, suçluların cehenneme girip çıktığını gördük,  İslâm’ın İlahı olan Allah da dedi ki “O halde…” yani  “madem ki gördünüz, artık biliyorsunuz, O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”.

46. Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır.
47. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
48. İki cennet de (ağaçlar, meyveler, rengârenk bitkiler gibi) çeşit çeşit güzelliklerle bezenmiştir.
49. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
50. İçlerinde akan iki pınar vardır.
51. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
52. İkisinde de her meyveden çift çift vardır.
53. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
54. Onlar astarları kalın ipekten olan döşeklere yaslanırlar. Bu iki cennetin meyveleri (zahmetsizce alınacak kadar) yakındır.
55. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
56. Oralarda bakışlarını sadece eşlerine çevirmiş dilberler vardır. Onlara eşlerinden önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
57. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
58. Onlar sanki yakut ve mercandır.
59. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Astarı kalın ipek olan döşekler yani yataklar, Meyveler, bakışlarını eşlerine çevirmiş dilberler. O dilberlere daha önce ne bir cin ne bir insan dokunmuştur. Onlar yani o dilberler sanki yakut ve mercandır. Ah erkek olsaydım, “gidip de gördüm mü ki o el değmemiş dilberleri  iş yalanlamaya kalsın” diyecektim diyemedim. Erkeklere el değmemiş huriler, ya biz kadınlara nerede Nuriler? Görüyor musun adının Allah olduğuna inanılan sayın İlâh! Vakti zamanında çok zeki ve akıllı olmana rağmen aradan yıllar geçtikten sonra Ataerkil toplum yapılarının değiştikten sonra cinsiyet eşitliğinin artık hüküm sürmeye başlayacağını tahmin edemedin. O zamanın Arap erkekleri, parasal durumuna göre, 3-4 kadınla ömür geçirir, kadınlar da buna itiraz etmez, bir erkeğin üçüncü dördüncü hanımı olmayı kabul eder kıyamete kadar bu böyle devam eder zannettin. Bir kadın olarak ben senin cennetinden hiç haz etmiyorum, yanlış hesap yaptın. Bu Kur’an’ı yazan sen, bir fani değil de gerçekten bir Tanrı olsaydın, bu günleri hesap eder, önlemini alırdın. Her ne kadar bizim bazı ilâhiyatçılarımız  “efendim cennette adı geçen eşler hur diye ifade edilir ve cinsiyetleri yoktur yani hem kadın hem de erkek olabilirler” diye tarif etseler de anadili Arapça olan hiçbir Müslüman ülkede böyle iddialar yoktur. Ne de olsa bizim İlâhiyatçılarımız Arap gramerini Araplardan daha iyi bilirler.

Neyse, konudan fazla uzaklaşmayalım. Biz bu cennetleri ve cennetlerdeki  sayılanları  gördük mü? İş yalanlamaya geldi mi?

60. İyiliğin karşılığı, yalnız iyiliktir.
61. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Bak bu güzelmiş. Bana bunlarla gelin.

62. Bu iki cennetten başka iki cennet daha vardır.
63. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
64. O iki cennet koyu yeşil renktedir.
65. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
66. İçlerinde kaynayan iki pınar vardır.
67. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
68. İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır.
69. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
70. Onlarda huyları güzel, yüzleri güzel dilberler vardır.
71. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
72. Onlar, çadırlara kapanmış hurilerdir.
73. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
74. Onlara, eşlerinden önce ne bir insan ne bir cin dokunmuştur.
75. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
76. Onlar yeşil yastıklara ve güzel yaygılara yaslanırlar, (nimetlenirler).
77. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Yok artık! “Çadırlara kapanmış huriler” de nedir?. Yahu bu dini Araplar bize resmen kakalamış kardeşim. “Her tarafı Arap çölü, geleneği, yaşam biçimi ve hayali kokuyor”. Bunu deyince de kızarsınız.
Şuna bakar mısınız. Cennette çadırlara kapanmış huriler..!
Tabi burada şimdi cambaz bir Kur’an yorumcusu iseniz o çadırlar, nurdan yapılmış ve aslında insanın hayal edemeyeceği kadar güzel ve hurilerin içinde konakladığı özel bir evdir. Fakat Allah, bunu insanların anlayacağı bir dille izah etmek için “Çadır” ifadesini kullanmıştır. Böyle de yorumlayabilirsiniz. Nitekim, bizim ülkemizin son on yılında bu şekilde ayet yorumlama konusunda rekor kırılmaya başlandı. Kendilerini bu hususta daha da geliştiriyorlar efendim.

"O hurilere, eşlerinden önce ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur". sözü çok önemli. Cinsiyet eşitliğine inanmayan, ataerkil ve kadını mal zihniyetiyle gören bütün toplumlarda ve bu zihniyete sahip bütün erkeklerde kadının el değmemiş olması çok önemli bir husustur. Erkeğin aksine cinsel organı içeride olan kadına dokunulmamış olması gerekir. Sıfır ile ikinci el araba arasındaki fark gibi düşünülür. Kadının karakteri, niyeti, bacağının arasındaki deliğin durumu kadar önemli değildir. Arap geleneğinde de aşırı derecede önemlidir bu dokunulmamışlık mevzusu.

Eeeee Müslüman erkekler! Rabbiniz size iki cennet + iki cennet daha verdi. İçinde de  hurmalar, yeşil yastıklar, yataklar,  pınarlar, el değmemiş bakire huriler verdi. Sizler de gittiniz geldiniz gördünüz değil mi? Hatta o hurilere sizden önce başka bir insan ya da cin dokunmuş mu dokunmamış mı, yani o huriler bakire mi değil mi, kontrol edecek zamanınız da oldu. Gördünüz ve dünyaya geri döndünüz değil mi? “O halde Rabbinizin, hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”

NOT: Eğer bu cennet ayetlerinde bahsedilen şey bir din değil de geçmiş zamanlarda Sümerlerdeki her biri 72 millete ait olan tapınak fahişelerinden ve bu tapınağın asma üzümlerine, yeşil çimenlerine benzeyen bahçesinden bahsedilseydi ve o dönemin erkeklerinden birisine bu sorular yöneltilseydi derdi ki “Ooooooo,  gittim o cennet diyarına, gördüm 72 huriyi, biriyle de beraber oldum. Dillere destan o güzel bahçede mest oldum, hangi birini yalanlayabilirim ki” diyebilir, demelidir de. Ama siz diyemezsiniz. Konu konuyu açıyor ve bazen tutamıyorum kendimi.

Haşhaşiler tarikatı ile tanınmış Hasan Sabbah’ın Cennet ile ilgili bir uygulamasına yönelik internetten okuduğum bir yazının bir kısmını paylaşmak istiyorum:
“…Haşhaşilerin militanları eğitirken kullandıkları yöntemler, dünya tarihine geçmiştir. Ailelerden seçilerek alınan gençler, Alamut kalesinde özel olarak yetiştiriliyorlardı.  Din eğitimi, halkla ilişkiler; insan psikolojisine göre davranma, Haşhaşilerin sırrını gizleme konusu önemliydi. Ve suikast konusu... Fedailer, özellikle hançerlerle yaptıkları suikastlerle ünlüydüler. Bazı olaylar; bunların zehir de kullandıklarını göstermektedir. Artık, düşman üstüne salınacak döneme geldiklerinde bunların yedikleri bala veya çöreklere haşhaş yağı katılıyordu. Bu uyuşturucuyu alan gençler götürülüp özel olarak kurulmuş cennete bırakılıyorlardı.
Bu cennetler; Kuran'da anlatılan cennete benzetiliyordu. İçinde ağaçlar, otlaklar, sular ve yarı çıplak kızlar dolaşmaktaydı. Bunlar; isteyenlere, Kevser şarabına benzetilen şaraplar sunuyorlardı. Bu şaraplara da afyon damlatıldığından şarabı içenler bu cennet içinde hurilerle birlikte olduklarını sanıyorlardı.
Bunlara daha sonra; dine hizmet eden ve Masum İmam'a sadık olanların hep böyle hurilerle dolu cennette yaşayacakları telkin ediliyordu. Onlar da kütür kütür memeli kızların bulunduğu cennete daha bu dünyada ulaşmış olmanın coşkusu ile ne denirse yapmaya hazır oluyorlardı…”

O eski dönemlerde bu dümenlere oyuncak edilen genç erkeklere de sorsanız herhalde o cennet diyarını görmüş olduklarını zannederekten Rablerinin hangi nimetlerini inkâr edebilirler?

Cennet diyarını delil niyetine göstertip sanki o cennete bütün Müslümanlar bu dünyadayken gidip gelmiş görmüş muamelesi yapar gibi ardından “O halde Rabbinizin hangi nimetlerini” yalanlıyorsunuz ifadesini yapıştıran bir kitaptan çıkartacağınız iki  olası sonuç vardır:

Birincisi: Bu ayetleri kim yazdıysa hakikaten derdi insanları, özellikle de erkekleri kandırıp peşine takmaktır.

İkinci olasılık ise: Kur’an’da bahsedilen cennet diyarı, gerçek anlamda bir öte alem diyarı olmayıp geçmişteki Sümerlerin 72 hurisini ve bu hurilerin yaşadığı "Zevkler Evi" isimli tapınağın yeşil bahçesini  ziyaret edip tadan erkeklerin  yaşadıkları bu olayların  civarda anlatılırken değişime uğrayarak Araplar tarafından kutsal addedilen bir kitabın içine eklenmesinin  öyküsüdür.

Sizce hangi seçenek daha ağır basıyor?
Ya da Rahman suresini okuduktan sonra aklınıza farklı seçenekler de geliyor mu?
     
78. Azamet ve İKRAM sahibi Rabbinin adı yücedir.

Birçoğunu bu  hayatta göremeyeceğimiz, bilemeyeceğimiz şeyleri delil göstertip “O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” cümlesine bağlıyorsunuz  sonra da diyorsunuz ki “Bu ayetleri Tanrı gönderdi”. 

Ey İslâm’ın İlâhı olan ve adının Allah olduğuna inanılan İlâh! Sen nasıl bir ilâhsın? Eğer bizi ve kâinatı sen yarattıysan, bizleri matematik hesabı üzerine kurulmuş olan bir sistemin içine gönderdiğinin farkında değil misin? Rüzgâr neden eser? Mevsimler neden oluşur?... Bu tür şeyleri gözlemleyip, araştırıp bilimsel temelle açıklayabileceğimiz bir sistemin içinde yaşıyoruz. Bize verdiğin akıl ve zekâ, sadece bu gözlemlere ve bilimsel temelli bilgilere inanabilmemizi olanaklı kılacak şekilde yaratılmış. Daha zeki olanlarımız dinden çıkıyor. Neden biliyor musun? İnsanoğlunu  hem akıl ve zekânın sınırlarını aşmayan bir kâinat sistemine göndermişsin hem de insan aklının veya duyu organlarının hiç algılayamayacağı bir boyutta bulunan aleme yani hiç gözlemleyemeyeceğimiz bir aleme inanmamızı bekliyorsun. Dalga mı geçiyorsun bizimle?

Yukarıdaki ayetleri bir Tanrının göndermiş olabileceğine şahsen inanmıyorum.

Atıyorum benim inandığım bir Tanrı var. Adı da “Yakari”. Ne büyük, ne güçlüdür benim Tanrım. Aslında kâinatın tek yaratıcısıdır benim Tanrım Ulu Yakari. Ama bilmezler, nankör insanlar. Hepsi de “Bizim Tanrımız gerçek olan Tanrı” diye bir türkü tutturmuşlar. Bir de Tanrılarına isim uydurmuşlar. Yok senin Tanrın yalan, bizim ki gerçek… Didişip duruyorlar. Kardeşim asıl gerçek olan benim Tanrım. Adı da Yakari. Kâinattaki her şeyi yaratan kâinatın asıl yaratıcısıdır Yakari. Bir gün tabiat  gezisine çıktım. Öyle şeylere tanık oldum ki ağzım açık kaldı.
  1. Yaban kazları “V” şeklinde dizilmişler gökyüzüne, öyle sistematik uçuyorlardı ki! Kazlara  o şekilde uçmayı kim öğretti sanıyorsunuz?
  2. O halde Tanrı Yakari’nin hangi nimetlerini, hangi sistemini  yalanlıyorsunuz?
  3. Küçücük arılarda, topladıkları çiçek tozlarından insanlara faydalı bal yapıyorlar.
  4. O halde Tanrı Yakari’nin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
  5. Rüzgâr eserken, çiçek ve bitki tohumlarını uzağa taşıyor. Böylelikle ait olduğu gövdeden kopan tohum, kendisini büyüten annesinden 50 metre uzaktaki  toprağa tutunup boy atıyor.
  6. O halde Tanrı Yakari’nin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
  7. Öte aleme gittiğinizde arşın yedi kat tepesinde Tanrı Yakari’ye iman koşusu düzenleriz. Bu iman koşusunda iyi derece alanlar tekrar Dünyaya gönderilir ve hepsi de zengin birer ailenin kucağında doğar.
  8. Yakari, kullarına 8 cennet vermiştir. Her birinde bir birinden çeşitli ve hoş kokulu çiçekler, kumsallar, tertemiz suyu olan denizler vermiştir.
  9. O halde Tanrı Yakari’nin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
  10. Yüce YAKARİ, Kâinatın tek yaratıcısıdır.  Anlayabilene..