HABERLER
Dini Haber
Tesettür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tesettür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KADIN NEDEN KAPANIR?

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
din, islamiyet, Tesettür, Kadın neden kapanır?, İslam'da örtünme, Kadın neden kapanıyor?, İslam'da erkek egemenliği, Kadının kapanması, Tesettür neden var?,
KADIN NEDEN KAPANIR?

Kıyafet özgürlüğüne saygı duyan birisiyim. Bir kadın istediğinde kolsuz bir bluz ve kısa bir şortla gezebilmeli iken bir kadın da istediğinde tesettürlü olarak gezebilmeli. Eğer bir kadın kendi özgür iradesi ile isteyerek tesettüre giriyor ve bu durumdan içsel olarak hoşnut oluyorsa buna diyecek hiçbir sözüm yok, saygım var. Fakat bir çok kız çocuğu, dini nedenlerle aile baskısı sonucu erken yaşta kapanmaya zorlanılıyorsa,  genç kızların bir kısmının ailesi  “artık evlilik çağına geldin, kapanman gerek” diyorsa ve bunu dini bir sebebe bağlıyorsa ve yetişkin kadınlarımızın yine  bir kısmı, içinden geldiği  için değil “Allah böyle istemiş, kesin olarak kapanmamızı emrediyor. Öte âlemde bu yüzden yanmak istemiyorum” düşüncesi ile dini olarak kendilerini kapanmak zorunda hissediyorlar ise bir kadın ve bir insan olarak bu konuyu mantıklı bir şekilde değerlendirip eleştirme hakkına sahibim diye düşünüyorum.  Tesettüre karşı bir önyargım olmadığı  gibi  arkadaşlarımın çoğunluğunun da tesettürlü olduğunu belirterek başlamak istiyorum.

İslâm dininde kadın neden kapanır? Ya da Allah, Müslüman kadınlara neden kapanmayı emretmiştir? Şeklinde bir soru sorulduğu zaman Müslüman kesim tarafından ya da İslâm yorumcuları tarafından nasıl bir izahat ve yorum getiriliyor hemen paylaşayım. Aşağıda paylaştığım bilgi, İslâmî sitelerden birinden alıntı olsa da genel olarak hepsinin açıklaması ve  görüşü aynıdır.
İslâmiyet’ten önce Araplarda örtünme adeti yoktu. Kadına saygı gösterilmez, kadınlar da erkeklerden sakınmazlardı. Başörtülerini enselerine bağlar veya geriye doğru bırakırlardı. Yakaları önden açılır, boyunları ve gerdanlıkları ortaya çıkar, süsleri gözükürdü. Erkeklerin ilgisini çekmek için süslenen, açık saçık kıyafetler giyinen, bakışlarıyla ilgi toplamaya çalışan düşük ahlaklı kadınlar da vardı.

Örtünme ile ilgili emirler Ahzab Suresi ile Nur Suresi’ndedir. Her iki surenin de Medine-i Münevvere’de indiği hususunda tam bir görüş birliği vardır. …Kadınlar Medine-i Münevvere’de de günahkâr erkekler tarafından rahatsız ediliyorlardı. Durum Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’e şikayet edilince Ahzab Suresi’nin 59. ayeti nazil oldu. ((el-Kurtubî, a.g.e., C.XIII, s.243 (Ahzab 59).))

“Ey Nebî; eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını üzerlerine sıkıca örtünsünler. Böylesi onların (iffetli olarak) tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha elverişlidir.”

Cilbab, kadınların evlerinden çıkarken üstlerine aldıkları, başörtüsünden büyük bir örtü ya da büyük bir başörtüdür.

Bazı kadınlar cilbabı  başları üzerine, bazıları da omuzlarına atar lar. İki ucu bir biri üzerine sıkıca örtülmezse kadının saçları, boynu ve gerdanlığı gözükür ve erkeklerin bakışlarını üze rine çeker. Kimi kötü niyetli erkekler de bundan umutlanarak böyle kadınların arkasına düşer, onları rahatsız eder ve töhmet altında bırakırlar.

Kadınlar cilbabını, başını kapayacak şekilde alır ve uçlarını bir biri üzerine getirerek sıkıca örtünürse bu, onların iffetli ve ahlâklı olduğunun bir işareti olur ve rahatsız edilmekten kurtulurlar.”

İslâm dinindeki  yani aslında Kur’an’daki uygulamaların bir çoğu,  İslâm Peygamberinin hayatta olduğu dönem içinde, kendisinin yaşadığı çevrede yani Cahiliye dönemini de içeren 1400 yıl evvel yaşayan ve dünya ile çok fazla bir bağlantıları olmayan çöl Araplarının(aynı zamanda dünyanın en cahil insanları olarak addedilirler)  yaşadığı bölgedeki sorunlara, geleneksel çıkmazlara  yönelik bir çözüm olarak yazılmıştır.

Kur’an’ın içerdiği ayetlerdeki emir ve yasaklar irdelenirken Peygamber dönemindeki  yani Peygamberin yaşadığı coğrafya ve o coğrafya insanının, geleneklerinin içinde bulunduğu sorunların nasıl halledildiği, bazı ayetlerin o dönem ve o bölgedeki hangi sorunlar ya da problemler üzere gönderildiği sık sık tarihi kaynaklarla ve hadislerle açıklanmaya çalışılır.


Kadınların kapanma gerekçesi olarak yazılan alıntı paragrafta anlaşılması gereken durum çok açık ve nettir. O dönemin Arap yaşantısında  etraftaki erkeklerin ilgisini kendi üzerine çekmeye çalışan ve orasını burasını açan düşük ahlâklı kadınlar var ve bu kadınlar giyimleri kuşamları, hal ve hareketleri ile kendilerini gören erkeklerin cinsel güdülerini harekete geçirip günaha teşvik ediyorlar.  Yazıdan anladığımız kadarıyla bu niyetteki kadınların sayısı fazlaca. Bir de niyeti,  erkekleri cezp etmek olmayan kadınlar var. Bu kadınlar da ziynet yerleri açıkta olduğu için kötü niyetli ve ahlâksız erkekler bu kadınları rahatsız eder ve tacize yeltenirler. İşte bu sebeplerden dolayı, kadınların kapanması ile ilgili ayetler gönderiliyor ki bu,  Araplar arasındaki kötü niyetli ahlâksız erkekler, ziynet yerlerini kapatan kadınlarla ilgili umuda  kapılmazlar ve bu kadınları rahatsız etmezler. Aynı zamanda başlarını örten ve Kur’an’a uygun olarak örtünen kadınların daha iffetli olacağına dair de bir açıklamada bulunulmuş. Zaten İslâm dinindeki genel kapanma usulünün algılanması da bu şekildedir.

Bu açıklamalarla  birlikte ortaya bazı sorular çıkıyor. O soruları sıralamak istiyorum.
  1. Dünyadaki bütün insanların Müslüman olması beklenen ve kıyamete kadar bütün insanlığa  gönderildiğine inanılan Kur’an, evrensel midir, her devre, her topluma ve her kültüre hitap eder mi?
  2. Modern  ülkelerdeki kadınlar, boyunları, bacakları, kolları görünüyor diye etraftaki erkeklerden yani çevrelerindeki kendilerini gören erkeklerden sürekli taciz mi görüyorlar?
  3. Bu gün bir kadın dünyanın hangi rejim ya da hangi din ile yönetilen ülkelerine boynu, kolları ve bacakları açık bir vaziyette gitse  tacize ve tecavüze uğrama riski en fazladır?
  4. Bir kadının taciz edilmesini, tecavüze uğramasını, kapalı bir giyim gerçekten engeller mi?
  5. Yoğun müşterisi olan bir halk otobüsünde, tesettürlü olmasına rağmen, kötü ve ahlâksız zihniyetler tarafından otobüsün içinde parmaklanan kaç kadın, kaç genç kız var, bu konuda bir bilginiz var mı? Ya da  üzerindeki onca kat kat kıyafetine ve kapalı giysisine rağmen parmaklanma iğrençliğine maruz kalıp da bunu dile getirmeye utanan kaç tesettürlü kadın var biliyor musunuz?
  6. Hac döneminde Kâbe’yi ziyarete gittiğinde kapanmaktan başka çaresi olmadığı halde o her tarafı kapalı kıyafeti ile birlikte bir kadının oradaki bir Arap erkeği tarafından veya taksi şoförü tarafından kaçırılmamak için ne kadar önlem alması gerektiğini biliyor musunuz? Yani bir kadının, erkeklerin şehevi arzusunu uyandırmaması için kapanması, hac topraklarında bile  etkili  olabiliyor mu?
  7. Kadınlara göz diken kötü niyetli erkeklerin, bir kadına tecavüz etmek için bu kadınların tesettürlü ya da tesettürsüz olanlarını seçtikleri gibi bir araştırma sonucu var mı elinizde?
  8. Etrafında sadece çarşaflarla, burgalarla ya da benzeri kapalı kıyafetlerle gezen kadınların bulunduğu bölgede yaşayan bir erkeği, modern kıyafetli kadınların bulunduğu bir çevreye götürdüğünüz zaman o erkek nasıl tepki göstertir?
  9. Ülkemizdeki kolları, boyunları, gerdanlıkları ve bacakları görünerek gezen kadınların çoğunluğu ahlâksız ya da iffetsiz kadınlar mı? İslâm’a göre bu durum iffetsizlik olarak görülse bile bizim ülkemizin bazı kesim insanları için bu modern giyim tarzına sahip kadınlar o bölge insanlarımız tarafından  iffetsiz olarak görülüyor mu?
  10. Ülkemizde bir aile düşünün. Bu ailedeki karı koca ve çocuklar, deniz kenarına yani sahile tatil yapmaya gidiyorlar. Kadın, kocası ve çocukları mayolarını giyip yüzüyorlar, güneşleniyorlar sonra da sahil kenarında bu kıyafetlerle biraz yürüyüş yapıyorlar. Bu ailenin kadını için ahlâksız diyebilir misiniz ya da iffetsiz? Bu adamın karısına orada tacizde bulunmaya kim cesaret edebilir? Anında linç edilmez mi? Peki linç etmek için tacizcinin üzerine atlayan insanlarımız ahlâkı ve iffeti düşük insanlarımız mıdır? Ya da mayolu bu hanımı taciz edenin üstüne atlayan erkeklerimiz,  orada yarı çıplak olarak gezinen kadınların kızların sırf yarı çıplak geziyorlar diye onların taciz edilmesinin  gerektiğini düşünen ve bu şekilde hisseden zihniyette kişiler midir?
  11. Kapanmak ile ilgili ayetlerin yukarıdaki açıklama kısmı esasen Arap geleneklerinin,  kadını ve kadının kapanmasını yorumlama şekli midir yoksa mantıksal bir akıl yürütme ile alakası var mıdır? Mantıksal bir akıl yürütme şekli varsa yukarıdaki soruları cevaplarken bu mantığı kullanıp cevaplandırabilirsiniz. Eğer bu ayetlerin Arapların gelenekleri ile alakası varsa bizim geleneklerimizle Arapların gelenekleri ne alaka? Eğer Kur’an ayetleri Arap geleneklerine göre indirilmişse bizim kültürümüze ait ayetler nerededir? Eğer Kur’an, bizim Arap geleneklerini  yaşamamızı ve bizi Araplaştırmak  istiyorsa  ORADA DURUN ARTIK!
  12. Dikkat ederseniz bu başörtüsü ile ilgili mevzuların en derin sebepleri Hz  Muhammed’in yaşadığı zaman, coğrafya ve bölgede cereyan eden olaylarla şekillenmiştir. Bu olaylar ve nedenler karşısında alınan dini tedbirleri,  bir kural ve dini bir emir ve yükümlülük olarak kabul edip, bütün zamanlara, coğrafyalara, bölgelere ve milletlere yaymak düşüncesinin mantığı nedir?
Özellikle denizin ve sıcak iklimin  olduğu turistik bölgelerde  çalışan insanlar ve o bölgelerin yerli halkı, genel olarak yaz mevsimine uygun bir şekilde kısa kıyafetlerle dolaşan hanımlara yiyecekmiş gibi bakmazlar, hatta gözleri bu duruma alışmıştır ve normal kabul ederler fakat bu tür bölgelere başka yerlerden gelen insanlar için bu durum garip bir hal alabilir. Mesela, çarşaflı kadınların arasında yaşamış olan Suriyeli bazı erkeklerin ülkemize geldikten sonra mayolu ve bikinili kadınları görüp taciz etmeleri gibidir ki bunun adına görgüsüzlük, hayvanlık ya da hanzoluk diyebilirsiniz. Adam hiç görmemiş ki modern giyim tarzını. Ne demiş Atalarımız “Görmemişin oğlu olmuş,  çekmiş  çükünü  koparmış”.

Dünyanın bir çok bölgesinde, ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de başı açık ve son derece modern görünümlü olan ve aynı zamanda da iffetli olan bir sürü kadın vardır fakat İslâm’ın kadına bakış açısında, başörtüsü, kadının iffetinin göstergelerinden birisi olarak kabul görür. Aslında mantıken bunu düşündüğünüz zaman bir kadının başını da örtecek kadar örtülere bürünmesinin iffet olarak görülmesinin tek nedeni, yaşadığı bölgenin insanlarının  genel inancı ve bu konu hakkındaki ortak kabul görmüş düşüncesidir.  Bunu daha anlaşılır hale getirmek için şöyle yapalım. Eğer bir kadının tacize uğramasını gerekli kılan etmenler giyim tarzı ise:
  1. A  bölgesindeki  kadınlar çarşafla ya da benzeri tesettürlü kıyafetlerle geziyorlarsa bu kıyafetlerin dışına çıkmak bu bölgede  tacize neden olabilir. Bu giyim tarzının dışına çıkmış bir kadın tacize uğradığında  bundan şikayet ederken oranın bir yerlisi de diyebilir ki “E ama ablacım sen de buranın giyim tarzını bilmiyor musun, giyinirken uçuyorsun yahu, giymişsin sıktırmalı kodu, üstünde de kısa kol, kıyafet seçerken biraz bulunduğun çevreye bak, buranın erkeği alışkın değil böyle kıyafete”.
  2. B bölgesindeki  giyim tarzında tesettür yoktur, başı açık kadınlar vardır fakat yine de çok açık kıyafetler giymemektedirler. Mesela etek boyu hep dizin altındadır ve en fazla kısa kol bluz giyerler. Eğer bu bölgede yaşayan bir kadın bu sınırların dışına çıkıp altına midi etek, üzerine askılı bir bluz giyerse ve göbeği de açıkta kalırsa ve  bu şekilde sokağa çıkarsa o bölgenin erkeklerinin tacizine uğrayabilir.
Yukarıdaki iki maddeyi yazarken  “bir kadın, bulunduğu bir bölgenin giyim tarzının dışına çıkmış diye taciz edilebilir”  gibi bir yargıda asla bulunmuyorum. Bu iki örneği kendi bakış açımla değil, Kur’an’ın  baş örtüsünün kendi içindeki  neden-sonuç ilişkisine uygun olan bakış açısıyla veriyorum. Eğer “Araplar içinde bir kadının boynunun, gerdanının açık olması o kadının tacize uğramasına yetiyor” düşüncesini doğru kabul edersek,  başka ülkelerde ve toplumlarda da farklı giyim tarzları ve kıyafetlerdeki farklı sınırlar buna neden olabilir.  Yani Cahiliye Arapları, bir kadının sadece boynunu ve açık gerdanını görerek azıyorsa ya da takip etmeye niyetleniyorsa başka topluluklardaki erkeklerin bunu yapması için bir kadının boynunu ya da gerdanını görmek yeterli gelmeyebilir, o erkekler de kadını daha açık bir kıyafetle gördükten sonra tacizde bulunabilirler. Bu durum, her ülke ve bölgeye göre değiştiğine göre Cahiliye dönemindeki Arap erkeğinin, kadın kıyafetine yönelik azgınlık sınırını Müslüman olması muhtemel her topluma maal etmeye çalışmanın  ancak üç  farklı izahı olabilir:
  1. Birincisi, adının Allah olduğuna inanılan İlâh, dünyadaki bütün erkekleri Arap erkeğinin zihniyeti gibi algılamıştır ve farklı kültürlerin, toplulukların olabileceğini görememiş, bilememiştir,
  2. İkincisi,  kadının sadece boynunu ve gerdanını görünce ağzından salyalar aka aka kuduran ve taciz eden kötü niyetli erkek modelini,   bütün dünya erkeklerine İslâm yolu ile empoze etmek niyetine girmiştir,
  3. Üçüncüsü ise adının Allah olduğundan gönderildiğine inanılan Kur’an ve içindeki hükümler, sadece Arap milletine gönderilmiştir ve diğer milletleri kapsamamaktadır.
Aslında her bölgenin kendine göre bir ahlâk yapısı vardır ve yine her bölgenin insanının kendi geleneğine göre sınırlanırını belirlemiş olduğu bir giyim tarzı vardır. Yine her bölgenin kadınları, içinde bulundukları bölgenin belirlemiş olduğu aykırı giyim tarzına adım attıklarında, anında üzerlerine dikilen rahatsız edici ya da davetkar bakışlara maruz  kalacaklarını bilirler. Dünya milletlerindeki çeşit çeşit kültürel yapı, kıyafet sorununu karşılıklı saygıyla çözmüş olmasına ve İslâm’ın tabiri ile “Açık giyinen” kadınlara gözlerini ve bakışlarını sanki normal bir giyim tarzına bakıyormuş gibi alıştırmış olmasına bu durumu kendi içinde çoktan çözmüş olmasına rağmen Adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bu durumu kabul etmez ve dünyadaki insanların önce Müslüman olmasını, ardından bütün dünya kadınlarının Arap gelenekleri doğrultusunda giyinmesi ve örtünmesi gerektiği konusunda ısrar eder.  Adının Allah olduğuna inanılan İlâh ne yazık ki, dünyadaki çeşit çeşit kültürleri ve her bir kültürün kendi içindeki bakış açısını hesap etmek ve kadının kapanmak sınırını bu çeşitliliğin insiyatifine bırakmak yerine, bütün kültürleri  eski dönem cahiliye Arap erkeği bakış açısına mahkûm etme kararı almıştır.

Adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bir kadının erkekler tarafından rahatsız edilmesini, o kadının ziynet yerlerinin açıkta olması ile veya başının açık olması ile ilişkilendiriyorsa eğer,   çarşaflı kadınların yoğun olduğu Müslüman ülkelerdeki yoğun kadın tacizlerini ve tecavüzlerini nasıl açıklayacaksınız? (O ülkelerin insanlarının gerçek anlamda Müslüman olup olmadığından bahsetmiyorum. Hani kadının boynunun, gerdanının  açık  olması, kötü niyetli erkeği  baştan çıkartıyor ya Kur’an’a göre ya da Kur’an yorumcularına göre, işte o mantık iddiasına karşılık  bu örneği veriyorum.)


Kadınların kapalı olması ya da açık olmasına ve bu doğrultuda yaşanan taciz ve tecavüz vakalarına bakıp ülke ülke değerlendirmede bulununca(İslâm ülkelerindeki taciz ve tecavüzlerin bir çoğunun kayıt altına alınmayıp gizlendiğini de göz önünde bulundurun) hangi sonuca varıyorsunuz?  Bu tür olaylar, modern giyimli kadınların  yaşadığı ülkelerde daha mı fazla? Ya da bu durum giyim tarzı ile mi yoksa ilgili bölgedeki insanların eğitim düzeyi veya nasıl yetiştirildikleri ile ya da geleneksel yapı ile mi alakalı?

ESKİ DÖNEMİN ARAP ERKEKLERİ, BAŞI AÇIK KADINA SAYGI GÖSTERMEZMİŞ, BİZENE! BİZİM ERKEKLERİMİZ, CAHİLİYE DÖNEMİ ARAP ERKEKLERİ Mİ?

CAHİLİYE DÖNEMİNİN ARAP KADINLARI, KENDİLERİNİ ERKEKLERDEN SAKINMAZMIŞ, AHLÂKSIZMIŞ, BİZENE? BİZİM KADINIMIZ CAHİLİYE DÖNEMİNDEKİ ARAP KADINLARI MI?

BİZİM MİLLET OLARAK ŞU AN, ESKİ ARAP CAHİLİYE DÖNEMİNDEKİ GİBİ BİR YAŞANTIMIZ MI VAR? EĞER O AYETLER O DÖNEM ARAPLARININ O AHLÂKSIZ YAŞANTISINA ÖNLEM OLSUN DİYE GÖNDERİLMİŞ İSE  BİZİM MİLLETİMİZLE ALAKASI NE? YOKSA ADININ ALLAH OLDUĞUNA İNANDIĞINIZ İLÂH, BÜTÜN DEVRİN BÜTÜN MİLLETLERİNİ, O CAHİLİYE DÖNEMİNİN IRZI KIRIK İNSANLARI GİBİ Mİ GÖRÜYOR? (Eğer bu konuyu da döndürüp dolaştırıp modern ülkelerdeki zina hususuna getirecekseniz, konumuzun bu olmadığını hemen belirteyim. Konu, iki tarafın da rızası ile yapılan evlilik dışı cinsel birliktelikler değil.  Konu,   bir kadının  dış  örtüsü ile taciz arasındaki bağlantı.)

Kapanma ile taciz arasındaki bağlantı üzerinde çok durmamın nedeni, kapanmanın faziletleri ile ilgili İslâm’i bir gerekçe olmasından çok, Müslüman çevreler ve özellikle çok dindar ve tutucu olan Müslüman çevreler tarafından kadınların tesettürünün bu durumla çok fazla ilişkilendirilmesindendir.

Kadın neden kapanmalıdır sorusunun karşılığı olarak geleneksel İslâmî kesimin üzerinde hemfikir oldukları farklı nedenler de var. Bu nedenler, son yıllarda artık kapanmanın nedeni olarak pek rağbet görmese de  ben yine de o nedenleri de değerlendirmek istiyorum. İlk önce maddeler halinde sıralayayım:
  • Bazı kadınlar çirkindir, özellikle de yaşlı kadınlar çirkindir ve bu yüzden çirkinliklerini örtmek için kapanmak ihtiyacı hissederler.
  • Bir kadın, kendisinden daha güzel bir kadını görünce kıskançlık hissi uyanır ve kendisini kötü hisseder, kötü şeyler yapabilir, psikolojisi bozulabilir.
  • Kadınların, bacak, kol ve ense gibi yerlerinin görünmesi erkekte şehevi arzuların uyanmasına neden olur bu da günaha davettir.
  • Kadınların belirli yerlerinin görünmesi ya da kapanmamış olması sapıkların kendilerine musallat olmasına neden olur.
  • Allah böyle istemiştir, Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz.
"Bazı kadınlar çirkindir, özellikle de yaşlı kadınlar çirkindir ve bu yüzden kapanmak ihtiyacı hissederler."
Eğer kadının kapanma nedeni bu ise çirkin kadının kapanması ile çirkinliğinin örtünmesi ne alaka anlayamadım. Çirkinlik dediğiniz bir insanın  dolayısıyla  da bir kadının daha çok  yüz bölgesidir. Tesettüre giren bir kadının yüz bölgesi gene açıktadır. Çirkinliği örtmek için kapanılıyor ise kadının asıl çirkin görünen yüzü neden açıktadır? Kaldı ki günümüzde çirkin bir kadın, uygun bir cilt bakımı, uygun bir makyaj ve uygun bir saç stili ve giyim tarzı ile değme güzellere taş çıkartacak hale gelebilmektedir. Yani 1400 yıl öncesinin imkânsızlıkları içinde yüzen Arap çöllerinde yaşamıyoruz. Hem günümüzde,  tesettürlü olup da çok böyle süslü püslü giyinen hanımlara da bu  giyim tarzının İslâm’a uygun bir giyim tarzı olmadığını  söylüyorsunuz. Neden kızıyorsunuz o kadınlara? Tesettürleri ile bile güzel görünmeye çalışıyorlar. Kendilerini başka kadınlar yanında böylelikle çirkin hissetmeyecekler.  Eğer Allah, çirkin kadının çirkinliğinden dolayı kapanmasını daha uygun görüyorsa o kadını neden çirkin yaratmıştır?  Bir Tanrı,  çirkin görünüşlü kulunun kendi çirkinliğini saklaması ya da bundan dolayı üzüntü duymaması için ona kapanmayı mı emreder yoksa o kulunun çirkinliğine çare olabilecek  şekilde süslenip püslenmesini veya  diğer kullarına seslenip insanları görünüşlerine göre değil kalp güzelliklerine göre değerlendirmeleri için sık sık ayet mi gönderir?

"Bir kadın, kendisinden daha güzel bir kadını görünce kıskançlık hissi uyanır ve kendisini kötü hisseder, kötü şeyler yapabilir."
Kıskançlık, hayatın her alanında, her yerinde, her türlü sebeple olabilen bir durumdur. Kıskançlığın sebebi, türü, çeşidi sayılamaz, o kadar çoktur ki? Bir kadının güzelliği, tesettürlü iken de görünür. Maviş gözleri, dolgun dudakları, naif bir burnu olan,    incecik  ve manken gibi güzel bir kadını, tesettürlü iken de fark edersiniz  ve tesettürlü hali ile de gözlerinizi ondan alamazsınız merak etmeyin. Eğer konu kıskançlık ise size kıskançlık oluşturabilecek nedenleri sayayım. Bu kıskançlık nedenlerini erkeklere de çevirebiliriz, erkekler de kıskançtır ve hem de  kadınlar gibi hemen her konuda:
  1. Bir kadın kendi kocasının çirkinliği karşısında komşusunun kocasının yakışıklı olmasını acayip derecede kıskanabilir. Hatta bu yüzden kocasından ayrılmaya bile kalkabilir.
  2. Bir kadın fakirlik çekerken ya da orta direk hayat şartları ile mücadele ederken zengin komşusunun iki de bir eşi ile lüks arabalara binip gezmeye gitmesini ve türlü türlü lüks eşyalar almasını kıskanabilir.
  3. Bir kadın, maddi olarak kendisinden daha iyi durumda olan bir kadının evine gittiğinde onun güzel evini kıskanabilir. Hatta bu kıskançlık evde huzursuzluğa  ve eşi ile arasının açılmasına bile neden olabilir.
  4. Yemek yapmaya eli yatkın olmayan bir kadın, çok güzel yemek yapan bir akrabasını ya da komşusunu kıskanabilir. Hatta eşinin iki de bir “falanca gibi yemek yapabilsen” gibi laf sokmalarına tahammül  etmeye çalışır.
  5. İlkokul mezunu bir kadın, üniversite mezunu bir komşusunu o kadar kıskanır ki, kıskançlığı o komşusuyla sürekli eften püften sebeplerle kavga çıkartmasına bile neden olabilir.
  6. Bir kadın, sürekli derslerden zayıf getiren kendi çocuklarına karşılık komşusunun   takdirname getiren çocuklarını kıskanabilir.
  7. Güzelliğin  kıskanılmasına  gelince. Kadınlar  bir araya geldiğinde, özellikle ev içi  günlerinde, baş örtülerini çıkartırlar. Eğer güzellik başın açık olması ile ilgili ise bu durum misafirlik ortamında etkisini yitirir.
Bu arada kıskançlık, psikolojik bir duygu bozukluğudur. Teknik olarak tarif etmek gerekirse eğer: Kıskançlık bir kişinin veya bir ilişkinin yitirilmesinden korkulan, karmaşık bir ruhsal yaşantı ve olumsuz tutumdur. Bunun dışında başkasının sahip olduğuna kendisinin de sahip olma gerekliliğini hissettiren bir duygudur. Bu duygunun tedavi edilmesi için yapılması gereken şey, kıskanılan durumu değiştirmek ya da kapatmak değil, kıskançlık duyan kişinin psikolojisini düzeltmektir. Eğer baş örtüsünü kıskançlık nedeninin bir sonucu olarak ya da tedbiri olarak görüyorsanız, yapmanız gereken şey kıskanılan durumu yani başka bir kadının kendinden güzel olabileceğini saklamak ya da böyle bir şeyden haberdar olmayı, görmeyi engellemek değil, kıskanan kişinin kendine olan güvenini inşa edip, kendindeki cevherleri tespit edip, duygusal ve psikolojik durumunu normal hale getirmektir.

"Kadınların, bacak, kol ve ense gibi yerlerinin görünmesi erkekte şehevi arzuların uyanmasına neden olur bu da günaha davettir."
Kadınların kapanmasının nedeni olarak göstertilen  bu maddeyi zaten yazının giriş kısmında genişçe ele almıştım.

"Kadınların belirli yerlerinin görünmesi ya da kapanmamış olması sapıkların kendilerine musallat olmasına neden olur."
SAPIK olarak tarif edilen kişi, normal bir beyin, düşünce ve ahlâk yapısına ve hatta normal bir mantık ve değer yapısına sahip değildir. Sapıklar, ileri derecede psikolojik rahatsızlığı olan kişilerdir ki böyle kişiler, taciz etmek için kapalı ya da açık kadın ayrımı yapmazlar. Hatta yetişkin-çocuk ayrımı da yapmazlar.  Kendi toplumumuzun içinde bile bunun örneklerini  görmekteyiz.

"Allah böyle istemiştir, Allah’ın hikmetinden sual sorulmaz."
Kadınların kapanmasına dair diğer nedenler aslında şimdiki âlimlere ve aklı çalışan bir çok insana mantık dışı geldiği için son dönemlerde Kur’an yorumcuları ve İslâm’i siteler tarafından en çok tercih edilen ya da üzerinde anlaşma sağlanan neden “Hikmetini Allah bilir” nedenidir. Bu yüzden “Allah, kadına neden kapanmayı emretmiştir?” sorusunun ardından genellikle  “Allah böyle dilemiş, böyle uygun görmüş, sorgulamak bile biz kulların haddine değil”  deniliyorsa eğer:

Tıpkı, şeyhinin tepeden tırnağa kadar bütün uzuvlarını, ruhunu ve emirlerini kutsal görüp, şeyhinin her istediğini(aykırı istekler bile olsa) sorgusuz sualsiz yerine getirip “Şeyhimiz böyle yapmamızı emrediyorsa, başım gözüm üstüne, canım feda ona, o nurlu zat böyle bir şeyi yapmamızı emretmiş ise vardır bir bildiği ve vardır bunda bir hayır, benim aklım ermese bile şeyhimin aklı erer, o en iyisini, bizim bile bilemeyeceklerimizin en hayırlısını bilendir” diyen bir mürit gibi sorgusuz bir iman ile Adının Allah olduğuna inandığınız ya da inandırıldığınız İlâh’a teslim olmaya ve yine adının Allah olduğundan indirildiğine inandığınız Kur’an ismindeki kutsal kitabınızın emir ve yasaklarına uymaya devam ediniz.

Bu yazımı okuyan  imanlı Müslümanlar,  bir tarikatın şeyhine yapılan iman ile adının Allah olduğuna inanılan İlâha yapılan imanı karşılaştırırcasına örnek vermeme sinirlenmişlerdir  fakat burada üzerine vurgu yaptığım şey, şirk veya birisinin insan diğerinin Tanrı olduğuna inanılması değil, ikisine de gösterilen saygının ve bu iki taraftan da açıklanan emirlere uyma kısmının, inananlar tarafından  beyinlerinin mantık ve sorgulama kısmını tamamen kapatarak gözü kapalı bir inanmışlıkla adeta koyun gibi kendilerine her söylenene riayet etmek, her emri yerine getirmek davranışıdır. Kur’an’ın yorumlanmasında bazı ayetlerin ya da emirlerin hikmetinin sadece Allah tarafından bilinebileceği bilgisi her zaman zikredilir. Tarikat inancında da durum aynıdır. Bir tarikatın müridlerine emrettiği bir çok şeyin hikmetini ancak Şeyh bilir, müridin ya da o Şeyhe inanan müslümanın aklı ermez. Aşırı dincilere göre daha reformist ve daha modernist olan Müslümanlar, tarikatlar ve cemaatler içindeki bu kula kulluk etmek kısmını eleştirirken  bu toplulukların dine aykırı olan kısımlarını ve şirk ile ilgili kısımlarını anlattıktan sonra mantıksal bir eleştiri yaparak  bu insanların, cemaatleri emrinde yaptıkları işi sorgulamayıp adeta koyun gibi ya da bu cemaatlerin robotu gibi güdüldüklerini de eleştirirler fakat  bu durumu eleştiren kişiler de aynı şekilde adının Allah olduğundan gönderildiğine inandıkları kutsal kitabın emir ve yasaklarını yerine getirirken akıllarının ermediği ayetlerde  çok fazla kafa patlatmaz ve “Allah böyle istemişse vardır bir hikmeti, sorgusuz yerine getiririm”  inancıyla hareket ederler. BU DURUMDA ARADAKİ FARK NEDİR?  “Sen emirleri yanlış yerden alıyorsun,  ben doğru yerden alıyorum.” Düşüncesi mi? Nerden ya da kimden emir alırsan al! İki şekilde de sorgulamıyorsun, sorgulasan bile cevabını bulamadığında yine o emirleri yerine getirmeye devam ediyorsun.

Adının Allah olduğuna inanılan  İlâh,  neden bazı şeylere akıl erdirmeyip sadece uymamızı ister? Kendi yarattığı aklın buna uygun olduğunu mu düşünür? Peki sorgulamaya giren ve mantıklı cevabını bulamadığı ayetlerden yüz çeviren Kulları ile ilgili ne düşünüyor? Onları kâfir olmakla mı suçluyor? Bir anne baba bile çocuklarına nasıl nasihat eder? Oğlum, kızım, aklınızı başınıza alın, her kese her denilene inanmayın, kafanızı çalıştırın, bir işi yaparken ya da birisi size bir şey yaptırmaya çalışırken “ ben niye bunu böyle yapıyorum” diye  sorun kendinize…  demez mi?

Farzedin peygamber olduğunu söyleyen birisi çıktı ve Tanrı katından kendisine  bir kutsal kitap indiğini bildirdi. Kur’an’da belirtilen kıyametin de ikinci dünya savaşı olduğunu söyleyip Kur’an ayetleri ile bunu kanıtladı. (Kur’an ayetlerinin içeriğini, anlam olarak çok farklı bir şekilde yorumlayabilmek gibi yeteneklere ulaşıldı son yıllarda.) Yeni  kutsal kitabın içindeki her bilgi ve emir, insan aklının alıp kabul edeceği bilgiler olsun. Kur’an’a göre çok düzenli, çok anlamlı ve yaşadığımız çağa ve bu çağın sorunlarına, ihtiyaçlarına son derece uygun olan bir kutsal kitap olsun ve hatta bir cahilin bile okuduğunda anlayabileceği basit ve anlaşılır cümleler kurulmuş olsun. Öyle ki bu yeni kutsal kitabı anlamak için onca âlimin kafa patlatmasına, yıllarca araştırma yapmasına gerek duyulmasın. Yeni kutsal kitabı daha mantıklı, daha adil, daha anlaşılır ve insan aklına daha uygun olduğu için haktan gelen bir kitap olarak gören ve bu yeni dine geçen Müslümanlar olduğu zaman,  adının Allah olduğuna inanılan İlâh, bu kulları hakkında ne düşünmeli? Ya da kendisinin yazıp 1400 yıl evvel gönderdiği kitap hakkında ne düşünmeli?  Aklımıza daha uygun bir kitabı sunan yeni peygambere neden inanmayalım? Müslüman çoğunluğu olan ülkeleri bir gözden geçirin. Akıllarını kullanma kapasiteleri ne düzeyde? Yiyip içip sevişip çoğalmaktan başka ve banka hesaplarındaki parayı lüks hayatla yemekten başka  dünyaya bir katkıları var mı? Ayrıca bir kutsal kitabın içine birilerinin “aklınızı kullanmıyor musunuz” ifadelerini serpiştirmiş olması, o kitabın Yaratıcı katından indiğinin bir göstergesi de değildir. Tarihin derinliklerinden bu zamana kadar gelmiş düşünürlerin ve bilim insanlarının sözlerini akıl süzgecinden geçirdiğinizde “Aklınızı kullanmıyor musunuz? Düşünemiyor musunuz?” gibi sözlerden çok daha anlamlı sözleri ve cümleleri sosyal medya hesaplarında paylaşıp “Vay be, ne büyük insanmış!” deriz mutlaka. Kapanma ile ilgili ayette aklını kullan bakalım, yukarıdaki değerlendirmelerden sonra hangi sonuca ulaşıyorsun? Neden bazı ayetler, sadece Allah’ın bileceği, insanların aklının ermeyeceği bir anlam ile gönderilir ki? Kapanmanın bir fazileti varsa Allah, bunu neden yarattığı insanın aklının kavrayabileceği bir açıklıkta yazmamış?

Bir de “Saçının tek telini bile başka erkeğe göstertmemelisin” zihniyeti ve inancı var. Genel olarak Yahudilerin inancında da var bu durum. Bu o kadar ciddi bir inanç ki, eskiden resmi dairelerde çalışan kapalı kadınlarımız, baş örtüsü yasak olduğu için kafalarına peruk takarlardı. Bunun nedeni, kadın saçının,  kadının mahrem bir bölgesi  olarak görülmesindendir. Ben başı kapalı bir kadın değilim fakat yetiştirildiğim bölgede kapanmak konusundaki bazı ilginç imalar,  bizden yaşça  büyük kadınlar tarafından sıkça yapılırdı. “Şeyini açık göstertiyor musun kızım? …  O zaman saçını da açıp göstertmeyeceksin, orası da senin mahremin” zihniyetine  iyi  direnmişim  doğrusu. Kafadaki saç  ile cinsel bölgeyi, mahremiyet konusunda bir tutmak, geleneksel din inancının akıldan ve mantıktan ne kadar uzakta olduğunu zaten vurguluyor.

Arap çölünde yaşayan insanların kapanmak için çok nedeni var. Bu nedenlerden birisi yoğun güneş.  Güneş o bölgelerde o kadar önemli ki Arap erkekleri bile  yoğun güneşten kendilerini korumak için başlarına örtü alırlar, almak zorundalar. Dahası Arap çöllerinin kendine has ince kumu, vücudunuzu yeteri kadar kapatmadığınız takdirde ağzınıza, burun deliklerinize ve gözlerinize bile doluşur, yapışır. 

Sorgulama sürecini yaşadığım yıllarda, yüzlerce İslâmî site ve kitap, sorularıma makul ve tatmin edici cevaplar vermiyordu.  Karşıt görüşteki mantıklı ve ayrıntılı düşüncelere  ise  ulaşamıyordum çünkü insanlar  bu tür düşüncelerini, internet sitelerinde bile paylaşmaktan imtina ediyorlardı, çekiniyorlardı. Ben de çaresizlik içinde ve küçüklüğümden beri beynime kazınan “İslâm’da şüphe yoktur”  kodlamasıyla  hareket ediyor ve sorgulamayı mantıklı bir şekilde kendi düşünce sistemim içinde yapmaktan kaçınıyordum  ve sonuç olarak  “Allah’ın vardır bir bildiği” ifadesine sarılıyordum. Düşünce özgürlüğüne  ve her türlü fikri başkalarıyla paylaşmanın ve  başkalarının da gerektiğinde bu farklı fikirlere ve düşüncelere ulaşabilmesinin insanî bir gereklilik ve bir hak olduğuna inanan birisi olarak karşıt görüşlerimi paylaşmaya çalışıyorum.

Var olduğuna inandığım bir İlâh var fakat O’nun adı “Allah”  değil. İnandığım İlâhın yer yüzüne Peygamberler gönderdiğine ve Peygamberler aracılığı ile kitaplar ve dinler gönderdiğine inanmıyorum. Bu gün dünyadaki bütün dinleri hayali olarak bile ortadan kaldırın, insanların, din ayırımı yapmadan bir birlerine yaklaştığını ve kenetlenmeye başladığını, devletler savaş kararı alsa bile halkların buna izin vermemek için direnebileceğini  görürsünüz.  Teknolojinin ve iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte   dünyadaki bütün topluluklar ortak bir kültür yapısına doğru ilerliyor. Giyim tarzı ve bu giyim tarzına karşılık olan bakış açısı bile çoktan bu ortak bilince dahil olmaya  başladı bile. Dünya insanları bir biri ile kaynaştıkça ve Müslüman ülkelerdeki erkeklerin kapalı Müslüman kadınlarına olan davranışları ve saygıları ile modern ülkelerdeki erkeklerin modern giyinen kadınlara olan davranışları ve saygılarını karşılaştırdığınızda şunu muhakkak söyleceksiniz:

Bir erkeğin, kadına duyduğu saygı,  farklı etmenlerle birlikte o erkeğin beyin yapısı ile ve nasıl yetiştirildiği ile alakalıdır. Toplum, o erkeğe çocukluğundan itibaren kimsenin giyim tercihine karışmadan  kadını kendi başına bir değer ve kendi başına bir insan olarak görmeyi öğretmişse o erkek, karşısındaki kadının “bacağı mı görünüyor, kolları mı görünüyor?” kısmına bakmaz aksine  bu durumu, o kadının özgür bir giyim tarzı olarak algılar, kabul eder ve saygı duyar. Ammmaaaaa, birileri o erkeği yetiştirirken, “Taciz edeceğin, sarkacağın kadın vardır, sarkmayacağın kadın vardır. Orası burası(kolu, bacağı) açık gezinen o….pular vardır,  onlara her şeyi yapabilirsin ama kapalı kadından uzak durmalısın…” zihniyeti ile yetiştirilmiş ise boynu, gerdanı, kolu bacağı açıkta olan kadın bu zihniyete göre taciz de edilir, İffetsiz de görülür. SİZİN ŞU AN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ ÇEVRE HANGİ ZİHNİYETTE?

ÖRTÜNME AYETLERİ KUR-AN'A NASIL GİRDİ?

AY,din,Örtünme,Tesettür,Örtünme ayetleri,Örtünme ayetleri Kur'an'a nasıl girdi?,Tesettür ayetleri,Muhammed'in kısmanması ve örtünme,Muhammed'in kıskançlığı, islamiyet,
"Hicâb Ayetleri" Ahzab, 33, 53, 59; Nur, 31
Kadınların hiç tanınmayacak şekilde örtünmek üzere yüzlerini ve her yerlerini kapamaları ve erkeklerle bir arada bulunmaktan kaçınmaları, ve zaruret olmadıkça evden çıkmamaları konusunda Kuran’da yer alan ayetlere “Hicab ayetleri” adı verilir, ki bunlar genellikle Ahzab Suresi’nin 33 ve 53 59cu ayetleriyle Nür Suresi’nin 30 ve 31 ci ayetleridir. Bunlara eklenebilecek diğer ayetler yanında Muhammed’in vahy ile indiğini söylediği pek çok hadisler de vardır.

Bu ve benzeri hükümleri Muhammed, hiç kuşkusuz kendi kıskançlık duygularının kabarmasına vesile olan olaylar vesilesiyle koymuştur ki bu olaylar arasında Hicret’in 5 ci yılında Zeyd’in eşi Zeynep’e aşık olup onunla evlenmesi ve daha sonra eşi Ayşe’nin Safvan bin Muattal adında bir delikanlı ile seviştiğine dair halk arasında dedikodu yapılması (yani Ifk olayı), ve bu arada karılarının “Kazayı hacet” maksadıyla evlerinin dışına çıkmalarında sakınca bulunması gibi olanları vardır.

Hele Ahzab suresindeki "Ey müminler...Peygamberin eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arasından isteyin" (K. 33:53)

şeklindeki hükmü koyarken Zeynep’le olan ilişkilerinin ışığı altında hareket etmiştir. Bilindiği gibi oğulluğu olan Zeyd’in karısı Zeynep’e aşık oluşu Zeyd’i ziyaret için evine gittiği sırada vuku bulmuştur. Zeyd evde olmadığı için Zeynep, kapıda asılı bulunan perdeyi açmış fakat aceleye geldiği için libasını giymeden Muhammed’e görünmüştü; Zeynep’in bu yarı çıplak hali Muhammed’in hoşuna gitmiş ve o an ona aşık düşmüştür. Ve işte bu tür bir olayın kendi başına gelmesinden korktuğu içindir ki yukardakine benzer hükümler yerleştirmeyi gerekli görmüştür.

Tarihi gerçek odur ki Muhammed, kadının tanınmayacak şekillerde örtünmesi gereğini Medine’ye hicret ettikten sonra yerleştirmiştir.
Ne ilginçtir ki Muhammed’in Zeynep’e (yani
oğulluğu Zeyd’in eşine) aşık olup onunla evlenmesi de bu tarihlerdedir. Daha başta bir deyimle, peygamberliğini ilan ettiği tarihten sonraki 15 yıl boyunca kadınların örtünmesi konusunda bir şey düşünmemiştir.

Hatice ile evli bulunduğu sürece esasen böyle bir emir veremezdi; Hatice’den çekinir ve onun böyle bir zorunluluğa boyun eğmeyecek kadar haysiyetli olduğunu düşünerek bunu teklif etmeye cesaret edemezdi.

Öte yandan Hatice, nispeten yaşlı bir kadındı; onu kıskanmak için gerek de yoktu. Fakat Hatice’nin ölümünden sonra durum değişmiştir. Evlendiği kadınlar genç ve güzel kadınlardır. Kıskançlık duygularını kabartacak durumlar doğmuştur artık.

Yukarıda yazdığım gibi Zeyd’i ziyaret vesilesiyle evine gittiğinde kapıyı Zeynep açmış ve Zeynep’i libasız şekilde görmek Muhammed’in aklını başından almıştı. Ve işte buna benzer olaylar vesilesiyle yaptıklarının muhtemelen kendi başına gelmesini önlemek maksadıyla tedbir almayı düşünmüştür. Bunun içindir ki eski Arap geleneğini kötülemiş ve o dönemlerin giyim tarzını daha da kötü göstermek için Kuran’a:

“(Ey kadınlar)... eski cahiliyye’de olduğu gibi açılıp saçılmayın...” (33 Ahzab 33) şeklinde hükümler koymuş

örtünmeyi öngören Kuran hükmü Zeynep olayını izleyen günlerde konmuş olup sadece peygamber kadınlarını değil fakat “müminlerin kadınlarım” dahi kapsayacak şekildedir ve şöyledir:

“Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü atmalarını söyle; bu onların tanınmasını ve bundan dolayı
incitilmemelerini sağlar” (33 Ahzab 59).

Zeynep olayını izleyen Ifk olayının da bunda rolü olduğunu belirtmek mümkündür.Daha başka bir deyimle Muhammed, kadınlara örtünme zorunluğunu Zeynep olayından (ki Hicret’in 5. yılına rastlar) sonra yükleyip, bu zorunluğu Beni Mustalik gaza’sı sırasında oluşan Ifk olayından (ki Hicret’in 6. yılına rastlar) sonra pekiştirdiği söylenebilir; çünkü bu gaza sırasında Ayşe gerdanlığını kaybettiği için geride kalmış Safvan bin Muattal onu tanımış ve devesine bindirerek Medine’ye getirmiştir. Bu vesile ile Ayşe’nin söylediği şöyledir:
"Ben gerdanlığımı bulduktan sonra ordugaha döndüm. Fakat ordugahta ses seda yoktu... Ben uzanmış bir halde bulunduğum vakit Safvan bin Muattal Sulemr yanımdan geçti... benim yerde yattığımı gördüğünde yanımda durdu. Çünkü (o tarihlerde), Kadınlar hicab altına alınmadan önce olduğu için yüzümü görüyordu... O bundan sonra devesini bana yaklaştırdı... O arkaya çekildi, ben deveye bindim... Biz ancak sabah vaktinde askerin arkasından yetişebildik" Hatırlatalım ki bu olay üzerine Ayşe’nin Safvan ile seviştiğine dair halk arasında dedikodu çıkar ve bunu duyan Muhammed fena halde kızar. Bir süre Ayşe ile konuşmaz. Fakat Ayşe’ye zaafı bulunduğundan fazla dayanamaz ve Tanrı’dan ayet geldiğini ve ayete göre Ayşe’nin suçsuz olduğunun anlaşıldığını söyleyerek onunla barışır.

Belirttiğimiz gibi Hicab ayeti, Ahzab Suresinin 59. ayeti olarak kadınların “tanınmayacak” şekilde örtünmelerini emreden ayettir. kadınların örtünmeleri konusunda Ömer b. Hattab, bir çok vesilelerle Muhammed’in dikkatini çekmeye çalışmış ve örneğin “Huzuru saadetinize hayırsız kimseler giriyor, kadınlarınıza örtünmelerini emretseniz” şeklinde müracaatlarda bulunmuştur. Söylendiğine göre onun bu devamlı ikazları sayesindedir ki Muhammed, sözünü ettiğimiz ayetlerin inmesini sağlamıştır.Fakat Ömer, peygamberin kadınlarının “çar ve çarşaf giymelerini kafi bulmamıştır. Onların, diğer kadınlardan daha fazla “muhadder (kapalı)”olmalarını istemiştir; yani gölge ve karartılarını da erkeklerin görmesini asla uygun bulmamıştır. Bundan dolayıdır ki onların hiçbir vesile ile evden dışarıya çıkmalarına izin verilmemesini beklemiştir. Yine bundan dolayıdır ki Sevde’nin “hacet” görmek için evden çıkmasına karşı itirazda bulunduğu olaya sebebiyet vermiştir. Olay şudur: Yukarıdaki ayetin “nazil” olmasından sonra bir gün Muhammed’in karılarından Şevde, “bir lüzum ve ihtiyaç” üzerine evden çıkar O zamanlar evlerde “hela” olmadığı ve bu ihtiyaç dışarıda bir yerde görülür olduğu için, herkesin yaptığı gibi o da işini bitirmek istemiş ve üzerine çarşafını giyerek kendine bir yer aramış. Şevde iri yapılı bir kadın olduğundan çarşaf içinde bile olsa endamıyla onu tanımak kolaymış. Nitekim Ömer İbn Hattab onu görünce, evin dışına çıkmasına itiraz etmiş ve: “Ya Şevde, iyi bil ki, Vallahi sen bizce tanınmamış değilsin... ne cesaretle evinin dışına çıkıyorsun?” diyerek kadıncağızı daha işini görmeye vakit bırakmadan, eve döndürmüş. Olayı anlatan Ayşe şöyle devam eder:
“O sırada Resulullah, benim odamda akşam yemeğinde idi. Elinde de etli bir kemik vardı. Bu halde iken Şevde girdi ve ’Ya Resulullah Bazı hacetim için evimden çıkmıştım. Ömer bana şöyle şöyle söyleyerek itiraz etti,’ diye şikayet eyledi.. Bunun üzerine (Tanrı) Resül-i Ekrem’e vahiy gönderdi. Vahiy asari (peygamberden) kaldırıldıktan sonra ve elinde tutmakta olduğu et (kemik) parçasını yere koymaksızın Sevde’ye şöyle cevap verdi: ’Siz kadınların lüzum ve ihtiyaç üzerine (mestüre olarak) evlerinden çıkmalarına izin verildi’ buyurdu. Ömer, zavallı kadınların “hacet” için dahi olsa evden dışarı çıkmalarına izin verilmemesi taraftarıdır.

Görülüyor ki Muhammed,kendisini Peygamber ilan ettikten sonra on beş yıl boyunca örtünme zorunluğu koymak diye bir şey akıl etmemiştir. Fakat ne zaman ki kıskançlık sorunu yaratan olaylarla karşılaşmıştır, işte o zaman kadınları örtmenin erkeklerin çıkarlarına daha uygun olacağını düşünmüştür.