HABERLER
Dini Haber
Tevbe suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tevbe suresi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TEVBE SURESİ 5.AYET

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Tevbe suresi, Tevbe suresi 5.ayet, Zorla Müslüman, Müslümanlığa zorlamak, Namaz kılıp zekat verme şartı, Zorla İslamiyetin kabul ettirilişi, İslamiyetin yayılışı,

TEVBE SURESİ 5.AYET

Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Bu ayetle ilgili genel olarak İslâm’ın yayıldığı yıllarda Allah’a ortak koşanlarla savaş halinde olunduğu ve her savaşta olduğu gibi Allah’a ortak koşanların öldürülmesinin ve yakalanıp hapsedilmesinin gerekli olduğu söyleniyor. Bu emrin normal olduğunu iddia edenler zaten İslâm’ın sadece savunma savaşı yaparak ya da iyilik gösterisi yaparak yayılmadığını biliyorlar. Arap yarımadasındaki bir çok kavime savaş açılmıştır. Bu savaşlar sonrasında insanlar Müslüman olmak zorunda kalmışlardır. Ayeti bir kez daha okuyalım.

Tevbe Suresi 5. Ayet: Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.


Ayetteki kırmızı yazılı cümleyi birkaç kez okuyun ve lütfen iyi anlayın. Elinizde Kur’an-ı Kerim’in Türkçe meali varsa, mutlaka içinde Fihrist de vardır, münafıkların olduğu onlarca ayeti bulun ve okuyun.  Kâfirlerin bir kısmı inanmadıklarını açıkça söylerler fakat bir kısmı ise inanmadıkları halde “inandık” derler. Hem kâfirler (yani Müslüman olmayan dinsizler) hem de münâfıklar  Allah indinde aynıdır. Hatta münafıklar Kâfirlere oranla daha günahkâr ve daha fenadırlar.

Birileri tepenize kılıç indirecek ya da canınızı alacak ve size diyecek ki  “ya Müslüman ol, ya da kellen gider”. Ne yaparsınız? Müslüman olmak istemiyorsanız dahi can korkusundan “Müslüman olmak istiyorum” ya da “Müslüman oldum” dersiniz. İşin namaz kılma  ve zekât verme bölümünde sıkıntı olmayacaktır. Zaten yenilmişsiniz, karşı koyacak gücünüz yok.  Canınızın derdindeyseniz eğer bundan sonra yapacaklarınız belli. Müslümanlar gibi camiye gidip günde beş vakit namaz kılacak ya da namaz kılıyor gibi yapacaksınız.  Oruç ayında oruç tutuyormuş gibi yapacaksınız. Kendinizden başka hiç kimsenin de sizin “Müslüman’ım” diye yalan söylediğinizi bilmesine gerek yok. Fakat yine de Kur’an’ın yazarı, her türlü zorlamanın ardından bu kez zorla Müslüman yapılanların can korkusuyla mecburiyetten dolayı Müslüman olmuş gibi görünebileceğini hesaba katmış ki bu  durumdaki insanlar konusunda da dikkatli olmak için ayetler göndermiş. Yani münafıklarla ilgili ayetlerden bahsediyoruz. Münafıkların öte dünyada ne kadar büyük bir azap çekeceği iyice anlaşılıncaya kadar ayetlere yerleştirilmiş ve hakiki Müslümanlar münafıklar konusunda uyarılmış. Ve ayrıca münafıkların uyarıldıkları ve korkutuldukları ayetler dolayısıyla da  münafık olarak yaşayanların da gözü korkutulmak istenmiş olmalı ki gerçek anlamda Müslüman olmaya meyletsinler diye. Yani işin azı uzu, bir yerde İslâm’ın kılıcı varsa orada canınızı korumak için mutlaka ve mutlaka Müslüman olmanız gerek ve hatta imanınız bunun için yeterli değilse ve İslâm’ı kabul etmediğiniz halde kabul etmiş gibi davranacaksanız da buna çok dikkat etmeniz gerek. Zaten ille de Allah sevgisiyle ya da İslâm’ın çok iyi bir din olduğunu anlamak gibi nedenlerle Müslüman olmak gerekmiyor. Gerektiğinde de kılıç zoru ile. “Gerçi dinde zorlama yoktur” diye bilinir emmmmeeee, işte eyle….

Kâfirun 6
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِىَ دِينِ
Le kum dinikum veliye din
(Senin dinin sana benim dinim bana)

Yazıyı bitirirken gerekli soruyu sorayım:
İslâm şekil dinimidir yoksa samimiyet ve içsel bir inanç dini midir?
Seçenek için samimiyet ve içsel bir inanç dinidir diyorsanız eğer Tevbe Suresi 5 inci ayeti tekrar okuyun. CAN KORKUSU İLE TEVBE EDİLİR Mİ?

TEBÜK SEFERİ AYETLERİ

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, islamiyet, Tebük seferi, Tebük savaşı, Hz Muhammed Tebük savaşı, Tebuk savaşı, Tevbe suresi, Muhammed'in savaşa katılmaya zorladığı halk, Zorla Tebük savaşına sokulan insanlar,
TEBÜK SEFERİ AYETLERİ


Hicretin 9. Yılı, miladi tarih 631. Medine’de kuraklık var, işler tersine gitmeye başlamış, hurmalar toplanmayı beklemekte, hasat zamanı gelip çatmış, mevsim yaz, sıcaklık aşırı derecede yüksek… Tam böyle bir zamanda; Muhammed Tebük seferi için ayetler getirerek, halkı seferberliğe çağırıyor. Besbelli kafasında yeni ganimetler var. Çünkü Tebük seferi için ortada ciddi bir neden yok. Tebük seferinin ön yüzündeki neden; Bizans ordusunun Medineli Müslümanlara saldıracağından korkulmasıdır. Yazılı kaynaklara göre; Suriyeli İseviler Bizans İmparatoru Heraklius'a mektup yazarlar. Mektupa Muhammed’in öldüğü, halkın yokluk kıtlık içinde olduğu yazıldıktan sonra; bu durumdan yararlanıp Müslümanlarla savaşmanın tam zamanı olduğunu, böyle bir savaşta Arap kabilelerinin her türlü desteği de vereceği bildirilir. (Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, VI, 191). Aynı günlerde de Muhammed’e de asılsız bir haber ulaşır. Rumların yani Bizanslıların Şam’da toplanıp Müslümanlara karşı savaş hazırlığı yaptıkları haberini duyan Muhammed, ayetlerin de yardımıyla hemen cihat için seferberlik çağrısında bulunur. Ancak Muhammed’in çağrısı pek işe yaramayınca, Muhammed’in ayetleri yardımcı olur:
  • "Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihada çıkın, denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak istemiyorsunuz? Yoksa siz ahreti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz? Hâlbuki dünya hayatının geçici zevki, ahret saadeti yanında pek az ve değersizdir." (Tevbe, 38)
  • "Ey müminler! Güçlünüz, zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." (Tevbe, 41)

Oysa Bizans Arap ortak ordusunun Müslümanlara saldırmak gibi bir girişimi yoktur. Onlar, İran’a saldırma hazırlığı yapmaktaydılar.

Halk vardan yoktan yardım edip ordu donatılarak, eli silah tutan herkes bu kutsal savaşa katılacak… Oysa Şam nerede, Medine nerede? Ayrıca Şam’da böyle bir hazırlık da görülmüyor. Her ne kadar ayetlerle duyurulsa da halk bu seferberliği benimsemekte ikircikli kalır. Herkes kendine göre bir bahane bulup savaşa gitmek istemediğinden, Muhammed hemen yeni ayetler icat etmeye başlar. İleride görüleceği gibi Muhammed, savaşa gitmek istemeyenlerden bazılarına izin vermişti. Hemen arkasından da savaşa katılmak istemeyenlerin her birinin durumuna göre icat ayetleri ortaya çıkarır. Öncelikle, tam bu sırada icat edilen Tevbe suresinin ayetlerine bakılırsa konu daha kolay anlaşılacaktır.
  • 42: "Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o zorlu yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helâke sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.” (Tebük seferinin ganimet için yapıldığı bu ayette belli. Sefere katılmak istemeyenler yalancılıkla, hatta başka yorumlarda münafık ve kâfirlikle suçlanıyorlar.)
  • 43: (Allah peygambere söylüyor.) "Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?
  • 44: Allah'a ve ahret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihat etmeyi görev bildiklerinden-zaten geri kalmak için-senden izin istemezler. Allah onların kimler olduğunu bilir."
  • 45: "Senden izin isteyenler, Allah'a ve ahret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalpleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar."
  • 46: "Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve kendilerine "oturun oturanlarla beraber" denildi." (42. Ayette; Yalancılıkla, kâfirlikle suçladığı kişilerin; Tebük seferine katılmalarını Allah istememiş. Oysa 46. Ayette sefere katılmadıkları için suçlananlar için Allah bu sefere katılmalarını önledi deniliyor. Lütfen çelişkiye dikkat ediniz!)
  • 47: "Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklar ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklarda vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir." ( Bu kez de onların bozgun ve karışıklık çıkarmamaları için sefere katılmalarının Allah tarafından önlendiği söyleniyor. Oysa ayeti falan takan olmamış ki, bu ayet de Allah önledi deniliyor. Bu ne çelişkidir?)
  • 48: "Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı."
  • 49: "İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır."

Burada ünlü Kur'an yorumcusu İmam Suyuti araya girecek. Suyuti; Ed Dürrü'l Mensur, Tevbe Suresi 49. Ayetin açıklamasında (c.7/399)  bakalım, görelim neler söylemiş? Bir bilgi sunar sitesinde yazarı belli olmayan kısa bir yazıda Suyuti’nin 49. Ayetin yorumu anlatılıyor. “Hz. Muhammed Tebük seferi hazırlığı aşamasında Müslümanlara seslenerek, "Biz bugün Rum'la savaşır, Beni Asfer kızlarına kavuşuruz" diyor. İmam Suyuti devamla, Hz. Muhammed onların kızlarının güzelliğini arkadaşlarına anlatmakla onları savaşa teşvik etmek isterdi diyor. Bunları anlatınca Müslümanlardan biri (bunu söylediği için inen ayetlere göre münafıklardan sayılıyor), ey Müslümanlar, Muhammed sizi kız-kadınla helak edecek, diyor. Suyuti buna benzer birçok hadis sunuyor. Tebük harbinde birçok kişi savaşa katılmak istemiyor; ancak Muhammed onları zorluyor. Örneğin Ced b. Kays camide otururken Muhammed geliyor. Ced ona, bırak ben savaşa gelmek istemiyorum diyor. Muhammed, sen varlıklısın, haydi hazırlan. Ola ki Asfer kızlarından (Şimdiki gibi nasıl Avrupa kızlarına sarışın deniliyorsa o zaman Rum kızlarına Beni'i Asfer deniyordu) birkaçına sahip olacaksın diyor. Adam, bırak beni, ben savaşa katılmak istemiyorum, başımı Rum kızlarıyla belaya sokma diyor. Bu gibi muhalifleri susturmak için ayet üzerine ayet iniyor (Tevbe suresinde). İşte İslam'ın en önemli yayılma nedeni bu: Cariye ve ganimetler formülüyle insanları harekete geçirmek.”

Tevbe suresinin 50-57 arası ayetlerinde Müslüman Medineliler, çok ağır şekilde suçlanılıyor ve onların korkak-bozuk bir toplum olduğu anlatılıyor. Çelişkilerle dolu bu 7 ayette Tebük seferine katılmak istemeyenler korkunç azapla korkutuluyor.

Konuya dönelim. Yoksul olduğu her zaman öne sürülen ileri gelenler, yüklü bağışlarda bulundular. Ömer, dört bin dirhem gümüş para getirip, mal varlığının yarısı olduğunu söyledi. Ebubekir de dört bin dirhem; Abdurrahman b. Avf,  sekiz bin dirhemlik sermayesinin yarısını verdi. Osman üç yüz deve, yüz at bağışlayıp, ayrıca bin altın lirayı da Muhammed’in önüne koydu. Ümmü Sinan el-Eslemiyye şöyle anlatır: "Hz. Ayşe'nin evinde resulullahın önüne serilmiş bir örtü gördüm ki üzerinde bilezikler, bazubentler, halhallar, yüzükler, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak bir takım kayışlarla, kadınlar tarafından gönderilen ve savaşta işe yarayabilecek bir takım şeyler bulunuyordu" (Vâkıdî, Meğâzî, III, 991, 992).

“Muhammed kırk bin kişilik Bizans ordusunu oyuncak mı sanıyor? Bu savaşın ganimeti de olmaz, zaferi de…” diyenlerin toplandığı Yahudi Suveylim’in evi yakılıyor, içindekiler damdan atlayarak zor kurtuluyorlar. (İbn İshak, İbn Hişâm, Sîre, IV, 160; Diyarbekri, Hâmis, II, 124).

Gülünç Sonuç
Bu konu hakkında söylenilecek ve söylenilmesi gereken pek çok şey varsa da; uzatıp dağıtmadan Tebük seferine dönelim. Muhammed’in ordusu yarı gönüllü, yarı gönülsüz yola çıkar. Güneş bir yandan, susuzluk bir yandan, yolun uzunluğu bir yandan; ordu zor duruma düşer. Üstelik Bizans ve Arapların kırk bin kişilik bir ordusu olduğuna da inanmaktalar. Bir süre sonra kırk bin kişilik ordu karşısında savaşmayı göze alamayan Muhammed, türlü bahanelerle geriye döner. Uydurulan bahanelerin biri duydukları haberin asılsız çıktığı, ötekisi de Şam’da veba salgını olduğudur. Günümüz dinci kesiminin iddiası daha da gülünç: “Tebük seferiyle, Müslümanlar askeri güçlerini büyük bir orduyla, 40000 kişilik Bizans- Arap ordusuna karşı koyabileceklerini gösterdiler.” Oysa Medineliler çölden çıkıp Şam’ın yakınına bile varamadan geriye döndüler ki kimlere ne göstersinler, kimlere gözdağı verebilsinler?

Olayın Gerçek Yüzü ve Düşünceler
Düşünmeyi bilenler bu olaydan çok ders çıkarabilirler. Kuran ayetleri ve hadislere bakarak, şöyle bir yaklaşım getirilebilir: O günün Müslümanları inançlarında samimi değiller. İnançlarını kılıç zoruyla ve Muhammed’in ganimet vaatleri üzerine kurmuşlar. Kendilerine duyurulan savaş ayetleri bile fazla etkili olamamış, çünkü savaşın kazanılıp ganimet toplamanın olanaksız olduğunu biliyorlar. Bu yüzden bazıları birer bahane bulup, mal ve parayla bu “kutsal savaşa” katılmak istemiyorlar. Muhammed’in, tutsak alıp paylaşacakları taze sarı kızlar vaadi bile çok ilgi görmüyor. Muhammed’in Uhut, Bedir, Hayber savaşlarını Allah’ın ve meleklerin yardımlarıyla kazandıklarını,  bu savaşı da Allah’ın yardımıyla kazanacaklarını söyleyip, ayetler göstermesi bile işe yaramıyor. Madem, önceki savaşlarda Allah ve melekler yardım etti; Tebük’te de yardım ederdi. Muhammed’in kendisi buna inanıyor muydu? İnansaydı, geri dönmezdi.

İşte böylece, gülünç bir sonuçla, Muhammed’in sarışın taze kızlar ve iştah kabartan ganimet beklentisi suya düşmüş oldu.

KUR'AN'DA İNANMALARI İÇİN İNSANLARA RÜŞVET Mİ VERİLİYOR?

AY, din, islamiyet, Kuran, Kuranı Kerim, Kuran'da rüşvet, Kur'an'da inanmaları için insanlara rüşvet, Tevbe suresi, Tevbe 60.ayet, Kuran'da sadaka adı altında rüşvet, Zenginin zekattan pay alması İslamda, Kur'an'da da geçen bir "El Müelleftü'l-Kulub" vardır. "Gönülleri İslama kazandırılanlar" diye anlam veriliyor. Buhâri'deki hadislerde de yer aldığına göre, bu kapsama giren kimseler varlıklı insanlar oldukları halde bunlara ganimetten çok büyük oranlarda fazla pay verilmiş ve bu da Muhammed'i "adaletsizlik"le suçlamalara, söylenmelere yol açmıştı Müslümanlar arasında. "El Müellefetü-l Kulup", Kur'an'a da geçirilmiştir. Tevbe Suresi'nin 60. Ayetinde, bunlara ZEKAT verilebileceği de belirtilmiştir. Yani ZENGİN de olsalar, bunların zekat almaları uygun görülmüştür. İslam'ı benimsemeleri ya da islâmda kalmaları için kendilerine daha çok GANİMET ve ayrıca zekat almaları uygun Görülen "El Müellefetü'l Kulub"a verilen ayrıcalık, Taberî tefsirinde "RÜŞVET" diye niteleniyor.

Şu sorulabilir: Bu durum da, "insanları dünyalık için Müslüman yapıp İslam münafıkların dini durumuna getirmiyor muydu? Bu sorunun karşılığı bulamıyoruz.

Bazılarınız bu sureyi göstererek: "Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak; yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Diyanet Vakfı Yayınları/ 86-G Kur'an-ı Kerim Açıklamalı Meali)
"Bir Müslümanın gayr-ı müslim komşusuna iyilik etmesi, ihtiyacı olan bir durumda ona yardım etmesi, onun Müslüman olmasını arzu ederek ikramda bulunmasını Rüşvet olarak nitelendirmek abesle iştigaldir." diyerek boş bir savunmaya girebilirsiniz,

FAKAT;
İslam'ı benimsemeleri ya da İslam'da kalmaları için kendilerine daha çok ganimet ve ayrıca zekat verilmesi uygun görülen bu kişilere verilen rüşvet değilde nedir? Hani bu din insanın kendi isteği ile iman sahibi olarak inandığı ve bu nedenle imtihan edildiği bir inanç değil midir?
Zengin de olsalar zekattan pay almaları ne demek? Biz bu dinde yoksullara verildiğini bilirdik varlıklı olanlara değil.
"Gönülleri İslama ısındırılmak istenenler" diye anlam verilmiş ''el Müellefetü'l-kulüb'' bir sınıfı anlatmaktadır, bu kişiler varlıklı müşrik aşiretlerdir. Bunlar İslam'a geçmiş ancak savaşlarda varlıklı olmalarına rağmen, muhtemelen savaş ganimetlerinden fazlaca pay verilmeye başlanmış. Muhammed bu ailelerin gücünün farkındaydı ve diğer Müslümanların tepkisini almak pahasına bunlara imtiyaz sağlanmıştır, sizin anladığınız gibi fakir komşusuna zekat verme konusu değil Diyanet'in her zaman ki gibi yaptığı çevirilerde anlam farkı yaratıp bir önceki yaptığı Kuran çevirisinin tam tersi bir meal çevirisi yaparak günümüz şartlarına uydurmak ve çarpıklığı örtmektir.