HABERLER
Dini Haber
Zuhruf 2 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zuhruf 2 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ALLAH TANINMAK VE ANLAŞILMAK İSTİYOR MU?

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Allah, Allah tanınmak istiyor mu?, Anlayabilesiniz diye onu Arapça Kur'an yaptık, Zuhruf 2, Yusuf suresi 2.ayet, Kur'an'ı anlamak, Kur'an'ın Arapça inmesi,

ALLAH TANINMAK VE ANLAŞILMAK İSTİYOR MU?

Zuhruf  Suresi 2-3: Aydınlatan kitaba yemin olsun ki, Anlayıp düşünesiniz diye onu Arapça Kur’an yaptık.
Yusuf Suresi 2. Ayet: Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

Eğer Kur’an, tüm dünya insanlarına değil de sadece Arapça konuşan Arap milletine indi ise bu ayetlerde anlaşılmayacak bir durum yok. Fakat Kur’an-ı Kerim, Arap milletinin toprakları içinde  bütün dünya insanlarına indirilmişse o zaman burada ciddi bir problem var.

Kur’an’dan, İslâm dininden habersiz yaşayan onca ilkel kabile veya çeşitli ülkelerin köy ve kasabalarında belirli bir kültür ve gelenek içinde  yaşayan insanlar bu kutsal kitabı bırakın anlamayı nasıl haberdar olacaklar? Elinde her türlü bilgiye ulaşma imkânı olmasına karşın, hayatında  yaşadığı yoğun çalışma ya da kargaşalar, problemler  arasında boğulup giden insanlar islâm dinine nasıl yönelecekler?  Bir insan bir şeyi, bir dini anlamadan O’na nasıl yönelir? İslâm ülkesi olarak bilinen cahil insanların yaşantısına yani bireylerinin öbek öbek Avrupa ülkelerine kaçtığı bu ülkelerin dinlerine bakıp nasıl Müslüman olmayı akıllarından geçirecekler? Hıristiyan ve Yahudilerin cennete gidebilecekleri bile söylenirken Budist olan, Hindu olan  ya da 3 büyük İlâhi dine tabi olmayanlar bunu nasıl başaracak? Dikkat ederseniz  Kur’an’ın anlaşılması kısmına bile gelemedik daha. Bu tür soruların cevabı hazır tabi ki. “Hristiyanları ve Yahudileri dost edinmeyin, onlar bir birlerinin dostlarıdır…Maide 51”  diyen Kur’an ayetine rağmen  “Rabbimiz o insanlar hakkında ya da İslâmiyetin yayılmasından sonra dünyaya gelip de İslâmiyet’i tanıyamamış, ulaşamamış insanlar hakkında neyi takdir eder biz bilemeyiz tabi ki. Onların  takdiri Rabbimizin nezdindedir. Tabi ki de o insanların, İslâmiyet’i tanıyamayacak bir durumda yaşayıp ölmelerinde  bizzat kendilerinin bir suçu günahı yoktur fakat Allah da onlara, onların durumlarına yönelik bir af, bir güzellik uygulayacaktır.” İslâmiyet’i tanıyamadan ölüp giden insanlar için yapılan genel açıklama bu şekildedir ama şu da var ki bu açıklama tarzı, modernist dediğimiz yani gericilere göre daha vicdan ve daha akıl sahibi olan İslâmcıların yaptığı bir açıklamadır. Madem ki o insanların akıbetini Allah bilir, Allah mutlaka onlara bir iyilik bir güzellik yapacaktır o zaman şu Allah’ın adaletini bir gözden geçirelim.

“Ben İslâmiyet’i kabul ettim. Müslüman oldum. Namazımı kıldım, orucumu tuttum, hacca gittim, iffetimi korudum, zekâtımı verdim… kısacası Müslüman olarak bütün görevlerimi yaptım ve Kur’an’a göre yaptığım bütün bu görevlerime karşılık cennetin en güzel köşesinde yerim hazır”  diyen bir Müslüman erkeğine karşın,  hayatı iyilik yapmakla geçmiş  ama İslâmiyet’i tanıyamadan ölmüş bir erkek için ne düşünmeliyiz?  Müslüman olmayan  adam neye göre yaşadı?  Ne oldu ona? Bir dinin İlâhı, onca geçmiş dönemde yaşamış gitmiş olan ve sonraki yıllarda yaşayan Müslümanlara hiçbir faydası olmayan tarihi olayları, kıyamete kadar geçerli kıldığı  bir kitabın içine (üstelik bazılarını tekrarlayarak) tıkış tıkış doldururken,  yıllar boyunca insanların kafasını kurcalayan  ve kimilerinin de İslâmiyet’e geçmelerine engel olabilecek bu kadar önemli bir soruya cevap vermek ya da kafalardaki şüpheleri gidermek için bir tanecik anlaşılır bir ayeti göndermeye kibirlendi mi?  Bu nasıl bir ilâh? Bu nasıl bir adalet? Dünyanın öte ucunda yaşayan ve çok da gerekli sebeplerle İslâmiyet’e geçmeye gerek duymayan bir adama bunu söyleseniz o adam Müslümanların ilâhına, “Madem bütün insanları sen yarattın ve madem bütün insanların Müslüman olmasını istiyorsun ve Müslüman olmayanlar kâfir, cehennemlik.. O zaman bizleri neden Müslüman topraklarındaki anaların rahmine göndermedin, bu nasıl adalet” demez mi? Müslümanlığı kabul eden herkese nasıl cennete gidileceğini  tarif edeceksin, bir çok şeyi anlatacaksın, kendi katında bir kulunun nasıl  değerli olacağını izah edeceksin ama  sebep ne olursa olsun senin dinine ulaşamayan insanların kendi hayatları içinde yaptıklarına ve bunun öbür dünyaya yansımasının ne olduğu hakkında tek bir cümle bile kurmayacaksın. Birileri seni İlâh gibi görebilir fakat bir İlâha İlâh denmesi için kibrinin az, olgunluğunun ve şefkatinin yüksek olması gerekir. Senin İlâhlık anlayışın hep bana hep bana. Senin dinine tabi olmayan insanlara beş altı yaşındaki çocuk gibi küsmüşsün ve omuz çırpıyorsun. BİRAZ OLGUNLAŞ LÜTFEN. SENİ TANIMAYANLARI DA KUCAKLAMAYI ÖĞREN ÇÜNKÜ BİZ İNSANLAR BİLE BUNU ÖĞRENMEYE VE ÇEVREMİZDEKİLERE DE ÖĞRETMEYE BAŞLADIK. KAVGA EDEN KÜÇÜCÜK ÇOCUKLARIMIZA BİLE ÖĞRETİYORUZ, ŞŞŞŞT AYRILIN BAKALIM, NEDİR DERDİNİZ?...  SADECE O KADARCIK MI? ÖNCE ÖZÜR DİLEYİN SONRA DA SARILIN BAKALIM BİR BİRİNİZE. BİR DAHA DA NE KÜSTÜĞÜNÜZÜ GÖREYİM NE DE KAVGA EDİP AYRILDIĞINIZI!

Nüfusumuzun yarıdan fazlası Müslüman. Bizim ülkemizin Müslüman’ları  Kur’an-ı ne kadar biliyor? Türkçe konuşuyoruz ve şu an konuştuğumuz anadilimiz Türkçe dili ile Kur’an’ı anlayabiliyor muyuz? Peki bize Arapça olan Kur’an-ı Türkçeye çevirdiğini iddia eden insanlar Kur’an’ı gerçekten düzgün olarak çevirebiliyor ve anlatabiliyorlar mı? Bir Müslüman açısından durum değerlendirmesi yapılacak olursa bu dünyada  çeviri ve tefsir yapan hocaların yanlış çeviri veya tefsirlerinden dolayı yanlışa düşen Müslüman’ı Allah öte dünyada affedecek mi yoksa “Ben kutsal kitabı herkese gönderdim, kendi aklınla okuyup düzgün anlasaydın” mı diyecek? Ya da Müslüman’a  öte dünyada  Allah “Siz yanlış hocaları dinlemişsiniz, sizin suçunuz yok, o yüzden sizi affediyor ve cennetime alıyorum” mu diyecek?

Konuya farklı bir açıdan yaklaşalım ve Kur’an’ı Kerim’i anlamak için hepimiz Arapça öğrenelim. Fakat sadece Arapça öğrenmek her işi halletmiyor. Dünyayı takip edebilmek için mutlaka ve mutlaka dünyada ortak olarak kullanılan İngilizceyi de öğrenmemiz gerek. Şimdi, hem İngilizce hem de Arapça öğreneceğiz. İngilizceyi öğrenmekte çok fazla bir problem yok çünkü İngilizce, Arapçaya göre öğrenilmesi oldukça kolay bir dil. Fakat Kur’an’ı anlamak, Arapça öğrenmekle bitmiyor. Ayetlerdeki bir çok kelimeyi, durumu, anlatılmak isteneni anlamak için hadis, rivayet kaynaklarını cilt cilt yanınızda bulundurmanız ve yıllarınızı vererek her ayeti özümseyip iyi anlamanız gerekiyor. Peki bu anlattığımız işleri  İlâhiyat fakültesini okumuş olan kaç tane ilahiyatçı başarabilmiş? Bu gün artık internet üzerinden ve televizyon programları vasıtası ile Arapçaya anadili gibi hakim olan öyle Kur’an yorumcuları çıkıyor ki,  Türkiye’de,  Kur’an’ı bu zamana kadar bütün ilâhiyatçıların yanlış çevirdiğini, hiç birisinin Arapçanın gramerinden yeteri kadar haberinin olmadığını ve çok basit gramer hatalarının Türkçe tercümelerde sık sık yapılmış olduğunu söylüyor ve izleyenler dumura uğruyor. Anlaşılsın diye Kur’an’ı Arapça indiren  zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah, başka milletlerdeki kullarının, gönderdiği kitabı anlayamayacaklarını göremedi mi?

Lütfen dürüst bir şekilde cevap ver. 1400 yıl önce Arap topraklarına inen ve daha çok Arap geleneklerine yakın bir şekilde ve aynı zamanda o zamanın Arapça dilinde gönderilmiş olan Kur’an-ı Kerim’in şu içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye gibi dinine bağlı bir ülkede ne yazık ki anlaşılmasında bir türlü ittifak sağlanamadığını yüce Allah görüyor mu? Görüyorsa bu konuda ne yapıyor?

Gelelim Arapça öğrenme konusuna. Dünya ülkeleri büyük bir teknoloji ve medeniyet savaşına girmiş durumda. Eğitimden uzak olan, üretemeyen cahil toplumlar, Hıristiyan, Ateist ve Yahudi topluluklarının yani emperyalist ülkelerinin yönetimlerinin uşağı olmuş durumdalar. Bazıları da bu ülkelerin bizzat kendilerinin ya da bu ülkelerin sebep olduğu durumlardan dolayı tepelerine inen bombalardan kaçınmaya çalışıyorlar, bazıları da bu savaşlarda hayatlarını kaybediyor. Eğitimin, teknolojinin dünyaya yön verdiği böyle bir zamanda bir ülkenin kalkınması için insanları öncelikli olarak hangi konularda eğiteceksiniz? Yani bir ülkenin gençleri, geleceğin genetik mühendisi olmak için, robot ya da gelişmiş yapay zeka yazılımı tasarlamak için ne yapacak? Peki dinlerini gerektiği şekilde anlayabilmek için neler yapacaklar, ne kadar zaman harcayacaklar? Kur’an kurslarına gidip Kur’an’ın hiçbir kelimesinden anlamadığın sadece Arapça okunuşunu öğrenmen, Kur’an’ı anlamanda yeterli oluyor mu? Bu gençler veya yetişkinler hangi işi bir arada yapacak? Her ikisini aynı anda yapabilecek dahi zekâsında  olmayanlar hangisine öncelik verecek?

İşin en ilginç yanı ise Allah, son dinini belirliyor ve kıyamete kadar geçerli olacak olan son dini İslâm dinini, dünyanın en cahil insanlarının arasından seçtiği bir peygambere gönderiyor ve İslâm alimlerinin sürekli sarıldıkları bahaneyi burada zikredersek eğer, Allah sırf İslâm dini cahil Araplar arasında yayılabilsin diye, dinin kurallarını, cahil Arapların sorunlarına, problemlerine  ve yaşantılarına uygun olarak     gönderiyor ve diyor ki “Bu kitap, kıyamete kadar ve bütün dünya insanı için geçerlidir”.  Üstelik, dinin yayılma döneminde bazı insanların da kulaklarını, kalplerini mühürlüyor. Gel de inan!

Şimdi asıl soruyu soralım. Allah, gönderdiği dinini anlama konusunda biz Türklere hangi kolaylığı vermiştir?