HABERLER
Dini Haber
deist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deist etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ (Niçe)



DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ
(Takipçilerimden Niçe'nin Hikayesi)

İnsan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle duygu, fikir ve deneyimlerini başkalarıyla paylaşmaktan mutlu olur. Bunları sadece paylaşmak değil, anlaşılmak da ister. Hatta belki de en önemlisi anlaşılmaktır. Çünkü böylelikle yalnız olunmadığının bilincine varılır. İşte ben de dinden çıkış sürecimi Din ve Mitoloji kanalı aracılığıyla anlaşılacağımı düşündüğüm insanlarla paylaşmak istedim.

Ailem Sünni geleneğe mensuptur lakin Sünni inancı detaylıca bilen bir özelliğe sahip değildir. Atatürk'ün laik cumhuriyetinde dinin zararlı etkilerinden olabildiğince uzak bir Sünniliktir. Bunu biraz açarsak; babam veya annem bizi hiçbir zaman Kuran kursuna gitmemiz, namaz kılmamız, oruç tutmamız yönünde hiç zorlamamışlardır. Birçok ailede yaşanılan bir olay olan, kız çocuğunun kapanmaya zorlanması da bizim ailemizde yaşanmadı ve yaşanmıyor. Çünkü din ve inancın en başta kişinin vicdanına kalmış olduğu yönündeki laik kültürün temel doktrini ailemizde yerleşmiş durumdadır. Bu durum bence ülkemizin en az yarısında yerleşmiştir. Bunun için de Atatürk'e teşekkürü borç biliyorum.

Bunlara ek olarak evde sanırım Kuran mealini açıp okuyan ben ve benden bir büyük abim sadece. Hadislerle ilgili detaylı bir bilgi sahibi olan yok, Ramazan ayı gelince oruç tutulur, Kurban Bayramı gelince maddi imkanlar el veriyorsa kurban kesilir, özellikle Ramazan ayında televizyona çıkan hocalar dinlenir şeklinde özetlenebilecek Türkiye'nin çoğunda hakim olan özelliklere sahip bir ailenin bir ferdi olarak, küçüklüğümden beri din ve varoluşsal konularak karşı ilgi ve merak duyuyorum. İlköğretime devam ederken din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenime sık sık gider ve dini konularda aklıma takılan noktaları sorardım. Yine böyle bir gün yanına aklıma takılan bir noktayı sormak üzere gittiğimde beni her zamanki gibi tebessümle karşılamıştı. Bu sefer aklına takılan nedir diye sorduktan sonra anlatmaya başlamıştım "Adem ilk insan ve eşi de Havva'dır. İkisinin çocukları oluyor. Ondan sonra ise bu çocuklar birbirleriyle ilişkiye girerek mi çoğalıyorlar," diye sorduğumda, Hocamın yüzündeki tebessüm kaybolup yerine bir donuk ifade gelmişti. Evet yanıtını aldıktan sonra "O zaman Allah bunu yasaklamamış mıydı, üstelik bu kardeş kardeşle ilişkidir," diye tepki verdim, hocam ise o zamanlar özel bir durumun var olduğunu ve günümüzle o zamanın kıyas edilemeyeceğini söyledi. Ardından da ders zili çaldı ve ben dersime hocamın verdiği bu cevabı düşünerek gitmiştim.

Bu cevap bana o zaman da ve ondan sonra da hiç mantıklı gelmemiştir. Lakin çocukluğumdan beri bana zerk edilen korku nedeniyle yeterince cesur bir şekilde bu konular üzerine gidemedim. Babam ara ara eve dini kitaplar alırdı. Bunlardan birisi cehennem azabı ile alakalı bir kitaptı. Ben de bunu alıp okudum ve hayretler içinde kaldım. Tabi ki korku içinde de... Henüz bir çocuğum ve okuduğum kitapta, sonsuz merhametli her şeye gücü yeten, ezeli ebedi Allah'ın cehennem ahalisini türlü işkencelerden geçireceği ve bunu sanki büyük bir zevk alarak yapacağı yazıyordu. Bu kitabın bana verdiği korku beni dinde tutan geri plandaki temel etken oldu uzun bir süre. Sadece bu kitap özelinde değil verilen korku; toplumsal olarak ve ailesel olarak bu korkuyu hep hissederiz. En basitinden evdeki bir kitaba uzanıp okuyacaksındır ve annen veya baban bırak onu abdestsiz dokunma çarpılırsın demektedir. Biraz büyüyorsun, eğer cinsel birleşme, mastürbasyon veya rüyalanma olduktan sonra vücudunun tek bir noktasını dahi kuru bırakarak bitirirsen aldığın güsul abdestini aldığın nefese kadar her şey sana haram olmakta ve kıldığın namaz veya yaptığın iyilikler de kabul olmamaktadır. Ama en önemlisi, din konularında sorgulamalar yaparken sorduğun sorularda alınan "Fazla düşünmek veya sorgulamak iyi değildir, kafanı karıştırır cehennemde yanarsın. Bu konular çok hassas konulardır," ve "Hz. Muhammed ve Allah'ın her sözü doğru ve gerçektir, biz Müslümanlar onlar üzerine en ufak bir eleştirel sorgulama yapamayız, onlar ne demiş ise kabulümüzdür," cevaplarının insana enjekte ettiği zihniyet ve düşünüş şeklidir.

Bu zihniyet enjekte edilmişti bana da ama bunun yanı sıra küçükken çok saf ve temiz bir inancım da vardı. Dinden bağımsız bir Tanrı inancıydı bu ve ilk namaz kıldığımda çok huşu duymuştum. Ondan sonra kıldığım hiçbir namaz da aynı duyguyu yaşayamadım. Ve artık çocukluk geride kalmıştı. Liseye geçmiştim ve yatılı bir lisede okuyordum. Yatılı okulda çok zorlandım. Çok içine kapanık ve asosyal bir yapıya sahip olduğum için ve bunu değiştirmek için de oldukça gayret ettiğim için derslerde de çok düşüşler yaşamıştım. Halen de bu yapımı değiştirmeye çalışıyorum. Bu aslında kendimi bulma çabam ve sanırım hayatımın sonuna kadar da devam edecek. Neyse, lisede hem bu nedenden ötürü hem de ergenliğin verdiği reflekslerden ötürü dini sorgulamalarım ve araştırmalarım aksadı. Ancak aklıma geldikçe daha çok felsefi açıdan konu üzerine düşünmeye devam ettim lakin enjekte edilmiş olan zihniyet ve çocukluğumun saf ve temiz Tanrı inancı beni giderek dine daha çok sarılmaya ve dogmatikleşmeye itti. Buna ek olarak babamın siyasetle çok ilgilenir olması, desteklediği düşünceye babamı örnek almam neticesinde körü körüne kapılmam beni dine daha çok itti. Burada belirtmem gereken iki önemli nokta söz konusudur: Birincisi dini savunmakla ilgili siyasi düşünceyi savunmak arasında hiçbir fark yoktur. İkisini savunanlar zaten çoğu zaman aynı insanlar olmakla birlikte, aynı mantıksal düzlemde ve benzer mantıkla yaklaşımlarla savunma yaparlar. İkisinin de ortak götüreceği nokta ise insanı gerçekçi bakış açısı ve düzlemden uzaklaştırma ve koparmadır. İkincisi ise siyasi fikirlerimiz, tuttuğumuz takımlar, mensubu olduğumuz din ve birçok düşünce bize ailemizden istemli veya istemsiz aktarılarak oluşmaktadır. Bunları ileride değiştirme imkanımız vardır; kimisini daha çok kimisini daha az. Ama aralarından değiştirilmesi en zor olan dindir, sonra da siyasi düşüncedir. Bunlardan konumuz olan dinle devam edelim.

Dogmatikleşen lisedeki bana, başka arkadaşların Atatürk'ün dine yaklaşımındaki olumsuzluklar temalı fikirleri gelmişti. Çocukluğumun kahramanı olan Atatürk'e yönelik bu fikirlere şiddetle karşı çıkmıştım. Ancak benim için çok tehlikeli bir durum söz konusuydu: Terazinin bir kolunda çocukluk kahramanım Atatürk, diğer kolunda ise çocukluğum saf ve temiz Allah inancı ve buna bağlı olarak korkuyla örtülü dini inancım. Bunlardan zamanla ikinci kol ağır basmaya başladı. Çünkü Atatürk'le ilgili izlediğim videolar ve onun din hakkındaki sözleri, yaptıkları beni buna götürdü. Atatürk, medeni bilgiler kitabında olsun ve başka yerlerdeki birçok sözünde 'Peygamberim' hakkında garip ifadeler kullanıyordu. Haliyle İslam hakkında da, onun Allah'tan gelmediğini ve sadece Arapları alakadar eden bir olgu olduğunu söylüyordu. Hayatımda o ana kadar dine yönelik kimsenin bu şekilde eleştirisine şahit olmamıştım. Bunlar adeta zihnimdeki saf ve temiz dini inancı yerle bir edebilirdi. Ama o an yerle bir olma imkanını dahi düşünmüyordum. Sadece o zamana kadar çok sevmiş olduğum bir kahramanımın başka bir kahramanım hakkındaki saldırısını görmekteydim. Bunlar aklımdan geçerken rasyonel bir düzlemden çok duygusal bir düzlemdeydim. Ve bir kere dini kefe ağır bastığı için, bu kefeyi tutarlı bir hale getirmek adına giderek Atatürk karşıtı olmaya başladım. Neredeyse her yaptığı bana dine karşı işlenmiş bir suç gibi geliyor ve her yaptığı yanlış gibi geliyordu. Buna ek olarak abimin (küçüklüğümde ailede önce babam, sonra da abim kahramanım olmuşlardı) de aynı fikre ulaşması benim bu düşüncelere daha çok tutunmama neden oldu. Bu sonuca varmam lisenin sonunda gerçekleşti ve lise bitti.

Üniversiteye başlamıştım. Zorlu sınav sürecinden sonra herkes bilir ki üniversitenin ilk zamanları bir nevi bu sürece nispet niteliğinde geçirilir. Ben de aynı şekilde geçirdim bu ilk zamanları. Lisenin bitişi ile üniversiteyi kazanma arasında geleneksel hocaları çokça dinlemiştim bu arada. Ancak üniversiteye geldiğim zaman bir süre sonra çocukluğumdan beri devam eden sorgulamalar bir nevi verdiği moladan sonra geri geldi. Dışarıdan lisenin sonunda vardığım sonuçları dile getirirken içimden geleneksel hocaların söylemlerinin aslında çok mantıksız olduğunu kabul etmeye başladım. Ancak yanlış olan hocalardı, yanlış olan asla İslam ve Allah olamazdı. Bu nedenle doğru hocaları bulmaya çalıştım. Dipnot olarak araya gireyim; lise üniversite arasında bir kere kuran mealini okudum lakin beklentim olan huşuyu alamadım ve beni hiç tatmin eden bir düşünsellik de yoktu ama sorun bendedir diyerek üzerinde durmadım. Doğru hoca arayışımda modernist hocalarla karşılaştım. Bu hocalar sayesinde, dindeki sorunlu konuları 'çözmüş' oluyordum. Gerçek İslam'ı bulmuştum. Uzun süre büyük bir şevkle bu hocaların anlattıkları dine sarıldım. Kadının dövülmesi halbuki İslam'da yokmuş, kölelik dinde yokmuş veya köleliği nihayetinde kaldırma amacı, niyeti varmış, kadına miras konusunda o zamana kadar olmayan haklar verilerek aslında onların konumu yükseltilmiş, dinde çok eşlilik değil tek eşlilik önerilmiş ama amaç, niyet de buymuş, hırsızların elinin kesilmesi ve zina edenlerin sopalanması aslında büyük bir önleyici nimetmiş, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün tarzı âyetlerin önünü ve arkasını vermeden yani cımbızlayarak veriyorlarmış, onlar aslında savaşı değil barışı isteyen ayetlermiş, onları anlamak için Kuran'da beş altı farklı suredeki hele bilmem kaç ayete ama bu ayetlerdeki klasik yorumları değil ancak ve ancak modernist hocaların yorumlarını(onlara göre yorum değil gerçek) izlemeliymişiz, hadisler Peygamberin ölümünden çok sonraları insanlar tarafından toplanılmış ve bunların seçilmesinde hem dönemin muktedir devletlerinin (Başta Emeviler) hem de İsrailiyat'tan alınma pasajların büyük etkisi olduğu için güvenilmezmiş ancak ve ancak Kuran'a aykırı değilse kabul edilebilirmiş ve bundan dolayı da beni oldukça coşturan söylem yapılıyordu sık sık "Kuran bize yeter!". Bunla beraber ve ilişkili olarak Kuran'da birçok bilimsel mucize bulunmaktaymış, bunlardan en meşhuru evrenin genişlemesinin Kuran'da geçiyor olmasıydı hatta Evrime de karşıt bir durum Kuran'da söz konusu değilmiş ama evrim de bilim dünyasında fazla bir kesim tarafından kabul edilmeyen ve kendisine karşıt teoriler  de olan, Batı'da din karşıtı insanların ideolojik yaklaşımları ve gizli oyunları ile ayakta tutularak herkese kabul ettirilen bir teoriymiş, Müslüman ister bunu kabul edebilir ister etmeyebilirmiş; öte yandan Big Bang teorisi Tanrıyı kanıtlıyormuş, keza entropi de buna destek veriyormuş, yetmiyor uzaylılar dahi Kuran'da varmış. Ayrıca Kuran'ın asla ve kat'aa insan ürünü olamayacağının delili olan matematiksel bir sistem/mucize de varmış: 19 Mucizesi! Bunlar işin dinin içerik boyutunu tutarlı hale getiriyordu, peki felsefi boyutu? Çünkü beni çocukluğumdan beri en çok ilgilendiren ve düşündüren işin felsefi boyutuydu. Bu konuda da felsefeci modernist hocaları çokça dinledim. Bana oldukça yeni gelen ve işte bu dedirten Tanrı kanıtlamalari, dini kanıtlamalar, varoluşsal sorulara cevaplar veriyorlardı. Artık her şey tamamdı ve kendi kendime "Bu insanlar nasıl geleneksel dine inanabiliyorlar veya şu insanlar nasıl hiçbir dine ve hele de Tanrıya inanmıyorlar?" diye hayretle sormaya başlamıştım. Yolda bir saat bulduğumuz vakit nasıl onu yapan bir Saatçi varsa, şu koca evreni de yaratan bir mimar vardı, onun dini de İslam ve son peygamberi de Hz. Muhammed'di. Hindulara, Budistlere, Hristiyanlara, Yahudilere ve diğer dinlere mensup insanlara yazıktı. Umarım doğru yolu bulurlar, sonuçta Allah akıl vermişti onlara da.

Üniversitenin üçüncü sınıfına geldiğimde en yakın arkadaşımın siyasi fikirlerinde değişim yaşandı ve bu beni de çok etkiledi. Arkadaşım oldukça mantıklı bir insandı. Benim duygusal yaklaştığım birçok hususta o bir şekilde benden daha mantıklı şekilde konuya yaklaşırdı ama o da başta benle aynı siyasi düşüncedeydi. Onun bu düşünce değişiminde kendi kendime bunun mantıklı bir nedeni olmalı diyerek onunla fikir alışverişinde bulundum. Bir süre sonra ise onun haklı olduğunu fark ettim ve haliyle benim de fikrim değişmişti. Bunun dini inanç sürecime de ciddi yansımaları oldu.

Hem tarikatların zararlarını her gün görmem, hem siyasi düşüncelerimde değişimler nedeniyle artık Atatürk'ün ne kadar doğru işler yaptığını tekrar görmeye başlamıştım. Terazinin kefeyi dengeye gelmişti. Ama Atatürk ile din arasında zıtlıklar halen devam etmekteydi. Bu konuyu bir süre Atatürk aslında benim şu an olduğum gibi gerçek İslam'a inanıyor, ilgili din karşıtı sözlerinde ise "orada onu demek istemiyor"du. Bu pek kafama yatmasa da beni bir süre oyaladı. Bu sırada ise modernist hocaların söyledikleri de yavaş yavaş mantıksız gelmeye başlamıştı: "Her şeyi bilen ezeli edebi bir Tanrı benim de yapacağım her şeyi biliyordu. Önümde mesela üç farklı yol var diyelim. Allah bu yolların tercih edilmesi durumunda oluşacak sonuçları biliyor, tercih konusunda özgürüz fikri hiç de mantıklı değildi. Çünkü bunu savunmak Tanrının her şeyi bilirliliğini yani O'nu sınırlamak anlamına geliyordu. Tanrı her şeyi biliyorsa o zaman özgür irade, o zaman da doğrudan ilahi sınav, cennet cehennem doktrini tehlike giriyordu. Tanrı kimin cennete kimin cehenneme gideceğini bilerek yaratıyor ve buna rağmen bizi sınav yapıyormuş gibi yapıyor, sırf cehennem dolsun diye insan yaratıyordu. Cehennemde de benim cehennem azabı kitabındaki türlü işkencelere tabi tutuyordu. Ayrıca daha konuşmayı bilmeyen kabilelerin durumu, onlar ne kadar durumdan haberdarsa ona göre sınava tabi tutulur, keza başka dinlerin hakim olduğu coğrafyalarda dünyaya gelmiş insanlar için  de geçerli bu durum savı da artık mantıksız geliyordu. Çünkü sınav denilen şey baştan adil şekilde yapılmalıdır. Üstelik tüm insanları yaratan bir güçten bahsediyoruz. Afrikalı kabile bir kere bizim düşünsel yetimize sahip değil, onun sadece bir Tanrı fikrine ulaşması onu cennete götürecekken benim dinin verdiği kurallara kesin bir şekilde itaat etmem ve türlü ritüelleri yerine getirmem gibi pek çok şey yapmam gerekiyor. Aynı durum başka dinden insanlar için de geçerlidir. Dünyada Hz. Muhammed'in adını bilmeden gelmiş gitmiş ve gelip gidecek olan bir sürü insan bulundu ve bulunacak. Ben veya biz Allah'ın sevgili kulu muyuz ki İslam'ın olduğu yerde doğduk veya başka insanlar Allah'ın sevmediği kulu mu ki İslam'ın olmadığı yerde doğdu? Tüm dinler aslında İslam'dır demek de mantıklı değildir. Birazcık dinler tarihi okuyan insan bu mantıksız sava sığınmaz." gibi düşünceler kafamda dönüp duruyordu.

Üniversite bitti ve işsizlik zamanları başlamıştı. Bir karar verdim. Çocukluğumdan beri devam eden sorgulamalarımı nihayete erdirmekti niyetim yani dinin ne olduğu üzerine cesaretle gidecek ve korkuyu kenara iterek olabildiğince objektif şekilde dine yaklaşıp ne olduğunu 'bilecek'tim. Bu sefer Tevrat'tan okumaya başladım. Tevrat beni adeta şok etmişti. İslami inancın verdiği Tevratın tahrif edildiği düşüncesiyle okumaya başlamama karşın yazılanlar beni şok etmeyi başarmıştı. Buna neden olan etmenlerden birkaçı şunlardır: Kuran'da bir peygamber ama Tevratta bir kral olan Davud, bir gün damda gezerken bir komutanının karısını duşta görür ve onunla birlikte olur. Kadının kocasını da bir savaşa yollayarak onun ölmesini sağlar. Davud ile bu kadının ilişkisinden de ileride Süleyman doğacaktır. Sonra, İbrahim peygamber geldiği bir yörede kendini kurtarmak için karısını bölgenin kralına kardeşi olarak tanıtıyor ve karısını ona veriyor. Kızları Lut'la bir gece ilişkiye giriyorlar. Tanrı Yehova veya Yahve, İsrailoğullarına şehirlerde hiçbir canlının dahi hayatta bırakılmaması yönünde gaddarca emirler veriyor. Buna ek olarak adeta Yahve başka tanrılar arasında egemenlik savaşı veriyor. Ayrıca Tevrat benim tahayyülümdeki bir kutsal kitap olmaktan ziyade bir tarih kitabı gibi devam ediyordu. Ne kadar tahrif olmuş diyerek bitirdim kitabı. Sonra İncil'i okudum. İncil Tevrat kadar gaddarca değildi lakin Hristiyanlar da Tevratı kutsal biliyorlar yani den den işareti koymuş gibi oluyorum. Sıra Kuran'a geldi lakin bunlardan önce İlhan Arsel'in kitaplarından okudum ama yazılanları "Gerçek İslam bu değil, yazar benim de eleştirdiğim tahrif edilen dini eleştiriyor," diyerek okuyordum. Yani dinden çıkmamda veya Kuran okumam üzerinde çok etkisi olmadı. Keza aynı şekilde Muazzez İlmiye Çığ'ın Kutsal Kitapların Sümer'deki kökeni kitabı hakkında benzer fikirlerim oldu. Üç kutsalda ki şeylerin Sümer'de de olması bilakis dinin eskiden beri geldiğini kanıtlıyor gibi geliyordu bana. Neyse Kuran'ı aldım okumak için ama bu sefer "Vardır bir hikmeti" veya "benim aklım yetmiyor herhalde" demeye kaçmadan objektif şekilde okuyacaktım. Okurken çokça notlar aldım. Bunlardan kısaca bahsedecek olursak: Kuran'da kadının konumu erkekten oldukça aşağıdadır. Bunu ayetlerde birtakım kelimelere değişik anlamlar vererek açıklamalar, sadece günümüz dünyasının geldiği konum itibariyle yapılma gereği duyulan anlam değişikleri gibiydi. Yani 6-7. yy insanları için normal olan bu ayetlerdeki durumlar artık günümüz insanının düşünce, yaşam şekline uymuyordu. Çünkü her şey değişiyor; insanın hayata bakışı ve toplumsal ilişkiler ve de kadının toplum içindeki konumu da. Ancak din sabittir, dogmatiktir. Özellikle Allah tarafından tamamlanmış, tek bir harfinin bile değişmeyeceği, buna da herkesin itaat etmesi gerektiği söylenilen bir kitaptaki sözlere, yüzlerce sene verilmeyen anlamların 20, 21. yy gibi düşünsel ve toplumsal devrimlerin yapılmış olduğu zamanlarda veriliyor olmasının nedeni artık apaçık önümdeydi. İnsan yaşadığı devre göre dini uyarlamak istiyordu. Ancak kitabı direkt değiştiremiyordu dinin kendi özelliklerinden dolayı ve dinden de sabitlenmiş katı inanç ve korku nedeniyle de çıkamadığı için ayetlere orada onu demek istemiyorculuk yaparak günümüz insanının duymaktan hoşlanacağı anlamlar veriyorlardı.

Kuran'daki evrene, insana  dair anlatımlar yani "nasıl" sorusuna muhatap anlatımlar apaçık şekilde indiği dönemin evren ve insan bilgisini yansıtıyordu. Günümüz bilimiyle tamamen ters bilgiler bulunmaktaydı. Mesela Kuran'da ilgili ayetlere objektif şekilde bakacak olursanız göreceksiniz ki dünya düzdür. Ve onu çevreleyen bir gök vardır. Burada atış taneleri olarak anlatılan yıldızlar vardır. Yani önünüze bir kağıt alın ve bir düz çizgi çizin, bunun üzerine yarım çember çizerek kapatın. Bu göğün de aslında bir direk vasıtasıyla durabileceği anlaşılıyor ama Allah öyle büyük ve güçlü ki direklere ihtiyaç bile duymuyor. Şu an bile İslam dünyasının Oxford'u olarak görülen El-Ezher üniversitesi dünyanın düz olduğuna dair makaleler yayımlamaktadır. Onun dışında insanların mucize sandığı ama bunun alakasının olmadığı çokça konu bulunmaktadır. Bunları Din ve mitoloji sayfası zaten ele alıyor tek tek. Bunlardan sadece evrenin genişlemesi üzerinden mantık hatasını vermek istiyorum; Bu mucize iddiasının geçtiği ayete dikkat ederseniz tarihte hep başka anlamlar verilmiş ta ki, bilim evrenin genişliyor olduğunu anlayana kadar! Bundan sonra birtakım Kuran çevirilerine hatta çoğunluğuna bu ilgili ayeti evrenin genişlemesine yönelik çevirmeye başladılar. Yani bilim bir şey buluyor ve din adamları da hopp onu Kuran'da buluyor ve bunu Kuran'da bilimsel mucizeler diye insanlara anlatıyor duruyorlar. Adını vermek istemediğim Abd'li bir din adamı meşhur bir kitabında, Kuran'da biyoloji, fizik, kimya gibi bilim dallarının bulduğu her şeyin var olduğunu söylüyor. Evet var hepsi, çünkü sayın ABD'li din adamı, Şeyh uçmaz mürit uçurur demişler; sen de işte bilime bakıyorsun, A'yi bulmuş bilim ve hoop Kuran'da A'yi arıyor, kelimelere yedi takla attırıp onu bulduğunu sanıyorsun. Bakınız, eğer bir masal kitabına iman etmiş olun o kitapta bile Big bang'i, evrenin genişlemesini, evrimi ve hatta uzaylıları bulabilirsiniz. Yeter ki onun Allah'tan gelen mutlak doğru ve gerçek olduğuna iman ediniz. İnanç böyledir ve inanç Nietzsche'nin dediği gibi "doğruyu bilmek istememek demektir,". Tabi, inancın da çeşitleri var da o konuya girmeyelim şimdi. Bu konuyla ilgili meşhur bir sav vardır. Din "neden", bilim ise "nasıl" sorusuna cevap verir ve aslında aynı hedefe yürüyen kardeşlerdir yani aralarında çatışma olamaz. Ancak bu tarihi yok saymak demektir. Tarih boyu din yükseldiyse bilim gerilemiş; bilim yükseldiyse din gerilemiştir. Çünkü biri dogmatiktir ve baskıcı diğeri ise ilerlemeci ve sürekli değişim içindedir. Biri yanlışlanamazlık diğeri ise yanlışlanabilirlik üzerine kuruludur. Ayrıca din, tarih boyu güçlü olduğu vakitlerde, sadece neden sorusuna değil nasıl sorusuna da cevap verme iddiasında olmuştur. Üstelik verdiği yanıtları da mutlak doğru olarak dayattığı için aksi araştırmalar yapan bilim insanlarını diri diri yakmış, türlü işkencelerden geçirmiştir. Bu korku bilim insanlarının dindar gözüküp ve dinin işine gelir mantalitesinde bu çalışmalarını yapmasına neden olmuştur. Denilebilir ki İslam'ın aydınlık çağında böyle değildi. Bu denilenler İslam'ı bağlamaz. Farabi, İbni Sina gibi isimler verilir örnek olarak lakin Gazali gibi bir ismin başı çektiği görüş, İslam dünyasına kabul görmüştür ve insanların şu an ovundugu Farabi, İbni Sina gibi isimler Gazali tarafında tekfir edilmiştir, özellikle felsefe şeytanlastırılmıştır. Halbuki İslam aydınlanmasının kökeninde Kuran değil, Eski Yunan (Aristo,Platon vb) felsefe metinleri vardır. Gazali denilen kişiye verilen unvana bakınız. Onun eserleri Kuran'dan çok okunur. Denilecek ki, onu da kabul etmiyorum Kuran akledin diyor bilime kapı açıyor. Ama aynı Kuran Gazali ve onun düşünüş şekline de kaynaklıyor. Ayrıca bu savlara sahip insanlar başta Nisa-34'teki dayak mevzusundaki kelimeye olmak üzere sorun yaratan âyetleri hep kelimenin kökenine inerek işin içinden çıkarlar. O halde lütfen akl kelimesinin de bir kökenine iner misiniz? Sözün kısası dinin nasil'lari bilimsel gelişmelerle mağlup edildi, yanlışlandı. Bundan dolayı din sadece "neden"e kaldı.

Modernist hocaları uzun zaman dinlemiş biri olarak hiçbirinden Ahzab-37. ayeti duymamıştım. Bana denk gelmemiş de olabilir ancak diğer âyetleri uzun uzun  açıklarken bunu en azından bu kadar açıkladıklarını hiç görmedim. Savaş konusu belki daha önemlidir ama onu bir şekilde ussallaştırıyorlar. Lakin Ahzab-37'nin ussallaştırılması imkanı yoktur arkadaşlar, biraz objektif yaklaşın yeter. Bu ayeti alın Tevrata koyun öyle olduğunu düşünerek okuyunuz; eminim ki şu İsrailogullarına bak hele, nasıl da tahrif etmişler kitabı diyeceksiniz en iyi ihtimal. Keza sonradan modernist bir hocanın ayetle ilgili konuşmasına denk geldim; bu kişi her konuyu evirir çevirir ama bu âyette kaldı sadece ve ne var bunda ki evlenir adam ne olacak diyebildi. Empati yapınız; evlatlığınız sizin neyinizdir? Oğlunuz. Oğlunuzun eşi neyiniz olur? Gelininiz yani kızınız! Ve gelininizi beğeniyorsunuz ve oğlunuz da ayrılıyor. Sonra gidip eski gelininizle evleniyorsunuz. Bunu yapabilir misiniz arkadaşlar? Bunu kendinize yakıştırabilir misiniz? Eminim ki hayır, o halde her şeye gücü yeten, ezeli edebi sonsuz güç sahibi bir Yaratıcının bizzat devreye girerek peygamberine böyle bir evlilik yaptırabiliyor olmasını O'na nasıl yakıştırabiliriz? Keza aynı Yaratıcı'nın peygamberinin eşleriyle gece sırasına karışmasına ve onun kimlerle evleneceğine ve benzeri konularla ilgilenmesini nasıl O'na yakıştırabiliriz? Bu âyet benim kafama dank ettiren bir ayetti. Bu nedenle üzerinde bu kadar durdum. Ama yanlış anlaşılmasın, sanki tek etken buymuş gibi anlaşılmasın; keza Kuran'dan sonra dinler tarihi ve başka dinlere dair de okumalarım oldu. Ve İslam, Musevilik özelinde olayı görmeyelim; din olgusunun kendisi, insanın anlam arayışının, yaşadığı evreni anlamaya çalışmasının, toplum olabilmesinin keza devlet organının oluşabilmesinin ve insanın korkularının ürünüdür. Şu soruya asla cevap mantıklı tutarlı bir cevap verilemez: Türkiye'de yani İslamın olduğu bir ülkede doğduğunuz için Müslüman oluyor insanlar veya Hristiyan bir memlekette doğduğu için Hristiyan... Öyle aklını kullansın da "Gerçek dini" bulsun demek kolay; siz kendi inandığınız dine objektif yani başka bir dine yaklaştığınız gibi yaklaşabiliyor musunuz ki o insanlar da kendi dinlerine bu şekilde yaklaşsınlar da size göre gerçek dini bulabilsinler! Bu noktada şunu da belirtmek gerekiyor, en katı Müslüman bile başka bir dinin kitabına veya doktrinlerine oldukça mantıklı tezlerle karşıt savlar üretir yani objektif ve rasyonel şekilde yaklaşır. Ancak söz konusu din kendi dini olunca "orada onu demek istemiyorculuk" lara veya geleneksel İslamsal söylemlere başlanılır. Zordur dinin korku duvarını ve zihinsel bariyerlerini aşabilmek, özellikle de Sünni ekolden Modernist ekole doğru kaymış bir insanın bu bariyerleri aşabilmesi direkt Sünni ekolden sorgulamaya başlayan bir insana göre kat be kat zordur. Çünkü modernist fikirlerle ussallaştırmalar getirilir dine ve bariyer sayısı fazlaca artırılır.

Dediğim gibi ben çocukluğumdan beri bu konulara daha çok felsefi düzlemde eğiliyordum. Bu nedenle ki modernistlerden de en çok dinlediklerim felsefeci modernistlerdi. Gazali'nin ekolden başlayarak İslam dünyasına yerleşen düşünce felsefenin insanın aklını karıştıran, dinden çıkmasına neden olabilecek tehlikeli bir iş olduğudur. Bu şeytanlaştırma sonucunda ülkemiz ve İslam dünyası felsefeye soğuk ve yabancıdır. Toplum binlerce senelik felsefi birikime yabancı olunca, birtakım insanlar çıkıp tarihte dine yönelik olumlu birtakım felsefi düşünceleri, Tanrı kanıtlamalarını ortaya koyunca, dinine tutarlı bir zemin arayan insanlar için bir cennet ortaya çıkmış oluyor. Haliyle de insanlar kendisi acaba başka neler var felsefeye bile demeden bu savlara sıkı sıkı sarılıyorlar. Bir nevi ABD'yi yeniden keşfediyorlar. Lakin binlerce senelik felsefe tarihinde o sıkı sıkı sarınılan savların hep karşıt savları bulunmaktadır. Yine de bunlara inanabilirsiniz ancak evrensel bir kanıt değil bunlar. Nitekim felsefenin önemi verdiği cevaplarda değil sorduğu sorularda yatar.

Dinin teknik yönünde ciddi sorunlar gören, bilimin de bu sorunlara ciddi sorunlar eklediğini gören insanlar felsefeye sarılabiliyor ve derin derin okumalar yapabiliyorlar. Bunun sonucunda da haklı olarak hiçbir şeyin kesin olduğundan emin olamayız diyerek bilimin altını oyup yani bilimin de kesin güvenilir olmadığını söyleyip; o halde her şey güvenilmezse dine inanmak mantıksız değildir veya dindeki ciddi sorunlar da birer yanılsamadır, o halde inanıyorum tarzı bir sonuca varabiliyorlar. Bunun arkasında yatan temel etken ise insanın Tanrısız ve dinsiz bir halde kalınca düşeceği boşluktan duyduğu şiddetli korkudur.

Yine bu boşluğa düşmemek için insanlar daha sıkı dine sarılabiliyorlar. Bunu yaparken Ahzab-37, Nisa-34, Tevbe suresinin savaş âyetleri, Tahrim ilk beş âyet ve daha nice, günümüz insanın hayatına va bakış açısına, düşünce dünyasına uymayacak âyetleri görmezden gelerek  ve adeta yok sayarak, daha sarılabilir âyetleri dile getirirerek onlar üzerinden kitaptaki dini hayallerindeki dine uyarlamaya çalışıyorlar. Bunu sadece Müslümanlar değil başka dindeki insanlar da yapıyorlar ve bu durumun anlatıldığı bir kitapta "Açık Büfe Hristiyanlığı" ifadesi geçmişti. Oldukça manidar bir ifade...

Bu okumalarıma ek olarak Turan Dursun, Arif Tekin gibi isimlerin kitaplarını da okudum. Başta F. Nietzsche olmak üzere birçok felsefenin kitaplarını ve felsefe tarihi üzerine okumalarım oldu. Bu noktada Ahmet Cevizci'nin Felsefe Tarihi kitabını, Ahmet Arslan'ın Antik Yunan Felsefesi serisini kesinlikle tavsiye ederim. Ahlak konusu yani nesnel ahlak Tanrısız olmaz bu nedenle Tanrı vardır kanıtlaması da meşhurdur lakin konuyu daha derinlemesine düşünürseniz "nesnel ahlak mümkün mü ki?" sorusunda kendinizi bulabilirsiniz. Ahlak-Etik Felsefesi isimli kitabını da bu konuda öneriyorum Ahmet Cevizci'nin. Ama Nietzsche yeri apayrıdır. Din özelinde düşünmeyin sadece, zaten Nietzsche dinin yanı sıra bilim ve pek çok alanı şiddetle eleştirir. Eserlerini kesin okuyun derim, insana en azından farklı bakış açısı katacak, bu bile sizin için çok faydalı olacaktır.

Sonuç olarak dinden çıktım. Hani bu benim için bir tercih de değildi. Bu hep yanlış anlaşılır, sanki bu araştırmalar sonucunda başka bir seçeneğim varmış gibi gelir. Lakin apaçık önümde duran tek bir şey vardi; Dinler insan ürünüydü! Teistik bir Tanrının olduğunu da düşünmüyorum. Deistik bir tanrı varsa da böyle bir tanrının da hayatıma bir etkisi yok, haliyle olsa da olur olmasa da.

Atatürk konusunda da çocukluğumun kahramanına ne kadar yanlış yaklaştığımı kesin şekilde anlamıştım.  Ama bu sürecin önemli bir faydası artık onu daha bilinçli şekilde seviyor ve sayıyor olmamdı. Onun hakkında bilgim ezber şeyler değil üzerine düşünülmüş ve sorgulanmış ve ona karşıt tarafı da bizzat yaşayıp gelmiş bir şekilde var oluyordu artık. Yani sancılı bir süreç sonunda her zamankinden daha çok ve daha bilinçli bir şekilde onu seviyor, sayıyor ve en önemlisi onu anlıyorum.  Lakin kısa bir süre dışında onun bir dine inandığını konuyla ilgili araştırma yaptığımdan beri düşünmedim ve düşünmüyorum. O da her dinden çıkan insan gibi başlarda inanmış olabilir ancak hayatının ilerleyen yıllarında araştırmaları ve çok sayıda okumaları, görevleri nedeniyle İslam dünyasının farklı bölgeleriyle bizzat temasları gibi nedenlerden dolayı İslamın ve de dinin ne olduğunu anlamış ve dinden çıkmıştır diye düşünüyorum. Bir Tanrıya inanıp inanmadığı noktasında net bir fikrim yok. Ancak ne olursa olsun Atatürk'ü herkes anlamaya çalışmalı ve saygı duymalıdır diye düşünüyorum. Hayatimizi ve laik Cumhuriyeti ve daha birçok şeyi ona borçluyuz.

Din insana oldukça zarar veren bir olgudur. İnsanın sağlıklı, rasyonel düşünebilmesine ket vuruyor. Empati ve öz eleştiri yetilerini köreltiyor. Ahlakı veya doğruyu salt Tanrı emrine bağladığı için, toplumları birbirlerine düşman haline getiriyor. Yine toplumları dünyada yalnızlaştırıyor, izole yaşam dikta ediyor. İnsanları çağdan kopuk ve bunlara tepkili hale getiriyor. İnsanın anlayışını ters yüz ediyor. Nasılsa ahiret var anlayışını kişinin bilinçaltına enjekte ediyor ve insanların toplumların adaleti sağlamaları için uğraş vermek için çaba göstermelerine engel olabiliyor. İnsanlara fakirliği tavsiye ediyor ve itaatkar bir zihin yapısına neden oluyor. Daha çokça zarara neden oluyor.

Ben bir nevi "işsizlikten dinden çıkmış" oldum ve sürecimi sizinle paylaşmak istedim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Niçe

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SEMAVİ DİNDEN ÇIKMA HİKAYEM



SEMAVİ DİNDEN ÇIKMA HİKAYEM
(File0zof Takma Adlı Takipçimin Dinden Çıkış Hikayesi)

Merhaba Din ve Mitoloji ailesi!
Sorgulayanlara gönülden teşekkür ediyorum! Bu yazımda nasıl bir süreç geçirdiğimi bana mantıksız gelen şeyleri  kanıtlarıyla beraber anlatacağım.
16 yas ve üzeri olanlar bilir. Eski dönemlerde yaz ve kış kursuna gitmek için okula da gitmek lazımdı. Ben de okula gitmiyordum o yıllarda. Bu yüzden kaydolmadan misafir gibi gidiyordum. 5 yaşında elif-ba ya başladım ve 6 yaşında Kur'an'a geçtim, 7 yaşında hatmettim. Birçok kişiye ders verdim, Kur'an'a geçirdim. Hadi ulan oradan diyeceksiniz ama 9 yaşında müezzinlik yapmaya başladım ve evet tamı tamına 5 yıl yaptım. İnanabiliyor musunuz? Cuma namazında  müezzinlik yaptım. Açıkçası hoşuma gitmiyor değildi. Sesim de fena değildi hani. Aşır okuyup ilahiler okuyup bağırdığım zamanlardı o zamanlar.

Yurtlardan bahsetmeye  lüzum görmediğimden direk işe asıl merkezinden yani bağlı olduğu tarikatten gireyim. Bu adamlar elindeki ipi Allah'ın ipi zanneden kimseler galiba. Bununla millete tövbe veriyorlar. Küçükken bu tarikatın bizzat içindeydim. Kadınlar bu tarikatın liderini 10 saniyeliğine görmek için öğle ezanından bir kaç saat önce işi gücü bırakıp orada oturuyorlardı. Hele o adam geçerken bir bakış atıyordu -ki buna nazar diyorlar- bayılanından tut ağlayanına kadar vardı. Hiç unutmam tuvalete o kalabalığın arasından zar zor gitmiştim sevgi koyayım. Bir de 20 liralık kazık yemiştim ki hiç unutamıyorum. İki tane Çin malı oyuncağa 20 Tl vermiştim oradayken. Hala daha saklarım bu oyuncakları.

Gelelim Kur'anda ki çelişkilere. Bunu 5 temel halinde sıralayayım.

1- Fatiha suresi (Özne karmaşıklığı)
Daha başlamadan bitiyor be abi. Allah kendine mi hamd ediyor? Eğer bunu iletenin Cebrail olduğunu varsayarsak bu bakara suresinin 87. ayetiyle çelişir.

Bakara 87: Biz Mûsâ’ya kitap verdik. Ondan sonra peş peşe peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da mûcizeler, açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. Demek size her ne zaman bir peygamber gelip de nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirirse kafa tutacak, onların kimine yalancı deyip kimini öldüreceksiniz ha!”

Cebrail kendini desteklettiğini söyleyemez.
Bu varsayım da çürüdü. Ee ne kaldı geriye? Muhammed mi? Bu da imkansız. Çünkü bunu kabul ederseniz küfre girersiniz. Bunun gibi birçok ayet edebiyattan yoksun bir kitabı işaret eder.

2-Şems 1-2 (Bilimle çelişki)
Güneşe ve onun parıltısına andolsun
Onu izlediğinde aya andolsun.

Bunu din öğretmenlerinize değilde coğrafya öğretmenlerinize sorun. Bakalım ne cevap verecekler...
Bir de tesadüfen diyanet radyosunda şöyle duydum.
Güneş ışığını aya veriyor. Ayın bu yönüyle güneşe uyduğu söyleniyor. Kafaya bakar mısınız? 'Telehe'
(ikinci ve üçüncü e bir elif miktarı uzatılarak söylenir kolaylık olsun diye yaptım :) ) izlemek manasına gelirken böyle bir yorumu çıkarmak için taklalar atmak gerekir.

(Evrensel değil kişiseldir!)
3- Herhalde halktan birine sorsak evrensel bir kitapta kişisel hususlara değinir mi diye bize hayır cevabını verir. Tahrim 1-5 Ahzab 50-51 hiçbir evrensel kitapta yazmaz. Bana bir faydası yoksa banane kim kiminle evlenir evlenemez!
Birde Tahrim suresindeki tehditler var tabii. İşte Cebrail melekler Allah ve mümin kullar peygambere arka çıkar falan filan...

(Bu ilah her şeyi önceden bilemiyor!)
4-)Enfal 65-66
Bir Tanrı düşünün her şeyi önceden biliyor!
Hatasız ve kusursuz. Herkesin ne eksiği olduğunu önceden biliyor. Haydi Enfal suresi 65. ve  66. ayete  bakalım:
65:Ey peygamber! Müminleri savaşa teşvik et! Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa inkâr edenlerden iki yüz kişiyi yener, sizden yüz kişi olursa bin kişiyi yener; çünkü onlar yaptıklarının bilincinde olmayan bir topluluktur.
66:Allah sizde bir zayıflık olduğunu bildi de şu andan itibaren yükünüzü hafifletti. Artık sizden sabırlı yüz kişi olursa Allah’ın izniyle iki yüz kişiyi yener, sizden bin kişi olursa iki bin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir.

Haydi buyurun bakalım. Her şeyi önceden bilen Allah nasıl olur da aynı kitapta farklı oranlar koyuyor? Önceden her şeyi bilemiyor mu? Ya da bunu yazan bir insan mı?

(Benzetme var mı yok mu?)
5- Müteşabih ayetler apaçık ayetler mi?
Bazı modernist İslamcıların orada öyle demek istemiyor aslında dediğini ara sıra duyuyorum.
Bu ayeti gösteriyorlar:
Ali İmran-7: Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

Peki bununda bir çelişkisi yok mu? Elbette var!

Hac-16: İşte böylece Kuran'ı apaçık ayetler olarak indirdik. Allah, şüphesiz, dilediğini doğru yola eriştirir.

Apaçık olan şeylerin müteşabih yani benzetme olması imkansızdır! İnanmaz iseniz bunu din öğretmenlerinize değil de Türkçe öğretmeninize "Benzetmeler apaçık olur mu?" diye sorun.

Buna benzer biyolojiyle, tarihle, kısacası mantıklı her şey ile çelişen birçok ayet mevcut. Yeter ki bir kere şu huri sevdasından vazgeçip olmayan ateşten korkmayın. İşte sevgili kardeşlerim benimde en temel sebeplerim bunlardı. Herkesin aksine bu süreç neredeyse birdenbire oldu. Yani önce yavaş yavaş yaklaştı ve birdenbire patladı. Tabi ki şu anda bir boşluk içerisine girdim. Kendi kendime soruyorum ve duvar kenarında ağlıyorum. Bunca geçirdiğim yıllar koca bir yalan mıydı? Ve cevap her sorduğumda yüzüme tokat gibi çarpıyor! Evet!!!

Fakat ben günden güne o tokada karşılık veriyorum. Nasıl mı? Haksızlığa uğradığımda arkadaşıma hakkımı helal etmiyorum diyorum ve mesele kolayca halloluyor. Hemen yaptığı haksızlıktan vazgeçiyor. Sınav esnasında okunmuş çubuk kıraker dağıtarak arkadaşlarım arasında manevi bir değer kazanıyorum. Ne güzel intikam değil mi? Yıllarca çaldığı zamanımı sağlığımı aynı şekilde iade ediyorum. Ve evet bunu benden başka kimse bilmiyor etrafımda. Belki olgun bir ortam oluşana kadar saklarım ya da güvendiğim kişilere açıklarım. Fakat en büyük isteğim milletimin aydınlanması uyanması yönünde.
İşte siz bütün bunları dinlerken ben ne kulaklarınızı ağırlaştırdım ne de gözlerinize perde çektim!

SİZDEN GELENLER | Yazan: File0zof

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNDEN SIYRILMA HİKAYEM



DİNDEN SIYRILMA HİKAYEM
(Takipçimin Dinden Sıyrılma Süreci)

Merhaba ben Hakan 35 yaşımdayım yaklaşık 2 buçuk yıldır dinden sıyrılıp hakikati gördüm diyebilirim. Henüz yeni sayılırım kanaatimce ve benim durumum ani ve birden oldu. Sabrederseniz size bu durumun nasıl olduğunu anlatacağım. Anlatımıma geçmeden önce bana bu fırsatı veren kanalınıza-sitenize teşekkürü bir borç bilip minnettar olduğumu ayrıca belirtmek isterim.

Çocukluğumu hemen hemen herkes gibi arada yaz tatillerinde 1 ay Kur'an kursuna gidip Arapçasından 5-10 sure ezberletilip ve yine Arapçasından Kur'an okumasını hasbel kader öğrenmeye çalışarak geçirdim. Belli bir yaşa kadar da dine inanmak dışında pek işim olmadığını söyleyebilirim. Arada annemin zoruyla cuma namazına gidip gelmek ve ramazan aylarında 10-15 gün oruç tutmak dışında tabii. O belli yaş 25'imde iken çok yakın bir arkadaşımın hasta olan babasıyla yapmaya çalıştığımız 1 saate yakın muhabbetten sonra başladı diyebilirim. Yanlış anlamayın dini bir muhabbet değildi. Arkadaşımın babası Parkinson hastalığına yakalanmış yaşlı biriydi ve o zamana kadar evine devamlı gidip geldiğim bu adamla hiç bu kadar uzun vakit geçirmemiştim.
Amcanın bu durumu beni derinden etkilemişti ve üzmüştü doğrusu. Eve dönüş yolumda derin düşüncelere dalmıştım ve bu hayatın çok kısa olduğunu biraz da öbür tarafı düşünüp iyi şeyler yapmak gerektiğini düşünmüştüm. Bir süre sonra da kendimi namaz kılarken buldum. Bu şekilde 5 vakit namaza başlamıştım.

Evimizde Arapçasının yanında mealinin de olduğu bir Kur'an da vardı, ara ara onu okumaya da başlamıştım. İnanır mısınız insan inançlıyken dine karşı okuduklarına ve duyduklarına çok saf bakıyor. O zamanlar okuduklarınıza eleştirel bakamıyorsunuz. Çocukluğunuzdan beri öyle kodlanıyorsunuz adeta. Bize öyle öğretildi, bu kitap bizim gözümüzde Muhammed zamanından beri harf bile değiştirilmeden günümüze kadar korunarak gelmişti. Aklıma azıcık eleştirel bir şey gelse yine bize öğretildiği gibi "şeytan şu an benim aklımı çelmeye çalışıyor" diyerek hemen tövbe edip yaratana sığınırdım. Bu şekilde arada namazı bırakıp tekrar başlayarak 5-6 yıl geçirdim. Ama imanım eksik olduğundan dolayı ara ara ibadetlerden koptuğumu düşünmeye başlamıştım. Sonunda tek olduğum ve çevremde benim gibi dine yönelmiş bir insan bulamadığım için bu durumda olduğuma kanaat getirmiştim. Bu durumu da dinle ilgili daha çok araştırarak, kitap okuyarak aşacağımı düşündüm ve öyle de yaptım. Boş zamanlarımda kitap okumaya, daha çok da ilgi alanım olduğundan dinle ilgili kitaplar okumaya başladım. Okudukça da inancımın ve ilmimin arttığını düşünüyor ve bu durumdan keyif alıyordum. Yaşar Nuri Öztürk hocanın YouTube dan eski programlarını izliyor ve edinebildiğim kitaplarını okuyordum. Hayatımın bu döneminde beni özellikle etkileyen bir kaç kitaptan bahsetmek istiyorum. Yaşar hocanın ana dilde ibadet meselesiyle ilgili bir kitabını okuyup, etkilenip namazda okunan sure ve duaların Türkçe'sini ezberleyip tamamen Türkçe, yani anladığım dilde namaz kılmaya başlamıştım ve gerçekten namazdan aldığım keyif ve huzurun bir kaç kat arttığını söyleyebilirim. Hatta tam da bu yüzden dinin Tanrı tarafından gönderildiğine inanmayı bıraktıktan sonra bile aylarca namazı bırakamamıştım. Düşünsenize abdestli, namazlı bir inançsız.. Size çok garip geldiğini tahmin edebiliyorum ama durum tam da buydu.

Her neyse, yine okuduktan sonra beni çok etkileyen bir diğer kitap ta Kur'an araştırmaları grubunun yazdığı "Uydurulan Dinden İndirilen Dine" adlı kitaptı. Bu kitap ile hadislerin Muhammed'in ölümünden 150-200 yıl kadar sonra kaleme alındığını ve gerçekten akla mantığa sığmayan hadis örneklerinin olduğunu öğrendim ve araştırınca birçoğunun doğru olduğunu gördüm. Bunlar gibi bir çok kitap daha okudum ve tabiri caiz ise modernist bir İslamcı olup çıkmıştım.

Mehmet Okuyan, Mustafa İslamoğlu, Caner Taslaman gibi hocaların kitaplarını okuyan ve programlarını izlemekten haz duyup mutlu huzurlu namazını kılan, öyle kendi halinde yaşayıp giden bir adamdım. Bu arada da evlenmiştim. Evlenmeden önce kafamda ki eş manevi açıdan benden daha güçlü olsun ki birlikte birbirimize destek olup beraberce bu yolda yürüyüp gidelim istiyordum. Gönlüme göre de bulmuştum doğrusu mutluydum. Onunla arada bu tip konularda konuşur fikir alışverişinde bile bulunurduk. Zamanla okumalarım, araştırmalarımda artıyordu. Dinle ilgili ne bulursam ilgimi çekiyordu, okuyor, okuyordum. Samimi bir inanandım ve kendimi hakikati arayan bir insan olarak görüyor ve o hakikatin de dinde olduğunu zannediyordum.

Mesela İhsan Eliaçık hocanın "bana dinden bahset" adlı kitabından edindiğim bir bilgiden bahsetmek istiyorum. Kur'an da Süleyman peygamberin rüzgâra emir verip istediği yere gidebildiğiyle ilgili ayetleri biliyorsunuzdur. İhsan hoca buradaki "istenilen yere götüren rüzgarın" gerçekte o dönemde yaşayan Fenikelilerin yelkenli gemi yapımında çok ileri olduğunu ve Süleyman peygamberin de yaşadığı dönemde bu teknolojiden yararlandığını anlattığını söylüyordu. Yani esasen Kur'an da bunu anlatıyormuş.

O dönem bunu okurken "vay be çok mantıklı bir anlatım, gerçek bu olmalı" dediğimi hatırlıyorum. Şimdi ise madem öyle, madem doğrusu bu, o halde Tanrı neden gönderdiği kitabında bu durumu açık açık belirtmemiş, belirtse bizde aynı şekilde anlardık, üstelik kitapta her şeyi apaçık açıkladığını iddia ediyor diyordum.

Neyse yaşadığım şehirde düzenli kitap aldığım bir kaç yer vardı o noktalardan birinde dolaşırken şans eseri sevgili Arif Tekin'in "Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an" adlı kitabı gözüme çarptı. İlk bakışta normal dini bir kitap izlenimi veriyordu, kapağında Arapça yazısı olan ve ilgi uyandıran gizemli bir havası vardı. Kitabın arkasındaki yazıyı okumamla birlikte daha bir merak içinde kalıp hemen aldım. Nereden bilebilirdim ki o kitabın benim dine eleştirel bakma penceremi alabildiğine açacağını.
Kitabı okuduktan sonra ufkum açılmıştı adeta. Kitapta yazan ve eleştirilen ayetler benim daha önce hiç bakmadığım bir bakış açısıyla yorumlanıyordu ve hemen hepsi de doğruydu, gerçeklerden kaçamıyordum doğrusu.
Bir çok yerde telefonuma indirdiğim Kur'an mealini açıp bakıyordum, yetmiyor öncesine ve sonrasına bakıyordum ve diyordum ki "evet hoca haklı, burada bunu demek istiyor". Kur'an'ın cariyeliği ve köleliği yasaklamadığını, tam tersine teşvik ettiğini, kadınları erkeklerin tarlası ve yarım insan yaptığını, Muhammed'in akıl hocalarının olduğunu ve daha bir çok şeyi bu kitaptan öğrendim.

Akla ve vicdana ters o kadar fazla şey vardı ki, kendi kendime Kuran'ın mealini defalarca okumama rağmen nasıl bunları görememişim diye hayret etmiştim. Daha önce de dediğim gibi bu durumun insanların küçüklükten beri toplumun beyin yıkama operasyonuna tabi olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Özellikle alkolle ilgili ilk gelen ayetlerde onun insan için iyi bir şey olduğunu sonra hem iyiliğin hem de kötülüğün bulunduğunu, daha sonraki ayette ise komple yasakladığını biliyordum. Ama Allah'ın bu şekilde insanı denediğini ve insanın bu sınavdan başarısız olduğunu görünce yasaklamış olduğunu düşünürdüm. Şimdi bu düşünce saçma geliyor. Her şeyi bilen Tanrı neden insanlarla bu şekilde oynasın ki, direk yasaklasın. Yoksa o her şeyi bilmiyor mu? neresinden baksanız bir tuhaf.

Daha önce imanımı güçlendirsin diye yukarıda adını yazdığım hocaların onca kitabını okumama rağmen Arif Tekin hocanın bu kitabı benim imanımı şüpheye sokmaya yetmişti. Uzun bir süre dinle ilgili hiç bir şey okumamaya karar vermiştim, artık bu konularla ilgili konuşmuyor, okumuyor sadece Türkçe namazımı kılıp oturuyordum. Bu konuları konuştuğum 1 arkadaşım vardı, bir tek onunla konuşuyordum ve benim bu değişimime çok şaşırmıştı. Özellikle de bu kadar ani oluşuna, zira kendisi henüz 3-4 aylık bir deistti ve bu duruma uzun yıllar süren ufak ufak sorgulamalar ile gelmişti, benimki ise aniden olmuştu.

Arif hocanın kitabı tıpkı beklenmedik anda gelen sert bir tokat gibi uyandırmıştı beni. 5 ay kadar dayandıktan sonra bu kez Arif Tekin'in "Kur'an'ın Kökeni" adlı kitabını aldım okudum. Arkasından İlhan Arsel'in "Kur'an Eleştirisi 2" kitabı geldi. Artık bu kitap sonrası peygamberin de dinin de Tanrı ile alakası olamayacağına iyice kanaat getirmiştim.

Bir tanrının olup olmadığı da şüpheli bana göre. Dinden çıkınca insanların bir çoğu ilk durak olarak deizmi görür, bende bu öyle olmadı. Direk agnostik düşünmeye başlamıştım, şimdi de aynı noktadayım diyebilirim.

Richard Dawkins'in kör saatçisini ve bir çok bilim kitabını da okudum ve okumaya araştırmaya da keyifle devam ediyorum. Okumaktan araştırmaktan korkmamanızı öneririm.
Benim hayatımda bir dönem en korktuğum şey bir gün inancımı kaybetmekti. Bana çok kötü bir durum gibi gelirdi. İnançlıların inançsızlarla ilgili bildiği bir çok yanlıştan biri de sanki inançsız birinin vicdanı olmaz, dini, Allah'ı olmayınca kötülüğe çabuk düşer gibi bir ön yargının olması.

Arkadaşlar hiç öyle bir durum olmuyor rahat olun. Hatta daha düşünceli, ahlakını aklından ve vicdanından alan özgür düşünceli bir birey oluyorsunuz inanın. Bazı arkadaşlar evlilik durumumun bu şekilde nasıl gittiğini merak ediyor olabilirler.
İlk dinden çıktığım, sorgulamaya başladığım zamanlarda insan haliyle bu konularda daha bir ateşli daha bir paylaşımcı oluyor. Durumu eşime bir kaç kez anlatmaya çalıştım ama maalesef başaramadım, olmadı. Bende boş verdim şimdi arada bir eşimin isteğiyle besmele çekip ayda yılda bir namaz kılıyorum. Onu seviyorum ve bu durumdan dolayı evliliğimizin zarar görmesini yada boşanmayı istemiyorum. Maalesef din böle karıyla kocayı birbirinden ayıran saçma sapan bir ideoloji.

İlk zamanlar kendimi çok rahatsız hissediyordum ki halen bazen yalan söylediğim için rahatsız olurum ama bunun başka bir yolu yok. Kendimi de suçlamıyorum çünkü insanın düşüncelerinin ileride nereye evrileceğini bilmek imkansız, bazen yaprak misali sürüklenip gidersin.

Muhtemelen burada bir gruba göre münafık diğer arkadaşlara göre de yalancı ve korkak oluyorum. Kime ne hayat benim, bu yaşam benim, en azından şimdilik doğru olduğunu düşünüyorum. Birazcık özel konulara girdiğim için affedin dostlar.

Tekrar din meselelerine gelirsek, uzak durun kardeşler uzak durun. Hiçbir din insanlığı ötekileştirmekten, düşmanlaştırmaktan başka bir şey vermez. İnsanı insan olduğu için sevin, kimseye kötülük etmemeye çalışın. Güzel, onurlu bir hayat yaşayın, sonra da ölün gitsin.

Şöyle düşünüyorum eğer bir Tanrı varsa, yani bizim Güneş sistemimiz gibi 400 milyar güneşin, yani yıldızın olduğu, adına Samanyolu dediğimiz galaksiyi yaratan ve yine bunun gibi milyarlarca galaksiyi yaratmış bir Tanrı sırf ona inanmadığı için ki; aslında bir bakıma ona inanmıyor değilim yalnızca kutsal kitapların onunla alakası olmadığını iddia ediyorum. Adına ahiret yurdu denilen bir yerde benim gibi insanları toplayıp sonsuza dek cehennemde yakacak ve bundan olabildiğine keyif alacak öyle mi?

Son olarak benim düştüğüm hataya düşmeyesiniz diye size reformist İslamcılardan sakınmanız gerektiğini söylemek isterim dostlar. Kur'an'ın sözde çok anlamlılığına sığınarak 1400 yıl önce akla ve vicdana ters verdiği hükümleri bu dönemin insanına yedirmek için canla başla çalışan bir kesim var. Örneğin kadınların dövülmesine hüküm veren ayetin dövme kelimesini alıp ayrılmak olarak değiştirenler var. Cümle içinde kelimelerin anlamlarını ve cümlenin gidişatını değiştirip farklı göstermeye çalışan bir zihniyet mevcut.

Okuyun araştırın eleştirel düşünün, düşündüğünüzü sınayın, test edin, üzerine gidin, cesaretli olun, sakın korkmayın. İyi şanslar dostlar benden bu kadar...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Hakan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNSİZLİK İNSANI ÖZGÜRLEŞTİRİR Mİ?

14 yaşında deist oluş hikayesi, Çocuklar dinlerden sıyrılıyor, Çocuklar sorguluyor, deist, din, Dinsizlik insanı özgürleştirir mi?, Nasıl deist oldum?, sizden gelenler,Gençler ve dinler
1. Aşama-Fark Etmek:
Dürüst olmak gerekirse din olgusu benim için asla sorgulanamaz olamamıştı.Çocukluğumda birkaç kere gittiğim Kur'an kursundaki kızların büyüyünce kapanmak istediklerini duyar, onlar gibi yapmayacağım için oraya ait olmadığımı hissederdim. Kurban  bayramlarını ise sevmezdim. Allah'ı,cenneti,cehennemi hayal ettiğimde annemin "Bunu yapma,günah."demesi tuhafıma gitmişti.Ben sadece hayal gücü fazla gelişmiş ufak bir çocuktum değil mi?Bunun ne zararı olabilirdi?Sahiden Allah bana bunun için günah mı yazardı?

2. Aşama-Kaçmaya Çalışmak:
Yıllar geçtikçe sorularım benimle birlikte büyüdü. Farklı inançlar ve fikir akımları olduğunu keşfettiğimde ise meraklanmıştım ama araştırmadım. İşin doğrusu, muhtemelen değişimden korktum ve bunu yapmadım.

Sorgulamalarımı susturmaya uğraştım ama boşunaydı.En sevmediğim derslerden birinin din dersi oluşuna şahit oluyordum ve bu benim içimde nedenini bilmediğim çok,çok büyük bir suçluluk duygusu oluşturuyordu.

3. Aşama-Gerçeklerle Yüzleşmek:
Bu hastalıklı düşüncelerle geçen birkaç yılın ardından nihayet araştıracak cesareti  bulabilmiştim.Bana en çok cesaret veren şeylerden biri de çok değer verdiğim bir arkadaşım olmuştu.Dinlere inanmadığı için bana araştırmamı söylerdi.Düşüncelerimin yalnız kalacak kadar kötü olmadığını fark ettikçe içimdeki korku azalıyordu.
Pek çok dini araştırdım. Kutsal kitaplarının bir kısmını okudum.Forumlarında gezdim.İnanan kişileriyle konuşup  dinler hakkında yazılar okudum. Öğrendiklerimle kafam fena halde karışmıştı. Fazla dindar olmasa da her gece yatmadan önce sure okuyup gün içinde dualar,besmeleler kullanan biri artık bunları hiç yapmıyordu. Ve bu kesinlikle bir şeylerin değişeceğine işaretti.

4. Aşama-Özgürlük:
Şuanki beni soracak olursanız öncekinden daha iyiyim.Korkmayı ya da vicdan azabı duymayı bırakalı da çok oldu.Din derslerini bile seviyorum.Ortam o kadar saçma oluyor ki; bize öğretilenler kocaman bir komedi gibi geliyor,bu yüzden seviyorum.Din konularına ise fazlaca merak sardığımdan öğretmen İslam dışındaki dinleri anlattığında ya da okul kitabına baktığımda  yanlış anlatılanları çok net fark edebiliyorum.Bu sinir bozucu olsa da esasen onlar gibi düşünce tarzım olmadığı için şanslı hissediyorum.

Hatta gerçekten şanslı ve özgür hissediyorum.Özgürüm çünkü artık günah ve sevaplara göre düşünmeyeceğim.Artık sadece kendim iyi ve kötüyü ayırt edip dilediğimi yapmalıyım.Özgürüm çünkü,din yasakları olmadan kendi doğrularımı keşfedebileceğim. Özgürüm çünkü diktatörü andıran tanrılar düşleyip onların mutlak iyiliğine inanmayacak kadar gerçekçiyim. Özgürüm çünkü,teorileri reddetme ya da kabul etme zorunluluğum yok.Özgürüm çünkü on dört yaşında bir deistim. Ve şuan muhtemel hayatımın yarısını bile bitirdiğimi sanmıyorum.Yine de tüm bunları yazdım diye bana güvenmeyin dostlar;kimbilir belki yarın agnostik olurum,öteki gün ateist,bir başka gün nihilist... Yeni fikirleri kucaklamak ve düşüncelerimi geliştirmek için çok zamanım var. Sonuçta ben sadece 14 yaşında bir deistim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Okyanus D.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DEİST OLMAMIN TEMELLERİ

deizm, Dfxmed, din, Deist olmamın temelleri,Deist oluş hikayem,Müslümanlıktan deizme,Deizme uzanan yolculuk,Din politikadır,Din masalları,deist,
Herkes gibi Müslüman ana babadan doğma biri olarak deizmle tanışma hikayemi anlatacağım. İlk olarak sorgulamayla ve deizm merakıyla başladı her şey.Sonra İslam'ın çelişkilerini anlayınca bu sefer de Hristiyanlığı araştırdım. Hristiyanlık mantıklıydı ama bir eksik vardı insan Tanrıya tapılıyor 3 lü birlik gibi garip bir mevzuya inanılıyor. Bu 3lü inanışın mantığını araştırdığımda cevap basitti ''İnsan aklı Tanrı'nın tümünü anlayamaz''. Hristiyan ülkelerde neden deizm ve ateizmin yaygın olduğunu anlıyorum çünkü benzer inanışlar var. İslam'da durum çok keskin ki her şey gözler önünde :).Ruhsal doygunluğa ulaşamadım Hristiyanlıkta bir şey eksikti sanki vicdanen rahat değildim. Ki çelişkiye yön verecek çok şey vardı. İslam'daki gibi mecaz İbranice aslı gibi bahaneler vardı. Ama Tanrı tüm insanlığa bir din gönderecekse insanların delil bulamaması lazımdı. Tekrar deizme döndüm ama yandan yandan ateizmi de araştırıyordum. Kafamdaki tek soru Tanrı olmalı mıydı? Bu kadar şey tesadüfi gelişebilir miydi?

Öncelikle Caretta Caretta hikayesinden örnek vereyim(Yanlış hatırlamıyorsam).''Bu kaplumbağalar Bir kıtaya yumurtalarını bırakıp diğer bir kıtaya yüzüyorlar.Daha sonra yavrular yumurtadan çıkınca tek tek annelerini bulup yanlarına gidiyorlar.'' Bu tesadüfi olabilir miydi? Olamayacağını düşünüyordum. Daha sonra dedim ''Ulan dine inanmıyon qafan raad vur totoyu gitsin tacizin içkinin dibini boyla.'' Ama yok işte öyle değil o :D. Ahlak insana korkuyla verilmez ahlak insanın içinde olan bir şeydir.Benim bir düşüncem ise mesela ilk insanlar atıyorum baş parmak. İnsanlığın varoluşunda başparmak bir cinsel obje olarak görülseydi dinlerde oraya bakmak haram olurdu. Ahlak kuralları ona göre şekillenirdi yani ahlak insanlığın kendi geliştirdiği bir şey olarak yer edindiği fikrindeyim.

Peki dinler?

Dinler hakkında şunu söylemek istiyorum hükümdarların zamanında devleti yönetmek insanları düzene sokma politikası olabilir. Bakıyoruz dinler hep düşmüş milletlere geliyor. Araplar ve İbraniler. Hristiyanlıkta ve Yahudilikte İbraniler sağlam gaza getiriliyor. Davut şöyle girdi, Süleyman şöyle çıktı vs. İslam'da her ne kadar Araplar övülmese de onların da çözümü Kur'an'da bkz:Huriler,Sınırsız içki,Vur patlasın çal oynasın. Kadınlara yapılan kötü muameleye de şöyle cevap verebiliriz. Araplar kadınlara nasıl davrandığı o zamanda ortada. Kim karısına hürmet etmek ister, itaat etmek istemez? Bunun tersini kabul etmeyecekleri içinde böyle bir kılıfla insanları çekiyorlar.

Sözün özü iyi araştırın doğruyu bulun her şeye rağmen okuyun çok şey kazanacaksınız... İyi günler bilimle kalın.

Yazan: Dfxmed

NASIL DEİST OLDUM ?

Nasıl deist oldum?, deist, neden deist oldum, deizm, Hristiyanlıktan deizme, Deist oluş hikayesi, Katolik, Katolik Hristiyan, hristiyanlık, din, Deist oluş hikayesi, Değişim hikayesi,
Tam da inandığım şeyin cevabını uzun yıllardır arıyordum. Bir sonraki en iyi tercihimin ateist olmak olmadığını kuşkusuz biliyordum. Ancak bu benim inancımı açıklamakta iyi bir iş çıkarmadı. Bu yüzden insanlara Tanrı'ya inandığımı söyledim, sadece insanların bana onun hakkında söylediklerine inanmadım. Katolik yetiştirildim ve Katolik okullarına gittim. Rahibelerin başında, açıklanamayan şeyi açıklamak için iman etmem gerektiğini düşündüm. Ancak daha sonra Cizvitler bana karşı işe yaramadı ve aslında nasıl düşüneceğimi öğretti. Lise'de "Common Sense (sağduyu)"i okudum , ancak, "Neden Çağı"nı okumam hiç bir zaman gerçekleşmedi ve şimdi bunu da merak ediyorum, çünkü Common Sense harikaydı.

Ancak inançlarımda çok yalnızdım - kimseye ne olduklarını bile söyleyemedim çünkü onları kendim anlamadım. Şimdi insanlara ne olduklarını söyleyebilirim - başkası (görünüşe göre bir sürü birilerinin elinde) çok uzun zaman geçirdiler ve onlarla ilgili yazı yazmakta büyük bir iş çıkardım. Yapmam gereken çok şey var - yanı sıra bir çok düşünce - ve gerçekten öğrenmeyi, Tanrı'nın benim için tasarladığı varlığa dönüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

Artık araştırmalarım ödüllendirildiği için mutlu bir insan olarak ileriye bakabilir ve kendimi daha da geliştirebilirim - şu ana kadar kendim hakkında daha önce hiç olmadığı kadar çok şey anlıyorum. Sanki bir ton ağırlığım omuzlarımdan kaldırılmış gibi.

Yazan: Charles McQuaid
Tercüme eden: Anu

DEİZM NEDİR?

Yazan: A.Kara
deizm, deizm nedir, Deist nedir, din, Deizm ne demek, Deist ne demek, Teizm deizm, Deizm nedir felsefe, Deizm inancı, Tek Tanrı, Sadece Tanrıya inanmak, A, deist,

DEİZM NEDİR?

Latince Deus(Tanrı) kelimesinden türetilen Deizm (Yaradancılık); bilinemeyen ve dokunulmaz halde bulunan üstün bir varlığa olan inançtır. Bu kavram ilk olarak İngiltere'de 17.yy'da kullanılmıştır. Tanrı, evrendeki rasyonalitenin yalnızca "ilk nedeni" ve temelini oluşturan ilkesi olarak görülür. Deistler, evrene doğal kanunlara göre hareket etmesine izin veren bir Tanrıya inanırlar. Kozmik süreci başlatan bir "saatçi Tanrısı" gibi, evren Tanrı'nın gözetimine ihtiyaç duymadan ilerlemeye devam eder. Yaratıcının evrenin, insan ve canlıların işleyişine müdahale etmediğine inanıldığından, aklı esas alır ve bu yüzden vahiy ve esinlenmelere dayalı tüm din ve inanışları reddeder ve bu inancı benimsemiş kişilere Deist denir.

Deizm, kesin ve değişken yasaların evreni kendi başına ve açıklayıcı olarak tanımladığına inanmaktadır. Bu kanunlar kendilerini "akıl ve doğanın ışığı" aracılığıyla açığa vururlar. Akıl yürütme gücüne güvenmek, insan mantığı için inanç alışverişinde bulunur.

Deizm evrime karşı değildir çünkü yaratıcının insanı ve canlıları aşama geçirmeksizin yarattığına inanmaları zorunlu değildir, çünkü Tanrı tüm düzeni bu şekilde kurmuş olabilir. Evrenin Mimarı dedikleri yaratıcılarının yarattığı canlıları bulundukları tabiat-zaman ve ortama uyum gösterebilecek, evrimleşecek şekilde yarattığına da inanılabilir. Tabi ki her deist evrime inanmayabilir, Tanrının doğrudan insanı, insan şeklinde yarattığına inanan deistler de vardır (-ki şahsi fikrim, Tanrının doğrudan insanı insan şeklinde yaratmadığını düşünüyorum, tıpkı ilk başta karidesi de karides olarak yaratmadığı gibi)

Deizme göre evreni yaratıp doğa kanunlarını koyan, bir düzen oturtup saat gibi işlemesini sağlayan Tanrı hayata müdahale etmez. Doğruları bulması ve keşfetmesi için insana "akıl" vermiştir. Belli bir öncüsü, kurucusu, merkezi olmadığından, paranormal ögelere de inanılmadığından dolayı deizmin ihtiyaç duyduğu en temel şey "sağduyu"dur.


Fakat unutulmamalıdır ki, Deizm bir din değildir, bu yüzden sadece tek yaratıcıya inanılması dışında deizm adına net çizgiler oluşturmak yanlıştır. Örneğin sayısı milyonları bulan deistlerin her birinin ruhun ölümsüzlüğüne dair inançları, ölüm sonrası tekrar hayata gelme (reankarnasyon), ölüm sonrası hayat gibi konulara olan inancı farklılık gösterebilir. Örneğin bazı deistler ölümden sonra ruhların da yok olacağına inanırken, bazıları ruhlar konusuna agnostik yaklaşabildiği gibi, ruhlarının önceki hayatlarına bağlı olarak Tanrı tarafından mükafat veya ceza göreceğine inanan deistlerde vardır (şahsen ben bir deist olarak ölümden sonra hayata inanmam, hatta bununla ilgili çok farklı bir inancım var, bunu da bir ara yazacağım).

Madde madde Deist bakış:
  • Deizme göre Tanrı vahiy göndermez.
  • Deizm de peygamberlere inanılmaz, Tanrı ile insan arasına başka hiçbir düşünce giremez.
  • Kutsal Kitaplar Tanrı'nın sözü olarak kabul edilmemektedir. Deizme göre elçi olduğunu iddia edenlerin "Vahiy geldi" diyerek var ettiği kitaplar Tanrı'dan gelmiş olamaz.
  • Deizm'in hiçbir kutsal kitabı veya peygamberi yoktur.
  • Deizm'de şeytan, cehennem gibi öğeler yoktur.
  • Deistler "özgür düşünürler" dir. İyi birey olabilmek için peygamber ve kitaplara gerek duymazlar.
  • Deistler vahiyleri ve vizyonları reddederler. Hayatlarında insan uydurması mucizelere ve kehanet saçmalıklarına yer yoktur.
  • Deizm'in rahip, haham, imam gibi din adamlarına ihtiyacı yoktur. Bir bireyin istediği tek şey kendi sağduyu ve insanlık durumunu düşünme kabiliyetidir.
Deizm düşüncesinin ortaya çıkması ile dönemin Avrupa'sında inanç konusunda büyük bir deprem olmuştur. Yüz yıllardır süregelen kiliselere bağlılık, Rönesans dönemindeki hümanist yaklaşım ve dinlerin mitolojilerden alıntılar yaptığı, onlardan çalarak değiştirdiği gerçeğinin fark edilmesi sonrası azalma göstermiş, yeni bilimsel bulgular ve eski dökümanların analizi sonrası ilk kez şaşırtıcı bir şekilde Hristiyan toplumların bizzat kendisi tarafından İncil eleştirilmeye başlanmıştır. Yani Deizm'in fitili ateşleyen asıl şeyin mitoloji-din ilişkisinin, dinlerin kendilerinden önceki dinlerden beslenip çalındığının keşfi olmuştur. Araştırmalar sonucu Mukaddes Kitap ile dünya tarihinin örtüşmediği de anlaşılınca deizm iyice ön plana çıkmış, birçok filozof, düşünür, şair ve bilim adamı Deizm felsefesini benimsemiştir.

Ayrıca Deizm'in 3 farklı alt kolları da bulunmaktadır, bunlar:
  • Pandeizm
  • Panendeizm (Panenteizm'in deistik formudur)
  • Spritüel Deizm'dir.
Deizm felsefesi barışçıl ve iyilik yoludur. Deizme dair bilinen en anlamlı ve bir nevi deistlerin hayat felsefesini anlatan söz Thomas Paine'ye aittir:
"Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir"

DİN VE İNANÇ ÜZERİNE PDF KİTAPLAR

Yazan: A.Kara
Pdf kitap, kitap indir, pdf kitap indir, Turan Dursun, deizm, deizm kitap, ateizm kitap, din konulu kitap, deizm kitap tavsiyesi, din eleştirisi, din kitapları, indir oku, deist, ateist, agnostik,Aayan Hirsi,Richard Dawkings, Nietsche, Abit Dursun,İlhan Arsel

DİN VE İNANÇ ÜZERİNE PDF KİTAPLAR

Din ve Mitoloji kardeşiniz sizin için bir şey düşündü ve yaptı, olacak dedim oldu. Arkamda bir proje yükselecek, Din ve Mit My Dinsiz Rezidans. Yok yahu delirmeyin, ne işim olur taşla-toprakla, rezidansla. Sizler için özellikle dinler, inançlar üzerine düşünmenizi sağlayacak, kafanızdaki soru işaretlerini gidermenize yardımcı olacak bazı kitapları pdf olarak paylaşayım dedim; böylece ister telefondan, bilgisayardan okuyabilir, isterseniz indirip kaydedebilirsiniz de ;)

"Neden Deist Oldum" adlı videomu paylaştıktan sonra bu kitapları paylaşmamın mantıklı olacağını ve sizlere faydası dokunacağını düşündüm. Efenim aşağıda adı yazanlardan istediğinize tıklayıp, okumaya, indirmeye başlayabilirsiniz. Daha ne yapayım ben, üşenmedim drive'a kaydettim alayını sizler için. Hadi adios amigos, Krişna sizi korusun, Poseidon 3 başlı çatalı ile ince dilimlenmiş kıvırcık salatasını yemenize yardım etsin, amen.




































Dip Not 1: Efenim eğer maddi sıkıntı çeken arkadaşlar değilseniz, yani bu kitapları aldığınızda cebiniz boş kalmayacaksa emeğe saygı açısından satın alarak yazan kişilere destek olmanızı öneririm. Fakat ülkenin durumu gereği çoğu insan "SIFIR PARA" durumunda olduğundan umarım bu paylaşım herkese faydalı ve yararlı olur.

Dip Not 2: Bu pdf kitapları internette araştırıp buldum ve bloga gelenlerin faydalanması açısından yükledim. Eğer telif sahipleri kaldırılmasını isterlerse dinvemitoloji@gmail.com adresine mail atmaları yeterlidir.

SAPIK İMAM AKIMI

Yazan: A.Kara
sapık imam akımı, sapık imam, din, din sapık,sapık hoca, deizm, deist,din ve ahlak, sapık yurdum insanı, camide taciz,imam tecavüz, karı kız dindar,

Son zamanlarda bişey fark ettiniz mi ? Mutlaka ama mutlaka en az 2 günde bir, birinin dötünü başını mıncıklayan, kızınızı kucağınıza almayın pipiniz huylanır diyen, kız kardeşini hamile bırakan, camideki çocuğu taciz eden, Kuran öğrenecem diye camiye giden kız çocuğuna +18 fotoğraflar gösterip eve gittiğinde kurduğu türlü fantazilerle orgazm olma hayali güden, gördüğü her cisimden tahrik olan, ebesini, dedesini, ninesini, kız çocuğunu taciz edip "ben onu 2001" doğumlu sanıyodum diyecek kadar zikko kafalı imamların haberlerini duyar, okur olduk.

Alın size, çok yakınlardan, 26 mayıstan bir haber:

Kardeşini hamile bırakan imam, zorlama yoktu! dedi.
Erzurum'da 23 yaşındaki genç kız, iki ağabeyinin kendisine tecavüz ettiğini ileri sürdü. Mahkemede iddiaları kabul etmeyen imam ağabey, son duruşmada kardeşini hamile bıraktığını ancak zorlama olmadığını iddia etti.

Yahu işin trajikomik yanı, ülkeyi akp yönetiyo olmasına ve bu tarz haberlerin belkide yüzlercesini elini öptürdüğü medyaya yayınlatmıyo olmasına rağmen bu kadar taciz, tecavüz haberinin sızıyo olmasıdır. Demek ki iman, ahlak diye millete ahkam kesen adamlar kapalı kapılar arkasında nasıl cima ediyolar Tanrı bilir. İmamların çoğu coni sinsmiş haberimiz yok, yolda düşüp bayılsak üzerimize uzanıp kaykılmaya çalışacaklar ve gören olduğunda "uyandırmaya çalışıyodum mübarekler" diyecekler o derece içten içe çüküne düşkün olanlar var.

Bu adamlar bana şeyi hatırlattı, facebook'da dini tartışma gruplarında ahkam kesen, ahlaktan bahseden herifçioğulları olurdu. Öyle güzel ahkam keserlerdi ki, zannedersin ermiş pezevenk. Merak edip içeriğini saklayacak, gizlilik ayarları yapacak kadar zekası olmayanların profillerini incelerdim. Neleri beğenmiş, kimlere yorum atmış diye. Bana ahlaktan bahseden, Kuran, İslam, İslam ışığı bilmem ne tarzında sayfalar beğenmiş olan adamın koca göğüslü ukraynalı hatunun fotoğrafını yoruma boğduğunu, bazı ünlü erotik fotomodellerin sayfalarını beğendiğini görürdüm. Lan bize ahlaktan bahsediyosun sen kendine bak dediğimde de "eee nolmuş, olamaz mı yani" derdi. Zihniyete bakar mısın ne diyeyim daha. Gözündeki çapağı görmezken cinsel organını başkasının gözüne sokan zihniyet...

Neyse, ben bu modellere yazdığım dandik şiirimle veda etmek istiyorum;

Ağzında iman ama aklında organ
Yakınında yatacak olsan lazım metal yorgan
Din imandan ahkam keser ama
Yakalarsa ziker, korkulur ondan

Onun tahrik oluş tarzı
Sakalını sıvazlarken yamulan ağzı
Ahlak diyince parmak kaldırır da
Ölüyü bulsa ona bile razı

İman olmadan ahlaklı insan olunmaz der
Öz kardeşini bile kıstırıp eller
Senin samimiyetine kafamı sokayım
Taksim meydanında kıstırsın seni keller

İyi kalpli olmaktan bahseder ancak
Çocuğunu kucağına aldığında tahrik olur yavşak
Gösteriş ve para için imam olmuş belli ki
Çıkarttığı ürkütücü ses geceleri "şak - şak"

Başlamışta haberimiz yok sapık imam akımı
Ahlaklı ahlaksızların has takımı
Dinsizlere laf edeceğine kendine bak
Dötüne sokarım rakımı...

YAĞMUR DAMLALARI NEDEN KAFAMIZI DELMİYOR ?

Yazan: A.Kara
din, yağmur damlaları neden kafamızı delmiyor, yağmur damlası düşerken, kehf 39, din ve bilim, keramet arama, Allah, deist, deizm, dinlere inanmıyorum, din masalları
Efenim, sağ olsun bizim müslüman halk, her zaman olduğu gibi yine hiç bir şeyi araştırmayıp, öğrenmeyip, sadece gördüğü, duyduğu 1-2 şey ile ahkam kesmeye, bi şeylere sıkı sıkı tutunmaya devam ediyor.

Kehf 39'u gösterip "Al işte bak, yağmur damlaları bu yüzden hızlanıp kafamızı delmiyo" diye ahkam kesiyolar.
Bu arada ne diyor Kehf 39'da bakalım:
"Allah neyi dilerse o olur, kuvvet ancak Allah'ındır"
Peki gerçekten öyle mi? İşin komik yanı, ayetin mealini göstererek "fizik kurallarına göre düşen bir madde hızlanır, yağmur damlası neden hızlanmıyor" diyolar. Yani demek istediğim, Allah'ın yağmur damlalarına kıyak geçip ince ayar çektiğini, bu yüzden narin kafalarımıza şıp şıp yağdığını düşünüyolar.

Masalları, laz fıkralarını bırakıp işin aslına gelelim, bi bakalım yağmur damlaları neden kafamızı delmiyor:

Öncelikle fizik konusunda ahkam kesen kara cahillerin bilmesi gereken temel şey maddenin maximum hızının sınırlı olduğudur. Yani bir cisim gökyüzünden düşerken sürekli hızı artmaz, hızı sadece belli bir mesafede artar, bunun sebebi ise sürekli bir sürtünmeye maruz kalması ve hızının bir noktada sabitlenmesidir.

Hemen örnekle açıklayayım. Diyelim ki uçaktasınız, kaynananızla uçuyosunuz, 4,500 metre falan yüksekliktesiniz. Kaynananız dırdır etmeye , canını sıkıp sizi terletmeye, deli etmeye başladı. O an dediniz ki, nan "kaynanasına el bombası atan adam" haberi vardı, ben de şunu uçaktan aşağı atayım ! Bunu uçaktan laaaps diye aşağı attınız, 4.500 metreden.

İşte kaynanayı o 4,500 metreden aşağı attığınızdan 0'a yani zemin e ulaşana kadar sürekli hızlanacağınızı düşünmeniz komedinin ve fizik bilgisinin yoksunluğunun daniskasıdır. Rakamları sallamasyon veriyorum sırf olayı anlayın diye, 4.500 metreden aşağı düşerken sürekli sürtünmeye maruz kalacaktır, kazanacağı maksimum hız kilosuna, duruş şekli vb etkenlere göre değişecektir.
Neyse, diyelim ki düşüş başladı işte,
İlk çıktığı saniye 0km hız
Sonra 1 - 3 - 6 - 8 derken
Kazanacağı maksimum hız bir yerde sabitlenecektir ve farzı misal yere düşmesine 200-300 metre kala sürekli 10 km maksimum hızla düşecektir. Özetle demek istediğim, havanın kaldırma kuvveti ile yer çekimi eşitlendiği an, düşüş hızı da sabit kalır, sürekli artmaz.

Peki yağmur damlası sürekli sürtünmeye maruz kalıyo ise neden sıcacık olup düşünce kafamızı yakmıyööğğğğ, bak gördün mü Allağğğğğhk ! LA Bİ DURUN, yine keramet aramayın, onun da sebebi var:

Yukarıda, düşmekte olan bir cismin hızının bir noktada sabitlendiğini söylemiştim (hava direnci ile yer çekimi eşitlendiğinde). Bu sabitlenen hıza terminal hız denir.  Terminal hıza sahip olan sevimli damlacık aşağı doğru inmeye devam ederken hava direncinden dolayı sürtünme ile ısınır, fakat bu ısı damlacığı ısıtmayıp, çevresinden ufak ufak buharlaşmaya neden olur. Bu buharlaşma da, düşmekte olan damlacığın soğumasını sağlar. Bundan dolayıdır ki damlacık aşağı inene kadar küçülür ama ısınmaz ve yine bu yüzdendir ki kafamızı yakmaz hacı dayı.

Umarım yağmur damlalarının kafamızı delmemesinin sebebini bazı beyinlere anlatabilmiştir. He bu beyine sahip kişilerin çeliştiği bazı durumlar da vardır bu konuya bağlı olarak.

Eğer yağmur damlalarını Allah yavaşlatıyo, ve diğer herşey normal hızla düşüyo olsa idi, sizin mantığınızla 1-2 kilometre yüksekten kakasını zıçmakta olan bir kuşun kakasının da şuan kafamızı yarması gerekirdi.

Allah yağmur damlasına özel ayar çekiyo ise, doluya neden çekmiyo? İnsanlık tarihinde ne dolular görülmüştür kafaları delik deşik eden.

Daha inandığı kitabın Türkçesini bile açıp okumamış halkın, hayatında 1 kere bile sayfasını çevirmediği fizik hakkında ahkam kesmesine neremle gülsem diye düşünürken, buna hiç bi organımla gülmenin yeterli olamayacağı kanaatine vardım.

Umarım izah edebilmişimdir diye düşünürken iç sesimin "nan olum sen ne dersen de, bunlar inanmak istedikten sonra zaten kıldı tüydü diyip inanacak, keramet arayacak bişey zaten bulur, boşver" dediğini duydum. Haksız da sayılmaz aslında ama olsun, ben yazıp içimi dökmüş oldum. David Eddings'in de dediği gibi "Tanrı bizi dinlerden korusun." Hadi kalın sağlıcakla.

NEDEN DEİST OLDUM 2

Yazan: A.Kara
islamda kadın, Kuranda kadın, Neden deist oldum?, deizm, deist, inancımı sorguladım, müslümandım, yaratanın dini, dinler, inanç, körü körüne inanmak, pandeizm, deizme geçiş, din yalan, Tanrı,
Merhabaaa aklını bi türlü dinlerle ilgili düşünmekten alı koyamayan, sorgulayan haculaaar; bildiğiniz üzere daha önce deist oluş sürecimi, neden deist olduğumu "Neden Deist Oldum" adlı yazımda çatır çatır yazmış ve bunun devamının geleceğini söylemiştim. Ahanda şuanda okumakta olduğun klavyesine koduğum yazısı tamda o yazının 2.bölümü olmakta efem (Not: din dersi vermeye gelmiş olanlar varsa lütfen konudan besmele çekerek uzaklaşsın, din dersi vermek amacıyla gönderilen yorumları yayınlamayacağımı açık açık belirtmek isterim)

Şimdiii hazır hava güzelken ve ben kaynamaktan ebemin sidiğine dönmüş çayımı keyifle yudumlarken sırt ağrımında bana verdiği o dayanılmaz hisle beraber neden deist olduğumu anlatmaya devam edivereyim gari.

Öncelikle kafama takılan şeylerden biri Tanrının Muhammed'in cinsel hayatıyla ilgili ayetler göndermesiydi, çok garip geliyodu bana. Peygamber bile olsa bize ne başkalarının cinsel hayatından? Bu kitap ve din insanlığı doğru yola iletmek için gelmemiş miydi? Muhammed' tanınan ayrıcalıklar ile ilgili ayetlerin insanlığa ne faydası var?
Bence Yaratıcı dediğimiz mükemmel varlık kimsenin cinsel hayatıyla uğraşmazdı. Üstelik bu cinsel bazlı ayetlerin bazılarında da peygamberine tanıdığı ayrıcalıkları anlatıyor, kadınlardan bahsederek resmen "alayını karın olarak alabilirsin" diyor :) İslamiyet kadına değer veriyor, köleliği kaldıran dindir falan deniyordu hep; zira bende öyle biliyodum müslüman. Fakat Azhab-50 yi tarafsızca, okuduğumda (tarafsızca okudum, bu çok önemli) hiçte öyle olmadığını anladım. 

Ayrıca kadınlardan bahsedilen "aranızdan isteyenler kendini peygambere hiğbe edebilir" sözünün geçtiği ayeti gördüğümde gözlerime inanamadım; ne demek hiğbe etmek yahu :)? Nasıl yani hiğbe, kadın mal mı ki, yani kendini mal olarak birilerine verebiliyo mu? "All beni alll kendimi sana hiğbe ettim sana günah yok, kaç karın olursa olsun sana serbest al beni aaaaaaalll" Benim bildiğim hiğbe edilebilecek şeyler "mal" lardı.

Bakınız Azhab-50 diyanet meali: "Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan (hiğbe eden), Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir"

Ayetten anlayacağım üzere kadın o kadar değerli ki (ironi) ganimet olarak alınabiliyor; eşya gibi bişey babasını satayım. Ayrıca bazı kadınlar kendini ona bağışlayabiliyor, süper bi olay :) Kendi kendime "oğlum burada enteresan şeyler oluyo" dedim ister istemez. Yaratanın işi gücü bitmiş, tüm derdi peygamberin karıları, ilişkisi ve cinsel hayatı sanki.
Yahu kafası birisine tanıdığı cinsel ayrıcalıklarla dolu olan ve bunu mesaj iletmeye çalıştığı kitabında anlatan yaratıcı olur mu? Hadi tamam "insanlara öğretmek için anlatıyo" falan diyip kendimi kandırmaya çalışayım, tamam da o zaman neden bu ayetlerin çoğunda peygambere verdiği ayrıcalıklardan bahsediyo? Bize ne hacı dayı, biz insanlığa getirisi ne, ne yapalım yani peygambere kadınlar konusunda torpil varsa? Ganimet, hiğbe, bilmem ne... Kadının değeri bu mudur? Savaşta ele geçirilen kadınların ganimet sayıldığı ayet ve bazı diğer ayetlerde beni şoka sokmuş, açken 1 kilo dondurma yemiş gibi hissettirmiştir.

Kadınların kapanması konusunda da ciddi şeyler takıldı kafama. Kadın erkeklerin nefsinden ve tacizinden sakınmak için kapanmak zorundaysa, 40 derece sıcağın altında örtülü gezmek zorunda bırakılıyorsa ve bunu yaratan emrettiyse bana göre burada da ciddi bi adaletsizlik vardı. Yaratıcı keyifle izliyo olmalı "Ooohhh hava sıcaklığını da 42 dereceye ayarladım izle şimdi cümbüşü, birazdan başlar terlemeye. İyi ki erkeğe kapanmayı emretmedim onlar ne güzel don atlet geziyor"
Kadını çöp tenekesinin içine koy, erkek yinede bununla ilgili fantezi kurabilir. Tanrı hem erkeği böyle yaratıp hemde kadınlara kapanın diyorsa kesinlikle ne yaptığını bilmiyor. Kadın orasını burasını kapatacağına erkek gözünü kapatsa ya, daha iyi olmaz mı? Hem bize beynimizden tamamen bağımsız çalışan, atarlı mahalle delikanlısı gibi bi organ ver, hem nefis verdim de, hemde bununla mücadele edin de, şerefsizim bunları yapan ben olsaydım linç girişiminde bulunurdunuz :)

Diğer yandan kader mevzusu, Allah olacak her şeyi, ne yapacağımızı falan biliyosa biz neden sınavdayız? Sınavın sonucu zaten belliyse, kaderimiz zaten yazılmışsa sınava tutulmamız mantık işi mi? Cevap evetse bana acayip mantıksız geldi, "aslında olacak herşeyi biliyo ama aynı zamanda bizi sınıyo" hmmm enteresan. Enam 39 da diyoki "Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar"
Ne güzel işmiş yahu, biz resmen birer kuklayız. Beni iyi yada kötü yola istediği gibi teşvik edebiliyo, ama bu arada beni sınava tabi tutmuş oluyo ve ben güyya kaderimde serbestim öylemi, yahu iyide kendin yönlendirdiydin beni buraya :) Böyle sınav mı olur, bu şuna benzer:
Öğretmen gelip sınıfa yazılı yapacakları kağıtları dağıtmaktadır, ama tüm kağıtlara öğrencilerin alacağı notu aslında yazmıştır ve biliyordur. Üstelik öğrenci sıkışıp "hocam şurası böyle miydi?" dediğinde ister yanlış yönlendirir, ister doğru. Ama hey, durun bakam, o sınav yapıyor, aman Tanrım ne kadar da adaletli ne kadar da mantıklı geldi bana anlatamam.

bana göre Tanrı, deist, deizm, deizm nedir, din, din olmasaydı, dinler, inancımı sorguladım, inanç, islamiyet, körü körüne inanmak, müslüman, Neden deist oldum 2, safsata, Tanrının dini yoktur,

Şimdi bugün islami örgütün birinin başka mezhepten bi çocuğu ikiye ayırdığı bi video izledim. Şaka değil gerçek, videonun etkisinden psikolojim hala düzelemedi diyebilirim. Çocuğu brandanın üzerinde bildiğin ikiye ayıran sakallı bi kaç o-rosbu evladı vardı ve arapça bişeyler geveleyip zafer işareti yapıyolardı. Şimdi bu çocuğun kaderinde soluk borusu, damarları, et parçaları dışarı sarkacak şekilde gerdanının orasından kesilip, aşağı kısmı sakallı adamlarca branda üzerinde sağa sola vurularak kesilmek mi vardı? Merhametli olan Tanrı bunu mu uygun görmüştü? Hmmm... Ne güzel, merhametli olduğunu söyleyen yaratıcıya ne kadar da uygun bir kader tayini, ne kadar da güzel bir merhamet örneği değil mi?
Peki bu gibi durumlara maruz kalan insanların ailelerini yada tepki gösterecek olan halkı nasıl uyutuyolar? Şu gibi sözlerle: "O varya şimdi kesin cennette, Allah onu yanına aldı (oldu canım hatta birde playstation vermişler eline, cennette keyfi bi yerinde ki sorma gitsin)" veya "Melek oldu melek, dinlerin, tarikat ve mezheplerin yıkadığı beyinler yüzünden katledildi değilde, melek oldu melek..." Kör olan insanları yönetmek ve kullanmak için yazılmış ne enteresan şeyler var, sonra bunları insanlara yaratanın kelamı olarak nasıl da yutturmuşlar babasını satayım.

Kafamı karıştıran sayısız şey vardı daha önce de dediğim gibi, yazmaya kalksam destan olur. En basiti çamurdan yaratılma olayı bile İslamiyet, Hristiyanlık gibi dinler yokken, ben taaaa dedemin dedesinin dedesinin dedesinin testislerinde tohumken vardı. Gılgamış destanında çamur kopartıp yazıya fırlatarak Engidu'yu yaratan, Sümerlerin Enuma-Eliş destanında toprağı Kingu'nun kanıyla yoğurarak, Çinli çing çong reyizlerin destanında Tanrıça Nüva çamuru yoğurarak,  Luxor tapınağının duvarındaki kabartma resimde Tanrı Khnemu (Khnum) çömlek tezgahında (iyi fikir, süper işçilik), Prometheus'un gözyaşlarıyla toprağı çamur haline getirip şekil verdikten sonra ruh vererek insanı yaratması (romantik çocuk) gibi bir sürü antik metin ve inanış var.
Peki Allah orjinal fikir üretememiş miydi de bunlardan alıntı yaparcasına oda çamurdan yaratmaya başlamıştı? Niye yani, niye ille de çamur :)?
Yaratıcı yoktan var edecek kadar kudretliyse zaten yaratması için malzemeye de ihtiyacı olmaz ki, çamurdu, torna tesbihti falan, gerek var mı bunlara? Bu tarz şeyleri araştırıp benzerlikleri öğrendikçe aklımda ister istemez şu fikir oluştu, hani bizde bi söz vardır ya "Delinin biri kuyuya bi taş atmış..." diye, sanırım din denen olgunun daha ilk başlayacağı zamanlarda birisi bu sözü yumurtlayıp "bizim Tanrımız ulu manitu bizi çamurdan yarattı" demiş ve farklı kültürlerden, farklı ülkelerden olan insanlar bu sözü ve dini alıp kendilerine göre uyarlamış, süslemiş ve zamanla insanları nasıl daha iyi yönetiriz diyip dinleri oluşturmuşlar.

Madem lanetleyecektin, haram kılacaktın domuzu niye yarattın ? "Yaaa bunu güzel yaratamadım lanet olsun tipi bişeye benzemedi, silgimi getirin çabuuuuk! -Silgi kalmamış efenim! -Pfff, tamam böyle kalsın bu, sürün bunu üretime" diyip mi lanetledin, olay nedir? Bi faydası olmayacaksa sadece bize yasakladığını söylemek için mi yarattı yani Tanrı bunu? Biz görüp "ıyyy pis hayvan" diyelim diye mi yaratıldı :) ?

İnsanlara vaatler vermeye gelince de dinden iyisini bulamazsınız; ama kuru vaatler tabi, benzin bedava olacak diyen Cem uzan gibi...1000 kere şu ayeti oku, 1500 kere şu duayı okuyup yastığın altına koy bilmemne saçmalıkları, şaka gibi şeyler. Hatta akp seçimi kazansın diye bile böyle şeyler yapanlar var :) Yüce yaratanın başka işi kalmadı da trilyonluk evrende siyasi partilere oy verdirmekle uğraşacaktı: "Tamam, şuan senin duan sayesinde Ahmet'in kaderini değiştirdim, bu seçimde senin dua ettiğin partiye oy atacak" Dinler öyle bir hale geldi ki, trajikomik bir hal var ortada.

Dinimi sorgulamama neden olan şeyler yok mu daha; ohooo olmaz mı dur:
(Bunları yazarken şunu çok iyi biliyom, yine herkes savunmak istediği için bunları işine geldiği gibi anlamaya çalışacak, tıpkı yıllardır bize farklı anlatılan masallar gibi, fakat ben bunu yapacak olsam zaten sorgulama yoluna baş koymazdım)

Yusuf/2: "Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik"
Şimdi bi saniye, kafam karıştı. Anlamamız için onu arapça mı indirdi :)? Hmmm, doğru aslında zaten tüm dünya arapça konuşuyo hatta tek egemen dil arapça şuan. İş başvurularında bile "arapçan var mı?, kaç kur gittin diye soruyolar" Bana kalırsa bunu ya peygamber kendisi yazdı yada yüce dedikleri yaratıcı tüm dünyanın arapça konuşmadığını bilmiyor. E evreni yaratan güç bilgisiz olamayacağına göre? Nanaaaannnttt ! Doğru cevap... 

İhlas 2: "Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar ona muhtaçtır, o birşeye muhtaç değildir)"
Muhammed 7: "Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz"
Şimdiii bizi yakıp yıkma tehditlerine geçmeden önce bi karar verelim, yaratıcı yardıma muhtaç mı değil mi? Herşeye gücü yetmiyo mu? Yetiyosa neden yardıma ihtiyacı var? Ayak kaydırmak nedir :)?

Kuran 77/23: "Biz ölçtük, biçtik. Biz en iyi biçim verenleriz."
Kuran 95/4: "Muhakkak ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık."
O zaman karnında fazladan kol, bacakla, kafasına yapışık başka, orantısız bi kafayla, dötüne yapışık fazladan işlevsiz bacakla, ikiz doğarak bacaklarının olması gereken yerden birbirine yapışık olarak sorunla yüzleşen çocuklar ne?
Kafasının oranı vücuduna göre 8 kat büyük olanları kim yarattı? Eğer bunlar güzelse, yukarıda nasıl bi güzellik anlayışı var merak ettim doğrusu.

bana göre Tanrı, deist, deizm, deizm nedir, din, din olmasaydı, dinler, inancımı sorguladım, inanç, islamiyet, körü körüne inanmak, müslüman, Neden deist oldum 2, safsata, Tanrının dini yoktur,

Maide 101/102: "Ey müminler, açıklandıkları takdirde zorunuza gidecek konuları sormayın, eğer Kuran inerken bu soruları sorarsanız onlar size açıklanır. Oysa Allah onlara değinmemiştir. Hiç şüphesiz Allah affedicidir, yumuşaktır. Sizden önceki bir ümmet böyle konuları sordu, fakat sonra bunlar yüzünden kafir oldular."
Bence birçok ayet gibi bunu da Muhammed kendisi yazmıştı. Bunun halk arasındaki tabiri şu "Şşş, oğlum çok kurcalama lan" Yaratıcı dedi diyerek yazmışlar ve işlerine karışılmasını bi güzel engellemişler.

Tabi yaz yaz bitiremem böyle yüzleeeeeerce şey var kafamı veli efendi hipodromuna çeviren. Ama enteresan bulduğum bişey daha var, halkımızın çoğu inandığı dinin kitabını okumamış ki :) Anasından, babasından, dıdısının dıdısından duyduğu gibi zannediyolar bu dini. Hoşgörü diniymiş :) Hoşgörü dini olmadığını zaten arap ülkelerini ve ülkem inananlarını görünce anlıyodum, beynim görevini yerine getirip "hani lan hani nerede hoşgörü?" diyodu. İşin diğer komik yanı ise, bu şiddet içeren ayetleri fark edenler bunu diğer inançlı insanlara sorduğunda ise, onları uyutmak için hep şu cevap veriliyor "ama o zamanki şartlar", "ama o ayetin indiği dönem", "ama windows xpnin çıkış tarihi"... Peki bakınca gördüklerim nelerdi?

Tevbe 9/29: "Kitap verilenlerden, Allah`a, ahiret gününe inanmayan, Allah`in ve peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."

"İsteyen istediğine inansın herkes özgür, islamiyet hoşgörü dinidir" demeye devam edin siz, bakın ayet gayet açık, Allah'a, harama falan inanmıyosa onlarla savaşın yada haraç alın diyo. Aaah aaah, yaratanın kelamı diye dillendirip duruyolar, nan azıcık kafamı bacaklarımın arasına alıp düşündüğümde şu soru bile geldi aklıma "cizye verene kadar?" Yaratanın cizyeyle (haraç) falan ne işi var; peygamber olduğunu iddia edenlerin işi olmasın ? Evet, öyle zaten... Bu ayetten anladığım şuydu: "Herkes islamı kabul edene kadar onlarla savaş, baskı uygula" Ama a-ma, am,a-ma hoş, hoş-görü? -Yaw he he!

Tevbe 5: "Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder."
Hmmm, iyide hani hoşgörü, hani isteyen istediğine inanıyodu ? Benim dinim bana senin dinin sanaydı? Geçti mi o sezon, ilkbahar yaz kreasyonu mu bu? Namaz kılıp zekat verirlerse serbest bırakın deniyor, ondan sonrada vay efendim hoşgörü falan...
Bunlara benzer onlarca ayet çarptı gözüme (Maide 33, Tevbe 38/39, Tevbe 123, Ali İmran 28 vb. Tabi siz bunların her birine bulmak istedikten sonra bi kulp bulursunuz, ama ben istemiyodum. Bi an şunu fark ettim, benim namaz kılıp, oruç tutarken, dua ederken ve sohbet ederken içinde olduğum din ile (ülkemizde yaşanan din ile) alakası yoktu Kurandaki dinin. İslamiyet bu diye inandığım tüm değerlere ters düşmüştü bi kere Kuran. Fark ettim ki asıl islamiyeti yaşayanlar, Kurana göre yaşayanlar, tıpkı Kuranın emrettiği gibi, tıpkı ışid, taliban, elnüsra, elkaide ve onlarca arap gibi, sırf insanlar başka mezhepten, başka dinden diye onlara işkence edenler, öldürenler, kafasını kesip zafer işareti yapanlardı. Çünkü yukarıdakilere benzer ayetleri bende okuyup gaza gelsem, yan komşumu kesmeye bile giderdim...

bana göre Tanrı, deist, deizm, deizm nedir, din, din olmasaydı, dinler, inancımı sorguladım, inanç, islamiyet, körü körüne inanmak, müslüman, Neden deist oldum 2, safsata, Tanrının dini yoktur,

"He diyeceksiniz ki bu ayetler hangi olaylar üzerine indi biliyomusunuz?" bilmiyorum, bilmekte istemiyorum, çünkü iş kıvırmaya gelince hep ortaya bu durum çıkıyo. Bazı ayetleri düz okunduğu gibi anlarken bazılarını sırf çıkarım için şunun için dediydi bunun için dediydi diye anlayamam, adaletsizlik olur. Diyelim ki farklı durumlar için indi bu ayetler, ne değişecekti? Sonuçta ortada öldür emri olan bir sürü söz var. Düşündüm şöyle bi, eğer bunlar belli olayların üzerine indiyse ve bu yüzyılda o olayları anlamamıza imkan yoksa yada insanlığa bi getirisi yoksa benim gözüme anı yada savaş defteri gibi görünmekteydi.
Kaldı ki "öldür" dediğini insanları yaratan da, onların kaderini tayin eden ve daha onları yaratmadan kaderlerini bildiği halde onları yaratan da oydu.

Koskoca 6 yıllık inanç sorgulama süremde bu kadarcık mı şey vardı yani? Tabi ki hayır. İşin bide hadis boyutu vardı, devlet porno siteleri yasaklayacağına aşağıdaki hadisleri yasaklamalıydı aslında İşine gelene göre gerçek, işine gelmeyene göre yalan olarak adlandırılan hadisler bunlar.

"Peygamber bir gecede dokuz hanımıyla ayrı ayrı cinsel ilişki kurardı" ( Buhari, MuhtasanTecıîd-i Sarih, hadis no: 192.) (İyiymiş)

“Cebrâil bana bir çömlek getirdi de ben ondan içtim ve bunun üzerine bana cinsî münasebette kırk erkek gücü verildi” (IbnSa’din, et-Tabakatu’l- Kübra, s.374) (Bakınız eski tarihte ilk viagra, hemde ilahi viagra)

Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi.(Buhari, Hibe, 8). (Yorumsuz :D)

"Kocasının yatağa davetini kabul etmeyen ya da GECİKTİREN kadına Allah darılır,ve: ''Ebu Hüreyre (r.a)dan rivaytle: Kocası razı oluncaya kadar Allah dargın kalır ve melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler'' Sahih-i Buhari cilt IxS35-6 hadis no:1337 (Yani erkeğin isteği önemli)

"Hz.Muhammed buyuruyor ki; "Eğer kadın deve sırtında iken kocası kendini cinsi münasebet için isterse kadın kocasına mani olamaz" (İbn-i Mace 1853) (Brazzers bu fikri duysa varya direk bu fikri içeren film çeker, belki de çekmiştir bile)

Şimdi böyle enteresan hadisleri görünce dinden ziyade erotik filmler gelmiyo değildi aklıma. İşin enteresan yanı da burada, çünkü zamanında böyle hadisleri görünce bende şöyle diyodum "ben Kurana bakarım Kuranda yazıyo mu?" Nan iyide namazı da hadislere göre kılıyoruz, işimize gelmeyince hadisler yalan kaka, işimize gelince oh ne ala demek olmazdı, dansözlük yapamazdım içim elvermiyodu ve aklıma 40 tane soru geliyodu bu konuda.

Dediğim gibi ne yazık ki benim ve çevremdeki insanların inandığı islam gerçek islam değildi, bunu fark ettiğimde her ne kadar dünyam yıkılmış olsa da, içimde uyanmış olmanın sevinci de yok değildi hani.

Tabi sorgulayıp tamam böyle değil, bunlar yalan dolan dedikten sonra sorun bitti mi benim için, tabi ki de hayır efem. Bu sefer de "Tanrı varsa neden bu kadar vahşete göz yumuyo, neden dünyada hep kötüler kazanıyo, Yaratıcı varsa ve dünyaya karışmıyosa ne işe yarıyo?" gibi yüzzzzzlerce soru beynime tecavüz etmeye başlamıştı. Fakat önce şunu düşündüm Yaratıcı varsa ve dünyaya sürekli müdahale etmesi gerekiyosa o zaman düzeni düzgün kuramamış, düzgün yaratamamış demek olurdu bu; yani yaratıp sonra karışmaması bile bu yüzden daha mantıklı gelmişti bana. Peki sonra neler olmaya başladı?

Zamanla bu yaratıcı fikri kendime sorup cevap bulamadığım çeşitli sorulardan dolayı kafamda şekillenip durdu, hamur işi yapar gibi yoğurdum da yoğurdum. Sonra dank etti ve şöyle dedim "Peki ya yaratıcı evrense?" Bunun üzerine çok düşündüm ve bana en mantıklı gelen şey bu olmuştu; derken, tana na naaaa. Lan acaba bu delice bişey mi, benim gibi böyle düşünenler var mıdır ki derken fark ettim ki yaratanın evren olduğunu düşünen bir sürü insan var ve tek değilim. Neticede kendi akıl ve vicdanıma göre doğru inancı benimsediğim için içimi huzur kaplamış olsa da araplardan ve arapça olan adımdan nefret etmiş oldum... Öyle işte hacı dayılar, "nasıl deist oldum" serimin 2.yazısını da bitirmiş oldum. Bu yazıyı yazma amacım daha önce de belirttiğim gibi, kendi inancımı nasıl sorguladığım ve değiştirdiğim, nelere takılıp ne gibi aşamalardan geçtiğimi paylaşmaktı; yani çıkıpta bana Papua Yeni Gine'nin müftüsü gibi dini öğüt veya ders içeren yorumlar atarsanız yayınlamayacağımı, dubstep müzik eşliğinde bu yorumları sırf bana itaat etmedikleri için cehenneme atacağımı bildirmek isterim.

DİPNOT: Bazı arkadaşlar bu yazılarımı okuyup bana soru sorma yada konuşma ihtiyacı duyuyolar, bazıları da laf koyup ereksiyon olma ihtiyacı duyabiliyor. Fakat sizin zannettiğiniz gibi bilgisayar başında yatan, hiçbir işi olmayan biri değilim, bundan dolayı her sorunuza, yazdığınıza uzun cevaplar veremeyebilirim, hatta hiç cevap veremeyebilirim. İyi durumdaysam zaten sohbet ediyorum, merak ettiklerinizi cevaplamaya çalışıyorum. Yoğun sırt ve bel ağrıları ile işten eve geldiğimde hiç bir şey yapacak halim olmuyor; kaldı ki cevap vereyim. Bazı arkadaşlar alınganlık yapıyolar (hatta bazıları terbiyesizlik yapıyolar) kısa cevap verince yada "bunu düşünüp sen bulmalısın" diyince sanki onlara ana bacı sövmüşüm gibi bir ruh haline giriyolar. Arkadaşlar ben 444 lü çağrı merkezi işletmiyorum, bir HAYATIM var ve inandırıcı olmasa da ben de İNSANIM ! Lütfen biraz EMPATİ ve HOŞGÖRÜ !!! Bu kadar yazdığım yeter, hadi güle güle...

Yazının diğer serilerini okumak isteyenler aşağıdaki bağlantılara tıklayabilir:
Neden Deist Oldum 1 | Neden Deist Oldum 3