HABERLER
Dini Haber
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2000 YILLIK KİTAPLAR İSA'NIN YENİ BİR DİN YARATMADIĞINI KANITLADI

din, hristiyanlık, İsa'nın Tanrısı, Hz.İsa'ya dair en eski kaynak, 2000 yıllık metal kitapta İsa, Barı Şeria'da mağarada bulunan, İsa yeni bir din mi getirdi?, A, İsa Yahudi miydi,İsa ve Kral Davut
2.000 YILLIK KİTAPLAR İSA'NIN YENİ BİR DİN YARATMADIĞINI FAKAT KRAL DAVUT ZAMANINDAKİ ESKİ BİR GELENEĞİ YENİDEN DÜZENLEDİĞİNİ KANITLADI!

Birleşik Krallık'taki Surrey Üniversitesi'nden Roger Webb ve Chris Jeynes isimli araştırmacılar 2000 yıldan eski belgeler ile bazı şeylerin gerçekliğini doğruladılar. Eski kodlamalar İsa'nın yeni bir din yaratmadığını ancak Kral Davut döneminden itibaren eski bir geleneği düzenleyip devam ettirdiğini iddia ettiler.

Uzmanlara göre kitaplar (kodexler) İsa'nın 1000 yıl öncesine, Kral Davut'a dayanan Süleyman'ın tapınağında ibadet eden ve bir erkek-kadın Tanrı'ya inanan bir Yahudi mezhebin parçası olduğunu öne sürüyor.

Sürpriz olan şey ise 2000 yıl öncesine dayanan bu eski metinlerin Hristiyanlık hakkındaki görüşler üzerinde devrim yaratabileceğidir.

Bilim adamları tarafından Hristiyanlığın tarihini değiştirebilecek devrimci bir keşif olarak kabul edilen bu testler, metalden yapılmış halkaların birleştirdiği eski metinlere dayanmaktalar.

Raporlara göre eldeki kanıtlar bu antik metal metinlerin (kodekler) MS 1. ya da 2. yüzyıla kadar uzandığını öne sürüyor.

Roger Webb ve Kıdemli İrtibat Görevlisi Prof. Chris Jeynes, kodeksin modern kurşun örneklerinin tipik olan atmosferik polonyumdan kaynaklanan radyoaktiviteyi göstermediğini, kodeksin öncülünün bir yüzyıl önce erimiş olduğunu gösterdiğini ve günümüz üretiminin bir ürünü olmadığını bildirmiştir.

Testler ayrıca kodların dilinin Eski-İbranice olduğunu doğruladılar. Bu kodlar İsa'nın gelişini sembolize eden sekiz köşeli yıldızlarla kaplılar.

Uzmanlar tarafından dikkatle aktarılan kodlarda İsa'nın yeni bir din yaratmaya çalışmadığı, ancak Kral Davut'un zamanının eski geleneklerini yenilediği açıklandı. Ayrıca İsa'nın ve onun takipçilerinin ibadet ettikleri tanrının hem erkek hem de kadın olduğu bu buluş ile açıklığa kavuşuyor.

Bu kitap 2006 yılında Batı Şeria'daki bir mağarada bulundu ancak 2011 yılına kadarki bulgular halka açık değildi. Araştırmacılar bu keşfi İsa'nın tarihsel varlığının en eski kanıtlarından biri olarak tanımladılar. Bununla birlikte bu keşif İsa'nın yaşamına bütünüyle devrimci bir bakış açısı sunuyor çünkü İsa'nın geliştirdiği dinin kökenine ve inandığı-taptığı Tanrı'nın aslında nasıl olduğuna ışık tutuyor.

Şu anda antik metinler Ürdün'ün başkenti Amman'ın Eski Eserler bölümünde yer almaktadır.

Yazan & Çeviren: A.Kara

YARATILIŞ DESTANLARI

Hazırlayan: A.Kara


YAHUDİ & HRİSTİYAN VE İSLAMİ İNANÇTA YARATILIŞ
Yahudi Torah ve Hristiyan İncil'in ilk kitabı olan "Yaratılış", her ikisi de bugünün Yahudi, Hristiyan ve İslami inançları tarafından dünyanın yaratılışı olarak kabul edilen iki asal öykü içerir. İlkinde, Tanrı, "Işık olsun," der ve ışık olur. Altı gün içinde, gök, toprak, bitkiler, güneş ve ay, hayvanlar ve insanlar dahil tüm canlıları yaratır. Tanrı hepsine "Verimli ol" der. Yedinci günde, Tanrı dinlenir, eserlerini tasarlar ve iyi bir değerlendirme yapar. İkinci hikayede ise Tanrı dünyadaki ilk adam olan Adem'i yaratır. Onun yaşaması için Adem'e bir bahçe yapar, ama “İyi ve Kötü Bilginin Ağacı” ndan meyve yemesini yasaklar. Adem hayvanları isimlendirir ama kendisi yalnızlık çekmektedir. Tanrı Adem'i anestezi altına alır ve kaburgalarından biri ile ilk kadın Eve'yi (Havva) yaratır. Konuşan bir yılan Havva'yı yasak meyveyi yemeye ikna eder ve aynı şekilde Havva'da Adem'i yemesi için ikna eder. Tanrı onların yasak meyveden yediklerini anladığında, onları bahçeden dışarı sürer ve insanı ölümlü yapar.

YUNANLAR VE TİTANLARI
İlk Yunan şairleri evrenin doğumuna dair çeşitli yazılar çıkardılar. En iyi korunan "Hesiod's Theogony"dir. Bu ilahide, Gaia da (ana toprak) dahil olmak üzere ilkel başlangıçtaki kaostan en eski tanrılar gelir. Gaia kendini korumak için Uranüs'ü, gökyüzünü yarattı. Sonra  Zeus'un şimşeklerini, 50 kafası ve 100 eli olan canavarları, tepe gözlü Cyclopslar (Kiklops) da dahil olmak üzere tuhaf bir tanrı ve canavarlar topluluğu oluşturdular. Sonra gelen tanrılar ise Titanlar olarak biliniyordular. Onlar 6 oğul ve 6 kızdı. Uranüs, canavar çocuklarını hor gördü, onları yeryüzünün iç kısmı, bağırsakları olan Tartarus'a hapsetti. Öfkeli Gaia büyük bir orak yaptı ve en küçük oğlu Kronos'a talimatlar verdi. Bir sonraki seferde Uranüs Gaia ile birleşmek için ortaya çıktığında, Kronos ortaya çıktı ve babasının genital organını kesti. Uranüs'ün kanı ve haşere bitlerinin düştüğü yerde, daha fazla canavar, dev ve hiddet ortaya çıktı. Kutsal testisler tarafından kanlanan deniz köpüğünden tanrıça Afrodit geldi. Daha sonra Kronos, gelecek nesil tanrıları olan Zeus ve Olimposluların babası olur.

HİNDU KOZMONOLOJİSİNİN BRAHMA İLE BULUŞMASI
Hindu kozmolojisi, yaratılışın birçok efsanesini barındırır ve asıl oyuncular yüzyıllar boyunca yükselmiş ve önem kazanmıştır. En eski Vedik metni, Rig Veda, 1000 başı, gözleri ve ayakları olan devasa bir varlığa sahip Purusha'yı anlatır. Yeryüzünü bir örtü gibi sarıyordu. Tanrılar Puruşa'yı kurban ettiğinde, onun vücudu, kuşları ve hayvanları yaratan arıtılmış tereyağını üretti. Vücut parçaları dünya elementlerine, tanrı Agni, Vayu ve Indra'ya dönüştü. Ayrıca, Hindu toplumundaki kast sistemindeki 4 kast onun bedeninden yaratıldı: Rahipler, savaşçılar, genel halk ve hizmetkârlar. Tarihsel olarak daha sonra, Brahma (yaratıcı), Vişnu (koruyucu) ve Şiva (yok edici) üçlüsü önem kazanmıştır. Brahma, uyuyan Vishnu'nun göbeğinden filizlenen bir nilüferde görülür. Brahma, bu günlerden birinde ya da 4.32 milyar yıl süren zaman zarfında evreni yaratır. Sonra Şiva evreni yok eder ve döngü yeniden başlar (kolay gelsin).

JAPON DÜNYA ADASI
Tanrılar ilkel okyanusun üzerinde yüzen köprünün üzerinde duran, iki kutsal kardeş olan erkek kardeş İzanagi ve kızkardeşi İzanami'yi yarattılar. Tanrının mücevherli mızraklarını kullanarak, Onogoro'nun ilk adasını çaldılar. Adadan sonra İzanagi ve İzanami evlendi fakat çocukları sakat doğdu. Tanrılar onları bir protokol ihlali üzerine suçladı. Evlilik ayini sırasında ilk önce kadın, yani Izanami konuşmuştu. Evlilik ayinlerini doğru bir şekilde yapan tanrılar birleşti ve daha fazla tanrı ile Japonya'nın adalarını ürettiler. Ancak ateş tanrısı Kagutsuchi-no-Kami'nin doğumu sırasında Izanami öldü. Üzüntüden sarsılan İzanagi, onu ölülerin ülkesi Yomi'ye kadar takip etti fakat Yomi'nin yemeğini yedikten sonra geri dönemedi. İzanagi aniden İzanami'nin ayrışan bedenini görünce çok korkmuş ve kaçmıştı. Izanami çıldırdı, onu çirkin bir kadın olarak takip etti. Izanagi dikkatini dağıtmak için ona kişisel eşyalarını fırlattı. Yomi'nin mağara girişinden kaçarak, onu bir kaya ile engelledi, böylece hayatı ölümden kalıcı olarak ayırdı. (Hades ile Persephone gibi, değil mi?)
[Adem ile Havva'ya benzer hikaye, ataerkil düzen örneği]

ÇİN, ORTA KRALLIK
Yin ve yang'ın karşıt kuvvetlerini içeren, zamansız boşluk içinde yüzen kozmik bir yumurta vardı. Kuluçkadan sonra, ilk var olan Pan-gu ortaya çıktı. Yumurtanın ağır parçaları "yin aşağı doğru sürüklenerek yeryüzünü oluşturdu. Daha hafif parçalar "yang" gökyüzünü oluşturmak için yükseldi. Pan-gu, parçaların yeniden şekillenmesinden korkuyor, yeryüzünde durup gökyüzünü tutuyordu. Gökyüzü 30.000 mil yüksekliğe ulaşana kadar 18.000 yıl boyunca günde 10 metre büyüdü. Çalışması tamamlandığında ise öldü. Onun parçaları, hayvanlar, hava durumu fenomenleri veya göksel bedenler olsun, evrenin unsurlarına dönüştü. Bazıları onun üzerindeki pirelerin insanlara dönüştüğünü söyledi ama başka bir açıklama daha var:
Tanrıça Nuwa yalnızdı, bu yüzden Sarı Nehir'in çamurunu yoğurarak insanı çamurdan yarattı. Yarattığı ilk insanlar onu sevindirdi fakat yaratmak uzun sürmüştü. Bu yüzden yeryüzüne çamurlu damlacıklar attı, her biri yeni bir insan oldu. Bu aceleyle yapılmış insanlar normal halk, daha önce çamurdan yoğurarak yarattığı insanlar ise soylular oldular.
[Görüldüğü üzere İslam henüz yokken, çamurdan, balçıktan insan yapma hikayeleri çok farklı toplumlarda zaten mevcuttu. Bir diğer örneği Prometheus'un çömlekçi tezgahında insanı yaratmasıdır. Ayrıca yine Tanrıça Nuwa, tıpkı Allah gibi, insanı bilinmek istediği için yaratmıştır.]

AZTEKLER
Azteklerin toprak annesi Coatlicue ("yılanların etekleri"), insanların kalplerinden ve ellerinden  kolyesi olan ve isminden de anlaşılacağı gibi yılanlardan oluşan etek giyen korkunç bir tanrıça şeklinde tasvir edilmiştir. Hikayeye göre Coatlicue bir obsidyen bıçağı tarafından döllendikten sonra ayın tanrıçası Coyolxauhqui'yi ve güney gökyüzünün yıldızları olan 400 oğulu doğurdu. Daha sonra, Coatlicue gökyüzünden düşen, öldürücü, tüylü topları bulup onları beline yerleştirdi ve bu tüylü toplar tekrar hamile kalmasına neden oldu. Coyolxauhqui ve erkek kardeşleri annelerinin anormal hamileliği karşısında şok oldular ve öfke ile annelerine karşı döndüler. Bununla birlikte, Coatlique'nin içindeki çocuk savaş ve güneş tanrısı Huitzilopochtli, rahmin içinde tamamen büyümüştü ve zırhlıydı (ot sarmanın zararları). Sonra o Coyolxauhqui'ye saldırdı ve onu bir ateşin yardımıyla öldürdü. Kafasını kesip gökyüzüne fırlattı ve o bir aya dönüştü.
[Tanrıçanın 2. hamile kalma hikayesi bir nevi Meryem-İsa hikayesi gibi.]

ANTİK MISIR'IN RUHLARI
Eski Mısırlıların birkaç yaratılış efsanesi vardı. Her şey, Nu'nun (ya da Nun'un) dönen, kaotik sularıyla başlar. Atum kendini var olmaya itti ve bir tepe yarattı, aksi halde onun durması için bir alan olmazdı. Atum cinsiyetsizdi ve her şeyi gören bir göze sahipti. Hava tanrısı olan oğlu Shu'yu tükürdü. Atum daha sonra nem tanrıçası olan kızı Tefnut'u kustu. Shu ve Tefnut, Geb, yeryüzünü, gökyüzünü ve kabuklu yemişi yarattılar. İlk önce dolaşıkdılar, ancak Geb, kabuklu yemişi üstünden kaldırdı. Yavaş yavaş dünyanın formu düzenlendi ama Shu ve Tefnut kalan karanlıkta kayboldular. Atum her şeyi gören gözünü çıkardı ve onları aramaya gönderdi. Shu ve Tefnut göz sayesinde geri döndüğünde Atum neşeyle ağladı. Gözyaşları yeryüzüne çarptığında ise insanlar ortaya çıktı.

BABİL NEHİRLERİ
Babil yaratılış efsanesi Enuma Eliş, su tanrıları Apsu (tatlı su) ve Tiamat (tuzlu su) ile başlar ve birkaç nesil tanrılar ortaya çıkarır ve Ea'ya ve birçok kardeşine yol açar. Ancak bu genç tanrılar, Apsu ve Tiamat'ın uyuyamayacağı kadar gürültü yaptılar (İstanbul'da site hayatı). Apsu onları öldürmek için plan yaptı ama Ea'nın erken davranarak Apsu'yu derin uykuya daldırdı.

Mummu Apsu'yu uyandırmaya çalıştı ama başaramadı - Ea Apsu'nun halesini aldı ve kendisi taktı, Apsu'yu öldürerek Mummu'yu zincirledi. Apsu, Ea'nın ve eşi Damkina'nın mesken yeri oldu. Ea ve Damkina, Apsu'nun kalbinde Marduk'u yarattı. Marduk'un ihtişamı Ea'yı ve diğer tanrıları aştı ve Ea ona "Oğlum, Güneş" dedi.

Tiamat intikam sözü vererek Çılgın, kuduz köpek ve akrep adam dahil olmak üzere birçok canavar yarattı. Silahlarını bir rüzgar gibi kullanan Marduk, Tiamat'ın boğazına kötü bir rüzgar fırlatıp onu etkisiz hale getirdi ve kalbine fırlattığı tek bir okla onu öldürdü. Tiamat'ın vücudunu ikiye bölerek onu göğü ve yeri yaratmak için kullandı. Daha sonra ise tanrılara hizmet etmesi için insanı yarattı.

ESKİ İRAN DİNİ: ZERDÜŞTLÜK
Orta Pers döneminin yaratılışı anlatan antik metinleri Bundahishn, Tanrı Ahura Mazda tarafından yaratılan dünyayı anlatır. Büyük dağ Alburz, 800 yıl boyunca gökyüzüne değene kadar büyür. Bu noktadan sonra yağmur yağar, Vourukasha denizi ve iki büyük nehir doğar. İlk hayvan olan beyaz boğa, Veh Rod nehrinin kıyısında yaşıyordu. Ancak, kötü ruh Angra Mainyu onu öldürdü.
Öldürülen boğanın tohumu aya taşınarak arıtıldı ve birçok hayvan ile bitkiler yaratıldı. Nehrin karşısında güneş gibi parlak ilk adam Gayomard yaşıyordu fakat Angra Mainyu onuda onu öldürdü. Güneş onun tohumunu kırk yıl boyunca saflaştırdı ve sonra ondan bir ravent bitkisini filizlendirdi. Bu bitki ilk faniler olan Mashya ve Mashyanag'a dönüştü. Bu sefer Angra Mainyu onları öldürmedi fakat onları kendine ibadet etmeleri için kandırdı. 50 yıl sonra ikiz doğurdular ama günahlarından dolayı ikizleri yediler. Çok uzun bir süre sonra iki tane daha ikiz doğdu ve onlardan tüm insanlar geldi (özellikle de Persler).

İSKANDİNAV TANRILARININ ÇEKİCİ
Kaslı, geniş göğüslü tanrılar ve etli butlu tanrıçaları ile İskandinavya ve Cermen ülkelerinin eski dinleri, hem güreş hem de ağır metal müziğin hayranları için yaratılmış efsaneler barındırır. Slav efsanelerine göre, Dünya (Midgard) 'dan önce, ateş kılıcı Surt tarafından korunan ateşli bir toprak olan Muspell vardı; Büyük bir boşluk Ginnungagap, ve donmuş buz kaplı bir toprak olan Niflheim. Niflheim'ın soğuğu Muspell'in sıcağına dokunduğunda meydana gelen inanılmaz çözülmeden dev "Ymir" ve devasa bir inek olan Audhumla ortaya çıktı. Sonra inek tanrı Bor'u ve karısını varoluşa yaladı. Çift, Odin, Vili ve Ve adında üç oğlu olan Buri'yi doğurdu. Buri'nin oğulları dev Ymir'i öldürdü ve onun bedeninden dünyayı yarattılar. Kemiklerinden dağları, saçlarından ağaçları, kanından ise deniz, göl ve nehirleri yarattılar. Sonra tanrılar Ymir'in oyulmuş kafatasının içinde yıldızlı gökleri yarattı.

HEZEKİEL KİTABINDAKİ UÇAN ARAÇLAR

Hazırlayan: A.Kara
Açıklanamayanlar, A, Hezeikel'in kitabı, Hezekiel'in gördükleri, Hezekiel ve ufo, Hezekiel'in gördüğü uçan araçlar, din, Hezekiel'in görüşleri, Hezekiel ne gördü?, Ufolar, hristiyanlık,

KONUYA GİRMEDEN ÖNCE BAZI KISA BİLGİLER:
HEZEKİEL KİTABI
Hezekiel Kitabı Tanah'taki son peygamberlerin 3.kitabıdır ve Yeremya ile Yeşaya'dan sonra gelir.
Sıralama Hristiyanlık'taki Eski Ahit'ten biraz farklıdır ve 12 küçük peygamber kitabından önce gelir. Kitap adını M.Ö. 6.yy'da yaşamış bir rahip ve peygamber olan Hezekiel'den almıştır.

HEZEKİEL KİMDİR?
Hezekiel M.Ö. 623 yılında ruhban sınıfından bir ailede dünyaya geldi ve o dönem reformcu kral Yoşiya iktidardaydı. Yehuda daha önceleri Asurluların uydu ülkesiydi fakat MÖ. 623'te Asurluların düşüşe geçmesiyle birlikte Yoşiya milli bir tanrı olan Yehova'ya sadakatin üzerinde yoğunlaştığı dini reformlar getirdi ve tekrar bağımsızlığını ilan etti.
MÖ 609'da Yoşiya öldürüldüğünde Yehuda bölgenin yeni süper gücü olan Babillilerin uydusu oldu. Fakat bir süre sonra MÖ 597'de aralarında Hezekiel'in de bulunduğu bir grup Yehudalı Babillilere karşı yaptıkları bir ayaklanma sonucunda sürgüne gönderildi. Hezekiel hayatının geri kalanını Mezopotamya'da geçirdi.
MÖ. 586'da Babillilere karşı 2. bir ayaklanma gerçekleştirildi ve bu ayaklanma sırasında şehir ve tapınak yerle bir oldu. Bu ayaklanma da başarısız olunca kraliyet ailesi ve rahiplerden oluşan Kudüs'teki elit tabakanın geriye kalanları da Babil'e sürüldü. Kitapta verilen tarihlerden anlaşıldığına göre, Hezekiel sürgüne gönderildiğinde 25, ilk vahiy geldiğinde 30 ve MÖ 571'de son görümü sırasında 52 yaşındaydı.

"Baktığımda kuzeyden gelen bir kasırga gördüm, ateşler içinde etrafta ileri geri giden, ışıl ışıl parıldayan büyük bir bulut vardı. Ateşin ortasında kehribar gibi bir ışıltı vardı ve içinde dört canlı yaratık vardı. Ve onlar insan gibi görünüyorlardı…"

Antik uçan makinelerin en büyüleyici bahislerinden biri, beklenmedik bir yerde, İncil'de bulunur. Hezekiel Kitabı'nda, sözde peygamber "uçan 2 tekerlekli araç" tan bahsediyor ve Melekler'den güçlü olan başka bir şey yoktu" diye tanımlıyor.

Antik astronot teoricileri (antik çağda başka dünyalardan gezegenimize gelenler olduğunu savlayanlar), bu referansın eski uçan makinelerin açık kanıtı olduğunu varsayar.

Öte yandan, şüpheciler ve Mukaddes Kitapçılar, Hezekiel'in Kitabının kelimenin tam anlamıyla uçan makineleri açıklamadığını, ancak Hezekiel'in karşı karşıya olduğu İsrail'in güçlü düşmanlarını sembolize ettiğini belirtirler. Mantıklı ve doğru olan da budur.

Yine de kimileri Hezekiel kitabının mitolojik düşmanları tarif ettiğinde ısrarcı.
Yani onlara göre Hezekiel Kitabı eski dünya dışı uzaylı ziyaretinin veya binlerce yıl önce uçan makinelerin zaten var olduğunun kanıtı.

Hezekiel Kudüs'ün yıkılışı, İsrail topraklarının tahribi ve Tapınak vizyonları veya Üçüncü Tapınak olarak adlandırdığı kehanetleri ortaya çıkaran Hezekiel Kitabı'nın yazarı olarak kabul edilmektedir. Hezekiel, hem Hezekiel Kitabında hem de İbranice İncil'de kahramanlar arasında yer aldığı gibi ayrıca Yahudilikte ve diğer İbranice İncil Metinlerinde de bir kahramanıdır.
Tarih, Hezekiel'in İsrail'in ilk esaretinde Babil'e geldiğini ve çok sayıda eski metinlerde büyük bir Peygamber olarak bahsedildiğini ileri sürer.

Hezekiel ismi "Tanrıyı güçlendirmek" anlamına gelir.

Hezekiel kitabının en önemli parçalarından biri ve kitabın yazılmasının dikkate alınmasının temel nedenlerinden biri de Hezekiel Kitabının tek kişinin elinden çıkmış gibi durmasıdır. Bunu gördüm, Bunu gözlemledim, Ben oraya gittim, şeklinde yazılmıştır.

Bu kitap üçüncü şahısla yazılan diğer birçok Kutsal Kitap metinlerinin aksine olayları (veya kurguları) ilk kişi tarafından gözlemlenir şekilde anlatır.

Hezekiel'in Kitabının en önemli parçalarından biri, Hezekiel'in gökyüzünden kendisine doğru gelen “çarklı, 2 tekerlekli araca” şahit olduğunu söylediği kısımdır. Anlatısına göre bu tekerlekli aracın içinde “insan benzeri” varlıklar vardı.

Açıklanamayanlar, A, Hezeikel'in kitabı, Hezekiel'in gördükleri, Hezekiel ve ufo, Hezekiel'in gördüğü uçan araçlar, din, Hezekiel'in görüşleri, Hezekiel ne gördü?, Ufolar, hristiyanlık,

Hezekiel şöyle yazıyor:
1) Otuzuncu yılda, dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrıdan gelen görümler gördüm.
2) Kral Yehoyakinin sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü,
3) Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiele seslendi. RABbin eli orada onun üzerindeydi. (Hezekielin yaşının otuz olduğu sanılıyor.)
4) Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
5) En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
6) Her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
7) Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.
8) Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.
9) Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
10) Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
11) Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.
12) Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.
13) Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu.
14) Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.

Devamında şöyle diyor:

15) Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm.
16) Çarkların görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
17) Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu.
18) Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.
19) Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki çarklar da hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.
20) Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
21) Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu çarklardaydı.
22) Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
23) Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı.
24) Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı.
25) Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu.
26) Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.
27) Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı.
28) Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB'bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. 

Gördüğünüz gibi, Hezekiel kitabında, gökten aşağıya doğru gelen, o döneme göre büyüleyici bir şey anlatıyor ve bu şey dünyayı titretiyor. Bu daha önce görmüş olduğu şeyden farklı bir şeydi. Güçlüydü, parlıyordu. Oradan insanlara benzeyen ama tamamen farklı olan varlıklar gelmişti. Fakat uzaylı iddiaları şöyle dursun Hezekiel aslında ilahi bir gücün tanımını yapıyordu. Yine de uzaylı teorilerine meraklı olanlar fantastik görüşler filizlenmesine neden oldular.

Örneğin Blumrich, ay projesinde çalışan en üst düzey bir NASA bilim adamıydı ve bir roket mühendisiydi. 1970'lerde Joseph Blumrich Hezekiel'in gökyüzünden gelen bir uzay gemisine şahit olduğu fikrini çürütmek isteyerek Hezekiel tarafından yazılmış olan Hezekiel Kitabı'nın ilk bölümünde yazılanları görmeye karar verdi.

Şüpheciliğine rağmen ve sıkıcı bir araştırma ve okumadan sonra, Blumirch sonunda Hezekiel'in görgü tanığı raporunda anlattığı şeyin gerçekten bir uzay aracı olduğu sonucuna vardı ve bu sonuç Blumrich'in Hezekiel'in Uzay Gemileri adlı kitabını yazmasına yol açtı.

Kaynaklar:
Book of Ezekiel (Hezekiel Kitabı)  |  [Joel F. Drinkard Jr, Ezekiel, in Watson E. Mills and Richard F. Wilson (eds), "The Prophets" (Mercer University Press, 1995) pp.160-161]

HRİSTİYANLARIN ZULMÜ "CADILIK" | 2

Yazan: A.Kara
Birincisini sizinle paylaştığım "Hristiyanların Zulmü | Cadılık" yazısının ikinci ve sonuncusuyla konuya burada devam edip noktalayacağım. Bu yazının ilk bölümünü okumak için "tıklayabilirsiniz".

Anti-Semitik bir toplumda "hayali cadıların" Yahudi terminolojisine adapte edilmesi doğaldı. 12. yüzyılda onların toplanma yerleri Sinagog olarak anılmıştır. Daha sonra Sabbats olarak adlandırılacaklar ve böylece Yahudi kutsal günü ile şeytanın kutsal günü aynı sayılacaktı. Yine feodal bir toplumda şeytan'ın feodal uygulamaları benimsemesi doğaldır ve şüphesiz şeytan yalnızca taraftarları tarafından yazılı bir sözleşme yapmakla kalmayıp aynı zamanda yeni bir feodal efendiden, herhangi bir köle gibi, ona saygı duymalarını şart koşuyordu.

Vaftizden önce ölmüş olan bebekler cehenneme mahkum edildiğinden, yeni doğan bebeklerin ölümlerinden şeytana pay çıkarılıyordu. Ölü bebek doğurtan ebeler bu nedenle şüpheliydiler. Malleus Maleficarum'un" da verilen kanıtlara göre "Katolik inancını ebelerden daha fazla kimse rahatsız edemez" deniyordu. Asla bebeğini kaybetmemiş nadir bir ebe vardı ve bedelini şeytanla ilişkilendirilerek ölümle ödeyen ebeler de olmuştu. Köln'deki ebeler 1627-1630 yılları arasında neredeyse tamamen yok edildiler.

[The Nightmare, Henry Fuseli'nin 1781-1925 yıllarındaki bir yağlıboya tablosu.
Teologlara göre, iblisler uyuyan erkekleri baştan çıkarmak ve spermlerini almak için kadın formunu, uyuyan kadınları baştan çıkarmak için ise erkek formunu benimseyecekler ve kadınları kötü huylu meni ile dölleyeceklerdi. Kadın formundaki şeytana "succubus" erkek formundakine ise "incubus" deniyordu. De Civitate Dei'deki Aziz Augustine ("Tanrı'nın Şehri"), cadılıkla suçlananların inkar etmeleri için çok fazla saldırı ve baskı olduğunu doğruladı. Aziz Thomas Aquinas'da Inquisitors'ın el kitabı Malleus Maleficarum'un yaptığı gibi onların varlığını doğruladı.
Bu iblisler de, uyuyan kurbanlarının göğsünde oturup, kabuslara neden oldular.]
A, Cadı katliamları, din, Hristiyanların cadı avı, hristiyanlık, Hristiyanların kanlı tarihi, Hristiyanlık ve cadılık, Hristiyanların cadı zulmü 2, Hristiyan tarihi, Hristiyanların katliamları,

Kilisenin Şeytanın hizmetkârlarına olan inancında sınır yoktu. 1550'de bir kadın, Basel'de "canlı bir kadın gnome (mitolojik bir cüce-yaratık)" bulundurduğu için cadı olarak yakılmak üzere cezalandırıldı. 1583'te Viyana'da 16 yaşındaki bir kız mide krampları geçirdi. Sekiz hafta süren bir Cizvitler ekibi, vücudundan 12.652 şeytan çıkarmayı başardı. Anneannesinin bu iblisleri, sinek kılığında cam kavanozlarda tuttuğunu keşfettiler. Büyükanne işkence altında itiraf etti. Evet, o bir cadıydı ve şeytanla seks yapmış olmalıydı. Büyükanneyi suç altına iterken, Cizvitler iyi niyetle yapılmış bir diğer tanrısal iş için kendilerini tebrik etmiş olmalılar. 1586'da Trèves Başpiskoposu kışları uzatan büyü yaptıkları sebebiyle 118 kadın ve iki erkeği diri diri yaktı. 90 yaşındaki kadınlar, 6 yaşındaki genç kızlar, hepsi şeytanın ajanlarıydı ve hepsi ölüm ve laneti hak ediyordu.

Protestanlar ve Katolikler, Şeytanın hem erkek hem de kadınları baştan çıkartmak için insan biçimini benimsediğine ikna oldular. Luther'in söylediği gibi:

"Şeytan, bizi aldatmak istediğinde, insan biçimini tamamen varsayabilir, kadın gibi görünen gerçek et ve kanla yatabiliriz ve yine de şeytan bir kadın şeklini alabilir. 'Kadınlar da bir erkeğin yanında yattığını düşünebilirler, ancak o yalnızca Şeytandır; ve ... bu birleşmenin sonucunda çoğu zaman karanlık, yarım ölümlü, yarım şeytansı bir imp (mitolojik bir şeytani varlık) dünyaya gelir."

Uzun süren papa intikali cadıların varlığını ve cinsel eğilimlerini doğruladı. Teorik olarak, en azından tövbe etmeyen ve pişman olmamış kafirler yakılmıştı. Ancak 15. yüzyıldan itibaren, bu imtiyaz, cadılık ile suçlanan sanıklar tarafından reddedildi. Çok ağır zararlara rağmen, kiliseciler sık sık iddialarını desteklemek için kanıt üretmeyi gerekli gördüler. Örneğin Laudun (1630) ve Louviers (1647) gibi yapımlarda yer almışlardır. Fransa'da önde gelen bir Hıristiyan filozof Jean Bodin, 6. yüzyılın sonlarında cadıların varlığını doğrulayan etkili bir çalışma yayınladı. Ağırlıklı olarak, büyücünülerin varlığını inkar edenlerin cadıların kendileri olması gerektiği inancına eğildi. Hiçbir ceza sert ve yeterli olamazdı. Onları yavaş yavaş yakmak bile yetersiz bir cezaydı. Yazdıklarıyla cadıları mahkum etmeyen yargıçların kendilerini ölüme mahkum ettiklerini söylüyordu.

A, Cadı katliamları, din, Hristiyanların cadı avı, hristiyanlık, Hristiyanların kanlı tarihi, Hristiyanlık ve cadılık, Hristiyanların cadı zulmü 2, Hristiyan tarihi, Hristiyanların katliamları,

Büyücülük suçlamasıyla insanları öldürenler sadece Katolik Hıristiyanlar değildi. Malleus Maleficarum Protestan yetkililerin yanı sıra Roma Katolikleri tarafından da kullanılıyor ve çok saygı duyuluyordu. Her yargıç ve hakim kurulunun otoritesine dayanan, yasalara uygun ve karşı koyulamaz bir yerdeydi. Protestanlar, Roma Katoliklerini cadı-bulucular olarak ele aldılar. Luther, kendini sapkınlıkla suçluyordu ve başlangıçta kafir yakmaya karşı çıksada yine de kimseye zarar vermemiş olsalar bile cadıların yakılması gerektiğini iddia ediyordu. Kendisinin Wittenburg'da yakılmış sözde 4 cadısı vardı. Calvin ayrıca cadıları öldürmenin keskin bir savunucusuydu, çünkü "Kutsal Kitap bize cadıların olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini öğretiyor" diyordu.

Gerçekten de Kalvinizmin diğer bütün Protestan mezheplerini büyücülük yolundaki tutkularından daha üstün kılıyordu ve sözde cadılar, sistematik olarak, Kalvin'ciliğin geliştiği her yerde avlanıyordu. Kalvin'in kendisi de davalarda aktifti. Bizzat büyücülere karşı bilgiler verdi ve 1545'te veba yaymakla suçlanan insanlara karşı eylemler başlatıldı. Bazı erkekler, etlerini kementlerle parçalamaya, kadınlar ise kazıkta yakılmadan önce sağ ellerinin kesilmesine mahkum edildi. Kalvinistler, 1689-93' yılları arasında Püritan mezhebi üyesi Amerikan kolonilerine cadı avı ihraç ederek ünlü Salem olayına zemin hazırladılar.

Ann Hibbins, 19 Haziran 1656'da Boston Massachusetts'de büyücülük suçlamasıyla idam edilmiştir. Daha sonra Nathaniel Hawthorne'in Scarlet Letter adlı romanında kurgu haline getirildi.

Avrupa kıtasında cadıların yakılması 18. yüzyıla kadar devam etti. 1749'da Würzburg'da bir rahibe şüphe uyandırdı. Diğer rahibeler, onun bir domuz şeklini benimsediğini ve manastır duvarlarına tırmandığını gördüklerini anlattılar. Rahibelerin ifadesine göre bu formdayken manastırın en iyi şarabını içmişti. Bir tavşan biçiminde manastırın ineklerinin sütlerini çekerek kuruttuğu ve bir kedi şeklinde manastırın etrafında dolaşarak kız kardeşlerini korkuttuğu söylenir. Bu suçlamalar sonrası merkezdeki pazar alanında canlı canlı yakıldı.

[Giles Cory, Salem Cadısı Duruşmaları sırasında büyücülük suçlamalarına karşı çıktı (bu yüzden yargılanamayacak ve sonuç olarak mülkünü elinde tutamayacaktı). Kendini müdafa ederken öldürülerek mülküne el kondu.
 Massachusetts, Peabody Kristal Gölü üzerinde Giles Cory Marker'ın mezarı.]

Çeşitli nedenlerden ötürü işkence kullanımı belirli alanlarda kısıtlanmıştı ve bu bölgelerde cadı terörü hiçbir zaman işkencenin serbestçe uygulandığı alanların yüksekliğine yaklaşmadı. Örnekler Jura, İspanya ve İngiltere'dir. Jura'da yetkililer, işkencenin kullanımını kısıtladılar, çocukların suçlamalarını pek dikkate almadılar ve suçlamaların alenen yapılması gerektiği şartını yürülüğe soktular. İspanya'da Engizisyon, kafir ve mürtedlere yoğunlaşmış ve cadı avcılığını cesaretlendirmiştir. İngiltere'de, büyücülük, dini bir topluluktan ziyade bir sivil suç olarak görülüyordu. Bu nedenle, hüküm giymiş olan cadılar, kıtada ve İskoçya'da olduğu gibi yakılmak yerine asıldılar. Bu nedenle de, İngiltere'de Kilise'nin sınırsız güç kullandığı Avrupa kıtasından çok daha az insan hayatını kaybetti. Alman piskoposları, Von Spee'in açıklanmasından sonra işkenceyi bu kadar liberal bir şekilde uygulamaya son verdiğinde, cadılıklar suçlamalarının oranı mucizevi bir şekilde düştü ve sona erdi.

A, Cadı katliamları, Cadı suçlamasıyla insanların yakılması, din, Hristiyanların cadı suçlaması, hristiyanlık, Hristiyanlık dinine geçmeyenlere katliam, Hristiyanlık ve cadılık, Hristiyanların cadı zulmü 2,Hristiyan tarihi,Hristiyanların katliamları

İngiltere'de bile kovuşturmalar tek taraflıydı. Avrupa kıtasında olduğu gibi, sanıklara Şeytan ile eşlik edip etmedikleri değil şeytana nasıl eşlik ettikleri gibi sorular sormuşlardı. Tek umut, laik hakimin, suçlayıcıları hileli gibi gösterebilen, eğitimli bir rasyonalist olmasıydı. Cadılar için yapılan standart test eski sıkıntıyı suya indirgiyordu ve bu şu an "yüzmek" olarak adlandırdığımız şeydi. Bu uygulama İskoçyalı VI James tarafından 1597'de yayınlanan büyücülük konulu Demonologie adlı kitapta savunuluyordu. Vaftiz aracı olan suyun vaftizden vazgeçmiş olanları reddetmesi teoriydi yani onların tanrıyı reddettiği gibi su da onları reddedecekti. Yüzme terimi biraz yanıltıcı olabilir, çünkü o zamanlar neredeyse hiçkimse yüzme bilmiyordu ve her durumda kurbanların sağ başparmakları sol ayaklarına, sol başparmaklarını da sağ ayağa bağladılar. Sonra suya attılar. Yüzdükleri takdirde, Tanrı adına su tarafından reddedildiklerine ve bunun suçlu olduklarının kanıtı olduğuna inanıyorlardı. Eğer batarlarsa bu masum oldukları anlamına geliyordu ancak masumiyetleri çoğu kez boğuluncaya kadar anlaşılmazdı. Başka bir yöntem ise sanıkları devasa bir incil ağırlığına karşı tartmaktı. Ağır basan insanlar masum, hafif kalanlar ise suçlu bulunuyordu.

VI James'in 1604'te İngiliz tahtına gelmesinden kısa bir süre sonra (İngiltere James I), mevcut İngiliz Cadılık Yasası gözden geçirilmiştir. On iki piskopos, Tasarı'nın Lordlar Kamarası'ndaki ikinci okumasında atıfta bulunduğu Komite'de oturdu. Aynı yıl, piskoposların yardımlarıyla, eski İngiliz yasası değiştirilerek, şeytanla anlaşma ve şeytan ibadeti gibi yeni kıtasal temalar getirildi ve yeni yasa oluşturuldu.

Daha önceki Elizabeth yönetmeliği uyarınca bir cadı ölüm cezasına çarptırılmakla suçlanıyor olmalıydı, şimdi ise bir küçük şeytan (imp) ile birlikte yaşamakla suçlanan herkes ölüm cezasına çarptırılmıştı. İmp'ler genellikle sıradan hayvanların biçimi aldılar. Birinin cadı olduğunu tespit etmenin yaygın bir yolu, o kişiyi odadan çıkarmaktı. Odada bulunan herhangi bir hayvan, evcil hayvan olan kediler ve hatta sineğe kadar her hayvan onları suçlu bulmaya yetiyordu. Oda da bulunan sinek gibi hayvanların cadıları tanıdıkları için onlardan kan emmeye geldiği söylenirdi, yani cadı bir nevii sinek kılığına girmiş şeytanı kanıyla besliyordu. Daha önceki zamanlarda, insanlar bir karşı büyü ile (örneğin şüpheli cadıyı kazımak ve kanıyla çizmek) bu büyüyü kırmayı başarmışlardı. Sonrasında ise kilise, bu tür tekniklerin şeytani büyüye de bağlı oldukları gerekçesiyle bunları onaylanmadı. Yani artık bir cadı büyüsünü bozmanın tek kabul edilebilir yolu onu öldürmekti. Yüzüne bir çizik almak yerine, artık asılmak için boyun etrafında bir ilmik alıyorlardı.


1604 kanunun altında 70.000 kadar insanın ölümüne neden olundğunu tahmin ediliyor. James'in saltanatında yayınlanan İncil'in yeni çevirisi olan "Yetkili Versiyon" (Kral James İncil'i olarak da bilinir), cadıyı daha önceki versiyonlardan daha sık kullandı ve onları öldürmek için Kutsal Kitap'a yetki verdi. 1612'de, James'in İncil'inin yeni versiyonunun yayınlanmasından bir yıl sonra, Lancashire'daki Pendle'de sekiz kişi cadı suçlamasıyla asıldı. Onların gerçek suçları ise fakir olmak ve pek tanınmamaktı. Bunların içinde zeka geriliği olan bir genç ve 80 yaşında bir kadın da vardı.

Çoğu sıradan insan büyü gerçeğinden şüphe ediyordu, ancak Kilisenin ve kontrol ettiği öğrenilen meslek grupları bunun bir gerçek olduğunu kabul ettiler. Robert Burton'un 1621'de kaydettiği gibi: "Pek çoğu cadıyı inkar eder, ya da eğer varsa, zarar veremezler, fakat muhalif olarak avukatları, ruhbanları, doktor ve filozoflar vardır".

Kral James, büyü gerçeğinden şüphelenmeye başladı. 1616'da 13 yaşındaki bir çocuğun kanıtı üzerine 9 kadın Leicestershire Yaz Oturumları tarafından büyücülükten suçlu bulundu. Bütün kadınlar idam edildi. Daha sonra kralın kendisi çocuğu inceledi ve kanıtlarının geçersiz olduğu sonucuna vardı. Dokuz kadını öldürmek için herhangi bir neden yoktu. Birkaç yıl sonra başka bir dava olan William Perry, Kral James'in şüpheciliğini arttırdı. 26 Temmuz 1621'de Staffordshire Assizes'de bir çocuk büyücülük suçlamaları yaptığını itiraf etti. Büyüleyici semptomları simüle etmek için bir Roma Katolik rahibesi tarafından eğitilmişti. Bu ayrı bir olay değildi; Kıtada olduğu gibi, bir grup Katolik rahibin, çocukların egzotik güçlerini sergilemesi ya da düşmanlarını suçlayacakları kanıtlar sunması ve bu türden belirtileri yapması için onları eğitmiş olduğu keşfedilmişti.

Kral James artık dedektife dönüşmüştü. Cadılık kurbanlarını test etmek için rasyonalist deneyler geliştirdi. Elde edilen kanıtlar ışığında, James şeytanların ve cadıların işlerini yalanlara ve sanrılara atfediyordu ve saltanatının ikinci bölümünde cadı avı reddedildi. Şimdi 2 aşırıcılık yanlısı grup var olacaktı: Bir kanattaki Püritenler, diğer tarafta Katolikler.

Püritenler yakın zamanda Cromwell'in Milletler Topluluğu altında iktidardaydılar ve cadı avı bir kez daha başlamıştı. İngiltere'de işkence yasadışıydı ancak bunun tamamen fiziksel olduğu düşünülüyordu. Cadı bulucular, fiziksel işkencelerin yanı sıra uyku yoksunluğunun da işe yaradığını keşfettiler. Yardımcı ekipler, sanığı birkaç gün ve gece boyunca sürekli olarak uyanık tuttular ve böylece kıtadaki işkenceciler kadar elverişli, detaylı, ve suçlamayı kabul ettiren bir yöntemleri oldu. Bu, İngiltere'nin cadı bulucu Generali olarak bilinen Matthew Hopkins gibi diğer kalvinistlerin de favori bir tekniği olmuştu ve sayısız gizemli ölümün sebebiydi. Diğer teknikler başarısız olduğunda, Hopkins gibi cadı avcıları, gerekli gördükleri kanıtları elde etmek için sahtekarlık yapmaya hazırlandılar. Örneğin, iğne ile geliştirdikleri bir işkence yöntemi sayesinde mahkumu izleyenler işkence yapıldığını bile anlayamıyorlardı. Bu işkenceler İngiltere nispeten kısıtlanmıştı, ancak 1716 yılında küçük bir kızı annesinin yanında, ruhlarını Şeytan'a sattığı ve komşularının kusmalarına sebep olduğu için cezalandırmışlardı.

Kral James'in 1604 Yasası, 1736'da yeni bir yasa ile değiştirildi ve bu, büyülü güçlere sahip olduklarını iddia edenlere yöneltildi. Ancak ana akım Hristiyan mezheplerinde büyücülük gerçekliğine olan inanç devam etti. 18. yüzyıldaki Metodistlerin kurucusu John Wesley, cadı avının keskin bir savunucusuydu. Roma Katolikleri bile bu konu tarafından utandırılmaya başlamışken o cadı avını desteklemek için yazılar yazdı. O büyücülüğün inkarının İncil'in inkarı olduğunu söylüyordu.

"..büyücülükten vazgeçmenin aslında İncil'den vazgeçmesi.."
(John Wesley, 1768 yılındaki gazeteden)

Eğer hiç cadı yoksa İncil'de hata vardı.. İncil'de hata varsa, Hristiyanların tamamı yanılıyordu. Bu nedenle çoğunluğa sahip olan rasyonalistlerle savaşmak gerekiyordu. Cadı inançları tarihi üzerine bir makam şöyle diyor:
"Metodist hareketin 18. yüzyılın ikinci bölümünde cadılara karşı şiddetin artırması ve cadılara olan inancın sonraki yüzyıllarda bile yaşatılmasına yardım ettiği muhtemeldir" John Wesley

Genel olarak, büyücülük kovuşturmaları, kilisenin nüfuzunun en zayıf olduğu alanlarda daha erken kurumuştur. Son resmi idamlar Hollanda'da 1610'da, Amerika'da 1692'de ve İskoçya'da 1727'de gerçekleşti. Fransa'da en son infaz 1745'de gerçekleşti ve bir dizi ihanet ortaya çıktıktan sonra kovuşturma tamamen sona erdi. Son resmi idamlar 1775'te Almanya'da, 1782'de İsviçre'de ve 1793'te Polonya'da gerçekleşti. Görünüşe göre, İtalya ve İspanya gibi kilise kontrolü altındaki bölgelerin ne zaman durdukları bilinmiyordu ancak 19. yüzyıldan önce durmadıkları kesindi.

İngiltere'deki son resmi infazlar 1716'da gerçekleşti. Yargı zaten şüpheciydi. Davalar kanunlara göre yapıldı, ancak bazı hakimler büyü ile ilgili kovuşturmalara alışkın değillerdi. 1712'deki duruşmasında Jane Wenham, havada uçmakla suçlandığında, Justice Powell "uçmaya karşı herhangi bir yasanın olmadığını" belirtti. Cadılık, eğitimli çevrelerde ciddiye alınmaktaydı ve jüri, Jane Wenham'ı mahküm edip onu idam cezasına çarptırmış olsa bile, yargıç, cezanın kaldırılmasında başarılı oldu. İngiltere'de son cadılık duruşması 1717'de gerçekleşti.

Çoğu ülkede 18. yüzyılda cadı duruşmaları durmuş olmasına rağmen hala inanmaya devam edenler İngiltere ve Avrupa'nın geri kalanında olduğu gibi, 19. yüzyılda uzaktaki bölgelerde cadıları öldürmeye devam ettiler. Daha erken zamanlarda cadı korkusundan nispeten uzaklaşmış olan Galler, Metodizmin oraya ulaşmasından sonra cadı inanışlarının son kalelerinden biri haline geldi. Cadı inanışının bir başka kalesi, Metodizmin de popüler olduğu Güneybatı yarımadası (Cornwall, Devon ve Somerset) idi. İngiltere'deki yasal kayıtlar 19. yüzyılda boğulmuş cadıların popülerliğini sürdürdüğünü göstermektedir. Times böyle bir davayı 24 Eylül 1863'de bildirmişti.

Birçok Hristiyan hâlâ cadılara ve büyüye inanmakta ve kontrol altında tutulması gerektiğini düşünmektedir. Kiliseler şeytanın ordusuna karşı savaşmaya devam etmek için hâlâ cinci hocalar tutuyorlar. Bazıları, cadıların doğru bir şekilde ele alındığını düşündükleri eski zamanlara ilgiyle bakıyorlar. 1612'de Pendle'de sekiz insan cadı olarak asılmıştı fakat 1980'lerde birçok mezhep temsilcisi bu olaydan dolayı pişmanlık duymaktan çok uzak kalmaya karar verdiler. Ne olursa olsun kendilerini şeytanın ajanlarından korumak zorundaydılar. Karanlığın kuvvetlerini kontrol altında tutmaya yardım etmesi için Pendle Tepesi'nde büyük bir haç kurmayı planladılar ancak Ribble Vadisi Belediyesi tarafından reddedildiler.

Cadı avcılığının yankıları 20. yüzyıla kadar devam etti. İngiltere'de 1944 yılında Helen Duncan isimli bir kadın 1736 yasası uyarınca büyücülükle suçlandı ve hapsedildi. 1736 Yasası, İngiltere'de 1951'de yürürlükten kaldırıldı ve 1963'ün sonlarına doğru cadılık yasalarının yeniden kullanılmasını talep etmelerine rağmen Sahtekarlık Yasası'nın yerini aldı. Diğer ülkelerde cadılık yasası hala yürürlükteydi. 1986'da Güney Afrika'daki bir Fransız kadın, iki polisi de kurbağaya çevirmekle tehdit ettiği gerekçesiyle suçlandı. Cadıların resmi olmayan şekilde öldürülmesi Avrupa'da son zamanlara kadar devam etti. Almanya'da cadı olmasından şüphelenilen fakir, yaşlı ve hiç evlenmemiş bir kadın 1976'da adam öldürmeye teşebbüsle tutuklandı.

Büyü günümüzde geleneksel Hristiyanlar haricinde şaka gibi bir şey. Cadılık ile ilgili Hristiyan öğretileri nedeniyle kaç kişi hayatlarını kaybetti tam olarak bilinmiyor. Kilise kayıtları esrarengiz bir şekilde "kayboldu". Bu nedenle özellikle dini ülkelerde son cadı infazının ne zaman gerçekleştiğini söylemek imkansız. Hayatta kalan insanların kayıtlarından, yüzlerce kişinin tek bir günde tek bir kasabada öldürüldüğü açık. Tüm Avrupa'yı ele geçirmiş olan bu cadılık olayları için 2 milyon kurban tahmini hiç gerçekçi değildir.

Konuyla ilgili olarak "Hristiyanların & Kiliselerin Cadı Avı Tarihi" adlı yazıya göz atabilirsiniz.

İNCİL, HANOK VE HZ. İLYAS, UÇAN MAKİNELER

Yazan: A.Kara
hristiyanlık, Açıklanamayanlar, din, Kutsal kitapta uzaylılar, İncil'de Hz.İlyas'ın kaçırılması, Hz İlyas kaçırıldı mı?, İncil UFO ziyaretlerini mi anlatıyor?, İncil'de uzaylılar, İncil'de dünya dışı yaşam, A,

İNCİL İDRİS'İN (ENOCH/HANOK) VE İLYAS PEYGAMBERİN CENNETE GİDİŞİNDE UÇAN MAKİNELERDEN Mİ BAHSEDİYOR?

Binlerce yıl önce yazılmış metinleri okurken ve onları uçan savaş arabaları, ateş, duman ve gizemli varlıklardan söz ederken bulunca, eski insanların dış dünya ile ilgili bir şeyler yaşayıp yaşamadıklarını bilmek zor oluyor ve insanı düşünmeye itiyor.

Bizler gibi İncil'in insan ürünü olduğuna ve yabancı ziyaretçilere dair kanıtlar olduğuna ikna olan yazarlar, tarihin kısmen aktarıldığını ve eski metinlerin önemli kısımlarının tamamen atlandığını ileri sürerler.

Bu yazıda, hayatları boyunca dünya dışı varlıklar ile temasa geçmiş görünen üç önemli İncil karakterine bir göz atacağız.

Dinsel metinlere bakıldığında bunlardan ikisinin cennete gittikleri ve asla Dünya'ya geri dönmedikleri yazmaktadır.

Üçüncüsü olan Hezekiel'in ise, dünya'ya binlerce yıl önce gelen 'uzay gemilerinin' varlığına inandığı ve olaya şahit olduğu görülür:

"4) Baktım, kuzeyden gelen bir fırtına gördüm. Parıldayan şimşek ve muazzam bir ışıkla çevrili muazzam bir bulut (daha önce rönesans döneminde çizilmiş dünya dışı yaşam formlarını işaret eden tablolarla ilgili araştırma paylaşmıştım, anlatım o çizimlerdekilere de uyuyor gibi görünüyor. İncelemek ve okumak için tıklayınız). Ateşin merkezi parlayan metal gibi görünüyordu,
5) ve bu ateş dört yaşayan yaratık gibi görünüyordu. Görünüşte onların formu insandı…"

DÜNYA DIŞI ZİYARETÇİLER? KAÇIRILMA?

Piskopos Hanok yani İdris'in (Yaratılış: 5,18: 24) ve İlyas peygamberin (Krallar: 2 2:13) göklere çekildiği söylenir.
İlyas peygamberin “ateş arabası” tarafından kaçırıldığına dair yazılı kanıtlar buluyoruz.

Bu inanılmaz tarihsel açıklamaları okuduğumuzda, çok az cevapla ve sayısız soruyla karşılaşıyoruz.

Hanok ve İlyas nereye gitti? Neden gizemli bir şekilde ve iz bırakmadan ortadan kayboldular? Hezekiel tam olarak ne gördü ve neyi tarif etti?

İncil, antik zamanlardaki dünya dışı yaşam formlarının teması'nın varlığına kanıt olan onlarca delile bir yenisi olarak eklenebilir mi?

Hanok'a ve Yaratılış 5: 18: 24'te bahsedilen gizemli kayboluşa bir bakalım.
Tıpkı Tevrat ve Kur'an gibi insan ürünü olan ve dönem insanlarının duyduğu efsaneleri, gezip görürken, ticaret yaparken diğer kültürlerden öğrendiklerini, gördüğü bazı olayları yazdıklarına inandığım İncil’e geri dönelim ve neler yazdığına bakalım.

TANRI HANOK'U (ENOCH) YANINA ALIR
[Yaratılış 5:18-24]
  • 18) Jared (Yered) 162 yaşındayken, Hanok'un babası oldu.
  • 19) ve Enoch'un babası olduktan sonra, Jared 800 yıl yaşadı ve başka oğulları ve kızları vardı.
  • 20) Böylece Jared toplam 962 yıl yaşadı ve sonra öldü.
  • 21) Enoch 65 yaşına geldiğinde, Methuselah'ın babası oldu.
  • 22) Methuselah'ın babası olduktan sonra, Hanok, Tanrı ile 300 yıl yaşadı ve başka oğulları ve kızları vardı.
  • 23) Hanok toplamda 365 yıl yaşadı.
  • 24) Hanok, Tanrı yolunda sadakatle yürüdü ve sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu yanına almıştı (uzağa).
Yaratılış 5: 24, Tanrı'nın Hanok'u aldığından açıkça bahsedildiği için çok önemlidir. Hanok'un öldüğünden bahsetmez. Bir şekilde kaçırıldığını söylüyor gibidir.

Bu aslında önemlidir çünkü Adem'in 930 yıl yaşamış olduğunu ve öldüğünü Yaratılış 5:3-23'te görebiliyoruz. Adem’in oğlu Seth ise 912 yıl yaşıyor ve ölüyor. Seth'in oğlu olan Enoş'un (Enoch-Hanok yani İdris ile karıştırmayın) 905 yıl yaşadığı ve öldüğü sanılıyor. İdris'e gelene kadar, (Yaratılış 5:24) Adem’in soyundan gelenlerin son derece uzun ömürlü yaşamlarının ardından öldüğü anlatılır. Ancak Yaratılış 5:3-23'e bakıldığında İdris'in (Hanok) ölümünden bahsetmediği Tanrı tarafından alındığı söylenir: “Hanok, Tanrı'ya sadakatle yürüdü; sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu uzağa almıştı."

Eğer 2 Krallar 2:13'e bakarsak, başka bir inanılmaz hikaye bulabiliriz.
Yine geçmişte yazılanları görmek için İncil'e geri dönüyoruz.

İLYAS CENNETE ALINIR
[2 Krallar Bölüm 2:2:13]
  • RAB İlyas'ı kasırgayla göklere çıkarmadan önce, İlyas ile Elişa Gilgal'dan ayrılıp yola çıkmışlardı.
  • İlyas Elişa'ya, “Lütfen sen burada kal, çünkü RAB beni Beyt-El'e gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece Beyt-El'e birlikte gittiler.
  • Beyt-El'deki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. “RAB bugün efendini senin başından alacak, biliyor musun?” diye ona sordular. Elişa, “Evet, biliyorum, konuşmayın!” diye karşılık verdi.
  • İlyas, “Elişa, lütfen burada kal, çünkü RAB beni Eriha'ya gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece birlikte Eriha'ya gittiler.
  • Eriha'daki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. “RAB efendini bugün senin başından alacak, biliyor musun?” diye ona sordular. Elişa, “Evet, biliyorum, konuşmayın” diye karşılık verdi.
  • Sonra İlyas, “Lütfen, burada kal, çünkü RAB beni Şeria Irmağı kıyısına gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece ikisi birlikte yollarına devam etti.
  • Elli peygamber de onları Şeria Irmağı'na kadar izledi. İlyas ile Elişa Şeria Irmağı'nın kıyısında durdular. Peygamberler de biraz ötede, onların karşısında durdu.
  • İlyas cüppesini dürüp sulara vurunca, sular ikiye ayrıldı. Elişa ile İlyas kuru toprağın üzerinden yürüyerek karşıya geçtiler.
  • Karşı yakaya geçtikten sonra İlyas Elişa'ya, “Söyle, yanından alınmadan önce senin için ne yapabilirim?” dedi. Elişa, “İzin ver, senin ruhundan iki pay miras alayım” diye karşılık verdi.
  • İlyas, “Zor bir şey istedin” dedi, “Eğer yanından alındığımı görürsen olur, yoksa olmaz.”
  • Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.
  • Olanları gören Elişa şöyle bağırdı: “Baba, baba, İsrail'in arabası ve atlıları!” İlyas'ı bir daha göremedi. Üstünü başını parçaladı.

Yukarıdaki bilgiler çeşitli şekillerde yorumlanabilir;
Antik astronotların dünya ziyareti açısından bakarsak, okuduklarımızın o dönem karşılaştıkları teknolojinin yanlış yorumlanmış olduğu açıktır. Binlerce yıl önce insanların anlayamadığı birçok şey Tanrılarına (Allah/Rab/YHW vb) atfedilmiş, Tanrı yaptı denmiştir.

Tabi daha gerçekçi nedenleri de olabilir. Örneğin bir kutsallaştırma ve tanrıya atıfta bulunma çabası gibi.

İncil açısından bakıldığında, dikkate alınması gereken önemli detaylar vardır:
İdris neden ortadan kayboldu? Neden dünyadan alındı? Ölmediyse, nereye gitti?

İncil akademisyenleri bu soruları cevaplayabilmek için tartışıyor ve "patriğin Adem'in torunları listesinde yedinci olduğunu" akılda tutmalıyız diyorlar. Yedi, İncil'de “mükemmellik” anlamına gelen sembolik bir figürdür. Yedi, tamlık ve mükemmelliğin (hem fiziksel hem de ruhsal) sayısıdır. Bu anlamının çoğunu doğrudan Tanrı’nın her şeyin yaratılmasıyla bağlantılı olmasından alır. Bazı Yahudi geleneklerine göre, Adem'in yaratılışı MÖ. 26 Eylül 3760'dır (ya da İbranice takviminde yedinci ay olan Tişri'nin ilk günü). "Yaratmak" kelimesi Tanrı'nın yaratıcı çalışmalarını tarif ederken 7 kez kullanılır (Tekvin 1: 1, 21, 27 üç kez; 2: 3; 2: 4). Bir haftada 7 gün var ve inanışa göre Tanrı’nın Şabat günü 7. gündür.

Adem'in soy ağacı listesini oluşturanların sembolizme son derece bağlı olan Kudüs'ün rahipleri olduğuna inanılıyor bu yüzden rakamlara ve numeroloji çalışmalarına büyük önem verdikleri düşünülür.

İnanışa göre 7. Patriğin kusursuz ve temiz biri olması gerekirdi çünkü Tanrı'nın yeryüzünde insanın kötülüğü ile kendisini kirletmeyeceği şekilde onu göklere aldığı inanışı vardır.

Peygamber İlyas'ın hikayesi daha farklıdır. Hikayenin bize anlattığına göre, İlyas ölümünün yaklaştığını anladığında Ürdün Nehri'nin kıyısında bulunan öğrencisi Elişa'nın (Elyesa) topluluğuna gitti.

Aniden ateşli atlarla birlikte gökten gelen bir araba Elişa'yı ve olaya şahit olanların şaşırmasına bile fırsat kalmadan İlyas'ı da aldı ve gökyüzünde kayboldu...

TARİHTE BİR GİZEM : SODOM VE GOMORA'NIN YIKIMI

A, Anunnaki gizemi, Anunnakiler, din, hristiyanlık, Sodom ve Gomora, Sodom ve Gomora'nın yıkımı, Sodom ve Gomora'nın yıkımına dair gizem, Sodom ve Gomora'yı Anunnakiler mi yıktı?, yahudilik,
YARATILIŞ 19:
24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti.
28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
29 - Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı.

Eski Ahit'e göre Sodom ve Gomora, eski çağlarda doğaüstü yollarla tahrip olan iki antik şehirdi.

Bu kentler, Ölü Deniz kıyılarında bulunan İncil'deki Pentapolis'in parçası olan iki şehir olarak tanımlanıyor. Ölü Deniz'in yanındaki Siddim vadisinde yer alan Gomora ve Sodom, Adma, Zoar, Zeboim ile birlikte ovadaki beş şehirden ikisiydi.

Sodom ve Gomora'nın hikayesi öncelikle, Yaratılış 19'da geçer. Bu bölümde Tanrı, bu şehirlere olan yıkımını ve bu bölgelerde oturan insanların sapkınlıklarından dolayı onları cezalandırdığını bildirilir.

YHWH Sodom'a yağmur yağdırdı ve Gomora'ya yanan sülfür göndererek bu şehirleri ve onların içindeki bütün insanları yok etti.

“(Yaratılış 19: 29) Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı (2 melek göndererek)."

Kutsal yazıların bu bölümünde, Gomora'nın meleklerin ziyaretlerinin bir parçası olması ya da Lut'un bu komşu şehir Sodom ile herhangi bir bağlantısı olduğu anlamına gelmez.


Musa, Tesniye 29:22-23 bölümlerinde Sodom ve Gomora'nın yıkımına değiniyor:
22 - Sizden sonraki kuşak, çocuklarınız ve uzak ülkeden gelen yabancılar ülkenizin uğradığı belaları, RAB'bin ülkeye gönderdiği hastalıkları görecekler.
23 - Bütün ülke yanacak, tuz ve kükürtle örtülecek; tohum ekilmeyecek, filiz sürmeyecek, ot bitmeyecek. Ülke RAB'bin kızgın öfkesiyle yerle bir ettiği Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim gibi yıkıma uğrayacak.

Sodom ve Gomorra kentleri hakkında Kur'an da dahil olmak üzere çeşitli metinlerde gerçekler ve efsanelerin bir karışımı olan açıklamaların ayrıntılarını bulduğumuz bir bilgi hazinesi vardır.

Sodom ve Gomorra'nın efsaneleri gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bu felaketten dolayı ölüme mahkum edilmiş bu şehirleri terk etmeleri için onları açıkça uyarmış olan tuhaf kişiliklerden, melekler ve diğer tanrılardan bahsetmektedir. Bu hikayeler farklı açıklamaların bir karışımıdır.

Birçok İncil bilgini Sodom ve Gomora'nın dünya gezegeninde var olabilecek en kötü şehirlerden olduğunu söylemektedirler.

Bu şehirler bin yıllık dönemde kayboldu ve sadece son yıllarda, bu mistik şehirler ve onların kaderleri hakkında düzinelerce farklı teori öneren uzmanlar tarafından geçmişte bu şehirlerin bulunduğu bölgeler olarak düşünülen bazı sahalar belirlendi.

Fakat bu olaylar gerçekse geçmişte burada gerçekten ne oldu ve hikayeler tam olarak ne anlatıyorlar?
Sodom ve Gomora hakkında konuşurken bilmemiz gereken şeylerden bazıları da İncil'de anlatılmaktadır.

İncil, olanların hikayesini şöyle anlatıyor:
24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı.
25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti.
26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.
27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti.
28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.
(Yaratılış 19:24-28)

Coğrafi konumlarına dair bulgular karışıklık oluşturmaya devam ediyor. Ancak, bazı uzmanlar Sodom ve Gomora antik kentlerinin Bab edh-Dhra ve Numeira olduğuna inanıyorlar.

Bab edh-Dhra, Wadi Kerak'ın güney kıyısında, Ölü Deniz'in yakınında bulunan bir İlk Tunç Çağı yerleşmesidir. Bazı İncil bilginleri bunun “Sodom” antik kenti olduğunu iddia ediyorlar. Fakat birçok arkeolog aynı fikirde değil.

Bu iki önemli tarihi kentin konumu uzmanlar için bir gizem olarak kalırken, eski çağlarda dünya dışı ziyaretçi kuramcıları Sodom ve Gomora'nın 4000 yıl önceki uzak geçmişin Hiroşima ve Nagazaki'si olduğunu öne sürüyorlar.

İlkel zamanda dünya dışı varlıkların ziyareti (başka gezegenden gelen astronotlar) kuramcıları, İncil'de ve diğer dini metinlerde anlatılan bu eski açıklamalarda bu iki şehrin Tanrı'nın gazabı tarafından değil, dünya üzerinde var olan dünya dışı varlıklar tarafından gerçekleştirildiğine, onların son derece gelişmiş silahlarını kullanmasıyla şehirleri nasıl yok ettiğini gösterdiklerini düşünmektedirler. Dünyada var olan değil, varlıklar tarafından Dünya'ya getirilen gelişmiş silahlar.

Sodom ve Gomora'nın bulunduğu iddia edilen bölge de oldukça ilginçtir.

Ölü Deniz'in yüzeyi ve kıyıları, dünya'nın karadaki en düşük kotunu temsil eden, deniz seviyesinden 429 metre aşağıdadır.

Ölü Deniz, onu dünyadaki en derin hipersalin (deniz suyu tuzluluğundan daha yüksek derecede tuzluluk oranı) gölü yapan 304 m derinliğe sahiptir.


% 34,2 oranında tuzluluk oranıyla Ölü Deniz, dünyanın en tuzlu sularından biri olabilir, Antarktika'daki Vanda Gölü (% 35), Cibuti'deki Assal Gölü (% 34.8) ve daha küçük nehirler Ölü Deniz'e akar.

Ürdün nehri, Yahudilik ve Hristiyanlıkta, bir bakıma da İslamiyet'te büyük bir öneme sahiptir. Buranın, İsrail oğullarının Vaat Edilmiş Topraklara geçtiği ve Vaftizci Yahya'nın Nasıra'lı İsa'yı vaftiz ettiği yer olduğu söyleniyor.

İlginç bir şekilde, bilimsel ölçümlere göre, yanan güneşin altında buharlaşma, Ölü Deniz'in yüzeyinde günde 230 milyondan fazla küp hızda gerçekleşir.

Arap geleneğinin de belirttiği gibi, gölden buharlaşan çok tehlikeli zehirler vardır, o kadar tehlikelidir ki kuşlar bile onların üzerinden uçamazlar.

Şahsi kanaatimce kutsal atfedilen kitaplar (Tevrat, İncil, Zebur, Kur'an vb.) tamamen insan ürünüdür ve antik dönemdeki bu insanlar öğrendikleri, karşılaştıkları, hayal ettikleri olayları ve duydukları bazı efsaneleri bu kitaplarda yazıya dökmüşlerdir.

[BİR TEORİ] Böyle bir olay kesinlikle gerçekleşmiştir diyemem, fakat eğer olduysa, bana göre bu büyük ihtimalle bunun sebebi Anunnakiler ile homosapienler arasındaki sahip-köle ilişkisi olabilir. Enki'nin 14 tabletinde çok çalışmaktan sürekli isyan eden dünyalı köleler (homosapienler) Anunnakilere karşı ayaklanmış ve akabinde onlar tarafından nükleer silahlar ile vurulmuş olabilirler. Uzun bir süre yaptıkları dna ve gen çalışmaları ile eski ilkel insanı geliştirip rahimlerden daha gelişmiş halde "homosapien" olarak çıkaran ve onların gelişmesini sağlayan Anunnakiler isyanın cevabını ölümle vermiş olabilirler.

Eğer tüm dünyadaki, dünyanın farklı bölgelerinden dünya dışı yaşam formuna dair antik tabletleri, yazıtları, metinleri, heykel ve diğer bulguları takip ediyor ve çevirilerini okuyorsanız, kutsal kitaplarda geçen bu olayı anlamlandırmak daha kolay oluyor.
Lütfen bunları hiç araştırmamış antik dönemden beri insanın geçmişine ve onlardan geriye kalanlara hiç merak duymamış iseniz, okuduğunuz ve delil olarak gördüğünüz tek şey inandığınız dinin kitabı ise yukarıda yazdıklarım için "saçmalamışsın" demeyin, bunu demeden önce dünya dışı yaşam formlarının antik dönemde dünya ziyaretlerine dair dünyadaki tüm bulguları okuyunuz.

Bunlardan bazıları:
Dahası için, zaten evinizde internet var, tüm antik dönem bulgularını araştırabilirsiniz.
(Görmek istemeyen yine de görmez ama, en azından ben söylemiş olayım).

Yazan & Derleyen & Çeviren: Anu

TAPINAK ŞÖVALYELERİNİN SON BÜYÜK LANETİ

Yazan & Çeviren: A.Kara
A, din, hristiyanlık, tarih, Tapınak şövalyelerinin büyük laneti,Tapınak şövalyelerine neden komplo kuruldu,Fransa kralı Philip'in tapınak şövalyelerini öldürmesi, tarih, Tapınağın düzenine ait diğer şövalyelerin yanı sıra 18 Mart 1314'de yapılan işkence ve aşağılamaların ardından, tapınak şövalyelerinin son büyük üstadı olan Jacques de Molay bir iskele üzerinde yakıldı.

Jacques de Molay 1293 ile 1305 yılları arasında Müslümanlara yönelik bir dizi sefer düzenleyerek 1298'de Kudüs'e girerek Emesa kenti yakınlarındaki Mısır Sultanı Malej Nacer'i 1299'da yenilgiye uğrattı.

1300'de Molay, İskenderiye'ye bir saldırı düzenledi ve Suriye sahilindeki Tartus kentini kurtarmak üzereydi, ancak sonunda yenilgiye uğradı.

1307'de Papa 5.Clemens, Barbar Beltran ve Fransa kralı 4.Felipe , Jacques de Molay'ı tutuklattılar ve akabinde diğer şövalyeler kutsal haça karşı saygısızlık yapmak, kutsal eşyaları satmak, Baphomet ve Lucifer'a tapmak, sapkınlık ve putperestlik gibi suçlamalarla itham edildiler.

Molay, kendisine yüklenen suçlamaları uygulanan işkenceler yüzünden kabul etmek zorunda kaldı,  fakat daha sonra bu söylediklerini geri çekti.
Bu eylemi ise, işkence altında itiraf etmek zorunda kaldığı tüm suçlamaları kamuoyu huzurunda ve Notre Dame Katedrali'nin önünde bir kez daha tekrarlayarak zorla kabul ettiği, bir iskele üzerinde yakılarak öldürülmesi şeklinde son buldu.

Ölmeden önce, kendisinin ve adamlarının kendilerine verilen her görev için zafer kazandıklarını, Fransa'ya olan sadakati ile gurur duyduğunu ve Fransa Kralı'nın tapınak şövalyelerini yok etmek için zorlandığını biliyorlardı. Bu aldatıcı ihanete karşı ölmeden önce herkese lanet okudu.

Ölmeden önce Jacques de Molay, masumiyetini ilan etti ve efsaneye göre, komplo suçundan suçlu bulundu:
“Tanrı, kimin yanlış olduğunu ve günah işlediğini biliyor. Talihsizlik kısa süre sonra bizi kınamış olanları mahkum edecek; Tanrı bizim ölümlerimizin intikamını alacak. Hata yapmayın, bize karşı olan herkes bizim yüzünden acı çekecek. Yüzümü Efendimiz Mesih'imizin doğduğu Meryem Ana'ya doğru çevirmeniz için yalvarıyorum. ”(Geoffroi de Paris)

Bazıları onun lanetinin gerçek olduğunu çünkü olaydan bir ay sonra Papa Clemens'in öldüğünü ve Kral Philip'in ise yıl sonu gelmeden bir av sırasında kaza geçirerek öldüğü söylediler.

Tapınak düzeni 1129 yılında doğdu ve hızlı bir şekilde Orta çağ Hristiyanlarının en prestijli örgütlerinden biri olarak kuruldu.
Haçlı seferlerinde acımasızca savaşıyorlardı ve finans yönetiminin öncüsü olarak modern bankacılık sisteminin temellerini attılar.
Zamanla, bir çok devlete borç para verebilmek için çok daha fazla para ve güç kazandılar. Alacaklılarından biri Fransa Kralı Philip'in kendisi idi.

Paranın korunması ve örgütün sona erdirilmesi yönündeki düşünceleriyle 1307'de tapınak şövalyelerinin sonunu getirmek için Papa V.Clemens ile birlikte bir komplo kurduğuna inanılır.

PASKALYANIN KÖKENİ

Çeviren & Derleyen: A.Kara


PASKALYANIN KÖKENİ


Paskalya, Hristiyan dünyasında uygulanan yıllık bir kutlamadır. Ancak, İncil'de bu geleneğin korunmasına izin veren veya onaylayan herhangi bir ayet kesinlikle bulunmamaktadır.

Dahası, İncil Paskalya yumurtaları, Paskalya sepetleri, Paskalya tavşanları ve hatta paskalya öncesi perhiz hakkında hiçbir şey söylemez. Alexander Light, bu eşyaların eski Babil'in Gizem Dinine ait pagan ritüellerinin parçaları olduğunu gösteren ikna edici kanıtlar göstermektedir.

Paskalya - Anunnaki Bağlantıları
Paskalya ismi aslında ay tanrıçası, bahar ve bereket tanrıçası ve Cennet Kraliçesi olarak ibadet edilen Ishtar (İştar) / Easter (Paskalya)'dan gelmektedir. O diğer birçok ülke ve kültürleri tarafından birçok isim ile bilinir ve çoğu kez "bin ismin tanrıçası" olarak anılır.

Inanna İştar'ın Sümer ismidir ve kesinlikle en önemlisidir. Inanna, sırayla Anu'nun oğlu olan Enlil'in torunuydu. Anu sıralamadaki en yüksek Anunnaki idi ve onun adı “Büyük Gökyüzünün Babası” olarak tercüme edildi. Anu'ya “Göklerin Tanrısı” olarak saygı duyuldu ve insanlığın ilk dininin merkezi figürüydü.

Babil Bağlantıları
Yuhanna 8:44, II. Korintliler 11:14, 1 Petrus 5: 8 bölümlerinde bahsedilen Babil tanrıçası İştar/Paskalya (Easter) olarak isimlendirilen kişidir. Fakat İştar, Nemrud'un karısı Semiramis için de başka bir isimdir. Bu tufan baskını festivali, Babil'in sahte dininin bir parçasıydı ve Nemrud ile eşi Semiramis tarafından başlatıldı.

Onlar kendilerine ibadet edilmesi için sadece Babil Kulesi'ni kullanmadı, aynı zamanda Babil halkı tarafından ibadet edilmek üzere kendilerini tanrı ve tanrıça olarak belirlemişlerdir.

Nemrud'a Güneş Tanrısı olarak ibadet edildi. Birçok farklı kültür ve ülkede ona çeşitli isimler altında tapıyorlardı: Samas, Attis, Uti, Merodach / Marduk, Ninus, Bel / Baal, Moloch, Tammuz vs. ve bu liste neredeyse sınırsız. [Ayrıca Sümerliler tarafından Dumuzi ve Mısırlılar tarafından RA olarak biliniyordu].

Babiller, İştar yani Paskalya'yı baharın tanrıçasının geri dönüşü olarak - Doğanın ve Doğanın Tanrıçasının yeniden doğuşu olarak kutladılar. Babil efsanesi bu reenkarnasyonun gerçekleşmesi ile ilgili her yıl büyük bir yumurtanın cennetten düşeceğini ve Fırat Nehri'nin çevresindeki alana ineceğini söylüyordu.

Papa'nın tören kıyafetleri, eski Dagon rahiplerinin kıyafetlerinin kopyası gibidir ve bu tesadüfen gerçekleşen bir şey değildir.

A,din,Anunnaki'nin gizli ibadeti,Paskalya,Paskalyanın kökeni, hristiyanlık, İştar ve Paskalya,Paganizm ve Hristiyanlık,Hristiyanlığın pagan uygulamaları,Şeytani ayinler,
Paskalya geleneğinin bir parçası olan diğer putperest ayinler, Cennet Kraliçesine taze kesilmiş çiçekler, haçlarla süslenmiş sıcak çörekler ve yıldız şekilli kekler ile sunulan paskalya teklifleridir. Bu festivali kutlamak için pagan rahipler yeni kıyafetler giyerdi ve bakire rahibeler yeni beyaz elbiseler ve başlarına beyaz örtüler giyerlerdi. Yani Vatikan aslında antik putperest ibadetlerini sürdürmektedir.

Büyük ihtimal ile karalama içeriyor olsa da Yahudi Ansiklopedisi İnanna ve İştar'a çocuk kurban edildiğini şöyle anlatır:

“(…) Hadad-Baal'ın Moloch'la özdeşleşmesi, Ben-Hinnom vadisinde Baal'ın Bamot sunaklarına, Moloch'a, yani Baal'a kurban edilerek yakılmış olanların anlatıldığı Yeremya 32:35'e zemin hazırlar. Dahası, K. Deller tarafından analiz edilen bir dizi Süryani-Aramice dokümana göre Adadmilki ya da Adadšarru'nun (Kral Adad) bazen ilk doğan çocukların yakılarak kurban edildiği tanrılar olduğu gösterilmektedir.

"Asur buluntuları II. Krallar 17'ye yeni bir ışık tutuyor. Buradaki Anammelek ve Adrammelek, Sefarvayim halkının çocuklarını yaktığı / adadığı tanrıdır (ayet 31). Bu ayette araştırmacıların Anath ile ilişkilendirdiği ve Cennetin Kraliçesi ünvanını taşıyan Adrammelek, Anammelek'in yanında durmaktadır.
Akad dilinde İştar için kullanılan standart terim "šarrat šamê; Sümer'deki nin.anna.ak" = İnanna'dır. Asur-Aramice belgeleri gösteriyor ki, cocukların yakılarak kurban edildiği bu törenler kral ve kraliçe çifti olan Adad ve İştara ithaf olunmuştur." Moloch Kültü, Yahudi Kütüphanesi.


Aşağıdaki tasvirde bir çift baykuş tarafından kuşatılmış ve bir baykuş gibi görünmek için tasarlanmış bir İştar / Inanna tasviri bulunmaktadır.


Geleneksel kutsal Cuma gününden Pazar gününe kadarki kutlamalar İsa'nın yeryüzünde iki gece ve bir gün boyunca yer almasına karşılık gelir. İsa'nın ölümü, gömülmesi ve dirilişi ile ilgili anlatılanlar bilinçli olarak çarpıtılmış mıydı?

Yazar, Paskalya geleneğinin gerçek kökenlerini ortaya çıkarmak için güvenilir eski kaynakları araştırdı. Peki araştırmaya göre İsa çarmıha ya da bir ağaca çivilenmiş miydi? Gerçekte kilise fiziksel bir bina mıydı yoksa daha fazlası mıydı?

İncil'de Paskalya bayramını veya perhizini onaylayan hiçbir ayet kesinlikle yoktur. Dahası, İncil ölmekte olan Paskalya yumurtalarını gözlemleme, Paskalya yumurtası avı, şeker sepetleri, şapkalar vb. uygulamalar hakkında da hiçbir şey söylemiyor.
Paskalya'nın uzun zamandır putperest bir festival olduğu bilinmektedir. Tıpkı İslam uygulamalarının Arap Paganizminin kalıntıları olduğunu bildiği halde susan İslam liderleri gibi, Amerika’nın kurucuları da Hristiyanlığın içindeki bu bayramın aslında pagan uygulaması olduğunu biliyordu.

Paskalya Geçiş Töreninin çocuk kitabında şöyle demektedir:
“Püritenler Kuzey Amerika'ya geldiğinde, Paskalya bayramını ve Noel'i şüphe ile kutladılar. Hristiyanlar Paskalyayı kutlamadan önce paganların baharın dönüşünü kutladığını biliyorlardı. (…) Kuzey Amerika'daki Avrupa yaşamının ilk 200 yılında, çoğunlukla Güneydeki birkaç eyalette Paskalya'ya çok fazla ilgi gösterildi.

“İç Savaştan sonra Amerikalılar bu bayramı kutlamaya başladılar… Paskalya ilk olarak 1870’lerde bir Amerikan geleneği haline geldi… Amerika’yı Hristiyan bir ulus olarak başlatan 13 özgün koloni "Kral İsa" şeklinde sloganlar atıyorlardı. Tüm yüzyıl boyunca ulusta Paskalya hiç gözlemlenmemişti."

Maalesef çoğu insan gelenekleri gerçek olarak kabul eder, çünkü onlar bizim kültürümüzün bir parçası olmuşlardır. Fakat bunlar aslında eski insanların pagan inançlarının uygulamalarıdır.

Kaynaklar:
J.R. Terrier (Babil Gizemi, Paskalya'nın Tarihi, Bilinmeyen Gizli Kökenler ve Bilinmeyen Din),
Alexander Light'ın Paskalya araştırmaları,
Yahudi Kütüphanesi: Çocuk Kurbanları,

BAPHOMET'İN BİLİNMEYEN TARİHİ

A, Baphomet, din, satanizm, Baphomet nedir?, Baphomet ve Muhammed, Baphomet hakkında bilinmeyenler, Şeytan figürleri, Tapınak şövalyeleri, Baphomet figürünün temeli, Şeytan sembolleri,
Baphomet'in görüntüsü, ağır metal albümlerden dini propagandaya kadar birçok şeyi süslemiş ve kötülüğün sembolü olarak kullanılma eğilimindedir. Yine de Baphomet aslında çok daha karmaşık bir semboldür.

Muhtemelen ister Satanistler ister paranoyak Hristiyan olsun, Baphomet'in Şeytan için bir vekil olarak kullanıldığını görmüşsünüzdür.

Bununla birlikte birçoğunuzun bilmediği şey Baphomet'in, yaygın olarak anlaşıldığı ve aslında çok daha derin bir tarihe sahip olduğu için kötülük ya da şeytanlıkla hiçbir ilgisi olmadığıdır. Şimdi bu sembolün tarihine bakalım.

Modern Baphomet simgesi, 13. ve 14. yüzyıllar boyunca tapınak şovalyeleri tarafından ibadet edildiği iddia edilen bir keçi başlı şeytani putun görüntüleri ile ilişkilidir. Gerçekte, Baphomet ve ilkel keçi başlı tanrı arasındaki bağlantı 1850'lere kadar ortaya çıkmamıştır. Terimin tarihsel kökeni belki de mitolojileşmiş versiyondan daha ilginçtir: Bir yanlış tercüme hikayesi, bir mahkeme salonu komplosu ve derinden etkili büyülü bir simgeye kademeli bir başkalaşım.

Baphomet kelimesinin bilinen en eski kullanımı 1098'de bir Fransız haçlısı tarafından yazılmış bir mektuptan geliyor. Savaştan önce haçlıların düşmanlarını kutsal topraklarda “Baphomet'e Davet”  olarak anlatıyor. Haçlı seferlerine dair kayıtlı tarihi belgelerde Bafumarias olarak camileri işaret ettiği görülmektedir. Bugün, Baphomet'in, Eski Fransız sözcüğü olan Mahomet'e benzer şekilde, İslam peygamberi Muhammed'e de atıfta bulunduğu kabul edilmektedir. O dönemde, Avrupa Hristiyan dogması Muhammed'e inanıp onu takip etmeyi putperestlik ibadeti olarak gördü. Bu dogmatik İslamofobi, bir siyasi Avrupalı hükümdar tarafından siyasi muhaliflerini hedef alan bir cadı avı biçiminde kullanıldı.

TAPINAK ŞOVALYELERİNİN TUTUKLANMASI VE BAPHOMET EFSANESİNİN BÜYÜMESİ

13 Ekim 1307'de Fransa Kralı IV. Philip, Fransa'daki tapınak şövalyelerinin tamamının tutuklanmasını emretti. Önceki iki yüzyıllık haçlı savaşı boyunca Tapınak Şövalyeleri Avrupa'nın en güçlü askeri emirlerinden biri haline gelmişti. İngilizlerle yapılan bir savaş sırasında Kral Philip tapınak şovalyelerine mali olarak büyük ölçüde borçlanmıştı. Kral Philip borcunu silmek istedi ama aynı zamanda onlara ödeme yapmadığı takdirde askeri bir tehdit oluşturacağından korkuyordu. Bu yüzden yüzlerce şovalyeyi aniden aniden tutuklattı ve sapkınlıkla suçladı.

Engizisyonun uyguladığı işkence teknikleri nedeniyle Ortaçağ'da bir sapkın olarak tutuklanmak tatsız ve korkutucu bir olaydı. Cezalandırma mahkum itiraf edene kadar devam edecekti. Kral Philip tapınak şövalyelerini haç üzerinde idrar yapmak, tükürmek, eşcinselliğe başlamak ve Baphomet'e bir put olarak ibadet etmekle suçladı. Muhtemelen Muhammed'e atıfta bulunulan Baphomet'in, Orta Doğu'da İslam kültürü ile karışan zamanlarında tapınak uygulamasına dahil edildiği iddia edildi. Temel olarak, Kral Philip tapınak şövalyelerini Müslüman olmakla suçluyordu. Benzer suçlamalarla IV.Kral Philip'in gücünü diğer siyasi muhaliflerine karşı dengelediği açıkça görülüyordu.

Hayal edilemez derecedeki ağır işkencelerini uygulamak için üretilen türlü bahanelerinden sonra tapınakçıların çoğu ıstıraplarına son vermek için gerçek olmayan itiraflar ürettiler. Bazıları bir puta tapındığını itiraf etti fakat bu itirafları vaftizci Yahya'nın kopmuş başından, üç yüzlü bir kedi heykeline tapınmaya kadar değişti. Bununla birlikte yargılamalar boyunca keçi başlı bir simgeye referans verilmemiştir. Soruşturma görevlisinin elinden kurtulan çoğu tapınakçı itiraflarını geri aldı fakat sonrasında kazığa geçirilerek yakıldılar. Askeri eylemi tehdit eden Kral Philip, papalığı tapınak düzenini tamamen dağıtmaya zorladı.


BAPHOMET 19.YÜZYILA GİRİYOR

Gelecek 500 yıl boyunca bilginler ve sufiler tapınakçılara karşı yöneltilen suçlamaların gerçekliği üzerine spekülasyon yaptılar. Tapınakçıların kutsal topraklardaki seferleri sırasında onlarla ilişkilendirilen efsane ve hikayelerle zengin bir mitoloji ortaya çıktı. Avrupa’dan Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’ya uzanan ve büyülü antik bilgiyle dönen bir grubun ya da bireyin anlatısı Rönesans gizli düşüncesinde yinelenen bir temaydı. Aynı temalar, Abramelin Kitabı ve Hermetik metinleri gibi tanınmış metinlerde de görülür.

1818'de Şövalyeler Tapınağının ibadet ettiği idolün doğası üzerine spekülasyon yapılarak Baphomet terimi Viyana'da yayınlanan bir makalede yeniden ortaya çıktı. Yazar, Joseph von Hammer-Purgstall tapınakçıların gerçekten putperest olduğunu ve Baphomet'in Mısır'dan veya Gnostik Hristiyan ofitlerinden (ofit: bir tür maden) ödünç alınan hermafroditik bir taş figürü olduğunu iddia etmiştir. Zaman zaman araştırmacılar Von Hammer Purgstall'in sözlerini anti-masonik etkili söylemler olarak adlandırdılar. Bu makalenin yayınlanmasından sonra birçok Avrupa müzesi “Baphomet” adlı küçük oymalı taş idolleri kataloglamaya başladı.

BAPHOMET'İN SON DÖNÜŞÜMÜ

Baphomet'in son dönüşümü 1854'te gerçekleşti. Fransız tören büyücüsü olan Elphias Levi, Baphomet'i Sabbatik Keçi adlı bir figür ile yeniden tasavvur etti. Evreni ikili zıtlar biçiminde temsil eden çift cinsiyetli Sabbatik Keçi, taş Baphomet'in unsurlarını ve tapınak Baphomet'i efsanesinin sembolik unsurlarını içeriyordu. Yeni figür bu unsurları doğaüstü, kabalistik ve katolik tasvirleri ile birleştirmişti.

Levi kariyerine katolik ilahiyat fakültesinde başladıysa da bir süre sonra macera arayışına girip sihir peşinde koşmaya başladı. Sabbatik Keçinin Hristiyanlığın daha önceki çok tanrılı ya da animistik geleneklerin yayılmasından kurtulan tüm kutsal simgeler için kolektif bir temsil olarak hizmet ettiğine inanıyordu. Keçi başlı Baphomet'e tapınak şövalyeleri tarafından ibadet edilmemesine rağmen, Sabbatik Keçi, tapınakçıları zamanın egemen dini söylemiyle haklı çıkarılan her türlü toplumsal baskı biçiminin ruhuna atıfta bulunuyordu.

Levi'nin Baphomet'inin en eşsiz ve ikonik unsuru insansı bir vücut üzerindeki keçi başıydı. Keçi kafası, Osiris'in ruhunu temsil eden Mısırlı keçi başlı tanrı Banebdjedet'ten esinlenilmişti. Levi aynı zamanda eskilerin taptığı ve dönemin sosyal bularından olan bir başka keçi başlı tanrı Pan'dan esinlenmişti. Sabbatik Keçi’nin kollarındaki COAGULA ve SOLVE latin sözcükleri "bir araya gelip parçalanmak" anlamına geliyordu. Bu, Kilise liderlerinin ve dünya temsilcilerinin Tanrı'dan aldıklarını iddia ettikleri yetkilerine gönderme yapıyordu. Levi’nin bağlamında bu terimler herhangi bir dinleyici tarafından başlatılan, uygulayıcı tarafından gerçekleştirilebilecek, büyünün dualistik gücünü temsil ediyordu.

ALEİSTER CROWLEY VE BAPHOMET

Eliphas Levi’nin Baphomet'i, en meşhur Gnostik kitlesinde yer alan Aleister Crowley tarafından da kabul edildi. Baphomet'in derin simgesel doğası Crowley’in Rönesans ve Ortaçağ ritüel ve sihir yorumlarıyla uyumluydu. Ayrıca Crowley’in hermetik ideolojisini destekleyen ikili kozmolojik unsuru da içeriyordu. Crowley, Baphomet'i bir karşıt androjen olarak tanımladı, zıtların birliği aracılığıyla mistik bir mükemmellik temsilcisiydi. Aynı zamanda bu karşıtlık birliğini bir sperm ve yumurtanın birleşmesiyle meydana gelenlerle eşleştirdi. Baphomet'e olan yansımaları tarafından tetiklenen bu düşünce dizisi Crowley’in cinsel sihir teorilerinde derinden etkili olmuştur.

Crowley ayrıca Baphomet ve Şeytan'la bastırılmış bilgi ve gizli ibadet fikirlerini de birbirine bağladı. Geleneksel Hristiyan düşüncesinin aksine "O insanlığın düşmanı değildir, ırkımızın iyi ve kötüyü bilen tanrıları tarafından yaratılan bir canlıdır!", "O, Thot'un Kitabı'nın “Şeytanıdır" ve onun amblemi, BAPHOMET'tir, argoda kusursuzluğun hiyeroglifi olan Androgyne'dir. Dolayısıyla o, yaşam ve sevgidir." demiştir.

BUGÜN BAPHOMET

Uzun ve derin simgesel tarihi ile Baphomet, günümüze bazılarında korku ve kimilerinde saygı uyandıran güçlü bir ikondur. Baphomet zaman ve kültür tarafından modern gizli mirasımızın zengin simgesine dönüştürülmüştür. Aynı zamanda devlet destekli, dini baskı tehlikelerinin dokunaklı bir hatırlatıcısı olarak da günümüzde hizmet etmektedir.

Çeviren & Yazan: A.Kara

HRİSTİYANLARIN - KİLİSELERİN CADI AVI TARİHİ

hristiyanlık, Hristiyanların cadı avı,Kiliselerin cadı avı,Kilise cadı avı yaptı mı?,Kilise cadı yaktı mı?,din,A,Hristiyanlığın karanlık tarihi,Hristiyanların cadı zulmü,Hristiyanların kadınları diri diri yakması,Orta çağ'da cadılık
HRİSTİYANLARIN CADILIK ZULMÜ
CADI AVI TARİHİ

M.Ö. 9.yy öncesinde kötü Cadıların var olduğuna dair yaygın bir inanç vardı. Yaşamlarını kara büyü ve kötü büyü ile başkalarına zarar vermeye ve öldürmeye adamış başta kadın olmak üzere kötü insanlar olarak görülüyorlardı. O zaman Katolik kilisesi resmi olarak bu cadıların gerçek olmadığını öğretmişti. Gerçek olduklarını söylemek bir sapıklıktı.
Örneğin: "5. yüzyıldaki St. Patrick Rahipler Meclisi 'Dünyada bir vampir, yani bir cadı olduğuna inanan bir Hristiyan aforoz edilmelidir ve işlediği suçu kendi ağzıyla iptal edene kadar kiliseye kabul edilmemelidir." diyordu.

MÖ 906: Treves Başrahibi "Episkopi İlkeleri"ni yazdı. Kilisenin öğretilerine göre cadıların var olmadığını pekiştirdi. Bazı kafası karışmış ve aldatılmış kadınların Pagan Tanrıçası Diana ile havada uçtuklarını düşündüklerini itiraf etti. Ama bu asla gerçekleşmemiş bir tür halüsinasyon olarak açıklandı.

Yaklaşık MÖ 975: Cadılık ve şifa sihri kullanımı için uygulanan cezalar nispeten hafifti. Ecbert'in konuyla ilgili konferansında kısmen şöyle bir söylem doğdu: "Eğer bir kadın büyücülük ile uğraşır ve büyülerle iş yapar ve büyülü aşk iksirleri kullanırsa 12 ay boyunca oruç tutacak... Eğer herhangi biri bu büyülü iksirler yüzünden ölürse cadı yedi yıl oruç tutacak." dedi. Bu durumda oruç tutmak yalnızca ekmek yemek ve su içmekti.

Yaklaşık 1140: İtalyan bir keşiş olan Gratian, Canon Episcopi'yi (Piskoposların Kilise Kuralları) Canon yasasına dahil etti.

Yaklaşık 1203: Gnostik bir Hristiyan grup olan Cathar hareketi, Fransa'nın Orleans bölgesinde ve İtalya'da popüler hale gelmişti. Kafir olarak ilan edildi. III. Papa Iİnnocentius, Catharlara karşı bir soykırım savaşı yapılmasını onayladı. Bilinen son Cathar MÖ 1321 'de kazıkta yakıldı. İnanç son yıllarda bir yeniden doğuş gördü.
1227: IX. Papa Gregory tutuklama, sınama, suçlu bulma ve kafirleri idam etme için Engizisyon Mahkemelerini kurdu.

1252: IV. Papa Iİnnocentius, konuşturma denemeleri sırasında işkencenin kullanılmasına izin veren "Ad exstirpanda" boğa ünvanlı bir yazı yazdı. Soruşturmalarda işkencenin kullanılmasına izin verince mahkumiyet oranı büyük ölçüde arttı.

1258: IV. Papa Alexander, engizisyon soruşturmalarına sapkınlık vakalarına sınırlama getirmeleri talimatını verdi. Sapkınlık dahil olmadıkça kehanet veya büyücülük suçlamalarını soruşturmamışlardı.

1265: Papa IV. Clemens, işkence kullanımını onayladı.


1326: Kilise, Engizisyon'u cadılıktaki büyümeyi araştırmakla "İblis öğretilerini açıklamakla" yetkilendirdi. Bu teori cadılığın nereden geldiğinin insanlık dışı yollarını aralıyordu.

1330: Cadıların kötü büyücüler olarak bilindiği popüler kavram, şeytan'a bağlılık yemini ettikleri, şeytanla cinsel ilişkide bulundukları, çocuk kaçırıp yedikleri vb. inançları içerecek şekilde genişletildi. Bazı muhafazakârlar bugün bile hala bunlara inanmaktadırlar.

1347-1349: Kara veba salgını Avrupa nüfusunun büyük bir bölümünü öldürdü. Komplo teorileri yayılmaya başlamıştı. Cinler, Yahudiler, Müslümanlar ve Cadılar kuyuları zehirlemek ve hastalığı yaymakla suçlanıyorlardı.

1430'lar: Hristiyan teologlar kendilerince cadıların varlığını "kanıtlayan" makale ve kitaplar yazmaya başladılar.

1436-7: Johannes (John) Nider, Cadılık için bir adamın yargılanmasını tanımlayan Formicarius adlı bir kitap yazdı. Bu kitabın kopyaları daha sonraki yıllarda Malleus Maleficarum'a eklenmiştir.

hristiyanlık, Hristiyanların cadı avı,Kiliselerin cadı avı,Kilise cadı avı yaptı mı?,Kilise cadı yaktı mı?,din,A,Hristiyanlığın karanlık tarihi,Hristiyanların cadı zulmü,Hristiyanların kadınları diri diri yakması,Orta çağ'da cadılık
1450: İlk büyük cadı avları batı Avrupa ülkelerinde başladı. Roma Katolik Kilisesi, Hristiyanlık öncesi dönemlerden beri dolaşan stereotipleri kullanarak hayali, şeytani bir din yarattı. Diana'ya ve diğer tanrılara ve tanrıçalara ibadet eden Paganların şeytani cadılar olduğunu, bebekleri kaçırıp öldürdüklerini, kurbanlarını yediklerini, ruhlarını şeytana sattıklarını, şeytanla anlaşma içinde olduklarını, gökyüzünde uçuştuklarını, gece karanlığında buluştuklarını, erkeklerde iktidarsızlık ve kısırlığa hatta erkek cinsel organlarının yok olmasına neden olduklarını, vb. birçok şey söylediler.

Tarihçiler dinden esinlenerek başlayan bu soykırımın Kilise tarafından tam bir dinsel tekel elde etme arzusuyla veya "bir baskı-yer elde etme aracı" olarak kullanıldığını ileri sürmüşlerdir. Özellikle kadınlar, ölü (düşük) doğumları, davranış biçimleri, ölü hayvanlar gibi birçok olaydan ötürü kilise tarafından cadılıkla suçlanıyor ve günah keçisi olarak kullanılıyorlardı.

"Johns Hopkins Üniversitesi'nde İtalyan araştırmaları profesörü Walter Stephens yeni bir teori önermektedir: "Bence cadılar Tanrı için bir günah keçisi idi." Dini liderler, her şeye gücü yeten ve her şeyi seven bir tanrı kavramlarını korumak zorunda olduklarını hissettiler. Böylece, dünyadaki kötülüğün varlığını açıklamak için Cadılar ve iblisleri icat etmek zorunda kaldılar. Bu tartışma, iyi ve güçlü bir Tanrı'nın dünyada kötülükle nasıl bir arada var olabileceğiyle ilgili olarak günümüze kadar devam etmiştir.

1450: Johann Gutenberg, toplu basımı mümkün kılan hareketli cihaz icat etti. Bu, Papanın boğaları kitabının yaygınlaşması cadı avını büyük ölçüde kolaylaştırıldı ve cadılık zulmünün yayılmasına sebep oldu.


1484: VIII. Papa Iİnnocentius, şeytan ibadetçilerinin izini sürmeyi, işkence ve idam etmeyi teşvik eden "Summis desiderantes" adlı bir yazı yayınladı.

1486-1487 : Heinrich Kraemer ve Jacob Sprenger, Cadı Çekici anlamına gelen Malleus Maleficarum'u yayınladı. Yazarların kadın düşmanlığı ve cinsel hayal kırıklıklarıyla ilgili bir çalışmadır. Bu kitap cadıların etkinliklerini, itirafların çıkarılma yöntemlerini açıklar. Daha sonra kilise tarafından terk edilmiş olsa da cadıları sınayan laik mahkemelerin "incili" haline geldi.

1500: 14. yüzyılda, İngiltere'de cadı ve büyücülere karşı 38, Fransa'da 95 ve Almanya'da 80 duruşma yapıldı. Cadı avları hızlandı. "Şeytan, cadılarına ruhlarını vermeyi seçerek, insanlara karşı ve Tanrı'ya karşı işlenen suçları işledi. Bu çifte cadılık suçu olarak sınıflandırıldı ve suçu cezalandırmak için normal delillerin askıya alınmasına izin verildi. "7 Çocuğun ifadesi kabul edildi. Esasen itirafları elde etmek için sınırsız işkence uygulandı. En inandırıcı olmayan, havadan sudan şeyler bile suçluluk kanıtı olarak kabul edildi.

1517: Martin Luther'in 95 yaşında Wittenburg, Almanya'daki katedral kapısında çivilenmiş olduğuna inanılıyordu. Görünüşe göre bu hiç olmamıştı; argümanlarını daha az dramatik ve etkileyici bir şekilde yayınlamasını sağlamıştı. Bu olay Protestan Reformu'nu tetikledi. Roma Katolik ülkelerinde, mahkemeler cadıları yakmaya devam ediyordu. Protestan topraklarında yargılanan insanlar çoğunlukla asıldılar. Bazı Protestan ülkeler işkenceye izin vermediği de oldu. İngiltere'de işkence yokluğu ufak bir düşüşle sadece % 19'luk mahkumiyet oranına yol açmıştı.

hristiyanlık, Hristiyanların cadı avı,Kiliselerin cadı avı,Kilise cadı avı yaptı mı?,Kilise cadı yaktı mı?,din,A,Hristiyanlığın karanlık tarihi,Hristiyanların cadı zulmü,Hristiyanların kadınları diri diri yakması,Orta çağ'da cadılık
Yaklaşık MÖ 1550-1650: Duruşmalar ve infazlar bu on yıl boyunca zirveye ulaştı, ki bu zaman dilimi "yanma süreleri" olarak adlandırılır. Özellikle Doğu Fransa, Almanya ve İsviçre'de yoğunlaşmıştı. Cadı zulümleri sıklıkla Katoliklerin ve Protestanların savaştığı bölgelerde meydana geldi. Kamuoyunun aksine, özellikle kötü büyülerle uğraşan ve cadılık şüphesi olanlar çoğunlukla Avrupa'nın sözde laik mahkemeleri tarafından yargılanmışlardır. Bir azınlık kilise yetkilileri tarafından suçlandı; Bunlar genellikle şifalı büyü kullanımı veya ebelik içeren vakalardı.

1563: Johann Weyer, cadı duruşmalarını eleştiren bir kitap yayınladı. "De Praestigiis Daemonum" (Ruhların batığı) denilen bu kitap cadıların gerçekten var olmadıklarını, ancak şeytan'ın bu inanca teşvik ettiğini iddia etti. İşkence yoluyla elde edilen itirafları değersiz olarak gördü ve reddetti. İşkence ve infaz yerine tıbbi tedaviyi önerdi. Kitabı isimsiz olarak yayınlayarak cadılıkla suçlanıp kazıkta can vermekten veya yakılarak öldürülmekten kaçtı.

1580: Jean Bodin "De la Demonomanie des Sorciers" (Cadıların hakettiği cezalar) adlı yazıyı yazdı. Hem devletin güvenliği için hem de Tanrı'nın gazabını yatıştırmak için cadıların cezalandırılmasının gerekli olduğunu belirtti. Suçlu olabileceğine dair bir delil kırıntısı bile olsa, suçlanan cadı serbest bırakılmamalıdır, bu kadınlar mutlaka suçlu bulunmalıdır diyordu. Savcılar sağlam kanıtlar bekliyorsa bir milyon cadıdan birinin bile cezalandırılmayacağı ve özgür olacağı hissi vardı.

1584: Reginald Scot, zamanının ötesinde bir kitap yayınladı. Cadılık Diskografisinde, doğaüstü güçlerin olmadığını, böylece cadıların da asla var olmadıklarını belirtti.


1608: Francesco Maria Guazzo, "Compendium Maleficarum" u yayınladı. Bu kitap cadıların şeytan olan anlaşmaları, cadıların insanları etkilemek için büyü yapmaları gibi konuları tartışıyordu.

Yaklaşık 1609: Bir cadı paniği İspanya'nın Bask bölgelerine hızla çarptı. Engizisyonun yönetim organı olan "La Suprema", bunu bir aldatmaca olarak kabul etti ve cadılık, büyücülük tartışmasını yasaklayan bir "Sessizlik Fermanı" yayınladı. Sonrasında bu cadı paniği hızla kayboldu.

1610: Hollanda'da cadıların infaz edilmesi, muhtemelen Weyer'in 1563 yılında yazdığı "De Praestigiis Daemonum et Incantationibus ac Venificiis" (Şeytan Yanılsamaları ve Büyü ve Zehirler Üzerine) adlı kitabı sayesinde sona ermişti.

1616: Vizcaya'da ikinci bir cadı çılgınlığı patlak verdi. Yine Engizisyon tarafından bir Sessizlik Bildirgesi yayınlandı. Ancak kral bildirgeyi geri çevirdi ve 300 cadı sanığı canlı canlı yakıldı.

1631: Bir Cizvit rahibi olan Friedrich Spee von Langenfield, "Cautio criminalis" (Ceza Davalarında Çığır Açma) adlı kitabı yazdı. Almanya'nın Würzburg kentindeki cadı avlarını ve zulümlerini kınadı. O, cadılıkla suçlanan sanıkların sadist işkencelerin kurbanı olduklarını, acılara dayanamadıklarını ve bu durumdan kurtulabilme umuduyla itirafta bulunduklarını yazdı.

1684: Cadılıkla suçlanan son kişi İngiltere'de idam edildi.

hristiyanlık, Hristiyanların cadı avı,Kiliselerin cadı avı,Kilise cadı avı yaptı mı?,Kilise cadı yaktı mı?,din,A,Hristiyanlığın karanlık tarihi,Hristiyanların cadı zulmü,Hristiyanların kadınları diri diri yakması,Orta çağ'da cadılık
1690'lar: Salem'deki cadı çılgınlığı sırasında yaklaşık 25 kişi öldü, bir kişi kendini savunmaya yanaşmadığı için ağırlıklar altında bırakılarak öldürüldü. Bazıları cezaevinde ölürken diğerleri asıldı. Yeni İngiltere'de boylu boyunca başka davalar ve idamlar vardı.

1745: Fransa cadıların infazını durdurdu.

1775: Almanya cadıların infazını durdurdu.

1782: İsviçre cadıların infazını durdurdu.

1792: Polonya, cadılıktan yargılanan ve suçlu bulunan son kişiyi idam etti. Cadıların ekstra yasal yollarla linç edilişleri Avrupa ve Kuzey Amerika'da 20. yüzyıla kadar devam etti.

1830'lar: Kilise, Güney Amerika'da cadıların infazını durdurdu.

1980: Lawrence Pazder ve Michelle Smith, "Michelle Remembers" adlı kitabı yazdı. Onlarca yıldır büyük ölçüde uykuya dalmış olan şeytan ile işbirliğindeki insanlar kavramı yeniden canlandırıldı. Kitabın bir kurgu çalışması olduğu gösterilmiş olmasına rağmen, kitap Michelle'in geri kazanılan anılarının olduğuna ve gerçekliğe dayanan bir olgu olarak sunulmuştur. Bu kitap, ABD ve Kanada'da yeni bir Cadı / Satanist / Şeytani Ayin paniğini tetiklemekten büyük ölçüde sorumluydu.


1980 ila 1995: Kuzey Amerika'da, daha önceki cadı duruşmalarının birçoğunu tekrar eden iki tür deneme yapıldı:
1) Bazı okul öncesi eğitim kurumları, gündüz bakım tesisleri ve Pazar okulları çocukları ayinler ile suistimal etmekle suçlandı. Kanıtlar, çok küçük çocukların zihnine nakledilen hatalı tıbbi tanılara ve var olmayan istismar anılarına dayanıyordu.
2) Kurtarılan Hafıza Terapisi tarafından mağdur edilen on binlerce yetişkin, çocukluk döneminde suistimal edildiklerine dair sahte hatıralar yarattı. Vakaların yaklaşık% 17'sinde, bu hatıralar şeytani ritüel istismarının hatırlatılmasına yol açtı. Yüzlerce ebeveyn canice suç eylemleriyle suçlandı. Fakat hemen hemen hepsi masumdu. Suçlamaların çoğu, asla gerçekleşmemiş eylemler içeriyordu.

O zamandan sonra aklıselimlik hüküm sürdü. Sanıkların çoğu hapishanelerden serbest bırakıldı. Massachusetts eyaletinde tutulanlar ise serbest bırakılacak son kişilerdi.

1990'lar: Bazı muhafazakar Hristiyan papazlar, birbiriyle ilgisiz iki inanç sistemini birbirine bağlamaya devam ediyordu:
1) Rönesans sırasında, şeytana tapanların hayali dinlerinin kilise tarafından desteklendiği.
2) Doğaya dayalı inançları olan ve Hristiyan şeytanın varlığını tanımayan cadılık ve diğer Neo-pagan dinleri.

1994'den 1996'ya kadar: Kuzey Afrika'da birkaç yüz insan cadılık ile suçlandı ve korku içindeki çeteler tarafından linç edildi.

1999: Muhafazakar Hristiyan papazlar zaman zaman cadılar ve diğer neo-paganları yok etmek için yanma zamanlarının yenilenmesini talep ediyorlardı. Aşağıdaki örnek, cadıların modern çağda var olmaya devam edebileceği korkusunun yanlışlığını ve nefretin yoğunluğunu göstermektedir.

Killeen'deki Tabernacle Bağımsız Vaftiz Kilisesi'nin papazı olan Rev. Jack Harvey, dini hizmetlerde bir tabanca taşımak için kilisesinden bir takipçisini ayarlamıştı ve o "bir kara büyücü çocuklarımızdan birini yakalamaya çalışırsa ...", Kan içtiklerini, bebekleri yediklerini duydum. Ateşleri var, muhtemelen onları pişiriyorlar ... " gibi sözler telaffuz ediliyordu.

21. Yüzyıl: Aşağıdakileri de içeren bir dizi faktöre bağlı olarak:
1980'lerden 1995'e kadar Şeytani Ayin İstismarları aldatmacasının çöküşü.
Cadılık ve diğer Neopagan dinleri ile ilgili birçok doğru TV belgeselinin yayınlanması.
Birçok Wicca'nın (modern cadılık) dini inançları ile halka açılmaları, cadılar, cadılık ve diğer Neopaganlara karşı olan korkunun büyük ölçüde azalması sağlandı.

Yazan & Çeviren: Anu