HABERLER
Dini Haber
islamiyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
islamiyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSLAM DİNİNDE CEVAPSIZ KALAN SORULAR |3

Yazan: The Guiding
din, islamiyet, Guiding, İslam dininde cevapsız kalan sorular, Kurandaki çelişkiler, İslamda fidye, Fidye ayeti, Kafirlerle savaşa girdiğinizde, Kurandaki hatalar,

İSLAM DİNİNDE CEVAPSIZ KALAN SORULAR |3

12) İbni Abbas’tan rivayet edilen bir hadise göre; Bedir esirleri ile ilgili Muhammed, Ebubekir ve Ömer ile istişare ediyor. Ömer: “Hepsini kılıçtan geçirelim”, Ebubekir ise; “Bu esirlerden fidye alıp serbest bırakalım” diyor. Neticede Ebubekir’in görüşü benimseniyor. Ancak Ömer’in görüşü kabul edilmediği için Muhammed’in kendi içinde rahatsızlık duyduğunu anlıyoruz. Çünkü Ömer söylediğini yaptıran bir kişiliğe sahipti. Sonuçta Enfal Suresinin 67. ve 68. Ayetleri iniyor: (1)
“O yerde gerekli temizliği yapıp hâkimiyetini kuruncaya kadar bir peygamberin esirlerinin olması uygun değildir. Siz geçici dünya varlığını istiyorsunuz, oysa Allah Ahireti istiyor; Allah izzet ve hikmet sahibidir. Allah’ın daha önceden yazılmış bir hükmü olmasaydı elde ettiğiniz menfaat sebebiyle size büyük bir azap dokunurdu.”
a) Bedir ilk yapılan savaştı ardından Uhud, Hendek, Huneyn savaşları gerçekleşti ve Taif seferi düzenlendi. Bu savaşlarda alınan esirlere ne oldu? Mesela Taif seferinde ele geçirilen 6000 esire (2) ne oldu? Bu savaşlarda ele geçirilen köle ve cariyeler serbest bırakıldılar mı? Yoksa  esir olarak tutulmayıp köleleştirilerek, bir kısmı satılıp bir kısmı da askerler arasında mı paylaşıldı?

b) Madem ki ayet fidye alınmasını yasaklıyor, alınan fidyeler neden geri verilmiyor? O para neden kullanılıyor? Ey peygamber! Elinizdeki esirlere şöyle de: "Eğer Allah sizin kalplerinizde bir düzelme görürse sizden alınandan daha iyisini size verir ve sizi bağışlar." Allah engin rahmet ve mağfiret sahibidir.” (Enfal Suresi-70) ayeti ile esirlerin kalplerini düzeltmeleri karşılığında; ‘Sizden aldıklarımızı size Allah verir’ demek durumu kurtarıyor mu? Azarlanan Muhammed, fidyeyi harcayan Muhammed, kalplerini düzeltmek zorunda olanlar  ve bağışlanacak durumda olanlar esirler. Bu nasıl bir adalet?

c) Esirleri fidye karşılığı serbest bırakmak mı daha insani, yoksa onları kılıçtan geçirmek mi? Merhamet sahibi bir yaratıcıya ve rahmet peygamberine yakışan bu mu ki Ömer’in görüşü isabetli kabul ediliyor?

d) “Kâfirlerle savaşa girdiğinizde hemen öldürücü darbeyi vurun, nihayet onları çökertince esirleri sağlam bağlayın (kaçmamaları için tedbir alın). Sonra ya karşılıksız bırakırsınız yahut bedel alarak; ta ki savaş ağır yüklerini indirsin (sona ersin). İşte böyle; Allah dileseydi onları bizzat cezalandırırdı, fakat sizleri birbirinizle denemek istiyor. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.” (Muhammed Suresi-4)
Gaybı (3) ve insanın gizledikleri ile kalplerinden geçirdiklerini bilen Allah (4) ; yukarıdaki ayete göre, insanları birbirleriyle çarpıştırarak mı denemek istiyor? Geleceği ancak böyle  bilebileceğini itiraf mı ediyor? Ayrıca bu ayet yukarıda esir almayı yasaklayan ayet ile çelişip, esir almayı meşru görüyor ve  esirleri fidye karşılığı ya da bedelsiz serbest bırakabilirsiniz  diyor. Ve böylece kullarına serbestlik tanıyor. Allah bir ayetinde ‘esir almak size yakışmaz’ deyip kınadıktan sonra bundan  vazgeçip izin mi veriyor?
13) Kuran, Muhammed’in son peygamber olduğunu, herhangi birisinin babası olmadığını ancak peygamberin eşlerinin müminlerin anneleri olduğunu  söyler.
“Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir.” (Ahzab Suresi-40)
“Peygamber müminlere kendilerinden daha yakındır, eşleri de onların anneleridir. Aralarında kan bağı bulunanlar Allah’ın kitabında (mirasçılık bakımından) birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; dostlarınıza lütufta bulunmanız başkadır. Bu hüküm kitapta kayıt altına alınmıştır.” (Ahzab Suresi-6)

a) Peygamberin eşleri müminlerin anneleri sayılıyorsa;  peygamberin kendisinin de ümmetin babası sayılması gerekmez mi? Yoksa bu ayeti Muhammed, kendisine azatlık kölesinin eşi (Gelini sayılabilecek biri)  helal olsun diye mi getirmiştir? Yani Muhammed Zeyd’e bir anlamda: “Senin eski eşin artık annen sayılır, saygıda kusur etme!” mi demek istemektedir? Ayrıca mümin erkeklerden eşlerini korumaya mı çalışmıştır?

b) Zeyd, Zeynep ile evlenirken Allah Muhammed’e ayetini gönderip : “Bu evliliğe müsaade etme, yakında o senin eşin olacak” diyemez miydi? Ya da  Muhammed, Ahzab Suresi-37.ayetin içeriğinden (5)  anlaşıldığı üzere geleceği biliyorsa, içinde ortaya çıkacak bir gerçeği saklayarak nasıl peygamberlik görevini yapmış oluyor? Peygamberlik görevi ile ilgili: “Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mâni olamazdınız.”  (Hakka Suresi-44-47) ve
 “Allah’ın, kendisi için takdir ve emrettiği bir şeyi yerine getirme hususunda peygamber için bir sıkıntı ve sakınca olamaz. Allah’ın hükmü değişmez kaderdir. Daha önce gelip geçen, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, O’ndan çekinen, Allah’tan başka hiçbir kimseden çekinmeyen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Hesap sorucu olarak Allah kâfidir” (Ahzab Suresi-39) ayetini ya da;
Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın (diye onu indirdik). Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah, (öyle istedikleri, bunu hak ettikleri için) onların bazı günahları sebebiyle başlarına bir belâ getirmek istiyordur. İnsanların birçoğu gerçekten Allah’ın yolundan çıkmışlardır.” (Maide Suresi-49)  ayetlerini ve bunun gibi pek çok ayeti (6) nereye koyacağız? 
c) “Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir.” (Ahzab Suresi-40)  Bu sure, Hicretin 5.yılında, yani Muhammed Medine’de iken, ölümünden  5 yıl önce 90. olarak inen! bir suredir. (7) Yani bu ayetin peygamberliğinin 17.yılında indiği anlaşılıyor. Düşünün ki birinin son peygamber olduğunu, onu gönderen Allah 17 yıl sonra kullarına bildiriyor. Allah mı umursamamış bu önemli detayı;  yoksa Muhammed mi söylemeyi unutmuş?
d) Muhammed peygamberlerin sonuncusu olarak Müslüman ise; Kur’anda adı geçen peygamberlerin Müslüman oluşlarını nasıl izah edeceğiz?
“De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, yediren ama yedirilmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?" De ki: "Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)." (Enam Suresi-14)  

“O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.
(Enam Suresi-163)

"Ve bana Müslümanların ilki olmam emredildi."
(Zümer Suresi-12)

Yukarıdaki ayetler, Muhammed’in  ilk Müslüman olduğunu belirtir ama bunlar hükümsüzdür. Çünkü aşağıdaki ayetler bunun aksini söylemektedir.

“Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim." dedi. (Araf suresi-143)

Yukarıdaki ayet, Musa‘nın ilk Müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür. Çünkü aşağıdaki ayet de bunun aksini söylemektedir.

“Îsâ onlardaki inkârcılığı sezince, "Allah’a giden yolda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?" diye sordu. Havâriler, "Allah'ın yardımcıları biziz; Allah’a inandık, şahit ol ki bizler Müslümanlarız." (Ali İmran Suresi-52)

Yukarıdaki ayet ise, İsa‘nın ilk Müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür. Çünkü
onları hükümsüz kılan 2 ayet ise şunlardır:

“İbrâhim ne Yahudi ne Hıristiyan idi; bilâkis o hanîf bir Müslümandı; müşriklerden de değildi. (Ali İmran Suresi-67)
Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin. Sizi O seçti ve size din konusunda hiçbir güçlük yüklemedi; ceddiniz İbrâhim’in dininde olduğu gibi. O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da "Müslümanlar" adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. Sizin mevlânız O’dur. O ne güzel mevlâdır ve ne iyi yardımcıdır.” (Hac Suresi-78)
İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre Müslümanlığı onlardan öncedir. Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise Kur’an’da hesaba katılmadığını görüyoruz. 
e) Kur’an’da Muhammed’den önce gelen peygamberlerin halklarının, inanmadıkları için helak edildiklerini görüyoruz. Bunlar Kur’an’da özetle şu şekilde geçmektedir.
Yunus-13 (Yalanlayıp zulmettikleri vakit helak ettik)
Hac-45 (Nitekim zulme dalmışken helâk ettiğimiz nice beldeler var...)
Araf-96 (Kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik)
Araf-182 (Biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz)
Rad-11 (Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez.)
Enbiya-11 (Biz zulmetmekte olan nice memleket halkını kırıp geçirdik)
Enam-6 (Onlardan (Mekke halkından) önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi?)
Enam-44 (Onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar)
Ankebut-14 (Onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi)
Nuh-25 (Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular..)
Fussilet-16 (..Üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik…)
Ankebut-38 (Ad ve Semûd kavimlerini de helak ettik)
Şems-14 (Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helak etti) Semud Kavminden bahsediliyor.
Ankebut-33-34 (..Fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz..) Lut Kavminden bahsediliyor.
Şuara-65-66 (Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Sonra ötekileri suda boğduk)
Hac-42-44 (Ben ise o inkârcılara biraz süre tanıdım ve sonra onları kıskıvrak yakaladım. Hadlerini bildirişim nasıldı bir bilsen!) Nuh, Ad, Semud, İbrahim, Lut milleti Medyen halkından bahsediliyor.
Fussilet-13 (..Sizi, Âd ve Semûd’un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum.)
Furkan-37 (Peygamberleri yalancı saymaları üzerine Nûh kavmini de sulara gömdük)
Furkan-38 (Âd’ı, Semûd’u, Res halkını, bunlar arasında daha birçok nesli de (cezalandırdık).
Muhammed-13 (Seni dışarı çıkaran şehrinden daha güçlü nice şehri helâk ettik)
Ahkaf-24-25 (Sonunda sadece evlerinin kalıntılarının görüldüğü bir hale geldiler. Günaha batıp kalmış bir topluluğu işte böyle cezalandırırız.)
Ahkaf-27 (Çevrenizdeki nice şehirleri helâk ettik, belki dönerler diye uyarıcı işaretler de vermiştik.)
İsra-16 (...Sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.)

Aşağıdaki ayette ise; Levh-i Mahfuzda Allah’ın günah işleyen ne kadar ülke varsa onların hepsini azaba uğratacağının yazılı olduğu, yani Allah’ın önceden belirlemiş olduğu bir kanununun olduğu bildirilmiştir. Ancak çocuklarını toprağa gömen, her türlü caniliği yapmaktan çekinmeyen, puta tapan ve Müslüman olmayan bir toplumun  diğer ümmetler gibi helak olmadığını, inanmayanların cezasını Muhammed’in -Sözde Allah’ın emriyle- kendisinin verdiğini görüyoruz. Muhammed bu ayetin gereği olarak çetin bir azabın geleceği ya da inanmayanların helak olacakları günü neden beklemedi? Bununla insanları neden uyarmadı?

“(Günaha batmış) ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk etmiş veya onlara çetin bir şekilde azaba uğratmış olacağız. Bu, kitapta yazılıdır.” (İsra Suresi-58)
f) Arabistan’da mademki bir peygambere ihtiyaç vardı Muhammed bunun için neden 40 yıl bekledi? Bir an önce gömülen kız çocuklarını, puta tapan insanları kurtarması gerekmez miydi?
g) Günümüz dünyası çok mu güllük gülistanlık ki peygamberlik sona eriyor? Allah’ın adetinde bir değişiklik olmuyorsa (8)  bu neden Muhammed ile değişiyor?
h) Aşağıda yer alan  ayetler Muhammed’in mucize göstermediğini ifade etmiyor mu?

Bizi mûcizeler göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin bunları yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mûcize olmak üzere dişi deveyi vermiştik, ama ona (inanmayıp) kötülük yaptılar. Oysa biz mûcizeleri yalnızca korkutup uyarmak için göndeririz.” (İsra Suresi-59)

“Onların yüz çevirmeleri sana ağır geldi ise, yapabilirsen, yeri yarıp inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki, onlara bir mûcize getiresin! Allah dileseydi elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi. O halde sakın cahillerden olma!”
(Enam Suresi-35)

“Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra Suresi-1)

Bu son ayette “Kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye” ifadesinden ayetlerin (iz, işaret, nişane) (9) Muhammed’e gösterildiği anlaşılıyor. Muhammed madem peygamberse, ona gösterilen neden mucize olsun ki? Mucize, bir peygamberin kendisine inanmayanlara karşı gösterilmiyor muydu?

ı) “Kim doğru yolu seçerse kendi iyiliği için seçmiştir, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiç kimse başkasının günah yükünü üstüne almaz. Biz bir resul göndermedikçe azap da etmeyiz.(İsra Suresi-15)

Bize bir peygamber gönderilmediğine göre o zaman bize azap da edilmeyecektir. Öyle değil mi? Ayrıca bu ayet, Muhammed’in son peygamber oluşuyla da çelişmiyor mu?

i) Peygamberlerin gönderilme nedenleri, halklarını bilgilendirmeleri, ahiret hayatına hazırlamaları ve dinin yaşanabilirliğini  göstermek değil midir? O halde Muhammed’e ve onun ailesine ve yakınlarına  neden torpil yapılmış, Muhammed’in kendine mahsus bir aile hayatı kurmasına neden izin verilmiştir?

“Ey peygamber! Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verip de elinin sahip olduğu kadınları, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, hala kızlarını, dayı kızlarını, teyze kızlarını, kendini peygambere mehirsiz olarak bağışlar da peygamber de onunla evlenmek isterse böyle bir mümin kadını -ki sonuncusu diğer müminlere değil, zatına mahsustur - sana helâl kıldık. Müminlere eşleri ve sahip oldukları kadınları hakkında hangi kuralları geçerli kıldığımızı biliyoruz. Sana mahsus olanı güçlük çekmeyesin diye meşrû kıldık. Allah çok bağışlayıcı, pek esirgeyicidir.” (Ahzab Suresi-50)

Onlardan dilediğinin beraberliğini erteler, dilediğini yanına alırsın. Uzaklaştırdıklarından birini tekrar istemende senin için bir sakınca yoktur. Bu hüküm onların mutlu olmaları, üzülmemeleri ve hepsinin senin verdiğine razı olmaları için en uygun olanıdır. Allah gönüllerinizdekini bilir, Allah ilim ve hilim sahibidir.” (Ahzab Suresi-51)
“Allah’a ve ayırım günü yani iki topluluğun karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz biliniz ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz her şeyin beşte biri Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Allah her şeye kadirdir.”
(Enfal Suresi-41)

14) Kur’an-ı Kerim’de cinler ile ilgili ayetlerde; onların da insanlar gibi kulluk için yaratılan, imtihana tabi tutulan, insanları görebilen fakat insanların onları göremeyeceği türden ve dumansız ateşten, şiddetli alevden yaratılan varlıklar olduğu, kendilerine peygamber gönderildiği gibi bilgiler yer almaktadır. (10) Ancak; Kur’an’ı dinlediği ve harika bir okuma işittik diyen cinlerden bir grubun (11) varlığından söz edildiği halde, abdesti nasıl aldıkları, namazı nasıl kıldıkları, hac ve oruç ibadetini nasıl yaptıkları, nasıl temizlendikleri, kurbanı nerede nasıl kestikleri vb. konular ile ilgili bilgiler verilmiyor.

a) Bizim gibi cinlerin de kulluk görevi varsa, onlardan Allah’ın emirlerine uyanlar olduğu gibi uymayanlar da varsa  (12)  ve Muhammed cinlere de peygamber olarak gönderilmişse, (13)  onlar ile ilgili Kur’an’da daha ayrıntılı bilgi verilmesi gerekmez miydi?

b) Eğer bilgi verilmeyecekse, onların içinde Allah’a inanan ve inanmayanların olduğu bilgisinin verilmesinin, bize ne gibi faydası olabilir?

15)  “Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile gerçekten konuştu.(Nisa Suresi-164)
“Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafından, (oradaki) ağaç yönünden kendisine şöyle seslenildi: "Ey Mûsâ! Muhakkak ki ben yalnızca âlemlerin rabbi olan Allahım.”
(Kasas Suresi-30)

“İman edenlere sebat kazandırsın, Müslümanlara rehber ve müjde olsun diye rabbin tarafından bir gerçek olmak üzere Kur’an’ı Ruhulkudüs’ün indirdiğini söyle.
(Nahl Suresi-102)

"Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye açık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir."(Şuara Suresi-193-195)

Yukarıdaki ayetlerde geçen ‘Ruhul Kudüs’,ve ‘Ruhul Emin’ ifadeleri ile Cebrail kastedilmektedir. (14)  Bunun gibi pek çok ayette Allah’ın , vahyi Muhammed’e Cebrail aracılığıyla indirdiği bildirilmektedir. (15) O zaman şimdi sormak gerekiyor:

a) Musa ile aracısız konuşan Allah, Muhammed’e neden Cebrail’i gönderiyor? Üstelik kendisine Allah’ın bile salat ettiği  (16) bir peygamber iken?! (Allah kendi yarattığı bir kula neden salat eder o da ayrı bir konu)

“Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, ona ruhumuzu gönderdik; ruh ona tam bir insan şeklinde göründü. Meryem, "Ben, senden, çok esirgeyici olan Rahmâna sığınırım! Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma)" dedi.
Melek, "Ben ancak sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için rabbin tarafından gönderilmiş bir elçiyim" dedi. (Meryem Suresi 17-19)

“Bunun üzerine rabbi ona hüsnükabul gösterdi ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriyyâ’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyyâ onun bulunduğu yere, mâbeddeki odaya her girdiğinde yanında (yeni) bir rızık bulur ve "Ey Meryem! Bu sana nereden?" diye sorar, o da "Allah tarafından" cevabını verirdi. Kuşkusuz Allah dilediğine sayısız rızık verir.”  (Ali İmran Suresi- 37)

b) Yukarıdaki ayetlerden, Cebrail’in  insan kılığında Meryem’e göründüğünü anlıyoruz. Meryem bir peygamber olmadığına göre, Cebrail ona nasıl görünebilir, Allah’tan bir bilgiyi nasıl getirebilir? Üstelik Zekeriya  -o zaman bir peygamber iken- bütün bunlardan nasıl habersiz olabilir?

16)  “O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti; Furkan’ı da indirdi.” (Ali İmran Suresi-3)

“Ardından o peygamberlerin yolu üzere, kendinden önce gelmiş olan Tevrat’ı tasdik edici olarak Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik. Ona da içinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önce gelmiş olan Tevrat’ı tasdik edici, takvâ sahipleri için bir yol gösterici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.”  (Maide Suresi-46)
Yukarıdaki ayetlerde, Kur’an’ın kendisinden önce indirilen  Tevrat ve İncil isimli kitapları doğrulayan bir kitap olduğu söylenmektedir. (17)  
a) Tevrat ve İncil, tahrif olan yani aslı değiştirilen kitaplar ise, (18) Kur’an nasıl olur da değişikliğe uğrayan bu kitapları tasdik eder?
b) Yok eğer tahrif olma işi Kur’an’dan sonra gerçekleşmiş ise; Kur’an’ın kendisi neden tahrif olmuş olmasın? Bu durumda, Tevrat’ı ve İncil’i koruyamayan Allah’ın Kur’an’ı koruduğu tezi , ne kadar güçlü ve güvenilir olabilir?

Kıymetli okuyucular, İslam dinine dair onlarca, belki yüzlerce cevapsız kalan sorular arasından seçebildiklerimi sizlerle paylaştım. Benim görebildiklerimden seçilenler bunlar… İnsan sorgulamaya bir iki konu ile başlıyor, zamanla bu soruların sayısı artıyor. Nuh’un o kadar vahşi hayvanı, hem de çifter çifter  bir gemiye alıp onlarla sağlık, güvenlik ve temizlik problemlerini aşarak bir yolculuğu nasıl yaptığını, Yakup’un oğlu Yusuf’u aramak yerine neden ağlayıp durduğunu, Firavun’un ülkedeki bütün erkek çocukları öldürtüp, -sepet içinde suda bulunan- Musa’nın sarayda büyümesine nasıl müsaade edebildiğini, bütün putları yok sayan bir dinin ve onların hepsini Mekke’nin fethinde ortadan kaldıran Muhammed’in, (19)  daha önce bir put olup, şu an o putun parçası olarak kalan Hacer’ül Esved taşına, (20) neden bu kadar değer verdiğini (21) insan sorgulamadan edemiyor. Bunun gibi her peygamber için anlatılan hikayelere dair o kadar çok soru var ki, say say bitmez. Üstelik sorgulamak zorunda kaldığımız, mantığımıza yatmayan ifadeler sadece Kur’an ve hadisler ile sınırlı değil, Tevrat ve İncil’de de fazlasıyla mevcut.

Kaynaklar:
1) Arif Tekin, Kur’an’ın Kökeni, Berfin Yayınları, İstanbul, Aralık 2017, S,60.
2) Arif Tekin, Kur’an’ın Kökeni, Berfin Yayınları, İstanbul, Aralık 2017, S,238.
3) Haşr-22; Sebe-48; Tevbe-78; Yunus-20; Hud-123; Nahl-77; Neml-65; Hucurat-18; Enam-59; Maide-117.
4) Kaf-26; Neml-74;  Ali İmran-119,154,167; Nisa-63; Enfal-43; Zümer-7; Tagabün-4; Hud-5; Mülk-13,14; Maide-116.
5) “Bir zaman, Allah’ın kendisine lütufta bulunduğu, senin de lütufkâr davrandığın kişiye, "Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork" demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir şeyi içinde saklıyordun, kendisinden çekinme hususunda Allah’ın önceliği bulunduğu halde sen halktan çekiniyordun. Zeyd onunla beraber olduktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir.” (Ahzab Suresi-37)
6) Hac-49; Gaşiye-21; Enam-48,50,57; Araf-157,188; Kehf-56; Rad-40; Maide-67; Yunus-15.
7) https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/33-ahzab-suresi
8)Konu ile ilgili ayetler için bkz. Fatır-43; Bakara-106; Rad-11: İsra-77; Ali İmran 137; Ahzab-38,62; Mü’min-85; Fetih-23
9) https://islamansiklopedisi.org.tr/ayet; https://www.turkcebilgi.com/ayet
10) 1) Zariat Suresi-56 ; Rahman Suresi-15; Hicr Suresi-27; Araf Suresi-27; Fussilet Suresi-2; Ahkaf Suresi-18; Enam Suresi-130; Cin Suresi-6
11) Cin Suresi-1
12) Cin Suresi-14
13) http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Dini-Terimler-Sozlugu/Detay/RESUL-US-SAKALEYN/1419 ;  https://www.islamiyet.gen.tr/sozluk/resul-us-sakaleyn-nedir.html ; https://www.luggat.com/resul-%C3%BCs-sakaleyn/1/1
14) https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nahl-suresi/2003/102-ayet-tefsiri; https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C5%9Euar%C3%A2-suresi/3124/192-195-ayet-tefsiri
15) Necm Suresi-5-13; Tekvir Suresi-19; Bakara Suresi-97
16) Ahzab Suresi-56 “Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun.”
17) Diğer ayetler için bkz. Ali İmran-65; Nisa-47; Maide-47,66,68; Araf-157; Fetih Suresi-29  
18) Maide Suresi-13,41; Bakara Suresi-58-59,75,79,104; Ali İmran Suresi-78; Nisa Suresi-46
19) https://sorularlaislamiyet.com/mekkenin-fethinde-efendimiz-asm-putlari-kirma-gorevini-kime-vermistir
20) https://www.sorgulayalim.com/amp/makaleler/kibele-kible-ve-hacerul-esved-tasi.html
21) Tirmizi, Hac, 113; Buhârî, Hacc: 50, 57, 60; Müslim, Hacc: 248, 120; Muvattâ, Hacc: 36, hadis no: 1367; Tirmizî, Hacc: 37, hadis no: 860; Ebû Dâvud, Menâsik: 47, hadis no: 1873; Nesâî, Hacc: 147, hadis no: 5, 227; İbn Mâce, Menâsik: 27, hadis no: 2943;
Nesâî, Hacc 148, hadis no: 5, 227.
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Enf%C3%A2l-suresi/1227/67-69-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Enf%C3%A2l-suresi/1230/70-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Muhammed-suresi/4549/4-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3573/40-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3539/6-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/H%C3%A2kka-suresi/5367/44-47-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3572/39-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%A2ide-suresi/718/49-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3570/37-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En'%C3%A2m-suresi/803/14-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En'%C3%A2m-suresi/950/161-165-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Z%C3%BCmer-suresi/4069/11-14-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/A'r%C3%A2f-suresi/1097/143-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/358/65-68-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/345/52-53-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Hac-suresi/2672/77-78-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2087/58-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2088/59-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/En'%C3%A2m-suresi/824/35-36-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2030/1-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0sr%C3%A2-suresi/2044/15-ayet-tefsiri
http://www.dinihaberler.com.tr/haber/helak-edilen-kavimler-ve-helak-sebepleri/25943
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3583/50-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3584/51-52-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Enf%C3%A2l-suresi/1201/41-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Cin-suresi/5448/1-3-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Z%C3%A2riy%C3%A2t-suresi/4731/56-58-ayet-tefsiri 
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Meryem-suresi/2266/16-21-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/330/37-ayet-tefsiri 
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kasas-suresi/3282/30-32-ayet-tefsiri https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3589/56-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/296/3-4-ayet-tefsiri
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%A2ide-suresi/715/46-ayet-tefsiri

ALLAH İNSANLARI ÖZGÜR MÜ YARATTI?

Yazan: Kirpi


ALLAH İNSANLARI ÖZGÜR MÜ YARATTI?

Özgürlük dendiğinde çoğumuz farklı şeyler düşünebiliyoruz. Mesela bir Müslüman özgürlük dendiğinde dini ibadetlerini yapmasındaki özgür iradesini, günah işleyip işleyemeyeceği konusundaki özgürlüklerini düşünür. Gel gör ki aslında düşündüğünde bile özgür değildir. Bu yazımda sizinle Müslümanların çoğu kısmının bilmeden bazılarınında bilmesine rağmen kendi görüşlerini savunduğu konuyu ele alacağım. Bu konuyu ele almamın sebeplerinden biri de yaklaşık 20 yıllık dini inancımı sorgulamama neden olan mevzu olmasıdır.

2010 yılında Londra'da bir Hristiyan papazla tartışma esnasında bana Allah seni ne kadar özgür yaratmış diye sordu. Bende tıpkı Müslümanların çoğu gibi hayatım boyunca hiç Kur'an okumadığım için din tüccarlarından öğrendiğim bilgilerle doğumum ve ölümüm hariç tüm konularda özgür olduğum cevabını verdim. Papaz bana bir kaç ayet söyledi ve bu ayetleri yorumlamamı istedi. Bu  ayetleri ilk kez duyduğum için bir anlık şaşırsam da toparlamaya ve gerçeği söylemek gerekirse kıvırmaya çalıştım. Fakat bu soru aklımda kalmaya devam etti. Londra'dan döndükten sonra müçtehitlerin bu konuyla ilgili neler söylediğini araştırmaya başladım ve onların da benim gibi en kısa yoldan gittiklerini ve kıvırmaya çalıştıklarını anladım. Bundan sonra hayatımda ilk kez Kur'an'ı baştan sona okumaya karar verdim. O gecenin sabahına aklımda bir sürü soru işaretiyle uyandım ve meseleyi daha detaylı araştırmaya karar verdim. Şimdi araştırmalarımı sizinle paylaşacağım ve ne kadar doğru yahut yanlış olduğuna siz karar verin.

İnsan doğa yasası olarak ne zaman dünyaya geleceğini kendisi ayarlayamaz. Bunu iyi bilen ve peygamberlik iddiasında bulunan tüm insanlar da doğum konusunda özgür olmadığımızı ve bir yaratıcı tarafından önceden belirlenmiş bir zamanda doğduğumuzu savunmuştur. Ben İslamın içinden çıktığım için sizinle İslamın tanrısı olan Allah'ın doğum ve ölüm konusundaki görüşlerini anlatacağım ve çelişkileri sizlerle paylaşacağım. İlk ele alacağım ayet Mülk süresinin ikinci ayetidir.

"O hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç erişemez ve tek bağışlayan da O'dur."

Ayette ölümü ve hayatı yaratanın Allah olduğu iddia ediliyor. Fakat bunda bir çelişki vardır. İlk şunu söylemem gerekir ki insanın doğup doğmayacağına ebeveynler karar veriyor. Allah yaratmış olsa bile anne doğurmak istemedikten sonra kimse buna mani olamaz. Ölüm konusunda da aynı durum söz konusudur zira insan istediği zaman kendi canına kıyarak yaşamına son verebilir.  Şimdi Müslümanların bana aşağılayıcı bir tavırla "o anneye doğurmayacağını ve o insana canına kıyacağı kaderini yazan Allah'ın kendisidir" eleştirisini yönelttiğini biliyorum. Fakat unuttukları bir şey var ki İslamda kürtaj ve intihar büyük günahlardandır. O zaman bu günahları kader olarak insanlara yazan Allah'ın sonra bu günahları işlediği için o insanları cehenneme atması ne kadar doğru olur?

9/Tevbe suresi 51 ayet: De ki: " Allah'ın bizim için yazdığından başkası başımıza gelmez."

Madem Allah bir anneye çocuğunu kürtaj etme, başka bir insana genç yaşında intihar ederek kendi yaşamına son verme kaderini yazmış, o zaman bu insanların bir suçu yok ve günah işlemiş olmazlar, zira olacakları önceden yazan bir Allah var. Bu mesele tüm konuları kapsar zira yaptığımız her şey önceden yazıldıysa, yaptığımız tüm kötülüklerin ve günahların sorumlusu biz değil Allah'tır. Söylediklerimi tasdik eden onlarca ayet mevcuttur, onlardan birini misal vereyim:

4/Nisa suresi 78 ayet: Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalar; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah’tan" derler, başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah’tandır" de. Ne oldu bu adamlara ki bir türlü sözü anlayamıyorlar!

Ayet açık bir şekilde hem kötülüklerin hemde iyiliklerin bizzat Allah'tan olduğunu söylüyor. Büyük ihtimal bunu duyan Mekke'nin ileri gelenleri ayeti eleştirmiş ve haklı olarak tepki göstermişler. Nitekim bu ayeti duyan her aklı başında insan en azından kendi kendine "madem hem kötülükleri hem iyilikleri bana yaptıran Allah'tır o zaman imtihanın ne manası kalıyor?" diye sorar. Bu durum "Ben sadece başkası tarafından yönlendirilen bir kuklayım" demek gibi oluyor. Muhammed, dini haklı eleştirilerden kurtarmak için başka bir ayet getirmiş fakat getirdiği ayet bu konuya çözmekten çok daha da çıkmaza sokuyor. Ayet şöyledir:

4/Nisa suresi 79 ayetSana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

Ayet insanların başına gelen iyiliklerin Allah'tan kötülüklerin ise kendilerinden olduğunu iddia ediyor ve Allah'ı iyilikler kralı yapmaya çalışıyor. Fakat unutulan bir şey var. Her yıl yer yüzünde milyonlarca çocuk tecavüze uğruyor. Şimdi soruyorum sizlere. EY MÜSLÜMANLAR, 4 yasında bir kız çocuğu hangi yanlışı ve hangi günahı yüzünden tecavüze uğramak gibi korkunç bir belaya maruz kalıyor?  Muhammed'e Mekke'liler zulüm etti, dövdüler, sövdüler diyorsunuz. O zaman bu kötülüklerin  Muhammed'in başına gelmesi kendi nefsinin suçudur zira Nisa 79 böyle söylüyor.

Kuranda Günah İşleme Özgürlüğü

Müslümanların sıkça dile getirdiği konulardan biri de insanların özgürce günah işleme hakkı olmasıdır. Bu baştan sona yalandır zira Kur'an'a baktığımızda bunun tam aksini görüyoruz. Sizle Kur'an'dan Musa ve Hızır'ın kıssasından bir bölümü paylaşayım:

110/Kehf suresi: "Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, "Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!" dedi."

Musa ile Hızır bir erkek çocuğunun yanına vardıklarında Hızır çocuğu öldürüyor. Musa bu duruma tepki gösteriyor ve suçsuz bir çocuğu öldürdüğü için yanındaki adama kızıyor, nitekim Kur'an'a göre insanlar günahlarından yalnızca rüşt haline ulaştıktan sonra mes'uldürler. Bu ayette ise bir çocuktan bahsediliyor, yani henüz suçundan dolayı mes'ul olmayacak yaşta bir insan. Bakalım sürenin devamında Allah çocuğun öldürülmesine nasıl hak kazandırıyor.

110/Kehf suresi 80: "Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk."
Ayetin sonunda korktuk diye bir ifade var. Bu Allah'ın zanna kapılarak bir çocuğu öldürtmesini ve daha işlemediği bir günaha göre ceza verdiği anlamına geliyor. Burada sorulması gereken 2 soru var. Birincisi madem sen gaybı biliyorsun neden korktuk diye bir ifade kullanıyorsun? İkincisi insanların özgürce günah işleme özgürlüğü varsa eğer, neden bu çocuğun günah işleme özgürlüğünü elinden aldın?
İki insanı dinden çıkaracağından korktuğu için küçük çocuğu öldürten Allah milyonlarca insanın katili olan Adolf Hitler'in, Josef Stalin'in yaşamasına izin veriyor. Benim aklım bunu almıyor, aklı alan biri varsa lütfen bana da izah etsin. Konuyu Ömer Hayyam'ın bir rubaisiyle bitirmek istiyorum.

Var mı dünyada günah işlemeyen söyle:
Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin;
Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin.
Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat?
Beni böyle yaratan sen değil misin?

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER #3

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Tartışmalı ayetler, Garip ayetler, Kur'an'daki çelişkiler, Çelişkili ayetler, Ayetlerdeki ikna çabası, Ayetlerin mealleri,

GARİP VE TARTIŞMALI AYETLER 3.BÖLÜM

Garip Ayetler başlıklı konunun 3’üncü bölümünde  diğer iki bölümdeki konulardan farklı olarak 82 ayet paylaştım fakat bu ayetlere her hangi bir yorum eklemedim, değerlendirme yapmadım. Hani bir söz var ya “Anlatılmaz, yaşamak lâzım” işte ben de diyorum ki “Anlatılmaz, direkt okumak lâzım”. Bizim insanlarımızın önemli bir çoğunluğu ne yazık ki Kur’an-ı Kerim’i eline alıp hiçbir anlamını bilmediği Arapçasını okuyup iç çekiyor, duygulanıyor, gözleri sulanıyor. Yani bizim insanlarımız, biraz sonra göreceğiniz  ayetlerin Arapçasını okuyarak iç çekiyor, ağlıyor ve duygulanıyor.

İslâm’a göre mucize denilen olaylar, binlerce yıl öncesinde kaldı. Bizler insanlık olarak ilerleyip gidiyoruz ve hepimiz beşeriz. Yeteneklerimiz ise insanüstü ya da doğaüstü değil. Gerçek olup olmadığının hiçbir kanıtının olmadığı geçmiş dönem mucize masallarını okumak,  bu günkü insanların hiçbir işine yaramayacaktır ve işimize yaramayacak olan bu mucizelerin kanıtlanması da mümkün değildir.  Hayatın türlü çilesi içinde koşuşturan, ailesine, çoluğuna çocuğuna yetişmeye, kimi zaman onlara para yetiştirmeye çalışan yetişkin insanlar Kutsal kitapları olan Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlamakla yükümlüler.  Kur’an’ın içindeki ayetlerin çoğunluğunu ise geçmiş Peygamberlerin yaşamlarının tabirimi caiz görün ama ıvır zıvır teferruatları teşkil ediyor. Bir de koskoca Tanrı’nın, kendi yarattığı insana kendisinin var olduğunu inandırması için develerle, kuşlarla uğraşıp bunların ardından “Yok onlar inanmadı, deveyi kanıt olarak gönderdim de sonra o deveyi öldürdüler…” gibi akla hayale sığmayacak işlerin lakırdıları, ayet olarak inmiş. Bir Tanrı, “Bir birinizi ve hiçbir canlıyı öldürmeyin, kötülük etmeyin” gibi her insanın okuduğunda anlayabileceği düz ve çelişkiye mahal bırakmayacak az ama öz emirler yerine yarıdan fazlası lakırdı olan ve  geçmiş Peygamberlerin hayatı ile doldurulmuş 6000 sayfalık kitabı niye gönderir? Ve koskoca Tanrı, kendisinin yaşadığını, var olduğunu neden kanıtlamaya, yarattığı canlıya inandırmaya çalışır? Hadi böyle bir çaba içerisine girdi diyelim. Deveyle kuşla niye uğraşır?

Müslüman olduğum dönemlerde dinime öyle bağlıydım ki bazı ayetleri okuduğum zaman “Yok ya, böyle ayet mi olur, bu ne böyle?” diye kendi iç sesimle didiştikten sonra  “Koskoca Allah nelerle uğraşmış ama benim anlayamadığım bir anlamı vardır herhalde, sonuçta hoca değilim ya” derdim.  Mahalle lakırdısını andıran “Şu şuna şunu dedi, bu buna şöyle yaptı, İri cüsseli develeri Allah’ın işaretlerinden kıldık, kuşlara dağlara boyun eğdirdik, bunların hepsini biz yaptık,…vesayrevesayre”  Sıradan bir insanın  “Hadi canım sen de, bir Tanrı böyle şeylerle mi uğraşır”  detirtecek ayetlerden sadece bazılarını bir araya getirdim. Bunlar içinde bazı  ayetler de var ki ayetlerde sanki konuşan Tanrı değil de “Hele gözü çıkasıcaya, görüyor musun şunu” diyen dedikoducu ve haset bir insanın diyaloglarını andıran ifadeler var.  Ayetleri okurken ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Sözü fazla uzatmadan hemen ayetlere geçeyim.

En'am 144: Deveden iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?" Hiçbir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Araf  40: Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkârları işte böyle cezalandırırız.

Araf  73: Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.

Araf  77: Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım."

Hud  64: "Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azap sarıverir."

Yusuf  65: Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir."

Yusuf 72: Dediler ki: "Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim."

İsra  59: Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa Biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

Hac  36: İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkâra ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.

Şuara  155: Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."

Kamer 27: Gerçek şu ki Biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereniz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.

Haşr  6: Onlardan Allah'ın elçisine verdiği "fey'e" gelince, ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at, ne deve sürdünüz. Ancak Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah, herşeye güç yetirendir.

Mürselat  33: Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir.

Tekvir  4: Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman,

Gaşiye  17: Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı?

Gaşiye 19: Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!

Şems  13: Allah'ın elçisi onlara dedi ki: "Allah'ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin."

Vakıa 55: Susuzluk illetine tutulmuş kanmak bilmeyen develerin içişi gibi içersiniz.

En'am  38: Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

Yusuf  36: Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm." dedi. Öbürü: "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi" dedi. "Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz."

Yusuf  41: "Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir."

Nahl  79: Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.

İsra  13: Biz, her insanın kuşunu  kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

Enbiya  79: Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.

Hac  31: Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.

Neml  16: Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür."

Neml  17: Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.

Neml  20: Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?"

Sebe 10: Andolsun, Biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık.

Mülk  19: Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah')tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir.

Fil  3: Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi.

En'am  146: Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız.

Sad 31: Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu.

Enfal  12: Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz Ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkar edenlerin kalplerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey Müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına."

Nahl 8: Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de yaratır.

Furkan 45: Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık.

Alak 15-16: Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız.

Alak 17: Haydi, taraftarlarını çağırsın.

Alak 18: Biz de zebânileri çağıracağız.

Araf 172: Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.

Saffat 102: Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.

Tebbet suresi
1 - Ebû Leheb’in elleri kurusun! Kurudu da zaten.
2 - Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı başka şeyler.
3 - O, alev alev yanan ateşe atılacak!
4 - Dedikodu yapıp söz taşıyan karısı da.
 5 - Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktir.

Naziat Suresinden bazı ayetler
1 - Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara,
2 - Andolsun (mü’minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara,
3 - Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,
4 - Derken, öne geçenlere,
5 - Nihayet işi çekip çevirenlere.

Müddesir suresinden bazı ayetler
11 - Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.
(12-13) -  Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar verdim.
14 - Kendisine alabildiğine imkânlar sağladım.
15 - Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar.
16 - Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.
17 - Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.
18 - Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.
19 - Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
20 - Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!
21 - Sonra (Kur’an hakkında) derin derin düşündü.
22 - Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.
(23-24) -  Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.”
25 - “Bu, ancak insan sözüdür.”
26 - Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım.
27 - Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin?

Vakıa suresinden bazı ayetler
63 - Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
64 - Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
65 - Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
66 - “Muhakkak biz çok ziyandayız!”
67 - “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
68 - İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
69 - Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
70 - Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
71 - Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
72 - Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
(92-93) -  Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
94 - Bir de cehenneme atılma vardır.
95 - Şüphesiz bu, kesin gerçektir.

Mutaffifîn Suresinden bazı ayetler
29 - Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.
30 - Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı.
31 - Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı.
32 - Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı.
33 - Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.
34 - İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler.
35 - Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.
36 - Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı?
Yazan: Kainatta Toz Zerresi

İSLAM’DA SÜT KARDEŞLİĞİ

Yazan: Pante
PT, din, islamiyet, İslam'da süt kardeşliği, Süt kardeşlerin evliliği, Süt anne, Hammurabi kanunları, Hammurabi emzirme kanunu, Kayıp emzirme ayetleri, Muhammed'in emzirme emri,

İSLAM’DA SÜT KARDEŞLİĞİ


İslâm’da evlenme engeli taşıması bakımından “doğurmak” ile “süt vermek” arasında hiçbir fark yoktur. Süt anne ile evlenmek haram olduğu gibi, süt kardeşlerle evlenmek de haramdır. Hatta torunlarına bile aralarında evlenmek haram kabul edilmiştir. İslam’da süt evliliklerindeki yasağın formülü şudur: “Emenin emzirene nefsi haramdır, emzirenin emene nesli haramdır.” Sütün miktarı kimi İslamcılara göre 1 damla da olsa kural geçerlidir. Kimilerine göre ise midesine inecek ölçüdedir. Kur’ân, kendisiyle evlenilmesi haram kılınan kadınlar arasında, “süt anneleri ve süt kız kardeşleri” de sayar.

Nisa-23: Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Hadislerde ise “Süt emmek, soy bağının haram kıldığı her şeyi haram kılar” denmiştir.

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: “Ben: “Ey Allah’ın Resulü! Siz niye bizi bırakıp da Kureyş’e rağbet gösteriyorsunuz?”  demiştim. Bana:
“Yanınızda rağbet göstereceğim bir (kadın) var mı?” dedi. Ben:
“Elbette Hamza’nın kızı var!” dedim. Bunun üzerine:
"O bana helal olmaz. Çünkü o, benim süt  kardeşimin kızıdır”  buyurdular."
[Müslim,  Rada 11, (1446); Nesâî, Nikah 50, (6 , 99).]

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Kur’an  olarak inenler meyanında “Malum on emme ile haram sabit olur” ayeti de vardı. Sonra (Rab Teala) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti.”
[Müslim, Rada 24, (1452); Muvatta, Rada 17, (2, 608); Ebu Davud, Nikah 11, (2062); Tirmizî, Rada 3, (1150); Nesaî, Nikah 51, (6, 100).]

Ukbe İbnu’l-Haris (radıyallahu anh)’in anlattığına göre, “Ukbe, Ebu İhab İbnu Aziz’in kızı [Ümmü Yahya] ile evlenmişti. Kendisine [siyah] bir kadın gelerek:
“Ben Ukbe’yi ve onun evlendiği kızı emzirmiştim!” dedi. Ukbe kadına:
“Ben senin onu (gerçekten) emzirdiğini bilmiyorum. Bana (daha önce) söylemedin de!” dedi. [Ebu İhab ailesine gidip  sordu. Onlar bilmediklerini söylediler. Ukbe bunun üzerine] bineğine atlayarak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı görmek üzere Medine’ye gitti. Aleyhissalâtu vesselâm:

“(Süt kardeşi olduğunuz) söylendikten sonra  nasıl beraberliğiniz devam eder? [Onu derhal bırak!]” buyurdular. Ukbe hemen hanımından ayrıldı. Kadın da başka  koca ile nikah yaptı.”
[Buharî, Şehadat 4, 13, 14, İlm 26, Büyu 3, Nikah 23; Tirmizî, Rada 4, (1151); Ebu Davud, Akdiye 18, (3603, 3604); Nesâî, Nikah 57, (6, 109).]

İmam Malik’in Muvatta adlı kitabında yazılan rivayete göre;   (Peygamberin ölümünden sonra) Ayşe, erkekleri kız kardeşi Ümmü Kulsum’a ve erkek kardeşinin kızlarına gönderir, onlardan süt emzirir, böylece Ümmül Müminin Ayşe, onlarla hicapsız olarak görüşmeyi kendine helal bilirdi. Çünkü Ayşe’nin içtihadına göre bu erkekler artık ona mahrem oluyorlardı!

îbn Şihab’a büyüğün emmesinin hükmü sorulunca, bu hususta, Urve b. Zübeyr bana şunları haber verdi dedi: «Resûlul-lah’ın ashabından Bedir muharebesinde bulunan Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabia, Resûlullah’ın Zeyd b. Harise’yi oğulluk edindiği gibi, azadlısı Salim’i oğulluk edinip evlendirdi. Onu oğlu gibi görü­yordu. Kardeşi Velid'in kızı Fatıma ile evlendirdi. Fatıma

Kureyş’in en güzide genç kızlarından olup ilk hicret edenlerdendi. Allah Teâlâ, Zeyd b. Harise hakkında: «Onları (oğulluklarını­zı) babalarının adiyle çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar dinde kar­deşleriniz ve dostlarınızdır.» Ahzab-5 âyetini indirince bu oğulluklar babalarına verildi. Babaları bilinmiyorsa, velilerine verildi. O sı­rada Ebû Huzeyfe’nin hanımı Amir b. Lüey kabilesine mensup olan Süheyl’kızı Sehle Resûlullah’a gelerek:

Ey Allah’ın Peygamberi, Biz Sâlim’i çocuğumuz gibi görü­yorduk. Yanımıza serbestçe girip çıkıyordu. Benim başım açık oluyor. Evimizde yalnız bir oda var. Salim hakkında ne buyurur­sun? Yanımızda kalabilir mi?» deyince, Resûlullah (s.a.v.):
Onu beş defa emzir süt oğlun olur.» (Yanına girip çık­ması caiz olur.) buyurdu. Sehle dediği gibi yaptı. Böylece Salimi süt oğul sayardı. Hz. Aişe de yanına girmesini arzu ettiği kimseye bu hükmü uygulardı. Kız kardeşi Ümmü Gülsüm ve erkek kardeş­lerinin kızlarına, yanma almasını arzu ettiği erkekleri emzirme­lerini emrederdi. Ama Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) diğer ha­nımları bu emme ile hiç kimseyi yanlarına kabul etmezlerdi ve: «Hayır, Allah’a yemin ederiz ki Resûlullah’ın Sehle’ye emri sadece Sâlim’in emmesine mahsus bir ruhsattır. (Başkalarının bu hük­mü uygulamaları doğru olmaz.) Hayır, Allah’a yemin ederiz ki, bu emme ile hiç bir kimse yanımıza giremez.» derlerdi.

Ibn Abdilber der ki: Bu, müsnede (yani mevsul türüne) giren bir hadistir.   (…) •Sehle’nin Sâlim’i emzirmesi, memesinden süt sağıp Sâlim’e içirmesi ile ol­muştur. Yoksa yabancı bir erkeğin yabancı bir kadının memesini emmesi şöyle dursun, dokunması, hatta bakması bile caiz değildir. Bu hadisle, Hz. Aişe’nin amel ettiğini, Resûlullah’ın diğer hanımlarının amel etmedikleri­ni, bunu Resûlullah’ın Sâlim’e mahsus bir hükmü kabul ettiklerini görüyo­ruz.

Bakalım süt kardeşliği konusunda Cübbeli hoca ne demiş:
Akraba evliliğinden doğan sakatlıkları, hastalıkları reddediyor, süte bağlıyor. Vah ki vah!

Eski Toplumlarda Süt kardeşliği

Hammurabi Kanunları

Madde-194. Bir adam çocuğuna bir sütanne tutar da eğer çocuk onun ellerinde ölürse;
Ve sütanne, anne ve babaya haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirirse;
Onlar, sütanne’yi haber vermeksizin başka bir çocuğu emzirmekle suçlayabilirler ve onun memeleri kesilir.

Süt kardeşle evlilik yasağı eski toplumlara, Sümerlere kadar gider. Tevrat’ta da sütanne, sütnine geçer ama süt kardeşliği yasağı yoktur. Araplara bu adetin eski toplumlardan geçip geçmediği belirsiz. Belki Nebatilerden itibaren gelen bir adet olabilir ama buna dair bir bilgiye sahip değiliz.

Sümerlerde ise yasağın boyutlarını tam olarak bilemiyoruz. Neden başka bir çocuğu izin almadan emzirmenin cezalandırıldığını ve çocuğun ölümünün bununla ilgisinin ne olduğu anlamamız mümkün değil. Ama şunu söyleyebiliriz:

Kanun metninde çocuk öldüğü için süt anne cezalandırılmıyor. O anne-babanın iznini almadan başka bir çocuğu emzirdiği için memeleri kesiliyor. Çocuk elinde öldüğü için kadına başka çocuk emzirmek yasaklanmış, bir anlamda kadın lanetlenmiş gibi görülüyor. Kadının affı ancak ölen çocuğun anne babasının elinde. Onlar izin vermeden başka bir çocuğu emzirmesi mümkün değil.

Kanundan ayrı olarak Sümer toplumunda bir süt kardeşliği, süt akrabalığı adeti olabilir. Ve bunlar arasında evlilik yasağı da olabilir. Nasıl ki erkek sünneti kur’an’da sünnet emri olmamasına, sünnetten bahsetmemesine rağmen sanki İslam’ın en başta gelen farzlarından biriymiş gibi uygulanıyorsa, böyle bir adet de eski toplumlarda var olabilir.

Kur’anda sadece süt anne ile ve süt kardeşlerle evlilik yasaklanmışken, hadislerle yasağın genişletilmesi, hatta neslini bile kapsayacak şekle getirilmesi anlaşılır gibi değildir. Bunun sebebi genelde sütün kana geçtiği ve kan hısımlığını etkilediği şekliyle açıklanır. Benim düşüncem; süt ile meni arasında bir bağ kurulmuş olabileceğidir. Tarık 7 ayetinde meninin kaburga ile bel kemiği arasından çıktığının yazılması, sütün de aynı bölgeden çıkmasıyla ilişkilendirilmiş olabilir. Tabi meninin kaburga ve bel kemiği arasından çıktığı iddiası bilim dışı olduğuna göre böyle bir ilişkilendirme de saçma olacaktır.

Tabi asıl saçma olan; günümüz İslamcılarının bırakalım ayeti, hala hadislerdeki zırvaları savunuyor olabilmeleridir.
1 yaşındaki çocuğun bile evlendirilebileceğini söyleyenler; süt kardeş neslinin birbiriyle evlenemeyeceğine inanabiliyor ve savunabiliyor. Akraba evliliğini normal görüyor ama süt emzirilmişlerin evliliğini haram buluyor.
İşte din ve dini inanç böyle bir şey!

ESMAÜ'L HÜSNA GERÇEĞİ

Yazan: Pante
din, islamiyet,Esmaü'l Hüsna, Allah'ın 99 ismi, 99 isim, Allah'ın putperest isimleri, İslamiyet ve putperestlik, Muhammed'in 99 ismi, Rahman, Esmaül Hüsna hadis,

ESMAÜ'L HÜSNA GERÇEĞİ


Araf 180: En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse O’nu onlarla çağırın. O’nun isimlerini tahrif edenleri bırakın; yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.

Kur’an’da Allah’ın en güzel isimlere sahip olduğunu yazar.
Ama ne 99 isim der ne de isimleri hakkında bilgi verir.

İsra 110: De ki: “İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O’nundur.”

Sadece “Rahman” ismini belirtir. Buna besmeledeki “Rahim” i de katabiliriz.
Diğerlerinin tümü sıfattır. İhlas suresindekiler de dahil.

Ama İslamcılar Esmaü'l Hüsna’yı sanki vahiy almış gibi 99 isim olarak listeler ve her birini özenle tanımlarlar. Üstelik bu isimleri ezbere sayabilenleri cennetlik ilan ederler.

İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim’in Ebû Hureyre’den naklettikleri bir hadiste şöyle rivâyet ediliyor:
"Yüce Allah’ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek ‘i sever." [Buhârî, Deavât 68]

Tirmizî ve İbn Mâce’de geçen bir hadiste bu 99 isim teker teker sayılmıştır.
Bazı İslamcılar bu isimlerin daha fazla olduğunu iddia eder. Allah’ın aslında 1001 ismi olduğu ama peygamberin bildirdiği 99 ismin kullanılması gerektiğini söylerler.

Bunların hiçbiri doğru değildir. Kur’an’da Allah’la ilgili 200’den fazla isim, sıfat ve isim tamlaması vardır. İlginç bir sayı olsun diye 99’u seçilerek “Allah’ın isimleri” diye uydurulmuştur. Aynı Kur’an’da 6236 olan ayet sayısının 6666 ayet diye yutturulması gibi.
[Bkz. İsmail Karagöz, Esma-i hüsna, DİB]

Bu 99 ismin bazıları şunlar:
Selâm | Vekîl | Mümît | Şekûr | Bârî
Veliyy | Kâbıd | Vâlî | Basîr | Câmî
Hâfıd | Ganîyy | Râfî | Mânî | Muzil
Hâdî | Hakem | Bedî | Hakîm | Vâris
Latîf | Reşid | Hafîz | Sabûr | Rakîb
Dâr | Vâsî | Nâfi | Şehîd | Afüvv

Sadece 30 ismi seçtim ve bu isimler hiç güzel olmadığı gibi  saçma da üstelik.
Bu saçmalığı, anlamını açıklarken kamufle etmeye çalışmışlar.
Birçok isim de benzer anlama geliyor.
Ayrıca dikkatimi çeken bu isimlerin birçoğunun insan ismi olması.
Sahabelerin içinde Allah’la aynı isme ortak olan birçok insan var.
Bu sahabelerin isimleri İslam öncesi de aynıydı. Yani putperestken de bu isimdeydiler.
Müslüman olunca isim değiştirmiş değiller.
Örneğin Allah’ın hakem ismine Ebu Cehil de ortak. Çünkü asıl adı Ebu Hakem idi.

Bu isimlerin anlamları ayetlerle de çelişmekte. Örneğin Halim isminin anlamı; “cezalandırmakta aceleci olmayan” demektir. Oysa Kur’an’da Allah’ın cezaları çabuk verdiği yazılmıştır.
En'am 165: "Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır."

Bir başka dikkati çeken nokta ise Allah’ın isimlerinin erkek ismi olması. Örneğin Aziz, Mümin, Melik, Rahim, Halim, Kerim, Hafız, Latif, Hasib, Vahid, Macid, Kadir, Adil gibi. Kadınlar bu isimleri alırken bilindiği gibi sonuna -e eki alır: Azize, Mümine, Melike, Rahime, Halime, Kerime, Hafize, Latife, Hasibe, Vahide, Macide, Kadriye, Adile gibi..

Muhammed isimler üzerinde çok dururdu. Hanımlarının ve ashabından bazılarının ismini değiştirmiştir.
Aynı zamanda lakapçıdır da. Hoşlanmadığı insanlara lakap takar ve gerçek ismiyle değil, lakaplarıyla söz ederdi.
Allah’a isimleri de Muhammed mi taktı, yoksa başkaları mı uydurdu bilemiyoruz.
Ama Müslümanların çoğu bu isimlere inanır. Esmaü'l Hüsna hakkında methiyeler, şiirler yazılır.
Hat sanatıyla yapılmış süslemeli Esmaü'l Hüsna'lar evlere, işyerlerine asılır.
Hatta Esmaü'l Hüsna’dan dahi mucize çıkarılmaya çalışılır. Üzerinde Ebced ve 19 hesapları yapılır.

Peygamberin Esmaül hüsnası:

Muhammed’in de kendine ait Esma'ül Hüsna'sı var. O da 99 isim.

İmam Kastalani’nin Mevâhib-i Ledünniye adlı kitabında geçen 301 isminden 99’u seçilmiş.

Allah’ın isimleriyle aynı olanlar:
Adil, Alim, Aziz, Cebbar, Ganiyy, Fettah, Hadi, Hafız, Kayyum, Kerim, Macid, Metin, Nur, Rafi, Rahim, Reşid, Sabûr, Malik, Selam

Bunlar benim tespit ettiklerim. Belki fazlası da vardır. Bu da putlaştırmanın bir parçası.

Ne hikmetse Allah’ın isimleri arasında Tevrat, İncil ve Zebur’da geçenler yok.
Hepsi Arap ismi.
Müslüman ismi diye de ayrı bir aldatmaca var.
Din değiştirip de Müslüman olanlara Arap ismini dayatırlar, Müslüman ismi diyerek.
Hatta öz Türkçe isim koyanları dahi eleştirirler, *”Müslüman ismi koyun” diye telkin içindedirler.
Arap milliyetçiliğinin dayatmasıdır bu, din kisvesi altında.
Sanki İslam’ın bir şartı gibidir, ismini değiştirmese Müslüman olarak kabul edilmez.

İslamcılara göre Allah’a Esmaü'l Hüsna dışında bir isim kullanmak caiz değildir. Tanrı, God, Mevla, Hüda, Çalap, Yaratan vb. isimler Allah için kullanılamaz.  Günlük dilde veya pagan dinlerin ilahları için kullanılabilirse de ibadet ve duada kullanımı kabul görmez.

Halbuki Esmaü'l Hüsna’da yer almadığı halde ayetlerde Mevla, Rab, Ekrem, Nasır, Galip isimleri Allah ismi yerine kullanılmıştır.
Allah isminin özel isim olduğu da ayrı bir yalandır.
Bir kaç tane Tanrı olsaydı, “Allah” özel isim olabilirdi. Madem ki tek bir Tanrı var, o halde onun özel ismi olmaz.
Tek Tanrı inancı dünyanın her ülkesinde hangi isimle anılıyorsa, Tanrıya insanlar kendi dillerinde ne diyorlarsa odur.
İlla “Allah” diyeceksiniz diye dayatılamaz.
“God” diyorsa God’dır, Tanrı ya da Tengri diyorsa, Manitu diyorsa odur.
Aksi takdirde dayatılan Allah’ı farklı bir Tanrı olarak algılarlar ve soğuk bakarlar.Nitekim Kur’an çevirilerinde ya da yabancı dile çevrilen yayınlarda bu sorunla karşılaşıldığından Allah değil God tercih edilmektedir.

Tabi bizim ülkemiz ve insanlarımız asırlarca Arap kültür emperyalizminin boyunduruğu altında kaldığından ve dilimiz Arapça istilasına uğratıldığından tersi durum söz konusudur.
Halk arasında “Tanrı”dendiğinde garipsenmektedir.
Ancak temiz kalansa “Tanrı” dır. “Allah” dejenere edilmiştir. Her lafa, her duruma sokulmuştur.
Allahısmarladık, Allah allah, Allahını seversen, Allah aşkına, Allahçılar-Allahsızlar, Ya allah, yallah, Üfff Allaaah!, Allah allah allah allah bu nasıl sevmek, Senin Allahını ….. gibi..
Ama Tanrı ciddiyetini korumuş bir kelimedir ve kökeninde putperestlik de yoktur.

Esmaü'l Hüsna’daki isimlerden sadece Rahman ismi çocuklara takılmaz, insan ismi olarak kullanılmaz.

Rab, Rahman ve Allah kelimeleri direk Tanrı’yı çağrıştırdığından isim olarak tek başına verilmemesi doğaldır.  Aslında Esmaü'l Hüsna’daki diğer isimlerinde kullanılması Muhammed tarafından engellenmeye çalışılmışsa da, birçoğu zaten kullanılan insan ismi olduğundan ve baba-dede isimlerinin takılması bir adet olduğundan önlenememiştir.
Kendi zamanında Allah’a ait sıfatlardan oluşan isimleri yasaklamış, bir çok insanın ismini değiştirmiştir.

Örneğin Esmaü'l Hüsna’daki (Berr) Berre ismi cömert, bağışlayan anlamına geldiği için 2 eşinin ismini Cüveyriye ve Zeynep, yine eşlerinden Ümmü Seleme’nin kızı Berre’nin ismini de Zeynep olarak değiştirmiş. [Müslim, Edeb: 16, (2140); Buhârî Edeb: 108; Müslim, Edeb: 17, (2141); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi]

Yine Asiye, Hazn, Afira, Yesar, Rebah, Necih, Aziz, Asram, Atele, Habbab, Gurab, Hakem, Harb, Şihab isimleri de yasakladığı isimlerdendir ki Aziz ve Hakem ismi de Esmaü'l Hüsna’dadır.

Esmaü'l Hüsna’da olmayan bir Allah ismi olan Yezdan ise Mecusilerin, eski İranlıların iyilik-hayır tanrısıdır. Bu isim mehter marşına kadar girmiştir: “Kur’anda zafer vaat ediyor, hazret-i Yezdan!” şeklinde.

“Rahman” konusuna kısaca değinmekte yarar var. İslam öncesi Arabistan’da “Rahman” Kureyş’in kullandığı bir isim değildi. Güney Arabistan’da kullanılan tanrı ismiydi. Kuzeyde ise Allah kullanılırdı. 19. yüzyılda  bu bölgede bulunan  Himyeri krallığına ait tabletlerde, kitabelerde “Rahman” ismine rastlanmıştır. Himyeri kitabeleri British Museum’da sergilenmektedir.

Yemameli Müslim, İslam’daki adıyla Müseylimetül kezzab da Rahman’a inananlardı. Kur’an’ın ilk sureleri de Rahman ağırlıklıdır. Mekki ayetlerde 55-56 kez Rahman geçerken, Medeni ayetlerde sadece 1 kez Rahman geçer.  Bu da İslam’ın kuruluşunda tanrı ismindeki 23,5 yıllık isim evrimini gösteriyor. Sonunda üstün gelen kuzeylilerin yani Kureyş putperestlerinin kullandığı isim olmuştur.