HABERLER
Dini Haber
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BELED SURESİ'Nİ MATTA İNCİLİ VE YEŞAYA KİTABI IŞIĞINDA OKUMAK

Beled suresi, din, HC, hristiyanlık, islamiyet, Matta incili ve Yeşaya kitabı ışığında Kur'an, sizden gelenler, yahudilik, Kuranı anlamak için, Biblical gelenek, Kuran İncil ilişkisi, Matta, Yeşaya,
BELED SURESİ'NİN AHİR ZAMAN VE YEMİN AYETLERİNİ MATTA İNCİLİ VE YEŞEYA KİTABI IŞIĞINDA OKUMAK

Kullandığım Meal (Sayfa 1'deki İngilizce Meal) 
Not: Taberi -Elmalılı- Diyanet Mealleri ile ortaklaşa ve karşılaştırmalı faydalandım. 

Beled Suresi Ayet 1-2
1- Hayır! Yemin olsun bu şehre ki
2-Sen bu şehirde oturmaktasın.

Öncelikle bu 2 ayeti ele alalım. Bu ayette kastedileni İslami gelenekten okumayacağız yöntemimiz Biblikal (Yahudi-Hristiyan) geleneğe referans vererek okumak olacak.

Bu 2 ayette hem İslami geleneğe göre hem de Biblikal geleneğe göre ''Allah'ın evinin olduğu şehre yemin edilmektedir.'' ( İslami Geleneğe Göre Allah'ın evi  Mekke Biblikal Geleneğe Göre Kudüs)

Bu Allah'ın evinin olduğu şehre yemin etme konusunu Matta Kitabı'na referans vererek okursak karşımıza şu çıkıyor: 

Matta 5. Bölüm 33-37: 
33 Yine atalarımıza, `Yalan yere ant içme, ama Rab'be içtiğin antları tut' denildiğini duydunuz. 
34-35 Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin, ne gök üzerine - çünkü orası Tanrı'nın tahtıdır; ne yer üzerine - çünkü orası O'nun ayaklarının basamağıdır; ne de Kudüs üzerine - çünkü orası Büyük Kral'ın kentidir. 
36 Başınızın üzerine de ant içmeyin. Çünkü saçınızın tek telini ak ya da kara edemezsiniz. 
37`Evet'iniz evet, `hayır'ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan'dandır.

5:34-35'e dikkat etmenizi istiyorum. Matta İncili'nin yazarının aktardığına göre İsa yere ve  Tanrı'nın şehri ve evinin olduğu yer olan Kudüs'e yemin etmeyi kötülüyor inananlarına yasaklıyor.

 Buradan referansla Kuran ayetini 2 farklı şekilde yorumlayabiliriz. Kuran burda Matta'nın tersi bir teoloji izliyor (ki Kuran'da Allah bolca yemin eder) ve ters teoloji geliştiriyor ya da Kuran'daki bu Sure Allah'ın ağzından yazıldığı için Matta İncili'ne uygun bir tema izleniyor ve Allah ''siz yemin edemezsiniz ama ben ederim'' diyor. Hangi yönde düşünürsek düşünelim ilk 2 ayet Matta 5:34-35'e referans verilerek daha kolay açıklanabilir.

Beled Suresi 3-  Baba'ya ve Oğlu'na 
Bu ayetteki ifadeyi bazı mealler ''anne- babaya ve oğluna'' ya da '' anne ve doğurduğuna '' şeklinde okumuştur fakat benim elimde Taberi Tefsiri var. Bu ayetle Taberi'nin verdiği tüm rivayetler ve Taberi'nin kendi verdiği mana bu ayeti ''Baba ve Oğlu'na '' şeklinde okumuş. O yüzden elimizdeki en iyi ihtimali yani en eski meali kullanıyorum. Verdiğim İngilizce linkte de ''doğuma sebep olana ve doğana '' şeklinde meal verilmiştir.

Bu ayeti fiziksel baba -oğul üzerine yemin olarak anlarsak sıradan bir yemin ayeti gibi düşünebiliriz fakat yine Biblikal geleneğe referans verip bu ayeti ilk 2 ayet ile beraber okursak tablo değişebilir. Gördüğümüz gibi ilk 2 ayet Matta Kitabı'na refere edilerek açıklanabiliyordu bu ayeti de Matta Kitabı'na refere ederek açıklarsak Kuran'ın bu Suresi'nin arkaik(ilk yazılan belki de proto Kuran)  bir sure olduğunu ve Teslis'teki ''Baba ve Oğul'' üzerine yemin ettiğini düşünebiliriz. Okumayı günümüz yeni meallerine göre dahi yapsak ''anne- baba- oğul '' üçlemesi de Hristiyan teolojisinde Kutsal Ruh çoğu zaman dişil tanımlandığı için yine teslise işaret ediyor olabilir. Bunun yorumunu size bırakıyorum dediğim gibi biz Biblikal gelenekle açıklamaya çalışıyoruz.Ayrıca İsa'nın geleneksel Hristiyanlık'a göre babanın özünden ''doğduğunu'' hatırlatırım. 

(bkz: İncil Yuhanna 1:17-  Kutsal Yasa Musa aracılığıyla verildi, ama lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığıyla geldi. 18 Tanrı’yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. ''Baba’nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul'' O’nu tanıttı.)

Beled Suresi:
10 - Ona iki yolu gösterdik.
11 - Fakat o, o sarp yokuşa göğüs veremedi.
12 - Bildin mi sen, o sarp yokuş nedir?
13 - Köle azat etmek,
14 - Veya salgın bir kıtlık gününde yemek yedirmektir,
15 - Yakınlığı olan bir yetime,
16 - Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17 - Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.
18 - İşte bunlar, amel defterleri sağlarından verilenlerdir.
19 - Âyetlerimizi tanımayanlar ise, onlardır işte amel defterleri sollarından verilenler.
20 - Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır.

Bu ayetleri de Matta İncili ve Matta'nın muhtemel referansı olan Yahudi Kutsal Kitabı'nın Yeşaya Kitabı ışığında  okuyalım. ''2 yol'' ''dik /sarp yokuş'' terimleri üzerinden gittiğimizde Matta'dan 2 bölüme ve Yeşaya Kitabı'na değinmemiz gerekiyor:

Matta 7:
13- Dar kapıdan girin. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur.
14- Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.

''Dik yokuş'' ile dar kapıyı kıyaslayınız. 2 kapı ile de 2 yolu kıyaslayınız. Ayrıca ''sarp yokuşa göğüs veremedi''' ifadesi ile ''Yaşama götüren kapı ise dar , yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.'' ayetini kıyaslayınız.Yani sarp yokuş /dar kapı doğru ve imanlı insanın gitmesi gereken taraf olmasına rağmen insanların çoğu ''yanlış tarafı'' seçiyor mesajı var iki metinde de.

Matta 25:
31 İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. 
32 Ulusların hepsi O'nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, onları birbirinden ayıracak. 
33 Koyunları sağına, keçileri soluna alacak.
34 O zaman Kral, sağındaki kişilere, `Sizler, Babamın kutsadıkları, gelin!' diyecek. `Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! 
35 Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız.
36 Çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz.

Burada da yine 2 grup olduğuna ''sağ ve sol'' dikkat ediniz. Ayrıca ''sağ '' ve sol'' ifadesini Beled Suresi 18-19'daki ''amel defterleri ''sağından ve solundan verilenler'' ifadesi ile karşılaştırınız.

Matta 25:35'teki ''acıkmıştım yiyecek verdiniz; susamıştım içecek verdiniz; yabancıydım içeri aldınız. Çıplaktım giydirdiniz; hastaydım benimle ilgilendiniz; zindandaydım yanıma geldiniz ifadeleri ile Beled Suresi 13-14-15-16-17'deki ''kıtlık gününde fakir veya yetime yardım etmek '' ve ''köle azat etmek'' ifadeleriyle kıyaslayınız.

Şimdi de Yeşaya 58:
6 Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları
Özgür kılmak, tutsakları salıvermek,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?
7 Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi?
Barınaksız yoksulları evinize alır,
Çıplak gördüğünüzü giydirir,
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,

Bu ifadeler Matta tarafından İsa'nın referans verdiği ifadelerdir. Bu ifadelerle (tutsakları özgür kılmak, yiyeceği açla paylaşmak, yoksulu evine almak, yakınlara yardım etmek, çıplak gördüğünü giydirmek '') yine Beled Suresi 13-14-15-16-17'deki ifadeleri karşılaştırınız.

Son olarak Beled Suresi'nin son ayeti olan 20. ayette ''üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır '' ifadesi ile Matta 25:46'daki şu ifadeyi kıyaslayınız:

Matta 25: 46 "Bunlar sonsuz azaba uğrayacak, doğrular ise sonsuz yaşama kavuşacaklar."

Neden bunu kıyaslamanızı söyledim çünkü Beled Suresi'nde kapıları kapatılacak ve ateşe atılacak denmekte '' Matta'da ise bütün olarak okuduğumuzda  ''geniş kapıyı (yanlış yolu) tercih edenler (keçiler) sonsuz azaba uğrayacak '' mesajı veriliyor.

Ayrıca Matta Kitabı'nın 25:31-46. ayetleri aslında İsa ile ilgili değildir. Tıpkı Kuran ve Yeşaya Kitabı'ndaki gibi imanlılarla ilgilidir Bkz: Matta 25:40 ve 25:45

25:40- Kral da onlara şöyle cevap verecek: "Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz."

25-45- Kral da onlara şu cevabı verecek: "Size doğrusunu söyleyeyim, mademki bu en basit kardeşlerimden biri için bunu yapmadınız, benim için de yapmamış oldunuz."

Umarım size faydalı bir analiz olmuştur. Kuran'ı anlamak için bence Biblikal geleneğe referans vermek zorundayız. Teşekkür ederim okuduğunuz için.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

MATEMATİK İLMİ NASIL DİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ ?

din, Marduk, Sirius yıldızı, Ondalık sayı sistemi ve Marduk, Din ve matematik, Kadim kitaplar, Osiris mabedi, Kral Thothma, sizden gelenler, Marduk sirius yıldızı mı?
MATEMATİK İLMİ NASIL DİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ ?
Piramitler ve Kadim Kitaplar Başlıklı Yazıdan: “Kral Thothma, matematikçilerini bir araya topladı ve onların derecesine göre, aralarından 1200 kişi seçti. Onları 100 kişilik guruplara böldü: ve onlara yeterli miktarda hizmetkâr verdi: ve emirlerine göre onların her birine gözlem için on altı yıllık süre tanıyarak, onları dünyanın her yerine gönderdi. Ve onlar yanlarına, karşılarına çıkacak konuları kayda geçirecek katiplerin yanı sıra, ölçüm yapabilecek her türden cihazlar aldılar…. Ve on altı ve on yedi yıl içeresinde, yolculuklar sırasında ölen bazıları dışında geriye döndüler. Ve bu matematikçilerin edindiği bilgi harikuladeydi….”.

“…Thothma onları büyük bir debdebe ve ihtişamla karşıladı ve hepsini servete boğdu. Ve Thothma bunların hepsini tekrar yazdırdı ve özetlerini çıkarttırarak kitaplar haline getirtti, ve bunlar piramit’in kesinlikle emniyet içinde olacakları güney odasında depolandılar.. Matematikçiler döndükten sonra Thothma ve filozofları tüm konuyu, göklerin haritaları ve kitabeleri ile karşılaştırarak incelediler ve bundan sonuç olarak çıkardıkları hususları ayrı bir kitap halinde yazdılar ve bu kitaba “Tanrının ve dünya kralı olan Thothma’nın felsefeleri” adını verdiler. Bu kitabın kopyaları yapıldı ve yukarıda adı geçen ülkelerdeki Tanrının rahiplerine gönderildi. Fakat orijinal kitap, Osiris mabedindeki (piramitteki) Kutsal odaya kondu.” (Piramitler. Bilim Araştırma merkezi. Kitap no71.1 Baskı Haziran 1983 İstanbul).


KANDIRILDIK MI?
Thothma’nın yazdırıp dünyadaki tüm ülkelere dağıtıldığı anlatılan bu kitaplar aynı zamanda Babil’de yapılan işleri de içermektedir. Çünkü Babil kulesi, Ahaz’ın güneş saatinde oluşan gölgelerin ölçümleri ile yapılmaya başlanan fakat bitirilmeyen bir kuledir. Tekvindeki bu eksikliği Kral Thothma, yukarıdaki yazısı ile tamamlamaktadır. Tekvin’de, insanların dilleri birken Babil’de karıştırılarak tüm dünya ülkelerine buradan (İlahi âlemin ve köklü uygarlıkların başkenti) dağıtıldığından söz edilmekte, ancak dağıtılanın ne olduğu hakkında bir açıklama bulunmamaktadır.
Thothma, “Tanrının ve dünya kralı olan Thothma’nın felsefeleri” kitabın kopyalarının yapılıp adı geçen ülkelerdeki Tanrının rahiplerine gönderildiğini vurguluyor. Ne hikmetse bu kitap ortada yok, eğer söz konusu kitap rahipler tarafından saklanmış veya yok edilmiş olmasaydı, Bilim hurafelerle donatılamayacak, eskiden olduğu gibi İLİM “Bir” nokta olarak kalacak: bugün özürlü matematik değil, Evrenin ahengini (yaratılışını) sağlayan matematiği kullanıyor olacaktık.


SİZDEN GELENLER | Yazan: İ. Haluk Çağın

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

TEVRAT'TAKİ DOĞRULARIN SÜMERLERDEN ALINMASI

sizden gelenler, Tevrat'taki doğruların Sümerlerden alınması,Tevrat ve sümer,Sümerlerin Tevratla ilişkisi, yahudilik, Sam-er Süm-er,Yehova ve Sümer,din, din ve mitoloji, Tevratın kaynağı
Tevrattaki DOĞRULARIN SÜMERLERDEN alınması konusuna açıklık:
MÖ 2370 yılında o bölge ve dünya bir tufan yaşadı. NUH'un üç oğlundan biri SAM idi. Bu Sam, SAM-ER yani SÜM-ER denen Ortadoğu halklarının atasıdır.
(Arap ve Yahudi, Arami vs.MÖ 2500 civarı)
Tufandan 200 yıl sonra deniz kenarında Babil kenti (Nimrod, Babil kulesi) gelişmişti.
Bu 200 yıllık dönemde ordaki halklar GERÇEKLERİ tek bir kaynaktan kökleri olan ataları olan NUHtan/oğlu SAMdan alıyordu. Bu mantık kendi içinde doğrudur..
İbrahim peygamber de bunlardan biri. (MÖ 2000)

sizden gelenler, Tevrat'taki doğruların Sümerlerden alınması,Tevrat ve sümer,Sümerlerin Tevratla ilişkisi, yahudilik, Sam-er Süm-er,Yehova ve Sümer,din, din ve mitoloji, Tevratın kaynağı
Sonra YEHOVA tanrı İbrahim'i Kenan diyarına getirdi onu dinsizleşen SAM-ER 'den yani SÜM-ER'den ayırdı. Tevratta Tanrıya yakın olan hikayeler yazılırken sonradan Sümer'de ise sahte inançlar, vs devam etti. Ortak noktalar tabiki vardı. (Tufan, İri adamlar-Nefilim vs. büyük toplumsal olaylar).
Sümerlerin de Tevratta bulunan gerçeklere sahip olmalarının nedeni doğaldır...
ORTAK ATA ortak söylem..
Bir örnekte Nuh tufanıdır ..pek çok kültürü ve destanı etkilemiştir... çünkü bu olayı da....
bizzat yaşayanlardan türediler tüm o halklar ..ve nesiller boyu nesilden nesile aktarıldı bilgi bunun sonucu oluşturdukları edebiyata da girdi tabii..
bu durum kopyayı değil olayların olduğunun kanıtıdır daha çok...o zamanlar bugünkü gibi internet yoktu.
Coğrafyayı imkanları da göz önünde bulundurursak daha net görürüz.

SİZDEN GELENLER | Yazan: F. N. Topkan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

CAVE OF TREASURES VE KUR-AN'IN CİN, ŞEYTAN MOTİF BENZERLİKLERİ


din, HC, sizden gelenler, The Book of Cave of Treasure, Kuran ve Cave of Treasure benzerliği,Cin,Şeytan,Kuran ve Cave of treasure'de cin-şeytan, islamiyet, Düşmüş melekler,Ateşten yaratılış
SÜRYANİCE YAZILMIŞ "CAVE OF TREASURES" VE KURAN'I KERİM'İN CİN, DEMON, İBLİS, ŞEYTAN MOTİFLERİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER

Kuran'da İblis'in isyan etmesi hikayesi , Hanokik efsanelerdeki''düşmüş melekler'' mitlerinin (bkz: apokrif Hanok'un Kitabı temelli) diğer geç antik çağ metinleri gibi geriye yansıtılmış bir şeklidir. Yani Hanokik mitlerde zamanın başlangıcında değil, yaklaşık Nuh zamanında gerçekleşen ve insan kızlarıyla-Tanrı'nın oğullarının evlenmesiyle sonuçlanan ''düşmüş melekler'' motifi Kuran'da ve çağdaşı diğer geç antik çağ metinlerinde geriye yansıtılarak zamanın başlangıcına şeytan ile Tanrı'nın sürtüştüğü ilk ana konumlandırılmıştır.

Bu geç antik çağ metinlerinden en önemlilerinden biri olan Cave of Treasures (4-6. Yüzyıl) ile Kuran arasındaki önemli bir diğer benzerlik ise İblis'in yani şeytanın hem melek hem de cin olarak anlatılması ile ilgilidir. Bu metinde şeytan ilk önce Tanrı'ya karşı isyan eden ''düşük seviyeli meleklerin başı'' olarak nitelendirilir. Metin bize aynı zamanda bu meleklerin ''cennetten düşen demonlar (kötü ruhlar/cinler) '' grubundan olduğu bilgisini verir.

Bu metinle Kuran'ın şeytanı veya cinleri tanımlarken örtüştüğü diğer bir nokta onların ''ateşten yaratıldığı''dır. Yani 2 metin hem çelişkili cinler (demonlar) ve şeytan tanımında hem de onların yaratıldığı madde tanımında özdeştir. Ayrıca 2 metinde de Kehf Suresi 50. ayette olduğu gibi bu düşük seviyeli varlıklardan biri olan şeytanın daha Adem'e secde etmeyi reddetmeden yani isyan etmeden önce ''demon'' ya da ''cin'' olarak tanımlanır, yani 2 metinde de bu gruptaki varlıklar isyanlarından önce ayrı bir gruptular ve ikircikli bir tanımlamaya sahiptirler.

Onlar hem demonik / cin karakterde hem de düşük sınıflı melek yapısındaydılar. Ayrıca son olarak Cave of Treasures'ın yazarı gibi Kuran da Hanokik mitlerde yer alan ''düşmüş meleklerin'' kökenine yönelik alternatif açıklamaları reddeder.

(Nuh zamanındaki düşüş miti Tevrat: Yaratılış 6:1-4'te izleri bulunur yazının başında bahsettim.)

Kaynak metin özetlenmiştir. Cave of Treasures'i ingilizce dilinde detaylıca okuyup incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynak: Cave of Treasure

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

TAPILANLA CEZALANDIRILMAK | KURAN ve TALMUD

din, sizden gelenler, HC, Kafirlerin taptıkları ile birlikte cezalandırılması, Enbiya 97, Kafirleri taptıkları ile birlikte, Mısırın bütün ilahlarını yargılayacağım, islamiyet, yahudilik,
KAFİRLERİN TAPTIKLARI İLE BİRLİKTE CEZALANDIRILMASI KURAN-TALMUD

Enbiya Suresi:
  • 97 - "Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler."
  • 98 - Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.
  • 99 - Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.
TALMUD - Sukkah (Çardaklar) Bölümü 29a:
"Bilgeler dedi ki: ''Tanrıları ona inanan halkla birlikte cezalandırılmayacak/acı çektirilmeyecek bir ulus yoktur. Belirtildiği gibi: “O gece Mısır’dan geçeceğim. Hem insanların hem de hayvanların bütün ilk doğanlarını öldüreceğim. Mısır’ın bütün ilahlarını yargılayacağım. Ben RAB’bim." (Tevrat: Mısırdan Çıkış 12:12)


Talmud'un ilgili bölümü ingilizce olarak sefaria.org dan okunabilir.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KUR-AN'I KERİM'DE BAZI YAHUDİ-HRİSTİYAN ÖGELER

HC, sizden gelenler, islamiyet, hristiyanlık, yahudilik, Kuran'daki Yahudi ve Hristiyan ögeler, Kuran ve İncil'de Dabbe, Dabbe, Cennet-cehennem tasfirleri, din
Kuran'ı Kerim İsa'ya yönelik Hristiyan doktrinlerinden birçoğunu reddetmektedir, buna karşın Kuran'ı Kerim Yahudiler'i ''peygamberlerin katili ''olarak betimleyen, özellikle de Süryani Hristiyanlığında belirgin olan düşünceyi kucaklamaktadır. (Bakara 61, 87, 91; Ali İmran 21,112,181,183; Nisa 155; Maide 70)

Şimdi sırası ile Kur'an'daki bu ayetlere bakalım:

Bakara 61: Hani siz, "Ey Mûsâ! Biz bir tek yiyecekle dayanamayacağız. Bizim için rabbine dua et de bize toprağın mahsullerinden; sebzelerinden, kabakgillerinden, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bitirsin" demiştiniz. Mûsâ ise, "İyiyi kötü ile değişmek mi istiyorsunuz? Şehre inin; istedikleriniz orada var" dedi. Zillete, fakru zarûrete mahkûm oldular; Allah’ın gazabına uğradılar. Bu durum, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinin, bütün bunlar da isyan etmeleri ve haddi aşmalarının sonucuydu.

Bakara 87: Andolsun biz Mûsâ’ya kitabı verdik. Ondan sonra da ardarda peygamberler gönderdik. Meryem Oğlu Îsâ’ya da açık kanıtlar verdik ve onu Rûhulkudüs ile destekledik. Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklenirdiniz, kimini yalanladınız, kimini de öldürdünüz, doğru değil mi?

Bakara 91: Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız” deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: “Eğer inanan kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”

Gördüğünüz gibi Kur'an Bakara suresinde Yahudilerin peygamber katili olduğunu söylüyor, diğer ayetlere bakmaya devam edelim.

Ali İmran 21: Allah’ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adalet isteyen insanları öldürenler var ya, onlara can yakan bir azabı müjdele!

Ali İmran 112: Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuş; Allah’ın gazabına uğramışlar ve aşağılanmaya mahkûm olmuşlardır. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Bu (cüretleri de) onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.

Ali İmran 181: "Allah fakirdir, biz zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Hem bu söylediklerini hem de haksız yere peygamberleri öldürmelerini elbette (bir tarafa) yazacağız ve "Yakıcı azabı tadın!" diyeceğiz.

Ali İmran 183: Onlar, "Doğrusu Allah, ateşin yakıp bitireceği bir kurban getirinceye kadar hiçbir peygambere inanmama hususunda bizden söz aldı" diyenlerdir. De ki: "Benden önce nice peygamberler size mûcizeler ve dediğiniz şeyi getirmişlerdi. Doğru söylüyorsanız onları niçin öldürdünüz?"

Nisa 155: "Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar."

Maide 70: Andolsun biz İsrâiloğulları’ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse, bir kısmına yalancı dediler, bir kısmını da öldürdüler.

Yahudilere yönelik bu betimleme Eski Ahit veya TaNaH'a refleks olarak kullanılmamaktadır çünkü TaNaH'ta ''peygamberlerin öldürülmesine'' yönelik birkaç küçük örnek vardır ve bu peygamberler Kuran'ın refleks verebileceği önemde değildirler. (TaNaH: 2. Tarihler 24:20-21; Yeremya 26:20-23; 1. Krallar 19:9-10)


Şimdi de Eski Ahit ve TaNah'taki ilgili ayetlere bakalım:

2.Tarihler 24:20-21
20) O zaman Tanrı'nın Ruhu Kâhin Yehoyada oğlu Zekeriya'nın üzerine indi[a]. Zekeriya, halkın önünde durup seslendi: "Tanrı şöyle diyor: 'Niçin buyruklarıma karşı geliyorsunuz? İşleriniz iyi gitmeyecek. Çünkü siz beni bıraktınız, ben de sizi bıraktım.'"

21) Bunun üzerine Zekeriya'ya düzen kurdular. Kralın buyruğuyla RAB'bin Tapınağı'nın avlusunda taşa tutup onu öldürdüler.

Yeremya 26:20-23
 20) Kiryat-Yearimli Şemaya oğlu Uriya adında peygamberlik eden bir adam daha vardı. Tıpkı Yeremya gibi o da RAB’bin adına bu kente ve ülkeye karşı peygamberlik etti.

21) Kral Yehoyakim’le askerleri ve komutanları Uriya’nın sözlerini duydular. Kral onu öldürmek istedi. Bunu duyan Uriya korkuya kapılarak kaçıp Mısır’a gitti.

22) Bunun üzerine Kral Yehoyakim peşinden adamlarını –Akbor oğlu Elnatan’la başkalarını– Mısır’a gönderdi.

23) Uriya’yı Mısır’dan çıkarıp Kral Yehoyakim’e getirdiler. Kral onu kılıçla öldürtüp cesedini sıradan halk mezarlığına attırdı. 

1.Krallar 19:9-10
9) Ve orada bir mağaraya girdi, ve orada geceledi; ve işte, ona RABBİN sözü geldi, ve ona dedi: İlyas, burada ne işin var?

10) İlyas,“RAB’be, Her Şeye Egemen Tanrı’ya büyük bir istekle kulluk ettim” diye karşılık verdi, “Ama İsrail halkı senin antlaşmanı reddetti, sunaklarını yıktı ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi. Yalnız ben kaldım. Beni de öldürmeye çalışıyorlar.”

Kuran'daki betimleme daha çok İncil'deki İsrailoğulları'nın peygamberleri öldürdüğüne yönelik ifadelere reaksiyon veriyor gibi görünmektedir. (Matta 23:37-39/Luka 13:34-35 ve aynı zamanda İbraniler 11:32-40) buna ek olarak erken dönem Hristiyan literatürüne ait olan ''Peygamberlerin Hayatları (Lives of the Prophets) adlı 4-5. yüzyıl arası yaşamış olan piskopos Salamisli Epiphanius'a atfedilen (bu eserin Süryanice el yazması 6. yüzyıla aittir) eserde de bu tema yoğundur.

Kuran'ın bazı eskatolojik (son zamanlara-ahir zamana- kıyamete ait) tasvirleri de bazı İncil'deki ögelere gönderme yapmaktadır. Örneğin Neml 82'de yerden çıkan ''Dabbe'' İncil Vahiy 13:11'e, Sura'nın üflenmesi (Sure 6:73;18:99; 23:101;27:87; 36:51;39:68;50:20;69:13;74:8;78:1-40) İncil'de ( Matta 24:31; 1. Korintliler 15:52; 1. Selanikliler 4:16; Vahiy 8:7 ve Vahiy 11:15) ifadelerine refleks olarak yer almaktadır.

Dabbe konusundaki gönderme:

Önce İncil'e bakalım:
Vahiy 13:11: Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.

Kur'an'daki gönderme:
Neml 82: Söylenen (kıyamet) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir yaratık çıkarırız da insanların âyetlerimize kesin bir şekilde iman etmedikleri konusunda onlarla konuşur.

Sur konusundaki göndermelerden bazıları:

Önce İncil'e bakalım:
Matta 24:31: Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O’nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.

1.Korintliler 15:51-52: İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz.

1.Selanikliler 4:16: Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek.

Vahiy 8:4: Ve birincisi boru çaldı, ve kan ile karışmış dolu ve ateş oldu, ve yer üzerine atıldı; ve yerin üçte biri yandı, ve ağaçların üçte biri yandı, ve bütün yeşil ot yandı.

Vahiy 11:15: Ve yedinci melek boru çaldı ve: Dünyanın kırallığı Rabbimizin ve onun Mesihinin oldu; ve ebetler ebedince saltanat sürecektir, diyerek gökte büyük sesler oldu.

Kur'an'daki göndermeler:
Enam 73: O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. "Ol!" dediği gün herşey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sûr'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.

Kehf 99: O gün (kıyamet günü) biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; sûra da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.

Mü'minun 101: Sûra üflendiğinde artık ne aralarındaki akrabalık bağları işe yarayacak ne de birbirlerine soru sorabilecekler!

Neml 87: Sûrun üflendiği gün, Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunanlar dehşete kapılır, hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.

Yasin 51: Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar.

Diğer göndermeler için yukarıda belirttiğimiz ayetlere bakabilirsiniz.

Kuran'ın cennet ve cehennem tasvirleri de Hristiyan betimlemelerine refleks vermektedir özellikle Süryani kilise babalarına örneğin ''Cennet İlahileri'' (Hymns of Paradise) eserinin sahibi Aziz Efrem'e.

Kuran'ı Kerim cenneti bir bahçe olarak sunmakta,hatta buna Adn (Tevrat'ta Aden) Cenneti demektedir. (Sure 2:25; 9:72;13:23; 16:31;18:31;19:61; 20:76; 35:33; 38:50; 40:8; 61:12; 98:8) aynı şekilde aynı tasvir İncil'de Vahiy Bölümü 2:7'de görülmektedir.

Cennet konusundaki göndermeler:

İncil'e bakalım:
Vahiy 2:7: Kulağı olan işitsin, Ruh kiliselere ne diyor. Galip olana, ona Allahın cennetinde olan hayat ağacından yemeği ihsan edeceğim.

Kur'an'a bakalım:
Bakara 25: İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara, kendileri için zemininden ırmaklar akan cennetler bulunduğu müjdesini ver. Onlara cennetteki meyvelerden biri rızık olarak her sunulduğunda, "Bu daha önce de bize rızık olarak verilendir" derler. O kendilerine, benzer şekilde verilmiştir. Ayrıca onlar için orada tertemiz eşler de vardır ve orada onlar sonsuza kadar kalıcıdırlar.

Tevbe 72: Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedî olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızâsı ise hepsinden büyüktür, işte büyük bahtiyarlık da odur.

Diğer göndermeler için yukarıda belirttiğimiz ayetlere bakabilirsiniz.

Son olarak Kuran'ı Kerim bazı ayetlerde sudan yaratılıştan bahseder (Sure 21:30;24:45; 25:54) bu da belki İncil 2.Petrus 3:5'e gönderme olabilir.

Sudan yaratılış konusunda olası göndermeler:

İncil'den
2.Petrus 3:5: Ne var ki, göklerin çok önceden Tanrı'nın sözüyle var olduğunu, yerin sudan ve su aracılığıyla şekillendiğini bile bile unutuyorlar.

Kur'an'dan
Enbiya 30: İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?

Nur 45: Allah hareket eden her canlıyı bir sudan yarattı. Bunlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimi de dört ayak üzerinde yol alır. Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kādirdir.

Furkan 54: İnsan türünü sudan yaratıp onların arasında soy ve sıhriyet bağı kuran da O’dur. Rabbin üstün kudret sahibidir.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SEVR MAĞARASI VE ÖRÜMCEK AĞI HİKAYESİ BENZERLİKLERİ

HC, sizden gelenler, Sevr mağarasında örümcek ağı hikayesi, Mağara girişine ağ ören örümcek, Sevr ve Adullam mağarası, Örümcek ağı, Davut ile Yonatan, islamiyet, yahudilik, din, TaNaH, SEVR MAĞARASI - ÖRÜMCEK AĞI - HZ MUHAMMED VE EBUBEKİR
ADULLAM MAĞARASI - ÖRÜMCEK AĞI - HZ. DAVUT VE YONATAN


Klasik İslami anlatıyı hepimiz biliyoruzdur. İslam Peygamberi kafirlerden kaçıyordur ve yanında Ebubekir vardır mucize olarak bir örümcek ağ örer ve Mekkeli müşrikler Allah'ın Resulü'nü bulmadan geri dönerler.

Peki bu anlatının Kuran'da üstü kapalı olarak geçtiğine inanılan bir ayet var mı? Var.
Tevbe Suresi 40. Ayet (Diyanet İşleri Meali)
"Eğer siz ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber” diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah’ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Efendim bu mealden parantezlerdeki kelimeleri çıkarırsak elimizde ne kalıyor? Kimliği belirsiz 2 kişi onları neresi olduğu belli olmayan bir yerden çıkarıyorlar ve o 2 kişiden biri diğerine ''üzülme Allah bizimle beraber'' diyor.

Şimdi efendim Kuran'ı 6-7. yüzyılda yaşayan peygamberden çok çok çok sonra yazılmış siyerlerle(ikincil kaynaklarla) mi açıklayacağız yoksa çağdaşı olan veya Kuran'dan önce yazılan metinlerle mi? Bilimsel olarak hangisi daha doğru?

Muhammed ve Ebubekir'in mağara hikayesine dair elimizde erken dönem kaynak var mı? Sevr Mağarası'ndaki örümcek ağlarının peygamberi koruduğunu söyleyen eş zamanlı bir belge var mı? Yok. O yüzden ''Ehli Kurancı'' arkadaşlara hakkını teslim ederek Kuran yazıldığı zaman bilinen bir kaynakta bu hikayeyi veya benzerini aramamız gerekiyor.

Ben bu konuda yapılmış çalışmalara baktım ve ilk olarak Tufan Çelebi'nin yazdığı ''Kuran'ın Kaynakları'' kitabından bir bölümü alıntılayacağım sonra kendi tespitlerimi söyleyeceğim:


''Bu ayet (Tevbe 40) gelenek tarafından Peygamber'in hicreti sırasında gerçekleşmiş bir olayı anlattığı şeklinde yorumlanır.Buna göre Peygamber ve yol arkadaşı Ebubekir Hicret esnasında bir mağaraya sığınmışlardır.(Sevr Mağarası) Daha sonra mağaranın girişine ağ ören örümcek veya yuva yapan güvercin gibi motiflerle olayın etrafında mitolojik bir örüntü yaratılır. Hatta büyük İslam alimi ve tarihçisi Taberi şöyle bir olay aktarır .(Schub, s307) : '' Ebubekir camide Tevbe suresini okuyacak bir gönüllü arar. Okuyan kişi Tevbe 40'taki ''arkadaşına şöyle diyordu'' kısmına geldiğinde Ebubekir gözyaşlarına boğulur ve şöyle der: ''O benim, Allah'ım, arkadaşı benim.''
Halbuki bu ayette ne peygamberden ne de arkadaşından bahsedilmektedir. Kuran'dan yıllar sonra ortaya çıkan geleneğe değil de daha önce kaleme alınmış literatüre göz attığımızda ayette ilginç Biblikal (Yahudi-Hristiyan literatürüne ait) motifler görmek zor değildir.
TaNaH'ın (Yahudi Kutsal Kitabı) 1. Samuel kitabı 23. bölümüne baktığımızda Saul'un Davut'u öldürmeye çalışması anlatılır. (Schub, s308) Oysa Saul'un oğlu Jonathan (Yonatan) Davut ile birliktedir ve Davut'a ''korkmamasını'' ,Saul'un ona dokunmayacağını ve sonunda Davut'un İsrail Kralı olacağını , kendisinin de Davut'un ikinci adamı olacağını söyleyerek onu teskin eder.(sakinleştirir.) TaNaH'ın başka bölümlerinde (57.Mezmur ve 142. Mezmur) Davut'un Yonatan'la buluştuğu ve Saul'dan kurtulduğu yer bir ''mağara'' olarak anılır. (Schub,s309). Hatta ''örümceğin mağara girişine ağ yapması'' da Davut için geliştirilmiş mitolojinin bir parçasıdır.
Görüyorsunuz olaya Kuran'dan çok sonra değil de daha önce yazılmış ve Kuran yazıldığı dönemde zaten ortada olan kaynaklar açısından baktığımızda olay daha anlaşılır oluyor. Şimdi ben sizin için bu Davud ,Yonatan ,Saul olayını TaNaH'ı kullanarak ayetlerle açayım:

1.Samuel 23:7 -29 (* yerlere dikkat)
7 Saul, Davut`un Keila Kenti`ne gittiğini duyunca, “Tanrı Davut`u elime teslim etti” dedi, “Davut sürgülü kapıları olan bir kente girmekle kendini hapsetmiş oldu.”
8 Böylece Saul, Keila`ya yürüyüp Davut`la adamlarını kuşatmak amacıyla bütün halkı savaşa çağırdı.
9 Davut, Saul`un kendisine bir düzen kurduğunu duyunca, Kâhin Aviyatar`a, “Efodu* getir” dedi.
10 Sonra şöyle yakardı: “Ey İsrail`in Tanrısı RAB! Ben kulun yüzünden Saul`un gelip Keila`yı yıkmayı tasarladığına dair kesin haber aldım.
11 Keila halkı beni onun eline teslim eder mi? Kulunun duymuş olduğu gibi Saul gelecek mi? Ey İsrail`in Tanrısı RAB, yalvarırım, kuluna bildir!” RAB, “Saul gelecek” yanıtını verdi.
12 Davut RAB`be, “Keila halkı beni ve adamlarımı Saul`un eline teslim edecek mi?” diye sordu. RAB, “Teslim edecek” dedi.
13 Bunun üzerine Davut ile yanındaki altı yüz kadar kişi Keila`dan ayrılıp oradan oraya yer değiştirmeye başladılar. Davut`un Keila`dan kaçtığını öğrenen Saul oraya gitmekten vazgeçti.
14 Davut kırsal bölgedeki sığınaklarda ve Zif Çölü`nün dağlık kesiminde kaldı. Saul her gün Davut`u aradığı halde, Tanrı onu Saul`un eline teslim etmedi.
15 Davut Zif Çölü`nde, Horeş`teyken, Saul`un kendisini öldürmek için yola çıktığını öğrendi.
***16 Bu arada Saul oğlu Yonatan kalkıp Horeş`e, Davut`un yanına gitti ve onu Tanrı`nın adıyla yüreklendirdi.
***17 Korkma! dedi, “Babam Saul sana dokunmayacak. Sen İsrail Kralı olacaksın, ben de senin yardımcın olacağım. Babam Saul da bunu biliyor.”
***18 İkisi de RAB`bin önünde aralarındaki antlaşmayı yenilediler. Sonra Yonatan evine döndü, Davut ise Horeş`te kaldı.
19 Zifliler Giva`ya gidip Saul`a, “Davut aramızda” dediler, “Yeşimon`un güneyinde, Hakila Tepesi`ndeki Horeş sığınaklarında gizleniyor.
20 Ey kral, ne zaman gelmek istersen gel! Davut`u kralın eline teslim etmeyi ise bize bırak.”
21 Saul, “RAB sizi kutsasın! Bana acıdınız” dedi,
22 Gidin ve bir daha araştırın; Davut`un genellikle nerelerde gizlendiğini, orada onu kimin gördüğünü iyice öğrenin. Çünkü onun çok kurnaz olduğunu söylüyorlar.
23 Gizlendiği yerlerin hepsini öğrenip bana kesin bir haber getirin. O zaman ben de sizinle gelirim. Eğer Davut o bölgedeyse, bütün Yahuda boyları içinde onu arayıp bulacağım.”
24 Böylece Zifliler kalkıp Saul`dan önce Zif`e gittiler. O sırada Davut`la adamları Yeşimon`un güneyindeki Arava`da, Maon Çölü`ndeydiler.
25 Saul ile adamlarının kendisini aramaya geldiklerini öğrenince Davut aşağıya inip Maon Çölü`ndeki kayalığa sığındı. Saul bunu duyunca Davut`un ardından Maon Çölü`ne gitti.
26 Saul dağın bir yanından, Davut`la adamları ise öbür yanından ilerliyordu. Davut Saul`dan kaçıp kurtulmaya çalışıyordu. Saul`la askerleri Davut`la adamlarını yakalamak üzere yaklaşırken,
27 bir ulak gelip Saul`a şöyle dedi: “Çabuk gel! Filistliler ülkeye saldırıyor.”
28 Bunun üzerine Saul Davut`u kovalamayı bırakıp Filistliler`le savaşmaya gitti. Bu yüzden oraya Sela-Hammahlekot*fn* adı verildi.
29 Davut oradan ayrılıp Eyn-Gedi bölgesindeki sığınaklara gizlendi.


Davut'un gizlendiği sığınak mağara yine efendim.

Şimdi Tufan Çelebi'nin refrans verdiği 57 ve 142. Mezmurlar'a bakalım:
57.Mezmur
(Mez.108:1-5)
j Müzik şefi için - “Yok Etme” makamında Davut`un Miktamı - ''Saul`dan kaçıp mağaraya sığındığı zaman''

BÖLÜM 57
1 Acı bana, ey Tanrı, acı, Çünkü sana sığınıyorum; Felaket geçinceye kadar, Kanatlarının gölgesine sığınacağım.
2 Yüce Tanrı`ya, Benim için her şeyi yapan Tanrı`ya sesleniyorum.
3 Gökten gönderip beni kurtaracak, Beni ezmek isteyenleri azarlayacak, * Sevgisini, sadakatini gösterecektir.
4 Aslanların arasındayım, Alev kusan insanlar arasında yatarım, Mızrak gibi, ok gibi dişleri, Keskin kılıç gibi dilleri.
5 Yüceliğini göster göklerin üstünde, ey Tanrı, Görkemin bütün yeryüzünü kaplasın!
6 Ayaklarım için ağ serdiler, Çöktüm; Yoluma çukur kazdılar, İçine kendileri düştüler.
7 Kararlıyım, ey Tanrı, kararlıyım, Ezgiler, ilahiler söyleyeceğim.
8 Uyan, ey canım, Uyan, ey lir, ey çenk, Seheri ben uyandırayım!
9 Halkların arasında sana şükürler sunayım, ya Rab, Ulusların arasında seni ilahilerle öveyim.
10 Çünkü sevgin göklere erişir, Sadakatin gökyüzüne ulaşır.
11 Yüceliğini göster göklerin üstünde, ey Tanrı, Görkemin bütün yeryüzünü kaplasın!

142. Mezmur
1 Yüksek sesle yakarıyorum RAB`be, Yüksek sesle RAB`be yalvarıyorum.
2 Önüne döküyorum yakınmalarımı, Önünde anlatıyorum sıkıntılarımı.
3 Bunalıma düştüğümde, Gideceğim yolu sen bilirsin. Tuzak kurdular yürüdüğüm yola.
4 Sağıma bak da gör, Kimse saymıyor beni, Sığınacak yerim kalmadı, Kimse aramıyor beni.
5 Sana haykırıyorum, ya RAB: “Sığınağım, Yaşadığımız bu dünyada nasibim sensin” diyorum.
6 ''Haykırışıma kulak ver, Çünkü çok çaresizim; Kurtar beni ardıma düşenlerden, Çünkü benden güçlüler.''
7 ''Çıkar beni zindandan, Adına şükredeyim. O zaman doğrular çevremi saracak, Bana iyilik ettiğin için.''

Gördüğünüz gibi Davut mağaraya sığınıyor ve Tanrı'ya yakarıyor. Onun en büyük arkadaşı da onu öldürmek isteyen ilk İsrail Kralı Saul'un Oğlu Yonatan. Davut'u seviyor ve onu destekliyor onu teselli ediyor.

Şimdi Tufan Çelebi'nin bahsettiği Davut'un kaldığı mağaraya örümceğin ağ örme hikayesinin nerde geçtiğine bakalım...

Arkadaşlar benim araştırmalarım sırasında net olarak bulabildiğim kaynak Mezmurlar'ın Aramice tercümesi (Targum'u oldu.) Biliyorsunuz TaNaH'ın Aramice çevirilerine Targum (Tercüme) denir.

İşte bu Mezmurlar Kitabının Aramice tercümesinde Davut'un sığındığı mağaraya mucize olarak bir örümceğin ağ örmesi anlatılıyor. Neden Orjinal İbranice Mezmur'da yok derseniz biliyorsunuz bu tür tercümeler her zaman yazarın ve geleneğin yorumunu da içerir ve dilden dile farklı motifler eklenir. Bu Targum'un net bir tarihlemesini yok ama en geç gördüğüm tarih ''9. yüzyıldı'' yani 800'lü yıllar.

''En makul tarihleme ise bu Targum'un Roma İmparatorluğu'nun 476'daki Düşüşü döneminde yazılmış olması.''

Talmud zamanında yazıldı diyenler de var ama şöyle bir tarih aralığı verirsek bu Targum en geç 9. yüzyılda yazılmış makul olan tarihleme ise 5. yüzyıl ( 476 civarları )

Sonuçta Siyerlerde çok geç yazılmaya başlandığı için bu Targum'un içeriği (yazılma tarihi olmasa dahi içerği kesinlikle çok eski) kesinlikle Siyerler'den eski diyebiliriz. Bu Targum'un 57. Mezmur çevirisinin 3. ayetine bakarsak şöyle diyor:

İngilizce: Mezmurlar 57: 3 (Targum) : "I will pray before God Most High, the mighty one, who commanded the spider who completed a web for me."

Türkçe: "En Yüce Olan Tanrı'nın önünde yalvarıyorum, Her Şeye kadir olan ve benim için (mağara girişine) örümceğin ağ örmesini emredene.''

Davut'un burada sığındığı mağara Adullam Mağarası ve ne tesadüf ki 1. Samuel 22'de Tapınak'ın kahinlerinden Ahimelek'in oğullarından Aviyatar bu mağaraya girip Davut'a kaçıyor.

Hikayeyi. 1. Samuel 22: 20-23'ten okuyalım:
1. Samuel 20-23 / Yalnız Ahituv oğlu Kâhin Ahimelek`in oğullarından Aviyatar adında biri kurtulup Davut`a kaçtı.
21 Aviyatar Saul`un RAB`bin kâhinlerini öldürttüğünü Davut`a söyledi.
22 Davut Aviyatar`a, “O gün orada bulunan Edomlu Doek`in olup biteni Saul`a bildireceğini anlamıştım zaten” dedi, “Babanın bütün aile bireylerinin ölümüne ben neden oldum.
23 ''Yanımda kal ve korkma! Seni öldürmek isteyen beni de öldürmek istiyor. Yanımda güvenlikte olursun.''


Tevbe 40'ta da biri diğerine ''üzülme Allah bizimle beraberdir'' diyordu. bunu Davut'un Aviyatar'a söylediği ''korkma yanımda kal yanımda güvenlikte olursun'' ifadesiyle ayrıca karşılaştırınız...

Sonuç olarak Ebebekir'dense Yonatan (ve belki de Aviyatar) ; Muhammed'tense Davut ; Sevr'dense Adullam Mağarası Tevbe 40 için daha makul ve uygundur. Sevgilerle.

Not: Aramice Mezmurlar Targumu (İngilizce tercüme 57. Mezmur /Psalm 57)
http://www.targum.info/pss/ps2.htm

57. Mezmur'un İngilizce Tamamı (Targum):
1. For praise, concerning the distress at the time when David said, “Do not harm.” It was spoken by David, humble and innocent, when he fled from Saul’s presence in the cave.
2. Have mercy on me, O God, have mercy on me, for in your word my soul has trusted, and in the shade of your Presence I will be confident until the turmoil passes.
3. I will pray before God Most High, the mighty one, who commanded[92] the spider who completed a web for me.
4. He will send[93] his angel from heaven above, and he will redeem me; he has put to shame the one who bruises me, forever; God will send his goodness and his truth.
5. My soul glows[94] while in the midst of flames; I will sleep among coals that burn, the sons of men whose teeth are like lances and arrows, and whose tongue is like a sharp sword.
6. Be exalted over the angels of heaven, O God; your glory is over all those who dwell on earth.
7. They have set a net for my footsteps; my soul is bowed down; they dug before me a pit, they have fallen into the middle of it forever.
8. My heart is turned to your Torah, O Lord; my heart is turned to fear you; I will praise and sing!
9. Wake up, my glory! Wake up to praise by means of the harp and lyre; wake up for the prayer of morning.
10. I will give thanks before you among the peoples, O Lord; I will praise you among the nations.
11. For your goodness is high to reach the heavens, and your truth, to the clouds.
12. Be exalted, O Lord, above the angels of heaven; O God, above all the inhabitants of the earth is your glory.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostik

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

HRİSTİYANLAR NEDEN ORUÇKEN YEMEK YERLER ?

din, hristiyanlık, Hristiyan orucu, sizden gelenler, Hristiyanlar neden oruçken yemek yerler?, Hristiyan ve Müslüman orucu, Diğer dinlerde oruç, Yeşeya 58:6-9,
"Hristiyanlar neden oruçta bile yemek yer? Halden anlamak bu mu?"
Müslümanların Hristiyan orucu hakkında yaptığı en büyük eleştiri budur. Fakat bu eleştiriyi yapmadan önce İslam orucu ile Hristiyan orucu arasındaki farkı bilmek gerekir. Fark şudur;

Müslümanlar oruç tutarak kendilerini fakirlerin yerine koyar, fakirlerin halinden anlamaya çalışır ve empati duygularını geliştirirler. Böylece zenginler de aynı fakirler gibi yemeyerek, içmeyerek ve hayatın lüksünden mahrum kalarak onları anlamış olurlar.

Hristiyanlar ise oruç tutarak İslam'ın tam zıttına, yedirirler. Yani orucu tutan zengin kişi, yemeyerek fakirin halinden anlamaya çalışmaz. Aksine, fakire yedirerek, içirerek, giydirerek fakirin zenginin halinden anlamasını sağlar.
Çünkü Tanrı vahiyleri ve gelen peygamberlerin aracılığıyla yazıldığına inanılan yasada şöyle yazmaktadır;

Benim istediğim oruç, 
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek, 
Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak, 
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? 
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? 
Barınaksız yoksulları evinize alır, 
Çıplak gördüğünüzü giydirir, 
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, 
Işığınız tan gibi ağaracak, 
Çabucak şifa bulacaksınız. 
Doğruluğunuz önünüzden gidecek, 
RAB’bin yüceliği artçınız olacak. 
O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak, 
YEŞEYA 58:6-9

SİZDEN GELENLER | Yazan: D. Emre

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

PENTACLE, TRİQUETRA VE TRİSKELE

AD, din, Paganizm, Pentacle, Triquetra, Triskele, Beş köşeli yıldız, Pagan sembolleri, Sihir ve büyü sembolleri, Teslis düğümü, Baba-oğul-kutsal ruh, Kara deniz ve gökyüzü aleminin simgesi,
PENTACLE ( Beş Köşeli Yıldız)
Pagan sembolleri arasında en çok bilineni beş-köşeli yıldız ya da Pentacle’dır. Bu amblemin Satanism ile ilgisi olmadığı gibi şeytanın sembolü de değildir.
Pentagram’ın her bir ucu, geleneksel elementlerden toprak, su, hava ve ateş’i temsil eder, beşinci uç ise ruh’tur.
Her bir uçu birbirine bağlayan çember de, elementlerin doğada ki birbirleriyle döngülerini temsil eder. Birçok okult ekolde Pentacle sihir ve büyüler de kullanılıp, altarların üzerine konulur. Bu amblemin koruyucu gücü olduğuna inanıldıgı için, çoğu zaman çeşitli mücevher tasarımlarında nazarlık ve muska olarak karşımıza çıkar.

AD, din, Paganizm, Pentacle, Triquetra, Triskele, Beş köşeli yıldız, Pagan sembolleri, Sihir ve büyü sembolleri, Teslis düğümü, Baba-oğul-kutsal ruh, Kara deniz ve gökyüzü aleminin simgesi,
TRIQUETRA
‘Teslis Düğümü (baba-oğul-kutsal ruh)’ olarak da bilinen Triquatra’yı hem Hıristiyanlar hem de Paganlar kullanırlar. Bu sembol M.S. 7. inci yüzyıla dayanır. Neo-paganism de ise savaş ile ilgili üçlü tanrıça’dan ( triple goddess) Morrigan’ya özeldir. Modern çağdaki bazı gelenekler de ise Triquatra, zihin, beden ve ruh arasındaki çok yakın ve derin ilişkiyi temsil eder. Birçok Kelt Paganları arasında çok yaygın olan bu simge ise kara, deniz, ve gökyüzünü temsilen kullanılır. Triquatra’nın yaygın kullanımı ve bilinmesinin nedeninin Keltik Düğümleri arasında en basit olmasıdır. Sembolun zarif hatları ve çizgileri arasındaki uyum çekici ve güzeldir. Üçlü görüntüsü nedeniyle birçok farklı yoruma açıktır.

AD, din, Paganizm, Pentacle, Triquetra, Triskele, Beş köşeli yıldız, Pagan sembolleri, Sihir ve büyü sembolleri, Teslis düğümü, Baba-oğul-kutsal ruh, Kara deniz ve gökyüzü aleminin simgesi,
TRİSKELE
İrlanda ve Batı Avrupa’da taşlara kazınmış bulabileceğiniz Triskele, kara, deniz ve gökyüzü alemlerinin simgesidir. Bu simgenin doğuşu Keltlerden once olmasına rağmen neo-pagan Keltler ve bazı Germanik gruplar arasında çok yaygın ve popülerdir. Triquatra simgesinde olduğu gibi herhangi bir üçlü anlayışı anlatmak için son derece uygundur. Simge o kadar sıradanlaşmıştır ki, İrlanda Hava Kuvvetleri amblemi ve ABD Ulaştırma Bakanlığı anteti (daha yaygın yuvarlak uçları ile) gibi içeriği ile bağdaşmayan yerlerde bile görülebilir.

Kaynak: Paganism, An Introductory Guide by Riley Star (Sf 74-75-76)

SİZDEN GELENLER | Çeviren & Yazan: Ayla Demeter

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

ALLAH'IN VARLIĞI NEDEN SORGULANMASIN?

din, sizden gelenler, islamiyet, 16 yaşında deist,Gençler artık daha akıllı,Çocuklar daha akıllı,Çocuklar din masallarına inanmıyor,Allah neden tehdit ediyor?,Allah, Allah var mı?, Cennet cehennem
Merhaba, bu hesabı gerçek düşüncelerimi uyandırmak için açtım sitenizdeki çoğu yazıyı takip ediyorum özellikle A.Kara isimli yazarın yazıları. Umarım mesajımı okursunuz. Ben 16 yaşındayım ve malum çoğunluğun Müslüman ve yobaz olduğu bir ülkede yaşıyoruz Daha 12'li yaşlarımda başladı dinle ilgili aklımdaki sorular. Tabi o zamanlar saçmalama diyordum kendime Allah'ın varlığı sorgulanmaz. Sonuçta ailem Müslümandı ve her yaz kur-an kurslarına gönderiliyordum. Sorgulamak ne demek bilmiyordum. Şeytan yapıyor diyordum sonuçta daha küçüktüm.

Ama geçen sene sorgulamayı öğrendim bana bunu yapmamı babam söyledi. Bizi sürekli kur-an kursuna yolladığı için pişman olduğunu fark ettim. Ama ben yinede sorgulayacak kadar cesur değildim. Bir gün babam bana dedi ki ''düşünsene cennet ve cehennemle tehdit eden bir yaratıcımız var. Nerede merhamet?'' Bunu dediğinden beri sorguluyorum. Dinin/dinlerin ne kadar zorlama olduğunu düşünüyorum.

Eğer kaderimiz belliyse neden sınava tabii tutuluyoruz? Ya da neden şeytan var? Çünkü zaten kaderimiz belliymiş ya. İnsanlar her yaptığı kötü şeyi şeytana yüklüyor. Ay şeytan beni kandırdı falan diye. Yahu senin kendi iraden var neden b-ku şeytana atıyorsun?? Ve her şeyden önce, benim ibadet ettiğim, küçüklüğümdeki bütün masumluğumla dua ettiğim yaratıcım bu kadar zalim olamaz. Kullarını çok sevdiğini söyleyip onları cehennemle tehdit edemez. Bunu eğlence haline getiremez.


İnsanlar her şeyi Allah için yapıyorlar iyiliği, kötülüğü halbuki kendin için yap iyilik yapmak için yap demi yani. Benim dinden soğumamın bir nedeni de geçen sene bir öğretmenim vardı. Adam kafayı yemiş. Müslüman olmayanlara sövüyor. Hatta kızlarla erkekler aynı okulda okuyamaz bulunamaz diyor. Ama kendi kızına baksak nerelerde okuyor... Sırf o adam yüzünden okulumu değiştirdim. Birde dinde zorlama yok diyorlar. Ve tabi ki 16 yaşımda olduğum için okuldakilerle iletişimim var. Hani bir kişiye düşüncelerimi söylesem yüzüme bakmayacaklar ve her yere yayılacak. Utanılacak bir şey de değil tabi, bence onlar utanmalı. Ama yinede insanı sinir ediyor.

Din hocama geçen ay bir soru yönelttim ve hoca cevap bile vermedi dediği tek şey '' sen İslam'a inanmak zorundasın. Allah sorgulanamaz'' gülmeden edemedim be. Tabi ondan sonra dedim "inanmıyorum". Okuldakiler şimdi bana iğrenç gözlerle bakıyor ama umurumda değil!! Ben deistim. Bunu çok fazla düşünerek kararlaştırdım ve asla onları umursamıyorum.

Ama bazıları diyor ki SEN MÜSLÜMAN DEĞİLSİN SANA YALAN SÖYLEMEK GÜNAH OLMAZ ya her şeyden önce karşındaki insan demi?? Kimse insan olarak bakmıyor kafayı yiyecem artık. Geçen günde gelmiş birisiyle konuşuyordum "gülmekten ölücem şimdi" dedim ve dediği şey ''SEN KIYAMETE İNANMIYORSUN Kİ'' ya kardeşim ne alaka şimdi bu demi? "Ben gülmekten ölmek diyorum" illa bir yerden laf çakacak ya saçmalıyorlar. Bu yazıyı şuan yazıyorum ve ilk defa birine düşüncelerimi yazdım o yüzden gerginim de ama rahatlamış hissediyorum sonuçta kaç yıllık birikim var:))

Şuan yazını okudum ve yayınladım, sana diyebileceğim tek şey "keşke bende senin yaşındayken bunları görebilecek vizyona sahip olsaydım, dinden daha erken kurtulurdum." A.Kara

SİZDEN GELENLER | Yazan: İsimsiz (Facebook profili dondurulmuş veya silinmiş)

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

MODERN KÖLELER

sizden gelenler, din, Modern kölelik, Dinsiz yaşanır mı?, Tanrıyı var eden insanlar, Dinlerle kandırılmak, Sonsuz ruh, Bilinç, Neden tapınıyoruz?, Liderlerin yarattığı korku dünyası, 2045 planı, Metafizik bir dünyada yaşamıyoruz. Görmediğimiz, tatmadığımız yada dokunmadığımız şeylerin varlığına inanıp ona tapınıyoruz. Neden tapındığımızı bile bilmeden ... Şu zihin denilen şey kontrol edilemiyor. “Sonsuz ruh” dediğimiz aslında “bilinç”tir. Bedenden uçup giden bir şey yok. Bilinç tamamen gittiğinde iş bitmiştir. Beden cansız bir nesnedir. Cansız/bilinçsiz nesneler daimi ölüdürler. Bilinci olan bir varlık için ölüm kaçınılmaz sondur. Kabalistler, mistikçiler ve spiritüalistler; ölüm gerçeğini “büyü, mistik ve paranormal aldatmacalarla süsleyerek” bir korku dünyası yaratmayı ve bu gerçeği kendi lehlerine çevirmeyi başarmışlardır. Bundaki amaçları; (tek tanrı inancı ile) tek bir çatı altında kitleleri toplamak, efendi-köle sistemi ile onları yönetmek ve sömürmektir. İtaat etmeyenleri ise “hasat” denilen kitlesel kıyım ile öldürmekte ve bu korku ile; beyinleri baskı altına alıp, onları; itiraz edemeyen, sorgulayamayan robotlar haline getirmektedirler.

Binyıllardır süren ölümsüzlük arayışı 2045 projesi ile son bulabilir. Yapay zeka ve dna sentezi ile bu sağlanabilir ama sonrasını tahmin edebilmek güçtür. Dna bir işlemcidir. İşlemci; onu üreten mühendis tarafından değil de bir başkası tarafından modifiye edilirse orjinalliğini yitirerek, onu üretene özel bir araç haline gelecektir. Tıpkı bizden öncekilerin dna’larımıza yaptıkları müdahale sonrası, ortalama 1000 yıl süren ömrün 120 yıla düşürülmesi gibi. Yapay zekanın kontrolü ele geçirmesi durumunda, ebedi yaşam düşüncesi - ebedi yok oluşa sebebiyet verebilir.

Belki de bu gereklidir. Bizler evrenin başına gelen en büyük belayız. Doğanın var etme gücünü, yok etmek için kullanan hırs dolu zalimleriz. Gerçek hayatın içinde bir hayal dünyası yaratmışsız kendimize. Gerçek hayatı sürekli ıskalıyoruz. İçinde bulunduğumuz durum, kedinin yakalamış olduğu fareyi yemeden önce oynaması gibidir. Birileri bizimle oynuyor. Bunun için din ve siyaseti kullanıyorlar.

Evrimleşeceğimiz/gelişeceğimiz ve üstün bir teknolojiye sahip olacağımız kesindir ama bu teknolojileri/gücü birbirimizi yok etmek amacıyla kullanacağımız da su götürmez bir gerçektir. Çünkü bu döngü hep bu şekilde olmuştur. Hırs güçtür ve güç hırsa her zaman yenik düşmüştür. Geçmişte en üst teknolojiye ulaşıp düşüşe geçmiş olabiliriz yada tam tersi de olabilir. Her durumda doğanın kanunu olan “Yok etmek” gerçeğini örtbas edememişiz. Çünkü bu içgüdüyü bize veren doğadır. Can taşıyan her bilinçli varlıkta bu içgüdü vardır. Dinler içimizdeki bu yok etme içgüdüsünü maskelediğimiz, hırs zehrimizi şerbet diye masumlara içirdiğimiz iyi niyet masallarıdır. Dinleyeni ve inananı çoktur. Güçlü bir hipnozdur. Etkisinden kurtulmak için kendimizi silkelemeli ve bu çerçevenin dışına atmalıyız. Bu hipnozdan kurtulamayanlar, ölüm gerçeğini gördükleri halde ölümsüz bir hayat süreceklerine inanarak kendilerini avuturlar. Bu inanç, içimizdeki ölümsüzlük hırsının bir yansımasıdır. Sizin sömürücüleriniz bu inancı kendi çıkarları için kullanmışlardır. Dedikleri gibi sonsuz bir güce ve sonsuzluğa sahip bir Tanrıları olsaydı onu vadetmez hemen şuan herhangi birine verirdi ve tüm gizemleri giderirdi. Hayal dünyalarında/cennetlerinde, hayali sonsuzluklara umut bağlayanların inancını pekiştirirdi ama bunun bir örneği dünya tarihinde yoktur ve olmayacaktır da. Çünkü yarattıkları tanrının böyle bir gücü yoktur!

Bir de, hiç görmedikleri halde onun tüm vasıflarını(!) kendi adları gibi bilen, %0,99 IQ’ya sahip, “işte o öyle demiş, şu böyle demiş”ten öteye gidemeyen, mason pergelini elinden düşürmeyen kabalist bilim adamı (!) atalarının her söylediği ve yaptığı sahte çizimler/resimlerle (güya inandıkları) kitabın mucizelerini haklı çıkarmaya çalışan, garip bir müslüman güruhu da var. Bunlar için söyleyebileceğim tek şey “Sizler seçilmişler değilsiniz!” Seçilmiş olanlar; RA’nın gözüyle bakanlardır. Yani uğrunda saç baş yolduğunuz idollerinizdir ve onları yaratan patronlarıdır. Kıyamet sandıklarında yada nuhun gemilerinde kurtarılacak olan elitler onlardır ve malesef aralarında sizler olmayacaksınız. Siz ve evlatlarınız; cennet, sonsuz yaşam umudu ile onların ve evlatlarının (bu dünya var oldukça) kölesi olmaya devam edecektir!

Peki dinsiz yaşanır mı? Yaşanır elbet. Hem de en güzel haliyle. Aslanın ve ceylanın, kurdun ve kuzunun bir dini mi var? Yada onlarla birlikte yaşayan (sizlerin ilkel kabul ettiği) yerlilerin? Ancak ceylan aslanın mıntıkasına, kuzu da kurdun mıntıkasına girdiğinde neler olacağını bilirler. Bu yüzden aslan ve kurt pusu kurmak zorundadır. Din adamlarının ve siyasetçilerin bizlere yaptığı da aynen budur! Onlar ikiz kardeş gibidirler. Dinler ile kandırırlar, kanmayanları siyasi kararları ile yok ederler. Yarattıkları bu modern hayat - modern köleliktir.

Kim bilir belki de onlar haklıdırlar. Gerçekten koskocaman bir tanrıları vardır ve bizi yaratıp buraya tıkmıştır. Bu doğruysa, (bunca örnekten sonra) onun iyi olduğuna inanmam mümkün değil. Güçlünün zayıfı yok ettiği bu doğada, zayıfın yanında olmayan (onu görmezlikten gelen) bir tanrı bana göre saygıyı hak etmiyor.

Hayatın gerçeklerine gözlerinizi kapayıp, yaşamı ıskalamayın! Siz teksiniz. Birsiniz. Özgürlük için canını verenlerin evlatlarısınız. Sizler de evlatlarınız için/özgürlük için mücadele ediniz. Kafanızı kumdan çıkarın! Kendinizi onlara yem etmeyin. Bu hayatı yaşayalım ama “özgürce”. Doğa size bu şansı vermiş.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Ercan Aldan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

BEN DEİST MİYİM?

din, sizden gelenler, deizm, Ben Deist miyim?, deizm nedir, Deizm ne demek, Doğa tanrıcılık, Deist miyim?, Din ve inanç makale, Tanrı inancı, Deizm'de Tanrı, Akıl çağı ve deizm
Yeniden doğuş ve Aydınlanmayı, Katolikliği ve Protestanlığın ortaya çıkışını, orta çağın bağnazlığı ile Batı toplumlarının dinsel safsatalardan arınmasını, dincilikle laikliği, dinsel inanç, Tanrı ve din ilişkisini, bir de o dönemin deizm akımını çok iyi anlatmış olmalıyım ki, sevgili öğrencim dışarıda yanıma gelip bana “Hocam, siz deist misiniz?” diye soruyordu. (Elbette ben Türkçe kullanıp ‘tanrıcı’ mısınız?” diye sormasını yeğlerdim. Ama insanın her istediği her zaman olmuyor.)

Ben deist miydim?

Deizm 17. ve 18. yüzyılda ortaya çıkmış, özellikle İngiltere, Fransa, bir de Amerika’da etkili olmuş bir dinsel düşünce akımı. Ne demiş adamlar? Doğa-ötesi olay ve açıklamaları, örgütlü dinleri reddetmişler. Kitaba dönmenin doğruluğunu benimseyen Protestanlar’dan değişik olarak “Doğru, kutsala ve evrenin yaratıcısı Tanrıya inanmaktır, kitaba değil,” demişler. İnançların, Tanrının sözünü getirdiğini ileri süren peygamberlere değil, insan aklına dayanması gerektiğini, insan aklının da bir yüce yaratıcı dışındaki ayrıntıları kabul etmediğini anlatmışlar. Her bilir bilmezin, karanlık çağların garip inanışlarına alışkanlıklarına, uygulamalarına, din diye ortaya attığı safsatalara karşı çıkmak gerekir demişler. Kısacası, dinleri, kitapları, peygamberleri kabul etmeyip tek kutsal kavramın Tanrı olduğuna ve Tanrıya varacak tek yolun da akıldan geçtiğine inanmışlar. Tanrı konusunda bile, her türlü doğa-ötesi olayın, açıklamanın, ‘mucizenin’ varlığını benimsememişler, aklın ışığını tek yol gösterici kabul etmişler. (Atatürk’ün “Tek yol gösterici, bilimdir,” sözünü anımsayın.) Tanrının evreni yarattığını, insanlardan akla dayanan bir ahlak sitemine göre davranmalarını beklediğini ve böyle davranmayanları öte dünyada cezalandıracağını söylemişler.


Deizm, ortaya çıktığı Akıl Çağı ve Aydınlanma dönemi ile çok yakından ilgili bir akım. Katolikliğin baskısından insanların, en azından aydın takımının, kurtulmasında önemli yeri olmuş. Pek yaygın da olmamış. Bugün deist saydığımız düşünürlerin birçoğu kendine deist bile dememiş. Ve 18. yüzyılın sonlarına doğru etkisini yitirmiş bir akım. Daha doğrusu, başka inanışlara doğru evrilmiş, onlara katılmış ya da onların yolunu açmış. Örneğin, doğa tanrıcılığı (panteizm) güçlendirirken, tanrı tanımazlığın (ateizm) gelişmesine yardımcı olmuş. Deistlerin kimisi doğa tanrıcı olmuş ve demişler ki, evrenin başlangıcındaki yaratıcı bilinç evreni yaratmış ve evrenin kendisi olmuş; böyle olmakla da bilinçsiz ve tepkisiz bir varlığa dönüşmüş. Artık onun belirlediği söylenen bir ahlak sistemine değil, akla ve bilime dayanan bir davranış bilgisi üretmemiz gerektiğini söylemişler. Doğa tanrıcılıktan sonra bir adım daha, ding dong, tanrı tanımazlık ortaya çıkacak, daha doğrusu tek tük düşünürlerde var olan akım daha sağlam bir temel edinecektir.

Düşündüm, öğrencimin sorusu karşısında: Ben deistim herhalde... En azından deizmi anlatırken. Tanrıtanımazlığı anlatırken tanrıtanımaz olduğum gibi. Ama ben aynı zamanda coşumcuyum (romantik), klasikçiyim, gerçekçiyim ve simgeciyim; liberalizmi anlatırken liberal, toplumcu gerçekçiliği anlatırken toplumcu gerçekçi; komünizmi anlatırken komünist, faşizmi anlatırken... (Yani, şimdi, o kadar da değil... Esin perisinin kuyruğuna takılıp her sözün simetrisini tamamlamaya gerek yok. Sözün güzeli, sözün doğrusunu omuzlamaya başladı mı ancak, gereğini yapmalı. Yoksa, güzeli bulacağım derken, doğruyu kapı dışarı etmiş oluruz. “Hayır, bu ikisi her zaman, ille bir arada bulunmalı,” diyenler oturup şiir yazsın.) En azından bu kavramları inanarak anlatırken, onlardan yanayım. Onlara inanmasam o an için, onları nasıl anlatırım duyguyla, inançla dolu, etkileyici ve kalıcı olarak...
Ben öğretmenim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Hüseyin İçen
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar veya çevirmen olmak için de bize mail atabilirsiniz.

KUR'AN DEĞİŞMİŞ MİDİR?

sizden gelenler, Kur'an, Kur'an değişmiş midir?, Kur'an değiştirildi mi?, islamiyet, din, Kuran bozulmamış mıdır?, Zeyd, Halife Osman tarafından değiştirilen Kur'an, Hangisi doğru kitap, Kuran evrenseldir denir. Kuran Sayın Muhammet'in en büyük mucizesidir denir. Ancak Sayın Muhammet Kuran diye bir kitabı hayatında görmemiştir. Kuran'da pek çok ayette "Bu kitap" denir. "Bu kitabı biz indirdik" veya "Bu kitap apaçık ayetlerden oluşur" denir. Ancak ayetler geldiğinde!!! ortada kitap falan yoktur. Sayın Muhammet Kuran diye bir kitabın varlığından haberi bile olmadan ölüp gitmiştir.

Bunları ben nereden biliyorum ? Bunları İslam'ı kötüleyen kitaplardan değil, herhangi bir ateist kaynak dan değil direk İslam'ı anlatan, İslam'I öven, İslam'ın ve Muhammet'in tarihçesini anlatan, hak din islamdır diyen, İslam'i kaynaklardan ve sahih hadislerden okuduğum için biliyorum. Kaynaklar yazının altındadır.

Sayın Muhammet'in ölümü ile birlikte bilindiği üzere ilk Halife Ebu Bekir olur ve dinden çıkanlara karşı savaş başlatır (Ridde). Bu savaşlarda ayetleri ezberlemekle yükümlü 7 hafızdan 4 ü ölür ve elde 3 tanesi kalır. Ömer'in de baskısı ile Ebu Bekir önce gönüllü olmasa da sonradan ayetleri bir kitap haline getirmeyi kabul eder. Zeyd İbn Sabit isminde bir gence bu görev verilir.

Zeyd'in ilk Kuran'ı toplarken elindeki veriler şunlardır :

1.) Sayın Muhammet'in evinden, yatağının altından çıkan deriye, hayvan kemiklerine, taşlara yazılmış ayetler
2.) Hayatta kalan 3 ezberleyicinin beyanları.
3.) Etrafa haber salınarak Muhammet'ten ayet duyduğunu söyleyenler en az 2 şahit ile bunu ispat ederse kitaba geçirilecekti.

Bu şekilde yaklaşık bir yıllık bir çalışma ile Zeyd ortaya bir kitap çıkarttı ve adına Kuran denildi. Şimdiki biline Kurandan daha büyük ve daha çok ayet var içinde.

Ebubekir'in ölümüyle başa halife olarak Ömer geçti ve onun ölümü ile başa üçüncü halife Osman geçti. Eldeki Kuran'da Ömer'in kızı Hafza'nın korumasına verildi. Ancak Halife Osman eldeki bu tek Kuran'ı Hafza'dan istetti ve yeniden bir kitap daha yazdı. İlk Kuran'daki pek çok yeri çıkarttı ve yeni eklemeler yaptı. Çıkartılan musaflar yakıldı. İlk kitaptan geriye kalanlar yeniden Hafza'ya yollandı ve Hafza'nın ölümüyle birlite bu ilk Kuran'da yakılarak yok edildi.

Osman'ın topladığı kitaba yeni Kuran budur denildi. Bugün herkesin bildiği Kuran diye biline kitap Osman'ın topladığı kitap. Ancak bunun da orijinali yok. Kuran'ı toplayan Osman'ın müslümanlarca linç edilerek öldürüldüğü, ölünce cenazesinin bile yıkanmadığını, müslüman mezarlığına gömülmediğini ayrıca belirteyim.

Şimdi Kuran'ın doğru kitap olduğunu kabul etsek dahi hangisi doğru kitap. Hadi mantıken eldeki verilerin daha güvenilir olması açısından ilk toplanan kitap doğru diyelim. Ancak bu kitap yakılarak yok ediliyor ve Osman'ın kitabı doğru kabul ediliyor. İlk kitap ile ikinci kitap arasında dağlar kadar fark olduğu çok açık. Çünkü ilk kitap yok ediliyor. Neden ?

Kuran'ı asıl kitap haline getirmesi gereken, hiç kimseye bu işi bırakmaması gereken asıl kişinin Sayın Muhammet olması gerekmez miydi ? Muhammet'in bu görevi yapmaması büyük bir ciddiyetsizlik örneği değil midir ?

Muhammet'ten yıllar sonra iki defa derlenen ve birincisi yakılarak yok edilen bir kitaba değişmemiştir, aslını korumuştur demek ve güvenilirdir demek ne kadar mümkündür.

Suyuti'nin El-İtkan (2/32)'inda geçen şekilde İbn Ömer şöyle diyor : "Hiçbiriniz Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. Ne kadarı ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum desin"

Kaynaklar:
Buhari es-sahih; Kitabul Fedail-ül Kuarn Menakubul Ensar. Sahih-i Buhari Muntasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi  |  Dr. Subhi e's -Salih; Mebahis fi Ulumil Kuran  |  Celaleddin Suyuti, el-itkan fi Ulumil  |  Kuran  |  Müslim e's Sahih  |  Ebu Davud

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

BLOODY MARY EFSANESİ

sizden gelenler, bloody mary, bloody mary efsanesi, efsaneler, korkunç efsaneler, kültürel korku efsaneleri, kanlı mary, üç kez bloody mary derseniz, hristiyan korku efsanesi, inanışlar,
Bloody Mary günümüzden 150 sene önce yaşamış bir kız, daha önce ki doktorlar bu günkü bilim ve teknolojiye sahip değillermiş. Mary’nin kalbinden rahatsız olduğunu anlayamamışlar. Bir gün kızın kalbi aniden durmuş ve öldüğünü sanmışlar. Ailesi bunu duyunca yıkılmış kızlarının ölümüne anlam verememişler.

Cenaze töreninde kızın koluna bir iplik takmışlar ve yaşıyorsa kolundaki iplik çanı çekince çalar diye düşünmüşler tabi cenazeyi gömdükten sonra tüm aile üzgün olduğu için bara içki içmeye gitmişler. Dönüşte tekrar kızın mezarına bakmak için gelmişler ve görmüşlerki ip çekilmiş çan yerde duruyormuş. Hemen mezarı açmışlar tabutu çıkarmışlar. Bir de ne görsünler zavalı kızcağız tabuttu açabilmek için tırnaklarıyla tabutu kazımış .
Elleri kan içinde kalmış ve ailesi onu bu sefer gerçekten ölü olarak bulmuşlar. Kızı canlı canlı gömmüşler.

Efsaneye göre karanlık bir odada ayna karşısında üç kez "Bloody Mary" derseniz yanınıza geliyor ve gözlerinizi oyarak sizi öldürüyor.

Çok farklı anlatılışları var bu efsanenin farklı şekillerde de internette bulabilirsiniz. Supernatural 1x5de de Bloody Mary'den bahsedilmişti.

Yazan: Meyra Yılmaz

BİR ŞEYHİN ÖLÜMÜ

sizden gelenler, bir şeyhin ölümü, din, şeyhler, sahtekar şeyhler, Allah adına konuşan, çocuk tecavüzcüsü imam ve şeyhler, din, dini öykü, deve sidiği ile çare, şeyhin evi, islamiyet,
Okuyucumuzun gönderdiği, eleştirisel tarzda, betimsel ögeler barındıran bir öykü:

Anadolu’nun güneyinde, taşranın uzak köşelerinden birinde ufak bir köy ile kasaba olmak arasında gidip gelen ama bir türlü kimliğine kavuşamayan bir yerleşim yeri bulunmaktaydı. Bu yerleşim yerinde ise oraya çok uzun zaman evvel yerleşmiş bir şeyh yaşamaktaydı ki yıllar boyunca bulunduğu bölgede oldukça saygı değer, sözü dinlenilen, güçlü bir kişi olmuştu. Kendisine ait orta büyüklükte kompleks yapıda bir evi vardı. Düzenli aralıklardaki dini toplantılarını, hasta muayenelerini ve dini eğitim hizmetlerini bu evde yapardı. Emri altında çalışan mutfak işçileri, bahçıvanı, temizlikçileri ve bir de bekçisi vardı. Kendisince mutlu bir hayat yaşayan şeyh geçen zamanın verdiği yaşlılık ve sağlığına gerekli ilgiyi göstermemesi nedeniyle yatağa düşmüştü. Ona gelen tüm hastalarına, çare arayanlarına uyguladığı yöntemleri kendisi üzerinde denemiş fakat hiçbiri iyileşmesine vesile olamamıştı. Ne yazık ki yaşadığı zaman diliminde deve sidiği ve dualı tükürüğün kardiyovasküler hastalıklar üzerindeki etkisizliğini ortaya koymuş bir bilimsel makale bulunmamaktaydı ve zavallı şeyh çareyi yanlış yerlerde aramaya mahrum kalmıştı. Onca başarısız tedavi denemesinin ardından yorgun düştüğü başka bir günün sonunda odasına giden şeyhin bir isteği olup olmadığını öğrenmek için ardından odaya giren hizmetçilerden birisi, şeyhi divanında hareketsiz öylece kalmış bulunca ne yapacağını şaşırarak çığlık atmaya başladı. Sesi duyup gelen diğer görevliler şeyhe ne olduğunu anlamaya, ona yardım etmeye çalışırlarken çabalarının boşa olduğunu biraz sakinleşince anladılar. Çünkü şeyh ölmüştü.
. . .

Köyümsü kasabada -ya da kasabamsı köyde- şeyhin seveninin çok olduğunu bilen evin görevlileri (çevreden çağrılan düzinelerce ilave işçiyle) çoktan cenaze hazırlıklarına başlamışlardı. Şeyh-ölü bedeni- ak kefene sarılı, temizlenmiş bir halde odasında yatmakta, gelecek olan yoğun kalabalık için yemek hazırlıkları yoğun bir şekilde sürmekteydi. Haberin çabucak yayılmasıyla birlikte sevenleri bölük bölük şeyhin evine akın etmeye başladı. Yola çıkmadan evvel gözlerini ısıtmaya başlayan bu insanlar şeyhin evine geldiğinde eşi benzeri görülmemiş bir ağlama merasimine tutuluyorlardı. Fakat ağlama töreni evinin büyük salon bölümünde ve dış bahçede yapılabiliyor, şeyhin bedeninin bulunduğu odaya sadece halkın üst sınıfından olan sakinler girebiliyordu. Kefeninin üzerinden şeyhin mübarek ayaklarını öpüp dualarını ederek çıkıyorlardı. Şiddetli başlayıp, bölükler halinde gelen halkla artçı sarsıntılar halinde devam eden ağlama merasimi yavaş yavaş bitmiş, herkes cenaze evinin içi ve çevresinde kendisine uygun bir yer bularak yerleşmişti. Yoğun duygular yerini çeşitli sorgulamalara bırakmış, herkesin derdine çare bulan şeyhin nasıl kendi derdine çare bulamadığına dair tartışmalar evin çeşitli bölümlerindeki halk arasında cereyan etmişti. Tüm tartışmalar “Alında yazıldıysa hiçbir şey yapamazsın.”, “Takdir-i İlahi…” , “Hepimizin sonu bu değil mi sonuçta, ibret almak lazım.” şeklindeki benzer söyleyişlerle ahenkli bir şekilde sonlanıyordu. Arada “Terzi kendi söküğünü dikemezmiş.” gibi ironili söylemlerle şeyhe saygıda kusur edenler de çıkıyordu fakat bu kişiler çekilen tevbeler eşliğinde derhal etkisiz hale getiriliyordu (susturuluyordu). İşte bu cenaze merasimine katılan halkın içersinde diğerlerine pek benzemeyen birisi bulunmaktaydı. İsmi İbrahim El-Muktedir olan bu orta yaşlı adam sessiz sakin diğerlerinden uzak kalmayı seçen fakat göze batmaktan kaçındığı için çeşitli merasim ve törensel aktivitelere katılan kafası daima karışık bir insandı. Kafasının içi sürekli sorular, düşünceler, mantıksal arayışlar, betimlemeler, gözlemler ve çıkarımlarla dolu olurdu. Şaşkınlığından ve çeşitli olaylara anlam veremeyişinden uzun yıllardır kurtulamamıştı. İşlevsel amaçla kurduğu ilişkiler haricinde yerleşim yerinin hiçbir sakiniyle derin bir ilişkisi bulunmamakta, fakat gerekli sosyal aktiviteleri yerine getirmeye çalışıp herkese saygılı-eşit mesafede durduğu için çevresinden saygı görmekteydi. İbrahim El-Muktedir cenaze evinin içerisindeki büyük salonun, şeyhin kapısına bakan penceresinin altındaki koltukta oturmakta, rastgele yükselen “Merhumun ruhuna el Fatiha!” uyarılarıyla reflekssi bir hareketmişçesine duasını okuyup sessizce oturmaya devam etmekteydi. Aklından ölümü, bilinmez sonu, şeyhin hayatının nasıl geçmiş olduğunu geçirmekte, hayatın anlamı üzerine pek de derin olmayan fakat derin bir sorgulamanın ilk kıvılcımlarını oluşturacak nitelikte düşünceler geçiriyordu. Fakat bu düşünceleri kalabalığın içinden yükselen şiddetli bir ses ile kesildi; “Bismillahirrahmânirrahîm.”. Ses 55 yaşlarındaki şeyhin yakını sayılabilecek kişilerden olan tüccar Fahid’e aitti. Gür sesiyle yaptığı başlangıcın ardından içerideki herkes susup, kulaklarını Fahid’e vermişti. Fahid şu şekilde devam etti; “Elem tera keyfe fe'ale rabbüke biashâbilfîl…”. Cenazede Kur’an okumak saygıdeğer bir davranıştır fakat ondan bir bölümü ezbere gür sesle okumak takdire şayandır. Halk takdir eder gözlerle ve hür dikkatle Fahid’i dinliyor “Ne kadar da güzel bir insan.” diye içlerinden geçiriyorlardı çünkü Kur’an okuyordu. Okuduğunun ne anlama geldiği önemli değildi. Arapça ve Kur’an’dan bir bölüm olması yeterliydi, kimse anlamıyla ilgilenmiyor zaten çoğunluk da okunanların ne anlama geldiğini bilmiyordu. Fakat İbrahim duyduğunun Kur’an’ın 105. suresi olan Fil Suresi olduğunu anlamıştı. Anlamasıyla büyük bir şaşkınlık içine düşmesi bir olmuştu. Aklından şunları geçirdi; “Bu bir cenaze, bir insan öldü ve biz onun için buradayız, değil mi? Ve ona karşı duyduğumuz iyi dilekleri iletmek, hayatını anmak, anısına saygı göstermek bizim vecibelerimizden birisi, değil mi? Peki bu adam neden bir kabilenin filler üzerinde Kabe’ye saldırırken 17 santimetrelik kuşlar tarafından helak edilmelerini anlatan bir sureyi okuyor? İçinde bulunduğumuz durum ve ortamla alakası nedir? En azından ölümle ilgili olan -halka ibret olması amacıyla- ayetler okusaydı bir derece anlamlı olabilirdi fakat Fil? Şeyh öldü ve Fahid onun anısını fil ve kuşlarla bezenmiş bir halk masalıyla anıyor(!). Bu insanların derdi ne gerçekten anlayabilmiş değilim.”. Fillerin ölümle ilgi ve alakasını biz de anlayamamış olsak da biraz evvel belirttiğimiz gibi önemli olan eylemdi, içerik değil. İbrahim El-Muktedir yavaş yavaş bunalmaya başlamışken Fahid, suresini bitirmiş halk da “Amin.” diyerek karşılık vermiş ve herkesin birbiriyle konuştuğu o karmaşık hale geri dönülmüştü. İbrahim El- Muktedir içinde bulunduğu ortamın gereğini yerine getirmek için şeyhin bulunduğu odaya girmek istedi. Fakat öncelikle halkın üst makamlarından izin alması gerekliydi. Önce de söylediğimiz gibi İbrahim halk arasında saygı gören birisi olduğu için odaya girip dualarını bizzat iletmesine izin verildi. İznini aldıktan sonra da şeyhin bulunduğu odanın kapısını yavaşça açarak dalgın bir halde içeriye girdi. Az önceki durumla ilgili düşünce kalıntıları hala aklında geziniyordu.
. . .

İbrahim El-Muktedir odaya girip kapıyı ardından örtmeye yeltendiği sırada şahit olduğu görüntü karşısında nasıl bir tepki vereceğini bilemedi ve öylece şaşkın bakışlarla donakaldı. İçerde dört çocuk şeyhin cesedine secde etmekte birisi ise şeyhin üzerine gül suyu serpmekteydi. Çocuklar 13-14 yaşlarındaydı ve sahneyi daha tuhaf yapan şey ise şeyhin bedenini saran kefen ve kıyafetlerinin çıkarılmış olmasıydı. Çocuklar şeyhin çıplak bedeniyle ayin yapmaktaydı. Fakat içeriye İbrahim’in girmesiyle beşi birden hızlıca odadan kaçtılar. İbrahim ise şaşkınlığı ile öylece donakalmıştı. Az önce şahit olduğu durumu anlamlandırabilmenin mümkün olmadığını idrak edince hemen durumu düzeltmeye koyuldu. Ve elini çabuk tutmaya gayret ediyordu çünkü içeriye üst makamlardan herhangi birisi girerse kendisini yakalayacağı durum oldukça rahatsız edici ve İbrahim için tehlikeli olabilirdi. Fakat İbrahim kimse içeriye girmeden şeyhin çıplak bedenini eski örtünmüş haline getirebilmeyi başardı. Başına gelen bu olayla odaya ne için girdiğini bile unutmuş öylece yüzünde şaşkın ve endişeli bir ifadeyle odadan çıkıp salondaki yerine oturmuştu. O gördükleri neydi, ne anlama geliyordu? “Şeyh bu çocuklara ne söyledi, ne öğretti ki böyle bir şey yaptılar?” diye düşünüyordu fakat düşüncelerinin onu götürebileceği noktalardan korkmuş ve rahatsız olmuştu. Biraz çevreyle ilgilenerek bu durumu unutmaya çalışmayı seçti. Etrafı gözlemlemeye başladı. Görevliler arı gibi çalışıyor sürekli artan insanlar için yemek su gibi ihtiyaçları yetiştirmeye uğraşıyordu. Fakat pek başarılı oldukları söylenemezdi. Hizmet aksadıkça cenaze sahibi denilebilecek üst sınıftan kişiler emir yağdırmaya başlıyordu. Daha çok aksama daha çok emri getiriyordu ve İbrahim mutfak işçilerinden birinin bakışlarında elindekileri emir yağdıranın suratına geçirmeyi isteyen türde bir nefret sezdi. Aksayarak da olsa yemekler yenmiş, artıklar toplanmış herkesin aynı türden ibret yağdırdığı sohbeti devam etmekteydi. Her şey sıradan gibi görünürken yine kalabalığın içinden rastgele yüksek bir ses duyuldu. “Allah-u Ekber!” diye bağıran otuz yaşlarındaki esmer, sakallı bir adam birdenbire tuhaf hareketler yapmaya başladı. Dizleri üzerine çökük, elleri dizlerinde birleşmiş bir şekilde göğsünü ve başını çapraz bir açıyla aşağı yukarı sert bir şekilde sallıyordu. İbrahim El-Muktedir tam da adamın krize (akli ya da bedeni) girdiğini düşünecekken çevresindekilerin de “Allah!” diye bağırarak aynı hareketleri yapmaya başladıklarını görünce bu manzaraya da bir anlam veremedi. Nöbeti andıran hareket virüs gibi etrafa yayılırken durumdan iyice bunalan İbrahim yavaşça dışarı çıkmaya çalıştı. Dikkatli adımlarla dış kapıya doğru yaklaşırken şeyhin bedenine gül suyu serpen çocuğun tekrar şeyhin odasına girdiğini gördü. Herkes transa geçmiş bir halde olduğu için çocuk rahatça içeri girdi ve elinde bir bıçak vardı. İbrahim El-Muktedir tekrar o odaya girerse neyle karşılaşabileceğinden korktuğu için çocuğu hiç görmemiş varsayarak dışarıya doğru adımlarını atmayı sürdürdü. Dışarısı da kalabalık olmasına rağmen kendisine evin bahçesinde oturabileceği boş bir kayalık buldu ve derin nefesler alarak bunaltılı durumundan kurtulmaya çalıştı. O derin nefesler çektiği halk da kendinden geçtiği sırada çocuk bir elinde bıçak diğer elinde bez parçasına sarılmış bir şey ile hızla cenaze evinden uzaklaşmaktaydı. Bir süre sonra halk transı bitirdi. Fahid artık cesedi gömme vaktinin geldiğini düşünerek görevlilere tabutu hazırlamalarını söyledi ve şeyhin odasına yöneldi. Kapıyı açtığında şoke oldu. Şeyhin bedeni çırılçıplaktı. Şaşkın gözlerle donakalan Fahid bir süre öyle kaldıktan sonra bir çığlıkla “Muhterem-i Şahane’yi çalmışlar!” diye bağırdı. Sesi duyanlar şaşkınlıkla odaya yöneldi. Fahid öyle güçlü bağırmıştı ki sesini bahçede oturan İbrahim de duymuştu. Nefes alıp vererek durumu unutmaya çalışsa da İbrahim merakına yenik düşerek kalabalığı yardı ve şeyhin odasına girdi. Şeyhin penisi yerinde yoktu.

SİZDEN GELENLER | Yazan: İ.H.Karagülle

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.