HABERLER
Dini Haber
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ

sizden gelenler, din, Gerçek hayat hikayeleri, Dinden çıkış hikayesi, Bir kadının dinden ayrılma hikayesi, Evrim, bilim ve din, Dinden ayrılma hikayesi, Yok olma fikri, islamiyet,
Merhaba, kimliğimi gizli tutmam gerektiğinden adım için Ayşe diyeceğim. Taşralı bir ailenin en küçük ve tek kız çocuğu olarak tipik bir Anadolu şehrinin küçük bir köyünde dünyaya geldim. Ailem muhafazakardı, köyde etkin bir cemaatinde etkisiyle din hakkında oldukça donanımlı sayılırdım.Tabi din bilgim ritüeller, ibadetler veya emir ve yasaklardan ibaretti. Okul hayatım oldukça çetrefilli geçti (buda ayrı bir başlık konusu, bu ülkede kadın olmak size roman gibi bir hayat yaşatıyor :)) üniversite hayatımın 3. sınıfına kadar tabiri caizse inek bir öğrenci oldum, tek derdim okul ve derslerdi, o yaşa kadar ne hayatımı ne inançlarımı ne değerlerimi hiç sorgulamamıştım çünkü neden sorgulayacaktım ki? Her şey olması gerektiği gibiydi zaten, Allah’a şükür ki Müslüman bir ailede dini bütün bir Müslüman olarak yetişmiştim çok şanslıydım. Tesettürlüydüm hatta pardösü giyiyordum, günah diye kaşlarımı almıyordum, erkeklerle tokalaşmıyordum, Ramazan orucu dışında da oruçlar tutuyordum, namazlarımı da çoğunlukla kılmıştım arada kılmayınca da uykularım kaçıyordu suçlu hissediyordum. Ama en kısa zamanda kazalarımı yapma fikri aklımdaydı. Din konusunda sorgulamaya yönelik sorular geldiğinde hemen müdahale edip arkadaşlarımı susturuyordum çünkü din dogmatikti ve
tartışmaya kapalıydı bunu seve seve ve gururla kabul ediyordum.

Derken 3. Sınıfın ilk döneminin sonunda hep içimde dert olan İngilizce pratik yapamama sorunumdan dolayı bir adım attım ve yabancı bir penpal sitesinde bir üyelik aldım. Bu benim kendi çevrem dışında insanların nasıl hayatlar yaşadığına dair ilk kez ipuçları edindiğim zamandı. İnsanlar dünyayı geziyordu, bir değil iki hatta üç, dört dil konuşuyorlardı, sofistike müzikler dinleyip spor yapıyorlardı, inançları konusunda da gayet esnektiler hatta çoğu inanmıyordu bile. Bir süre sonra bir İngiliz arkadaş edindim. İngilizceyi çoğunun yaptığı gibi sokak diliyle değil, yazı diliyle mükemmel yazıyordu ,eğitimliydi, genel kültürü çok iyi bir düzeydeydi. Çok şanslıydım ki ona rastlamıştım. Tabi tipik bir Kezban olarak ben onu imana getiririm hayalleri kurmaya başlamıştım bile, çünkü o, ne kadar iyi olursa olsun sonunda yanacaktı. Gönlüm buna razı gelmezdi :) Din hakkındaki sohbetlerimiz saatlerce sürüyordu, sadece din değil bilimde konuşuyorduk. Mesela ondan önce evrim teorisini duymuştum belki ama tipik ‘yea şimdi biz maymundan mı geldik?’ salaklığındaydı bilgi düzeyim. Bir gün kalkıp o klişe ultra gerizekalı soruyu bile sordum ona "e maymundan geldiysek neden şimdi maymunlar var?" Evet dostlar gülmeyin çok zor günler geçirdim, cehalet zor :) Tabi bu uzun sohbetler beni şıp diye değiştirmedi hatta hiç değiştirmedi. Dinlerle, yaradılışla veya Evrim’le ilgili anlattığı her şey gayet mantıklı gelse bile bu konuları içselleştirmemiştim. İngilizce pratik yapıyorum yea diye seviniyordum sadece. Birde aslında her şeyin dinimizde mutlaka bir açıklaması vardır şu an ona cevap veremiyorum çünkü yeterli bilgim yok, ayrıca dilim de bu konuları tartışacak düzeyde değil diye düşünüyordum ve tartıştığımız daha doğrusu mat olduğum her konuyu üzerinde düşünmeden rafa kaldırıyordum. Aslında bu dönemler sorgulama olayının normal olduğu fikrinin bilinç altıma yerleştiği dönemlermiş bunu ancak şimdi anlayabiliyorum. Aradan yıllar geçti, mezun oldum, bir Avrupa ülkesinde 9 ay asistan olarak çalıştım, Katolik dindar bir toplumdu, Kiliseye gittim, ayinlerine katıldım. İnsanlar çok sıcak kanlı ve sevecendiler, tabi birde Müslüman’ım diye benim için üzülüyorlardı çünkü ne kadar iyi olursam olayım nihayetinde Cesus Kıris beni yakacaktı :) Hak din onlarınkiydi çünkü. İçten içe güldüm, te Allam ya! Aslında doğru olan benim dinimdi ve bu zavallı iyi insanlar öbür dünyada yanacaktılar. Ülkeme dönüp iş hayatına atıldım, birkaç yıl daha geçti aradan. Bu arada İngiliz arkadaşımla hep konuşuyoruz. Bu mevzular bir şekilde sıcaklığını koruyordu.


Bundan yaklaşık iki yıl öncesinde tam olarak nasıl tetiklendiğini hatırlayamadığım ve zamanını da tam olarak bilemiyorum evrim konusunu araştırmaya başladım. Ama bu kez daha aklım başımdaydı, ön yargısız ve bir şeyleri kanıtlamak için değil sadece ve sadece gerçeği öğrenmek için araştırıyordum, belgeseller, makaleler , bloglar, tartışma grupları, zamanında zaplayıp Burun kıvırdığım tartışma programlarının tekrarlarını YouTube'dan tekrar tekrar izlemeye başladım.İyice mala bağlamıştım, tek ilgilendiğim şey evrimdi, işten eve gelir gelmez hemen YouTube ‘da bir şeyler izlemeye başlıyordum, yemek yaparken, bulaşık yıkarken bile hep dinleme halindeydim. Uykumdan fedakârlık edip gece yarılarına kadar okuyordum veya bir şeyler izliyordum, konu derindi ve öğrenilmesi gereken çok şey vardı. Tabi zamanla belli bir bilgi birikimi düzeyine ulaştım. Bu araştırmaların sonunda gördüm ki; evrim buz gibi bir gerçekti ve bilim dünyasında bu konu artık tartışma konusu bile değildi. Ama ben bir Müslüman’dım şimdi yaradılışla ilgili kuran ayetleri ne olacaktı? Bir iki new age modern takılan müslüman din adamı, felsefeci ve bilim adamı dışında evrim din adamlarının karşı çıktığı bir konuydu. Bende bir süre sığ sularda yüzdüm tabi ki, din-bilim çelişmez diyen felsefeci, ilim, bilim adamlarını (takip edenler bilir kimlerden bahsettiğimi :) dinleyip oh be İslam ‘la Evrim çelişmezmiş diye içimi rahatlattım. Aslında o ayetler mecazmış, benzetmeymiş, kuran aslında Evrim’e atıfta bulunuyormuş.(ne hikmetse Darwin bu teoriyi ortaya atıp, bilim adamları binlerce kanıtı ortaya koyduktan sonra, artık teori inkar edilemez bir hale gelince ‘Aaa kuran da aslında buna atıf var!!!’ Bu vakte kadar hiç kimse bu ayetleri öyle anlamıyordu oysaki. Bildiğin insan Adem’den geldi diyorlardı. ) Ama o içim çokta rahat değildi, Evrim’i anladıkça insan ve dünya merkezli hayat algım sarsılmıştı, yani kâinat insanın emrine falan sunulmamıştı, bizler eşref-i mahlûkat değildik, beyni gelişmiş bir primattık sadece. Biz düşünen tek hayvan da değildik üstelik, sadece daha karmaşık düşünebiliyorduk, ama uçamıyorduk mesela, bir balık kadar iyi yüzüp, suda iyi göremiyorduk yâda bir çita kadar hızlı koşamıyorduk.

Her canlı hayata tutunmak için farklı özellikler geliştirmişti. Bizimki beyindi, ortak hareket edebilen sosyal canlılardık, tek başımıza doğada hayatta kalabilecek fiziksel yetilerimiz yoktu, alet yaptık, sosyal topluluklar kurduk, beslenme tarzımız beynimizi geliştirdi ve daha akıllı bireyler bu vahşi hayatta kalma savaşında doğal seçilim sayesinde hayatta kaldılar. Her nesil bilgi birikimini bir sonraki nesle aktardı, insanlık bilgiyi biriktirdi ve zamanla bu günkü haline geldi, ayrıca hayatta kalabilen tek homo türüydük. Diğerleri bu vahşi ölüm kalım savaşını kaybetmişti. Yok olmuş insan türleri de yok değildi hani! Peki, cidden özel miydik? İnsanı o her şeyin merkezinde olma konumundan indirince, bende gerçek anlamda sorgulama süreci başlamıştı.  Sırada evren vardı, evreni öğrenmek o muazzam büyüklüğünü keşfetmek de bu insan merkezli anlayışımın ne kadar mantıksız olduğunu gösterdi. Evren için biz bir hiçtik, bu muazzam büyüklük bu kaotik ortam, sonsuz olasılıklı evrende bir türün bu kadar gelişmesi anlaşılamayacak ve açıklanamayacak bir şey değildi.
Biz var olalım diye değildi dünya ve hassas değerleri, bu değerler var diye, biz var olmuştuk. Gelsin makaleler, bloglar, belgeseller, yine eskiden varlığından haberdar olmadığım insanları keşfettim, Celal Şengörler, Ergi Deniz Özsoylar, Kerem Can Koçak’lar , Ahmet Arslanlar, Richard Dawkinsler, Carl Saganlar, Richard Feynmanlar, Hawkingler, Einsteinlar .....Biyoloji, astrofizik, felsefe, jeofizik, sosyoloji, ortaya karışık ne bulsam atlıyordum üzerine, öğrendikçe aslında ne kadar az şey bildiğimin farkına varıyordum, uzay muazzamdı, büyülendim, çok güzeldi ve ama çokta ürkütücüydü, acımasızdı, aslında Evren’de bildiğimiz kadarıyla yalnızdık, ve neden buradayız esasında hiçbir fikrimiz yoktu ve dinler insanlık tarihi kadar eski olan bu soruya "ben neden buradayım?" sorusuna cevap vermişti, her şeyi yaratan bir Tanrı vardı, ona inanmamızı ve tapmamızı istiyordu işte buydu amacımız ve insanlar için bu cevap huzur vericiydi, bilinmezlik dehlizinden çekip çıkarmıştı insanoğlunu ve tabi ki canlıların en temel içgüdüsü hayatta kalma; ölüm gerçeğini fark eden Saphiens, bu korkuyla da inancıyla baş etmişti, aslında ölmeyecektik asla, ( bir tarantulanın niye öbür dünya hakkı yoktu bunu aklımıza dahi getirmezdik çünkü bu dünya bizim için yaratılmıştı ve diğer tüm canlılar dekordu) ölünce sadece dünyamız değişecekti ve akıllılık edip doğru Tanrı’ya inandıysak ve emirlerine itaat ettiysek ohh gelsin, şaraplar, gitsin huriler :) hep yaşayacaktık, hep ama hep, hiç ölmek yoktu bize. Çünkü yok olmak fikriyle baş edemiyorduk. Bu yeni farkındalık hali bilinç altımda geziniyordu ama itiraf etmeyi gözüm kesmedi bir süre.Ya ben düşünen bir Müslüman’ım diye teselli ediyordum kendimi.

Derken İslam üzerine okumalar araştırmalar yapmaya başladım, İslam tarihi, peygamberin hayatı, peygamberliği ve tabi ki Kur-an ve Hadisler. Size dürüst olacağım Kuran’da son derece insani ve adil emirler mevcut pek çok hadiste de öyle, pek çok emir indirildiği tarih için devrim niteliğinde de olabilir. Ama Kainatın yaratıcısının mutlak gerçeğini ve emirlerini bize ilettiği gibi bir iddia varsa, ki bu olağan üstü bir iddiadır, bu metinlerin hiçbirisinde en ufak bir çelişki bir yanlışlık olmaması beklenir, bir tek çelişki bile yeterlidir bu iddiayı çürütmeye. (Not: Bir kitapta hiç çelişki olmaması onun ilahi olduğunun kanıtı da değildir ayrıca, bir insanda çelişkisiz bir kitap yazabilir, buda ayrı bir konu) Kurandaki çelişkileri tek tek bulsan ayıklasan ortada Kuran kalmaz.
Kaldı ki Kuran evrensel olma, mutlak doğru olma, her zaman ve mekan için geçerli olma iddiasını hiçbir şekilde yerine getirememiştir ve hatta bu sebeple tarihselciler diye bir anlayış hasıl olup bu durumu izah etmeye çalışır bakınız Mustafa Öztürk. Sen kalk bu muazzam kâinatı yarat (cidden büyüleyici) bu kadar beceriklisin ama emirlerinin tek muhatabı o kadar tür içinde ve insan türünden de bir tek Homo Saphiens, ona da habire peygamber gönderiyorsun ellerine bir kitap, onu da her millete göndermiyorsun, sahi nerde bu Anglo- Saksonlar’ın peygamberleri? Ne hikmetse Ortadoğu din fabrikası gibi, habire bi kitaplar, bi Tanrılar bi kurallar birde yeni gelen eskileri eleştiyor, yasakları değiştiriyor yok eskisi tahrip oldu diyor falan tam bir kakafoni. Yani dinlerin mesajını acaba kim gerçekten doğru algılıyor o bile belli değil, hayır tek bir dinde bile tam bir mutabakat yok ki, ortalık mezhepten, akımlardan, farklı yorumlardan geçilmiyor, her mezhep ayrı telden çalıyor, aynı ekolden iki hoca bile aynı metni farklı yorumluyor.
Düşün tek bir kitap ama bu kitap Işid’e El Kaide’ye de kaynak olabiliyor İhsan Eliaçık’a da, çek nereye çekebilirsen. Ee bu zavallı mümin kime inansın? Ya yanlış yaparsa? Yani altı üstü varlığından haberdar edip yasaklarını ileteceksin bu kadar curcunaya ne gerek vardı? Allah’ım Kabul et mesajını iletme şeklin başarısız oldu,dostlar bu konu çook su götürür.
Bakalım İslam toplumlarına şimdi, durum ortada anlatmaya gerek yok görüyorsunuz :) şimdilerde moda bir söylem var "kusur İslam’da değil Müslüman’da diye" ee bu İslam’ın başarısızlığı değil de nedir o zaman? İslam coğrafyasının fecaat halinin suçunu herhalde Buda’nın öğretilerine atamayız.
Sen yaratıcısın, her şeye gücün yetecek ama insanlara lafını sözünü geçiremeyeceksin, dinler göndereceksin, insanlar habire tahrip edecekler, içini hurafelerle dolduracaklar, herkes kafasına göre yorum yapacak, e sen bunun böyle olacağını mutlak ilminle biliyordun zaten, yani başka bir yöntemle ve kimsenin kuşku duymayacağı, kafasında soru işaretleri oluşturmayacak bir yolla yapamaz mıydın? Yani dinlerin başarısızlığı, ve yarattığı kafa karışıklığı, insanlığa, huzur adalet ve sevgi getirememesi, mutlak iyi ve sonsuz kudret Sahibi yaratıcının din gönderdiği iddiasının boş olduğuna açık bir delildir.


Bu tarifteki bir yaratıcı İSTESEYDİ, YAPARDI! Birde bu kadar gizem neden? Hep düşünmüşümdür. Yani kendini ölesiye gizliyorsun insanlardan, varlığına dair en ufak, zerre kadar bile bir kanıt yok ortada, ara sıra işte 4 milyar 500 milyon gibi bir dünya tarihinde yalnızca son (yaklaşık olarak) 3000 yıldır varlığından haberdar ediyorsun, bundan önce zavallı insancıklar senden bihaber binlerce yıl dağa taşa, aya güneşe,buldukları her şeye taptılar. Peki bu insanlar neydi? Film öncesi fragman mı oldular? Sadece Ortadoğu’dan seçtiğin erkek Elçilerle muhatap oluyorsun, ve onlarla konuşurken bu duruma kimse ama kimse şahit olmuyor, onları muhatap alıp konuşuyorsun, ya biz? Bu bize haksızlık değil mi? Bizimle de konuş. Her şey bu kadar uyduruk görünüyorken neden varlığına ve dine inanmak imtihan olsun ki? Kartları açık oynasan da bizde emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınsak. Gönderdiğin dinler şiddeti körüklüyor, savaşlara neden oluyor, insanları ayrıştırıyor, kafa karıştırıyor, cinsiyetçi ve zamanın ruhuna asla hitap etmiyor. Sonra verdiğin aklımı kullanıp ya acaba bu dinleri insanlar uydurmuş olmasın diye düşününce, vay sen küfre düştün, cayır cayır yanacaksın diye tehdit ediyorsun! Şüphe etmek neden küfür olsun ki? Neden yani? Zamanın birinde bir adam ben Tanrı’yla konuştum dedi diye buna inanmak zorunda mıyım? Bir şeye sadece inanmadım diye neden kötü oluyorum? Bir kadın olarak beni aşağılayan, erkeğe kul köle ilan eden, beni cariye olarak hiçbir haktan yararlanamayacağım bir hayata mahkûm eden, çok eşliliğe izin veren, mirastan eşit hak vermeyen, şahitliğime güvenmeyen beni toplumda bir tehdit, bir ahlak objesi olarak yaftalayıp haklarımı kısıtlayan bir din! Bunu sorgulamak en doğal hakkım. Okuyan araştıran dostlar iyi bilir.  Peygamberin hayatı da son derece ibretliktir. Eşleri ve çocuk eşleri, ölümü ve şair bir kadını nasıl öldürttüğü diyorum ve susuyorum, sizde bir zahmet okuyun :) insan öğrendikçe, ya koskoca tanrısın bunumu buldun elçi diyesi geliyor insanın. Lokal bir din, siyasi bir doktrin zamanla semavi bir din olarak evirilmiş, savaşla, şiddetle yayılmış. Kimse bilmez aslında Türkler nasıl müslüman oldu. Öğrendiğimde çok üzülmüştüm. :( Atatürk ‘e ithaf edilen bir söz; "İslam milletimizin ayağına vurulmuş bir prangadır" öyle haklı ki! Bizzat kendi hayatımda yaşadım gördüm. Müslüman olmak zaten başlı başına bir mesele birde mümine iseniz vay halinize.

Evet gayet açık olduğu üzere İslam benim dinim değil artık. Bu noktaya tam olarak hangi aşamada geldim bilmiyorum, ama öğrenmek sanki bir bulmacayı çözmek gibiydi, her bir detay aydınlandıkça, şaşırdım önce, hayretim geçtikçe kafamda bazı konular teker teker çözüldü, neden sonuç ilişkileri kurabildim ve evet artık dinin insan ürünü olduğunu biliyorum. Ama öğrenme asla bitmez, bu bir yolculuk ve daha öğrenilecek çok şey var. Bu arada ya ben oldum deyip kenara çekilmedim, hala okuyorum, Kuran’ı baştan sona henüz bitirmedim ve sahih hadis kitaplarını da. Ateizm’e cevap, yok deizm'e cevap gibi her türlü anti din eleştirisini de yakinen takip ediyorum ki, bu kez de din karşıtı bir yobaz olmayayım diye. Doğrularım değişti ve yine değişmeyeceğinin garantisi yok. Hayat ne getirir bilinmez dostlar. Tabi bu minvalde diğer dinlerinde uyduruk olduğunu düşünüyorum ama onları araştıracak vaktim ve motivasyonum açıkçası olmadı. Ama diğer dinler hakkında da araştırma yapmak hedefim. Zaten İslam’ı araştırırken Tevrat ve İncil hakkında da az biraz bilgim oldu ve evet onlarda gayet uydurukça. Ortadoğu halklarının yaşam tarzları, gelenek görenek ve kültürlerinin sentezi olarak dinlerde gerekli işlevi yerine getirmişler zamanında.

Ama bu gün bu gemi su alıyor dostlar. Artık bu masallarla insanları uyutmak çok güç, zaten o yüzden dünyada okumuş aklı başında kesim olayın farkında ve elini eteğini bu boş işlerden çekmiş. Ülkemizde ise bu bir bilgi değil ama izlenimimdir. Dinsizlik hala sıra dışı bir duruş, dinin emirlerine uymaktan sıkılan ergen tipler yada marjinal hayat tarzı olanlar dini inkar ediyor. Gerçekten araştırmış okumuş bu konuya mesai harcamış insanlarda bir hayli fazla şüphesiz. Dediğim gibi bu bir bilgi değil sadece izlenimimdir naçizane yanılıyor olabilirim. Her farklı fikir başta marjinaldir bir zamanlar dünya yuvarlaktır diyenler engizisyonda yargılanıyordu. Zaman kimin haklı olduğunu gösterecek elbette. Görebilmeyi isterdim :) bana yetişmicek gibi duruyor. Tanrı konusunda ise agnostik bir duruşum var sanırım. Madde için bir ilk neden gerekli midir sorusu burada kilit nokta, cevabını henüz bilmiyoruz mantıksal olarak olmalı diyebilirim ve tabi fizik kanunları her şeyin nedeni, insan şüphe ediyor tabi ki bunun arkasında ne var diye, bende merak ediyorum açıkçası bunu bilmeyi çok ama çok isterdim. Ama tanrının eğer varsa dünyaya müdahale ettiğini düşünmüyorum, iyiliği veya kötülüğü hakkında da bir ipucu göremiyoruz. Bu konuda bilinmez. Ya işte dini sorgulamanın sonu; her şeyin cevabını biliyor iken birden hoop bilinmezlik uçurumundan düşüverirsin öyle, cehalet mutlulukmuş bilemedim kıymetini :) şaka bir yana ben gayet mutluyum şu an, hayatım oldukça karmaşık bir hale geldi evet, hala muhafazakâr bir ailenin dışarıdan bakıldığında muhafazakâr ( başörtülü) bir kızıyım. Sosyal hayatta bu konuları konuşabileceğim insan hiç yok. Bir iki yakın arkadaşımla arada sırada konuşuyorum ama dini eleştirip antipatik görünmek istemediğim için kendimi frenliyorum ama takdir edersiniz ki bu cidden zor.

‘Passangers’ filmini izleyenler bilirler yüzlerce, uyutulmuş vaziyette insan, insan ömrünün yetmeyeceği bir zaman diliminde seyahat etmeleri için bir uzay aracına bindiriliyor, uyandıklarında hala uyudukları yaşta ve uzayda olacaklar, ama bir adam uzay aracında bir arıza sonucu aniden uyanıyor ve bir daha uyuyamadığı için yalnız kalıyor, herkesin uyanmasını ve yalnızlıktan kurtulmak istiyor, bazen bende onun gibi hissediyorum ,tutup insanların yakasından yahu biraz okusanıza ya, azıcık merak etsenize diye çığlık atasım geliyor uyanın hadi uyanın!!! Hep derim farkındalık oktan çıkmış yay gibi, bir daha asla geriye dönemiyorsun, hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapamıyorsun.

Son olarak, neydim de ne oldum diye sorarsanız, esasında dini öğrenmeden önce çok tutarsızmışım da haberim yokmuş, tıpkı ülkemizde kendine Müslüman diyen ama İslam’dan bihaber çoğunluk gibi. Ahlak normlarımı İslam’dan mı alıyordum? Hayır, mesela ben kadın ve erkeğin sosyal haklarında, mirasta, şahitlikte, yöneticilikte eşit haklara sahip olmasından yanaydım. Pedofiliye, köleliğe, cariyeliğe, recme, yağmaya, baskıya anti-demokrat uygulamalara karşıydım. Bana göre Müslüman bir kadın gayri-Müslim bir adamla evlenebilirdi. Faiz en büyük günah değildi mesela, başörtüsü bir ahlak göstergesi değildi, olmasa da olurdu. Bir insan Oruç tutmuyorsa, alkol kullanıyorsa o onun bileceği bir işti, bunun için yanmasına gerek yoktu.Tüm canlılar yaşamayı hak ederdi, siyah renkli köpekler bile. Benim kişiliğim, değer yargılarım içinde bulunduğum yüzyılın evrensel değerleriydi aslında, ben insanların diline, dinine ,rengine bakmaksızın eşit olduğuna ve tek kriterin iyi olmak olduğuna inanıyordum. Demokrattım, fikir özgürlüğü olmalıydı, sanat önemliydi, müzik ruhun gıdasıydı. Ben insan öldürmenin, hırsızlığın, rüşvetin kötü olduğunu biliyordum zaten. Bunları keşfetmem için dine ihtiyacım olmamıştı hiç. Din benim benimsediğim değerleri affedilemez günahlar olarak tanımlıyordu, iyi ve kötü kavramları din merkezliydi, ne kadar inanıyorsan o kadar iyiydin, keramet takvadaydı, imanın yoksa, ne olduğun nasıl bir insan olduğun ne kadar iyilik yaptığın önemsizdi, sonsuza kadar cehennemde yanacaktın. Dinimi öğrenmek tam anlamıyla bir aydınlanma oldu, dinimle çelişik değer yargılarımı, doğrularımı yanlışlarımı keşfettim. Aslında ben hiçbir zaman Müslüman olmamıştım, hani şimdi o modern Müslümanlarında çok eleştirdiği, arada söyledikleriyle olay olan hoca efendiler var ya, ben artık onlara kızmıyorum, en azından tutarlılar, söyledikleri her şey İslam’da var gerçekten, en azından ya aslında o öyle demek değil, bu şöyle demek değil, yok tarihsel bağlamda inceleyelim gibi ayak oyunlarına girmiyorlar,’gerçek İslam bu değil klişesi’ne düşmeden gayet netler, olması gerektiği gibi.

Evet dostlar çok uzattım konuyu, dolmuşum kusura bakmayın :) Benim hikayemin şimdiye kadar olan kısmı böyleydi. Daha nasıl aşamalardan geçeceğim, neler öğrenip neye evirileceğim. Bekleyelim ve görelim. Kalın Sağlıcakla.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Ayşe E.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİN, SORGULAMA VE DÜŞÜNME

sizden gelenler, din,Dinler beyne kelepçe vurur,Din ve akıl,Din ve sorgulama,Dinler düşünmeye izin vermez,Dinler akla engeldir,Şüphe duymayan insan,Kuran soru sormaya izin vermez,Kuran ve korku, islamiyet,
Güya Allah vahiy yolluyor ve bir kitap yazılıyor.
Tam 1400 yıldır bütün sivri akıllılar bu kitabı tercüme ediyor ve anlatıyor. En mükemmel ve en akıllı insanın müslüman olduğunu dile getiriyor. Ama ne hikmetse tüm müslüman ülkeler akılsızlıktan, cehaletten, sefalatten, yolsuzluktan, pislikten, ahlaksızlıktan, kaostan geçilmiyor. 57 İslam ülkesi bir b-k üretemiyor. Yalan, dedikodu ve kaostan başka.

Bu sivri akıllılar mı Kuran`ı yanlış tercüme ediyor?
Yoksa müslümanlar yeteri kadar akıllı olmadıklarından bu sivri akıllıların söylediklerini bir türlü anlayamıyorlar mı?
Kuran`da her şey var ise bu tercüme eden sivri akıllılar bir araya gelip neden bir buluş yapmıyor?
Neden buluşları hep gavur ve dinsiz dedikleri kişiler yapıyor?
Çünkü bu sivri akıllılar sürekli yalan söylüyor.
Sorgulamayanlar da bu sivri akıllılara sonsuz inanıyor ve güveniyor.
Müslümanlar bu soruları neden sormuyor?
Çünkü müslüman ne şüphe ediyor, ne soru sormasını biliyor.

Müslüman düşünmüyor, o sadece söylenen kutsal yalanlara olduğu gibi inanıyor. Müslüman şüphe etse, sorgulasa, soru sorsa zaten müslüman olamaz. Yani müslüman düşünmeyen ve hipnoz edilmiş olan kişidir.

Bakara suresi 147: "-O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın!"
Maide 102: "Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu."

Nedir kafir olmak?
Şüphe, merak, sorgulamak, okumak, öğrenmek, rasyonel bilgiyi edinmek, realist olmak, düşünmek, akıl yürütmek, imanın, korkunun ve eğitimsizliğin panzehiridir.

Müslüman Kuran`ı neden okumaz?
Şüphe etmeyen beyin sorgulamaz,
sorgulamayan beyin düşünemez,
düşünmeyen beyin uyuşur,
uyuşan beyin okumaz,
okumayan beyin öğrenmez,
öğrenmeyen beyin bilemez,
bilmeyen beyin göremez,
görmeyen beyin çalışmaz,
çalışmayan beyin hastadır,
hasta beyin korkar.

"Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 12)

Korku beyni felce ugratir. İlerleme cesaretten doğar. Korku inanır, cesaret ise şüphe eder. Korku yere düşer ve dua eder. Cesaret ayakta durur ve düşünür. Korku kaçar, cesaret ilerler. Korku barbarlıktır, cesaret uygarlık. Korku tanrılara, şeytanlara, ruhlara inanır. İnsan bilmediğine inanır, anlamlandıramadığına tapar!!! Korku dindir. Cesaret ise bilim!!!


Korkak beyin köleleşir,
köleleşmiş beyin kandırılır,
kandırılan beyin insanlıktan uzaklaşır,
insani nitelikleri edinemez,
insanlıktan uzaklaşan da vicdan olmaz,
vicdan olmayan insan canileşir,
canileşen beyin sevgisizdir,
sevgisiz bir beyin birey değil, kul-köledir.

İnsanı "insan" yapan bilincidir. Bilinç "sevgi"nin diğer adıdır.
Bilinçlenemeyen insanlaşamaz.
İnsanı doğru eyleme sevk eden korku değil sevgidir.

Bu ayette bahsettiği insan tipi inanan müslüman olan mıdır? Yoksa inanmayan müslüman olmayan mıdır?:
BAKARA 171 : "İnkar edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkar edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar."

Peki neden sorgulama deniyor?
Çünkü kişi yaşamda var olan olumsuzluklar karşısında acı ve korku duymaktadır. Bu korku ve acıyı yenmek için araştırmaya sorgulamaya yönelmekte ve yaşamını böyle sürdürmektedir. Burada en önemli nokta kişi kendisinden çok başkaların acısını ve kaygısını duymakta ve sorgulamaya en çok da bu nedenden dolayı yönelmektedir.

Sorgulayan birey bir süre sonra bilgilenmeye yönelir. Bilgi, beyni çalıştıran bir yakıttır. Eğer bilgi ne denli duru ve pak ise motor o denli iyi çalışır. Yalan dolu bilgiler motorun çalışmasını engellediği gibi, var olan temiz yakıtı da kirletmektedir.
Saf ve duru bilgi edinmek isteyen birey bunu kitaplarda aramaktadır. En nitelikli kitapları arayıp, en saf ve duru bilgiye ulaşmaya çalışır. Yakıt dediğimiz bilgi doğanın/bilimin bütün alanlarını (fizik, kimya, biyoloji, felsefe, sosyoloji, din, tarih vb.) içine alacak biçimde kişi ile buluşuyorsa o an kişi düşünmeye yönelmiştir diyebiliriz. Eğer bu bilimlerden uzaklaşıyorsa ve sadece dine inanarak yaşıyorsa kişi, bilinci oluşmayacak demektir.

Bilinç, motorun kendisidir. Eğer motor yetersiz ise ne denli bilgi, yani yakıt koyarsanız koyun çalışmasına olanak yoktur.

Şüphe eden beyin sorgular,
sorgulayan beyin düşünür,
düşünen beyin çalışır,
çalışan beyin okur,
okuyan beyin öğrenir,
öğrenen beyin bilir,
bilen beyin görür,
gören beyin sağlıklıdır,
sağlıklı beyin korkmaz,
korkmayan beyin kandırılamaz,
kandırılamayan beyin insanlaşır,
insanlaşan kişi özgürleşir,
özgür insan sever,
seven insan birey olur,
herkesle tüm güzellikleri paylaşır.

Din sorgulamayıp düşünmeyen, doğrudan itaat eden insanların aklıdır, kişi inancını aklı yerine koyar, akılsız insana akılsız olduğunu anlattığınızda anlaması için akla ihtiyacı vardır bu akla sahip olmadığından sizi anlayamayacaktır. Tüm Dinler insanlığın tümünü akılsızlığa, düşünmemeye sürüklüyor, sorgulamaya izin vermiyor, şüpheye izin vermiyor, insanların zeki olmalarına izin vermiyor, ve bir şeyin yanlış olduğunu hisettiği zaman şüphelenme, sorgulama, hayır deme yeteneği olmayan bir insan, gerçekten bir insan mıdır? İnsanların düşünmekten daha çok korktukları hiç bir şey yoktur. Ne afetten, hatta ne de ölümden bile bu kadar çok korkmazlar. Düşünce, yıkıcı ve devrimcidir, tahrip edici ve korkutucudur. Düşünce özgürdür, dünyanın ışığı ve insanın görkemi, pırıltısıdır.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Soraya Yıldız

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İSLAMI NEDEN TERK ETTİM ?

din, sizden gelenler, Dinden nasıl çıktım, Nasıl dinden çıktım?, Dini terk ediş hikayem, Dini neden terk ettim, Din yerine bilim, Dinsizlik, İslam çelişkileri, İslamı neden terk ettim?
Herkes gibi eskiden bende dindardım ta ki dinin iç yüzünü öğrenene ve Allah denilen Tanrı'yı tanıyana kadar. Müslümandım ama ailem Müslüman olsa da dindar değildi. Kalbimiz temiz ibadet etmesem de olur, iyilik yapsak yeter derlerdi. Ama bir türlü onlara "Allah size ibadet etmeyi buyuruyor başka yolla cennete gidemezsiniz, 5 vakit namaz kılın oruç tutun, İslam'ın şartlarını yerine getirin diyemezdim. İslami bilgileri en yakın arkadaşımdan alıyordum ve kendim de araştırıyordum. Bazen Kur'an bile okuyordum. İnancım ve Allah'a sevgimin büyüklüğünü kimseye anlatamazdım. O kadar güzel bir histi ki, namaz kılmak bile istiyordum. Ama ailem izin vermiyordu. Sen iyilik yap, iyi insan ol derlerdi. Çok üstlerine gidince (arkadaşım çok dindardı, İslam'ın her şartını sonuna kadar yapan biriydi ve günah işlememek için çok titiz davranırdı.) o seni Vahabi yapacak, İşid ve diğer dini terör örgütlerine yönlendirecek diyor ve çocuğumuz Vahabi oluyor diye söyleniyorlardı. Hatta işin büyüklüğü akrabalarıma kadar uzamıştı. Tarafımı tutan yoktu, boş işler bunlar derlerdi. Ama çocuk ehl-i sünnetti, hiç öyle şeylerle alakası yoktu fakat sert fikirleri vardı. Ben karşı çıkınca Kur'an'da var derdi ve bende o yüzden susardım. Taki bu dinin ve tanrının insanlara yaptığını öğrendikten sonra.

Geleceği görebilen bir tanrının yarattığı peygamberi oğluyla sınaması, cariyelik denilen köle kavramının kabul edilmesi, hırsızın elinin kesilerek cezalandırılabilmesi ve sırf iyilik olsun diye kurban bayramında hayvan kesip millete dağıtma kuralı, "hacca gittiğimde herkes bana hacı diyecek, güzel insan diyecek" diye oraya gidenler, peygamber o taşı öptü bizde öpmeliyiz diye Arabistan'a gidip Arapları paraya boğmalar, şeytan taşlamalar, eski mısırda diğerlerden farklı olmak için fahişelerin (tapınak rahibeleri) giydiği çarçafı günümüz insanlarının ve Türklerin giyinip simsiyah gezmesi, dinde zorlama yok dedikten sonra dinsiz veya o dinden olmayanları hoş karşılamamak ve adeta onlara düşman kesilmek gibi olaylar çok mantıksızca ve gerici geliyordu. Şu anda bile Arap dini olan İslam 7.yüzyıldan kalma bir din olduğunu, çağa uymadığını bile bile ayetleri eğip büküp o sert kanunları yumuşatıp sevimli bir hale getirmeleri beni İslamdan uzaklaştırmaya başladı.


Kur'an'da kadına değer verilmemesi, aşağılanması, "kadınlar sizin tarlanızdır istediğiniz gibi girin denmesi", çok eşli evlilikler, faizin haram olması, sırf peygamber sakal uzattı diye bütün Müslümanların sakal uzatması ve sakalı olamayanlara erkek gözüyle bakılmaması ve "kendilerini kadına benzetiyorlar" sözleri, oruçlu olan birinin oruç tutmayan birini çevresinde yerken görünce "git o tarafta ye, burada içme, şurada yapma" diyerek kendilerini rahatlatırken diğerlerini kısıtlamaları beni adeta çileden çıkartmıştı.

Cübbeli gibi hocaların Mahmut'u neredeyse ilahlaştırması, söylediği sözler; "Mars'da ne var parayı bana verin söyleyeyim" o haram, bu haram ve diğer hocaların buna benzer akıl almaz fetvaları tırnak içinde "bizi iyi yola getireceklerini söylerken ülkeyi ve insanları cehalete sürükleyip yobazlaştırmaları" ve daha sonra bize saygı duyun demeleri beni dinden tiksindirdi.

İslamda mantıksız şeyleri görünce ve bu dinin insanları köle edip beyinlerini yıkamasına üzülüyordum. Orucun mahiyeti nedir? denince "açların halini anlamak için" diyorlardı. O zaman em-pati ve vicdan nereye kayboldu? Em-pati kurabiliyorsam demek ki oruç tutmadan da insanlara yardım edebilirim, bunun için özel bir gün olması gerekmez. İnsan insana her zaman yardım etmelidir. Fakirin halinden anlamak için fakir, zenginin halinden anlamak için zengin, hastanın halinden anlamak için hasta olmak mı gerekiyor?! Tabi ki hayır

Tarikatlar, mezhepler fikir ayrılıkları, mezhep düşmanlığı, din üzerinden kazanılan paralar, dini teröre alet etme ve insanların o terör örgütlerinde Allah için barınmaları ve kendilerini patlatıp yüzlerce insanı katletmeleri, bombalı saldırıda can veren veya yaralanan insanların "Allah'ım yardım et" diye ettiği ve karşılık bulmayan boş duaları, "ben sizi sınıyorum, bu bir imtihan" diyen tanrının 3 yaşındaki çocuğun tecavüze uğramasına göz yumması ve "imtihanı kazanırsan sana cennet vereceğim ne kadar ömrün varsa geçir, rezil yaşa bu hayatı" demesi... Bunları görünce "Tanrı yok, sadist bir varlık" demek geliyordu içimden.

Dinlerde barış vardır deyip Hristiyan ve Yahudilerle kafirlere dost olmayın, onlar gazaba uğramışlardandır denmesi kulağa hiç barışçıl gelmiyordu. Yoksa tanrı bu ayetle Yahudileri, Hristiyanları, Budistleri ve diğer şirke bulaşanları yoluna döndüreceğini mi sanıyordu? Yoksa gelecekte tüm bunların bu şekilde olmayacağını bilmiyor yada göremiyor muydu?! Bence böyle bir tanrı kavramı olamaz. Bu benim tanrım olamaz. Hele hele koskoca bir evrende, o sonsuzlukta sinek pisliği kadar yer kaplayan insan toplumunu tanrı neden sınasın ki? Birde Tanrı'nın Arap yarımadasına peygamber görevlendirip "ey peygamber dinimi yay, bu helal, domuz haram" demesi. Tanrı'nın işi gücü bitti de içkiye domuza mı karışıyor?  Koskoca Tanrısın, bizi sınıyorsun, cennet ve cehenneme göndermek için yarattığın yer küresinde berbat bir hal geçirerek özgürlüğümüzü kısıtlamamızı istemen, kısıtlamayanları da cehenneme gönderip orada orada yanacaklarını söylemen hiçte senin varlığını bana yansıtmıyordu.

Küçücük insanlarız bizim ibadetimize neden ihtiyacın var ki? Neden uzlaşmak istiyorsun bizimle? Yoksa bazı şeylere gücün mü yetmiyor?


Allah'ın  124,000 peygamberi her kavime gönderip onları görevlendirip bu insanları "bana tapın" demekle görevlendirmesi ve daha sonra insanların bu peygamberlere inanmaması ve puta tapması neden Allah'ın varlığına kanıt olsun ki? Kaldı ki 124,000 peygamberin varlığına dair sağlam bir kanıt dahi olmaması, dinin yayılması için yapılan savaşlar, katliamlar, Talas savaşı, Haçlı seferleri, hiç bir şey bilmeyen küçük çocuğun mecburen sünnet edilmesi dinlerin nasıl yayıldığını ve ortaya neler yaydıklarını açıkça gösteriyordu.

Meryem'in bakire olarak İsa'yı dünyaya getirmesinin, İsa'nın ölüleri diriltmesinin, 2 kişi olan Adem ve Havva'dan tüm insanların dünyaya gelmesinin bilimle baya çeliştiğine, hatta masal olduklarına kanaat getirdim.

Biraz mitoloji okudum Sümerleri araştırdım ve bunlarla neredeyse birebir aynı eşleşen hikayeleri gördüm. Enki, Marduk ve diğer eski mezopotomya tanrılarını araştırdım. Allah'ın 99 isminin bile çalıntı olduğunu öğrendiğimde tamamen her şey açıklığa kavuşuyordu. Kur'an ve ibrahimi dinlerin hepsinin kökeni Sümer'den geliyordu maalesef. İnançların nasıl ortaya çıkışını da araştırdım, Allah'ın ay tanrısı olduğunu ve eskiden put diye ona tapıldığını, Uzza, Lat, Menat'ı öğrendim. Günümüzde bile kullandığımız bazı kelimelerin eski Tanrı adları olduğunu fark ettim. Allah sözünün kökenine kadar indim ve düzmece bir tanrı karşıma çıktı.

Hatta mescitlerin neden hepsinin kıbleye baktığını daha sonra kıble yönünün değiştiğini araştırdım. Bu yolda bilgimin artmasına Muazzez İlmiye Çığ'ın, Tanrı'nın 4.000 yıllık tarihi kitabının ve Turan Dursun'un büyük faydaları oldu.

Salem güneş tanrısının kardeşi var ki, onun adı Seher'dir. Seher veya Sahar da denir. Allah'ın oğludur ve çıkmakta olan güneş tanrısıdır. Seher, Salem'in üvey kardeşidir ve annesinin ismi Anat'tır. Sama  hem güneş hem gök yüzü tanrısıdır ve biz buna sema diyoruz. Samas güneş tanrısıdır ve Kur'an'da da güneş şems olarak geçer. Peki neden Kur'an'da bir put adı kullanıyor? Dediğim gibi gündelik hayatımızda bile bu adları kullanıyoruz

İslamda ve ibrahimi dinlerde olan ve mucize denen şeylerin bin yıl öncede bilindiğini gördüm. Daha sonra evrim teorisini araştırdım ve çok mantıklı geldi. Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabını okudum ve burada yazan teoriler dinle çelişiyordu. İnsanın evrimleşerek şimdiki haline geldiğini ve giderek  evrimleştiğini dile getiriyordu. Bulunan fosiller, canlıların fosil kalıntıları meseleyi gün yüzüne çıkarmakta ısrarcıydı. Ben bilimi tercih ettim, okudum, araştırdım, gördüm ve dinden çıktım. Bu benim hikayem, seçim sizin...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Zaur Hetemov

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)