HABERLER
Dini Haber
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SAMİRİ VE BUZAĞI

musevilik, yahudilik, islamiyet, Hz Harun,Samiri ve Buzağı,Hz Harun ve Altın Buzağı,Altın Buzağı,Aziz Efrem,Altın buzağıya tapan halk,Dini efsaneler,din, sizden gelenler,

HARUN'UN ALTINDAN BUZAĞI GÜNAHINA ORTAK OLMAMASI VE ÖLDÜRÜLMEYE ÇALIŞILMASI ( KURAN'I KERİM VE AZİZ EFREM ÖRNEĞİ)

Biliyorsunuz İsrailoğulları için , Musa Sina Dağı'na 10 Emir Levhaları'nı almaya çıktığında , Harun Musa'nın kardeşi ve bir peygamber olarak kavmiyle kalmıştı. Musa uzun süre dönmeyince kavmi altından bir buzağı putu yapıp ona tapındı.

Kuran'da da anlatılan ve Samiri adlı bir kişiye atfedilen (bu başka bir konunun meselesidir) bu olayda,  Tevrat'taki anlatıma göre  Harun kavminin bu put günahına ortak olmuştur. Yani Harun onların bu günah girişimine  müdahale etmemiş dahası bunu denememiştir de hatta putun yapımında rol almıştır:

Tevrat | Mısırdan Çıkış Kitabı 32. Bölüm:
1-Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı. Ona, “Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap” dediler, “Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!”
2- Harun, “Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin” dedi. 
3- Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun’a getirdi. 
4- Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi.
5- Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti. 
6- Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi.

(Aynı Bölüm)
19-Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. 
20-Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler’e içirdi.
21- Harun’a, “Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?” dedi.
22- Harun, “Öfkelenme, efendim!” diye karşılık verdi, “Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. 
23- Bana, ‘Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz’ dediler. 
24- Ben de, ‘Kimde altın varsa çıkarsın’ dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı!”
25- Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. 

Görüldüğü gibi Harun suçsuz görünmüyor bu anlatıda. Antik Tevrat yorumcuları sormuşlar : ''Tanrı'nın Levililer aracılığıyla kahinliği verdiği ve peygamber yaptığı Harun nasıl olur da böyle bir günaha ortak olur? Üstelik Musa kardeşine, onlara göz kulak olmasını söylemişken bu mümkün müdür? '' Çeşitli açıklamalar getirilmiş popüler olansa anlaşılan (en azından Kuran'ın coğrafyasında) Harun'un kavmini uyardığı (yapmayın etmeyin dediği) putu ise ''öldürülmekten çekindiği için yaptığı'' görüşü olmuş. Bakın Kuran-ı Kerim bize ne söylüyor:

Taha Suresi 90.Ayet : - And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.

Peki bu ''Harun'un kavmini uyardığı nasihat verdiği'' yorumunun yer aldığı Kuran'a yakın coğrafyalardan veya inançlardan bir metin veya eser var mı? Var efendim. Buyrun, 4. yüzyılda yaşamış Süryani Aziz Efrem'in Tevrat'ın Mısır'dan Çıkış kitabı üzerine yaptığı tefsirde şöyle deniyor:

'' Harun dedi ki: O (Musa) gözünüzün önünde dağa çıkmadı mı? O bulutun içine gittiğinde orda değil miydiniz? Hadi şimdi de , O'nun(Musa'nın) bulunduğu dağa çıkın eğer Yeşu (Joshua- Musa'nın yardımcısı) ve O (Musa)  orada değilse ne arzuluyorsanız onu yapın (yani putu yapın diyor) fakat  Manna'nız varsa (Manna-kudret helvası-gökten gelen ekmek) ya da bıldırcın yiyebiliyorsanız (o da gökten geldi mucize olarak) ,ya da bulut sütünu ve bulut gölgesine sahipseniz (Tevrat'a göre İsrailoğulları'nı mucize olarak bulut takip ediyordu ve onlara Tanrı'nın onlarla olduğunun işareti gibi bir şeydi)  nasıl olur da O (Musa) şimdi dediği yerde (orda ,dağda) olmaz? Sahip olduğunuz her şey O'nun sayesindedir.  '' 
[Alıntı Yeri : Aziz Efrem -  Mısırdan Çıkış 32:1 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana ait)

Peki Harun'un , Kuran'da  öldürülmekten çekindiği için kavminin put yapımında rol almasını anlatan Araf Suresi'nin şu ayeti için ne diyebiliriz? :

Araf Suresi 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi:
"Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbiniz'in emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."

Yine bu Kuran'da da yer alan ''öldürülme endişesi'' teması Yahudi-Hristiyan gelenekten farklı eserlerde yer alıyor fakat ben yine bütünlük açısından Efrem'in tefsirinden alıntı yapacağım: [benim okuduğum kitapta gördüğüm kaynaklar Tevrat'ın Levililer Kitabı Üzerine Midraş, Targum Neofiti (Aramice Tevrat tercümelerinden biri ) ve Efrem'in aşağıda vereceğim tefsiri.. Gördüğünüz gibi 2'si Yahudi , biri Hristiyan kaynağı, yazar bunları örnek vermiş.]

''Bu nedenle Harun'la tartışmaya başladılar.  Harun, onların , onu tıpkı Hur'u taşladıkları gibi taşlayacağını gördü. Çünkü  Hur , Musa dağa tek başına çıktığı zaman, İsrail ileri gelenlerine (yaşlılara) '' sorunlarınızı Hur ve Harun'a başvurun'' dediği kişilerden biriydi. (Buradaki dağa çıkış  Mısır'dan Çıkış 24. Bölüm'de geçiyor. Hur 24:12'de )

 Musa geri dağdan indikten sonra Hur'dan bir daha Kutsal Kitap'ta bahsedilmemektedir bu nedenle denir ki Hur , Harun'a karşı altın buzağı putu yapmak konusunda patlak veren isyanda öldürüldü çünkü Hur onları azarlamıştı. (yani putperestlikle suçladı onları.) İşte bu yüzden , (put yapmak isteyenler) Harun'u da öldürüp bu cinayetin suçlusu olmasınlar veya kendilerine yalnızca bir değil birden çok buzağı putu yapmasınlar ya da Mısır'a geri dönmesinler diye , Harun, onların put yapma isteğini kabul edip zekice bir emirle put yapmak isteyenlerden,karılarının altın küpelerini istedi umuyordu ki bu kadınlar kocalarını buzağı putu yapmaktan alıkoyarlar çünkü kadınlar küpelerine el sürülmesine izin vermezler. ''
[Alıntı Yeri: - Aziz Efrem- Mısırdan Çıkış 32:2 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana aittir.)

Okuduğunuz için çok sağ olun esenlikler.

Kaynaklar:  James Kugel-  Traditions of The Bible :  A Guide To The Bible As It Was At The Start Of the Common Era, Tevrat, Kur'an

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostic

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SÜLEYMAN PEYGAMBERİN TÖVBESİ (KURAN VE TALMUD)

din, islamiyet, Hz Süleyman'ın tövbesi, Süleyman'ın tövbesi, Süleyman'ın cinleri, Süleyman neden tövbe etti, Kur'an ve Talmud, sizden gelenler, Aşmoday, Süleymanın içine giren cin,
SÜLEYMAN'IN TÖVBESİ VE TALMUD'UN KURANA ETKİSİ

Sad Suresi(38.Sure) 34-35
34 - Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.
35 - Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi.

Şimdi arkadaşlar bu olayı anlamak için müfessirler çok uğraşmış. Tahtının üzerine bırakılan cesed ne ? Oğlu diyen olmuş , gerçekten Talmud'taki öyküdeki gibi şeytan diyen olmuş gibi gibi..

Şimdi metinlerarası bir bakışla bu durum açık görülüyor aslında.

Talmud'un Gittin Bölümü 68. maddesinde bir hikaye var uzunca. O hikayenin bizi ilgilendiren kısmında kısaca şöyle bir anlatım yer almakta:

 Aşmoday adında şeytanların(demonların,cinlerin) lideri bir varlık var. Bu varlık Süleyman'ı yanıltıp bağlı olduğu zincirleri çıkarttırıyor (Süleyman bu cini Tapınak'ı yapmak için kullanıyormuş ve bağlamış tehlikeli olduğu için ) ve  içinde Tanrı'nın Kutsal İsmi yazan (YHWH-Yahve)  Süleyman'ın yüzüğünü de çıkarmasını sağlıyor. (Süleyman bu yüzükle korunuyor bu kötü varlıklara karşı sanırım.)


Daha sonra Süleyman'ın yüzüğünü yutup onu dünyanın öbür ucuna fırlatıyor ve onun tahtına geçiyor. İlgili Talmud bölümünde Süleyman'ın sonra Sanhedrin adlı Yahudi dini kurulun/mahkemenin/konseyin de yardımıyla tahta döndüğü de yer almakta. İki haham arasında da tartışılmış Süleyman'ın akıbeti.

Biri demiş ki ''Hayır Süleyman hikayenin sonunda halktan biri olarak öldü, yani tahtı son yıllarında Aşmoday adlı cin ele geçirdi''.

Diğeri de karşılık olarak demiş ki: ''Yok öyle bir şey önce kraldı, sonra Aşmoday yüzünden tahtan indirildi ama en sonunda tekrar kral oldu''.

Kuran'ın bu hikaye çerçevesinde hangi görüşte olduğu da açığa çıkıyor çünkü Kur'an'a göre Süleyman kafir olmadı ve tevbe etti. (Bakara Suresi 102 ve Sad Suresi 35)

Durum açıkça görülüyor.. Kur'an bir kez daha Talmudik ve diğer hikayelerde görüldüğü gibi (örneğin Zulkarneyn/İskender hikayesi) Süryani geleneğin yoğun etkisinde olduğunu bize gösteriyor.

Kaynaklar:
●GİTTİN 68 B:14
"Solomon kept Ashmedai with him until he completed building the Temple. One day he stood with Ashmedai alone. He said to Ashmedai: It is written: “For him like the lofty horns of the wild ox” (Numbers 24:8), and the Sages say in explanation of the verse: “Like the lofty horns”; these are the ministering angels. “The wild ox”; these are the demons. In what way are you greater than us? Why does the verse praise your abilities and powers over those of human beings?"
●KUR'AN (SAD SURESİ, BAKARA SURESİ)

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostic

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İLK UZAYA ÇIKIŞ VE MÜSLÜMAN İDDİASI

din,Müslüman takiyesi, sizden gelenler, Kur'an'ın gizemleri, islamiyet, Kur'an'da uzay yolculuğu,Takiye,Meryem suresi,Kur'an'da Sputnik
Takiyeci hanım burada Meryem suresinin uzaydan hatta ilk uzay yolculuğundan bahsettiğini yani bunun önceden bilindiğini ve Kur'an'da yazdığını söylemiş. Peki bakalım Meryem suresinde ne yazıyor:
54 Bu kitapta İsmâil’i de okuyup an. O gerçekten sözüne sadıktı; elçi-peygamberdi.
55 Halkına namazı ve zekâtı emrederdi ve rabbinin rızâsına ermişti.
56 Kitapta İdrîs’i de okuyarak an. Hakikaten o, pek doğru bir insandı ve bir peygamberdi.
57 Onu üstün bir konuma getirdik.

Şimdi ayetlere bakınca olayın hiçte iddia edildiği gibi olmadığı aşikar. Birini üstün bir konuma getirdik demek onu uzaya gönderdik anlamına gelmez. Kaldı ki uzaya gönderdik desin, 56.ayette üstün konuma getirilen kişinin İdris olduğu söyleniyor. Yani 57.ayette üstün konuma getirdik dediği kişi babam değil, 56.da da yazdığı üzere İdris.
Peki Kur'an bu ayette Rusların yaptığı ilk uzay yolculuğundan bahsediyor diyen hanımefendiye sormak istiyorum İdris Rus muydu? İdris 1900'lerde mi yaşadı?

Yani Kur'an bu ayette uzay yolculuğundan falan bahsetmez. Rusların uzaya gidişini falan bilmez. Burada İdris'e makam olarak verilmiş ayrıcalıktan bahsedilir (bilindiği üzere İbrahimi dinin tanrısı sürekli birilerini diğerlerinden üstün kılmayı sever).

Yani 57. ayete bakıp böyle bir anlam çıkarmak neyin kafasıdır bilmiyorum. Komik bir şekilde Rusların Sputnik 1'inden haber veriyor demeye getirmişsiniz ama yukarıda da yazdığım şekilde her yönden FOS bir iddia.

Komik olan ise Sputnik'in fırlatılma tarihini de yanlış biliyor olmaları, doğru tarih 4 Ekim 1957, saat 19:28'dir.

Yani sizin mantığınızla gizem aramaya kalkarsak bu tarihe göre 19, 28 yapıyor.
Peki bakalım Meryem suresi 28. ayetinde uzaydan mı bahsediliyor:
28 "Ey Hârûn’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi."

Evet hakikaten uzaydan bahsediyormuş... Çoğu zaman olduğu gibi iffet, namus, cinsellik vs. Yani konu uzay değil, cinsellik...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Agir Han

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ARAPLAR

Tanıyanlar bilir, Ezop vardır antik çağda, ünlü bir masalcıdır. Öyle sevilmiştir ki bugün bile okunur, ders çıkarılır. Araplar hakkında kısa bir öyküsü vardır. Tanrı Hermes, yalan düzen dolu arabasını her ülkeye götürüp mallarını dağıtmaktadır,nasıl olduysa Arap diyarında araba kırılır o tamir için uğraşırken Araplar mal bulmuş Mağribi hesabı:) arabayı talan edip kalan ne kadar yalan düzen hile varsa alıp kaçarlar. Ezop masalın sonunda ''Doğru nedir bilmez onların dili'' diyerek öyküyü noktalar.

Araplar,ikinci dünya savaşında da iki taraflı oynadılar. Orada ne yeşil dolarlar nede kraliçenin kağıt sterlin para etmezdi. Sarı altın tek geçerli akçeydi çöller diyarında. Amiral Canaris, Von Papen'i İslam coğrafyasına ilk delege olarak yolladı amaç ırk savaşlarını körüklemek, İngilizlere karşı kutsal cihat ilan etmekti. Birinci dünya savaşında bu sökmemiş,yol arkadaşları Osmanlı devletinin askerleri kendi tebaaları Araplar tarafından karınları deşilip altın için öldürülmüştü.

Alman diplomatik valizleriyle Genç Türkiye Cumhuriyetine sokulan altınlar, Suriye, İran, Irak, Filistin'deki Arap şeyhlerine avuç avuç dağıtıldı. Rus Nkvd teşkilatı da boş durmuyor İran'da din simsarlarını altına boğuyordu, aynı şeyi İngilizler de yapıyor Arapların yapacağı tek şey her iki ellerini açmak oluyordu.


Naziler yakın doğu ülkelerine,gayet dostça sızmaya çalışıyor, onlara Almanya'nın İslamın koruyucusu olduğu masalını yutturmaya çalışıyorlardı. Türkiye deki aşırı sağ grupları da büyük Turan idealini gerçekleştirebiliriz tezgahıyla avlamaya çalışıyorlardı bu tarihte onlara inanan bir çok ülkücü Türk genç, Nazi ordusuyla birlikte omuz omuza savaşmak için Rus steplerinde can vermiştir. Sağ kalıp esir olanlarda, kurşuna dizilmiştir.

Almanların altını sadece Irak'ta işe yaramış, Raşit Ali adlı isyancının bastığı Habbaniye İngiliz üssü, sadece 250 İngiliz askeri ile geri alınmıştır. Bu işe karışan Kudüs müftüsü hacı Emin ve Raşit Ali ortadan toz oldular. 25 bin kişilik bedevi Arap yağmacıları 250 düzenli İngiliz askeri karşısında dağlara çekildiler isyan saman alevi gibi sönüverdi.Alman altınları boşa
heba olmuş bekleneni verememişti.

Bugün, dini ticarete dökmekte büyük ustalık gösteren Araplar sonsuza dek sürecek muazzam paralar kazanırken,kendilerine verilen petrol gibi müthiş bir hediyenin gücüyle silahlanıp bir birlerini öldürmeyi, ama ortak düşmanları olan İsrail ile sadece beddua gücüyle savaşmayı yeğlemektedirler.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y. Ali Meşe

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

RUH MOLEKÜLÜ : DMT

Bilimsel, Ruh molekülü, Dmt molekülü, Tanrı molekülü, DMT nedir?, Ruh molekülü nedir?, Yaşayan varlıkların salgıladığı DMT, Ruhlar, sizden gelenler,
Ruh Molekülü : ''DMT'' nedir???
Neden Epifiz bezimizden ''Doğum'' ve ''Ölüm'' anında salgılanır?

Yaşayan her şey ya Dmt salgılıyor, ya da Dmt ile yaşıyor. Bu madde insanda, beyinde bulunan epifiz bezi tarafından üretiliyor. Epifiz bezi kozalağa benzer bir yapıdır. İngilizcesi "pineal gland" dir. Söz konusu kozalaksı yapıya; Buddha temsilcilerinin kafasında, Vatikan'da bulunan kozalak heykelinde, papanın asasında, Hiyerogliflerde ve daha pek çok yerde rastlayabiliyoruz .Doğu inanışlarındaki ''üçüncü göz'' tabiri de yine bir epifiz bezi sembolüdür. Epifiz bezinin sembolü, pek çok dine ilham kaynağı olmuştur...

Antik Mısır tasvirlerinde rastlanan Horus'un gözü sembolü, epifiz bezi kesitine benzer...

Descartes, epifiz bezinin ruh ile bedenin birleştiği nokta olduğunu düşünmüştür...
Epifiz bezinden 2 farklı hormon daha salgılanır: Bunlar ''melatonin'' ve ''pinolin'' dir...

Şamanların beyinlerinde yüksek DMT salgılaması olduğu düşünülmektedir. Peygamber hastalığı olarak da bilinen ''Temporal lob epilepsisi'' beyinde yüksek miktarda DMT salgılamasına sebep olduğu için, farklı boyutlara kapılar açabilmekte ve bir takım şizofrenik sanrılara sebep olabilemektedir...

Bu madde aynı zamanda bitkilerden elde edilerek bir uyuşturucu olarak kullanılmaktadır.
İnsan beynindeki DMT üretimi genellikle çok küçük miktarlarda olduğu için, psikedelik etkilerini deneyimlemenin bir yolu onu dışarıdan almaktır. Bu uyuşturucu, insanların farklı boyutları algılamasını mümkün kılmaktadır...

DMT kullanmış ya da bu maddeye maruz kalmış kişiler, bir tür ''BİR lik'' hissiyatı deneyimlediklerini savunmaktadırlar. Normalde tüm psikedelik maddeler, her bireye özel bir takım sanrılara sebep olurlar. Fakat DMT kullanan bireylerin yaşadıkları deneyimler birbirine çok fazla benzemektedir, Bu tıpkı aynı rüyayı birden fazla kişinin ''aynı anda görmesi'' ne benzetilmektedir... Mevcut algı kapasitesinin üzerinde bir gerçeklikle karşılaşan bir kişi kendisinin öğrenme aşamasında olduğu bir konuyu ya ''Reddedecek'' ya ''Saçma bulacak'' yada ''Mantıksız'' bulacaktır, oysa ki GERÇEKLER aslında ''Mantık'' duvarının hemen ardındadır ve asla kendisini zorla kabul ettirmek gibi bir beklentisi yoktur...

Bu gibi deneyimleri yaşayan ve ''Tüm evrene bakış açılarının değiştiğini'' söyleyen bu insanların yoluna saygı duymak belki de bu hayattaki atacağınız en mantıklı adımlardan biri olabilir...

Unutmayın ki: Karşısındakini (Sadece cevap verebilmek için) dinleyenlerin asıl amaçları birşeyleri anlamak değil, sadece doğru olduğunu ''Sandıkları'' şeyi yayabilmektir... ''D.T.Z''


Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KARBON 14 TESTİ

Bilimsel, sizden gelenler, Karbon testi,Karbon 14 testi,Karbon testi nasıl yapılır?,Kaç yıllık olduğu nasıl belirlenir?,Atom numarası,Karbon 14,Materyal yaşı
Karbon 14 Nedir Karbon 14 ile Tarihlendirme Yöntemi ile Yaş Belirlemek Nasıl Hesaplanır?

1947 senesinde Kimyager Dr. Willard Libby’nin geliştirdiği Karbon 14 yöntemi ile her canlıda bulunan Karbon 14 atomlarının birer nükleer saat gibi çalıştığını ve Karbon 14 yönteminin ölçülebilir olduğunu gösterdi.

Atom numarası aynı, kütle numarası farklı olan atomlara izotop denir. Karbon atomunun doğada üç izotopu vardır: Karbon 12, Karbon 13 ve Karbon 14. Karbon 14 atomu dünyadaki karbon atomlarının trilyonda biri kadardır ve atmosferin üst tabakalarında bulunan azot atomunun tepkimeleri sonucu oluşur. Azot atomları bir proton kaybederek karbon 14’e dönüşür. Karbon atomları oksijen ile tepkimeye girerek CO2’ye dönüşür. Atmosferden karbon 14 içeren CO2 ise fotosentezle bitkilerin bünyesine girer ve besin zinciri ile artık bütün canlılarda mevcut hale gelir.

Karbon 14 yönteminin uygulama alanları sadece arkeoloji ve tarih değildir. Örneğin diyabet, gut ve anemi gibi metabolizma rahatsızlıklarına dair araştırmalarda ve mide hastalıklarına sebep olan ‘helikobakter pilori’ bakterisinin tespiti için yapılan üre nefes testinde de karbon 14 ile analiz teknolojisi kullanılır.

Karbon 14 Yönteminin kullanım amacı yukarda saydıklarımızla sınırlı kalmıyor. Bu yöntem sayesinde, bir fay hattı üzerinde geçmişte hangi aralıklarla deprem olduğu, eski bir eserin yaşını belirlemek ve karbon elementinin izini takip ederek ilaçların vücudumuzdaki seyrini de takip etmek mümkün.


Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

KUR'AN'DA OLMAYANLAR VE MUHAMMED'İN İLAHLAŞMASI

sizden gelenler, din, islamiyet, Kur'an'da olmayanlar, Hz Muhammed'in ilahlaşması, Muhammed ve Allah, Salli Barik, Allahümme Salli, Süphaneke, Ettehiyyatü, Ayet zannedilen sözler, Selanın anlamı, Sela,
Müslümanım diyen 1000 kişiye sorun 999'u Bunlar KURAN ayetleri der:
- ALLAHÜMME SALLİ/BARİK.
- SUPHÂNEKE.
- ETTEHİYÂHÛ.

Bunlar KUR'AN'DA YOKTUR Ama günde 5 vakit namazda, cenaze, bayram ve cuma namazlarında okunur. 57 İslam Ülkesi içinde Sadece TÜRKİYE'DE...

Halbu ki üçü de HADİSTİR ve 8-9. yy'da yazılmıştır.
Üstelik 5 vakit namazda ve bayram ile cuma namazında okunduğu yetmiyormuş gibi CENAZE namazında da okunan ALLAHÜMME SALLÎ/BARİK ne diyor biliyor musunuz?
"Allah'ım İbrahime verdiğin rahmeti, bereketi zenginliği Muhammed'e, Ailesine ve Sülalesine de ver"
Gömerken bile Araplar için Allah'a yalvarıyorlar...

SELÂ VE ANLAMI
"Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!"

MEALİ
"Ey Allah'ın Resûlu, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah'ın Habibi, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah'ın Arşının Nuru, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Allah'ın Mahlukatının Hayırlısı, salat-u selam senin üzerine olsun!
Ey Öncekilerin ve Sonrakilerin Efendisi, salat-u selam senin üzerine olsun!
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah İçindir!"

Öncekilerin ve sonrakilerin efendisi Muhammed mi ? Muhammed'i öyle bir ilahlaştırıyorlar ki İslam tanrısı Allah Muhammed kadar övgü ve sevgi görmüyor İslam dininde. Allah gerçekten Muhammed in gölgesinde kalmış bunu gerçekten mecazi anlamda değil reel anlamda söylüyorum.

SİZDEN GELENLER | Yazan: İsimsiz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

BİR ATEİST'TEN MÜSLÜMANLARA MEKTUP

Düşünce katılığı yaşayanlar yani inançlılar değişime kapalıdırlar. İman etmiş olan insanlar düşünmez. Onlar, kendilerine sunulanı bilgi eksikliğinden akıl süzgecinden geçiremediklerinden dolayı mantıklarına uygun olsun veya olmasın inanırlar. Bilgiyle değil, korku ve çoğunluğun inandığı şeye göre karar verirler. Bu karar kendilerine ait değildir. Bunu çevre ve otorite belirler.

Böyle bir insan öğrenmekle ve okumakla ilgilenmez bu yüzden kendisini geliştirmez, yeniliğe ve değişime tümden kapalıdır, bulunduğu yerde kalır. Fakat sorgulayan değişime ve ilerlemeye açık kişi, okuyan kişidir ve bu kişiler yerde gördüğü bir kağıt parçasından bile birşey öğrenir. Bir insanın gelişimi farkındalık bilincinin oluşmasıyla mümkündür. Zeka her canlıda doğuştan vardır. Akıl edinilmiş olan saf (rasyonel) bilginin desteği ile işlev görür. Beyin motordur. Bu motorun yakıtı bilimsel, rasyonel bilgidir. Kutsal yalanlarla donatılan bir beyin realiteden kopmuş demektir. Yani yalanla donatılan bir beyin, benzinli bir aracın motoruna dizel yakıt doldurmak gibidir. Motoru bozacaktır.

Bilgi ile desteklenmeyen akıl verimsiz kalır. Kendini inancını ( din ) mükemmel gören, bundan başka hiçbir gerçek aramayan bir kimse, cahil kalmaya mahkumdur. Hakikat dinlerde değil, hakikat evrendedir, doğadadır, canlıdadır, ama onu görmek için din örtüsünü kaİdirmak zorundasın. Din insanı kendi inancından olmayan herkese, doğaya ve canlıya düşman eder. Örtüyü kaİdirabilirsen sahte oİanı ve kendini keşfedersin; bu yüzden cesaretini ptla ve sorgula sahte oİani tanıdığın an o ortadan kaİkar, hakikat açığa çıkar. İnsanı doğru eyİeme sevk eden din değil sevgidir. İnancının sana gerçekleri sunduğunu ve seni ahlaklı bir insan yaptığınıyorsun. Bir düşün, kendi inancından olmayan insanalara karşı hoşgörülü olabiliyor musun?

Onları dost edinebiliyor musun? Onları sevebiliyor musun? Yoksa sadece senin inandığın şeye inanmadığı için ondan nefretmi ediyorsun? Gerçeklerle yüzleşmeye korktuğun sürece yalanlarla yaşamaya, cahil, kandırılmaya ve sömürülmeye kalmaya mahkumsun. İnsan olmanın olmazsa olmaz koşulu gerçeklerle yüzleşmektir. Korkak insanlar yalanlara, cesur insanlar gerçeklere sarılır.


İnsanı "insan" yapan inancı değil bilincidir.
Bilinçli olabilmek için temel şart cesur ve dürüst olmaktır.
Cesaretini topla ve inancını sorgula, insanları çıkarın ve inancından olduğu içind eğil, dürüst oldukları için sev.
Bunu asla unutma dürüst ve cesur olmayanlar bilinçlenemez.
Bilinç "sevgi"nin diğer adıdır.

Bilinçlenemeyen sevemez, sevemeyen insanlaşamaz.
İnsan olmak, Hristiyan, Musevi, Müslüman olmak demek değidlri. Çünkü bu üç dine mensup insanlar birbirilerinden nefret eder.
MÂİDE-51 - Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır.
Seni başka insanlardan uzak tutan, onları dost edinmene engel olan, onların güzel yanlarını görmeni engelleyen, onlara karşı sevgisiz ve tahammülsüz olman, hatta kin ve nefret duyman, öldürmeyi arzulaman, sana ait olan düşünceler değil, inancının sana dayattığı yalanlardan dolayıdır. İnancın senin yaşamının bile değersiz olduğunu söylüyor sana.
TEVBE Süresi 111 -Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler.
Şimdi korkma ve bir düşün; kahinatı yaratan bir Tanrı neden yarttığı insanları birbirine öldürtsün?
ALİ İMRAN Suresi 47. ayet - O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir"
BAKARA Suresi 117. ayet - Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. ... Bir işin olmasını dilerse "ol" der ve olur!
Ol dediğinde her şey hemen oluveriyor ise ol dediğinde neden ölmesin? Neden sana ihtiyaç duyuyor yarattıklarını öldürmek için? Hani nerede ecel? Sen Azrail misin? Yada şöyle düşün; Tanrı kullarından birini veya bir kaçını öldürmeye karar verdi, ama kendisi yaratabiliyor fakat öldüremiyor, Azrail`i veya seni görevlendiriyor. İnsanı yaratmakmıdır daha zor olan, yoksa öldürmekmidir? Tanrı bu kadar aciz mi? Yarabiliyor ama öldürmek için birilerine ihtyiac duyuyor? İnancın sana bu dünyanın yalan olduğunu söylüyor. Bu dünyadadaki yaşamından başka bir yaşamın olmayacak ne senin ne de diğer insanların. Onlarla düşman değil, dost ol ve doğa, canlılar ve insanlar ile ahenk içinde yaşa.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Soraya Yıldız

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

SANIYORDUM Kİ

sizden gelenler, islamiyet, İslamdaki çelişkiler,Kafamdaki İslam,Gerçek İslam,İslam mı kusurlu insan mı?, Kuran'daki çelişkiler, 4 eşlilik,Kur'an'da kölelik
Benim kafamdaki İslam’la gerçeğin uyuşmadığını anlamam zaman aldı İşte benim olduğunu sandığım İslam’ım ve Gerçek İslam;
Sanıyordum ki:
İslam’da dört eşliliğin sebebi savaşlarda ölen erkeklerin eşleri ortada kalıyor. Onlara o dönemin koşulları altında yardım edilirken yanlış anlaşılma durumu olmaması için çok eşliliğin olduğunu sanırdım. Hatta ortaokul ve lisenin başlarında din derslerinde bu dediğimi adeta inanmayanlara karşı gövde gösterisi yaparcasına savunurken din öğretmenlerimiz hiçbir zaman yanıldığımızı ve konunun bu savunmayla alakasız olduğunu anlatmadı.

Ne zaman ki açıp Kuran’ı açıp okudum işte o zaman kendimi aslında bir suçlunun avukatlığını yaptığımın farkına vardım. Hemen ilgili ayeti görelim:

Diyanet Meali
4.3 - "Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın.  Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur."

Diyanet Vakfı Meali
4.3 - "Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır."

Şu ayetleri en başında bana biri gösterseydi ben baştaki savunmayı yapamazdım. Tabi şu ayetleri okuyup ta ilk baştaki anlamı çıkarabilecek şizofrenler olabilir onlara en yakın ruh ve sinir hastalıkları merkezine gitmelerini tavsiye etmekten başka yapacak bir şey yok.
Çok eşlilikle ilgili birkaç ayeti de inceleyelim isterseniz:

Diyanet Meali
33.50 - "Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."

Diyanet Meali
33.32 - "Ey Peygamber'in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin."


Diyanet Vakfı Meali
33.32 - "Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin."

Ayetlerde açık bir şekilde çok eşliliğin olunduğu görülmektedir.
Sanıyordum ki Kuran’da kölelik yoktur. Allah yarattığı kullarının köle olmasını istemeyeceğini ve hepsini önemseyeceğini düşünürdüm. İslam’ın doğduğu zamanki köleliği de İslam öncesi Arap toplumunun pisliği zannederdim.

"Zaten yok cahil. Okusan Kuran’ı anlarsın aptal dinsiz." Diyen zeka seviyesi Einstein’ı geçen güzel arkadaşlar ve yüzlerinde yapmacık bir gülüşle gelip “Güzel kardeşim Kuran’da kölelik yok” diyenler zaten hayatlarında Kuran’ı okumamışlar.

Kuran’da köleliğin olduğunun işte kanıtları:
Diyanet Meali
4.3 - "Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın.  Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur."

Diyanet Meali
4.24 - "(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah'ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Diyanet Meali
4.25 - "Sizden kimin, hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü'min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah, sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları hâlinde, sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."

Diyanet Meali
23.6 - "Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar."

Diyanet Meali
24.32 - "Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir"

Diyanet Meali
24.58 - "Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz bulûğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

İsteyenler rahatça bu ayetleri bulabilir.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Wayder

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

ALLAH'IN KULLARININ KALPLERİNİ MÜHÜRLEMESİ

sizden gelenler, islamiyet, din, Allah'ın kalpleri mühürlemesi, İnsanın kalbini mühürleyen Allah, Kalpleri mühürlenmiş imansızlar, Kulunu cehenneme mahkum eden Allah,
Bakara suresi 7. ayette açık bir şekilde inanmayanların imana getirilmek için uğraşılmasının gereksiz olduğunu çünkü kalplerini Allah'ın mühürlediği yazmaktadır:

Diyanet Meali
2.7 - "Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır."

Diyanet Vakfı Meali
2.7 - "Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır."

Elmalılı Meali Sadeleştirilmiş 2
2.7 - "Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır."

Süleyman Ateş Meali
2.7 - "Allâh, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerine de perde inmiştir. Onlar için büyük bir azâb vardır."

Bu durumda genellikle İslamcıların yaptığı savunma şudur:
''Allah onların kalplerini dünyada yaptıkları kötü işlerden dolayı mühürledi.''

Bu savununun yanlış olmasının bir kaç sebebi vardır:

1. Allah İnanların kalplerini dini reddettikleri için mühürlemiştir:

Diyanet Meali
2.88 - "Kalplerimiz muhafazalıdır" dediler. Öyle değil. İnkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler."

Diyanet Meali
2.93 - "Hani, Tûr'u tepenize dikerek sizden söz almıştık, "Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın; ona kulak verin" demiştik. Onlar, "Dinledik, karşı geldik"  demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat'a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!"


Yani Allah insanların kalplerini dünyada yaptıkları kötülükler yüzünden değil inkarları sebebiyle mühürlemiştir.

2. Bu eleştiriyi bir dinci sitenin yaptığı bir savunuya bağlayarak yapacağım.

O dinci site Allah'ın insanın cennete mi veyahut cehenneme mi gideceğini bilmesine rağmen neden sınav yaptığına dair bir cevap getirmeye çalışmaktaydı. (Zaten mantıklı cevap vermeyi bırak resmen şirke girdiler.)

Konuşmanın bir yerine konuşmacı ''Cehennemdeki kişi belki ben cehenneme değil de cennete gidecektim derse bu haksızlık değil mi?''demişti.

Şimdi... İslama göre Allah en büyük bağışlayıcıdır ve tövbeleri kabul eder değil mi?
E şimdi bu adam veya kadın cehenneme gittiğinde ''Ben inkar etmiştim ama sonra belki iman edecektim sen benim kalbimi mühürledin haksızlık bu.''derse ne olacak?

3.Cehennem ne için vardır?İnsanların yaptıklarının cezasını çekmelerini sağlamak için.Peki o halde insanın hayattayken yaptıklarının cezasını çekmesinin ne mantığı vardır?İnsanlar yaşarken yaptıklarının cezasını çekecekler ise cehennemim ne anlamı vardır?

Bu durumlarda İslamcıların diyebileceği başka bir şey ''o zaten iman etmeyecek ti ki.''

Peki öyle mi? Ayetimiz gelsin hemen:

Diyanet Meali
2.17 - "Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir."

Diyanet Vakfı Meali
2.17 - "Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler."

 Bakın ne diyor ''etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir''Şimdi bu düpedüz haksızlık değil de nedir?
Efendim...Dünya da yaptıklarının cezası mı? Yukarı da bunun cevabını verdik zaten tekrar okuyun.

Sonuç olarak şu çıkmaktadır ki Allah kullarının kalplerini inanmadıkları için mühürler. Onlar (sözde) gerçeği fark edip iman etmeye çok yaklaşsalar bile Allah onların kalplerini mühürleyerek ilerde tövbe edip cennete gitme imkanını da sıfırlar.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Wayder

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)