HABERLER
Dini Haber
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ (DİYARBAKIRLI)



DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ
['Diyarbakırlı' takma adlı takipçimin hikayesi]


Sayfanızda sürekli yayınlanan itiraflardan veya hayat hikayelerinden sonra bende bir şeyler paylaşmak istedim. Dinlerdiklerim, anlatacaklarıma çok benziyor. Belki asıl paylaşma isteğimin sebebi de bu. Yakın hissetmem.

93'lüyüm. Diyarbakırlıyım. Evet kürdüm. Kürtlük ne alaka derseniz; sebebi meselenin kültürler ile alakalı olmadığı. Şaka şaka. Aslında tüm mesele kültürle; doğduğun yerle, ailenle, çevrenle alakalı. İnternet denen şey olmasa bugünkü ben olamazdım.

Neyse diğer hikayelere benzer hikayeme başlayayım ve en sonunda asıl önemli olan görüşlerime geçeyim. Din ile ilk  ve en önemli  hikayem 6.sınıfta yıllık ödev ile alakalı. Din hocamız bize sureleri ezberletirdi. Ezberim aşırı zayıf olduğundan hep düşük alırdım sözlü ve sınavlardan. Karnemde tüm derslerim 5 iken din dersim 2 gelmişti. Bu sebeple yıllık ödev aldım dinden, notumu yükseltmek için. Babamda epey fırça atmıştı bu yüzden. Neyse hoca ödev olarak peygamberin hayatını verdi. Gerçekten bu ödevle alakalı çok çalışmıştım. İki farklı ansiklopediden ve birkaç kitaptan okuyup toparlayarak ödevi yapmıştım. Yaklaşık 30 sayfayı elle yazmıştım. Tabi çocukluk aklı din beni çok etkilemişti. Aile zoru olmadan namaza başlamış ve dahada araştırmaya öğrenmeye başlamıştım.
Liseyi şehir dışında okudum. ''Bu arada çok asosyal bir kişilik olduğumda il dışında yurtta okumak başta benim için bir kabustu.'' Neyse yurt ortamı farklı fikirler, düşünceler yani yepyeni bir dünya. Hayatımda en çok okuduğum araştırdığım dönemdir lise dönemim. Ama yine dinimde oldukça tutucu ve muhafazakardım. Hafta sonları cemaat evlerine gider, hafta içi de bol bol dini kitaplar okurdum. O zamanlar internet bugün kadar kolay ulaşılabilen bir şey değildi. Liseden memlekete geldiğimde babamla saatlerce yeni öğrendiğim şeyler hakkında tartışırdım. Hatta ilk kez Kürt olduğumu bu tartışmalardan öğrendim. Özellikle dini tartışmalarımız çok alevli geçerdi. Şimdi bu yazıyı yazarken o anlar aklıma geldi. Babam birçok konuda çok haklıymış. Neyse bir gün bu tartışma o kadar kızıştı ki babama 'sen inanmıyor musun diye sordum.' cevabı çok net 'İnanmıyorum.' olmuştu. Sonra susmuştuk. O gece Yatarken ağlamıştım Nasıl olur da inanmaz diye. Ama bu tartışmalar sorgulamanın, değişimin önemli mihenk taşlarından biri.

Bu tartışmaların birinde bana 'tanrıların arabaları' kitabından bahsetmişti. O kitabı okuduğumda beni çok etkilemişti. Gerçi kitaptaki çoğu şeyin yalan olduğunu bugün bilsem de yinede o kitaba saygım sonsuz. Bir kıvılcım çakmıştı.

Mekatronik müh. Elazığ'ı kazandım. Elazığ dönemi kıvılcımın yangına ve küle dönüşme dönemi diyebiliriz.  Hatta din dahil tüm sistemleri tüm hayatı sorguladığım dönem. Evet benim sorgulamam biraz geç oldu. Şu anda sorgulamam devam ediyor olsa da siyasi görüşlerim artık yok. Çünkü sorguladıklarımın Kürtlükle alakası yok. Elazığ ilk dönemler sabah namazını kaçırdığım için ağladığım dönemler iken 4. sınıfta ikin artık namaz kılmayan ve yıkılmak üzere olan bir enkaz gibi zayıf bir inanandım. Sebebi okumak.

Yaklaşık 2 yıl önce açıktan okuduğum adalet ile kpss ön lisanstan atandım ve memur olarak çalışıyorum. Bir memur ne kadar yoğun olsa da boş vakti oluyor. Masa başı iş, internet ve boş vakit... Üç zehir. Bol bol youtube ve dinden kopuş.

Size 'Celal Şengörü' , 'Karmati Armanı' , 'Kütüphane Görevlisini' , 'Denizin Ötesindeki Sesleri' vb. sayfaları ve kişileri anlatmayacağım. Kur'an'daki mantık hataları, adaletsizlik ve kana susamışlığı veya İslam tarihindeki vahşilikleri anlatmayacağım. Kendi öz fikrim olduğunu düşündüğüm bir yapıdan bahsetmeye çalışacağım.

Bence kuran çağına göre müthiş ve ilerici bir kitap. İslam öncesinden gelen inançların bir ticaret toplumunda harmanlanarak çöl kültürüne göre yorumlanması. İçerisinde iyiliğe, toplumsal eşitliğe, paylaşmaya, sadakat ve sevgiye ...vb. dair bir sürü hikayenin, geleneğin anlatıldığı bir kitap. Yukarıdaki erdemleri teşviki 'ödül ve ceza sistemi(cennet-cehennem)' üzerine bina edilen, sözlü ahlakın yazıya döküldüğü bir kitap. Günümüz bakışıyla çok canice, çıkarcı, yanlış görünse de bu bakış açısı yanlıştır. Birazcık tarihi araştıran, geçmiş dönem devletleri ve toplumlarını anlayan ve mantığını kavrayan kişi nasıl ve ne uğruna savaşların yapıldığı ne kadar çok insanların katledildiği, ne kadar çok haksızlık ve zalimliğin yapıldığını bilir. Bence çağına kıyasla İslam barışçıl bir din.
İlk olarak Kurana bakarken harfi harfine bakmak yanlıştır. Örneğin hırsızın eli kesilmeli. Canice fakat o zamanın şartlarında normal bir ceza. Bu duruma ceza sistemi olarak bakılmalı. El kesmek bugün uygulanamaz fakat hırsızda cezasını çekmeli. Ve bu ceza güzellikle olmasa da zorla bazı toplumsal kurallara uyulması gerektiğini topluma hatırlatmalıdır. Çıkarılması gereken bu.
İkincisi kurana bakarken kronolojiye ve o anki yaşanılan olaylara da bakılmalı. O ayetin nedenini çok daha iyi anlarsınız.

Üçüncüsü hadisler. Hadislerin hangi ortamlarda kimlerin, kimlerden etkilenerek yazdığı, nasıl korunduğu ... vs çok önemli. Çünkü asıl İslam anlayışının Emeviler ve Abbasiler döneminde yok edildiği fikrindeyim.

Yani sonuca gelirsek bence kuran müthiş bir kitap. Yazarı Muhammed'inde akıllı, güçlü karakterli ve çok iyi bir yazar yada çok iyi konuşan çevresini ikna eden biri olarak görüyorum.
Yani tüm sürece insani olarak bakıyorum. Tanrının bu işle alakası olduğunu düşünmüyorum. Zaten günümüz tarihi buluntuları, Arap kültürü, ticaret yolları, o zamanki tarihsel durum hakkında birçok kaynak olduğundan oluşan dini, içeriğini nereden aldığını, nasıl bu kadar hızlı yayıldığını anlayabiliyoruz.

Benin asıl beğenmediğim ve reddettiğim anlayış ödül ceza sistemi. Bugünkü modern toplumun ve tüm insanlığın en temel dayanaklarından olan ve çocukluktan aşılanarak gelen ödül ceza sistemi. Bir kişi iyiliği karşılık bekleyerek yapıyorsa (bu beklendi, cennet, toplumsal statü ve bakış, maddi kazanç...vb) bunun adına ben iyilik demiyorum. Bu ticarettir. İyilik sadece içsel huzur (bu bile bir tür çıkar sayılabilir cinsel haz gibi) için yapılabilir.

Sonsuzluk ve sonsuz hayat veya ateş anlayışı. Biz zavallı ilkel insanlar bile işkenceyle adam öldürmeyi, idamı, el ayak kesmeyi yasakladı. Ama sonsuz güçlü, erdemli tanrı insanı sonsuz ateşle korkutması komik.  Allah'ın tanımı, ne olduğu. Tanrı neden bu şekilde iletişime geçtiği... gibi içeriğe hiç girmeden de dinlerin insan ürünü olduğunu düşünenlerdenim.

Kadere inanırım. Fakat İslamın bahsettiği şekilde değil. İnsanın karakterini ve kişiliğini kapsamlı genetik araştırmalar ve aile toplum anlayışı, yapısını anlayarak anlayabiliriz. Son zamanlarda internet denen kavram girse de yinede kaderler tahmin edilebilir. Hiç kimsenin özgür iradeye sahip olduğunu düşünmüyorum. Biz sadece bize çizilen kaderi yaşıyoruz. Bize sunulan dinlerin bazılarına inanıyoruz bazılarını reddediyoruz. Bize anlatılan hikayelerin bazılarına inanıyoruz bazılarını reddediyoruz. Mesele sadece şu. Acaba benim dinim ne...

Güzel bir sayfa. Başarılarınızın devamını dilerim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Diyarbakırlı

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ

2 TAKİPÇİMİN İSLAM'I TERK SÜRECİ


TAKİPÇİMİZİN (HÜLAGÜ HAN) DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ
Merhaba, takma ismim Hülagü Han, dindar ve tutucu bir şehirde doğdum ve büyüdüm, şuan 43 yaşındayım ve işim icabı yine başka bir dindar şehirde yaşıyorum. Ailem ve akrabalarımız hep inançlı insanlar, ben de ortaokul yıllarında yatılı kuran kursunda kaldım, kuran okumayı ve namaz kılmayı biliyorum, hatta ortaokula giderken camide Allah rızası için müezzinlik bile yaptım. Lise ve üniversite yıllarımda ise ibadet yapmak bana zor gelmeye başlamıştı, biraz zorlansam da oruçlarımı tutmaya çalışıyordum ama teravih, bayram ve cuma namazları hariç, beş vakit namaz kılmayı bırakmıştım, içimde ortaokul yıllarındaki o ibadet isteği, heyecanı kalmamıştı. Bu şekilde biraz namaz, biraz oruç derken 26 yaşına kadar geldim ve evlendim.

Evlendikten sonra üzerimden dini konulardaki anne baba baskısı kalkmıştı ve artık ayrı, bağımsız bir evim vardı, zorla oruç tutmama ve namaz kılmama gerek yoktu, zaten bu konuda eşimde ılımlıydı. Hiçbir ibadet yapmadan yaklaşık olarak 35-36 yaşlarına kadar din konusunda özgür bir şekilde yaşadım. Ancak 36 yaşından sonra tekrar bi namaz kılma isteğim geldi, kendimi bir boşlukta hissettim, boş geçirdiğim yıllara pişmanlık duymuştum, hemen beş vakit namaza başladım ancak sağlık durumumdan dolayı oruç tutamıyordum, bu şekilde birkaç sene namazlarımı kıldım, bu sırada bir insan nasıl dinsiz olur, aklım bin türlü almıyor diye düşünmeye başladım, ateistleri merak ediyordum.

Youtube'de bazı ateist kanallara abone oldum çünkü amacım oradaki inançsız insanları dine ve inanmaya ikna etmekti. Ben o dinsiz insanların cahil olduklarını, bilgisiz olduklarını, bu yüzden inanmadıklarını düşünüyordum. Onlarla tartışmalara başladım, din hakkında onları ikna edebilecek, onları inandırabilecek bazı argümanlar öne sürdüm ancak onlar da bana Muhammedin hayatından, dinlerin kökeninden, dinlerdeki saçmalık ve mantıksızlıklardan ama en önemlisi de kurandan ve ayetlerden bahsettiler. İspatlı ve mantıklı cevaplar vermeye başladılar.

Ben önceleri ateist arkadaşların söylediklerini kabullenemedim, çok zoruma gitmişti, iftira atıyorlar, işlerine geldiği gibi uyduruyorlar diye düşünüyordum. Ancak bana söyledikleri ayetlerin Türkçe meallerini tek tek internetten ve bizzat kuranın kendisinden bulup inceledim, okudum, araştırdım, sorgulamaya başladım ve gördüm ki bu inançsız arkadaşların dediklerinin hepsi de doğru. Halbuki kuranın Türkçesini daha önceden defalarca okumuştum ama nasıl olur da bu sapır saçma ayetlerin farkına varamamıştım, çok ilginç bir durumdu ve bu benim için büyük bir şok olmuştu.

Bundan sonra kuran hakkında şüphelenmeye başlamıştım, acaba Muhammed bilmeyerek, farkında olmadan kendisine gelen vahiyleri yanlış mı aktarmıştı ya da gelen bu vahiyler kurana yazılırken yanlışlık mı olmuştu? Çünkü artık kurandan şüpheleniyordum ama Muhammedin peygamberliğinden henüz kuşku duymuyordum, peygamberlik diye bir şeyin olmadığına, onun bir yalancı, sahtekar ya da akıl hastası birisi olduğuna inanamıyordum.

Ancak zamanla sorguladıkça ve cesaretle dini konuların üzerine gittikçe artık tüm gerçekler birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı. Tabi bu benim birkaç yılımı aldı ve 40 yaşında tamamen dinsiz birisi olmuştum. Dinler, peygamberler, kutsal kitaplar, imtihan, sorgu sual, mahşer, ahiret, cennet cehennem bunlar hepsi birer insan uydurması masaldan ibaretti, hiç şüphem kalmamıştı artık. Ancak şöyle bir evrenin, kainatın muazzam ihtişamına, büyüklüğüne ve doğadaki hareketliliğe baktığım zaman, mutlaka bir güç olmalı diye düşünüyorum ancak bu güç, dindarların inandığı şekilde tanrı diye bir varlık değil, bu güç kainatın bizzat kendisi, yani doğanın kanunu da diyebiliriz buna.

Dolayısı ile bu güç, bizleri imtihan edecek, sorgu sualden geçirecek, cennet ya da cehennemle son bulacak bilinçli bir güç değil, biliyorum bunu anlatması ve anlaşılması çok zor bir durum.

Şöyle örnek vereyim, mesela doğanın kanunlarından birisi olan yer çekimi kanunu, bu da dediğim gibi doğanın bir gücü, dolayısı ile yer çekimi kanunu sizi imtihan etmez, sorgu suale çekmez ya da cennet cehenneme atmaz, bunun böyle bir amacı, bilinci yoktur, bu sadece doğanın bir kanunudur, öyle olması gerekiyordur, o kadar. Özetlemek gerekirse dinler ve dine dair ne varsa hepsi de koca bir yalandan ibaret, tanrı konusuna gelince, tanrı diye evrenden ayrı bir varlık yok, sadece kainatta muazzam bir güç var, dolayısı ile tanrının kainatın bizzat kendisi olduğunu düşünüyor ve inanıyorum, buna pandeizm diyoruz ve ben de artık bir pandeistim. Yaptığım iyiliklerin sevap ya da ahiret gibi bir karşılığı olmadığını biliyorum ve bu iyiliklerimi karşılıksız, isteyerek canı gönülden yapıyorum, buna menfaatsiz ve samimi iyilik diyorum, bu şekilde yaptığım iyiliklerden daha çok haz alıyor ve daha çok mutlu oluyorum. Evet arkadaşlar, kısaca, vicdan tanrımızdır bizim, iyilik, sevgi, hoşgörü ise dinimiz...
Bitirirken DİPNOT: Müslümanım diye geçinip kapağını bile açmaya zahmet etmeyenlerin aksine Kur'an, biz dinsizlerin başucu kitabıdır.
Saygı ve sevgilerimle.

OKSİMORON TAKMA ADLI TAKİPÇİMİZİN DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ
Merhaba ben oksimoron.
Maddi durumumuz iyi olduğundan hayatta pek sıkıntı çekmiyordum. Lâkin ailem epey muhafazakâr ve küçüklükten itibaren hep bir dayatma ile büyüdüm. Bu dayatma liseye kadar sürdü. Lise için Üsküdar'a taşındık. Ve özel bir liseye kaydoldum.

Alkolle ve aileme göre günahla ilk lise de tanıştım. Babam sürekli benim hafız olmamı isterdi. Hafız olursam çevresine hava atacak ve göğsü kabaracaktı.

Bir Ramazan günü evin oradaki caminin avlusundan geçerken bir ses işittim. Ve ne olduğunu sordum. Hafız Kur'an okuyor dediler. Hafız ne demek dedim. Kur'an-ı hıfz eden yani muhafaza eden anlaşılır bir dil ile ezberleyen kişi demektir dediler. Çok şaşırdım o yaşta. Nasıl yani hiç şaşırmadan koca kitabı ezberliyorlar mi ?

Saşkınlığım bir müddet sürdü. Daha sonra babama hafız olmak istediğimi onlar bunu yapıyorsa ben de yapabilirim dedim.
Tabii babamın canına minnet. Derhal beni bir Kur'an Kursuna yazdırdı ve liseye açıktan devam ettim.

6 ay yüzüne eğitimi aldım. Yüzüne demek. Tecvid, mahreç, makam ve Kur'an'ı yüzüne bakarak hadr usulü yani hızlı bir şekilde okumak demek.

Kurstaki ortamı epey sevdim. Kız falan yoktu ama kızlı ortamlardan daha çok goygoy ve muhabbet dönüyordu. Her gün kaçıp pes atardık. Neyse devam edeyim.

6 ay yüzüne eğitimi gördükten sonra iş zor kısma geldi. Ezber yapmaya. Ezbere başlamadan önce epey korkuyordum. (Lakin işin içine girince o kadar da zor olmadığını anladım.)

Mütevazı olmaktan nefret ediyorum. Biraz kafam olacak ki günde 3 sayfa ezber veriyordum. Ezber dersimizi alan hocanın işi çıkınca beni kendi oturduğu yere oturtur dersi benim almamı söylerdi. Ve evet kursta epey iltimas sahibi bir kişiydim.

Gel zaman git zaman hafızlıkta 18 ile gitmeye başladım. Hemen bunu da açıklayayım hem bilmeyen arkadaşlar için bilgi olur. Hafızlığa başlarken tersten başlanır. Örnek olarak şöyle. Sizin ezberleyeceğiniz ilk sayfa 1. cüzün son sayfasıdır. Yani 20. Sayfası. Orayı ezberler ve yarın hocaya orayı ders olarak verirsiniz. Bu sayfayı verdikten sonra sıra 2. Cüzün son sayfasına gelir. Yani 2. Cüzün 20. Sayfası. Orayı da ezberler ders olarak verir ve bu böyle 3. Cüz 4. Cüz diye diye devam eder...

(Bu arada çoğu kurs hafızlığa başlatmadan önce 30. Cüzü ezberletir. Ve siz 30. Cüze geldiğinizde k cüzü komple verirsiniz yani 20 sayfayı.)

18 ile gitmekte her cüzden 18 sayfa ezbere biliyorsunuz demek.

Ben de 18 ile giderken o zamanlar Facebook epey popülerdi, face'de takılırdım. Liseden beri karikatür yapmaya epey ilgim var. Ben de önce karikatür sayfası sanıp Karikateist sayfasını takip etmeye başladım :) Hahaha hayatımda verdiğim en doğru kararın bir yanlış anlaşılma ile olacağını nereden bilebilirdim ?

Tabii o zamanlar içki içiyorum zina yapıyorum falan ama fasık yani günahkârım, bu yüzden de dinime laf söyletmiyorum.

Karikateist sürekli kitap tavsiye ediyor ara ara din ile hiciv ediyor ve ben kuduruyordum :) hahaha

Birkaç kez takipten çıktım sonra yine takibe aldım. Sonra dedim ki bunlarla böyle baş edemem bunların dedikleri kitapları bi okuyayım

Tabii ilk tavsiye ettikleri kitap bakınız bu hiç şaşmaz Kur'an'ı Kerim'in meali :)

Eyvallah dedim başladım kursta geceleri meali okumaya, nasıl denir bilmiyorum ama ben din ile ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum o güne kadar. Hocaya Arapçasını okuduğum yerlerin Türkçesi cidden akla mantığa uymayan türdendi.

İlk okuyuştaki izlenimim bir nefret diline sahip olmasıydı. Özellikle Yahudilere karşı. Sürekli hakaret, kan, savaş ve üstünlük kurma çabasını anlayamamış ve bunun bir çeşit siyaset olduğunu düşünmüştüm.

Sonrasında hafızlık bitti diploma alındı ve dedim ki kendime senin üniversite okuman lazım oğlum bilgili ve donanımlı bir birey olmalısın.

Benim zamanımda YGS ve LYS vardı. İlk sınav YGS ikincisi LYS idi. Ygs'ye tam 8 ay kala çalışmaya başladım.

Çalışmaya büyük bir hırs ile başlamış olmadan ötürü daha rasyonel sayı yapamıyorken 60 bin ile üniversiteli oldum. Ve bu benim için gerçek bir başarı idi. Tabii bu süre zarfında dini de ret ettim.

Dinden çıkma süreci ciddi mana da acılı ve ağrılıdır. Ve bir an da bırakılamaz. Doğru insan bir anda boşluğa düşüyor ama o boşluğu gerçekler ile doldurunca daha da mutlu ve realist oluyor.

Şu an üniversitede son sınıfım. Ve teoloji sertifikası da aldım. En büyük mutluluğum Müslümanlardan daha iyi İslami bilmem bu bana epey mutluluk veriyor.

Sağlıcakla kalın. Kendinize iyi bakın.

SİZDEN GELENLER | Yazanlar: Hülagü Han & Oksimoron

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

3 TAKİPÇİMİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ

sizden gelenler, Dinden çıkış, Dinden çıkış hikayesi, İslamı terk etme nedenleri, İslamiyetten ayrılan kişilerin hikayeleri, Artık dine inanmayanlar,

3 TAKİPÇİMİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ


SALİH'İN ATEİST OLMA SÜRECİ
Benim adım Salih ve Ateist olma hikayemi anlatacağım iyi dinlemeler.
Ben Alevi ailede büyüyen birisiyim ve ailemin dini inancı olsa da dindar değildi, ailemde namaz kılan da oruç tutan da yoktu. 15 yaşıma kadar hiç sorgulamadım ama oruç ta tutmadım namaz da kılmadım. Yinede inancıma dair bir şüphem yoktu.
Fakat bir gün aklıma bir soru geldi, ben ve çevremde ki çoğu kişi sorgulamıyordu, yani biz Hristiyan bir ailede büyüseydik Hristiyan olacaktık. Bunu din hocasına sorduğumda "araştırıp, Müslüman olup cennete girmeyi hak edebilirler" dedi. Ben de peki ya bizimkisi yanlış fakat Hristiyanlık doğruysa" dedim. Hocam da bana gerçek olanın Müslümanlık ve İslam olduğunu söyledi. Cevaptan tatmin olmadığım için araştırmaya başladım ve bilim adamlarının yüzde 93 ünün ateist 97 sinin bir dine mensup olmadığı rakamına eriştiğim de şaşırmıştım. Yine de inanıyordum, cehenneme gitmek de istemiyordum.
Sonra dedim ki bu iş böyle olmayacak, işin özünü kendim bulayım. Kur'an'ın  mealini okudum, bitirdiğimde şaşkınlığa uğradım ve bulduğum hataları deftere yazdım. Bu hataları din hocama sorduğumda "her meal doğru değildir, hatalı olabilir" dedi. Ben de "siz Kur'an okudunuz mu?" diye sorunca "evet, biraz okudum" dedi. Arapça olarak mı okudunuz diye sorduğumda ise "hayır" cevabını verdi. "Peki ya sizin okuduğunuz mealler hatalıysa?" dediğimde ise demişti, hayır, mealler doğru deyip konuyu kapattı. Ben de yavaş yavaş dinden çıkmak üzereydim, İncil'i okudum, o da inanabileceğim bir kitap değildi. En basit örnekle koskoca varlık bu kadar gezegen ve galaksi yaratıp, bu galakside toz tanesi kadar olmayan bizlerin dişisinin kapalı olmasını, örtünmesini istemesi. Bu ve benzeri mantıksızlıklar çığ gibi biriktiğinde artık dinden çıkmıştım. Peki ben neydim ? Deist mi? ,agnostik mi?, ateist mi?
Evrimi araştırdım, evrim teorisi ile alakalı belgeseller izledim, tanrı yanılgısını okudum, big bang i araştırdım, çeşitli kitaplar okudum ve benim düşünce şeklime en yakın felsefi görüş ateizmdi, böylece ateist olmuştum.
Üzücü olan şey ise okullarımız da ateistleri sadece tesadüfe inanan kişiler diye üstü kapalı işekilde anlatılıyorlar. Din ve ahlak kültürü deyip, din olarak yüzde 95'i Müslüman ülkede size İslamı anlatıyorlar. Araştırın, araştırmadıkça gerçeği göremezsiniz.
İyi günler dilerim.

F.O.A'NIN ATEİST OLMA HİKAYESİ
Liseden bu yana inançsız insanlarla bu konuyu konuşmaktaydım aslında. Ama bu konuda son derece bilgisiz, mantık yürütmeyen biriydim. Tepkiseldim, her inançlı kimse gibi. İsmini veremeyeceğim yakın bir dostumla yine benzer münazarımızın sonunda bana bir soru yöneltti:"Hiç Kur'anı okudun mu?" şaşırmıştım. Çünkü evet, daha okumamıştım bile. Bir daha şu şekilde sordu:"Oku ayetiyle indirildiğine inandığın kitabı hiç okudun mu?" diye. Kendimi çok kötü hissederek okumaya başladım. Okuyunca anlıyor insan, nasıl bizleri kandırdıklarını. Başka kimselerden de nasıl dinden çıktıklarını dinliyorum. Çoğu kimsenin kitabı okuması ile bu oluyor. Meşhur bakara suresi, Nisa suresi... İlk 5 sureyi bitirdikten sonra sarsılmıştım ve imamlara, hocalara, nurculara, müftülere soru yağdırmaya başlamıştım. O günden beri ilk aklıma gelen şu soruya hala daha tatmin edici bir yanıt da alamamışımdır:"Tanrı bizi neden imtihan ediyor?"

Daha sonra bu tatmin edici cevabı olmayan sorular artmaya başladı. O sıralarda da üniversitede yurtta kalıyordum. Osman isimli bir biyokimya mühendisliği öğrencisi bana kuyruk sokumunun evriminden bahsetti. Son derece şaşırtıcı bulmuş ve o zamana kadar 'saçmalık' deyip hiçbir bilgim olmayan evrimi araştırmaya başladım. Yurt odasında "yok artık" diye bağırarak şaşkınlık içerisinde öğreniyordum bu yeni bilgileri. Kur'an'ın mantıksal çelişkileri ve evrimsel biyoloji zihnimde bir bütünlük ve anlam oluşturmaya başladı. Bir yandan Kur'an'ı ilk kez okurken ve okumaya devam etme cesareti gösterirken diğer yandan şu sorunun cevabına bakıyordum:"Ya yanılıyorsam? Ya bizi kandırdılarsa ve yok olup gideceksem?"

Kur'an'ı farklı meallerden 3 kere bitirip evrimsel biyoloji ile ilgili onlarca makaleden aldığım bilgileri topladıktan sonra diğer dinlere sardım. Bunlar başlıca:"Hristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Sihizm, Hinduizm, Budizm, Mormonizm..." liste uzayıp gidiyor. Mitolojiler-özellikle Sümer mitolojisi ve Gılgamış destanı-ile ilgili yaptığım okumalar ve karşılaştırmalar da düşünce sistemimin üzerine tereyağı gibi sürüldü. Araştırdıkça bizleri nasıl aldatıyorlar diye düşündüm. Bir ara bu düşüncelerle sınıfta ders dinler iken gizlice sohbet ettiğim bir arkadaşım bana şu soruyu sordu:"Nasıl konuşuyorsun? Yoksa sen ateist misin?" diye. O güne kadar bunun üzerine düşünmemiştim bile. Ama:"Evet" dedim. Beni Müslüman sanan arkadaşım tekrar sordu:"Nasıl ya bu mümkün olamaz." cevabım netti:"Gayet de mümkün, ben ateistim." dedim. Aslında ne olduğumu ben de bilmiyorum. Sorguluyor, araştırıyorum. Bilimsel çalışmalara önem veriyor ve ben de psikoloji alanında bilimsel çalışmalar yapmak istiyorum. Ama bir kere ateistim dedim. Sorarlarsa öyle söylüyorum.

Bence kategorize etme konusunda insanların atladığı şey ise şu: Gerçekte iki kategori var. İnançlılar ve inançsızlar. Bütün mesele, kültürünüzün içine sinmiş bu kokuşmuş algıyla kandırılıp kandırılmamanızla ilgili. Öğrenmek isteyen kimseyle münazaraya girmesin. Okusun, araştırsın. Aydınlanma, öğrenmekle olur. Bilimin ortaya çıktığı çağa bu yüzden 'Aydınlanma Çağı' dendiğini daha iyi anlıyorum.
Sevgiler Din ve Mitoloji takipçileri. Bugünün dini yarının mitolojisi!

MEHMET'İN SERÜVENİ
Öncelikle ben şuanda 15 yaşındayım ve Deist'im. Dindar bir ailenin çocuğuyum. Kur'an kursuna gidiyordum ve 7 yaşımdan beri oruç tutuyordum. Geleneksel bir Müslüman olarak yetişiyordum yani. O zamanlarda bildiğim bir kaç din vardı bunlar; Hristiyanlık ,Yahudilik , Müslümanlıktı. Bir de Ateizm diye bir şey duymuştum. İslam dini ne kadar yasak olduğunu belirtse de "ben Ateistim" diyen insanların annesine ve ailesine küfür ediyordum. Çünkü bunun yanlış bir şey olduğunu düşünüyordum.

4. sınıfa kadar uslu bir çocuktum ancak orta okula geçtiğim zaman aniden bir evrim geçirmiştim sanki. Daha önce ateistlerin ağzından duyduğum küfürleri şimdi bende ediyordum her ne kadar Müslüman olsam da. Ailem namaz kıl dediği zaman ben abdest alır, sonrasında sadece farzını kılar ve bilgisayar oynardım.

12 yaşıma kadar yatağıma yattığımda aklıma "acaba Allah yok mu?" gibi sorular geliyordu. Bu gibi sorular geldiği zaman tövbe tövbe deyip yorganımın altına saklanıyordum. 12 yaşımdan sonra ise kafamda "neden oruç tutuyoruz, neden hayvanları Allah'a kurban veriyoruz, neden ibadet ediyoruz" gibi sorular oluşmaya başladı. Fakat araştıramadım çünkü Allah'a şirk koşarım, onun işine karışırım diye korkuyordum. Çünkü bana böyle öğretilmişti. Ancak 14 yaşıma girdiğimde artık araştırmaya başladım. Evrim gerçek mi ? , Allah gerçekten var mı ? ,İslam'ın ibadetleri çalıntı mı ? gibi bir çok soruyla karşı karşıya buldum kendimi, bilim ve mantığa dayalı cevaplar aradım ancak bulduğum cevaplar beni tatmin etmiyordu. En çokta beni Kur'an da ki Hz. Muhammed'in cinsel hayatını içeren ayetler etkiliyordu. Bir de hep kendime sordum "nasıl bir yaratıcı yarattığı canlılara bilinç verip kendine itaat etmesi için yönlendirip, itaat etmeyenleri sonsuz azap içinde cehenneme atabilir?" Atsa bile bu yaratıcı nasıl bağışlayıcı olabilirdi? Bu gibi sorulara cevap ararken Youtube'de Din ve Mitoloji adlı bu kanalı buldum ve videolarını izledikten sonra adeta büyülendim. Çünkü aradığım soruların cevaplarını peşin peşin alıyordum. Ve bu cevaplar da beni Deizm'e inanmaya yöneltti. Çünkü yıllardır yalanladığım evrim aslında gözle görülür bir gerçekti ve bunu ben daha önce görememiştim. Şu anda, bir yaratıcının olduğuna ve bu yaratıcının evreni yaratıp kendi haline bıraktığına ve asla insanlarla iletişime geçmediğine, yani peygamber veya da kutsal kitap göndermediğine inanıyorum.

SİZDEN GELENLER | Yazanlar: Salih, FOA, Mehmet

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

TAKİPÇİMİZ EMİR'İN DİNDEN KURTULMA HİKAYESİ

sizden gelenler, din,islamiyet, Dinden çıkış, Dinden çıkış hikayesi, İslam'ı neden terk ettim?, İslam'ı terk, Dinleri terk edişim,

EMİR'İN DİNDEN KURTULMA HİKAYESİ


Ben Emir. Küçüklükten aşırı meraklı her şeyi merak eden birisiyim. Bir şey duysam ya da görsem gider araştırır bilgi edinir işime yaramayacak olsa dahi okurum. Büyük uzaktan kumandalı arabaları söküp içine bakardım öyle bir merak vardı. Zaten merak sayesinde bu kadar çok şey biliyorum.  Ortaokul zamanları yaz tatili annemin isteği üzere camide olan Kur'an kursuna gittim. Verdiler elime Arapça Türkçe kitaplar. Ezberle dediler. Alfabeyi ezberlemeye başladım. Sonraki günlerde de hoca sureleri ezberlememi istedi. Ezberliyorum. Ama aklımda şu var. Neden anlamıyorum neden Türkçe değil. Hocaya sordum hocam ben bunu anlamıyorum neden Türkçe okumuyoruz diye. Tek verdiği cevap. Sen bir daha gelme. O gündür gitmedim. O gün başladı zaten düşünce. Neden anlamamızı istemiyor da gelme dedi. Tabi o zamanlar çok üzerine düşmedim okulum öncelikli diye. Uzun bir süre de hiç uğraşmadım. Allah var din var ama namaz kılmıyorum arada sırada cuma namazına giderdim. Bu böyle devam etti.

Lise bitti üniversite başlayacak. Bir arkadaşım sen neden namaz kılmıyorsun dedi. Ben de bilmiyorum dedim. O gün tekrar başladı öğrenme merakı. İnternet'ten diyanet meali okuyordum fakat Kur'an ile sınırlı kalmadım, hadisleri de okuyordum. Bilime de meraklı birisiyim çünkü elektrik elektronik okuduğum için Tesla, Thomas Edison, Einstein gibi bilim insanlarını da araştırıyor okuyorum. Tabi sadece yabancı bilim adamları değil. Celal Şengör de izliyorum. Celal hocanın bir videosuna denk geldim. Dağlar depremden korunsun diye yarattık videosu. Koskoca jeoloji profesörü kitabı yalanlamak için uydurmuş olamaz ya diye düşündüm. Din, bilim, Darwin videosunu gördüm ve onu izlemeye başladım. Ve bir şeyi fark etmeye başladım. Ve böyle videolar izlemeye devam ettim. Bilim ne derse din adamları zaten o kitapta yazıyor deyip bilimin önüne geçme çabası gösteriyordu.

Peygamberin Türkler hakkında dediklerinden tut, eş değiştirme olaylarına kadar. Bize anlatılan cicili hikayeler masallar nerede bunlar nerede. 6 yaşında kızla evlenmesinden tut hakkında şiir yazan kadını öldürmesine kadar her şeyi okudum. O zamanlar kızlar diri diri toprağa gömülüyor öldürülüyordu ama Muhammed kızını omuzlarında gezdiriyordu geldi ve bunun kesin yalan olduğunu anlamış oldum. Daha da merak sardı. Daha da öğrenmek istedim. Facebook'ta İslam ateizm tartışma gruplarından başladım. YouTube'de GİGTV, Din ve Mitoloji, Akıl, Bilim ve Din gibi kanalların videolarını izliyor her gün daha fazla bilgi ediniyor bilgiye doymuyordum. Twitter'dan da böyle Aklın Gözü diye bir site buldum. Gerçekten çok şaşırdım. Zincir halinde paylaşım yapıyor ve okuduklarım inanılmazdı. Mitolojilere de merakım olduğu için İskandinav olsun Mısır Türk Mitolojisi hepsini araştırır okurdum.

Sümerolog İlmiye Çığ kitapları okuyor videoları izliyorum. Bunca yıl neye inandığımı neye iman ettiğimi öğrenmek istiyordum ve çoğu şeyi öğrendim. Oturup düşününce Kur'an tanrı tarafından değil de insan eliyle yazılmış olduğu açık. Kime sorsam orada öyle değildir ya da öyle demek istemedi demesi ve kitapta apaçık şekilde gönderdik demesi arasında kalıyordum.  Yakınımdaki herkese öneriyorum Türkçe okumasını. Çünkü bu kitabı Arapça okuyup ağlayan ama Türkçe okuyup gülünecek şeyler olduğunu gördüm. Hangi tanrı kadını dövmeyi emreder ki (Nisa 34). Dünyadan binlerce kat büyüklükte olan güneşin nasıl balçıkta battığını yazar (Kehf 86) ya da Dünya'nın düz olduğunu iddia eder (Hicr 15, kaf 7 vb). Daha nicesi var. Tin suresinde en güzel şekilde yarattığını söyler ama sakat doğum gibi gerçekler var. Bunu çoğu kişiye sorduğum zaman bana tek verilen cevap Sınav Dünyası olduğuydu. Herkes sınav oluyor madem o halde herkesin eşit olması lazım. Neden aynı kitaptan sorumlu olan herkes eşit ve ayette dediği gibi kusursuz yaratılmıyor. Yoksa Arapın tanrısı sadece Muhammed'e kadın bulmaya mı yarıyor (Ahzab 50), daha böyle nice şey.

Ben hala okumaya devam ediyorum. Şu an neye inanacağım bilmiyorum ama ben Kur'an ya da diğer kitaplara inanmıyorum. Tanrı var mıdır bilemem ama dinler bence yok. Yurdundan kovulurken senin dinin sana benim dinim bana diyen kitabın, din Allah'ın olana kadar savaş demesi bana saçma geliyor. Türkiye'nin de bu dini neden bu denli benimsediğini anlamış değilim. Kime ne söylersem ne sorarsam cevap alamıyorum. Orada onu demek istemedi, İsrailiyat çevirisi o, ateistler çevirdi onu, ayeti cımbızlamışsın gibi dansözlükler yapıyorlar. Apaçık bir kitap değil miydi bu? Bunu Türkçe'ye çeviren kişiler diyanetin profesörleri, yani ilahiyatçılar değil mi? Nasıl oluyor da diyanet çevirisi de ateist çevirisi oluyor. Ayetleri zaten evirip çevirip cevap veren insanlara bir de hadisleri söylediğin zaman onlar yalan demeleri çok hoşuma gidiyor.

Namazı bile hadislere göre kılıp işine gelen hadisi alıp işine gelmeyeni o yalan demeleri çok komik. Dine inanmadığımı yakınlarıma söylediğim zaman bana kötü gözle bakmaları ve benim yanlış düşündüğümü ve böyle yapmamam gerektiğini söylediklerinde ayet hadis söyleyip, hatta kaynağını da verdiğim zaman bana boşver, kafamı karıştırma demeleri acınası bir durum.

Cehennemde yanma korkusu ile dine bu kadar sarılmak saçma bir şey. Korku yüzünden inanmaktan başka bir şey değil. İnanmıyorum deyince direk yanacaksın demeleri de trajikomik. Ben de isterim tabi cennette kadehlerle şarap içip göğüsleri yeni tomurcuklanmış kadınları. Sevgilim kapanmak istediği zaman da ona şakasına sen kapanırsan ben de 3 eş ve sınırsız cariye alırım demiştim. Tepkisi ise benimle olmaz git bunu kabul edecek birini al dedi. Dininde bu var inkâr mı ediyorsun dediğimde ise o 1400 yıl öncesinde kaldı diyor. Tek sıkıntı bu. Güzel kısımlar devamlılığını sürdürür ama işine gelmeyenler 1400 yıl önce kaldı.

Şu an 22 yaşımdayım ve dinden çıkmış birisi olarak içimin rahat oluşu ile öğrenmeye devam ediyorum. Herkese de öneririm. Çünkü o kitap duvarda asılı durmamalı. Okuyun anlayın. Dinden çıktığım için Maide 33e göre öldürülmem gerekiyor ama İslam'a inanan arkadaşlarım nedense bunu yapamıyor ve bu da çok garibime gidiyor. Neye inandığım konusunda en ufak fikrim yok ama deist ya da agnostik arasında gidip geliyorum.

SİZDEN GELENLER | Yazan: EMİR

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNLERİ TERK ETME HİKAYEM

Din yok, Dindarlıktan dinsizliğe, Dinden çıkış hikayesi, dinlere inanmıyorum, Dinsizliğe giden süreç, İslamı neden terk ettim?, sizden gelenler,

DİNLERİ TERK ETME HİKAYEM
(Bir takipçimizin hikayesi)


Hikayemi anlatmadan önce, az da olsa kendimi tanıtmak istiyorum:
Anadolu'nun küçük bir şehrinde bir hastanede dünyaya gelen, sıradan bir kişiyim. Sıradan bir çocuktum, herkes gibi okula gittim, büyüdüm, iş hayatına atıldım. Çocukluğumdan beri kitap okumaya karşı aşırı ilgim vardır. Bende adeta bir tutku olan kitap okuma sevdam Cin Ali serisi ile başladı. Zamanla Milliyet ve Karacan yayınlarının piyasaya sürdüğü minik, mavi kaplı romanlara evrildi. Ian Fleming’in Chitty Chitty Bang Bang’ini (yani uçan otomobil romanı, hatta sonradan filminin çekildiğini de öğrenmiştim), Jules Verne’in Arzın merkezine seyahat, aya yolculuk, denizler altında 20.000 fersah gibi yazıldığı çağın ötesinde romanlarını, yazarını ve kitabın ismini hatırlamadığım, Türkiye’de yaşayan iki küçük çocuğun başka gezegenlere olan yolculuğunun konu edildiği romanı hep bu minik mavi kapaklı kitaplar sayesinde tanıdım. Gülten Dayıoğlu’nun kaleme aldığı “Dünya Çocukların Olsa” romanı o dönemlerde benim için adeta bir baş yapıttı. Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Yaşar Kemal vb gibi muhteşem eserler veren yazarları da göz ardı etmedim tabi. Bilim kurguya merakım sebebiyle Erik von Daeniken’in “Tanrıların Arabaları” kitabı, benim romanları bırakıp araştırma kitaplarına yönelmemde büyük etken oldu. Bu kitabı okuduğumda daha ortaokula yeni başlamıştım ve bazı şeyleri sorgulamaya başlamam da o döneme rastlar. Ancak ne yazık ki tüm bu kitaplara olan sevdama rağmen, dinden çıkmam, bazı şeyleri anlayabilmem için hayat yolculuğunun büyük bir kısmını tamamlamam gerekti. Bu arada yaşımı söylemeyi unuttum, yaşım 49.

Büyüyüp hayata atılmam, iş yaşamı, ailevi sorunlar gibi sebeplerle eskisi kadar kitaplara vakit ayıramasam da, fırsat buldukça okuyordum. Bugüne kadar aklınıza gelen her türde kitabı (İngilizce ve Almanca kitaplar da dahil olmak üzere) okudum, okumaya da devam ediyorum.

Bu girizgahtan sonra, gelelim asıl konu olan dinlerden sıyrılma hikayeme.

Bundan bir süre önce bir ameliyat geçirdim. Ameliyattan sonra ne yazık ki iş yaşamım sona erdi ve erken emekli oldum. Bu döneme kadar, herkes kadar Müslümandım, sadece bayramlarda ve arası sıra Cuma günleri namaz kılan, (ki bazen bayram namazı konusunda eşimle kavga etmişliğim, başa çıkamayınca bayram günü evden camiye diye çıkıp kahvehanede çay içerek namazın bitmesini müteakip dini vecibelerini yerine getirmiş mağrur kişi edasıyla eve gidip kahvaltı sofrasına oturmuşluğum da vardır)  Ramazanlarda ilk gün öfleye pöfleye oruç tutup sonrasında kendimce mazeretler uydurarak oruca boş veren, kuranın haram kıldığı içkiyi içip, yine kuranın haram kıldığı domuz etini yemeyen, herhangi bir işe başlarken besmele çeken, başım sıkıştığında anlamını bilmediğim Arapça duaları mırıldanan, çoğu Türk insanı gibi “sözde” Müslüman…

Ameliyattan kısa bir süre önce, “neden işlerim yolunda gitmiyor” hissi ile nasıl daha iyi Müslüman olunur diye düşünerek beş vakit namaz kılmaya, çevremi de buna teşvik etmeye başladım. Namazın vaktini kaçırmamak için uzun yolda arabayı durdurup, arabadaki insanların duygu ve düşüncelerine aldırış etmeden, en yakın camiye koşarak namaz kılmışlığım bile vardır. Dahası İslama karşı olanları acımasızca eleştirir, ancak şeyhlere, şıhlara, hacılara, hocalara, cemaatlere de verir veriştirirdim. Böylesine iki arada bir derede kalmış, acınası bir Türk Müslümanıydım.

İşe gidip gelirken serviste Kuran okuyordum. Arapça bilmiyordum ama bu sorun değildi, ne de olsa Türkçe çevirisi mevcuttu, akıllı telefon sayesinde kuran mealleri adında bir uygulamayı indirmiştim. Amacım “nasıl daha iyi Müslüman olunur” sorusunun cevabını bulmaktı. Allah indirdiği kitaptan sorular soracak, kitabı okuyup okumadığımıza göre bizi değerlendirecekti. Ya da ben öyle sanıyordum… Hatta bir yerde okuduğuma göre (Hep bu okuma sevdası işte:)) kabirdeki melekler, onlar kimse artık, ilk olarak kuran okuyup okumadığımızı soracaktı. Sanki Allah bilmiyordu. Tövbe tövbe… Neyse…

İşte bu duygu ve düşüncelerle, Kuranın yarısına bile gelmeden ameliyat günü geldi çattı. Ameliyat sonrası kendime geldiğimde, artık benim için iş hayatı bitmişti. Ayrıntılara girmek istemediğim için ameliyat sırasında ve sonrasında neler olduğunu burada anlatmayacağım. İş hayatım bitmişti demiştim ya, normalde 3600 prim günü dolduğu için emekliliğe hak kazanmıştım, ancak kanun gereği 56 yaşı beklemem gerekiyordu. Fakat çalışamayacağım için devlet kanun gereği beni erken emekli etti. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Artık emekliydim, az da olsa bir gelirim ve bolca da vaktim vardı. Bıraktığım işi yani kuran okumayı hızlandırabilir, rahatlıkla “nasıl daha iyi Müslüman olunur” sorusuna cevap bulabilirdim. Bolca namaz kılar, cami cami gezebilirdim. Bir İngiliz “ignorance is bliss” demiş ya, yani cehalet mutluluktur, kuran okudukça, cevap bulmak bir yana sorular katlanarak arttı. Bu arada Kitap okumak bir kanser gibidir, ilerledikçe vücudunuzu sarar, sizi dermansız bırakır, çaresizce kaçınılmaz sonu beklersiniz. Çünkü okudukça beyninizi kemiren sorular çoğalır, cevaplar yerini daha çok soruya bırakır, bir açmazın içine girersiniz. İşte bu sebeple cehalet mutluluktur. Şaka şaka:)) okuyun , bilinçlenin… Neyse, kuranı bitirdiğimde çıkmaz bir sokaktaydım, cevapsız sorular beynimi kemiriyordu. Aşağıda beynimi kemiren sorulardan bazıları :

Bakara Suresi 30. Ayet :
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tespih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.

Bu ayet Diyanet mealinden ve Ademin yaratılması ile ilgilidir. Allah bir gün (hangi gün olduğunu bilmiyoruz) yeryüzünde bir halife  yaratmak istediğinden bahseder. Melekler Allaha sitem ederler, biz zaten seni yüceltiyoruz diyerek aslında yeryüzünde bir halife yaratmanın ne anlamı var demeye getirirler. Allah kendisini yücelten melekler ile tatmin olmamakta ve illa halife yaratacağım diye tutturmaktadır. Oysa melekler bilmektedir ki, halife yaratmak bozgunculuk çıkarmaya ve kan dökmeye davetiye çıkarmak demektir. Allah daha önce de bir veya daha fazla halife yaratma girişiminde bulunmuş mudur? Bu halife ya da halifeler bozgunculuk yapmış ve kan mı dökmüştür? Hani adem ilk insandı? Allah halife yaratma işinde daha önce başarısız mı olmuştur? Bu sefer kesin olacak diye mi düşünmüştür? Allah sayısız deney yapan fakat nedense başarısız olan bir bilim adamı, melekler de onun yardımcıları mıdır?

Bakara Suresi 62. Ayet :
Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiilerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

Yahudiler ve Hristiyanlar? Hani şu islama geçmemekte ısrar eden Yahudiler ve İsa’yı tanrı olarak kabul eden Hristiyanlar mı? Ya Sabii’lere ne demeli?

Bu sorularla elbette dinden çıkmadım çünkü İslam alimlerinin veya dincilerin bu sorulara verilecek geçerli cevapları vardı. En kötü Bakara 30 da Allah'ın dediğini tekrar ederlerdi : Allah bilir sen bilmezsin…

Kuranı okurken, bir husus dikkatimi çekmişti. Bir çok ayette Kurandan önce İncil ve Tevrat indirildiği yazıyordu fakat ne hikmetse Tevrat ve İncil parantez içinde yazılmıştı. Bir tek ayet hariç :

Ali İmran 48. Ayet :
Veyu’allimuhu-lkitâbe velhikmete ve-ttevrâte vel-incîl(e)
Ve Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.

Kurana göre Tevrat, her ne kadar değiştirilmiş olduğu iddia edilse de, Kuran onu tasdik edici olarak indirilmişti. Dolayısıyla Tevrat da her ne kadar değiştirilmiş olsa da hak bir kitaptı. Kaldı ki Semavi dinlerin tamamı bir bütündü ve kaynağı aynı Allah'tı. Bilgi sahibi olabilmek için Tevrat ve hatta İncil de okunmalıydı. Burada şu soru sorulabilir ; madem Tevrat değiştirilmiştir ve aslından sapmıştır, İslam son din, kuran son kitap, Muhammed de son peygamberdir, o halde neden okumaya gerek vardır?

Şu bir gerçektir ki, her ne kadar değiştirildiği iddia edilse de, kuranda geçen bir çok husus tevratta da mevcuttur. Bunu Tevratı bitirdiğimde anladım.

Kuran ve Tevrattaki ortak konuların bazılarını aşağıdaki sitede bulabilirsiniz :
https://www.answering-islam.org/turkce/mukaddes/tevratvei.html

Arzu edenler ve konuya ilgi duyanlar bu siteden bakabilirler. Ancak bunlardan farklı olarak benim tespit ettiğim konular şunlardır :
1- Dünyanın 6 günde yaratılması
2- Adem hikayesi
3- Nuh tufanı (bu konuyu daha sonra Sümer mitlerindeki Gılgamış destanında da rastladım)
4- Her iki kitapta da geçen bilumum peygamberler
5- Ahzab suresi 37. Ayette söz konusu edilen Muhammed'in Zeynep ile olan evliliği ile Tevratta geçen Davud ile bat-şeva ilişkisi

O kadar çok birbirine benziyorlar ki.

Kuranda olmayıp Tevratta olan çok fantastik hikayeler de var. Örneğin nefilimler. Tevratı okudukça bu ve bunun gibi fantastik hikayeler bulabilirsiniz.  Bu noktada benim kafama takılan soru şu oldu ; Tevrat değiştirilmişse bu benzerlikler nereden geliyor? Tam olarak neresi değiştirildi? Bu soruya İslamı savunan hiçbir kimse cevap veremedi. Eğer cevabı biliyorsanız bana da söyleyin.

İncil'den burada söz etmeyeceğim. İncilin İsa’nın öğretilerinden oluştuğu ve havariler tarafından kaleme alındığı incilin başında bizzat belirtilmektedir. Daha da tuhaf olan şudur ki, Hristiyan inancında Tevrat ve İncil kavramı yerine eski ahit ve yeni ahit kavramı vardır. Eski ahitte yaratılış ve İsa'ya kadar olan süreç, yeni ahitte ise İsa'nın öğretileri mevcuttur.

Durum giderek çetrefilleşiyordu. Sorular soruları doğuruyordu. İşte antik tarihle tanışmam bu döneme denk gelir. Antik mısır, antik Sümer, antik yunan, güney Amerika medeniyetleri ve daha birçokları. Daha önce ismen duyduğum fakat din ile bağdaştıramadığım medeniyetlerden özellikle Sümer medeniyeti ile tanışmam, elime geçen  Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer'deki kökeni isimli” kitabı ile oldu. Çünkü Orta doğulu semavi dinlerin yine Orta doğu medeniyeti olan Sümer kaynaklı olduğunu acı da olsa öğrenecektim.  Sözün özü, birileri bizi çok fena işletiyordu. Antik Sümer ile ilgili pek çok kitap okudum, özellikle de Samuel N. Kramer’in “Tarih Sümer'de başlar” isimli kitabını tavsiye ederim. İlgilenenler için Sümer konusunda söyleyebileceğim tek şey şudur ; Zecharia Sitchin ve Anunnaki meselesi bana göre tamamen palavradır. Bu kişinin kitapları bilim kurgu filmlerine malzeme olmaktan öte gitmez.

Ben,  hiçbir kimsenin desteği olmadan, tamamen kitaplar sayesinde, dinlerin ne denli gereksiz olduğunu öğrendim.  Siz dinden çıkmak üzere olan kardeşlerime acizane tavsiyem ; bol bol kitap okuyun, sevmeseniz bile karşıt fikirleri inceleyin, araştırın, kulaktan dolma bilgiler ile hareket etmeyin. Din konusunda sayfalarca yazı yazılabilir, çok daha derinlere inilebilir, fakat okuyacak kimse olmadıktan sonra ne kadar yazarsanız yazın boştur.  Son olarak söyleyebileceğim şudur; Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir fendir”.  Esenlikle kalın…

SİZDEN GELENLER | Yazan: ADEM

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM

BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM

BU DA BENİM AGNOSTİK OLMA HİKAYEM
(Bir takipçimizin dinden sıyrılma süreci)


Herkese merhaba. Öncelikle sizin gibi bir kitleye hitap ettiğim için çok mutluyum, sizin gibi insanların olduğunu bilmek biraz da olsa gelecek adına umut veriyor. Bu da benim agnostik olma hikayem :)

Adım İbrahim, evet şu oğlunu kesecekken gökten koç hediye edilen şahıstan geliyor adım :) Şuan 26 yaşındayım, yaklaşık bir yıldır da bu düşüncedeyim. Doğma büyüme Trabzonluyum, nasıl bir ortam olduğunu az çok tahmin etmişsinizdir, ailem kendi halinde namazını kılan bir aile. Bende bir dönem 5 vakit namazımı kılıyordum, ne günlerdi be.. Sabah namazına kalkacağım diye İmanım gevrerdi :)

Bende çoğunuz gibi yaz tatillerinde cami kurslarına giden, Arapça ve dua öğrenmeye çalışan biriydim. Hatta hiç unutmam bir keresinde tam Kur'an'a geçmiştim de kurs bitmişti :) Sonra seneye tekrar baştan falan. Ama dua ezberim iyidir:)

Klasik bir Müslümanken aklıma takılan soruları düşünmeye bile korkardım hatırlıyorum o günleri, yatağın içinde tövbe tövbe diye sayıklardım. Nasıl başladığına gelecek olursak, geçen sene iş için şehir dışına yerleştim. Çok değil 6 ay kaldım orada, şantiye ortamını bilen bilir. İşim bilgisayar başındaydı, o yüzden YouTube'da bol bol gezerdim. Karşıma bir video çıktı. Buradaki çoğu kişi de muhtemelen bilir, "Gerçek Mekke Petra" diye bir video. Onu izledim ve allah allah dedim, nasıl olabilir, bu mümkün mü? Bunca yıldır yanlış yere yönelmedik ya.. ve hemen sonrasında bu videoyu çürütmeye çalışan kişilerin videolarını izledim çünkü yanlış olamazdı, olmamalıydı.

Neyse ben videolar alemine kapılmıştım bir kere ama videoları biri içeri girip duyar da yanlış anlar diye sessiz izliyordum :) Sonra hepimizin çok sevdiği tonton hocamız Celal Şengör'ün bir videosu çıktı karşıma, şöyle diyordu: "Kuran’da depremler olmasın diye dağları kazık çaktık yazıyor" Celal hoca ise bunun doğru olmadığını, tam aksine dağların bulunduğu bölgelerde daha çok deprem meydana geldiğini söylüyordu. Nasıl yani, Kur'an bilimle çelişiyor muydu yoksa? Ama nasıl olur? Kur'an bilimsel bir kitaptı, içinde türlü türlü mucizeler vardı. Ama yinede tam anlamıyla sorgulayamıyordum ,çünkü korkuyordum. Aradan birkaç gün geçmişti, şantiyede çok işimiz yoktu, oturup muhabbet ediyorduk. Bizimle çalışan bir çocuk vardı, konu nereden açıldı hatırlamıyorum ama şakayla karışık "ben Hristiyan olacağım" dedi, bizde güldük tabi .Aramızda bir İsmail abimiz vardı, bu sözün üzerine "Hristiyan olacağına ateist ol daha iyi" gibi sözler söyledi. Merak edip sen inanıyor musun abi dedim, yok, bence hepsi yalan dedi. Öyle deyince vay be dedim adama bak, çünkü ömrümde ilk defa bir ateistle karşı karşıya gelmiştim, bizim buralarda pek yoktur böyle insanlar. Neden inanmıyorsun abi dedim? Ya şimdi ben burada anlatamam dedi. Ben de daha fazla üstelemeyip tamam dedim.


Sonra öğrendim ki yanında çalıştığım doktorda inanmıyormuş, vay be dedim nereye düştük :) Doktorun evi uzaktı, bir kış günü evine gidemedi. Ben de "gel bende kal hocam" dedim, sağ olsun beni kırmayıp kabul etti. Yemek falan hazırladım oturduk yedik derken muhabbet etmeye başladık, muhabbetin ortasında açık açık sordum "hocam, İsmail söyledi, siz de inanmıyormuşsunuz" dedim. "Evet" dedi. "Neden" dedim. Ve başladı anlatmaya.

Kur'an'da ki ayetlerden örnek verdi, Kuran’da kölelikle ilgili yazan ayetlerden falan bahsedip "bunları söyleyen Tanrı benim tanrım olamaz" dedi. Şaşırmıştım, Kur'an'da öyle şeyler yazmaz diye düşünüyordum. Bir Müslüman olarak doktoru lafını kesmeden dinledim. Konuşmasını bitirirken şöyle dedi: "tabii ki benim dememle olmaz, kendin açıp okuman lazım, bunlar benim düşüncelerim"

"Ulan 25 yaşıma geldim daha şu Kur'an'ı bir kere açıp Allah bize ne diyor diye okumadım" diye sitem ettim kendime. Hemen ertesi gün işe gider gitmez internetten Kur'an'ın Türkçe mealini buldum, tarafsız olmalıydım, korkmamalıydım. Okumaya başladım ve tabi Bakara suresinde sorular ard arda gelmeye başladı. Şurada niye böyle dedi, burada niye böyle dedi falan. Notlar alıyordum, kağıt yetmiyordu anasını satayım, akşam eve gidince okumaya devam ettim, ettikçe daha çok şaşırdım. Bu mu yani? Koskoca Kur'an-ı Kerim de böyle şeyler mi yazıyordu?

Sonra internet üzerinden araştırma devri başladı tabi ama araştırmalar arttıkça sonuç hüsrandı, yavaş yavaş Müslümanlıktan çıkıyordum. Müslümanlıktan çıkmak ne büyük bir olay, bunu Müslüman olmayan anlayamaz :)) Neyse Celal Şengör’ü görmüştüm bir kere, onun videolarından devam ettim, bu süreci Richard Dawkins, Efe aydal, Turan dursun ve Din ve mitoloji takip etti. Onların sayısız videolarını izledim hemde çok severek. Hele Richard’ın papazlarla atışmaları yok mu, bizdeki hocaların Amerika versiyonu resmen. Hem de üstadın çok güzel ve mükemmel doğrulukta bir sözü var "coğrafya kaderdir". Ne kadar da doğru.

Ulu, yüce, mükemmel, hatasız tanrımız bunu düşenemedi galiba neticede herkes doğduğu yerin diniyle büyür. Bakmayın siz "ben araştırır bulurdum" diyenlere, kendilerini kandırıyorlar anca.. Kimisi de var ki açık açık "ne yalan söyliyim ben Müslüman olmazdım" der. Bende olmazdım.

Neyse bu süreç iki aya yakın sürdü ve sonunda agnostik olmaya karar verdim. Tanrı var mıdır bilemem ama kendimce var olma ihtimaline %51 verebiliyorum, daha fazlası olması imkansız. E tabi ben böyle dinden çıktım da nasıl açıklayacağım bunu çevreme? Uzun süreli bir ilişkim vardı, şuan nişanlım olan kişi ile o zaman sevgiliyiz tabi, zaten uzaktık birbirimize, ona söylemeye karar verdim. Açtım telefonu ama öyle kolay olmadı kem küm ettim, lafı dolandırdım tabi bir yerden sonra anladı ve "sen ateist mi oldun?" diyerek başladı ağlamaya, çok üzüldü. Anlayabiliyordum, inanamıyordu bu duruma. Aslında dini bilgisi yok denecek kadar zayıftı. Bana "neden yaptın" diyordu, "bunu bize neden yaptın?" o bir taraf da ağlıyor ben bir tarafta ağlıyordum. Aklımda deli sorular, ne olacak şimdi? İlişkimizi devam ettirebilecek miyiz, beni bu şekilde kabul edebilecek mi? vs.

İnatla bu durumu kabullenmek istemiyordu, gerçi haklıydı da çünkü benim gibi adamın dinden çıkacağı kimsenin aklına gelmezdi. Telefonla konuşmaya devam ettik bir kaç gün, o hala beni İslama geri döndürmeye uğraşıyordu ama tabi benim dönmeye hiç niyetim yoktu. Kaldı ki insan doğru olmadığını bildiği bir şeye niye inansın. Birkaç gün beni ikna etmeye çalıştıktan sonra aradı ve ayrılmak istediğini söyledi, çünkü o Müslümandı ve ben dinsizdim, artık evlenemezdik.

İşte İslam'ın güzel yönlerinden biri daha "kız alırık ama vermezük :)" Tabi bende bunu kabullenmedim, ona dinin saçmalıklarını anlatmaya çalıştım ama uzaktan olmuyordu. İş yerinden izin alarak memlekete onun yanına gittim, oturduk bir bankta ve konuşmaya başladık. Tabi ben onun düşüncesinin yanlış olduğunu söyleyince tekrar ağlamaya başladı çünkü yanına geldiğim için benim tekrar Müslüman olduğumu zannetmiş. Ona elimden geldiğince anlattım ama çok fazla kafasını da karıştırmak istemiyordum, velhasıl konuşmamızdan bir sonuç çıkmadı ama ben yine de pes etmedim. Telefonla konuşmaya devam ettim çünkü biliyordum ki oda istemiyordu bu şekilde bitmesini. Ve uzun uzun konuşmalarımızın ardından sonuç biraz garipti. O aslında benim Müslüman olmadığı mı biliyordu ama arada bir bana "nesin sen?" gibi sorular soruyordu, insanım diyordum, onu sormadım diyordu. Sırf onun için dinin ne dediğinde Müslümanım diyorum.

Yani anlayacağınız bizimkisi kendini kandırmak, o hala Müslüman ve ben onu o haliyle seviyorum. Aşk işte insana neler neler yaptırır, kaldı ki ben o kadar huriyi çöpe attım ağzımı açıyor muyum :) Şuan yakın arkadaş grubumdan sadece bir kişi biliyor bu durumu, daha da kimseye söylemeyi düşünmüyorum açıkçası. Hele ailem duyarsa vah ne vah, gerçi bahanem hazır: "Bir dönem araştırdım, aklım karıştı o kadar" Ne yapayım dostlar, yaşları almış başını gitmiş bu saatten sonra söylesem ne fayda, varsın onlar beni Müslüman bilsinler. Artık korkacağım yada dua edip bir şeyler isteyeceğim bir tanrım yok ve bu ilk etapta alışması zor bir durumdu ama sanırım artık alıştım. Zaten o kadar aç, yoksul, sefalet içinde işkence gibi hayat yaşayan insanlar varken birde biz dua edip yolunu tıkamayalım, ben sıramı onlara veriyorum, tabi orada onları duyan biri varsa...

SİZDEN GELENLER | Yazan: BULUT

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

AGNOSTİK OLMA HİKAYEM

Sizden Gelenler
sizden gelenler, Agnostik olma hikayesi, Nasıl Agnostik oldum?, Agnostik, Dinden çıkış hikayesi, Artık dine inanmıyorum, Dinden kaçış serüveni, İslamiyetten Agnostisizme,

AGNOSTİK OLMA HİKAYEM
(BİR TAKİPÇİZİMİZİN AGNOSTİK OLMA HİKAYESİ)


Esenlikler arkadaşlar. Hikayeme nereden başlayacağımı bilemiyorum. Dindar muhafazakar bir şehirde büyüdüm. Evet, bildiniz, işte orası. Hala da orada yaşıyorum. Yaşım henüz küçükken, ezan okundu mu? Hemen camiye koşardım. Şadırvanda hızla abdest alır, camiye girerdim. Namaz surelerinin neredeyse hepsini camide öğrendim. Bir çırak, nasıl ki ustasına özenir, ben de müezzine özenirdim. Ben de bir gün kamet getirecek, yatsı namazında amenerrasulü suresini(!) okuyacaktım. Amenerrasulü’nün Bakara Suresinin son iki ayeti olduğunu çok daha sonra öğrendim. Çevremden aldığım takdir hoşuma gidiyordu. Bu ibadetlerde, Allah’ın takdir etmesinden çok çevremin takdir etmesi daha çok hoşuma gidiyordu ama ben farkında değildim.

Ailem öyle çok fazla dindar muhafazakâr bir aile değildi. Aradan geçen zamanla birlikte, aslında öbür dünyada sorumlu tutulacağım ergenlik sonrası, sadece cumadan cumaya camiye gitmeye başlamıştım. Türkiye’de Müslüman dindarlığının kalesi olan şehirde ben de herkes gibi, “eyvallah, inşallah, Allah razı olsun, Allah işini gücünü rast getirsin, Allah izin verirse”’lerle günümü geçiriyordum. Son zamanlarda namaz, oruç gibi ritüelleri tamamıyla bırakmıştım. Ama elhamdülillah Müslümandım.

Eve interneti almamla birlikte, ister istemez önüme; evrim teorisi, ateizm, Allah yok-dinler yalan gibi konular da geliyordu. Bu konuları görünce gözümden ateş çıkacak kadar sinirleniyordum. “Sen kimsin ulan” ile başlayıp arkasından ağıza alınmayacak küfürler yazıyordum. Dinimi karşımdakinin özel değerlerine küfredecek kadar benimsemiştim. Halbuki dinimde küfür ve her türlü kötülük yasaktı.

Üniversite bittikten sonra iş konusunda oldukça sıkıntılar yaşadım. Üç ayda bir iş değiştiriyordum. Birkaç iş yerinden alacağımı alamadığım ve çeşitli nedenlerden dolayı kredi ve kredi kartlarına inanılmaz borçlar yapmıştım. Aldığım para ile ödediğim borçlar bir türlü bitmek bilmiyordu. Bu dünyada borç ödemekten imanım(!) gevremişti. Ama Allah büyüktü. O her şeyin zamanını benden iyi bilirdi. Zamanı geldiğinde beni bu sıkıntıdan kurtaracak, feraha kavuşmamı sağlayacaktı. Hem de bu garantiydi. Şüphe etmek mi? O da ne? Aklımdan bile geçiremezdim. Peki bunun karşılığında ben Allah için ne yapıyordum? Öbür dünyaya hiç yatırım yapmamıştım. “Ulan bu dünya zaten gelip geçici. Hayatım zaten boktan. Bari öbür dünyamı kurtarayım” deyip, bunu nasıl yapacağımı düşünmeye başladım.

Sonunda buldum. Kararımı vermiştim. Eşimi, çocuğumu, annemi, babamı, arkadaşlarımı, kısacası herkesi terk edip, yalnız kalabileceğim bir yere yerleşmek en doğru karardı. Ne kadar yaratıcı öyle değil mi? Daha önce hiç düşünülmemiş, orijinal bir fikir(!) Yanıma bir lokma, bir hırka, bir de Kur’an-ı Kerim almak yeterliydi. Böylece günahtan uzak duracaktım. Çünkü yalan insana söylenir. Hak insandan yenir. Küfür insana edilir. Hırsızlık insandan yapılır. Gıybet insanla yapılır. Evet, en doğrusu insanlardan uzak duracaktım. Böylece artık günah işlemeyecektim. Geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkacağım için, Kur’an’da ne yazıyor bilmeliydim. Bu inziva sonrası hiçbir insanla tekrar muhatap olmayacağım için, Allah benden ne istiyor, anlamam gerekliydi. Arapça bilmediğim için meal okumalıydım. Zaten cumadan cumaya namaz kılıyordum ve okuduğum surelerde ne diyordum, bilmiyordum.  Ara ara “ne diyorum ben surelerle? Allah sorsa ne diyeceğim?” diye din adına olumlu şüphelerim de yok değildi. Fırsat gelmişti işte. Meali okuyacaktım. Meal okumak isteğimin nedenlerinden biri de siyasi olduğu için açıklamak istemiyorum.

Meal okuyacağım fakat, nasıl okuyacağımı bilmiyorum. Nüzul sırasına göre mi? Yoksa Mushaf sırasına göre mi okuyacağım? Kısa bir araştırma sonucu sağlıklı bir nüzul sırası olmadığını öğrendim. Tek çare Mushaf sırasına göre okumaktı. Fatiha suresi ki sure olduğu tartışılır, bittikten sonra Bakara suresini okumaya başladım. Tek kelime ile yıkılmıştım. Daha ilk iki sayfada bildiğiniz dayak yedim ayetlerden. Öyle enteresan cezalar var ki cehennemde, hayal bile edemezsiniz. “Nasıl ya? OHA!” demekten kendimi alamıyordum. Ama pes etmek yok. Bu iş olacak. Bunun bir kolayı olmalı. Belki de cennete gitmek o kadar kolay değil. E hani İslam kolaylıklar diniydi? Evet, benim aklım buradaki ayetleri anlamaya yetmiyor olabilir. Kolaylıklar dini ise bende bir sorun vardı. Şimdiden çelişkiler kafamı kurcalamaya başlamıştı. Allah’ım sen bana yardım et. Tövbe Allah’ım tövbe. Yüz bin kere tövbe. Ne oluyor lannn?!!!

Destek almam gerekliydi. Bu işi kendi başıma yapamazdım. Yeterli değildim. Tahmin ettiğiniz gibi soluğu sohbet evinde aldım. Bir çay ocağı-kafe tarzı mekâna girdim. Olay şöyle gerçekleşti.

-Selamün Aleyküm Hocam, yardıma ihtiyacım var.
-Ve Aleyna aleyküm selam. Tabi buyurun.
-Hocam meal okurken kafama bir ayet takıldı.
-Söyleyin ayeti.
-Bakara suresi falanca ayette şunu söylüyor.
-Hmm… Bak şurada kitaplık var. Gördün mü? Kitaplığın başındaki kişi benden iyi bilir. Ona sor.

Gidip oradaki adama sordum. Yanıt aynıydı.

-Hmm… Bak şurada camekanlı bir yer var gördün mü? Orada oturana sor. O daha iyi bilir.

Gidip ona sordum. Yanıt aynıydı.

-Hmm… Bak şu camda hocanın telefon numarası var. Onu ara. Ne zaman geleceğini öğren. Ona sor.

Buradan bana ekmek çıkmaz. Çünkü “Diş fırçalamak orucu bozar mı?” sorusuna yanıt vermekten ileri gidemeyen bir topluluk orası. Diğer sohbet evlerinin de farklı olacağını düşünmedim.
Aklıma sonradan “Ayetlerimizi apaçık indirdik” ayeti geldi. Kendimden başka hiç kimseye ihtiyacım yoktu. Çünkü ne yazıyorsa oydu. O hızla birkaç günde Kur’an’ın mealini Elmalılı Hamdi YAZIR’dan okudum. Hatta anlayamadığım bazı ayetleri, birkaç mealden okudum. Neredeyse her satırda daha fazla yıkıldım. İnternetten araştırıyorum, tam bir hüsran. Bir hoca beyaz derken, öbürü kırmızı, diğeri mavi diyor. Bu ayetleri Allah yazmış olamaz. Allah bu kadar kötü olamaz. Ama öyleydi. Allah kötüydü. Hayatımın en büyük kazığını yemiştim. Büyük aldatılmıştım.
Çok geçmeden günümüzün popüler felsefe akımı olan deizmi araştırdım. Bana tam uyuyordu. Ama şimdilik. Çünkü peygamberden vazgeçmek yeteri kadar acı ve korku veriyorken, yaratıcıyı nasıl reddederdim?

Yaratıcının ismi artık Allah değildi. Başıma gelen her güzel olayda, başımı gök yüzüne kaldırıp “teşekkür ederim” diyordum. Bütün ritüelim buydu. Peki dünyadaki kötü olaylardan kim sorumluydu? Yaratıcı ya kötü biriydi ya da olaylara müdahale etmiyordu. Yaratıcı kötü olamaz ya? Peki kötü olaylar neden var? Çünkü yaratıcı evreni yarattıktan sonra müdahale etmemişti. Etmeyecekti de. Dua etmeyi bırakmıştım. Teşekkür etmenin de hiçbir anlamı yoktu. Çünkü benimle hiçbir şekilde iletişim kurmuyordu. “Meydey meydey. Ses ver!” Yanıt yok. Belki de evren bizden çok daha üstün zekalı bir yaşayıcının projesiydi. Belki de evren projesini çoktan unutmuş, başka işlere yönelmişti.

Belki de bir simülasyonuz. Bu güçlü bir teori benim için. Çünkü amatör düzeyde kodlama biliyorum ve strateji oyunlarını çok severim. Ne farkımız var bir yazılımdan? Ne malum birinin SIMS oyununda olmadığımız? Peki bu oyunu oynayan tek bir varlık mı? Bu sebeple deizm maceram iki ay gibi kısa bir süreçten geçti. Simülasyon teorisini çökertecek bir kanıt bile teorinin bir parçası olabilir. Alın size bir paradoks.

Hareketli bir evren mi istiyorsunuz? Gerekli olanlar çok basit. Üç boyutlu bir koordinat sistemi ve kinetik enerji o kadar. Zaten her şey önce enerji ile başlamadı mı?

Ama şuna inanıyorum. Eğer yaratıcı veya yaratıcılar, yarattığı evrende, sadece dünyaya baksa, şaşkınlığını gizleyemezdi. Evrim neler yarattı çünkü.

Şu anda şüpheci bir yaklaşım izliyorum. Yaratıcı var da olabilir, yok da. Tek de olabilir, çok da. Çünkü hiç kimse yaratıcıyı görmedi. Elimizde yeteri kadar delil yok. Fakat aklımın almadığı, böyle bir sistemin, sıfırdan meydana gelemeyeceği. Akıl sınırlarımın dışında. O yüzden kendimi şimdilik zayıf agnostik olarak tanımlıyorum.

Son işimde şehirler arası çalıştığım için çevrem değişti. Buradaki insanlara yavaş yavaş kendimi açıklıyorum. Benim gibi gayrimüslim azınlık da olsa bir grup var. Müslümanlardan bazen, şakayla karışık, dinsiz, kitapsız, Allah’sız gibi yorumlar alıyorum. Yanıtım oldukça basit. “Madem Allah var. Neden yokmuş gibi davranıyorsun?” Ayet numarası ile verdiğim bilgiler ise çoğu zaman şaşkınlıkla karşılanıyor. Herkes beni bir hocaya götürmeye çalışıyor. Kimse neyin ne olduğunu bilmiyor.

Kurban Bayramı sonrası bir gün kahvaltı sofrasında eşim, ben ve oğlum oturuyoruz. Oğlum 9 yaşında. Kendisine sordum. “Oğlum, sence biri, kucağına bir koç alıp, gökten inebilir mi?”, Yanıt çok basitti. “Baba güldürme beni. Öyle bir şey olmaz” dedi. Eşime gülerek bakıp “Başka sorum yok” dedim. O da “he hee” diye geçiştirdi. Ben yine de eşime saygı duymakla birlikte gerçekleri anlatmaya çalışıyorum. Bu arada geçen sene kurbanı onun adına kestik. Bu sene kesmedik. Olur da tekrar kurban kesmek nasip olursa(!) eşimin adına keseceğiz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Esen kalın.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Yıldırım ŞİMŞEK

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

EĞER ALLAH VARSA

sizden gelenler, Eğer Allah varsa, Allah varsa bile, Allah'a yapılmış en büyük hakaret, islamiyet, din,

EĞER ALLAH VARSA

Allah varsa bile bence Kur'an ve İslam ona yapılmış en büyük hakarettir.
Bu kanaatte olmamın sebebi:
  • Muhammed'in cinsel hayatını kurtarmak için birsürü ayetler olması. (Ahzab,50,51,37 vb...)
  • Cennette bakire, tomurcuk memeli kızlar gibi vaatlerle Allah'a hiç yakıştırılamayacak bir profil çizilmesi.
  • Sözde KISSAS ayetlerinde "Birisi sizin kölenizi öldürürse sizde onun bir kölesini öldürürsünüz" diyerek resmen zenginleri herşeyin üzerinde tutması.
  • Erkeklere sınırsız eş ve sınırsız cariye alma hakkı verirken; kadınları resmen mal gibi görmesi. 
  • Mahkemede 2 kadının şahitliği 1 erkeğinkine eşittir demesi.
  • Kızlarım miras hakkının erkeğin yarısı kadar olması.
  • İnsanları sürekli savaşa teşvik etmesi, farklı düşüncelere hiçbir hoşgörü göstermemesi.
  • Ayetlerin kendi içinde çelişmesi. Bir ayette "Hristiyan ve yahudilerdende iyi insan olanlar cennete gidebilir" derken bir başka ayette "İslamı hak din olarak kabul etmeyenlerin yeri cehennemdir" demesi.
  • Kur'an geldikten sonra hiçbir dönemde barış sağlanamamış olması. 
  • Muhammed'den sonraki Asrı saadet denilen dönemde bile sürekli müslümanın müslümanı kesmiş olması.
  • Dünyada 60'a yakın müslüman ülke olmasına rağmen bunlardan birisinin bile insanlığa örnek gösterilebilecek durumda olmaması.


  • Tüm müslüman ülkelerde insan haklarının çiğnenmesi ve düşünce özgürlüğünün bile olmaması.
  • Hindularda bile ibadet masrafları gönüllüler vasıtasıyla sağlanırken tüm müslüman ülkelerde müslümanların ibadet masraflarının devlet tarafından karşılanması ve bu paraların vatandaşın vergilerinden karşılanarak açıkça kul hakkı yemeleri. Ve müslümanım diyenlerin bu duruma hiç itiraz etmeyip DİLSİZ ŞEYTAN olması.
  • Müslümanların baskıyla insanlara dinlerini kabul ettirmeye çalışmaları. Kendi dinlerinin reklamını yapmak için devletin imkanlarını kullanmaları ama buna rağmen hiçbir yaralı parmağa işememeleri.
  • Ne Kürtlere nede Alevilere yapılan haksızlıklara ses çıkarmamaları. 
  • Azınlıkları ezmek için ellerinden gelen herşeyi yapmaları ve IRKÇILARA göz yummaları.
  • Ramazan çadırlarını bile belediyelerin bütçesinden yani bizim vergilerimizden karşılayıp kendi dinlerinin reklamını yapmak için sürekli kul hakkı yemeleri.
  • İnsanların uykusuna bile saygı göstermemeleri. Sabahın 4'ünde Hoparlörle avaz avaz bağırarak insanları zorla uyandırmaları.
  • Müslümanım diyenlerin en büyük hırsızlar olmaları. Diyanet işleri başkanının bile milletin VERGİLERİYLE göz göre göre milyonluk mercedese binmesi.
  • Ruhban sınıfının masraflarının milletin vergileriyle karşılanması. 
  • Kur'an'da "Allah insanı en güzel biçimde yaratmıştır" yazmasına rağmen müslümanların bununla çelişerek Erkeklerin PİPİSİNİN kusurlu olduğunu iddiğa edip Allahın yarattığını BEĞENMEYİP, SÜNNETLE düzelttiklerini iddiğa etmeleri. Resmen Allah'a beceriksiz demeleri.

Allah veya Zeus veya Afrodit veya Shiva var mı yok mu bilemiyoruz.
Bunların hepsi birer iddiadan ibarettir. Bir iddiaya dayanarak hiçkimsenin hiçkimseye zulmetme, baskı kurma hakkı olamaz. Bize düşen herkese saygılı olup DİN,IRK gibi bölücü unsurlardan kurtulup sadece İNSAN olarak yaşamak ve zulmedenlere sessiz kalmamaktır.

İnsan olarak öyle yaşayalım ki herkese karşı alnımız ak yüreğimiz pak olsun. Böyle olursa öbür tarafta hesap sorulsa bile hertürlü hesap veririz. Öbür tarafta bir şey yoksa bile en azından bizden sonraki nesiller için daha güzel bir dünya bırakmış oluruz. Olurda dünyada 2 milyar insanın inandığı gibi REENKARNASYON varsa da geleceği güzelleştirmiş oluruz.

Ne Mutlu İNSANIM diyene.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Tosun Alp

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

AMELİYAT İPLİĞİNİ İLK OLARAK EL-ZEHRAVİ BULDU İDDİASI

Ameliyat ipliği tarihi, Antik dönemde ameliyat, Antik dönemde ameliyat ipliği, Bilim, Bilimsel, El Zehravi, El-Zehravi, Hayvan bağırsağından iplik, İlk ameliyat ipliği, sizden gelenler,
AMELİYAT İPLİĞİNİ İLK OLARAK EBU'L-KASIM ZEHRAVİ BULDU İDDİASI

Ameliyat ipliği, antik çağlardan beri farklı materyallerle de olsa kendi kendine iyileşemeyecek yaraların kapatılması amacıyla kullanılmaktadır. Ameliyat ipliklerinin tarihçesine bakacak olursak oldukça ilginç tablolarla karşılaşmak mümkündür.

M.Ö 50.000 ile 30.000 arasında ilk olarak gözlü ameliyat iğnelerinin keşfedildiği düşünülmektedir. M.Ö 20.000’li yıllarda keşfedilen kemik iğnelerinin ise Rönesans’a kadar yaygın olarak kullanıldığı Neolitik kafatasları incelemelerinde açıkça görülmektedir. İğne deliğinin içine doğru büyümüş kemikler, bize hastanın operasyon sırasında hayatta kalmasının yanı sıra ameliyat sonrasında da sağlıklı bir şekilde hayatına devam ettiğini göstermektedir. Bu bulgular, bize ilkel insanların bile cerrahi işlemleri gerçekleştirdiğini açıklamaktadır.

Kuzey Amerikalı Kızılderililer’in koter kullanmaları, Afrikalı kabilelerin kan damarlarını tendonlarla bağlayıp akasya dikenleri ile yaraları kapatmaları, dikiş hattına yerel bitki örtüsünün yardımıyla dikiş atmaları ve sonuna sekiz düğümü atmaları da ameliyat ipliği kullanımının ilk çağlardan beri büyük bir gereklilik olduğunu göstermektedir.

Antik çağlardan M.Ö 1900’lü yıllara geldiğimizde ise Babil kralı Hamurabi zamanında tapınak direğine kazınmış cerrahi uygulama teknikleri görülmektedir. Bu kurallar, o dönemde de ameliyatların gerçekleştirildiğini kanıtlamaktadır. M.Ö 2000 yıllarından kalan yazıtlar ise bize bağlamak ve dikiş atmak amacı ile tel ve sinir kullanıldığını açıkça göstermektedir. Misyoner olan Robert Felkin; 1879 yılında Uganda’da gördüğü koter ve şişleme yöntemi kullanılarak başarılı bir şekilde yapılan sezaryen operasyonunu anlatmaktadır.

Bir Güney Amerikan metodu ise yara dudaklarını büyük siyah karıncaların güçlü çenelerini kullanarak birbirine yaklaştırmaktır. Bu yöntemde karınca gövdesinin, kafayı yara üzerinde bırakacak şekilde büküldüğü ve kopartıldığı bilinmektedir. Antik Yunanlılarda ameliyat ipliği olarak at kuyruklarının kullanıldığı bilinmektedir. Thebes’te bulunan bir cerrahi papirüs ise Mısır’da yara kenarlarını birbirine yaklaştırmak için en çok kullanılan malzemenin keten ameliyat ipliği olduğunu, kollajen ve organik lif kökleri, kuru bağırsak, kuru tendon, at kılı, hayvan deri şeritleri, kadın saçı ve ağaç liflerinin de ameliyat ipliği olarak kullanıldığını göstermektedir. İlk anatomist Yunan hekim Galen ise 1800 yıl önce ilk kez ‘ De Methoda Medendi’ isimli kitabında ipek ve “katgüt”ten bahsetmektedir. Katgütün daha önce de kullanıldığı bilinmesine karşın, katgüt için ilk kaynağın bu kitap olduğu düşünülmektedir.

Daha sonra 9. asırda Arap hekim Razi’nin pratisyen cerrahlara katgüt kullanımını önermesiyle katgütün 1840’lı yıllarda oldukça popüler bir hal aldığı görülmektedir. 1930’lu yıllara kadar kullanılan ameliyat iplikleri genelde katgüt, ipek, keten ve pamuk iken sentetik ameliyat ipliklerinin kullanımına 1941 yılında Poliamid (Naylon) ile II. Dünya savaşı sırasında başlanmıştır. Ardından poliester, poliakrilonitril, poliolefin materyalleri ameliyat ipliği olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu materyallerin hiçbiri cerrahi kullanım amacı ile üretilmemiş olup tekstil sanayisindeki gelişmeler ile tekstilde kullanılmaya başlanmış; daha sonra bu kullanım cerrahi operasyonlarda denenmeye başlanmıştır. 1970 yılında cerrahi kullanım amaçlı ilk emilebilen, sentetik ameliyat ipliği PGA (glikolik asidin bir homo- polimeri (poliglikolik asit)) piyasaya sürülmüştür. Katgüte kıyasla emilim süresi daha geç olmasına rağmen düşük doku reaksiyonuna ilaveten güçlü düğüm mukavemetine sahip olması, PGA’ya ameliyat ipliği olarak geniş kullanım alanı yaratmıştır. Sonralarda da gelişen teknoloji ile değişik kullanım alanlarına hitap edebilecek emilebilir PDO(polidioksanon), PGCL (Poliglekapron), PGLA (polliglikolik ko laktik asit) ve emilemeyen PP (Polipropilen) gibi materyaller üretilmiştir.

Sentetik ameliyat ipliği kronolojisi
  • 1941 Poliamid
  • 1958 Poliester
  • 1969 Polipropilen
  • 1970 PGA
  • 1974 PGLA
  • 1985 Poliglikonat
  • 1989 Polidioksanon
  • 1993 PGCL
  • 1995 PGLA Rapid
  • 2003 Antibakteriyel PGLA (Triklosan)
  • 2006 Antibakteriyel PGCL, PDO (Triklosan)
  • 2010 Antibakteriyel PGLA, PGCL, PDO, PGA (Klorheksidin)
İlkel çağlardan beri hayatımızda yeri olan ve insan sağlığı için bu denli önem arz eden ameliyat iplikleri günümüzde de istisnasız her cerrahi operasyonda kullanılmaktadır. Bu sebeple bu alanda halen daha geliştirmeler yapılmakta, hasta sağlığını ön planda tutarak yeni materyaller denenmektedir. Günümüzde, antik çağlardaki gibi herhangi bir materyalle doku kapaması yapılmasının mümkün olmaması, ilgili testlerle biyouyumlulukları kanıtlanmış olan güvenli sentetik materyallere olan ilginin artmasını sağlamıştır.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Hayati Kartal

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

BENİM HİKAYEM

sizden gelenler, Nasıl deist oldum?, Deist oluş hikayeleri, Neden dinden çıktım?, Dinden neden çıktım,
Tarikatçı bir ailede dünyaya geldim. 19 yaşına kadar doğudaki o tarikatın müridi idim. O tarikattaki şeyhin aklımızdan geçenleri bildiğini sanırdım. 19 yaşımdayken üniversitede fikirleri zehir gibi olan hocaları dinlemeye başladım. Bu tarikatların resmen imPARAtorluk olduğunu gördüm. Durumum daha da kötü oldu çünkü bu defada tüm tarikatlara ve insanlığa düşman kesildim. Hiç kimse gerçek müslüman değildi benim gözümde, herkes kâfir ve dinden dönmüştü. Çokta detay vermek istemiyorum ama siz anlamışsınızdır.

1 yıl bu kafada gezdim 5 vakit namazlarımı kılıyordum oruçlarımı eksiksiz tutuyordum daha önce tutmadığım oruçları ve kılmadığım namazları kaza ediyordum. Daha sonra işe girdim özel bir hastanede. Ameliyathanede anestezi teknikeri olarak çalışmaya başladım. Yoğunluktan dolayı namazlarımı kılamıyordum. Bir iki kaçırdıktan sonra tamamen bıraktım. Ama vicdanım rahat değildi sürekli namaz borcu birikiyordu. Zamanla vicdan azabı kayboldu, çokta takmamaya başladım.

Şuanda 23 yaşındayım çalıştığım hastane iflas edip kapandı. Bol bol boş vaktim var ama hiç ibadet etmiyorum. Youtube'da kırmızı hap diye bir video gördüm. Daha önce gözüme ilişmiş dislike verip geçmişim hiç haberim yok. Videoyu izledikten sonra ya bize anlatılanlar yalansa dedim, tövbe tövbe deyip geçiştirdim. Ama aklıma tohum ekilmişti artık içim içimi yiyordu dinden çıkmaktan o kadar çok korkuyordum ki. Yavaş yavaş araştırmaya başladım. Dinden çıkmama sebep olanlar saymakla bitmez en etkili olanlar kadının dindeki yeri, peygamberin seks hayatı, peygamberin kendine göre yazdığı ayetler, pedofilinin ve tecavüzün açıkça yasaklanmaması vs. vs..

Mesela Hristiyan bir ülkede doğsam İslam'ı araştırmazdım. Derler ya yok araştıracaksın "ben araştırır islamı bulurdum", NAH bulurdun güzel kardeşim...

Öğrendikçe korktum, çok korktum. İçimdeki yok olma düşüncesi beni bitirecekti. Nasıl ölümden sonra hayat olamazdı, yaşamın hiçbir anlamı yoktu o zaman. Sonra evrenin oluşumu, astronomi gibi şeyleri araştırdım, dünyadaki vahşi yaşamı araştırdım ve vahşi yaşamın tam bir kaos olduğunu gördüm. Evrenin de sürekli bir kaos halinde olduğunu anlamam uzun sürmedi her şey kusursuz değilmiş demek ki:). Bigbang'ten öncesi keşfedilene kadar Deist olmaya karar verdim. Yok olma korkusu yüzünden Deist oldum sanırım :).

Beyninde ufacık bir akıl kırıntısı olan araştırır ve doğruları öğrenir. Size de çok teşekkür ederim, gerçekten çok güzel videolarınız var devamını dört gözle bekliyorum. Bilimle kalın saygılar, sevgiler. :)

SİZDEN GELENLER | Yazan: Unknown Muslim

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)