HABERLER
Dini Haber
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sizden gelenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİNİ BASKILAR, İSTANBUL'DAKİ YURDA YERLEŞTİRİLME VE SONRASI

Dinden çıkış hikayesi, Dine inanmamak, İslamı terk etme nedenleri, İslamiyetten ayrılan kişilerin hikayeleri, Neden İslam'ı terk ettim?, sizden gelenler, Din yurtları,

DİNİ BASKILAR, İSTANBUL'DAKİ YURDA YERLEŞTİRİLME VE SONRASI
(Takipçilerimden Orhan K.'nın İslam'ı Terk Süreci ve Yaşadıkları)

Ülkemizde herkes dindar bir aileden gelir iyi veya kötü. Ama kimileri daha koyu Müslüman  olan, kimileri ise daha modern bir ailede doğarlar ve büyürler. Benimki ise koyu denilecek bir Müslüman aileydi. Etkileri hala hafızamdan silinmeyen, Dünya yaşamına dini inanç çerçevesinden bakan bir ailede yetiştim ve büyütüldüm. Ama bilmiyordu ki ailem benim aşırı merak ve soru sorma içgüdülerimin bir gün gelip gelişip büyüyeceğini…

İslam dininden ayrılma sürecimi dönemlere ayıracak olursak çocukluk, gençlik ve olgunluk çağı olarak 3 döneme ayırabiliriz. Çocukluk dönemimde yani 20'li yaşlarıma kadar diyelim koyu bir Müslümandım.  Ailemde 5 vakit namazımı kılmayan yok gibiydi. Ben ise kılardım ama aklımda hep aynı soru olurdu. Zaten bu soru olmasa dinden ayrılma sürecim gerçekleşmezdi. Neden Allah denilen varlık insanlığa gönderdiği bilgileri tekrar kendine okumamızı isteyebilirdi. Hem de başka bir dilde Arapça olarak. Ailem hep baskı kurardı üzerimde namazlarını geçirme oğlum bak cehennemde yanarsın kaynar sular içirirler bak haaa diye sürekli korkutma süreçleri yaşadım. Babamın her zaman sorguya çeker gibi namazını kıldın mı üsteleyişinde bende ‘’ kılmadım sen ne yapacaksın benim namazımı beraber mi yanacağız cehennemde ‘’ diye isyan ederdim. Ama haklıydım madem teker teker sorguya çekilecektik nefsi müdafaamı ben yapardım. Ulen nelere inanmışız yaaa…

Derken ilkokul süreci ve ardından ortaokula kayıt yaptırılmam gerekiyordu. Bilin bakalım hangi ortaokula kayıt oldum tabi ki de imam hatip lisesi ne. Hiç şaşmaz dini bir aileden dini bir okula tabiki de. Babamın beni "oğlum bak hem orada karatede öğretiyorlarmış" (bizim zamanımızda baya meşhurdu Jackie  Chan, Bruce lee vb. filmler) cümlesi hala kulaklarımdadır. İnanmıştım bende saf gibi. Yakışır mıydı inançlı birisine yalan söylemek hem de insanın kendi babasının. Ama sorun yok çünkü tövbe kapısı hep açıktı onlara göre. İlk golü orada yemiştim.

3 yıl süren imam hatip yıllarımdan sonra ailemin dini baskısı artarak devam ediyordu. Doğru onlara göre cehennemde yanmamalıydım. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Onlar baskı yaptıkça ben daha çok soğuyordum bu dinden.

Birkaç zaman sonra babamın bana bir teklifle gelmesi beni çok şaşırtmıştı. Tam da benim o gün için aradığım bir teklifti diyebilirim. Bunalmıştım yaşadığım evden. Başka bir şehir de yani İstanbul'da Kur'an kursunda yatılı olarak ikamet edilebilecek bir yerde dini eğitim görmem isteniyordu. Uzun bir düşünme arasından sonra kabul ettim. Baskıdan biraz olsun kurtulacaktım. Ama bir karar vermek zorundaydım. Gideceğim yer İslam dinin A’dan  Z’ye öğretileceği ve yaşatılacağı bir yerdi. Bir açıdan da evden uzaklaşma daha doğrusu kaçma fikri beni tetikliyordu. Psikolojimin nasıl olduğun varın siz düşünün. Baskılardan dolayı evinden kaçmak, rahat nefes alabileceği bir alanının olması. Tüm bunlar toplanınca siz ne yaparsınız…

Ne dinmiş be arkadaş. Her neyse şimdi ki durağım İstanbul yıl 1997 yaşım ise 15. İrticanın patladığı yıllar 28 şubat dönemini bizzat yaşayarak gördüğüm yıllar. Başımıza gelmeyen kalmadı tepemizden helikopterlerin, kapımızdan polislerin eksik olmadığı yıllardı. Uzun uzun girmek istemiyorum konulara  işte aksiyon ve macera dolu yıllardı. Benim içinse Ku'ran kursu dışında özgür yaşadığım yıllar. 1 yılım bu şekilde geldi geçti. 1 yıl sonra yine döndüm baba ocağına. Kapanmıştı o irtica yuvası. Ama bende derin izler bırakarak…

Ve lise yıllarım başlamıştı. Normal olarak yaşadığım dönemler. Döndüğüm de sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Yürüyüşüm bile bir değişmişti, unutmuştum. Çok garip değil mi. Size garip gelebilir ama öyleydi işte.  Hem unutmak istediğim hem de unutamadığım yıllar. Yazarken bile zorlandığım anılarımın tazelendiği yıllar. Düşünüyorum da çok kasvetli ve ağır bir süreç yaşamışım.

Soru sorma ve çok yoğun düşünme yıllarımdan sonra yaşım olmuştu 34. Yani olgunluk çağlarıma gelmiştim. Para ve gelecek yönünden iyi ama, iş stresi olarak yüksek düzeyde bir mesleğe başlamıştım. Yavaş yavaş dinden  uyanma, farkına varma, şaşırma, sürekli beyin fırtınalarının yaşandığı  kopma noktalarına doğru ilerliyordum  bu dönemlerde. Çünkü bu dönemleri yaşamama sebep olan en önemli kaynaklara ulaşmaya başlamıştım. Yani kitaplara. Kişisel gelişim kitaplarıyla başlamıştım. Erdal Demirkıran  kitapları özellikle  benim düşünce dünyamı değiştirmişti. Aradığım soruların cevaplarına bir bir ulaşıyordum kitaplar yoluyla.

Bu dönemimde böyle  4-5 yıl kadar sürdü. Daha sonraki süreçlerde kitaplardan arta kalan zamanlarımda artık internetin de yardımıyla daha çok bilgi ve video olarak izleyebileceğim bilgilere de ulaşabiliyordum. Youtube  dünyasına  giriş yapmıştım. Herkes eğlence film müzikle vakit geçirirken ben nerede esrarengiz, tarihi olaylar, beyin geliştirici yayınlar varsa onlarla ilgileniyordum.  Beynim hiç olmadığı kadar açılmıştı. Adeta düşünce dünyamın nirvanasındaydım.  Artık ben eski ben değildim. Bunu sadece ben değil arkadaşlarımda söylüyordu. Hatta içimde gizli bir kibir bile oluşmaya başlamıştı. Ne oluyordu bana. Bilmek mi iyiydi bilmemek mi bunu da bilememiştim.

Bundan 1yıl kadar önce tamda bu zamanlar yaklaşıyordum biliyorum. Artık emin olmaya başlamıştım ama yine de başıma bir şey gelirse diye korkuyordum. Yine korku çıktı karşıma. Ama dedim ya emin olmalıydım artık. Ya herru ya merru. Kendim kendime karşı gelmeliydim.  Yalnızlaşacağımın farkındaydım. Ama ne olursa olsun gerçekleri öğrenmeliydim.

Youtube da gezinirken sürekli biri çıkıyordu karşıma Yakup Deniz diye biri. Ama ben hep "bu kim ya" falan diyordum, farklı başlıklar altında ara ara videolar çıkarıyordu. En sonunda dayanamadım kendimi toparladım açtım videoyu. Adam dosdoğru konuşuyor kafadan attığı hiçbir şey yoktu. Ondan sonra sırasıyla Gig Tv, Kütüphane Görevlisi, sizin kanalınız Din ve Mitoloji. Ne kadar aykırı site varsa hepsine bir hışımla dalıp dalıp çıkıyordum. Biz nelere inanıyorduk böyle…

İlla bir şeye inanacaksak bilime inanmalıydık. Evrime inanmalıydık. Hayvanlar arasında akrabalık olduğuna inanıyorduk ama sıra bize geldiğinde kendimizi üstün bir varlık zannediyorduk. Maymundan gelmediğimiz belliydi ama ortak atadan geliyorduk. Tüm veriler bu yöndeydi. Belge varsa inançta olmalıydı. Gerçeklerle yüzleşmeliydik. Bu dünyada rahat yaşayan biri neden hiç bilmediği bir hayali alemin uydurmalarıyla vakit harcasın ki. Biz deneme tahtası mıydık ki tanrı için. Artık emindim dinlerle ilgili anlatılan her şeyden. Hepsi koskoca bir yalandı. Zaten aklı olan bir insan bunlara inanamazdı. Baktım ki ben aslımı bulmuştum. Kurtulmuştum, özgürleşmiştim, arınmıştım bu dinden ve tüm diğer dinlerden. Yalnız olmadığım farkına vardım. Şimdi neye mi inanıyorum? Evrime ve evrenin enerjisine. İspatlanabilirlik derecesine göre her şeye.

Yolunu kaybetmişlere yol gösterdiğiniz için sizlere  ve bu yolda emek harcayanlara teşekkürlerimi sunuyorum. Sağlıcakla kalın. Ne Mutlu Türküm diyene…

SİZDEN GELENLER | Yazan: Orhan K.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

CEMAAT YURDU ABLALARINDAN 'FARKINDALIĞA' UZANAN SÜREÇ

Din baskısı, Dinden çıkış, Dinden çıkış hikayesi, İslamı terk etme nedenleri, İslamiyetten ayrılan kişilerin hikayeleri, sizden gelenler, Cemaat yurtları, Yurt ablaları, Tarikat yurtları,

CEMAAT YURDU ABLALARINDAN 'FARKINDALIĞA' UZANAN SÜREÇ
(Takipçilerimden Sadece İnsan'ın İslam'ı Terk Süreci)


Merhaba 22 yaşındayım ve Müslüman bir aile ve çevrede büyüdüm. Ne kadar Müslüman oldukları konusu ise çevremdeki kimse bence tam olarak inandıklarını zannettikleri dini yaşamıyorlar. Tesettürlüyüm ancak kafamın içi tesettürlü değil.

İlkokul dönemimde her yaz kuran kurslarına gittim ve severek yapıyordum, hem eğlendiğimi hemde öğrendiğimi düşündüm her zaman, yazları benim için kuran kursuna gideceğim eğlencesiyle doluydu, orada hep mutluydum kuran okuma konusunda da epey başarılı bir öğrenciydim, ortaokul ve lisede farklı cemaatlerin farklı birçok ortamında bulundum sohbetlere katıldım yine yaz ve kış tatillerinde yatılı kamplarına gidiyordum hem arkadaşlarımla vakit geçiriyor hemde öğreniyordum, öğreticilerim tarafından hep sevilirdim, yarışmalara katılır geziler yapar sohbetler ederdik. Zaten öğreticilerim her zaman iyi insanlardı, baskı veya şiddet hiç görmedim, ablalar evinde ablalarımı hep çok severdim, onları örnek alırdım. Tabi büyüdükçe kandırılışlarımı fark ettim.

Bir keresinde kandildi, hep beraber salavat getirmemiz gerektiğini sonra peygamberimizin yanımıza geleceğini söylediler, ışıklar kapatıldı, el ele tutuşup salavatlar getirmeye başladık, heyecanla bekliyordum acaba gerçekten gelecek miydi? Sonra gül kokusu duyduk, inanmıştım gerçek olduğuna, çocuktum doğru zannediyordum, tabi şimdi anlıyorum gül suyu döküldüğünü..

O kadar saf bir bekleyiş içindeydim ki her gece yatmadan önce peygamberi rüyamda görmek için ağlayarak dua ederdim.. Ortaokul son sınıfa geldiğimde ise başörtüsüyle tanıştım ve asla zorla kapanmadım. Ailem sadece fikirlerini anlatarak  seçimimde özgür olduğumu, nasıl istersem öyle yapmamı söylediler ve bende 15'li yaşlarda kapandım. Halimden gayet memnundum, hiç bir zaman zor gelmedi ki o zamanlar türbanlı giyim konusunda bu kadar rahat kıyafet bulunamıyordu.

Namazlarımı kılar tüm oruçlarımı tutardım, babam oruçlarımın hepsini tuttuğum için ödüller alırdı, tabii yine cemaatin ablalar evine gitmeye devam ediyordum. Ortaokul dönemimde birkaç kez kuran meali okumaya başladım ancak her seferinde anlayamadığım için ileri zamanlara ertelemiştim. Ortaokul bitti derken sırf başörtüsü için İmam Hatip'e gittim. Lise dönemim çok kötü geçti, ailevi konularda çok sıkıntılar yaşadım, asla ders çalışmazdım, üniversite içinde bir çabam yoktu, çok dağılmıştım yinede Kur'an derslerim hep yüksek gelirdi küçüklükten beri aldığım eğitimler sonucunda Arapça Kur'an okuma konusunda çok başarılıydım.

Cemaat sorunları çıktığı için babam yasaklamıştı ablalara gitmemi, kendi kendime oradaki ablalarımın iyi insanlar olduğunu düşünerek babama sinirlenmiştim. Lisede hadis dersimize giren öğretmeni hatırlıyorum, bir tek o kadın bize çelişkili sorular soruyordu ama kimse bir cevaba varamıyordu. Sorduğu kafa karıştırıcı konular aklıma takılıyordu ama üstünde durmadan geçtim çünkü ailevi olarak sürekli saçma şeylerle uğraşıyordum. Sonra üniversite sınavına girdim ve şehir dışında bir okulu kazandım. Yurda yerleştim.

Yurttan bir arkadaşımla sohbet ederken hadislerin hatalarla dolu olduğunu aslında Allah'ın emri olmayan şeyleri hadislerle onun emri gibi yapmamızdan bahsetti. İlk tokadı oradan yemiştim. Kendime gelme tokadıydı. Oturup düşündüğümde gittiğim kursların hepsinde tek öğrendiğim hadisler, sünnetler ve Kur'an'ın Arapçasıydı.

O tokattan sonra hadisleri araştırmaya başladım ve gelenekler üzerine gelişen durumları fark ettim. Hadislerle gerçekleştirdiğimiz birçok şeyin Kur'an'da olmadığını gördüm. Kadınlara yapılan haksızlıkları gördüm, adet gördüğüm için namaz kılamamam ve oruç tutamamam saçma gelmeye başlamıştı. Yıllarca benim öğrendiğim, yaşadığım, çevremde gördüğüm, çevremdeki herkesin inanıp yaptığı kuralların aslında geleneksel olduğuna inanmaya başlamıştım. Farz olmayan kurallarla dinimi zorlaştırdığımı düşünüyordum. İlk anneme durumu söyledim ve sonra babama. İkisi de ilk başta bana cevaplar vermeye çalıştı sonra işin içinden çıkamadılar ve Kur'an'da yazanın en doğrusu olacağını düşünerek karşı gelmediler (ikisi de bir kere olsun Kur'an meali bitirmemiş insanlardır).

Hadisleri artık reddediyordum, Kur'an'ı savunan biri olmuştum. Bir yıl kadar geçti öyle, zaten namaz kılmayalı yıllar olmuştu sadece bir sorgulama dönemine girerek araştırmalar yapıyordum fiili olarak hiçbirini gerçekleştirmiyordum. Sonra savunduğum Kur'an ne kadar doğru diye sorular oluşmaya başladı kafamda. Neden değiştirilmiş olmasın veya ne kadar emin olabilirdim ki Allah'tan geldiğine dedim ve Kur'an'ı araştırmaya başladım. Sonra Kur'an'daki çelişkili olaylara, ayetlere, bilime ters düşen konulara baktım. Oradan da diğer dinlere ve sonuç olarak yaratıcıyı sorgulamaya başladım. Ben burada doğmak istemedim, bu yaşamda, bu hayatta, bu ailede olmak istemedim. Neden beni buraya yolladı ki? Madem tek doğru din İslam dini neden İslam dinini yaşayan insanlar bu kadar kötü dedim, bunu sorunca "onlar geleneklerle yaşıyor, gerçek İslam'ı yaşamıyorlar" dediler. O zaman kimdi bu gerçek İslam'ı yaşayanlar? Araplar mı? Onlar mı Kur'an'ı en iyi şekilde anlayıp yaşayan topluluk? E onların da ne halde oldukları ortadaydı.

Evrensel olan Kur'an'da sadece Arap kültürüne ait bilgiler doluydu, madem bu kitap herkese inmişti hepimizin anlayacağı bir dilde inseydi dedim. Yüce olan Allah'ın buna gücü yok muydu? İşte böyle böyle yaratıcıya olan inancımı da kaybettim ve Müslümanların deyimiyle "isyan" ettim. Beni seven merhametli Allah hayatımda maruz kaldığım bunca kötülüğe izin veremezdi. Bunu görebilmek için Kur'an mealinin tamamını okumama gerek bile yoktu. Belli noktalara bakınca zaten her şey ortadaydı. Tefsirlere hiç bir zaman bakmadım çünkü bu Kur'an apaçık bir delilse onlar kadar ben de tek okuyuşta anlamalıydım. Ama nereden baksam elle tutulur bir şey göremedim.

Gerçekten düşünen, düşünmeyi seven, bu konularda ön yargısız bir yakınıma danıştım ve yüce merhametli Allah'ın tecavüz edilen bir bebeği nasıl sessiz kalarak izleyebileceğini sordum. İlk olarak kitlendi. Sonra düşündü ve ona da garip geldi. Araştırdığı çoğu yerde ''Vardır Allah'ın bir hikmeti'' sözüyle karşılaştı sonra Hızır'ın çocuğu öldürmesiyle ilgili ayeti okumuş (KEHF,80). Bana onu söyledi. Neymiş o çocuk ileride kötü bir insan olacağı için öldürülmüş, bunu hak etmiş. Buradan da "madem ne olacağımı biliyor beni neden sınava tabi tutuyor ki, zaten biliyor hangi yolu seçeceğimi" sorunu çıkıyor. Böyle düşünerek din konusunun tamamen bir saçmalıktan ibaret olduğuna vardım.

Şuan inandığım bir yaratıcı varsa bile bize anlatılan gibi bir şey değil. Bilmiyorum reenkarnasyon bile olabilir hiç bir fikrim yok. Zaten bu durum epey kafamı kurcalıyor. İlla bir kalıba gireceksem o da ben şuan insanım, benim için önemli olan insani görevlerimi yerine getirip doğru biri olup toplumsal kurallara uyup yaşamayı sürdürmeye çalışmak, kimseyi kırmamak, üzmemek, kötü şeyler yaşatmamak..

İnanın ne zarar gördüysem aşırı dinci insanlardan gördüm. Şimdi bir kesim de var "insanların davranışları ile İslam'ı ve Allah'ı sorgulama" der. Ben de sorarım onlara o insanları yaratan o kusurları veren sizin Allah'ınız ve madem bu din bu kadar doğru ardından giden insanlar neden bu kadar kötü???

Hiç bir dine mensup olmak istemiyorum sadece insan olmak, doğru bir insan olmak, çocuk yetiştireceksem doğru birini dünyaya katmak veya işimde çevremde başarılı olacaksam insanların kalbinde güzel duygular bırakmak istiyorum.

Başörtü konusuna gelincede artık gözümde türban tamamen bir simge, başka hiç bir anlam ifade etmiyor. Ama şuan giyimimden memnunum, bol ve örtülü giyinmek beni mutlu ediyor, kötü insanların bakışlarına maruz kalmamak beni rahat hissettiriyor. İlerleyen zamanlarda annemi veya babamı üzmeden başörtüsünü çıkartmak istiyorum evet ama bunu bir simge olduğu için çıkartacağım. Yoksa özgürlük anlayışım erkeklerin bakışlarını üstüme çekmekten geçmiyor. Bunu söylememin sebebi de baskıdan, başörtüyü zor görmemden veya namaza üşenmemden vb. sebeplerden dolayı dinden uzaklaştığımı düşünmemeleri içindir.

Bilmiyorum belkide toplum biraz daha bilinçlendiğinde her şey daha farklı olabilir. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Sadece İnsan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ (Mstfkyl)



DİNDEN ÇIKIŞ HİKAYESİ
(Mstfkyl takma adlı takipçimden)

Yaklaşık bir yıldır bu vb. kanalları takip ediyorum. Hazırlanan videoları dikkatlice izliyorum.  Ben de aydınlanma sürecimi sizlerle paylaşmak istedim.

Ben hikayemi taa ortaokuldan başlatmak istiyorum: Ortaokulda okurken İslam Tarihi isimli bir dersimiz vardı. O dersin öğretmeni bize Arapların İslam öncesi yaşamlarından bahsetmişti.  Hepiniz bilirsiniz hikayeyi... Kız çocukları canlı canlı toprağa gömülüyordu vs... Tabi bizde inanmaya gönüllüydük. Hani "kız çocukları canlı canlı toprağa gömülüyorsa erkekler bir biriyle mi çiftleşip çoğalıyorlardı?" diye bir soru sormak aklımıza gelmedi. Gelmezdi de... Sonuçta anneden dededen öğrendiğimiz dindi bu.

O dersten hatırladığım diğer ikinci bir konu ise Zeyd Bin Harisi idi. Hani şu Hatice'nin kölesi olan Zeyd. Peygamber ile evlenirken peygambere hediye edilen Zeyd. sonra peygamber tarafından azat edilip evlat edinilen Zeyd... Öğretmenimiz bize Zeyd'in hikayesini bu şekilde anlatınca hepimizin kalbi yumuşamıştı adeta. Sevinçliydik, mutluyduk. Çünkü biz Müslümandık.

O yıllar pek bir şey sorguladığımı hatırlamıyorum. Ramazanlarda orucumu tutar akşamları da teravih namazlarına giderdim. Daha sonraki yıllarımda pek dindar bir insan olmadım, olamadım. Bilmiyorum neden? Cumaları da bırakınca arkadaşlar arasında kendime "Ben az Müslümanım" demeye başladım.

Daha sonraki yıllarımda hac ibadetini çok sorguladım. Yani her şeyi, kainatı, evreni, güneşi,  yıldızları yaratan tanrı neden insanları bir şehre çağırsın ki? Yemen'de ya da Dünya'nın değişik coğrafyalarında bir yığın insan açlıktan ölürken neden bütün Müslümanlar Arabistan'a gidip kurban kesip gelsin?

Sonra üç semavi dinin de kutsal mekanları neden hep aynı bölgede diye bir soru takıldı aklıma. Filistin örneğin. Üç din için de kutsal. Tanrı acaba bu üç dine inanan insanlara gidin Filistin'de bir birinizi kesin mi diyordu?  Ve peygamberler neden hep aynı bölgeye gönderildi. Sorular... sorular...

Neyse yıllarım geçti böyle... Şu an 40 yaşımdayım. Twitter'da gezinirken bazen ülke gündeminde "Kuran oku ateist ol" gibi başlık etiketleri görüyordum. İlgimi cezbeden birkaç tiwet görmüş olmalıyım ki araştırmaya koyuldum. Youtube 'ta Yakup Deniz isimli bi abinin videosuna denk geldim. Video başlığında "Muhammet'in geliniyle olan evliliği" gibi bir şey yazıyordu. O video beni çok sarstı. İzledim. Adam iftira da atmıyordu. Anlattıklarını Azhab suresinin ayetleriyle delillendiriyordu. Yıkılmıştım. İlk olarak ortaokuldaki öğretmenim aklıma geldi.
 Hani Zeyd azat edilmişti?
Hani evlat edilmişti Zeyd?
O nasıl bir azat edinmişlik ki adam karısına bile sahip çıkamıyordu? Bi erkek olarak kendimi Zeyd in yerine koydum, kaldıramadım durumu.

Sonra bu tarz videoları izlemeye ve videolarda anlatılan ayetleri incelemeye başladım. Tam bir şok hali içindeydim. O koskoca, her şeyi yaratan Tanrı, Muhammet istediği karısıyla yatar diye ayet bile göndermişti güya.

Birileriyle konuşmak istiyordum ama kiminle? Herkesle konuşulmazdı bu durum. Bazen sokağa çıkıp "Muhammet hepimizi kandırmış!" diye haykırmak istiyordum. İlk olarak Twitter'dan bazen sohbet ettiğim bir arkadaşıma anlattım durumumu. Nasılsa tanıdığım biri değil, sadece Twitter'dan tanışıyoruz diye düşündüm sanırım ;) Sonra ablama, kardeşime ve arkadaşlarıma anlattım..

SİZDEN GELENLER | Yazan: Mstfkyl

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İMAMLIKTAN DEİZM'E UZANAN DEĞİŞİM HİKAYESİ



DEİST İMAM


Kat’i surette kimsenin düşüncelerine müdahale etme, bir görüş yahut kavram empoze etme veya herhangi bir surette aklını karıştırma gibi bir niyetim bulunmadığını beyan ederek sözlerime başlamak isterim. Biliyorum ki dinin aslında ne olduğu keşfettiğim bu süreci anlatıyor olmam bana herhangi bir katkı sağlamamakla birlikte olası bazı tehlikelere karşı da kendimi savunmasız bırakmama sebep olacaktır. Kendimden bahsederek başlamak istiyorum, zira kim olduğum, içinde yetiştiğim ortam ve bu durumu tetikleyen hususlara ufaktan da olsa değinmeden süreci bir bütün olarak anlatmam mümkün olmayacaktır.

Eski bir Diyanet personeliyim, görevim ise İmam-Hatip’lik. Bu önemli detayı ilk başta belirtip geçmişe sıçramak suretiyle devam ediyorum. Bilmenizi isterim ki bazı verileri sansürleyecek, tam olarak anlatmayacak ve temkinli olmak maksadıyla kendimi ayırt edecek ortalamanın üzerinde ve altında bulunan hususları bu metne dahil etmeyeceğim. Takdir edersiniz ki her şeyi ayrıntılı bir şekilde anlatmam zaten kabullenmekte zorlandığım tehlikeleri daha da artıracaktır.

Müslüman, Tarikat ehli, yani bir tarikata bağlı, samimi olduğuna inanan bir aile ve beraberinde gelen ağır Müslüman bir ortamda bulundum. Yaşıma göre zeki ve aşırı meraklı bir çocuktum. Bu aşırı merakım daha çocuk denilebilecek yaşlarda birçok konuda derinleşmeme imkân sağladı. Yaşımdan büyük kitaplarla ve insanlarla haşır neşir olur, öğrendiklerimle Allaha olan sadakatimi, imanımı, bağlılığımı arttırdığımı düşünürdüm. Tabii bu kitaplar Tarikat ve tasavvuf ehli tarafından kaleme alınan “Kimya’yı Saadet, Gunyetut-Talibîn” tarzında kitaplar olduğu için zihnim çok küçük yaşlarda İslam’ın son çırpınışlarının eseri olan tasavvuf temeliyle kapanıyor kendimi Allahın kölesi ve hizmetkarı olarak görmeme sebep oluyordu. Çok iyi hatırlarım, çocukken yazıp imzaladığım bir sözleşmem vardır, Allah ile kendi aramda yaptığım bir itaat sözleşmesi. Kısaca kendisine bütün hayatımı hibe edeceğimi ve İslam için yaşayacağımı beyan ettiğim, karşılığındaysa yalnızca ve yalnızca kendisinin benden razı olmasını, bu yolda bana yardım etmesini istediğim, kendisine göz yaşları içinde yazdığım bir sözleşme.

Tarikatın ve Tarikat temelli kitapların üzerimde öyle etkileri olmuştu ki, bazı geceler yaşadığım yoğun duygular sebebiyle Kur’an’a sarılarak uyurdum, bunu da gizliden gizliye yapardım, çünkü bizde herkesin bildiği bir klişe vardı, Kur’an’a abdestsiz dokunmak çok büyük bir günahtı, O’nu bel altında taşımak düşünülemezdi bile. Ama yaşadığım çocukluk çok yalnız geçiyordu benim için, zira yaşıtlarımla anlaşamaz sohbet etmekten zevk aldığım büyüklerin ortamına sokulmaz ve kendi ailem tarafından anlaşılmazdım. Ah.. Kaldı ki ben de onları pek anlayamazdım. Faiz haram derlerdi ama faizle bir şeyler alır borca girerlerdi, bazen cüret edip sorardım da özü şu kelimeye varan bir cevap alırdım “Zaruret”. Yalana karşı çok çetindiler ama “beyaz yalan” dedikleri avutmalarla büyütüyorlardı çocuklarını. Bunları görüyor ama sorgulayamıyordum, çünkü onlar büyüklerdi ve mutlaka geçerli bir sebepleri bulunuyordu, hem bu ne cüretti!

Tarikatların toplandığı mekanlara “dergâh” derler, burada üyeler bir araya gelir, sohbetler ve akabinde zikirler icra ederlerdi. Kimseyi zan altında bırakmamak ve tedbirli olmak amacıyla bu zikrin ve tarikatın bağlı olduğu kolu (Kadiri, Nakşi v.b) belirtmeyeceğim. Böyle bir çocukluğun bir sonraki aşaması yoğun bir Kur’an ve Din eğitimine uzanıyordu elbet, şimdi hikâyenin o bölümüne geliyorum.

Bütün ayrıntılarını vermemekle birlikte kısa ve öz olarak Yatılı bir Kur’an Kursunda Ağır bir Kur’an ve dini bilgiler eğitimi aldım hemen akabinde ise birkaç senemi daha vererek hafızlığı da aradan çıkardım. Bilmeyenler olabilir diye düşünerek açıklamak isterim Hafızlık Kur’an’ı Arapça olarak baştan sona ezberleme işine verilen isim, bunu tamamlayan erkeklere “Hafız” kızlara “Hafıze” unvanı veriliyor. Netice itibariyle bütün bunlarla birlikte kaderim benim ilgi alanımın ve merakımın etkin olduğu hususlar önemsenmeksizin benden bağımsız olarak yönlendiriliyordu, tabi ben bunu bir yazgı olarak görüyor, hayatımı Allaha adadığımı düşünerek hayallerimden vazgeçen kişi oluyordum. Bütün bu eğitimlerin, çalışmaların yanında İmam Hatip olmak için gerekli olan temel bilgiler ve ön çalışmalar da eklenince birkaç yılı da mesleğe hazırlık ve sınavdan sınava atlamak suretiyle geçirdikten sonra yüksek ortalamalarla sınav ve mülakatlardan kurtularak bir mezraya atanıp göreve başladım. Bilmeyenler için söyleyeyim birçok memuriyette olduğu gibi imamlıkta da İlk görev her zaman Taşra Teşkilatı olarak adlandırılan köylerde başlar. Neticede artık teşkilatın içinde olduğuma göre inandığım değerler uğruna koşuşturmaya ve insanlara gerçekleri anlatmaya başlayabilirdim derken hiçbir şeyin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını fark ettim. İslam gibi tek tanrıdan geldiğine iman ettiğimiz bir dini temsil etmek ve bildiklerimi aktarmak üzre oradaydım, fakat içten içe çok yanlış hayaller kurmuş olduğumu düşünmeye başladım, bu durum ise bana ağır bir darbe vurdu. Ayrıntıları anlatmak isterdim fakat dediğim gibi anlatmamam hem kendim hem de sizler için daha iyi olacaktır. Tarikat kültürü dolayısıyla bazı yazar ve eserler okunması tehlikeli kabul ettirilir, itikadı bozduğu söylenir, herkesin ilmi seviyesinin bu kitaplar ve yazarların sundukları karşısında ayakta durmaya takat edemeyeceğinin üzerine basılır ve zihnimizdeki duvarlara bir duvar da bu suretle eklenirdi. Bilime, teknolojiye ve Müziğe aşıktım adeta ve inandığım din, tasavvufun da yumuşatmasıyla bunlar hakkında bilgi edinmeme ve derinleşmeme engel olmuyordu. Dolayısıyla -konumuzla alakalı olmadığı için müzik ile alakalı çalışmalarımı belirtmiyorum- bilim ve teknoloji alanında kitaplar, makaleler, dergiler gibi çeşitli içerikler ediniyor; mensubu olduğum din ile bilimsel gerçekleri birbirine bağlamaya çalışıyordum. O güne kadar Kur’an’ı açıp dikkatle ve tarafsız bir şekilde hiç okumamış, önüme serilen yorumlarla dolu meal ve tefsirlerle yetinmiştim fakat bilim ve din arasında bağlantı kurma isteğim beni Kur’an’ı salt bir şekilde okumaya teşvik etmişti. Bunu için önce geçmişte zihnime inşa edilen “biz mealden anlayamayız, yanlış yorumlarız, bizim buna ilmimiz yetmez” duvarını yıkmam gerekti, zaten yıkılan o ilk duvar da zamanla domino etkisi yapıp sorgulama kanallarımı sonuna kadar açacaktı. Tam manada sarsıldığı ve tamam artık, bir şeyler kesinlikle ters gidiyor dediğim ahval ise bana şu olay akabinde üzerimi sirayet etti; Bir gün Youtube’da sıkı takipçisi olduğum Sözler Zamazingosu -hangisi olduğunu anlarsınız muhtemelen- kanalında paylaşılan bir videoya denk geldim, “Evrimi bitiriyoruz” şeklinde bir başlığı vardı ve merak edip tek solukta izledim. Bu arkadaşlar böyle içeriklerle Cahil Müslümanların kodlarına bir şey yüklediler, o sebeple bu tür Müslümanlar; “Evrim Ateizmin En Büyük Dayanağıdır, Evrim Varsa İslam Yoktur” şeklinde bir görüşü benimsiyor ve bu zihin yapısıyla yaşayabiliyorlardı. Ben ise o zamanlar “Mikro Evrim” üzerinde duruyor ve ancak bunun mümkün olabileceğini düşünüyordum. Çünkü İlk insan Âdem ve Havva idi benim için, ayetleri yorum yapmadan olduğu gibi aldığınızda hepiniz için ilk İnsan Âdem ve Havva’dır. Sündürmeleri, sağa sola çekmeleri saymıyorum zira onlar İslam’ın özüne hakaret olup temelde bugün İslam’ı kurtardığı zannedilse de kafa karışıklığı yaratmak ve fikir ayrılıkları hasebiyle insanları birbirine düşürmekten ileriye gidememektedir.  Bilmem ne köşkünün o videosu akabinde merak ettim ve Evrim üzerine araştırmaya, çalışmalar yapmaya, veri toplamaya başladım. Çok kısa bir sürede gerek mikro gerekse makro Evrimin kat’i surette bilimsel bir gerçek olduğunu fark ettim hemen akabinde hatta aynı gün sorgulamamı engelleyen duvarların yıkıldığını hissettim ve zihnimdeki depremin etkisiyle arka planda birikmiş, duvarın ardında saklanmış binlerce sorunun ön belleğime hücum ettiğini hissediyordum. Sanki yukarıdan üzerime kaynar sular dökülmüş gibiydi, neye uğradığımı şaşırdım. O gün başlayan serüvenle birlikte dinlerin nasıl bir yönetim aracı olduğunu, dünya üzerindeki her türlü açmazın, ölümün, şiddetin, gözyaşının temelini oluşturduğunu ve gerçek Tanrı’dan gelemeyecek kadar İnsanî tanrılara sahip olduğunu idrak etmem bir hafta sürmüştü. Yıllarımı verdiğim, hayallerimi uğrunda yok saydığım olguların bu kadar basit bir aldatmacadan ibaret olduğunu fark etmek beni öyle derinden sarsmıştı ki başta ne yapacağımı bilemez bir hale düşmüş olsam da sonradan sonraya bunun aslında çok güzel bir şey olduğunu fark etmeye başladım. Kendime güvenim artmıştı, daha motive ve daha güçlü hissediyordum. Teslimiyet denilen illet tarafından esir alınmış iradem tamamen benim elimdeydi artık. En önemlisi de bu yanlışın, bu karanlığın farkına varabilmiştim, hem de böylesine genç bir yaşta. -Yaşımı net olarak söyleyemediğim için sizlerden özür diliyorum, malum sebepler-

İçimde istemsizce oluşan bir öfke vardı, hayatımı, hayallerimi elimden çalan, bana yıllara mal olan kocaman bir yalanın, büyük bir komplonun açığa çıkmış olmasıyla ister istemez içimde doğurduğu büyük bir öfke. Herhalde Dünya’nın düz olduğunu falan kanıtlasalar bu kadar öfke duyamazdım. O günü çok net hatırlıyorum. Saatlerce, ama saatlerce ağladım. Tam şu an bunu yazarken dahi hüzünleniyorum. Evvela Kitapta apaçık yazanları sündüren, çarptıran, keyfince yorumlayan, İslam’ı savunduğunu düşünen hocalara lanet okuya okuya ağladım, Allah gerçekten tek tanrı olsaydı sizin savunmanıza ihtiyacı olur muydu? Siz kimdiniz ki hem, koca devranda bir toz zerresinin üzerinde adeta bir nötron parçası kadarsınız, sizin neyinize Tanrıyı savunmak. Siz Tanrıyı savundukça parçalanıyorsunuz, parçalandıkça birbiriniz ardına düşüyor, kardeşi kardeşe kırdırıyorsunuz. Siz Tanrıyı savundukça gezegenin ve insanlığın gelmişi geçmişini belliyorsunuz. Siz Tanrıyı savundukça çocuklar ölüyor, insanlar acıyla feryat ediyor. Lanet olsun sizin gibi kendi egolarına ve kibirlerine Tanrıyı alet edenlere… Evet, İçimden bunlar geçiyordu bir yandan da Ağlıyordum; Yanıp küle dönüşen samimiyetime, daha güzel şeyler yapabileceğim en değerli hazineme, zamanıma. Beynim o kadar aşırı yüklenmişti ki, yerimde duramıyor bir sağa bir sola gidiyor arada yere dizlerim üzerinde çöküyor göz yaşlarımla birlikte parkeleri yumrukluyordum. Gerçek çok ağır gelmişti, gerçek çok öfkelendirmişti beni.

Nasıl bir Tanrı yarattıklarını korkuta korkuta kendine taptırabilirdi? Nasıl bir Tanrı böylesine büyük bir devranı yaratıp böylesine küçültebilirdi kendini? Nasıl bir Tanrı yarattıklarından birini seçip onunla konuşur ne söylemek istiyorsa onun üzerinden yarattığı kullarına aktarırdı sözlerini. Benim konuşmaya, hissetmeye ve o his ile imanımı güçlendirmeye ihtiyacım yok muydu? Ben Peygamberden daha mı sağlam bir imana ve kalbe sahiptim de beni ya da bir başka kulunu konuşmak için seçmeyip Muhammed’i seçmişti. Nasıl bir Tanrı bozacaklarını, ayrılığa düşüp birbirini kıracaklarını bile bile genel geçer dinler gönderebilirdi ki? Nasıl bir Tanrı kendi sözleriyle kendi yarattıklarını paramparça edebilirdi ki? Nasıl bir Tanrı İndirdiği dinden kaynaklanan ayrılıkların suçsuz çocukları parçalara ayırmasına göz yumabilirdi? Nasıl bir Tanrı? Nasıl bir Tanrı? Şüphesiz İnsanların yarattığı bir Tanrı… Evet, dinler karanlıktı çünkü Tanrılarını İnsanlar yaratmıştı ve İnsanların yarattığı tanrılar da insanlar gibiydi, Kibirliydi, öfkeliydi, rüşvet alıyor, rüşvet veriyordu, cinselliğe ağırlık veriyor, boş ve belden aşağıyı hedef alan iğrenç vaatlerle, saçma sapan ritüellerle insanları tahakkümü altına almaya çalışıyordu. Böylesine ahmak, geri kafalı bir Tanrı gerçekten de böylesine güzel bir evreni yaratacak inceliğe sahip olabilir miydi? İnsanlar nasıl yakıştırıyordu Tanrılık makamına bu kıt anlayışlı tanrılarını. Eğer bir yerlerde gerçekten bir Tanrı varsa onu aşağılamış olmuyorlar mıydı? İnsanın egosu, kibri her zaman ki gibi çalışıyordu, bunu görmüştüm, insanoğlu tarih boyunca yönetmek, avutmak ve avunmak için sahte tanrılar yaratmıştı. Bütün bunlar zihnimde dolanırken tek bir cümle kurdum ve sildim göz yaşlarımı, “Yarattığınız Tanrıların canı cehenneme!”

İşte bu benim Dinden kurtulurken yaşadığım süreç, biraz duygusalım, dolayısıyla yaşadıklarımı ve hissettiklerimi kelimelere işlediğimi biliyorum. Başta belirttiğim gibi, asla kimseye bir olgu empoze etmeyi düşünerek veya amaç benimsemiş olarak anlatmıyorum, tek istediğim anlattığım sürecin soruları olan kardeşlerime fikir vermesi ve destek olmasından başka bir şey değildir.

Son olarak dinden ayrılış sürecimde okuduğum kaynakların özellikle Türkçe olanlarını yardımcı olması açısından belirtmek isterim;

Turan Dursun Din Bu I-II-III
Muazzez İlmiye Çığ - İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni
İlhan Arsel - Kur-an Eleştirisi 1,2,3
İlhan Arsel - İslam'a Göre Diğer Dinler
Arif Tekin - Muhammed'in Ölümü
Carl Sahan - Cosmos
Richard Dawkins - Kör Saatçi
Bahriye Üçok - İslam Tarihi Emeviler Abbasiler
Bahriye Üçok - İslam'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler

Ufkunuzu Açması açısından;
Stephen Hawking'den dilimize çevrilen kitaplara mutlaka göz atın.

Dinlediğiniz/Okuduğunuz için Minnettarım.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Deist İMAM

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

ALEVİLİKTEN AGNOSTİSİZME YOLCULUK (Ahparig)



ALEVİLİKTEN AGNOSTİSİZME YOLCULUK
Takipçilerimden Ahparig'in Hikayesi

Merhaba. Alevi bir ailede dünyaya geldim. Maraş’tan göç eden ve kolonileşmenin önemini bilen köylülerim sayesinde alevi bir mahallede büyüdüm. Mahallede herkes aleviydi. Bağlama kursuna, cem evine gittim… Sanırım küçük olduğumdan ve bu ritüeller beni zorlamadığından çok fazla üzerine düşünme gereği duymadım. Gerçi babamın dinler ve tanrı için söylediği hicivli sözler ilerde yapacağım sorgulamalar için bilinçaltıma temel oluşturmuştu fark etmeden.

Okul hayatım başladığında yeni insanlarla tanışmamla farklı görüşlerle karşılaştım. Oruç tutan arkadaşlarımı görünce meraktan oruçta tuttum, gusül abdestini söyleyen arkadaşıma hak verdim vs. Lisedeyken bir gün arkadaşım bana bir kitap verdi. Otobüs yolculuğu sırasında yanında oturan ateisti ikna eden bir adamın anlattıklarını anlatıyordu kitap. Sanırım beni arafta gördüğü için öldürücü darbeyi yapmak istiyordu arkadaşım. Ancak adamın argümanları o kadar güçsüzdü ki inançsızlığa giden ilk fitili ateşlemişti. O günden sonra hafiften düşünmeye başlamıştım. Zaten fiziksel olarak büyürken zihinsel olarak da büyüyordum. Ama eleştirilerim kendi çıkardığım varsayımlar üzerinden gidiyordu. İnternetin zor ulaşabilir olmasından dolayı pek fazla araştıramıyordum. Bu şekilde üniversiteye kadar devam ettim.

Üniversitede en yakın arkadaşım ülkücü ve muhafazakâr biriydi. İyi anlaşırdık. Ara sıra din konusu açılınca tartışırdık. Savunmalarım genelde kaynaksız kendi çıkarımlarımdı. Kuran ve din hakkında söylediklerime karşı bir gün ‘Eleştiriyorsun ama hiç okumamışsın. Bir okusan güzelliğini fark edersin’ dedi. Haklıydı. Hiç okumadan eleştirmek yanlıştı. Kuranı okumaya ve araştırmaya karar verdim. Önce internetten genel olarak kurana yöneltilen eleştirilere ve cevaplarına baktım. İlk dikkatimi çeken ayet Nisa 34 oldu. Sonra Kur'an-kadın ilişkisine odaklanmaya karar verdim. Boşanma, miras, şahitlik, cinsel hayat konularında kadının ikinci planda olduğuna karar verdim. Sonra bilimle çelişen ayetlere; dünyanın düz olduğunu ima eden, gökyüzünün görünmeyen kolonlarla tutulduğunu söyleyen, yıldızlara kandil diyen, evrimle çelişen ayetleri gördüm. Git gide netleşmeye başladı fikirlerim. Araştırmaya devam ettikçe kurandaki şiddet dili, peygamberin cinsel hayatının gereksiz detayları ve evlatlığının eşiyle evlenmesi, eşcinsellere karşı tavrını öğrendikten sonra donanımım arttı ve arkadaşımla olan tartışmalarımda artık arkadaşımın cevap veremez olduğunu, benden uzaklaştığını fark ettim.

Kuran hakkında fikirlerimden emindim ama içimde tanrıya karşı sahiplenme duygusu vardı hala. Her şeyin bir ilk nedeni olmalıydı diye düşünüyordum. Deizm kavramı ile tanıştım. Ve tam bana göre dedim.

Şimdiye kadar çoğunlukla teoloji üzerine düşündüğümü bilimin söylediklerini genelde es geçtiğimi fark ettim. Sonra bilimsel araştırmalara ve açıklamalara bakmaya çalıştım. Evrenin başlangıcı ile ilgili teoriler, kuantum vs. Carl Sagan’ın Cosmos belgeseli çok etkileyiciydi. Bu fikirler genel anlamda bir yaratıcıya ihtiyaç olmayacağını söylüyordu. Mantıklı gelmeye başladı. İki tarafında argümanlarına bakmaya başladım. İki tarafta kendince haklıydı ve karşılıklı her şeye cevap veriyorlardı. Sanki iki tarafta haklı iki tarafta haksız gelmeye başladı. Agnostizm kavramıyla bu aşamada tanıştım. ‘Tanrı var mı?’ sorusu insanoğlunun en büyük sorusuydu ve bu konuda iki tarafında bu kadar emin olması mantıklı gelmiyordu bana. Bu kadar zor bir sorunun o derece sağlam cevaplara ihtiyacı vardır. Ve insanoğlu bence bu cevabı daha bulamadı. O yüzden bilmiyorum demek en doğru cevap bence. Belki cevabın bulunduğu bir zaman gelecektir.

“Biz hiçbir şey bilemeyiz. Doğru ancak gerçeğin derinliğinde bulunabilir.”
Democritus

SİZDEN GELENLER | Yazan: Ahparig

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNDEN KURTULMA HİKAYEM (Baran G)



DİNDEN KURTULMA HİKAYEM
Takipçilerimden Baran G'nin Dinden Kurtulma Süreci

Ben Müslüman ve dinine bağlı bir ailede doğdum. Evimin duvarlarından Allah yazıları dolaplarımızda Kur'an'ı Kerim'ler olurdu. Ailem bana çok küçük yaşta dua etme alışkanlığını aşıladı. Her gece yatmadan dua eder öyle uyurdum. İlkokul zamanlarında kuran kursuna gitmeye başladım. Kur'an kursunda her zaman yerinde sayan tek çocuktum sanırsam sadece gırgır şamata ve teneffüslerde yaptığımız tespih savaşı için giderdim.

Arkadaşlarım sayfa sayfa atlarken ben alfabedeydim çünkü o yaşlarda bir çocuk için farklı, ilgi çekici başka şeyler vardı ve Türkçe olmayan,anlamadığım bir alfabeyi öğrenmeye çalışmak ilgimi çekmedi. Zaten sonra gitmeyi bıraktım. Yaşım ilerledikçe varoluşumun gereği sorgulamaya, düşünmeye başladım. 8.sınıf hayatım için dönüm noktalarından biriydi. O sene hem sınava hazırlanıyor hem de Kur'an'ı Türkçe mealiyle okuyordum. Aklıma ilk kuşkuların düştüğü zamanlar işte bu zamanlardı.

Kur'an'ın benim hem etik değerlerime uymayan hem de ahlakıma uymayan bir çok ayeti vardı. Büyüklerimden yardım almaya başladım, ilk önce anneannemlere, hocalarıma sordum soruşturdum. Hepsi bir ayet için farklı yorumlarda bulunuyordu. Din adamlarının konuşmalarını dinlemeye başladım, baktım onlarda farklı yorumlarda bulunuyor. Arkadaş din adamları bile bir ayeti 100 farklı şekilde yorumluyorsa ben nasıl doğru yorumu, doğru yolu bulacaktım.

Bu düşünceler okul hayatımı etkilemişti çünkü sadece buna odaklanmaya başlamıştım. Kur'an'ı okudukça içinde yeri geldiğinde zalimlik, yeri geldiğinde pedofili, yeri geldiğinde ahlaksızlık olabildiğini gördüm. Söylesenize şu an hangi biriniz kadını 2.plana atabilir? Çocuk yaşta evliliği, köleliği savunabilir? Kadınları savaş ganimeti sayabilir? Sırf inandığınız dine inanmıyor diye bir insanın ellerini ayaklarını çapraz bağlayıp kesebilir?

Benim inandığım tanrının gönderdiği kitap bu olmamalıydı. Arkadaş Kur'an'ın tüm ayetleri apaçıktır deniliyor ama din tartışmalarında orasından burasından çekiştirip ''aslında öyle değil böyle demek istiyor'' diye anlatılıyor. Eee nerede bunun apaçıklığı?

Evrenseldir denilen kitap sadece indiği coğrafyaya, indiği zamana göre yazılıyor. Nerede bunun evrenselliği? Bakıyorum, Hz. Muhammed'e tanınan haklar kafamı karıştırıyor. Kur'an'da Hz. Muhammed'e amca kızları, hala kızları helal kılınıyor ama öte yandan hepimiz akraba evliliğinin yapılmaması gerektiğini ve zararlarını biliyoruz. Bir tanrı bunu bilemiyor mu?

Kur'an bana göre inandığımız tanrı kavramını küçük düşüren bir kitaptı. Resmen insan aklıyla alay ediyordu. Liseye geçtikten sonra düşüncelerim daha da derinleşti. Celal Şengör gibi şahsiyetleri örnek almaya başladım. Birçok konuşmasını dinledim. Mitolojiler hakkında bilgi sahibi olmaya başladım. Derinlemesine bunu araştırınca Kur'an'daki bir çok olayın milattan binlerce yıl önceki uygarlıkların mitolojilerinden kopyalanmış olduğunu gördüm. Nuh tufanı, Hz Musa'nın firavunun kızı tarafından kurtarılması, İsa'nın doğumu vs.

Bunlar beni daha da çıkmaza soktu. Yüce, üstün bir varlık bir kitap indiriyor, bunları da binlerce yıl önce yaşamış insanların mitolojilerinden kopyalıyordu. Bunları anlattığım hiçbir insandan yeterli bilgiyi alamadım, kendi inandığı dini bile adam akıllı bilmeyen bir sürü insan gördüm, arkadaşlarımla bunları tartışınca kafir damgası yedim. Sonra Buhari kaynaklarına baktım ve Muhammed'in uygunsuz hayatını gördüm.

Ne zaman güzel bir kadın görse karısıyla cinsel ilişkiye girmesi, küçücük yaşta kızlarla evlenmesi, bir sürü cariyesi-karısı olması ve bunlarla sırayla ilişkiye girmesi. Bunun gibi bir ton saçmalık, Kur'an'daki yetersiz bilgiler, çelişkiler derken artık dur dememin zamanı gelmişti. 10.sınıfta tamamen kendimden emindim. Eğer Kur'an doğruysa bile ben böyle bir dine inanmayı kesinlikle reddettim.

Doğduğumdan beri insanlara dinin buyrukları dinin yükümlülükleri yüklendi. İnsanlar bu kafese hapsedildi. İnsanlar sırf kendi dininden değil diye savaşlar çıkarttı birbirini öldürdü. Bu esaretten kurtulduktan sonra huzura erdim. Ne yapmak istiyorsam özgürce yaptım, hiçbir baskı altında olmadan sanki yıllardır hapishanede olup gün yüzü görmüş bir insan gibiydim. Hiçbir zaman bu kararımdan pişman olmadım. Bizler akıllı varlıklarız, iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı ayırt edebilecek varlıklarız. Unutmayın hiçbiriniz bir şeye bağlı olmak zorunda değilsiniz. Bir dine bağlı olup olmamak yine sizin tercihinizdir ama ben tercihimi yaptım arkadaşlar.
Esenle kalın.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Baran G

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

NASIL AGNOSTİK OLDUM? (Baphomet)



NASIL AGNOSTİK OLDUM?
Baphomet Mahlaslı Takipçimin Agnostik Olma Süreci

İyi günler, adım Baphomet, hayata modern bir ailede başladım. Annem dinden ve “Allah” tan bahsederdi, babam ise ben daha okumayı bilmiyorken resimli oldukları için Tübitak'ın çok hoşuma giden bilim, evrim vb. konulu çocuk kitaplarını alırlardı bana. Ben de hikaye kitabı okumaktansa babamın bu bilim kitaplarını okumayı tercih ediyordum. Babamın geç geldiği bir gün anneme bana kitap okumasını söyledim, hatırladığım kadarı ile kitabın adı “SEN BEN GEN” idi. Kitapta genel olarak genlerin işleyişinden ve oluşumundan bahsediyordu, bir sayfasında insan evriminden bahsediyordu ve kuyruklu maymundan en sonra elinde mızrak tutan bir insana kadar giden bir çizim vardı. Annem o sayfayı okumadan geçti ben de “anne evrimi anlatıyor neden okumadın?” diye sordum, annem ise bu tarz konular için aklımın ermeyeceğini ve evrimin “sadece bir teori” olduğunu söyledi. Ne demek istediğini o yaşımda anlamamıştım.

Sonra mutlu hayatım yavaş yavaş yerini kavgalı ve huzursuz bir aile yaşamına bıraktı, takip eden birkaç yıl içerisinde de boşandılar. Annem benimle birlikte anne babasının memleketine döndü, orayı normalde hiç sevmezdim çünkü evdeki eşyalar beni korkuturdu ama mecburdum kalmaya. Yeni bulunduğum bu ortam alışık olduğum yaşamdan çok farklıydı, sürekli namaz kılıp kuran okuyan ve akşama kadar dini belgesel izleyen bir dedem vardı. Zamanla uyum sağlayıp onlar gibi olmaya çalıştım, babamla birlikte olamadığım için üzülürken aslında bunların bir sınav olduğunu ve eninde sonunda ödüllendirileceğimi öğrettiler bana. Hoşuma gitmişti, çünkü bu dünyada ne kadar sıkıntı çekersek öldükten sonra o kadar mükafat alıyorduk, sınırlı bir süre için çektiğimiz sıkıntılar sonrasında sonsuza kadar ödüllendirilmek benim çocuk aklıma yatmıştı. Yaz geldiğinde ise babamın yanına gider onunla sürekli din üzerine tartışırdım, aslında babamın ailesi de inançlıydı ama babam herhangi bir tanrıya inanmıyordu, o dönemlerde de din hakkında çekinmeden konuşabileceği tek kişi bendim muhtemelen. Tartışmalarımız genellikle felsefikti, öldükten sonra cennete giden insanların sonsuza kadar mutlu kalamayacağını söylüyordu babam, bilim kıyısına babam da çok hakim olmadığından altını doldurabilecek iddialar yapamıyordu en azından beni tatmin etmiyordu cevapları. Bu şekilde 3-4 yıl geçti, ben okuldaki din öğretmeninin etkisi ile koyu bir Müslüman olup çıkmıştım, öyle ki kıyafet ve harf devrimleri yüzünden “halkın günahkar olmasına” neden olan Atatürk’ten hiç haz etmez hale gelmiştim.

12 yaşıma geldiğimde okulun son haftası hiç ders işlenmemesi nedeniyle çok sıkılıyordum ve yanımda eskiden kalma bilim kitaplarından bir ikisini götürdüm, onların kapağını yıllardır açmamıştım ama okulda öğretmenler kitap okumak dışında hiçbir şeye izin vermiyorlardı ve evde çocuklara yönelik başka kitaplar yoktu. Beni tekrar ateşleyen kitap arkeoloji ile ilgiliydi, kitapta “belemnit adı verilen fosillerin zamanında Zeus’un gönderdiği yıldırımlar olduğuna inanıldığından ve ammonit fosillerinin ise insanlara zarar vermesin diye tanrılar tarafından taşlaştırılmış yılanlar olduğuna inanılıyordu.” gibi bilgilerin verildiği bir yeri okurken eski insanların inançları bana çok saçma gelmişti. Sayfanın devamında ise deniz seviyesinden çok yukarıda, dağlarda bulunan deniz kabukları nedeni ile insanların eski çağlarda suların ta dağlara kadar yükseldiğine inandıklarından, bu inancın sırasıyla Gılgamış ve Nuh’un gemisi mitlerine taşındığından bahsediyordu. Gerçekte olan ise tektonik hareketler nedeni ile bir zamanlar deniz tabanı olan bu yerlerin dağlara dönüşmüş olmasıymış. Bu bilgiler beni derinden sarsmıştı, çünkü ilk defa inancım ile bilimin çeliştiğini fark ettim. Kafamda ilk defa bir şüphe doğmuştu ama aynı zamanda ise bu tarz şeylerden şüphe duymanın günah olduğunu biliyordum ve bu beni korkutuyordu. Kendimi dini bakış açısına tekrar sokma umudu ile okuldaki din öğretmeninin yanına gittim ve kitapta okuduklarımı sordum ama doyurucu bir cevap alamadım. O fosillerin şeytan tarafından bizi dinen çıkarmak için konulduğundan bahsetti ve dinozor fosillerinin ise Nuh’un gemisine yetişemeyen hayvanlar olduklarını anlattı. Öğretmene ısrarla bilim ve dinin bir arada olması gerektiğini savundum, bana göre tanrı hem ilk canlıları yaratmış hem de onların evrimlerini kontrol ederek günümüz canlılarını ortaya çıkarmıştı. O yaşlarda Taslaman’ın seviyesine ulaşmışım…

O yaz canım ilk defa namaz kılmak istemiyordu, inancım sarsılmıştı ve cuma namazına gitmediğim için dedem beni dövmüştü. Bunu fırsat bilip bütün yazı babamın yanında geçirmek istedim, babamla saatlerce tartıştık ve en sonunda mantıklı olanın bilim olduğunu ama sadece korktuğum için tanrıyı inkar edemediğimi fark ettim. Yaz bittikten sonra bir alt sınıfta olan bir çocukla tanıştım, kendisi ateistti ve sırf bu nedenle okul bahçesinde diğer öğrenciler tarafından sıkıştırılmıştı. Araya girip her insanın inancı kendine diye çocuğu savundum en sonunda okul müdürü kalabalığı dağıttı ve kurtulduk. Uzun süre birlikte sohbet ettik ve yakın arkadaş olduk. Okulda birçok ateist olduğunu ama kendi kimliklerini sakladıklarını öğrendim, benim gibi sorgulayan birçok öğrenci vardı. Ben de kendimi ait olduğum bir ortamda bulduğum için çok mutlu olmuştum ancak ben tam olarak ateist olmamama rağmen okulda benim ateist olduğum dedikodusu yayılmıştı, teneffüslerde tüm sınıflar çevreme toplanıp benimle uğraşıyorlardı. Bu durumdan bıkınca okul müdürüne şikayet etmeye gittim, annemi çağırdı ve durumu anlattı. Eve gittiğimizde annem ağlamaya başladı ve “sen küçükken namaz kılardın, nasıl ateist oldun?” benzeri şeyler söyledi, odama girip oyuncaklarımı bi koliye kaldırdı ve “sen bunları hak etmiyorsun, yarın bu oyuncakları hak eden çocuklara vereceğim” dedi. Kafamdaki tanrı imajı ailemin ve okulumdaki çocukların davranışlarını hoş görmezdi, bir süre kafamdaki bu tanrıya Hag adını verdim ve benim hayali arkadaşım oldu. Kendisiyle birlikte 8 farklı tanrı daha vardı ama isimlerini hatırlamıyorum, onlara çeşitli görevler vermiştim. Hep birlikte evrene hükmediyorlardı. Zamanla hayali arkadaşlarımla da konuşmayı bıraktım ve tam olarak ateist oldum, ancak son 3 yıldır bilimin soyut kavramları kanıtlayamadığı gibi çürütemediğini düşündüğüm için agnostiğim.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Baphomet

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

8 TESPİTLE İSLAMI TERK



8 TESPİTLE İSLAMI TERK

İslam'ı anlamak ve terk etmek bilinçaltı mantığını çözerek mümkündür. Dini kaynaklarla anlatmak, terk etmek uzun ve zordur. Nedeni kutsal kılıfla üzeri örtülen ideolojiyi görmemek, süslenmesi, insanların kendi vicdanını din sanması ve inancın empatiyi bastırmasıdır.

1. İyilik yapmak zorla, savaşla olur mu ?
Araplar "Türkleri cennet ehli yapalım, gittiğimiz cenneti herkesle paylaşalım" derdiyle mi ordularla dünyaya savaş açıp kan döktüler ? MAKSAT kutsal kılıf atfedilen cihat anlayışının şu getirileri : Ganimet; ülkeyi, devlet malını yağmalamak, köleler; bedava işçiler toplamak, cariyeler; cinsellik ve iş amaçlı kadın köleler, cizye; koruma kılıfı adı altında haraca bağlamak. İşte İspanya'dan Hindistan'a kadar olan topraklardan ganimetler, köleler, cariyeler, cizyeler toplayarak hiç çalışmaya, üretmeye gerek olmadan yaşadılar. Bize kanla, korkuyla yutturdukları cenneti kendileri aşağı indirdiler. Cennet vadi Araplar için soyguna teşvik, bizim için bu cinayetlere katlanmaktı. Tüm bu cinayetler, soykırımlar, kadınları cariye yaparak onları istismarı meşru kılan kılıflarla yayılmıştı bu din. Klasik Arap için, Arap yarımadasının İslam'ı terk etmesi nankörlüktür. İslam'la emperyalizm kurup çölden saraylara geçtiler, cennet hurilerini kadınları cariye yaparak gördüler. Kapitalizm devrindeyse Kabe hiç bitmeyen iyi bir gelir kaynağı oldu.

2. Cennet ve Cehennem iyiler ve kötüler için mi ?
İslam' da cennet yalnız Müslümanlar içindir, Cehennemse yalnız bu dine inanmayanlar için. Yarattığını iyi kötü demeden sadece şu dine inanmadı diye ebedi zulme tabi tutan bir tanrı olamaz. İnsanları dinine göre imtihan etmenin mantığı olmaz. İyilik dolu tanrının şeytanı, izin verdiği kötülükleri, cehennemi olmaz.

3. İslam tebliğle mi yayıldı ?
Eğer İslam tebliğle kitlesel olarak yayılmış ise son yarım asırda her türlü iletişim, ulaşım çağında insanların en az yarısının İslam'a girmesi gerekmez miydi? Allah'ın dininin tebliğ edilişinden sonra 14 asır geçmiş ama dünyanın 80%'i inanmıyor. Bu kadar insanı da "şu dine inanmıyor" diye yakmayı planlamış. İslam asırlar süren savaşlar, haraç, baskıyla yayılmış ve bu güne şeriat rejimlerin idam korkusu, tehdit, taklitle yayılmıştır.

4. Ahlak neyle bilinir ?
Diyorlar ki dinsiz ahlakı temellendirin. Peki dinler ne kadar ahlaklı, bunu nasıl biliriz ? Dinde anlatılagelen iyi şeylerin çoğunun sadece süs olması da bu durumun delilidir: İslam zina etme diyor ama cinsel köle yani cariyelik var (Nisa 24-25; Nur 33), muta nikahı var. İnsan hakları diyor ama kölelik var (Nahl 75-76). Çalma diyor ama ganimet var (Enfal 1, 41, 69 / Feth 19, 20). Zulüm etme diyor ama cihat, zorla dayatma ve cizye haracı var (Tevbe 29). Kadına değerden bahsediyor ama dövmeyi öneriyor (Nisa 34), ve tek kadının şahitliğini kabul etmiyor (Bakara 282) ve mirasta yarım pay veriyor (Nisa 11). Yani halk arasında din hakkında anlatıların tümü süs. Süssüz din olmaz, süssüz din yaşayamaz.

5. İslam ırzı nasıl korur ?
İslam'da zina yapan ve tecavüz edene ceza için 4 şahit şartı aranır (Nur 4, Nisa 15). Şahitli zina grup ilişkilerde olur. Peki kim birine 4 şahit yanında tecavüz eder ki? Tecavüze uğramış kadın şahidi olmadan şeriat mahkemesine gitse iftira suçundan sopayı yer. 4 şahit gibi mantık dışı talebin altında amacı kadını sosyal alandan çıkarmak için güvenliğini kaldırmak yatar. Zaten kadını cinsel obje, eşya olarak gören Arap kültüründe kadınları kendi toplumundan da korumak gerekli.

6. Gerçek İslam nerde ?
Şeriatı uygulamış ilk Müslümanlar asrı saadet dönemi yaşamışsa sonrasında şeriat uygulayanlar neden o dönemi yaşayamaz ? Asrı saadet iddiası hem tutarsız hem kaynakların yazdığı gibi kargaşa, savaşlar, cennetle müjdelenmiş ashabın bir birilerini öldürmesi, sömürmesi dönemidir. 1000, 1400 yıl Müslüman olmanın sonucu ne ? Müslümanlar nerde şeriatı uyguluyorsa "gerçek şeriat yok" deyip suçu dışa atmak da boş. Şeriatı dış güçler yazmadı. Gerçek şeriat yoktur demek için uygulanan dinin başka din olması gerekir. Laik ülkede kendi vicdanını din sayıp "gerçek şeriat yok" demek kolay ama kökü cihat-dayatma olan dinin şeriatı tıpkı pratiği gibidir. Kur'an kurtarıcıysa dünya devletlerinin hukuku bırakıp ayetleri izlemesi germez mi ? Dinimiz iyilik getirdi, şeriat kalkınmadır gibi sözler var olan gerçeği değiştirmez.

7. Aynı dine, kitaba inananlar.
Müslüman toplum huzur dolu olamaz. Çünkü İslam kendinden olmayanlara hükmünü geç, kendinden olup da muhalefet edenleri insan saymadığı için ne ekersen onu biçersin misali dinin özü kendi tarihine, pratiğine yansımıştır. Bidat ehli için ayrımcı hadisler ve alimlerin bölücü görüşleri var. Mezhep birliği çağrıları düzen için takiyyedir. Çünkü her fırkanın akidesi diğerine göre küfür. Tartışılan çoğu konular kaynaklara göre hem doğru hem yanlış yorumlanabiliyor.
Peygamberin cenazesine 17 kişinin katılması, ahsabın birbirini kesmesi, halifelerin öldürülmesi, cemel savaşı, mezhep savaşları ve günümüzde devam edenler gösteriyor ki gerek dini, gerek diğer yaşam alanlarında Müslüman toplumun kardeşliği aynı mezhepten ve aynı kişisel düşünceye sahip olanlar arasındadır. Allah'ı, dini bir olanların huzurlu toplum olmaması, bir birilerinden kendilerini muhafaza etmesi kendi hataları olamaz. Nedeni Arap kültürüne cihat hükümleri koyarak ganimet, köle, cariye, haraç için soyguna çıkmış; cihatla imparatorluk kurmuş bu güruh, bölücü, çelişkili, kültür bozan, uygarlık söndüren bir dine sahiptiler. Bu güruh sıfır empatili, vahşet saçan, bize din diye Arap kültürünü dayayıp cinayetlerine hak kazandıran sömürücülerdi. İslam Arap medeniyeti olduğu için örnek şeriat ülkesi olmadığı gibi örnek Müslüman toplumu olması da imkansızdır.

8. İslam nedir ?
Bizler laik devlette göz açıp büyüyenler olarak İslam'ı görmedik, yaşamadık. İyi niyetli Müslümanlar olarak kendi merhametimizi, laiklik ortamını İslam sandık. İslam diğer dinler gibi sadece hikaye ve inanç üzerine kurulu değil. İslam, toplumu etkileyen Muhammed'in de şahsiyeti üzerine kuruludur. İnsanları güçle susturan, güçle ünvanlar alan, güçsüzken barışçıl, güçlüyken baskıcı, kısaca güç üzerine kurulu bir şahsiyettir Muhammed. Geliniyle (Ahzab 37), üvey kızıyla (Nisa 23), çocukla evlenmeyi (Talak 4) onaylayan, üç taşla taharet tavsiye eden bir dinin dünyaya ahlak ve temizlik dersi vermeye çalışması tuhaftır. 10- 14 asırdır Müslüman olmalarına rağmen İslam hiç bir kavmi ıslah etmemiştir. Çünkü hayatta kalmak, zenginlik, hükümranlık gibi insani arzulara dayanan gerçek hayata dahil olmak için kutsal kılıflarla cinayeti seçmiş, hep düşman edinen, doğal olarak içinde de bölünen çetelerin mücadele ideolojisinin yer aldığı bir dindir İslam. Dünyada tek din İslam olsa yine mutlaka bir şeyler için savaşlar çıkar ve yeni mezhepler akımı başlardı.

SİZDEN GELENLER | Yazan: A.T.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

ARİANY'İN DİNİ TERK ETME SÜRECİ



ARİANY DİNİ TERK ETME SÜRECİNİ ANLATIYOR


Merhaba. Takma ismim Ariany. 22 Yaşındayım ve okumayı, hayatı sorgulamayı, insanların hayatlarını dinlemeye ve onlara bilgim kadarıyla fikir vermeyi seven biriyim. Takma ismim ise hayalimde olan karakter. Bu karakter ne tanımlayan ve benliğimi oluşturan bir karakterdir. Onun hayali olduğunu bilsem de ona sımsıkı bağlıyım çünkü onu ben yarattım ve o benim hayatımın bir parçası. Dinden kurtuluşum da bana yardım eden, sevgi dolu bir dost. İlk önce kurtuluş sürecini anlatırsam bu hayalin neden canlandığını da anlamış olacaksınız. Müslüman bir aile ve çevrede doğup büyüdüm. Hayatım bunun üstüne inşa edildi, bunun üstünde emekledim. Gerçeğim her zaman din oldu. 8 Yaşından beri camiler de din dersi alıyor, din dersi alan insanlara bir arada oluyordum. Camiye gitmekte ilk başta oldukça hevesliydim. Hem arkadaşlarım oradaydı, hem de bir şeyler öğrenecektim. Çocukluğumdan bu yana yazmayı, öğrenmeyi seven biriydim. Hayatım felsefe üzerine kuruludur. Neyse efendim, camiye gittiğim her gün Kur'an derslerini Arapça olmak şartıyla alıyordum. Molalarda da oyunlar oynuyor, kahkalar ile muhabbet ediyorduk. İlk başta oldukça güzel geçen bu yaşantı sonradan yerini şiddete bıraktı. Kur'an ve cüz dersi alırken okuyamazsanız, unutursanız, harf şaşırırsanız vay halinize. Kızılcık veya kocaman bir sopa omzunuzda hissediliyordu. Zamanla gitmekten soğusam da ailem "döver de sever de" diyordu. Çocuktum, gittim. Dayak yiyordum. Okumaya çalışıyor ama beceremiyordum. 15 Yaşına kadar her yaz gitmeye devam ettim. Kur'an'ı öğrenmiş, cüzü okuyordum. Tabi Arapça bir dilde. 16 Yaşımda gitmeyi bıraktım. Çünkü bu yaşta dayak yemek sinirlerimi geriyordu. Sesimi çıkarırsam hem hocadan hemde ailemden dayak yiyecek, çevrede "hocaya karşı geldi, bak kâfire!" Diye dedikodum çıkacaktı. En iyisi bir bahane ile kurtulmaktı. Bu yüzden kendi eğitimimi kendim aldım. Kur'an'ı okumayı kendim öğreniyor, kendim okuyordum ki seneye dayak yemek istemiyordum. İnternetten hem Arapça hemde Türkçe okumaya başladım. Mealleri öylesine öfke doluydu ki, öylesine şiddet içindeydi ki korktum. Okurken aklımdan hep "Tanrı bile ne yapıyor ki hoca nasıl dayak atmasın" diyordum. Sene gelip çattığı zaman ailemi oldukça zor olsa da ikna ettim ama bir fener yandı bende. Bunu 1. Olay olarak ayırmak istiyorum.Tabi Camide olan eğitim haricinde lise de din dersi alıyordum. Hocamız öylesine sinirliydi ki bırakın soru sormayı yanlışlıkla hareket bile yapamazdınız. Öğretmenimiz, sürekli İslam'ın yüceliğini anlatırdı. Ama ben pek dersine odaklanmayan biriydim. Çünkü bu anlatılanları zaten biliyor, defalarca okuyordum. Hayatımın bir parçası olan bir şeyi defalarca okumak beni yavaş yavaş bıktırmaya başladı. Arkadaş çevrem de oldukça Müslüman bir hayat sürüyor, kimi kurslara gidiyordu. Orada gördükleri olayları anlatırken "hay hocamı seveyim" diyordum. Benim hocam bir melekmiş yahu... Dayak atmalar, tehdit etmeler, çocuklara işkence uygulamalar ve daha niceleri vardı. Bu bir kurs için değil, birçok kurs için geçerliydi. Arkadaşlarım artık kurslardan kaçmaya çalışıyorlar, yapamadıkları zaman mecbur ya dayak yiyorlar ya da yine aynı şeyleri dinlemek zorunda kalıyorlardı. Ben ilk başta dediğim gibi insanları dinlemeyi seven biri olduğum için, birçok sırrı biliyordum. Bazı kız arkadaşlarımın yaşadıkları kulağıma geliyordu. Kız arkadaşlarım, bunalmış, korkmuş bir vaziyette olsalar da, ailelerine anlatacak güçleri olmuyordu. Şiddet bir yana efendim, gözlerle taciz, fiziksel taciz, tecavüz girişimleri, yoklamalar ve bazı şeyler yaşıyorlardı. Aileleri onları evden çıkarmıyor, onlara "sen kızsın, edebini bil" diyorlardı. Bazılarının telefonlarına el konuluyor, 17 yaşında ki kız aileden dayak yiyor, kemerle vuruluyordu. Çoğu kurtulmak için evlenmek zorunda kalsa da ailesinin seçtiği eşler yüzünden kurtulamıyorlardı. Aile bitiyor eş dayağına geliyordu sıra. Bazıları 16 yaşında evleniyordu. Tabi, bunlar anlatılırken ben artık hayatı sorgulamaya başlamış, dinlerin ne olduğunu, bu insanların ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordum. İlk başta klasik bir söz geliyordu "bu Müslümanlık değil" nerede değil tam olarak da o. Ama bu sorgulama aileme dert olmuş, baskı altına girmiştim. Ailem bana "detaya ne gerek var? Allah var etti ve o alacak. Kafanı nasıl karıştırıyorlar senin. Okul işte böyle bir yer" diyorlardı. Çevrem, saçlarıma, sakalıma, giysime, arkadaş hayatıma karışıyorlardı. Saçım uzun olduğu için bana "kız mısın sen?" Diyorlardı. Ne alakası var? Kız arkadaşlarımın durumunu az da olsa anlamaya başlamıştım. Sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, okul zamanlarım düzenleniyor, telefonum kontrol ediliyordu. Amaç bu saçmalıkları "sorgulamayı" kesmekti. Bu karakter işte tam bu zaman da ortaya çıktı. Çünkü etrafımda ki insanlar, sorgulamayı bırakın bir kenara konuşamıyorlardı bile. Düşünceleri, bilgileri anlatacak kimsem yoktu. Sorgulamayı kendimle yapıyordum ama cevap alamıyordum. Zarar gören kız arkadaşlarım bile durumdan şikayetçi ama sorgulamaktan da mutsuz gibilerdi. Beni dinlemeyi bir kenara atın, bana bakmamaya başladılar. İnsanlar bana "delirmiş bu." Diyordu. Ailem "Müslümansın sen kendine gel" diye nasihat veriyordu. Ne iş yaptığım, kimle gezdiğim gözetleniyor, söylediklerim yayılıyordu. Bu sayede ailem rahatça beni takip ediyordu. 17 yaşında iken sadece "Dinimiz barışsa bunca savaş neden baba" diye sormuştum. Babam, "Kâfirler çok evladım, onları arındırmak için" demişti. "İyi de baba, bu kanla olmaktansa, bilgiyle ve kanıtla neden olmuyor" dediğimde bana "senin gibiler yüzünden. Müslüman mısın belli değil, burnun havada, tutturmuşsun bir şeyler " demişti. "Ama, onlar sorguladıkları için bu halde olamazlar mı?" Babam sinirlenmişti. "Ne diyorsun sen evlat, Allah'ı sorgulamak kimin haddine. O hepimizi seviyor" demişti. Devam edersem dayak yiyeceğimi bildiğimden içimden "Hadi oradan, bu yüzden kız arkadaşlarım evden çıkamıyor. Sırf kız oldukları için mi koruyor onları yoksa düşkün olduğu için mi" diyordum. Hayali karakterim bu zamanlarda yetişmişti bana. Onu kendim yarattım, kendim büyüttüm. Duyduğum sırlar, dertler alevlendirdi onu. Ona, öğrendiklerimi anlatıyordum o da bana cevap veriyordu. Düşünüyor, doğruyu bulmak istiyordum. Bana sürekli "Hey, deney faresi, nasılsın?" Diyordu. Haklıydı da. Deney faresinden farkım yoktu. Dünya labirentim, Allah beni deneyen, bu İslamcılar da enjekte edilen ilaçlardı. Hangi yöne gideceksin? Aria ile olan yani hayalimle olan bir konuşmam daha açıklayıcı olur sanırım.
"Allah, seni deniyor mu?"
"Öyle diyorlar."
"Peki buna emin misin?"
"Aslında pek değilim"
"Yahu, senin geleceğini bilen, seni çizdiği çembere rağmen yakacak olan biri seni neden denesin. Bunca şeyi yarattıklarını denemek için neden yapsın? Küçük çocukların haberlerini görüyorsun. Sırf birileri iyi olacak mı diye gelecekleri yok olan çocukların suçu ne? Hani, savaşa gitmemişsindir ama yolda giderken bir kurşun omzuna isabet eder ya, buna 'lanet olası kurşun' dersin, bundan ne farkı var bu durumun?" Kafam oldukça karışmıştı. Çünkü sadece Türkiye veya İslam için değil, dünya ve dünya dinleri için aynı şeyi düşünüyordum. Belgeseller de kendini İsa olarak görenler, din için savaş açanlar, küçük çocukları bile kutsayanlar, Tanrı adına köle olmasını isteyenleri görüyordum. Çevrem de olanlar beni öylesine zorluyordu ki. Tüm bunlar tanrı için mi? Her şeyin basit bir Domino taşı olduğunu çözmüştüm. Şeytan taşlamak için taş alırsın ve atarsın. Bu taşa para verirsin ama taş tekrar satılır. Sen gibiler taş attıkça o taşlar yeniden ve yeniden satılır. Eğer şeytan taşlama olmasa satış olmaz. Ekonomik kazanç işte bu. Eğer Amerika'da veya başka bir ülkede bir dinde değilseniz, bir inancınız yoksa takip edilemezsiniz. Çünkü, sizi eğiten kişiler bellidir. Eğer onların eğitimi dışına çıkarsanız sonuçlar ve olasılıklar artar. Bu durumda, size sürülen eşyalar ve satılan diğer şeyler değişir. Eğer bir toplum Müslüman ise Kur'an eğer değilse İncil eğer inançsız bir kesimse ona göre ürünler getirilir ve pazarlanır. Camiler, kiliseler için verilen paralar, dönen ekonomik oyunları göstermektedir. Yani, siz eğer inançsız biriyseniz, hem köle olamaz hemde alacağınız ürünler azalır. Stratejik bir plan.Bunu çözmeyi başardığım zaman dinin ekonomik kazanç olduğunu, tamamen görünmez kameralar ile izlendiğimizi ve korkutularak bazı şeylere engel olunmasını anlamıştım. Kur'an'ı Türkçe okuyunca zaten değişmeye başlayan fikir oldukça güçlenmiş, oldukça büyümüştü. IŞİD gibi, bir ülkenin stratejisi olmak istiyorsanız veya bir kişiyi ortadan kaldırmak istiyorsanız ona sadece kâfir deyin yeter. Çünkü Tanrılar, bir kâfire verdiği o önemsemeyi, bir çocuğa gösterse idi, bir kez ona bakılmasını söylese idi, koskoca Allah veya diğer tanrılar "Çocukları koruyun" deseydi, bugün savaşlarda, kaoslarda ve türlü iğrenç vak'alarda çocuklarımız ölmeyecekti. Asgard, Valhalla, Diğer cennetler umurumda bile değildi artık. Bizim zaten bir cennetimiz vardı ve biz ona sahip çıkamıyorduk. Hayali karakterim Aria, çevremin cesaret edemediği sorgulamayı yapıyor, benim korkularımı yok ediyor ve tüm o anlatım isteğim tamamlanıyordu. Hayali karakterim ve dinden kurtuluş sürecinin oluşumu tamamen bundan ibarettir.

Ey Toprak ana, ey güzel gökyüzü ve narin bulutu.
Nice dert açtık başınıza, nice gürültü ve uğultu.
Bir kere susmadık, bir kere durmadık ve bir kere sizi duymadık.
Toprak ananın evini görmedik. Ne bir aslanı ne suda yüzen kuğuyu.
Güzel gökyüzünü resmetmek yerine onu kirlettik ve kazanç uğruna öldürdük.
Suyumuzu zehir yaptık, gönlümüzü çamur.
Din getirdik, toprak anaya kan döktük.
Kural getirdik, büyükleri köle yaptık, çocukları boğduk.
Bilirim, kötüyüz biz. Ama ne Roma'yız, Ne İsa ne de Hitler.
Biz, bazıları seni seveniz, seni öğreten, seni kollayan çocuk.
Bebekleri öpeniz, kuğuyu neşeyle izleyen.

Teşekkür ederim, iyi ki varsınız.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Ariany

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

ESKİ CEMAATÇİNİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ



ESKİ CEMAATÇİNİN DİNDEN ÇIKIŞ SÜRECİ


Merhaba öncelikle tüm arkadaşlara. Ben şu an üniversite okuyan bir arkadaşınızım. Kendimden bahsetmeye başlarsam klişe olacak ama çok dindar bi ailede yaşıyorum. 7 yaşındaydım bütün namaz surelerini ezberlediğimde, Ayetel Kürsi'yi ezberlediğimde, sular seller gibi kuran okumaya başladığımda. Bizim aile Adıyaman cemaatine bağlı tamamen İslam üzerine yaşayan bir aile. 11 yaşındaydım bu cemaate bağlı bir kursa yazıldığımda.

Okul sonrası oraya giderdik derslerimize yardım ederlerdi namaz kılardık sohbet ederlerdi bize. Gördüğüm tek şey İslam yaşantısıydı, babamla evde cemaat olarak namaz kılar, ona müezzinlik yapardım. Sabah namazlarına kadar kıldırırdı babam bana. Bu cemaatin dergahına giderdik babamla orada arkadaşlarının çocuklarıyla falan da yaramazlık yapıyoruz tabi keyifler yerinde benim için. Hatme diye bir şey vardı mesela gözlerimizi kapatıp yuvarlak oluşturuyoruz ve elimizdeki taş kadar sure okuyoruz. O an oraya melekler, peygamber, cemaatin lideri olacak zatın ruhu falan alayı inermiş gözlerimizi açarsak oraya inen rahmeti göreceğimiz için kör olurmuşuz hatta bu 3-5 kişinin başına gelmiş bunu bize anlatıp gözümüzü korkuturlardı bizde aynen uygulardık. O saçma ritüeller o kadar küçük yaştan beri bize dayatılmıştı ki hepsi çok çok normaldi. Buraya gelen insanlar genelde önceden kötü işlere bulaşmış, birileri vasıtasıyla buralara yönlendirilmiş ve burada duyduğu kerametlere hayran kalıp buradan ayrılmayan kişiler ve şeyhlerinin tek lafıyla yapmayacak şeyleri olmayan kişiler maalesef.

Ben büyüdükçe buradan uzaklaşmaya başladım. Babamın her akşam buraya gitmesi ilk başta beni buraya sonra da genel olarak İslama karşı tavırlı yapmıştı tabii istemsizce. Çünkü o farkında değildi belki ama evimizde muhabbeti geçen tek konu neredeyse buydu onun dışında ne yapsak babam bizi kötülüyordu. Ama hala koyu bir din savunucusuydum. Babam benim 5 karış suratımı görse de namaz çok önemli diyerek kıldırıyor, Kılmasam evde kıyametleri koparıyor hatta benle günlerce konuşmuyordu. Bense artık pes etmiştim lise çağıma geldiğimde tarikatların sahtekarlıklarını düşündüğümde zaten canlı olarak gördüğüm için (Adıyaman'a 5-6 kez gitmiştim) fark etmem çok kolay oldu. Bundan babama hiç bahsetmedim beni evlatlıktan reddederdi o sinirle. 1-2 ay öncesine kadar ise hala sorgulamadan tam takır inanırdım ibadetimin zerresi kalmamış tabi orası ayrı.

Bu aralar boş vaktim fazla, Youtube'de karşıma cemaatlerle ilgili yaptıkları yolsuzlukları anlatan bir videoyu izledim ve kanalın diğer videolarını da izleyince ateist olduğunu anladım. Bir kaç videosunu daha izleyince küçüklükten beri doğru kabul ettiğim bazı şeylerin ne kadar saçma olduğu kafama adeta dank etti. Mesela o dergahta bir gün biz gençleri toplayıp şunu dedikleri an aklıma çakıldı. Oraya yıllardır gelen bir adam bize tam olarak dedi ki "Şeyhimiz Allah ile görüştü ve Allah şeyhimize bu dünyanın artık küfürden geçilmediğini ve kıyameti koparacağını söyleyince şeyhimiz mürşitlerinin bu durumu düzelteceğini biraz daha zaman istediğini söylemiş yani bu durumu kurtaracak gençler bizmişiz dünya bizim son çabamız için ayaktaymış."

O zaman bu cümleyi hiç birimiz sorgulamadık, bu tarz saçmalıklar Efe Aydal, Celal Şengör gibi kişileri dinledikçe aklıma düşüyordu. Henüz ne olduğumu kararlaştırmayacak kadar taze bu durumlar ama dinlere hiç bir şekilde inanmadığımı rahatça söyleyebilirim artık. Ne kadar zamanında inanmış olsam da diğer arkadaşlar gibi hayat felsefem din üzerine olmadığı için çokta büyük boşluğa düşmedim önemli olan hayatınızı, ideallerinizi kendi benliğinize adamanız bence. Dikkat çekmek istediğim konu ise cemaatler tabii ki. İnsanımız doymuyor bir şeyleri yüceltip hiç sorgulamadan hayatını bu şeylere köle etmeye halbuki babam bu konu dışında zekiliğini takdir ettiğim ince düşünebilen birisidir ama gençliğinde boşa yaşadığını düşündüğü zaman burayı bulunca burayı her şeyden öne çıkardı. İşini, ailesini, attığı adımı bu adamların dediği gibi düzenledi. Bense önce bu cemaat safsatasından ardından dinden sıyrıldığım için mutluyum.

Kendinizi benim yerime koyun ailesi, sülalesi bu kadar bağlı insanların içinden düzgün bir psikoloji ile sıyrıldım. İlerisi için araştırmalarım durmadan devam ediyor çünkü 2 ayda üstü kapatılacak konular değil ve insanlığın geçmişten günümüze ki hali gerçekten ilgi çekici. Araştırmaya, aklımızı kullanmaya devam arkadaşlar. Hepinize bol sabır, çünkü çok lazım olacak..

SİZDEN GELENLER | Yazan: Eski Cemaatçi

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

3 TAKİPÇİMİN DİNDEN KURTULMA HİKAYESİ



POYRAZ
Öncelikle hepinize merhaba din ve mitoloji takipçileri. Benim adım Poyraz Ali Kalyoncu  (soyadımı  paylaşmanızda bir sakınca yok) 14 yaşındayım ve yaklaşık 1 senedir deistim. Neredeyse hepimiz gibi Müslüman bir ailede doğdum. Annem ve babam ikisi de Müslümanlar. Annem babama göre daha az muhafazakar olsa da yinede dini bana bir noktaya kadar öğreten oydu. Ailem ayrı olduğundan annemle büyüdüm. Zaten küçük yaşlarda sorgulamaya başlamıştım, aklımda bazı sorular vardı. Hayvanları neden kurban ediyoruz veya Allah neden bizi önemsiyor gibi şeylerdi bunlar. 8,9 yaşından beri oruç tutuyordum ve aynı zamanda Kur'an kursuna gidiyordum. Babam söz vermişti, eğer Kur'an okumayı öğrenirsem beni bir daha o yere göndermeyecekti. Ben bir yaz boyunca kafamı Kur'an'dan neredeyse hiç kaldırmadım, okuduklarım ise hep Arapçaydı. Dolayısı ile okuduklarımdan hiçbir şey anlamıyordum. Yaz bitti, okullar açıldı derken bir sene daha geçti. Tekrar yaz geldiğinde babam bana Kur'an kursuna gideceksin dediği zaman çok sinirlendim. Babama da dine de ilk defa o gün karşı çıktım. O andan itibaren biraz çocuksu bir şekilde araştırmaya başladım, araştırma sürecim yaklaşık 2,5 yıl sürdü. Bu süreçte ilk önce Evrim Ağacı tarzı bilimsel kanalları ve sonrasında ise din ve mitolojiyi buldum. Aslında bu buluş sürecim benim için bir dönüm noktasıydı çünkü artık kendime deist diyebiliyordum. Aklımda bir soru kalmamıştı. Din ve mitolojien bulduğum ayet ve hadislerle kendimi savunabiliyordum. Savunduğum kişi ise din öğretmenimdi.
Açıkcası anlatığı şeye kendisinin de inanamadığını söyleyebilirim. Derste konu geldikçe sorular sorup dersin ilk 10 dakikasından son dakikasına kadar dersi tıkıyordum. Adam resmen cevap vermek için çırpıyor ama veremiyordu çünkü cevabı yok. Yok işte kardeşim ne zorluyorsun bu kadar.
İnandığı dini bilmeyen o kadar çok insan var ki eminim bu yaşıma rağmen dinlerini çoğu Müslümandan daha iyi biliyorumdur.
Araştırmak insanın doğasında olan bir şeydir ve eğer yaratılış gerçek ise bu özelliği bize Allah kendisi vermiştir. Bu yüzden cezasının olması kadar saçma ve çelişik bir şey yoktur.
Bilimle kalın abilerim, ablalarım ve dostlarım.

SRABYA
Merhaba, ben Srabya. Aşırı sağcı bir babanın oğlu olarak doğdum. Küçükken bana empoze edilen Allah ve sağcılığı benimsedim. Her çocuk gibi bende kuran kursuna gittim fakat çocuk olduğum için aklım hiç bir zaman kuranda olmamıştı oradan öğrendiğim tek şey bir varlık var ve bizi istediği gibi yönetebilir. Eğer onu kızdırırsak cezalanırız gibi şeyler. Kuran kursuna yine gittiğim bir gün namaza girdik namaz sonunda hoca sinirli bir ses tonu ile '' yarın herkes fatihayı ezberleyip geliyor. Yoksa ceza var'' dedi. O güne kadar ben ailemden bile ceza görmemişken başka birinin beni böyle korkutmasın gerçekten soğuttu beni ve bir daha asla kuran kursuna gitmedim. Yaşım 8 9 civarındaydı. Fakat 9 yıl boyunca bana empoze edilen dini 6. Sınıfa kadar yaşadım. Namazlar gittim sürekli günah işliyorum diye korkup namaz kılıp sürekli tövbe ediyordum. Sürekli Allaha sığınıp dualar ediyordum ve bu dualar genellikle ailem sağlıklı olsun dedem hastalığından kurtulsun gibi istekler oluyordu. Sürekli ateist olanları aptal görür kendimi '' muhteşem Bi kitap kuran nası inanmıyorlar? '' diye avuturdum. Dinden kopmamın ilk nedeni abim oldu. Benden 14 yaş büyük bir abim ve 7 yaş büyük Bi abim daha var. Büyük abim ateistti ve açık açık söylüyordu. Küçük abimle de ben abimi yarım aklımızla yanıldığını falan ispat etmeye çalışıyorduk falan. Bir ara 7. Sınıfta 12 li yaşlarımda kafama dank etti ve ibadet işleri gerçekten neden var diye düşünmeye başladım. Din öğretmenlerine soru sorarken çekiniyordum çünkü bulunduğum bölge dolayısıyla herkes dindardı ve soru sorduğumda salak mısın bunlar nası sorular gibi söylemlerle karşı karşıya kalıyordum. İlk dinden çıkma sebeplerim cehennem, imtihan ve bazı çelişkilerdi. Bir tanrı neden bizi cehenneme yollar? Neden imtihan oluyoruz Allah'ın buna ihtiyacı mı var?  Ve bazı çelişkilerdi beni arada bırakan.

Bir süre geçti ve gerçekten arada kalmıştım. Çünkü ön yargılı kırıp dine Müslüman olmayan biri gibi baktığımda bunun insan doğasına aykırı olduğunu görmüştüm.
Zorlamalar şiddet savaş en çok bu dinde vardı. Dinden çıkan hemen hemen herkesin yaşadığı gibi arada kaldıktan sonra kendimi Kur'an'la kandırdım. Kur'an mucizeleri denen olaylara inanmaya başladım ve ateistlikten tekrar dine döndüm, hatta döndüğüm ilk gün namaz kıldım ve psikolojik olarak rahatladım.

Fakat artık araştırmayı öğrenmiştim elimde İnternet vardı. Yine bir tarafsız araştırma yaptım ve mucize diye bir şeyin olmadığını, hepsinin uydurma olduğunu açık açık gördüm. Kandırılmış hissettim ve dün tapındığıma o gün düşman olmuştum, çok zor zamanlardı.
Ardından evrim teorisini keşfedince semavi dinlerin gerçek olmadığına tamamen inanmıştım. Kur'an okumaya karar verdim ve inanır mısınız Bakarayı bitirip bıraktım. Buna inanan insanlar var diye halimize acıdım resmen.

Şuanda inancımı merak eden olursa agnostik ateistim. Dinden çıkarken hayat boşa mı? Din yoksa neden yaşıyorum? Her şey boşa mı? diye düşünüyordum. Zaten birçok Müslümanı dine bağlayan kilit nokta da budur. Fakat çeşitli zorluklardan sıyrılıp gerçekten dinden kurtulursanız mutlu oluyorsunuz. Elbet anlattıklarımı dindar arkadaşlar izleyecektir. Arkadaşlar Kur'an mucizesi diye bir şey yok kandırmayın kendinizi araştırmalar yapın, korkmayın. Dinlerin alayı yalan dolandır. Evrim teorisine bakın, araştırın. Evet Müslümanken bende maymundan nasıl geliriz diye gülüyordum fakat işler öyle değil, lütfen ön yargınızı kırın. Sevgilerimle.

ENKİ
Merhabalar benim adım Enki (tabi ki gerçek ismim değil)
Benim dinden çıkma hikayemi size anlatmak istiyorum. Ben çok dindar bir ailede doğdum annem babam 1960'ların sonunda Almanya'ya geldiler bende Almanya'da doğdum büyüdüm. Çok küçük yaşlarda namaza başladım, camilerde yatılı olarak kaldım.14-15 yaşlarında ilk defa kafamda sorular oluştu ve hocalara sorular sormaya başladım. Bunlar ilk başta çok basit sorulardı.Mesela yılbaşında havai fişek patlatmak neden günahtır gibi.

Aldığım cevaplar hiçbir zaman tatmin edici olmadı.Arada bir soru sorduğum için Tokat bile yediğim olmuştur.28 yaşıma kadar namazımı kılıyor orucumu tutuyordum, hatta imanım o kadar kuvvetliydi ki müzik yerine Kur'an dinlemeyi tercih ediyordum.Arabada sürekli büyük bir hayranlıkla Abdul Samet'i dinlerdim.Yani anlayacağınız iyi bir Müslüman olmaya gayret ediyordum. Peki ne oldu da ben bu İslam dinini terk ettim? Şöyle söyleyeyim ben araştırmayı soru sormayı çok seven biriyim. Bir gün cuma namazından sonra her zaman olduğu gibi yine para toplanıyordu.Bu sefer Somali'ye. O an düşündüğüm şey neden sadece Müslüman olan ülkelere ve ya kişilere yardım ediliyordu? Cemaat camiden çıktıktan sonra bunu hocaya sordum. Hocanın verdiği cevap beni çok düşündürdü. Bana dediği onlar gavur onlar gayri Müslim oldukları için onlara yardım edilmez. Peki ama Müslümanlar gayri Müslimlerden her türlü yardımı alıyorlardı, hatta Tafel, Caritas gibi Hristiyan organizasyonlar olan kuruluşlardan bile. Bir gün kendi kendime şöyle bi düşündüm dedim ki ben niye Müslümanım? Annem babam Müslüman olmasalardı bende şu an Müslüman olmayacaktım. Annem babam Japon olsalardı belki ben bugün Japonya'da yaşayan bir vatandaş olacaktım. Kafam iyice karışmıştı. O güne kadar kendimi dindar bir Müslüman olarak görüyordum ama Kur'an'ı sadece Arapça olarak okuyordum, yani Türkçe mealini hiç bir zaman okumamıştım. Kur'an'ın mealini okumaya karar verdim. Üç defa Almanca olarak okudum ve daha sonra iki defa Türkçe mealini. Ve ne diyeyim ilk defa mealini okuduğum kitap beni şoka uğrattı. İnsanları aşağılayıcı, ayırıcı,nefret ve şiddet dolu bir dil vardı. İlk o zaman şüphelendim bu kitap gerçekten bir Tanrı tarafından mı yoksa bu bir insan ürünü mü diye sordum kendime? Ve inanın dinden çıkmak öyle kolay değil 36 yaşıma kadar eskisi gibi olmasa da kendimi hala Müslüman olarak görüyordum evet şüphelerim vardı hatta bazı şeyleri inkar ediyordum mesela bazı hadisleri. Ama içimde çocukluktan aşılanmış bir korku vardı bunu bir türlü yenemiyordum. Annesi babası Cemalettin kaplancı olan biri olarak ben kendimi Caner Taslaman'cı olarak görüyordum. Ama bu da fazla sürmedi. Internette bir gün bir video gördüm birisi çıkmış Allah'a Muhammed'e küfür ediyordu ama aynı anda kurandan ayetler gösteriyordu. Bu kişinin Gigtv diye bir Kanalı vardı bende bir kaç videosunu seyrettikten sonra inanın hıçkıra hıçkıra ağladım, "bu şerefsiz insan nasıl böyle küfür edebilir" diye.
Aradan aylar geçti ve dedim ki ben bu adamın verdiği ayetleri araştıracağım. Evet Kur'an'ı okumuştum bir yandan adamın aslında haklı olduğunu biliyordum belki ama bunu kabullenmek istemiyordum. Muhammedin ayı ikiye yarması veya Muhammed'in Allah ile pazarlık yapması gibi şeyleri artık kabul edemiyordum.Daha sonra kendimi daha fazla kandıramayacağımı düşündüm ve İslam'ı terk ettim. Ve düşünün bu öyle zor bir süreç ki hala ailem benim dinden çıktığımı bilmiyor. Bir gün söyleyeyim diyorum ama hep başka zaman söylerim şimdi olmaz diye diye yaşım oldu 40. Ne zaman söyleyeceğim bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey var o da dinlerin insanlar tarafından uydurulmuş olması. Hristiyanlığı araştırdım eski Ahit'i de okudum ama dinler artık bana çok mantıksız geliyordu. Gerçi Muhammed ile karşılaştırdığımda İsa ya büyük sempati duymuştum ama sadece o kadar. İslam'ı terk ettiğim günden itibaren içimde inanılmaz bir rahatlık var. İnsanları hayvanları doğayı çok farklı algılıyorum. İçimde daha önce olmayan bir sevgi ve mutluluk var.

Herkese teşekkür ediyorum ve herkese tavsiyem körü körüne bir şeylere inanmayın araştırın sorgulayın. Iyi günler dilerim kalın sağlıcakla sevgiler saygılar Enki.

SİZDEN GELENLER | Yazanlar: Poyraz Ali, Srabya, Enki

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)