HABERLER
Dini Haber
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BÜYÜK İSKENDER : AMUN'UN OĞLU VE BİR FİRAVUN

A,tarih, Antik tarih, Büyük İskender,Büyük İskender'in firavun ilan edilmesi,Tanrı Amun'un oğlu Büyük İskender, Antik Mısır, Eski Mısır'ı kurtaran Büyük İskender,İskenderiye
BÜYÜK İSKENDER'İN FİRAVUN OLARAK TAÇLANDIRILMASI VE TANRI AMUN'UN OĞLU İLAN EDİLMESİ
Tüm firavunlar Mısır kökenli değildi. Büyük İskender (MÖ 356 - 323) olarak bilinen Makedonyalı III. İskender sonraları firavun olarak taçlandırıldı ve eski Mısır'da Tanrı Amun'un oğlu ilan edildi.

MÖ. Mayıs 334'te Büyük İskender Pers İmparatorluğu'nu işgal etmeye başladı. Biga Çayı Savaşı sırasında Ahameniş İmparatorluğu'nun son kralı olan III.Darius'u mağlup etti.

Savaş Küçük Asya'nın kuzeybatısında Truva sahasının yakınında gerçekleşti ve bu savaş Büyük İskender ile Pers İmparatorluğu arasında gerçekleşen üç büyük savaştan ilki idi.

Büyük İskender'in başarısızlığa ve ölüme yakınlaştığı bir savaştı. Ancak sağ salim kurtuldu ve zaferden sonra Mısır'a yöneldi.

Büyük İskender’in Pers’ler üzerindeki zaferi Persler tarafından daha önce fethedildikten sonra artık egemen bir krallık olmaktan çıkan eski Mısır’da memnuniyetle karşılandı. Bu yüzden Büyük İskender Mısır'a girdiğinde insanlar onu Mısırlıları Pers İmparatorluğunun ellerinde yıllarca süren acımasız baskıdan kurtarmış bir kurtarıcı olarak görüyorlardı.

MÖ. 332 Sonbaharında o zamanlar sadece 24 yaşında olan Büyük İskender Memphis'te firavun olarak taçlandırıldı. Libya sınırından çok uzakta olmayan Mısır'ın çölünün batısında bulunan Amun'un Tapınağı'nı ziyaret etti. Büyük Makedonyalı savaşçı İskender daha sonra tanrı Amun'un oğlu ilan edildi. Bu çok özel bir ünvandı çünkü Amun'a Mısır halkı yaratıcı tanrı olarak tapınıyordu. O tanrıların kralı ve tüm firavunların babası olarak kabul ediliyordu.


Mısır'ın hükümdarı olan Büyük İskender Perslerin aksine insanları kendi dinlerini uygulamaya devam etmeye teşvik etti. İlginç olan şu ki İskender Mısırlıların tanrılarına ona rehberlik etmeleri için dua ettiğini söylemiş ancak dualarında onlara ne söylediğini asla açıklamamıştır.

Büyük İskender iki ayını harcayıp sarayda tanrı gibi yaşadığı halde bir yönetici olarak görevini kesinlikle ihmal etmedi.

Bir firavun ve askeri komutan olarak görev yapan Büyük İskender ülkedeki siyasi gücü geri kazandı ve başına Mısırlıları atadı. Ancak Mısır ordusunun kendi komutası altında kaldığından emin olarak gereksiz riskler almadı.

Yeni toprakları fethetmek için ayrılmadan önce Mısır'ın kuzeyindeki Akdeniz kıyıları boyunca uzanan İskenderiye şehrini kurdu. Muhteşem deniz feneri ve ünlü kütüphanesi ile bilinen İskenderiye bir zamanlar antik Akdeniz bölgesinin Roma'dan sonraki en güçlü ikinci şehriydi.

Büyük İskender, MÖ. 11 Haziran 323'te Babil'de öldü ve ölümü Mısır tarihinde yeni bir sayfanın açılmasına neden oldu.

Büyük İskender'in generallerinden ve milletvekillerinden biri olarak görev yapan I.Ptolemaios (M.Ö. 366-282) Mısır kralı oldu. Ülkeye önemli değişiklikler getiren Ptolemaios Krallığı'nı kuran da oydu.

Eski Mısır halkı kısa süre sonra Ptolemaios'u bağımsız Mısır'ın firavunlarının halefi olarak kabul ettiler. Ptolemaios hanedanlığı Mısır'ı Romalılar fethedene kadar yönetti. VII.Kleopatra Mısır'daki Ptolemaios Krallığı'nın son aktif hükümdarıydı ve oğlu Caesarion sayesinde sözde firavun olarak hayatta kaldı.

Antik Sayfalarda daha önce de belirtildiği gibi, Küçük Sezar - Sezar, 23 Ağustos 30, yalnızca 17 yaşında öldürüldü. Mısır Ptolemies'in son kralıydı, büyük olasılıkla Julius Caesar'ın oğlu ve annesi Kleopatra VII idi.

Mısır'daki Ptolemaios hanedanlığının son kralı olan küçük Sezar (Caesarion) büyük olasılıkla Julius Sezar ve VII.Kleopatra'nın oğluydu ve henüz 17 yaşında iken öldürüldü.

Yazan: A.Kara

DÜNYANIN EN ESKİ MAAŞ ÇEKİ SÜMERLERDEN

A,tarih, Antik tarih, Sümerler, Maaş olarak bira, Sümer tarihi, Antik Mısırda bira, Biranın tarihi, Sümerlerde bira, İşçilere maaşları bira olarak ödeme, Arkeoloji, Arkeolojik keşif,
Antik Mezopotamya kenti Uruk'ta bulunan 5000 yıllık bu çivi yazısı tablette biraların işçilere günlük çalışmalarının karşılığı olarak dağıtımı gösteriliyor.
SÜMERLERİN İŞÇİLERE BİRA ALMALARI İÇİN MAAŞ ÇEKİ VERDİKLERİ ORTAYA ÇIKTI
Londra'daki İngiliz Müzesin'de bulunnan ve tahminen 5.000 yıllık olduğu düşünülen bir tabletteki çivi yazıları işçilere günlük paylarının (yevmiye) sıvı altın (sıvı altın dedikleri şey bira) olarak ödenişini gösteriyor.

Bira ile ilgili en eski kanıtların Mezopotamya'daki bir Sümer tabletinde bulunduğunu zaten biliyordum ama bu bira çeki olayından haberim yoktu.

Sümerler döneminde bira o kadar popülerdi antik Sümer'de işçilere emeklerinin karşılığını bira ile ödediler ve bu uygulama antik dünyada yaygın olarak biliniyordu.

Bu tablet MÖ 3100 ila 3000 arasında yapılmıştır. Tablet Fırat nehrinin mevcut yatağının doğusunda bulunan eski bir Sümer ve daha sonraları Babil kenti olan Uruk’ta yapılan kazılarda "istihkak" anlamına gelen bir kaseden yiyen insan kafasını ve "bira" anlamına gelen konik bir kabı gösterir. Kuşkusuz ki Bira'nın Mezopotamya'da bu kadar popüler olmasının birkaç nedeni var. Bira birçok içeceğe göre daha güvenliydi ve sudan daha lezzetliydi.


Bira biçiminde ödeme alan tek işçi Sümerler değildi. Bira eski Mısır toplumu için de ciddi öneme sahipti. Eski Mısır işçilerinin ve esnafının temel içeceği bira iken zengin insanların içeceği ise şaraptı.

Eski Mısır'da da işçilerin ücretleri bira ve çeşitli malzemeler ile ödendi ve Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçiler çalışmalarının karşılığı olarak günde üç kez bira alıyorlardı. Günlük istihkak miktarı ise dört ila beş litre bira kadar olabiliyordu.

Ayrıca tarihte II.Richard'dan şairlerin ve "İngiliz edebiyatının babası" olarak bilinen Geoffrey Chaucher'ın yıllık maaşını 252 galon şarap olarak aldığı da bilinmektedir.

Ücretleri alkol şeklinde almak tarih boyunca birkaç kez olmuştur ve bu eğilim bazı modern şirketler tarafından hala uygulanmaktadır.

Eski Mısırlılar da biraya çok değer verdiler ve onu sadece sarhoş olmak için değil aynı zamanda ilaç ve ödeme yöntemi olarak da kullandılar. Bira eski Mısır toplumunda büyük öneme sahipti ve varlığı kadınlara ekstra para kazanma fırsatı veriyordu.

Giza'daki işçi köyünde yaşayan işçilere yevmiyelerinin bir parçası olarak günde üç kez bira veriliyordu. Mısır'da kazı yapan arkeologlar birayla yapılan ödemelerin ülkenin çeşitli yerlerinde görüldüğünü yani zannedilenden çok daha yaygın olduğunu keşfettiler.

Yazan: A.Kara

ANTİK MISIR MEDENİYETİNDE EVLENME VE BOŞANMA

tarih, Antik tarih, Antik Mısır medeniyeti, Antik Mısır'da evlenme ve boşanma, Eski mısırda evlilik, Eski Mısır'da kadın ve erkek, Eski Mısır evlilik yasaları, A, Ptahhotep,
ANTİK MISIR TOPLUMUNDA AİLE KURMAK & BOŞANMAK
Eski Mısır halkı evlilik ve boşanmanın anlamını ve amacını tanımlayan özel terimlere sahip değildi. Eski Mısır metinlerine bakıldığında bir ev kurulmasının evlilik sayıldığı söylenebilir.

Eski Mısır'da evlilik ve boşanma önemliydi ancak bu beraberliği resmileştiren herhangi yasal bir belge gerekmiyordu. Daha sonra Üçüncü Orta Dönem'in başlangıcında finansal düzenlemeler ve destek yükümlülükleriyle ilgili belgelerin imzalanması zorunlu hale geldi.

Bir çift evlenirken yapılan dini ya da resmi bir tören yoktu. Evlilik basitti, iki insan bir arada yaşadıklarında ve bir aile kurduklarında evlenmiş olurlardı. Çoğu durumda ebeveynler gelinin bedeli üzerinde anlaştıktan sonra evlilik ayarlanırdı. Kadın erkeğin evine üzerinde anlaşmaya varılan mallar ile girdiğinde evlilik tamamlanmış olurdu.

Beşinci Hanedanlık sırasında (MÖ 2.500-2.350 zaman zaman I.Ptahhotep, Ptahhotpe veya Ptah-Hotep isimleri ile karşımıza çıkan Mısırlı Vezir Ptahhotep'in bilgeliği ve deneyimlerine dayanarak çeşitli talimatlar yazdığı görülmektedir.

Ptahhotep hayatlarını yaşamaları gerektiğini tavsiye ederken aynı zamanda bir kocanın karısını sevmesi gerektiğini açıkça belirtti. Ptahhotep "Karını sev, onu besle, giydir ve onu mutlu et ... ama üstteki elini kazanmasına izin verme" dedi.

Boşanma eşlerden birinin konuttan ayrılması ve mallarının bölünmesiyle oluyordu. Kadın ve erkek birlikte yaşadıkları sürece malları istedikleri gibi kullanabilirlerdi ancak eşyalarını almak istediklerinde malların bölünmeleri gerekiyordu. Erkek malların üçte ikisini alırken karısı malların üçte birini alırdı (İbrahimi dinlerde kadına neden az pay düştüğünün nedeni bu olabilir).


Boşanmak utanç verici olmadığı gibi sonrasında yeniden evlenmek yaygın bir davranıştı. Zina bir tehdit sayılıyordu ama nedeni sadakatsizlik değil ailenin sahip olduğu malların payıydı. Çünkü meşru olmayan çocuklar da en az yasal çocuklar kadar önemli kabul ediliyordu ve onların da miras hakları vardı. Bu da demek oluyordu ki eşiniz eşlerden biri diğerini aldatıp çocuk yaptığında aldatma sonrası doğan çocuk da mallara ortak oluyordu.

Ayrıca eğer ailenin çocuğu yoksa veya olmuyorsa evlat edinmek mümkündü.

Kardeş kardeşe evlilikler kraliyet ailelerinde yaygındı ancak bu durum nüfusun geri kalanının cesaretini kırıyor ve onları aile içi evlilik-ilişkiden uzak tutuyordu. Kraliyet ailelerinin kan bağlarını koruması beklenirken sıradan insanları ailelerinin bir parçası olmayan kişilerle evlenmeye teşvik ediliyordu.

Eski Mısır'da bir ailenin istikrarlı bir toplumun temeli olduğu kabul edildi ve insanların kurdukları ailede birlikte, uzun süre yaşamaları bekleniyordu bu yüzden uygun bir eş bulmak için her zaman sevmek, aşık olmak gerekmiyordu. Bir erkek karısını sevmek zorunda değildi, çalışan masaya yiyecek koyan ve çocuklarını büyüten iyi bir eşe sahip olmak daha önemliydi.

Eski Mısır kadınları erkeklerle eşit haklara sahip olduklarından evlilikleriyle de özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Bu eski Mısır kadınlarının kolay bir yaşam sürdüğü anlamına gelmiyordu ancak örneğin antik Yunanistan'daki kadınlardan kesinlikle daha iyi haklara sahip olduklarını gösteriyordu. Bu durumu da eski Mısır’ın en önemli dini kavramı olan, adalet ve dengeyi temsil eden Ma'at’a borçlulardı.



Yazan: A.Kara

PİSAGOR VE TAKİPÇİLERİ FASULYE YEMEZ MİYDİ?

tarih,A,Pisagor,Pisagor fasulyeyi neden yasakladı?,Pisagor ve fasulye,Pisagor'un takipçilerine mesajı,tarih,Yunan filozof Pisagor,Felsefe,
PİSAGOR'DAN FASULYE YASAĞI
Matematiğe büyük katkıda bulunan ve Güney İtalya'da bir Yunan limanı olan Cortona'da bulunan Pisagor Matematik Okulu'nu kuran antik dönemin meşhur Yunan filozofu Pisagor vejeteryandı.

Ama Pisagor'un sadece etten değil fasulyeden de uzak durduğunu biliyor muydunuz? Vejeteryanların çoğu fasulye tüketir, ancak Pisagor takipçilerine fasulyeden uzak durmaları gerektiğini söyledi. Pisagor mide problemlerinden mi endişe duyuyordu yoksa beslenme menüsünden fasulyeyi çıkarmak için daha derin bir nedeni var mıydı?

Bunun arkasındaki neden tam olarak bilinmemekle birlikte büyük filozofun fasulyeye isteksizliği hakkında akılda oluşan soru işaretlerine biraz olsun ışık tutabilecek bazı teoriler var.

Pisagor bir kişinin huzur ve barışı elde etmek için çaba göstermesi gerektiğine inanıyordu. Fasulye Yunanca'da ruhun göçüne, özellikle de ölümden sonra yeniden doğuşuna değinen felsefi bir terim olan "metempsisis" ile ilişkilendirilmişti. Pisagorcular fasulyenin yaşam potansiyeline sahip olduğuna inanıyorlardı çünkü onları insan cinsel organlarına ya da fetüslerine benzetiyorlardı.

Pisagor insanların ve fasulyenin aynı kaynaktan üretildiğini göstermek için bilimsel bir deney yaptı. Biraz fasulye aldı ve onları çamura gömdü. Birkaç hafta dinlenip bekledikten sonra çıkarılan fasulye Pisagor tarafından incelendi ve Pisagor onun insan fetüsleri gibi göründüğü sonucuna vardı.


Eski Mısırlılar gibi Yunanlılar da fava fasulyelerinin ölümcül olabileceğini biliyorlardı. Pliny'e göre Pisagor'un takipçileri fava fasulyelerinin yer altı tanrı Hades ile ve yeraltı dünyası ile bağlantılı olduğuna inanıyordu. Bitkilerin siyah lekeli çiçekleri ve içi boş sapları insan ruhları için merdiven görevi gördü ve reenkarnasyonla ilişkilendirildi.

Aristoteles fasulyenin soğanlı şeklinin tüm evreni temsil ettiği için tüketilmediğini belirtti.

Başka bir teori daha var. Bu teoriye göre Pisagor fasulyeye karşı hiçbir görüşe sahip olmayabilir. Ancak eski Yunanistan'da fasulye oy sisteminde araç olarak kullanılmıştır. Beyaz fasulye evet oyunu, siyah ise hayır'ı temsil ediyordu.

Pisagor öğrencilerine "Fasulyeden uzak durun" derken onlara doğrudan ve açık bir şekilde fasulye yemeyin demediği için bu söylemle öğrencilerinin politikaya ya da hükümete bulaşmamalarını tavsiye etmiş olabilir.

H. L. Sumner'ın konuyla ilgili şöyle diyor: "Ne demek istediğini aslında takipçileri hemen anlamıştı, onlara politikanın entrikalarından ve politikanın peşine takılmaktan kaçınmaları gerektiğini söylüyordu"

Kısacası geçmişten kalan yazıtlardan Pisagor'un fasulyeyi onaylamadığını biliyoruz ancak bu tutumunun arkasında ne olduğunu tam olarak bilmiyor, sadece teoriler üretiyoruz.

Yazan: A.Kara

NOEL

Noel bayramı, Noel bayramı ne zaman?, Noel nedir?, Yılbaşı neden kutlanır?, A,din,tarih
Noel nedir? Noel bayramı ne zaman?
Bir Hristiyan bayramı olan Noel (aslında çalıntı bir bayramdır, yazının ilerleyen kısmında değineceğim) her yıl 25 Aralıkta kutlanır. Kutlanma sebebi ise inanış gereği Hz İsa'nın 25 Aralıkta doğmuş olmasıdır, bu yüzden de Noel bayramı 25 Aralıkta kutlanır, zannedildiği gibi yeni yıla girilen gece, yani Aralık ayının son gecesi kutlanmaz.

20.yüzyılın başlarından itibaren Hristiyan olmayan halkın daha çok birbiri ile hediyeleşmek için kutladığı, dini motifleri bulunmayan bir gün olan Noel, ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milat Yortusu isimleri ile de bilinir. 20.yy'daki bu hediye alışverişi bayramının seküler Noel versiyonunda hayali bir karakter olan Noel baba temel rol oynar (ki bu da çalıntıdır, anlatacağım).

Noel bayramı genellikle Hristiyanlar tarafından 25 Aralıkta kutlanırken, bu kutlamalar 24 Aralıktaki Noel arifesiyle başlayıp bazı ülkelerde 26 Aralık akşamına kadar devam edebilir. Noel'in kutlanış zamanı kitlelere göre farklılık gösterebilir, örneğin Ermeni Kilisesi Jülyen takviminde 25 Aralığın karşılığı olan 6 Ocak tarihinde kutlar.

Bazı Ortodoks kiliselerinin Noel'i 25 Aralıkta kutluyor olmasına rağmen, Ortodoks kiliselerinin bazılarının Noel'i Jülyen takvimine göre kutluyor olmasının nedeni miladi takvimi Katolik Papa XIII. Gregory'nin düzenlemiş olmasıdır.

TARİHÇE
Noel bayramı ve kutlamalarının dini inanca sonradan entegre edilen bir gelenek olduğu görüşü vardır (ki bunu birçok antik bulgu, farklı toplumlara ait olan belge desteklemektedir). Antik çağlardan beri kutlanmakta olan Pagan kış festivali Yule, Roma'da yayılmış olan Mitraizm'in kış festivalleri ve Satürnalya'daki bazı uygulamalar Noel'in kökeninin aslında nereden geldiği gerçeğine ışık tutmaktadır.

Örneğin İskandinavlarda kış gündönümü olarak Yule kutlanırken, Roma'da güneş tanrısının doğum günü olduğuna inanılan 25 Aralık'ta kutlamalar yapılırdı ve Hristiyanlık öncesi Roma halkının çoğunluğu pagandı.

İlaveten eski Türkler, Nardugan adlı bir yeni yıl bayramı kutlardı ve bu bayram gece ile gündüzün savaşmasını temsil etmekteydi, bu yüzden de eski Türkler için en uzun gece olan 22 Aralık çok önemliydi. Yani Türklerce kutlanan şey güneşin yeniden doğuşu, gündüzün karanlığı yenişi ve güneşin yeniden doğuşuydu, İsa'nın doğuşu falan değil (Okumak için: Türklerde Çam Süsleme ve Yılbaşı Kutlaması: NARDUGAN).

DOĞU ROMA VE BİZANS DÖNEMİ
300 yıl kadar süren büyük baskıdan sonra Roma İmparatoru Büyük Konstantin M.S.313 yılında Hristiyanlığı kabul etmek zorunda kalınca Roma'da Hristiyanlığa ve diğer dinlere izin verildi. Bir süre sonra pagan olan Roma halkından geriye pek birşey kalmadı çünkü büyük bir çoğunluğu Hristiyan oldu.

Roma'da paganlar tarafından güneş tanrısının doğumu için kutlanan güneş gününün, pagan geleneklerinden olan kutsal pazar günü, İsis-Meryem ana vb. gibi kavramlarında Hristiyanlığa adapte ettirildiği, böylece toplumdaki barışı korumayı amaçladığı, güneş gününü, İsa'nın doğum günü olarak kabul ettirdiği iddia edilir. (Tıpkı Muhammed'in İslamiyeti yayarken çok tepki çekmemek için Arap paganların uygulamalarını kaldırmayıp onlara İslam'da yer vermesi gibi)

Roma İmparatorluğu'nda İsa'nın doğumu için kutlanan bayramlarla ilgili olarak en eski tarihler 325 ve 336'dır. Yani Noel bayramı Konstantin'in saltanatının sona ermesinden sonra kutlanmaya başlamıştır. Papa Liberius, MS 354 yılında 24 Aralık'ı 25 Aralık'a bağlayan geceyi İsa'nın doğum gününün yıldönümü ilan etmiştir. Diğer yandan 25 Aralık tarihi ayrıca 8. Papa Telesphorus’a (MS. 138-161) atfedilse de tarihin Roma İmparatoru Commodus’un (MS. 180-192) zamanında seçildiğine dair kesin izler vardır. 

NOEL AĞACI
Noel ağacı, Noel şenlikleri sırasında ışık ve süslerle donatılır. Bu geleneğin ise paganlardan gelen bir ritüel olduğu herkesçe bilinmektedir. Yaprak dökmeyen ağaç ve çelenklerin ölümsüzlüğün bir simgesi olarak kullanılması birçok antik toplumda vardı (Mısırlılar, Çinliler, İskandinavlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Türkler vs. Türkler yaprak dökmeyen ağaç olarak çevrelerinde daha çok bulunan selvi ağaçlarını süsleyerek kullamış, altlarına hediyeler bırakmışlardır)

Özellikle Avrupalı putperestlerde ağaca tapınmak yaygındı, fakat Hristiyanlığı benimsemelerinden sonra ortadan kaybolmayan bu eylem, şekil ve amaç değiştirerek İskandinavyalıların şeytanı korkutup kovmak ve kuşlar için bir ağaç hazırlamak amacıyla ev ve bahçelerini yılbaşı ağaçları ile donatlamaları şeklinde devam etti.

Noel ağacının Almany'dan kaynaklandığı düşünülmektedir. Almanya'da kış ortasına denk gelen tatillerde evin giriş kısmına yada içine Yule ağacı konurdu. Orta Çağda gerçekleştirilen, Adem ve Havva'nın canlandırıldığı bir oyunun ana dekorunda, cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların olduğu bir çam ağacı bulunuyordu. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine cennet ağacını temsil eden bir ağaç getirir, üzerine de Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgelemesi için ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı. Bir süre sonra bu ekmek parçalarını yerini değişik biçimlerdeki çörekler alırken, bazı yerlerde İsa'yı simgeleyen mumlar eklenmeye başlandı.

Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi bulunurken bu piramit daha sonraları 16.yy'da Noel piramidi ve cennet ağacı ile birleşerek Noel ağacını oluşturdu.

Noel ağacının yaygınlaşması ise 19'yy başlarında İngiltere'de, Kraliçe Victoria'nın eşi Alman Prens Albert'in desteği ile olmuştu (malum adam Alman, kendi geleneğinin yayılmasını istiyor) 19.yy İngilteresinde ise öncekinden farklı olarak ağaçlar kurdele, kağıt, zincirlere asılan mumlar, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Bir süre sonra ise gçömen Almanların K.Amerika'ya 17.yy'da taşıdıkları geleneklerinin parçası olan Noel ağacı 19.yy'da moda haline geldi.

Moda haline gelen Noel ağacı daha sonra zamanla İsviçre, Hollanda ve Polonya'ya yayıldı. Sonraları Amerikalı misyonerlerin Çin ve Japonlara tanıtmasıyla 19-20.yy'da uzakdoğuda da kendine yer edilen Noel ağacı orada ince işlenmiş kağıt süslerle donatılmaya başlandı.

NOEL ÖZETİ
Noel bir Hristiyan bayramıdır fakat yeni yılı kutlamak bir Hristiyan geleneği değildir, ikisi birbirine karıştırılmamalıdır.
Noel nedir? diyecekler için İsa'nın doğumunun kutlandığı bir Hristiyan bayramıdır ifadesi kısa ve nettir (yine dediğim gibi, yeni yıl kutlamaları ile karıştırılmamalıdır, yeni yıl kutlaması ayrı bir olay)
Noel bayramı ne zaman kutlanır? sorusunun cevabı 25 Aralık'tır.
Noel çalıntı, esinlenilmiş bir uygulamadır. Vikinglerin (İskandinavların) 12 gün boyunca kış gündönümünü kutladığı Yule adlı bayramın çalınarak değiştirilmiş halidir, buna Noel baba figürü de dahildir. Daha sonra Vikinglerin Hristiyan topraklarına girerek Pagan halkla Hristiyan halkın tanışması sonucu bilgi alışverişi olduğu gibi paganlar tarafından kutlanılan dini, özel günler, ayinler, şenlikler gibi halka ait değerler de zamanla Hristiyan camiası tarafından ç-alınarak, süslenip, püslenip, adı, şanı değiştirildikten sonra kullanılmaya başlanmıştır.
Eski Türkler ölümsüzlüğü simgeleyen selvi ağaçlarını süsleyerek, altına hediyeler bırakarak yeni yılın gelişini kutlamışlardır, bu kutlama ise temelde baharın gelişine olan sevincin göstergesidir.

YILBAŞI NEDEN KUTLANIR?
Bu sorunun aslında çok cevabı var, ama yukarıda da anlattığım gibi sebebi İsa'nın doğumu falan değildir, çünkü İsa'nın doğumu 25 Aralık kabul edilir ve o zaman kutlanır. Yılbaşı geçmişten bugüne kadar birçok antik toplum tarafından farklı inanışlarla kutlanmıştır. Örneğin Sümerler'den Türklere geçen yılbaşı kutlaması geleneği, benzer şekilde İskandinavlardan Hristiyanlara geçerken temelde kutlanan şey yeni yılın gelmesi, kışın ortadan kalkması, güneşin tekrar dünyaya hayat verecek, bitkileri yeşertecek olmasıdır.

Bu yeşerme antik toplumlarda farklı inanışlarla yorumlanmış olsa da (yazı ve üremeyi sembolize eden tanrıça yada tanrıların tekrar dirildiğine inanmak gibi) günümüze daha çok bir eğlenme fırsatı olarak gelmiştir, çünkü açık birşey vardır ki insanların eşek gibi çalıştırıldığı dünya düzeninde insanların eğlenip kafasını dinleyebileceği, hediyeleşebileceği gün sayısı bir elin parmaklarını geçmez bu yüzden yılbaşı neden kutlanır? diye düşünmek yerine "neden kutlanmasın ki" diye düşünmek daha mantıklı olabilir.

İlave olarak ilk olarak Perslerin kutlamaya başladığı (kaynağı antik İran dönemindeki metin ve kabartma resimleridir) ve günümüzde Kürt, Afgan, Azeri, Zaza, Özbek ve birçok toplumun kutladığı Nevruz'da yeni yılın gelişini temsil eder ve baharın gelişi, doğanın uyanışı kutlanır.

Yani yeniyılın kutlanmasının genel olarak amacı her zaman kışın bitişi olmuştur, çünkü eski dönemlerde kışın bitişi, çiftçilikle ve hayvancılıkla geçinen halkar için hayat demektir. Kar ortadan kalkıp güneş açtığında insanların da hayvanların da karınları doyar. Bu sebepledir ki yeni yıl kutlamaları farklı toplumlarca hep varlığını devam ettirmiştir.

BİTİRİRKEN
Umarım bu makaleden sonra yeni yıl kutlamak Hristiyanların geleneğidir gibi cehalet kokan düşünceleri kafanızdan silersiniz. Hayatın tadını çıkarmak gerek, yeni yıl geliyor, hala yaşıyorum, nefes alıyorum diye sevinmek, yağan karı fırsata çevirip karın keyfini çıkarmak, evleri süsleyip birilerine hediye vermek gayet normal, insani eylemlerdir.

Önemli olan yılbaşını kutlarken bunu kendi geleneklerine göre yapmaktır. Örneğin imkanım olsa bir selvi ağacı alıp, yeni yıla girişimizi, tıpkı eski Türkler gibi eşime, dostuma hediye vererek geçirmek isterdim. Yani bunu evimin içine çakma Noel baba figürü sokarak yapmazdım.

Konuyla ilgili olarak okumanızı tavsiye ettiğim makaleler:
Türklerde Çam Süsleme ve Yılbaşı Kutlaması: NARDUGAN
Türklerin Noel Babası: AYAZ ATA

Kaynaklar:
Uygarlığın Kökeni Sümerler - Muazzez İlmiye Çığ   |   Noel." Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica Online. Encyclopædia Britannica Inc. Since the early 20th century, Christmas has also been a secular family holiday, observed by Christians and non-Christians alike, devoid of Christian elements, and marked by an increasingly elaborate exchange of gifts. In this secular Christmas celebration, a mythical figure named Santa Claus plays the pivotal role   |   Why the Orthodox Church Celebrates Christmas on Jan. 7 Michael Grybosk. Christianpost.com. Erişim: 25 Aralık 2014   |    Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003, "Noel" maddesi   |   "Noel." Online Etymology Dictionary. Erişim: 17 Aralık 2013   |   "Noel." Türkçe Büyük Sözlük. TDK. Erişim: 17 Aralık 2013.]   |   "Christmas." Online Etymology Dictionary. Erişim: 17 Aralık 2013   |   "Yule." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003

Yazan: A.Kara

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ARAPLAR

Tanıyanlar bilir, Ezop vardır antik çağda, ünlü bir masalcıdır. Öyle sevilmiştir ki bugün bile okunur, ders çıkarılır. Araplar hakkında kısa bir öyküsü vardır. Tanrı Hermes, yalan düzen dolu arabasını her ülkeye götürüp mallarını dağıtmaktadır,nasıl olduysa Arap diyarında araba kırılır o tamir için uğraşırken Araplar mal bulmuş Mağribi hesabı:) arabayı talan edip kalan ne kadar yalan düzen hile varsa alıp kaçarlar. Ezop masalın sonunda ''Doğru nedir bilmez onların dili'' diyerek öyküyü noktalar.

Araplar,ikinci dünya savaşında da iki taraflı oynadılar. Orada ne yeşil dolarlar nede kraliçenin kağıt sterlin para etmezdi. Sarı altın tek geçerli akçeydi çöller diyarında. Amiral Canaris, Von Papen'i İslam coğrafyasına ilk delege olarak yolladı amaç ırk savaşlarını körüklemek, İngilizlere karşı kutsal cihat ilan etmekti. Birinci dünya savaşında bu sökmemiş,yol arkadaşları Osmanlı devletinin askerleri kendi tebaaları Araplar tarafından karınları deşilip altın için öldürülmüştü.

Alman diplomatik valizleriyle Genç Türkiye Cumhuriyetine sokulan altınlar, Suriye, İran, Irak, Filistin'deki Arap şeyhlerine avuç avuç dağıtıldı. Rus Nkvd teşkilatı da boş durmuyor İran'da din simsarlarını altına boğuyordu, aynı şeyi İngilizler de yapıyor Arapların yapacağı tek şey her iki ellerini açmak oluyordu.


Naziler yakın doğu ülkelerine,gayet dostça sızmaya çalışıyor, onlara Almanya'nın İslamın koruyucusu olduğu masalını yutturmaya çalışıyorlardı. Türkiye deki aşırı sağ grupları da büyük Turan idealini gerçekleştirebiliriz tezgahıyla avlamaya çalışıyorlardı bu tarihte onlara inanan bir çok ülkücü Türk genç, Nazi ordusuyla birlikte omuz omuza savaşmak için Rus steplerinde can vermiştir. Sağ kalıp esir olanlarda, kurşuna dizilmiştir.

Almanların altını sadece Irak'ta işe yaramış, Raşit Ali adlı isyancının bastığı Habbaniye İngiliz üssü, sadece 250 İngiliz askeri ile geri alınmıştır. Bu işe karışan Kudüs müftüsü hacı Emin ve Raşit Ali ortadan toz oldular. 25 bin kişilik bedevi Arap yağmacıları 250 düzenli İngiliz askeri karşısında dağlara çekildiler isyan saman alevi gibi sönüverdi.Alman altınları boşa
heba olmuş bekleneni verememişti.

Bugün, dini ticarete dökmekte büyük ustalık gösteren Araplar sonsuza dek sürecek muazzam paralar kazanırken,kendilerine verilen petrol gibi müthiş bir hediyenin gücüyle silahlanıp bir birlerini öldürmeyi, ama ortak düşmanları olan İsrail ile sadece beddua gücüyle savaşmayı yeğlemektedirler.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y. Ali Meşe

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

2.800 YILLIK ANTİK TÜRK HAZİNESİ

A, Arkeoloji, Saka Türkleri,Türk hazineleri,Macaristanda bulunan Saka Türkü hazinesi,Saka Türkleri hakkında bilinmeyenler,Bozkır kültürü,Türk tarihi, Saka Türk'lerinde madencilik,Türk tarihi, Arkeolojik keşif,
KAZAKİSTAN DAĞLARINDA SAKA TÜRKLERİNE AİT 2.800 YILLIK ANTİK HAZİNE BULUNDU!

Yakın zamanda bulunan hazine sandığı keşfi yapan arkeolog ekibi tarafından paha biçilmez olarak tanımlanmıştır.

Kazakistan dağlarında çarpıcı bir keşif yapıldı. Yerel basında çıkan haberlere göre araştırmacılar Kazakistan 'daki Tarbagatai dağlarının ücra köşesindeki derinliklerinde ağır bir gömü buldular. Bu gömüde yaklaşık 3.000 altın ve değerli metal objeler bulunmakta.

Tutarı hesaplanamayan bu hazinenin geçmişte bir dönem Orta Asya'ya egemen olan Saka Türklerinin kraliyet ailesine ya da asil üyelerine ait olduğuna inanılmaktadır. Araştırmacılar çan şeklinde altın küpeler, altın tabaklar, kıyafetler, zincirler ve değerli taşları barındıran kolyeler ele geçirdiler.

Doğu-Kazakistan bölge başkanı Danial Ahmetov şöyle dedi: "Bu buluntu halkımızın tarihinin tamamen farklı bir tarafını gözler önüne seriyor" dedi.

Ahmetov, antik uygarlığın madencilik, satış ve kuyumculuk konularında gelişmiş becerilere sahip olduğunu açıklayarak ekledi: "Bizler, büyük insanların ve büyük teknolojilerin mirasçılarıyız."

A, Arkeoloji, Saka Türkleri,Türk hazineleri,Macaristanda bulunan Saka Türkü hazinesi,Saka Türkleri hakkında bilinmeyenler,Bozkır kültürü,Türk tarihi, Saka Türk'lerinde madencilik,Türk tarihi, Arkeolojik keşif,

Raporlar giysileri süsleyen bu altın kolyelerin gelişmiş mikro-kaynak teknikleri kullanılarak yapıldığını göstermektedir.

Bu ise bizlere eski Türklerin metalurji alanında büyük bilgiye sahip olduğunu ve mücevher üretim becerileri açısından bulundukları döneme göre olağanüstü bir seviyede olduklarını gösterir. Gelişmiş bir uygarlığın işaretidir.

Araştırmacılara göre bu arkeolojik keşif "bozkır uygarlığı" olarak bilinen Saka'ların düşünülenlerin aksine olağanüstü bir düzeye ulaştıklarının bir kanıtı.

Uzmanlar bu muazzam antik hazineyi keşfetmiş olsalar da kime ait olduğunu henüz bulamadılar.
Ancak arkeologlar yapılan yeni kazıların hazinenin sahiplerini kısa süre içinde ortaya çıkaracağını düşünüyorlar.

Kazılardan sorumlu Profesör Zainolla Samashev şöyle dedi: "Bu mezar höyüğündeki çok sayıda değerli buluntu geçmişte burada hüküm süren bir erkeğin veya bir kadının, Saka toplumundaki üst mertebeden insanların buraya gömüldüğünü düşündürüyor."

Yazan & Çeviren: A.Kara

DİNLER ÖNCESİ İNSANLIK

A,din, Bilimsel, Antik tarih, tarih,Dinler öncesi insanlık,İlk insanlar ve din,Dinler yokken insanlar,Dinlerin temeli nasıl oluştu?,Dinler öncesi öykü anlatımı,Neandertaller,
DOĞA ÜSTÜ İNANIŞLAR ÖNCESİ İNSAN TOPLUMU NASILDI?

Daha önce hiç toplumunların dinin ortaya çıkmasından önceki durumunu merak ettiniz mi?

Geçtiğimiz on yıl içerisinde yapılan birçok keşif sayesinde insanlığın yazılı tarihlerden çok daha erken bir zamanda var olduğunu ve dinin bize neler anlattığını anladık.

Yani, insanlık bölünmeye ve farklı Tanrılara tapmaya başlamadan önce tam olarak ne yapıyordu?
Dinin tarihsel kökenlerini psikolojik veya sosyolojik köklerinden ayırmalıyız.

İnsanın evriminde ortaya çıkan ilk dini davranışların nispeten yakın bir tarihte olması muhtemeldir. Araştırmacılar bunun Orta Paleolitik dönem olduğunu söyler ve davranışsal modernliğin bir yönünü oluşturur. Ayrıca dilin kökeni ile aynı zamanda olduğu görünür.

Birçok araştırmacı homosapienlerin öncesi ilk insanlarda dini davranışa dair kanıtların reddedilemeyeceğini belirtmektedir.

Araştırmacılar bilhassa bir bireyle, birlikte gömülü bir dizi eseri içeren ve özellikle dinsel pratiklerin ilk saptanan biçimlerinden biri olarak düşünülebilecek bir dizi eseri içeren cenazelere işaret ederler. Çünkü bunlar "dünyevi yaşamı aşan merhum için bir kaygıya” işaret edebilir"

Kanıtlar Neandertallerin ölülerini bilerek gömen ilk hominidler (insan) olduğunu göstermektedir.
Bunun örnekleri Irak'taki Şanidar, İsrail'deki Kebara ve Hırvatistan'daki Krapina mağarasıdır.

Ancak bazı akademisyenler bu bedenlerin laik nedenlerle manipüle edilmiş olabileceğini iddia etseler de bu iddiayı destekleyen herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.

Arkeologlar Neanderthal toplumlar gibi Orta Paleolitik toplumların da birçok insanın mezarlar dışında bir tür totemizm veya hayvanlara tapınma uygulamış olabileceğini öne sürüyorlar.

Bununla birlikte bilim adamları dini davranışların dünyanın dört bir yanındaki farklı kültürler arasında geniş ölçüde değişmesine rağmen geniş anlamda dinin tüm insan topluluklarında bulunan evrensel bir kültürel kimlik olduğunu belirtmiştir.

Ama nerede başlamıştır?

Oxford'un Çalışması: İnsanoğlunun inançlı olmasının nedeni EVRİM sırasında bu düşüncenin içine işlemiş olmasıdır.

Oxford Üniversitesi'nden uzmanlar tarafından yapılan bir çalışmada insanlığın inançlı olmasının nedeni için EVRİMİ ve bu süreçti bağlantıyı gösteriyorlar. Oxford Üniversitesi'ndeki Evrimsel biyoloji uzmanı Dominic Johnson'ın belirttiği gibi insanın bir yaratıcıdan olan korkusu onu tamda bugün olduğu şeye dönüştürmüştür. Bu da dinlerin ve Tanrı inancının evrimin bir sonucu olabileceği anlamına gelir.

Hikaye anlatımı, mitler ve bağlar dinlerin temelleri mi?

Birleşik Krallıklı uzmanlar tarafından yeni kabileler arasındaki ilişkilerin kurulması için “evrensel” bir araç olarak hizmet ettiklerini düşünen yeni bir bakış açısı sunulmaktadır.

Buna “tarih öncesi diplomasi” diyorlar.

University College London'daki antropologlar, Nature Communications dergisinde yayınladıkları bir araştırma ile antik halkların hikayelerinin ve mitlerinin halkı birleştirmenin bir aracı olduğunu ortaya koydular.

Birçok antropolog dinlerin sosyal düzeni korumak ve üyeler arasındaki bağlantıları güçlendirmek amacıyla ortaya çıktığı teorisini kabul etmektedir.

Ancak yeni bir çalışmaya göre eski halkların ilişki kurmasının başka yolları da vardı çünkü ilk dinler 13.000-15.000 yıl önce ortaya çıkmıştı.

İngiliz Üniversitesi'nin çalışmasının ortak yazarlarından biri olan Andrea Migliano, Filipinler'in yerli bir kabilesi olan Agta'nın hayatını inceleyerek şöyle dedi: "onlar avcı ve toplayıcılar, yeni teknolojilere ve modern topluma habersiz yaşıyorlar."

Araştırma sonucu hikaye anlatımının avcı-toplayıcı toplum davranışları üzerindeki etkisinin ve bireysel düzeydeki faydalarının yetenekli bir hikaye anlatıcısı olma özelliğini keşfedildi.

İngiltere'den araştırmacılar toplumun ve dinin davranışını anlamak için Agta'nın onlara kabilesinin hikayelerini ve geleneksel masallarını anlatmasını istedi ve öykülerin çoğunun işbirliğinin değerinin, sosyal normların öneminin, cinsiyet eşitliğinin merkezinde olduğunu ve çatışmaların çözümü için bir araç olarak şiddet kullanımının yasaklandığını fark etti.

Dahası ister erkek olsun ister kadın, en iyi hikaye anlatanların kabileleri içinde avantajlara sahip olduğu görülmektedir. Diğer üyeler onlara özellikle saygı duyuyorlardı ve iyi hikayeci olan bu kişiler diğerlerinden ortalama birer fazla çocuğa sahiptiler.

Ayrıca bilim adamları hikaye anlatımı geleneğinin daha sonra ortaya çıkacak olan dinlere bir prototip olarak hizmet ettiğini yani dinlere zemin hazırladığını tahmin ediyorlar.

Araştırmacılar "yetenekli öykü anlatıcıların sosyal kişileri eş olarak tercih ettiklerini ve daha fazla üreme başarısına sahip olduklarını, öykü anlatma gibi grup yararı davranışlarının bireysel düzeydeki seçim yoluyla evrimleşebileceği bir yol sağladığını" belirtiyorlar.

Yazan & Çeviren: A.Kara

BİLİM ADAMLARINA GÖRE MAYA MEDENİYETİNİN YOK OLUŞ NEDENİ

Bilim, tarih, A, Maya medeniyeti, Antik Maya medeniyeti, Maya medeniyeti nasıl ortadan kayboldu? Maya medeniyetine dair teoriler, Mayalar, Maya,
Antik Maya medeniyeti, MS 800'e kadar Orta ve Güney Amerika'ya hükmettiler.
Mısır'daki piramitlerin karmaşıklığına rakip olacak kadar süper, masalsı, astronomik olarak hizalanmış tapınakları ve inanılmaz piramitleri inşa ettiler. Ancak, MS 1000'de gizemli bir şekilde bu medeniyet ortadan kayboldu. Uzmanlar ise onlara ne olduğunu merak ediyor ve araştırıyorlar.

Asırlar boyunca akademisyenler Amerika kıtasının en büyük uygarlıklarından birine ne olduğunu anlamaya çalıştılar ve konuyla ilgili birçok teori önerdiler.

Artık araştırmacılar antik Maya medeniyetinin iz bırakmadan nasıl ortadan kaybolduğunun ardındaki gizemi çözdüklerini söylüyorlar. Uzmanlara göre Maya medeniyeti son derece güçlü bir kuraklık yüzünden çöktü.

Bu ölçümlere dayanarak, araştırmacılar, Maya uygarlığının çöküşü sırasında yıllık yağışların % 41 ile % 54 arasında azaldığını, tepe kuraklık koşullarında % 70'e varan oranlarda yağışlarda azalma olduğunu, bu yüzden nemin azaldığını bulmuşlardır. Bugün ise bu oran % 2 ile % 7 arasında değişmektedir. Sonuçlar "Science" dergisinde bildirilmiştir.

16. yüzyılda İspanyollar geldiğinde, Maya üzümleri Mayalılar tarafından inşa edilen, terkedilmiş dev antik Piramit şehirlerinde gelişiyordu.

Geçmişte akademisyenler antik Maya'nın yabancı güçlerin istilası, savaş, hastalıkların yayılması ve ticaretin durması nedeniyle çökmüş olabileceğini öne sürmüşlerdir. Bununla birlikte, Cambridge ve Florida üniversitelerinden gelen bilim adamları, uzun bir kuraklık döneminin bu geniş uygarlık üzerinde yıkıcı etkilere neden olduğuna dair güçlü kanıtlar buldular.

Araştırmacılar bu sonuçlarına ulaşmak için Maya toplumunun bulunduğu Chichancanab Gölü'nden aldıkları su örnekleri üzerinde çalıştılar. Uzmanlar kuraklık dönemlerinde göllerde oluşan alçıtaşı suyunun izotoplarını ve minerallerini ölçtüler.

Alçıtaşı kuruyup şekillenince su molekülleri onun kristal yapısına yapışır ve yapışan bu su örnekleri eski göl suyunda bulunan farklı izotopları kaydeder.

Cambridge’deki Yer Bilimleri Bölümünde okuyan Nick Evans raporunda konuyla ilgili şöyle diyor: "Maya medeniyetinin çöküşündeki iklim değişikliğinin rolü kısmen tartışmalıdır, çünkü önceki kayıtlar kalitatif rekonstrüksiyonlarla sınırlıdır, örneğin hava koşulları daha nemli ya da daha kuru olmuş olabilir gibi. Çalışmamız Maya çöküşü sırasında yağış ve nem seviyelerinin istatistiksel olarak sağlam tahminlerini sağladığı için önemli bir ilerlemeyi temsil ediyor."

Yazan & Çeviren: A.Kara

TAPINAK ŞÖVALYELERİNİN SON BÜYÜK LANETİ

Yazan & Çeviren: A.Kara
A, din, hristiyanlık, tarih, Tapınak şövalyelerinin büyük laneti,Tapınak şövalyelerine neden komplo kuruldu,Fransa kralı Philip'in tapınak şövalyelerini öldürmesi, tarih, Tapınağın düzenine ait diğer şövalyelerin yanı sıra 18 Mart 1314'de yapılan işkence ve aşağılamaların ardından, tapınak şövalyelerinin son büyük üstadı olan Jacques de Molay bir iskele üzerinde yakıldı.

Jacques de Molay 1293 ile 1305 yılları arasında Müslümanlara yönelik bir dizi sefer düzenleyerek 1298'de Kudüs'e girerek Emesa kenti yakınlarındaki Mısır Sultanı Malej Nacer'i 1299'da yenilgiye uğrattı.

1300'de Molay, İskenderiye'ye bir saldırı düzenledi ve Suriye sahilindeki Tartus kentini kurtarmak üzereydi, ancak sonunda yenilgiye uğradı.

1307'de Papa 5.Clemens, Barbar Beltran ve Fransa kralı 4.Felipe , Jacques de Molay'ı tutuklattılar ve akabinde diğer şövalyeler kutsal haça karşı saygısızlık yapmak, kutsal eşyaları satmak, Baphomet ve Lucifer'a tapmak, sapkınlık ve putperestlik gibi suçlamalarla itham edildiler.

Molay, kendisine yüklenen suçlamaları uygulanan işkenceler yüzünden kabul etmek zorunda kaldı,  fakat daha sonra bu söylediklerini geri çekti.
Bu eylemi ise, işkence altında itiraf etmek zorunda kaldığı tüm suçlamaları kamuoyu huzurunda ve Notre Dame Katedrali'nin önünde bir kez daha tekrarlayarak zorla kabul ettiği, bir iskele üzerinde yakılarak öldürülmesi şeklinde son buldu.

Ölmeden önce, kendisinin ve adamlarının kendilerine verilen her görev için zafer kazandıklarını, Fransa'ya olan sadakati ile gurur duyduğunu ve Fransa Kralı'nın tapınak şövalyelerini yok etmek için zorlandığını biliyorlardı. Bu aldatıcı ihanete karşı ölmeden önce herkese lanet okudu.

Ölmeden önce Jacques de Molay, masumiyetini ilan etti ve efsaneye göre, komplo suçundan suçlu bulundu:
“Tanrı, kimin yanlış olduğunu ve günah işlediğini biliyor. Talihsizlik kısa süre sonra bizi kınamış olanları mahkum edecek; Tanrı bizim ölümlerimizin intikamını alacak. Hata yapmayın, bize karşı olan herkes bizim yüzünden acı çekecek. Yüzümü Efendimiz Mesih'imizin doğduğu Meryem Ana'ya doğru çevirmeniz için yalvarıyorum. ”(Geoffroi de Paris)

Bazıları onun lanetinin gerçek olduğunu çünkü olaydan bir ay sonra Papa Clemens'in öldüğünü ve Kral Philip'in ise yıl sonu gelmeden bir av sırasında kaza geçirerek öldüğü söylediler.

Tapınak düzeni 1129 yılında doğdu ve hızlı bir şekilde Orta çağ Hristiyanlarının en prestijli örgütlerinden biri olarak kuruldu.
Haçlı seferlerinde acımasızca savaşıyorlardı ve finans yönetiminin öncüsü olarak modern bankacılık sisteminin temellerini attılar.
Zamanla, bir çok devlete borç para verebilmek için çok daha fazla para ve güç kazandılar. Alacaklılarından biri Fransa Kralı Philip'in kendisi idi.

Paranın korunması ve örgütün sona erdirilmesi yönündeki düşünceleriyle 1307'de tapınak şövalyelerinin sonunu getirmek için Papa V.Clemens ile birlikte bir komplo kurduğuna inanılır.