Samuel 2 kitabında 3 büyük olay anlatılır. Her üç olay da Rab’ın yasalarında cezası ölüm olarak geçen konulardı. Rab’ın bizzat seçtiği ve meshettiği Davut’un böyle bir suçu işlemiş olması ayrı bir soru, Davut’un çocuklarının bu suçları işlemesi de ayrı bir konu. Kaldı ki Tevrat’ın kitaplarından biri olan Rut kitabından hatırlarsanız Naomi’nin dul gelini Rut, Boaz isimi yaşlı bir akrabası ile evlenmişti. Rut ve Boaz’ın Ovet isminde bir oğlu olmuştu. Daha sonra Ovet’in de İşaya isminde bir oğlu ve onun da Davut isminde bir oğlu olacaktır. Yani Davut öyle önemli biriydi ki soyu Rab’ın istediği şekilde oluşturulmuştu. Bununla da bitmeyecekti, bundan sonda Davut’un oğulları yine her seferinde Rab’ı kızdıracaklardı. Bunların içine yine çok sevip meshedeceği Kral Süleyman da dahil. Peki bu soy neden bu kadar lanetli ve sorunlu çıktı?
Üç olaydan birincisi, geçen yazıda bahsedilen Davut’un Bat-Şeba ile yaptığı zina idi. İkincisi ise bu yazının konusu Davut’un çocukları arasında meydana gelen kan davası. Olay Davut’un 3 çocuğu arasında geçer. Taraflardan biri ilk eşlerinden olan Yizreelli Ahinoam’dan doğan Amnon isimli oğlu. Diğer tarafta ise Geşur Kralı Talmay’ın kızı Maaka isimli eşinden doğmuş olan oğlu Avşalom ve kızı Tamar bulunuyor. Yani üvey kardeşler arasında yaşanan bir olay.
Davut’un Amnon ismindeki oğlu, üvey kız kardeşi Tamar’ı çok beğenmektedir. Hatta o kadar beğeniyordur ki bir türlü aklından çıkartamıyordur. Onun bu sıkıntılı hallerini gören kuzeni ve arkadaşı Yonadav, Amnon’a akıl verir. Amnon’a hasta gibi yatmasını, babası geldiğinde ondan Tamar’ın ona yemek yapması için gelmesini isteyecektir. Tamar geldiğinde de ona aşkını anlatmasını önerir. Amnon hasta gibi yattığında babası onu ziyarete gelir ve Yonadav’ın dediği gibi yapar, babasından Tamar’ın ona gelip gözleme yapmasını ister. Davut bu isteği olumlu karşılar ve sarayda yanında yaşayan kızı Tamar’a, “Haydi kardeşin Amnon'un evine gidip ona yiyecek hazırla” der. Tamar, Amnon’un yanına gidip gözlemeyi tavaya koyar ve pişirmeye başlar. Amnon ise bu sırada odada bulunan Tamar dışında herkesin dışarı çıkmasını ister. Amnon, Tamar’dan gözlemeyi yatak odasına getirmesini ister. Tamar yemeğini götürdüğünde Amnon Tamar’ı kolundan yakalayarak yatağa çeker ve “Gel, benimle yat, kız kardeşim” diyerek zorlar. Tamar buna cevap olarak; “Hayır, kardeşim, beni zorlama! İsrail'de böyle şey yapılmamalıdır! Bu iğrençliği yapma! Sonra ben utancımı nasıl üstümden atarım? Sense İsrail'de alçak biri durumuna düşersin. Ne olur krala söyle; o beni senden esirgemez” der. Amnon, buna rıza göstermeyen Tamar’la zorla yatarak üvey kız kardeşine tecavüz eder. Tecavüz sonrasında emeline ulaşan Amnon, kız kardeşinin kendisini istememesinden dolayı hiddetlenir ve onu evden kovar. Tamar, ağabeyinin kendisine yaptığından dolayı ona kızgın olsa da artık iş işten geçmiştir diye susar. Ancak bir de evden kovulması katlanılacak bir durum değildir ve buna itiraz eder. Fakat Amnon onu dinlemez ve uşağını çağırarak “Bu kadını yanımdan dışarı çıkar, ardından da kapıyı sürgüle” diye emir verir. Kovulan ve evden atılan Tamar, kızgınlığından, üzüntüsünden sinir krizi geçirir ve üstünü başını yırtarak başından aşağıya külleri döker ve saraya dönmek yerine öz ağabeyi Avshalom’un evine gider.
Avsahlom olayı ve detayını öğrenince durumu babası Kral Davut’a iletir ve Amnon’un cezalandırılmasını ister. Bu suçun; üvey bile olsa kız kardeşe tecavüz olduğu için cezası ölümdür ve cezasını Davut vermek zorundadır. Ancak Davut öfkelenmekle kalır ve Amnona ceza vermez.
Avshalom kız kardeşine yapılan bu saygısızlığı affetmez. Üvey kardeşi Amnon’u cezalandırmak için fırsat kollamaktadır. Aradan 2 yıl geçip olay herkes tarafından unutulduktan sonra bir gün Avshalom, Baal-Hasor’da koyunlarını kırktırdığı yerde bir ziyafet verir. Bu ziyafete ailenin ve yakın akraba olan tüm erkekleri çağırır. Kral Davut, bu davete “Hayır, oğlum, hepimiz gelmeyelim, sana yük oluruz” diye cevaplasa da Avshalom kardeşi Amnon’un gelmesi için ısrar eder. Davut bir sorun olacağını düşünmese de tüm kardeşler hep bir arada olacağı için Amnon’un gitmesinde bir sakınca görmez ve izin verir.
Avshalom tüm hizmetkarlarını çağırarak onlara Amnon’un sarhoş olduğu bir anda onu öldürmeleri emrini verir. Hizmetkarlar uygun bir anı kollayarak Amnon’un sarhoş olduğu sırada onu kılıçla öldürürler. Kardeşlerinin ölümünü izleyen diğer kardeşler katırlarına atlayıp kaçarlar. Bu olayın haberi Davut’a Avshalom’un tüm kardeşlerini öldürdüğü şekliyle ulaşır. Davut üzüntüsünden elbiselerini yırtarak isyan eder. Bu arada Davut’a ağabeyi Şima’nın oğlu Yonadav, “Efendim kral bütün oğullarının öldürüldüğünü sanmasın; yalnız Amnon öldü. Çünkü o üvey kız kardeşi Tamar'a tecavüz ettiği günden bu yana, Avşalom buna kararlıydı. Onun için, ey efendim kral, bütün oğullarının öldüğü haberini dikkate alma; çünkü yalnız Amnon öldü” bilgisini verince Davut biraz daha sakinleşir. Bir süre sonra kralın oğulları Davut’un yanına vardığında hep beraber hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlarlar.
Amnon’un öldürülmesinden sonra Avshalom, Geşur Kralı Ammihut’un oğlu Talmay’ın (Talmay, anne tarafından dedesi Geşur Kralı Talmay’ın torunuydu) yanına kaçtı. Avshalom Geşur’da 3 yıl kaldı. Bu sürede Davut oğlu Avshalom’u merak ediyordu ve duyduğu endişeden dolayı onun yanına gitmek istiyordu. Amnon’un ölümü Davut’u üzse de yaptığı suçun cezasını çektiğini düşünerek avunmuştu. (Tevrat, Samuel 2, 13. Bölüm)
Davut’un ve oğullarının bu ahlaksız yaşamı Tevrat’a Rab tarafından yazıldıysa Kuran’da neden yer almadı? Eğer Tevrat’a Ezra tarafından yazıldıysa Ezra neden bu konunun geçmesini gerekli gördü? Bunların açıklaması yok. Başka bir konuya gelirsek Rab koyduğu yasalara uymadığını görüyoruz. Bir başka konu da Rab nasıl bir tanrıysa ya adam seçmesini bilmiyor ya da kader yazmaktan haberi yok. Rab, Davut’un kral olmasına karar vermişti ve onu kutsayarak meshetmişti. Fakat Davut bu sevgiye karşılık Rab’ın yasalarına karşı gelerek zina suçu işlemekten geri kalmadı. Yasayı koyan Rab ise Davut’a ölüm cezası vermesi gerekirken günah çocuğu olarak dünyaya gelen oğullarının canını aldı. Amnon da kız kardeşine tecavüz ederek zina suçu işlemişti fakat Davut Rab’ın yasasına uymayarak oğluna ceza vermedi. Avshalom da her ne kadar hakkı olduğunu düşünürsek yine de kardeşini öldürdüğü için Rab’ın yasalarına karşı gelmişti ve suçluydu fakat o da ceza almadı. Bu durum gelecek konularda bu şekilde devam edecek. Davut’un soyu suç işleyecek ama hiçbiri Rab tarafından cezalandırılmayacak.
Eski Mısır dininde kişi öldüğünde ölüler alemi olan Duat'a gider, burada kalbi
teraziye konur ve iyiliğin tüyüne karşı kalbi tartılırdı. İbrahimi dinlere
günah ve sevapların tartılması olarak geçen bu inanışta önemli bir detay
vardır. Ölüler Kitabında detaylıca anlatılan Kalbin Tartılması işlemi
sırasında kalbi tartılan kişi oradaki tanrıça Maat'ın yargıçlarının bakışları
altında 42 maddeden oluşan Saflık Beyanını okumalıdır. Bu, yargılanmadan önce
ölen kişiye tanınan bir fırsattı.
Maat'ın yargıçlarına karşı yapılıyordu; Çünkü Maat adaletin, doğrunun,
bilginin, yasaların, ahlakın, uyumun ve kozmik dengenin tanrıçasıdır. Kalbin
Tartılması sırasında kişinin kalbine karşı Maat'ın tüyünün konmasının nedeni
de budur.
Maat'ın yargıçlarına yapılan Saflık Beyanları kişisel olduğundan mezardan
mezara farklılık gösterse de temel itibariyle günah kavramları aynıdır. Bunlar
tanrıça Maat'ın kanunları değil de Maat'ı memnun etmek için onu okuyacak
kişinin hayattayken yaptıkları ya da yapmadıklarının beyanıdır. [4]
42 maddeden oluşmasının nedeni, Nebseni papirüsünde Maat'ın yardımcı
yargıçları olan 42 tanrıdır.[7] Bu 42 tanrı, Mısır'ın 42 eyaletini temsil eder
ve "yaşamları boyunca Maat'tan beslenen gizli Maat tanrıları" olarak
adlandırılırlar. Bunlar sunular kabul eden küçük kademeli ilahlardır. [4]
Yani aslında her bir madde ile bir tanrı ya da tanrıçaya ifade verilmekte ve
itirafta bulunulan her bir tanrı ile Mısır'ın bütünlüğü vurgulanır. Bu küçük
dereceli tanrı ve tanrıçaların adlarını Ölüler Kitabı'ndaki Nebseni
Papirüsünde görmek mümkündür.
Ölünün okuduğu 42 Saflık Beyanı Musevilikteki 10 Emir'in temelini
oluşturur şekildedir ve kutsal olduğu söylenen kitaplardaki günah kavramından
daha iyi ahlaki hatlara sahiptir. Söz konusu 42 madde şöyledir:
Günah işlemedim.
Şiddet kullanarak soygun yapmadım.
Çalmadım.
Erkek ve kadınları öldürmedim.
Tahıl çalmadım.
Sunuları çalmadım.
Tanrıların mallarını çalmadım.
Yalan söylemedim.
Yiyecekleri taşımadım.
Küfür etmedim.
Zina etmedim, erkeklerle yatmadım.
Kimseyi ağlatmadım.
Kalbi yemedim (Boş yere üzülmedim, pişmanlık duymadım)
Hiçbir erkeğin karısını ahlaksızlaştırmadım (burada önceki iddiasını
yenileyerek başka bir tanrıya hitap eder)
Kendimi kirletmedim.
Hiç kimseyi korkutmadım.
Yasayı çiğnemedim.
Kızmadım.
Kulaklarımı gerçeğin sözlerine kapatmadım.
Dine küfretmedim.
Şiddet adamı değilim.
Çekişme kışkırtıcısı ya da barış bozan biri değilim.
Acele ile yargılamadım ya da hareket etmedim.
Konuları merak etmedim.
Konuşurken sözlerimi çoğaltmadım
Kimseye zulmetmedim, kötülük yapmadım.
Kral'a karşı büyücülük yapmadım (ya da küfretmedim)
[Akması gerektiği zaman] suyun akışını hiç durdurmadım.
Asla sesimi yükseltmedim. (kibirli ya da öfkeli konuşmadım)
Tanrı'ya küfretmedim, lanet okumadım.
Kötü bir öfkeyle hareket etmedim.
Tanrıların ekmeğini çalmadım.
Khenfu keklerini ölülerin ruhlarından alıp götürmedim.
Çocuğun ekmeğini kapmadım, şehrimin tanrısını hor görmedim.
Tanrıya ait sığırları öldürmedim. [5][6][1]
Şimdi bir de 10 emire bakalım:
Tanrı YHVH'ten başka ilah(lar)ın olmayacak.
Kendine yukarıda, gökte; aşağıda, yerde; veya derinlerde, yeraltında
yaşayan put(lar) yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet
etmeyeceksin.
Tanrın YHVH'in ismini boş yere anmayacaksın.
Haftanın altı günü çalışacak ve dünyevi işlerini yapacaksın; haftanın
son günü, yedinci gün mukaddes Şabat günündeyse bütün işlerini bırakacak
ve Tanrın YHVH'e ibadet edeceksin. O gün, Sebt'tir.
Annene ve babana hürmet edeceksin.
Öldürmeyeceksin.
Zina etmeyeceksin
Çalmayacaksın.
Komşu(ları)na karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
Fark edebileceğiniz gibi 10 emir, Mısır dinindeki 42 maddenin sayıca
azaltılmış ve Tanrı faktörünün daha ağırlık kazandırılmış halidir. Tevrat'ta
yazanlara göre Musa bir Mısırlıdır. Dolayısı ile Mısır'da büyümüş olan Musa
Mısır tanrı ve tanrıçalarına taparak büyümüştür. Bu yüzden Maat'ı ve 42 Saflık
Beyanı'nı biliyor olmalıdır.
Mısır dinindeki Saflık Beyanları birer kanun olmadığından kişiden kişiye
farklılık gösterebildiği için, farklı mezarlardan çıkan beyanlarda ölülerin
şöyle beyanları yer alır:
Hizmetkarlara kötü muamelede bulunmadım.
Kimseye benim adıma cinayet işlemesi için emir vermedim. [2][1]
Yalancı şahitlik yapmadım.
Aç olana ekmek verdim, susamışa su ve çıplak olana elbise verdim. [3][1]
Henüz ortada Musevilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinler yokken, çoktanrılı
eski Mısır dininin sahip olduğu ahlaki çizgi İbrahimi dinlerle neredeyse
aynıdır.
Örneğin Mısır dini insanları köleleştirmeyi ve zorla çalıştırmayı uygunsuz bir
davranış ya da günah olarak görmemiştir. Durum İbrahimi dinlerde de aynıdır.
Yahudiler dinlerini Eski Mısır dininden ve çevre topluluklardan duydukları ile
inşa ettiğinden kölelik sistemi onlara da geçmiş, buradan da Kur'an'a geçerek
varlığını devam ettirmiştir. Bu yüzden Kur'an'da köleliği ve cariyeliği
yasaklayan hiçbir ayet yoktur.
İbrahimi dinlerde ahlaklı olmanın ya da iyilik yapmanın nedeni tanrı ve
cehennem korkusudur. Cehennem korkusu içindeki kişi yaptığı iyiliklerle
tanrıyı ikna edecek seviyeye geldiğinde cennetlik olur. Yani kişi içinden
geldiği için, sadece iyilik yapmak için değil de çıkar ya da tehdit ilişkisi
içinde hareket eder.
Söz konusu dinleri etkileyen Mısır dininde de durum aynıdır. Kişiler yeraltı
diyarında tekrar doğma hakkı kazanarak cennete gitmek için iyilik yapar ve
kötülükten uzak dururlar. Yine ödül-ceza sistemine dayalı ahlak söz konusudur.
Bu yüzden kişi hayattayken olabildiğince iyi olmaya çalışır ve öldüğünde
Osiris ve 42 Maat yargıcının karşısına çıkarak onlara uzak durduğu kötülükleri
ya da yaptığı iyilikleri sıralar. Akabinde "kalbim temiz, kalbim temiz, kalbim
temiz" diye de ekler. Çünkü dönem insanının inanışına göre tüm iyi ya da kötü
eylemlere karar vermeyi sağlayan, yani beyin işlevini gören organ kalptir. Bu
inanışın yansımalarını Kur'an'da da görmek mümkündür.
Bir nokta daha var ki Antik Mısır'ın Büyük Yargılama metinlerinde kişi
yaptıklarını anlattıktan sonra diğer aşamada kalbi dile gelip konuşmaya
başlar. Bu inanış değişim geçirerek İbrahimi dinlerde kişi yargılanırken
günahlarını saklayamayıp itiraf edeceği, hatta organlarının bile onun yerine
konuşacağı inanıcına zemin hazırlamış olabilir.
KAYNAKLAR
E.A.Wallis Budge, Egyptian Literature
Ölüler Kitabı, Bab CXXV
A.g.e., 3. Kısım
Ani Papirüsü
Studio 31, The Book of the Dead (2015), pp. 97-96; 577-582.
Sir Ernest Alfred Wallis Budge (1913). The Papyrus of Ani: A Reproduction
in Facsimile, Edited, with Hieroglyphic Transcript, Translation, and
Introduction.
Budge The Gods of the Egyptians Vol. 1 pp. 418-20
●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON ●►Youtube 'Katıl': KATIL
En eski Yahudi metinlerinde net bir Şeytan figürü yoktu. Şeytan olarak
adlandırılabilecek en eski meleklerden biri olarak, bazen tanrının düşmanı
gibi görünen bazen ise onun kirli işlerini yapan Mastema'ydı (מַשְׂטֵמָה).
Erken dönem Yahudi düşüncesinde zıtlık ilkesini temsil etmek üzere insanların
yarattığı, şeytan benzeri bir figürdü. Hemen hemen şeytanla özdeştir.
Adı Hoşea 9:7,8 de "düşmanlık" anlamına gelen ortak bir isim olarak yer
alır. Ölü Deniz Yazmaları'nda şeytanın başka bir adı olan Belial ile
bağlantılı olduğu görülür. Dolayısıyla bu terim eski Yahudi edebiyatındaki
zıtlık eğiliminin tipik örneklerindendir.
Diğer adıyla Mastemat, suçlayıcı, tıpkı şeytan gibi ayartıcı, baştan çıkarıcı
ve Tanrı'nın hizmeti altında cellatlık yapan bir figürdür. Aynı zamanda
adaletsizlik, mahkum etme ve düşmanlık meleğidir. Düşen meleklerin çocukları
olan Nefilimlerin soyunu komuta etmiştir. Tanrının emri altında olsa da bütün
kötülüklerin babasıdır.
Mastema'nın kökeni Eski Ahit anlatılarındaki birçok geleneksel hikayede rol
oynayan Yahudi apokrif eseri olan Jübileler diğer adıyla Küçük Yaratılış
kitabına dayanır. Adının normal anlamı "sar ha-Mastemah" yani "Mastema'nın
prensi" dir ve kitapta anlamı aynı zamanda "düşmanlığın prensi" olarak önümüze
çıkar.
Jübileler Kitabına bakıldığında Mastema'nın, Rabbin ana düşmanı olan güçlü bir
melek olarak tasvir edildiği görülürken diğer yandan sadece Yahve'ye isyan
eden bir melek gibi görünmektedir. İnanışa göre Büyük Tufan bittikten sonra
Mastema'yı takip eden meleklerin bir kısmı uçurumlara hapsedilmişti. Mastema
tanrıdan, insanoğlunun üzerindeki iradesini gösterebilmesi amacıyla bir
kısmının serbest bırakılmasını istemişti. Tanrı bunun kesinlikle iyi bir
fikir olduğunu söyleyerek şeytanların onda birini özgür bırakıp Mastema'nın
hizmetine vermişti. [1]
Jübileler Kitabı'ndaki ilgili metin şöyledir:
Ruhların lideri Mastema geldiğinde şöyle dedi: "Yaratıcı Rab, onlardan
bazılarını (kötü ruhları) özgür bırak, beni dinlesin ve onlara söylediğim
her şeyi yapsınlar. Aksi halde emrim altında hiçbir ruh olmazsa irademin
yetkisini insanlar arasında kullanamam. Çünkü onları helak edici ve
saptırıcı olarak kullanıyorum. Çünkü insanların şerri büyüktür." Sonra tanrı
onların onda birinin kendisine bırakılmasını emrederek, kalan kısmı
uçurumlara hapsetti. [Jüb. 10:8-9]
MASTEMA, TANRI VE İBRAHİM
İbrahim'i sınamak isteyen Tanrı değil, onun Tanrı'ya olan bağlılığını
zedelemek isteyen Mastema'ydı. [2] Kimilerine göre yaptıkları ile İsrail'in
yükselişinde önemli rol oynamıştı. Jübileler Kitabı'nda yazana göre
İbrahim'den oğlu İshak'ı kurban etmesini isteyen tanrı değil Mastema'dır.
Mastema, Yahudilerin tanrısı Yahve'ye İbrahim'in çocuğunu kurban edemeyeceğini
söyler. Yani tanrıya o denli bağlı olmadığını iddia eder. Yahve duruma
müdahale etmeyerek Mastema'nın yapmak istediği şeyi göstermesine izin verir.
İbrahim gerçekten çocuğunu kurban etmeye kalkınca tanrı araya girerek İshak'ı
kurtarınca Mastema utanır.
Jübileler Kitabı'nda olaylar nasıl anlatılmış görelim ve buna Mastema'nın
Tanrı ile İbrahim hakkında konuşmasıyla başlayalım:
"... Gökte İbrahim ile ilgili, O'nun sözüne ve her türlü zorluğa rağmen
Rabbine sadık olduğunu söyleyen sesler vardı. Sonra Prens Mastema geldi ve
Tanrının huzurunda şöyle dedi: "İbrahim gerçekten oğlu İshak'ı seviyor ve
onu herkesten daha hoş buluyor. Onu bir sunak üzerinde kurban olarak
sunmasını iste. O zaman bu emri yerine getirip getirmediğini görecek ve
kendisini sınadığınız her şeye sadık olup olmadığını bileceksiniz."
[Jüb. 17:15-16]
Gördüğünüz gibi Mastema burada bir nevi kralın aklına girerek onu eyleme
geçiren, kışkırtan bir vezir gibidir.
Tanrı ile bu konuşmasından sonra olay İbrahim'den oğlu İshak'ı kurban
etmesinin istenmesine gelir. Şöyle yazar:
"Rab ona dedi ki: "İbrahim, İbrahim"! "Evet?" diye cevapladı. Oğlunu,
sevdiğin sevgili İshak'ı al ve yüksek tepeye git" dedi. Sana göstereceğim
dağlardan birinde onu sun." [Jüb. 18:1-2]
Akabinde İbrahim, İshak ve hizmetçileri le birlikte şafak sökerken yola çıkar.
Yolculuklarının üçüncü, ilk ayın 14. gününde İbrahim gidilecek alanı uzaktan
görür. Hizmetkarlarını bir kuyunun yanında bırakıp İshak'ı yanına alarak dağa
çıkar.
Olayın devamı Jübileler Kitabı'nda nasıl anlatılıyor bakalım:
Rab'bin dağının bulunduğu yere yaklaştığında bir sunak yaptı ve odunu
sunağın üzerine yerleştirdi. Sonra oğlu İshak'ı bağladı, onu sunağın
üzerindeki odunun üzerine koydu ve İshak'ı kurban etmek için bıçağı almak
üzere elini uzattı. Sonra ben (=Mevcudiyet Meleği) O'nun ve Mastema'nın
önünde durdum. Rab dedi ki: "Ona söyle, elini çocuğun üzerine indirmesin ve
ona bir şey yapmasın, çünkü onun Rab'den korkan biri olduğunu biliyorum."
Bunun üzerine ben gökten ona seslendim ve dedim ki: " İbrahim, İbrahim!'
Şaşırdı ve: 'Evet?' dedi. Dedim ki "Elini çocuğun üzerine koyma ve ona bir
şey yapma, çünkü şimdi senin Rab'den korkan biri olduğunu biliyorum. İlk
oğlunu kurban vermeyi reddetmedin.' [Böylece] Mastema prensi utandırıldı. [Jüb. 18:7-12]
Peki olay nasıl son buldu, ona da yazanları okuyarak bakalım:
İbrahim hizmetçilerinin yanına gitti. Yola çıktılar ve birlikte Beerşeba'ya
gittiler. İbrahim yemin alanında yaşadı. Her yıl yedi gün boyunca bu bayramı
sevinçle kutladı. Gidip sağ salim geri döndüğü yedi güne uygun olarak
bayrama Rab'bin bayramı adı verdi. İsrail ve onun soyundan gelenlerle ilgili
olarak göksel levhalarda yazan ve emredilen şudur: [Onlar] bu bayramı yedi
gün boyunca mutluluk bayramı ile birlikte kutlayacaklardır.
[Jüb. 18:17-19]
Jübileler Kitabı'nın özelliklerinden biri bu hikayeye tarih veriyor olmasıdır.
1.ayın 11.gününde dağa ulaşan İbrahim 13 veya 14. gün geldiğinde koç kurban
eder. [3]
MASTEMA, TANRI VE MUSA
Mısır'dan Çıkış 12:23'de Rabbin Mısırlıları öldürmek için geleceği yazarken
Jübileler Kitabı'nda ilginç bir şekilde bunu yapan, yıkımı getirenler
Mastema'nın egemenliği altında olan kötü ruhlardır. [להשחית Jüb. 10:8] Yani
Mısır'da ilk doğan oğulların öldürülmesi kötü ruhlar tarafından
gerçekleştiriliyordu. Çünkü Mastema bağlanmış, kilitli durumdaydı. [48:15] Bu
yüzden emrindeki ruhlar bir nevi tanrının temsilcileri olmuşlardı. Bu ruhlar,
Tanrı'nın emri gereği Paskalya sunusu verenlere zarar vermeyecekti. İlgili
metinler şöyledir:
Çünkü bu gece -bayram ve sevincin başlangıcında- Mısır'da paskalya sunusunu
yiyordunuz ki, Mastema'nın bütün güçleri Mısır diyarındaki her doğan ilk
çocuğu, değirmen taşındaki tutsak cariyenin ilk doğan çocuğunu ve sığırların
da ilk yavrularını öldürmek için gönderilmişti. Rabbin onlara verdiği şey
şudur: Kapısında bir yaşında kuzunun kanını gördükleri her evin üzerinden es
geçecek, o evlere öldürmek için girmeyecek, kurtarmak için üzerinden
geçecekler. [Jüb. 49:2-3]
Bu şeytanın öne çıktığı diğer önemli nokta Mısır'dan Çıkış'tır. Jübileler
Kitabı'na göre Musa Mısır'a döndüğünde onu öldürmeye çalışan tanrı değil
Mastema'dır.
"Mastema prensinin sen Mısır'a, konaklama yerine dönerken sana ne yapmak
istediğini biliyorsun. Bütün gücüyle seni öldürmek istediğini, senin tüm
gücünle Mısırlıları cezalandırmak, intikam almak için gönderildiğini gördüğü
için Mısırlıları senin elinden kurtarmak istemedi mi?"
[Jüb. 48:2-3]
Bu metinler Tevrat, Mısır'dan Çıkış 4:24'deki "Ve o konaklama yerine gidiyordu
ve YHVH onunla karşılaşıp öldürmeye çalıştı" ifadesiyle paralellik gösterir.
Ayrıca Firavun'un yüreğini katılaştıran da odur (Midraş Abkir'de Uzza). Hatta
Musa ve Harun büyü yapmak için Firavun'un karşısına çıktığında Mısırlı
büyücülere yardım ettiği iddia edilir. Yani bu varlık İsrail halkını ve
Yahve'nin takipçilerini aldatmaya çalışan, onlarla uğraşan bir baş belası
gibidir.
Jübileler Kitabı'nda tüm ulusların ruhlar tarafından yönetildiği ve bu
ruhların başında Mastema'nın bulunduğu yazdığı gibi , sünnetsizler hoş
karşılanmadığından olsa gerek aynı zamanda sünneti uygulamayan toplumların
hükümdarı olarak kabul edilmiştir. Yani pagan toplumların ve beraberindeki
kötü ruhların hükümdarı olarak görülmüştür. Buna karşılık İsrail'in ise tanrı
Yahve tarafından yönetildiğine inanılmıştır.
Mastema tanrının rakibi olmasına rağmen diğer yandan enteresan bir şekilde
tanrı tarafından insanlığı cezalandırmak ve putperest ulusların gardiyanı
olarak hareket etmek için kullanılıyor gibi görünmektedir.
Örneğin sünnet olmanın kişiyi Mastema'nın yönetiminden tanrının yönetimine
aktardığı söylenir. Yani çağın sonunda tüm insanlığın bu iblisten kurtularak
tanrının egemenliğine teslim olacağı ima edilir.
MÖ. ilk binyıl içinde güneybatı Asya'da iyi ve kötü arasındaki kozmik savaş
inanışının popülerlik kazandığı görülür. Bunun en erken örneklerinden biri
Zerdüştlükte evreni yöneten iyi ve kötü ruh ya da gücün savaş halinde
olmasıdır.
MÖ. 550-330 aralığında hüküm sürmüş Ahameniş İmparatorluğunun başlıca dini
olan Zerdüştlüğün Babil sürgünü sonrası Pers İmparatorluğunda yaşamış olan
Yahudi düşünürleri etkilemiş olması mümkündür. Yani Mastema Yahudilikte ifade
edilen ahlaki ikiliğin bir örneğini temsil edebilir.
Mastema ulusları yönetse de bir gün onun yönetimi altındaki ulusların
Yahve'nin saltanatına geçeceğine, Eski Hristiyanlar gibi eski Yahudiler de bir
gün dünyanın eski mükemmel haline geri döneceğine inanıyorlardı. Dünyanın
sonunda tekrar yenilenip iyiliğin hüküm süreceğine dair bu inanış uzun yıllar
var olmuştu.
Batı genel olarak artık kıyameti ve Mesih'in ikinci kez geleceğini bekleyerek
yaşıyor olmasa da hala bazı Hristiyanlar bir gün kötülerin yenileceğine,
dünyanın şimdikinden çok daha iyi bir hale geleceğine inanıyorlar.
KÖKEN-ORTAYA ÇIKIŞ
Jübileler kitabı MÖ. 2. yy'da Yohanan Hurkanus döneminde yazılmıştır.
Hurcanus MÖ. 166'daki Makabi isyanından sonra kurulan Hasmon hanedanlığının
baş rahibiydi. MÖ.134'de göreve başlamış ve 104'e kadar hüküm sürmüştü.
Yohanan Hurkanus, Kuzey Filistin'deki toprakları fethederek ve rakipleri
olan Samirilerin Gerizim Dağı'ndaki tapınağını yok ederek Yahudiye ulusunun
topraklarını genişletmesiyle bilinir. Güneydeki Edomluları boyunduruk
altına almış ve onları Museviliğe geçmeye zorlamıştır. Her ne kadar
toprakları tek bir din altında birleştirerek egemenliğini pekiştirmenin bir
yolu olarak Museviliği kullanıyor olsa da Helenistik kültüre de sempati
duyan biriydi. Bu yüzden Ferisiler gibi bazı Yahudi mezhepleri öfkeleniyor,
onun yüksek rahip olarak görev yapmasını sorguluyordu.
İşte Jübileler Kitabı büyük olasılıkla bu bağlamda yazılmıştı. Çünkü kitabın
ele aldığı temalar arasında Yahudi Yasasına sıkı sıkıya bağlanma ve tanrı ile
karanlık güçlerin savaşı yani tanrı ile Mastema'nın kozmik savaşı yer
alıyordu.
İşin ilginç yanı bu şeytan figürünün ortaya çıktığı dönemdir. Çünkü bu dönemde
Yahudi halkı kendilerini Yahudi olmayanlardan ayırmanın yanı sıra dinine sadık
Yahudileri mürted olan Yahudilerden ayırma konusunda büyük endişe duymuş,
aşırı Yahudi milliyetçiliği patlak vermişti.
Yani Mastema figürünün öne çıkış nedeni bir kısım Yahudinin kendilerini diğer
uluslardan ve dinine sadık olmayan Yahudilerden ayırma girişimidir. Bu durum
sonucunda sadık Yahudiler tanrının yani iyinin yanında yer alan seçilmiş halk
iken diğer uluslar ve dinden dönen Yahudiler tanrıya karşı gerçekleşen kozmik
savaşta Mastema'nın yönetimi altında yer alan insanlar sayılmışlardı.
Jübileler Kitabı ve Mastema figüründen sorumlu olduğu düşünülen 3 topluluk
vardır. Bunlar Ferisiler, Esseniler ve Hristiyanlık karşıtı Yahudilerdir.
Makkabi isyanından sonra ortaya çıkan önemli bir mezhep olan Ferisiler
hahamların ve modern Yahudilerin kökleri kabul edilebilecek bir çok şeyin
öncüleri olduklarından Yahudi tarihi için önemlidirler. Ferisiler genellikle
Yahudi yasalarını ve tarihini öğrenmeyi kendine görev edinmiş sıradan
insanlardı. Tevrat'a ek olarak, Tevrat'ı yorumlamalarına yardım eden ve
Musa'ya kadar uzanan bir sözlü gelenek olduğuna inanıyorlardı.
Yahudilerin, Yahudi yasalarını izleyerek diğer uluslarla evlenmeyip
kendilerini Yahudi olmayanlardan ayırmaları gerektiğini söylüyorlar, ayrıca
ölülerin yeniden dirileceğine ve Mesih'in geleceğine inanıyorlardı.
Dolayısıyla bu mezhep birçok yönden modern Yahudiliğin ve erken Hristiyanlığın
yükselişinde rol oynamıştı.
Ferisiler kendilerini Helenistik dünyadan tamamen koparmak isteyen fanatikler
ve Esseniler ile Helenistik kültürün kendilerine uygun yönlerini benimseyen
Sadukiler arasında bir orta yol bulmuşlardı. Bugün İbrahimi dinlerin sahip
olduğu birçok fikre ve muhtemelen farklı ulusların asi melekler tarafından
yönetildiğine, gerçekleşecek son savaşta bu meleklerin yenileceğine
inanıyorlardı. Ferisiler hakkındaki tüm kanıtlar ele alındığında Mastema
kavramını yaratanların MÖ. 2.yy Ferisileri olduğu görülmektedir.
KAYNAKLAR
Vanderkam (1989) The Book of Jubilees; Melekler Sözlüğü, Gustav Davidson,
Sel Yayıncılık, s. 226
Dimant, Biblical Basis, 117-140; Yoshiko Reed, Enochic and Mosaic
Traditions in Jubilees, 353-368
Dimant, D.: The Biblical Basis of Non-Biblical Additions. The Sacrifice of
Isaac in Jubilees in Light of the Story of Job, in: Zaphenath-Paneah (FS
E. Qimron), ed. D. Sivan, D. Talshir, and C. Cohen, Beer-Sheva 2009,
117-140, p.122
Driscoll, James F. 1911. Pharisees. Catholic Encyclopedia.