Bilindiği üzere Hristiyanlar Tevrat'a da iman ederler ve Tevrat içerisinde bolca şiddet ayetleri içerir. İncil ise daha barışçıldır. Tevrat'ta Tanrı sert, yok eden, zulüm eden, ırk ayıran bir Tanrı iken İncil'de daha çok baba, merhametli, ırk ayırmayan, seven bir Tanrı olarak karşımıza çıkar.
Tevrat'ta düzinelerce şiddet ayeti vardır ve bunların en göze çarpanı İsrail-oğullarının diğer milletleri kendi elleriyle öldürmesini emreden ayetlerdir.
Örnek:1. Samuel 15: 2) "Her şeye Egemen RAB diyor ki, 'İsrailliler'e yaptıkları kötülükten ötürü Amalekliler'i cezalandıracağım. Çünkü Mısır'dan çıkan İsrailliler'e karşı koydular." 3) "Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür."
Burada görüldüğü üzere İsraillilere vur emri veriliyor. Bunu açıklamak için Hristiyanlar:''Onlar günahkardı ve hepsi zaten Tanrının gözünde ölümü hakketmişti. Tanrı ise bunun imanı simgeleyen İsrailliler ile yapılmasını uygun gördü.'' açıklamasını getiriyorlar. Bunu bizzat Hristiyanlardan duyduğum için içim rahat bu konuda.
Tanrı kiralık katil tutar gibi kavme öldür emri veriyor kadın çoluk çocuk demeden diyor ve hatta öldürmeyen İsrailli olursa cezalandırılıyor. Peki nerede merhametli Tanrı? O çocuk belki daha sonra imanlı bir çocuk olacaktı? Kitleleri yola sokmak için peygamber göndermek onların güvenini kazanmak yerine neden onları yok etme yoluna gidiyor?
Sizce bu Tanrı On Emir'de:''Adam öldürmeyeceksin!'' diyen Tanrı ile aynı Tanrı mı? Komşunu kendin gibi sev diyen Tanrı ile aynı Tanrı mı? Burada bir akıl tutulması ve bir çelişki vardır. Tanrı merhametlidir öyle olmalıdır o halde neden vur emri veriyor? Neden ''ÇOLUK ÇOCUK'' demeden öldürün diyor. Sürekli sapıtmalarına rağmen sadece İsrail-oğullarına peygamber indiriyor. Belki de peygamberi bu kavme gönderseydi hiç sapıtmayacaklardı.
Domuz heykeline tapmalarına rağmen neden yok etmek yerine azap yolluyor?
Neden İsrail-oğullarını da yok etmiyor?
Irk gözeten bir tanrı söz konusu burada ve bu görüldüğü üzere hiç adil değil.
Ben ilk Hristiyan olduğum dönemlerde sürekli Tevratın dili ağırdır İncil ile başla derlerdi çünkü İncil'de barış sözlerine aldanacak daha çok bağlanacak Tevrattaki şiddet ayetlerini görünce İncil'deki ayetleri referans alıp görmezden gelecektim. Ama gözümü açıp objektif olarak bakınca sadece yukarıdaki 2 ayet bile bana Tanrının merhametini sorgulatıyor.
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
YEHOVA İLE TAKİPÇİLERİNİN MONOLATRİZM'DEN MONOTEİZM'E GEÇİŞİ
Başlamadan, yazıyı daha iyi anlayabilmeniz için önemli bir bilgi: Monolatrizm nedir?
Monolatrizm birçok tanrının var olduğuna inanır ama bu tanrıların her birinin sadece kendisine tapan kişilere karşı güçlü olduklarını (sadece o kişileri etkileyebildiklerini) öne süren bir politeizm türüdür.
Sürgün öncesi İsrail halkı tıpkı komşuları gibi çok tanrılı inanışa sahipti ve İsraillilerin monoteizme geçişi eşsiz tarihsel koşulların sonucuydu. İsraEl isminin de gösterdiği gibi İsraillilerin orijinal tanrısı El'di. İlk kabile döneminde her kabilenin kendi koruyucu tanrısı olurdu. Krallık ortaya çıktığında devlet Yehova'yı İsrail'in ulusal tanrısı olarak tanıdı. Daha sonra Yehova diğer tanrılardan daha üstün bir hale geldi ve yavaş yavaş diğer tanrı ve tanrıçaların tüm olumlu özelliklerini sömürerek kendinde topladı. Yehova ve El, Shechem, Shiloh ve Kudüs gibi dini merkezlerde birleşince El'in adı tanrı olarak kullanılacak daha genel bir terim olan "Yehova" tarafından alındı ve Yehova ulusal tanrıları oldu. Bu sırada Yehova, El Shaddai (Yüce) ve Elyon (En Yüksek) gibi eski yüce tanrıların sıfatlarını da kendi bünyesinde topladı.
Eskiden El'in karısı olan Asherah'a Yahweh'in eşi ve annesi olarak ibadet edildi. Khirbet el-Kôm ve Kuntillet Ajrûd'de keşfedilen çanak çömlek parçaları "Yahweh ve Asherah"'a atıfta bulunmaktadır ve çeşitli İncil pasajları onun heykellerinin Kudüs, Bethel ve Samiriye'deki tapınaklarda bulunduğunu göstermektedir.
MÖ. 9.yüzyılda Mısır'daki Asvan Adası'nda yaşayan Yahudilerin geride bıraktığı bulgulara göre Yehova Baal'ın karısı olan Anat'ı, Anat-Yahu adıyla ("Yahu'nun Anatı", yani Yehova) kendine eş olarak mâletmiş olabilir. Cennet Kraliçesi adı verilen Asherah isimli bir tanrıçaya da ibadet edildi ve muhtemelen bu tanrıça, Astarte ile Mezopotamya tanrıçası İştar'ın birleşimi sonrası oluşan yeni tanrının ünvanıydı.
Kuntillet Ajrud'da bulunan bir pithos çömleğindeki bu görüntünün altında bulunan bir yazıtta yer alan "Yehova ve Asherah" yazısı keşfedildi. Ayakta duran iki figür ilahi çiftin temsili olarak görülürken arkalarında oturan ve lir çalanın onları eğlendiren kişi olduğu görüşü vardır. Alternatif olarak ise bazı sanat tarihçileri ayakta duran figürleri sahip oldukları sığır yüzlerinden dolayı Mısır'ın cüce tanrısı Bes'in temsili olarak tanımlamaktadır. Ziony Zevit çok fazla kanıt olmasa da Yehova'nın Bes figürü ile temsil edildiğini savundu. Ayrıca kabın üzerindeki görüntülerin altında bulunan yazıtla hiçbir ilgisi olmaması da mümkündür.
Baal ve Yehova'e tapınmak, ibadet etmek, İsrail tarihinin ilk döneminde görülüyordu, bu dönemde 2 tanrı bir arada yaşadılar ancak Kral Ahab ve kraliçesi Jezebel’in Baal’ı ulusal bir tanrı statüsüne yükseltme çabalarını takiben MÖ 9. yy'dan sonra bu 2 tanrı uzlaşmaz olarak kabul edildiler ve Baal'a tapınma bir süre daha devam etti.
Sadece Yehova'ya tapınılması MÖ 9. yy'da en erken İlyas (Elijah) ile başlamış olsa da 8. Yüzyılda peygamber Hoşea ile başlamış olması daha muhtemeldir çünkü sürgün sırasında ve sürgün sonrası dönemde bile küçük bir grubun bu konuda kaygıları vardı. Bu gruplaşmanın ilk destekçileri yaygın olarak gerçek monoteistler yerine monolatristler olarak görülür.
Yehova'nın var olan tek tanrı olduğuna inanmıyorlardı fakat İsrail halkının ibadet etmesi gereken tek tanrı olduğuna inanıyorlardı (Bunun örneği Tesniye 32:8-9'da da görülmektedir. Burada Yehova diğer tanrılar olan oğulları arasında halkları pay eder)
Son aşamada ise sürgünün ulusal krizindeki Yahweh'in takipçileri bir adım daha ileri gittiler ve Yehova (RAB) dışında kalan diğer tanrıların bile var olmadığını söylediler. Bu olay monolatizmden monoteizme geçişin net bir işaretiydi.
HARUN'UN ALTINDAN BUZAĞI GÜNAHINA ORTAK OLMAMASI VE ÖLDÜRÜLMEYE ÇALIŞILMASI ( KURAN'I KERİM VE AZİZ EFREM ÖRNEĞİ)
Biliyorsunuz İsrailoğulları için , Musa Sina Dağı'na 10 Emir Levhaları'nı almaya çıktığında , Harun Musa'nın kardeşi ve bir peygamber olarak kavmiyle kalmıştı. Musa uzun süre dönmeyince kavmi altından bir buzağı putu yapıp ona tapındı.
Kuran'da da anlatılan ve Samiri adlı bir kişiye atfedilen (bu başka bir konunun meselesidir) bu olayda, Tevrat'taki anlatıma göre Harun kavminin bu put günahına ortak olmuştur. Yani Harun onların bu günah girişimine müdahale etmemiş dahası bunu denememiştir de hatta putun yapımında rol almıştır:
Tevrat | Mısırdan Çıkış Kitabı 32. Bölüm: 1-Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı. Ona, “Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap” dediler, “Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!” 2- Harun, “Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin” dedi. 3- Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun’a getirdi. 4- Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi. 5- Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti. 6- Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi.
(Aynı Bölüm) 19-Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. 20-Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler’e içirdi. 21- Harun’a, “Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?” dedi. 22- Harun, “Öfkelenme, efendim!” diye karşılık verdi, “Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. 23- Bana, ‘Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz’ dediler. 24- Ben de, ‘Kimde altın varsa çıkarsın’ dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı!” 25- Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu.
Görüldüğü gibi Harun suçsuz görünmüyor bu anlatıda. Antik Tevrat yorumcuları sormuşlar : ''Tanrı'nın Levililer aracılığıyla kahinliği verdiği ve peygamber yaptığı Harun nasıl olur da böyle bir günaha ortak olur? Üstelik Musa kardeşine, onlara göz kulak olmasını söylemişken bu mümkün müdür? '' Çeşitli açıklamalar getirilmiş popüler olansa anlaşılan (en azından Kuran'ın coğrafyasında) Harun'un kavmini uyardığı (yapmayın etmeyin dediği) putu ise ''öldürülmekten çekindiği için yaptığı'' görüşü olmuş. Bakın Kuran-ı Kerim bize ne söylüyor:
Taha Suresi 90.Ayet : - And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
Peki bu ''Harun'un kavmini uyardığı nasihat verdiği'' yorumunun yer aldığı Kuran'a yakın coğrafyalardan veya inançlardan bir metin veya eser var mı? Var efendim. Buyrun, 4. yüzyılda yaşamış Süryani Aziz Efrem'in Tevrat'ın Mısır'dan Çıkış kitabı üzerine yaptığı tefsirde şöyle deniyor:
'' Harun dedi ki: O (Musa) gözünüzün önünde dağa çıkmadı mı? O bulutun içine gittiğinde orda değil miydiniz? Hadi şimdi de , O'nun(Musa'nın) bulunduğu dağa çıkın eğer Yeşu (Joshua- Musa'nın yardımcısı) ve O (Musa) orada değilse ne arzuluyorsanız onu yapın (yani putu yapın diyor) fakat Manna'nız varsa (Manna-kudret helvası-gökten gelen ekmek) ya da bıldırcın yiyebiliyorsanız (o da gökten geldi mucize olarak) ,ya da bulut sütünu ve bulut gölgesine sahipseniz (Tevrat'a göre İsrailoğulları'nı mucize olarak bulut takip ediyordu ve onlara Tanrı'nın onlarla olduğunun işareti gibi bir şeydi) nasıl olur da O (Musa) şimdi dediği yerde (orda ,dağda) olmaz? Sahip olduğunuz her şey O'nun sayesindedir. ''
[Alıntı Yeri : Aziz Efrem - Mısırdan Çıkış 32:1 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana ait)
Peki Harun'un , Kuran'da öldürülmekten çekindiği için kavminin put yapımında rol almasını anlatan Araf Suresi'nin şu ayeti için ne diyebiliriz? :
Araf Suresi 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbiniz'in emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."
Yine bu Kuran'da da yer alan ''öldürülme endişesi'' teması Yahudi-Hristiyan gelenekten farklı eserlerde yer alıyor fakat ben yine bütünlük açısından Efrem'in tefsirinden alıntı yapacağım: [benim okuduğum kitapta gördüğüm kaynaklar Tevrat'ın Levililer Kitabı Üzerine Midraş, Targum Neofiti (Aramice Tevrat tercümelerinden biri ) ve Efrem'in aşağıda vereceğim tefsiri.. Gördüğünüz gibi 2'si Yahudi , biri Hristiyan kaynağı, yazar bunları örnek vermiş.]
''Bu nedenle Harun'la tartışmaya başladılar. Harun, onların , onu tıpkı Hur'u taşladıkları gibi taşlayacağını gördü. Çünkü Hur , Musa dağa tek başına çıktığı zaman, İsrail ileri gelenlerine (yaşlılara) '' sorunlarınızı Hur ve Harun'a başvurun'' dediği kişilerden biriydi. (Buradaki dağa çıkış Mısır'dan Çıkış 24. Bölüm'de geçiyor. Hur 24:12'de )
Musa geri dağdan indikten sonra Hur'dan bir daha Kutsal Kitap'ta bahsedilmemektedir bu nedenle denir ki Hur , Harun'a karşı altın buzağı putu yapmak konusunda patlak veren isyanda öldürüldü çünkü Hur onları azarlamıştı. (yani putperestlikle suçladı onları.) İşte bu yüzden , (put yapmak isteyenler) Harun'u da öldürüp bu cinayetin suçlusu olmasınlar veya kendilerine yalnızca bir değil birden çok buzağı putu yapmasınlar ya da Mısır'a geri dönmesinler diye , Harun, onların put yapma isteğini kabul edip zekice bir emirle put yapmak isteyenlerden,karılarının altın küpelerini istedi umuyordu ki bu kadınlar kocalarını buzağı putu yapmaktan alıkoyarlar çünkü kadınlar küpelerine el sürülmesine izin vermezler. ''
[Alıntı Yeri: - Aziz Efrem- Mısırdan Çıkış 32:2 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana aittir.)
Okuduğunuz için çok sağ olun esenlikler.
Kaynaklar: James Kugel- Traditions of The Bible : A Guide To The Bible As It Was At The Start Of the Common Era, Tevrat, Kur'an
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
Bilindiği gibi neredeyse her dinin özel günleri vardır. İnsanlar kendi dinlerini oluştururken içine halka kendini özel hissettirecek yada onları manevi olarak besleyip kendi dininden olmayanlardan ayıracak gün ve ayinler belirlemişlerdir. Aynı durum Musevilik'te de mevcuttur.
Musevilik inancında tanrı tıpkı bir insanmış gibi ve sanki tapınılmaya ihtiyacı varmış gibi yahudi halkı ile karşılıklı bir anlaşma imzalamıştır (bu anlaşmanın imzası da sünnet olmaktır denebilir). Bu anlaşma yahudiler arasında Şabat isimli özel günü oluşturmuştur. TANRI TARAFINDAN EMREDİLEN ŞABAT GÜNÜ
Şabat yahudilerin dinlenme günü olan Cumartesi günüdür. Her hafta dindar yahudiler, yahudi kutsal gün olan Şabat'a uyar, yasalarını ve adetlerini muhafaza ederler.
Şabat, Cuma günü akşam vakti başlar ve cumartesi günü akşam saatlerine kadar sürer. Pratik açıdan anlatılacak olursa Şabat Cuma günü gün batımından birkaç dakika önce başlar ve cumartesi günü güneş battıktan sonra bir saat kadar daha devam eder yani yaklaşık 25 saat sürer.
Yehova (yahudi tanrısı), yahudi halkına Şabat'a uymalarını ve on Emir'in dördüncüsü olarak onun kutsallığının bilinmesini emretti.
10 Emir'in dördüncüsü şu şekildedir:
"Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın!"
Dinlenme günü fikri Tevrat'taki Yaratılış hikayesinden gelir: Tanrı evreni 6 günde yarattıktan sonra haftanın yedinci gününde dinlenir ve bu günü yahudilere hediye eder, dolayısıyla Yahudiler Şabat günü hiçbir iş yapmaz ve dinlenirler.
Yahudiler genellikle Sabbath için İbranice olan ve din için İbranice kelimeden gelen Şabat gününü ararlar.
SÖZLEŞMENİN HATIRLATICILARINDAN BİRİ
Bilindiği gibi Yahudi inancında, kutsal saydıkları kitapları Tevrat'ta da yazdıkları gibi tanrı ile yapılmış bir anlaşma vardır. Şabat, tanrı ile yahudi halkı arasındaki bu anlaşmanın bir parçasıdır, o günü kutlamak yapılan antlaşmanın bir hatırlatıcısı olduğu gibi tanrının vaadlerini, verdiği sözleri tuttuğu için bir sevinme günüdür.
TANRIDAN BİR HEDİYE
Çoğu yahudi hafta boyunca Şabat'ı dört gözle bekler. Çünkü Şabat gününü Tanrı'nın, seçtiği insanlara, gündelik şeylerden özel hissetmek için zaman ayırdıkları bir "gün hediyesi" olarak görüyorlar.
Bu özel gün bir durgunluk zamanıdır. Şabat, televizyonun olmadığı, telefonlara bakmak ya da yoğun bir çalışma programına koşmak zorunda kalınmadığı bir gündür. İnsanlar o gün iş veya başka stres verici şeyler hakkında düşünmezler.
Bu güne özel geleneksel selamlar vardır. Bunlar İbranice "Şabat Şalom" Yidiş (Eskenazi) dilinde "Gut Shabbos"dur.
ŞABAT GÜNÜ GELENEKLERİ
O gün iş yapmamak için ve Şabat'ın özel olmasını sağlamak için Şabat günü gelmeden alışveriş, temizlik ve yemek pişirme gibi tüm işler cuma günü bitmiş olmalıdır.
İnsanlar Şabat için giyinir ve Şabat'ı bir zevk haline getirme emrini yerine getirmek ve her şeyin düzenlendiğinden emin olmak için büyük sıkıntıya girerler.
Şabat mumları cuma günü gün batımında yakılırlar. Genellikle bu ayini yerine getiren kişi evin kadınıdır. Bu bölüm yahudi gelenek ve töreninin ayrılmaz bir parçasıdır.
Mumlar şamdanlara yerleştirilir. Her bir Şabat'ın başlangıcını işaret ettikleri gibi aynı zamanda iki emir olan Zachor (Şabat'ı hatırlamak) ve Shamor'u (Şabat'a uymak) temsil ederler.
Mumlar yandıktan sonra yahudi aileler şarap içmeye başlarlar. Şabat şarabı tatlıdır ve genellikle Kiddush Kupası olarak bilinen özel bir kadehden içilir. Şabat'ta şarap içmek sevinç ve kutlamayı sembolize etmektedir.
Ayrıca o gün örgü şeklindeki yumuşak, yumurtalı bir ekmek olan "challah" yemek de bir gelenektir. Bizim pastanelerimizdeki açmaya çok benzemektedir, tek farkı şeklinin örgü gibi olmasıdır. Challah sadece Şabat günü ve yahudi dini bayramlarında yenir fakat yahudilerin "hamursuz günü" bunların dışındadır.
Yahudi kanunları gereğince Şabat günü her yahudi üç öğün yemek zorundadır. Bu yemeklerden biri mutlaka ekmek içermelidir. İtaatkar olan yahudiler genellikle Şabat yemeğinin en başında challah ekmeği yerler.
Challah yenilmeden önce aşağıdaki dua okunur:
"Baruch atah Adonai, Eloheinu Melech ha'olam, hamotzi lechem min ha'aretz."
Anlamı şudur:
"Yüce tanrınız, Efendimiz, Dünyaya ekmeği getiren kâinatın kralı."
Bunun dışında iyi dilekler dilenir, çeşitli dualar edilir, şarkılar söylenir. Ailelerin ise çocuklarını Şabat gününde kutsaması bir gelenektir.
Kaynaklar: BBC, Wikipedia, Wikiwand ve bazı yahudi platformları.
[Antik Mısır'da M.Ö. 1360 yılında 18.Hanedan 3.Amenhotep döneminde Luxor
bölgesindeki Khonspekhrod Tapınağı'nın kuzey duvarındaki kayanın üzerine
sünnetin yapılışını gösteren bir kabartma oyulmuştur.]
ERKEK SÜNNETİNİN TARİHÇESİ VE MİTOLOJİK KÖKENLERİ
Erkek sünneti hakkındaki en eski belgesel kanıtlar eski Mısır'dan gelmektedir.
6. Hanedanlık döneminden (MÖ 2345-2181) kalan sanat eseri lahitler sünnetli
penisleri olan erkekleri gösterir ve bu dönemde yapılmış olan bir kabartma
işçiliğinde ayakta durarak sünnet olan bir erkeğin tasviri ve o anki sünnet
uygulaması gösterilir. Mısır mumyalarının incelenmesi sonrasında bazılarının
sünnetli olduğu görüldü.
Sünnet, evrensel olmasa da eski Semitik halklar arasında yaygındı. Yaratılış
kitabı sünnetten, Tanrı'nın İbrahim ile olan antlaşmasının bir emri olarak
bahseder. Bu sünnetler erkek çocuğun doğumdan sonraki sekizinci gününde
gerçekleştirilirdi. M.Ö. 5. yüzyılda Yunan tarihçi Herodotus tarafından
yazılmış olan metinler Koliselileri, Etiyopyalıları, Fenikelileri ve
Suriyelileri sünnet kültürüne sahip toplumlar olarak listeler.
Ancak Büyük İskender'in fethinin ardından Yunanların sünnetten hoşlanmaması
daha önce sünnetin uygulandığı pek çok halk arasında uygulama sıklığının
azalmasına neden oldu.
Makkabiler'in yazarı, Selevkos İmparatorluğunda bulunan birçok Yahudi erkeğin
sünnetli olduğunu gizlemeye çalıştıklarını veya sünnet işlemini tersine
çevirmeye çalıştıklarını, ancak bu şekilde çıplaklığın normal olduğu Yunan
spor salonlarında egzersiz yapabildiklerini yazar. Sünnetli olduklarını
gizleme yöntemlerinden biri, deriyi penisi kapatacak şekilde çekip ucunu
bağlamaktı. Bu şekilde sünnetli gibi görüneceklerdi.
Yahudi sporcular evlerine döndüklerinde, yaşlılar onların bağlanmış derilerini
görüp öfkelendiler. Uygulamaya bir son vermek için, sadece sünnet derisinin
tamamen çıkarılmasının yerine penisin altındaki ince ve hassas zarın
(frenulum) keskinleştirilmiş bir tırnakla yırtılmasını içeren Periah
uygulamasını başlattılar. [1]
İlk Makkabiler'de ayrıca, Helenistik bir imparatorluk olan Selevkos'ların,
Brit Milah olarak bilinen Yahudi sünneti uygulamasını yasakladığını, sünnet
eden kişileri sünnet ettikleri bebekler ile birlikte öldürdüğünü anlatır.
Sünnetin alt-ekvatoryal Afrika'da çeşitli etnik gruplar arasında antik kökleri
vardır ve hala savaşçı statüsüne ya da yetişkinliğe geçişlerini sembolize
etmek için ergenlik çağındaki erkek çocuklara sünnet uygulanmaktadır. [2] Yahudilikte sünnet geleneksel
olarak doğumdan sonraki sekizinci günde erkekler arasında uygulanmaktadır.
Erkek sünneti çoğu zaman ayinlerin karmaşık bir geleneğinin bir parçası olarak
batılı gezginler ile ilk temas sonrası Avustralyalı Aborjinler ve Pasifik
adalıları arasında ortak bir uygulama haline gelmiştir. Geleneksel olarak hala
nüfusun bir kısmı tarafından uygulanmaktadır. [3]
KÖKENLERİ
Erkek sünnetinin ilk çıkış noktası kesin olarak bilinmemektedir ve çeşitli
şekillerde başlamış olabileceği öne sürülmüştür:
Dini bir fedakarlık olarak,
Bir çocuğun yetişkinliğe girmesini işaret eden bir geçit töreni olarak
(Örneğin Antik Mısır, Afrika ülkeleri vs.)
Doğurganlığı sağlamak için bir sihir formu olarak,
Cinsel hazzı azaltmanın bir yolu olarak,
Düzenli yıkanmanın mümkün olmadığı durumlarda hijyene yardımcı olarak,
Daha yüksek sosyal statülere işaret eden bir araç olarak,
Düşmanları ve köleleri aşağılama aracı olarak,
Bir topluluğu diğer komşularından ayırmanın bir aracı olarak,
Mastürbasyon veya diğer toplumsal olarak yasaklanmış cinsel davranışları
engellemenin bir aracı olarak,
Aşırı zevkten kaçınmanın bir yolu olarak,
Bir erkeğin kadınlara çekiciliğini arttırmanın bir yolu olarak,
Kişinin acıya dayanma yeteneğinin bir kanıtı olarak,
Doğuştan sünnetli olan, yani Hipospadias hastalığı olan önemli bir lider
gibi sünnetli görünmek, [4]
Şeytanları kovmak için bir yol olarak, [5]
Sünnet derisinin kıvrım yerlerinde topaklanan kirli beyaz maddeden
(smegma) iğrenme nedeni olarak.
Sünnetin farklı nedenlerle farklı kültürlerde bağımsız olarak ortaya çıkması
mümkündür.
Sünnet derisine birtakım sihirli özellikler atfedildiğini söylemiştim. Sünnet
derisi çoğunlukla sarımsak ve soğanla birlikte bir ipe tutturulur ve yarası
iyileşene kadar sünnetli çocuğun boynuna ya da ayak bileği etrafına
asılırdı. [6] Şiraz'da
(İran'da bir şehir) sünnet derisi 40 gün boyunca bekleyerek kuruması ve toz
haline gelmesi için çocuğun ayak bileğine konur. Toz haline getirildikten
sonra nabit denen bir şeker ile karıştırılır ve çocuğa verilir. [7] Benzer bir
uygulama Horasan'da yapılmaktadır. Amacının yeniden diriliş gününde çocuğun
sağlam bir şekilde dirilmesini sağlamak olduğu bildirilmektedir. [8]
Sünnet derisinin bazen tavuklara veya horozlara verildiği de görülmektedir,
sebebi ise çocuğun bir savaşçı olarak büyüyeceğine inanılmasıdır. [9]
Sünnet derisinin bir Yahudi dükkan yada evine atılmasının çocuğun üzerinde
sakinleştirici bir etkiye sahip olduğuna; onu gömmenin ise çocuğu bilge ve
ihtiyatlı yapacağına inanılmaktadır. [10]
Kadınlar sünnet derisini çok istiyorlardı çünkü yutulmasının çoraklığı tedavi
edeceğine ya da erkek çocuğa hamile kalmalarına yardımcı olacağına
inanıyorlardı. [11] Sünnet
derisinin sihirli olduğu inancı nedeniyle yutulmasına Orta Doğu'daki Yahudi ve
Arap kadınları arasında rastlandığı kanıtlanmıştır. [12]
Ayrıca kadınların sünnet olan çocuklarının kurulmuş ve toz haline
getirilmiş sünnet derilerini kocalarının yemeğine bir aşk büyüsü olarak
gizlice koydukları bilinmektedir. [13]
SÜNNETİN ANTİK DÜNYADAKİ KÖKENLERİ
Altıncı Hanedanlığın (M.Ö. 2345–2181) Mısır'daki türbesinin sünnet konusunda
en eski belgesel kanıt olduğu düşünülmüştür. Sünnete dair en eski tasvir
Sakkara'daki kabristanda bulunan (M.Ö. 2400) yarı kabartma bir antik kitabın
okunmasıyla birlikte su yüzüne çıkmıştır. Kabartmada şu gibi yazılar
bulunmaktadır:
"Merhem ona yardımcı olur."
"Onu [adamı] düşmemesi için tutun".
Mısır hiyerogliflerinde "penis" sünnetli ve dik biçimde tasvir
edilmiştir. En eski yazılı metinde toplu sünnet tarifi vardır ve burada Uha
adlı bir 23 yaşındaki Mısırlı bir adamın sünnet acısına tahammül etme
kabiliyetine sahip olduğu yazar. Bu antik metnin okunabilen kısımlarında
toplu sünnete dair şöyle bir kısım göze çarpmaktadır. Şöyle yazar: "Ben 120
adamla birlikte sünnet olunduğumda..." [14]
Ankmahor'un (Ankhmahor) mezarındaki gözden geçirilmeye değer bir
tasvir vardır. Kral Teti'nin (M.Ö. 2355-2343) hüküm sürdüğü 6.hanedanlık
döneminde eski Mısır'daki sünnet eylemlerine dair en eski tasvirdir.
Ankmahor'un mezarı küçüktür fakat yüksek rütbeli biri olduğundan mezarı
kabartma oymalar ile güzelce dekore edilmiştir. Teti'nin piramit alanında
bulunur. Onun sıfatları bütün kralların çalışmalarının gözetmenlerini ve iki
hazinenin gözetmeni olan Maat rahibi ve lektör rahibini içeriyordu. [15]
Bu kabartma sünnet olan iki adamı gösteriyor. Bu sahne önceleri farklı
şekillerde yorumlanmıştı fakat sağdaki çıplak adamın şu sözlerinin yazılı
olduğu yazıt sayesinde yanlış anlaşılmaların üstesinden gelinmiş oldu: "kesmek, gerçekten, tamamen" (sin vnnt r mnx).
Onun önünde diz çökmüş
olan adam ise şöyle diyor: "dikkatlice devam
edeceğim" (iv (.i) r irt r nDm).
Solda çıplak erkeği tutarak orada sabitleyen bir adam diğer tarafta onun
önünde sünneti gerçekleştirmek için diz çöken biri var. Diz çökmüş adamın
önündeki glifler onu bir Hm-kA yani ölüm rahibi olarak tanımlıyor.
Yazıtta ayaktaki adama sünnet olacak kişiyi sabitlemesi söyleniyor: "Çabuk tut onu. Bayılmasına-düşmesine izin verme" (nDr sv m rdi dbA.f ).
Sabitleyici şöyle cevaplıyor: "İstediğiniz gibi
yapacağım" (iri.i r Hst.k). [16]
Herodot M.Ö. 5. yüzyılda Mısırlıların “temizlik için sünnet yaptıklarını,
temizlik fikrinin alımlı olmaktan çok daha iyi olduğunun düşünüldüğü
dolayısı ile temizlik amacı gözeterek uyguladıklarını” yazmıştır. [17]
Gollaher ise eski Mısır'daki sünnetin çocukluktan yetişkinliğe geçişin bir
işareti olarak görmüştür. Vücuttaki değişimin ve sünnet ayininin çok eski
antik gizemlere erişim hakkı sağladığından bahseder. [18]
Sünnet sonrası erişim hakkı kazanılan bu gizemlerin neler olduğu yani
içeriği belirsizdir ancak büyük olasılıkla Mısır dininin merkezinde bulunan
efsane, dua ve büyülü olduğuna inanılan sözlerdir. Örneğin Mısır Ölüler
Kitabı güneş tanrısı Ra'nın kendini kestiğini ve ondan akan kanın iki küçük
koruyucu tanrıyı yarattığını anlatır. Mısır Medeniyeti Uzmanı Emmanuel
Vicomte de Rougé bunu bir sünnet eylemi olarak yorumlamaktadır. [19]
Sünnetler ayin eşliğinde taş bıçak kullanılarak halka açık bir törenle
gerçekleştiriliyordu. Toplumun üst kademeleri arasında daha yaygın olduğu
düşünülmekte olup yaygın olmasa da sosyal düzenin aşağı kısmının da sünnet
prosedürünü gerçekleştirdiği bilinmektedir. [20]
Eski Mısır'da, dulların definlerinde acımasız bir şekilde her iki cins için tören düzenlenir ve onların doğurganlık tanrılarını memnun etmek için bir kurban ayini olarak sünnet uygulaması yapılırdı.
Eski Mezopotamya'da ise genç
çocukların genital organının vahşice kesildiği ve doğurganlık tanrıçasını
memnun etmek için sunulduğu şenlikler vardı.
Sünnet ayrıca Mısır'da ve çevresinde yaşayan bazı Semitik halklar
tarafından da benimsenmiştir. Herodotus sünnetin sadece Mısırlılar
tarafından benimsenmediğini, Etiyopyalılar, Fenikeliler, 'Filistinli
Suriyeliler', 'Terme ve Bartın Çayları çevresinde yaşayan Suriyeliler ve
onların komşuları Makronlar tarafından da benimsenerek uygulandığını
bildirmiştir. Ancak “Yunanlılar Fenikeliler ile ticaret yapmaya
geldiklerinde Mısırlıların bu geleneği takip etmekten vazgeçip
çocuklarının sünnetsiz kalmasına izin verdiklerini” de belirtmektedir.
[21]
İncil'deki Yaratılış bölümüne göre Tanrı İbrahim'den kendisini, ev halkını
ve kölelerini sünnet etmesini ve bunu aralarındaki sonsuz bir antlaşma
olarak görmesini söyler. Sünnet edilmeyenlerin ise kendi halklarından
ilişiği kesilecekti.
Bakalım bu konu Yaratılış 17:10-14'de nasıl geçiyor:
“Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki
erkeklerin hepsi sünnet edilecek. Sünnet olmalısınız. Sünnet
aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Evinizde doğmuş ya da
soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz
günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca
sürecek bu. Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle
sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek
antlaşmamın simgesi olacak. Sünnet edilmemiş her erkek halkının
arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.”
İncil'de bulunan sözleşmeler genellikle bir hayvanı parçalayarak
mühürlenmektedir; bunun anlamı, sözleşmeyi bozan şahıs veya tarafın benzer
bir kadere maruz kalacağıdır. İbranicede bir antlaşmayı mühürlemek
anlamına gelen fiilin karşılığı tam anlamıyla "kesmek"tir. Yahudi
akademisyenler tarafından sünnet derisinin kesilmesinin sembolik olarak bu
tür bir antlaşmayı temsil ettiği varsayılmaktadır. [22]
Yeşu 5:2-7'ye göre Musa sünnetli olmayabilir hatta onun
oğullarından birinin ve çölde seyahat ederken onu takip edenlerin bir
kısmının sünnetli olmadığı anlatılır.
Bu arada RAB, Yeşu’ya şöyle seslendi: “Kendine taştan bıçaklar yap
ve İsrailliler’i eskisi gibi sünnet et.”
Böylece Yeşu taştan yaptığı bıçaklarla İsrailliler’i
Givat-Haaralot’ta sünnet etti. Bunu yapmasının nedeni şuydu:
İsrailliler Mısır’dan çıktıklarında savaşabilecek yaştaki bütün
erkekler, Mısır’dan çıktıktan sonra çölden geçerken ölmüşlerdi.
Mısır’dan çıkan erkeklerin hepsi sünnetliydi. Ama Mısır’dan
çıktıktan sonra yolda, çölde doğan erkeklerin hiçbiri sünnet
olmamıştı. İsrailliler Mısır’dan çıktıklarında savaşacak yaşta
olanların tümü ölünceye dek çölde kırk yıl dolaştılar. Çünkü RAB’bin
sözünü dinlememişlerdi. RAB bize verilmek üzere atalarımıza söz
verdiği süt ve bal akan ülkeyi onlara göstermeyeceğine ant içmişti.
RAB onların yerine çocuklarını yaşattı. Sünnetsiz olan bu çocukları
Yeşu sünnet etti. Çünkü yolda sünnet olmamışlardı.
Mısır'dan Çıkış 4:21-26'da ise Tanrı, Musa'nın karısı
Sippora'yı Musa'yı öldürmekle tehdit edince tüm oğullarını sünnet
ettiriyor:
RAB Musa’ya, “Mısır’a döndüğünde, sana verdiğim güçle bütün
şaşılası işleri firavunun önünde yapmaya bak” dedi, “Ama ben onu
inatçı yapacağım. Halkı salıvermeyecek. Sonra firavuna de ki, ‘RAB
şöyle diyor: İsrail benim ilk oğlumdur. Sana, bırak oğlum gitsin,
bana tapsın, dedim. Ama sen onu salıvermeyi reddettin. Bu yüzden
senin ilk oğlunu öldüreceğim.’ ”
RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa’yla karşılaştı, onu öldürmek
istedi. O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti,
derisini Musa’nın ayaklarına dokundurdu. “Gerçekten sen bana kanlı
güveysin” dedi. Böylece RAB Musa’yı esirgedi. Sippora Musa’ya
sünnetten ötürü “Kanlı güveysin” demişti.
HELENİSTİK VE YAHUDİ KÜLTÜRÜNDE SÜNNET
Hodges'e göre antik Yunan'da insan formunun estetiği, sünneti "zaten
mükemmel şekilli bir organın bir parçalanması" olarak değerlendiriyordu.
Dönemin Yunan sanat eserleri, Satir (yarı keçi yarı insan) ve barbar
tasvirleri hariç olmak üzere genelde penisleri sünnet derisi (bazen zarif
detaylarda) ile birlikte yani sünnetsiz olarak resmetmiştir. [23] Sünnetli penisin doğru
olan bir şeyi bozmak olarak görülmesinden dolayı Helenistik dönemlerde
daha önce bunu uygulamış olan birçok halk arasında bile sünnet sayılarında
azalma oldu.
Mısır'da ise sadece papaza ait kast sınıfı sünneti devam ettirdi ve 2.
yüzyıla gelindiğinde Roma İmparatorluğu'ndaki sünnet olan tek grup
Museviler, Yahudi Hristiyanlar, Mısırlı rahipler ve Nebatilerdi.
Nebatiler, Kuzey Arabistanlı, Ürdünlü, Kenanlı Araplardı. Fırat Irmağından Kızıldeniz'e kadar olan bölgede ve Suriye ile Arabistan
arasındaki vahalarda, Nebate adı verilen alanda yaşayan
Araplardı.
Sünnet uygulamalarının bir sürü yapılış şekli vardı. el-Asir
vilayetindeki Arapların uyguladığı sünnet işlemi gerçekten korkunçtur ve
muhtemelen yapılış nedeni acıya dayanılabildiğinin, bir savaşçı
olunduğunun göstergesidir.
Burada yapılan sünnete "kazıma" deniyordu. Bu deriyi soyma işlemiydi.
Sünnet edilen 10-12 yaşındaki genç sağ elinde bir mızrak tutarak yerden
yüksek bir alana yerleştirilirdi. Kabile üyeleri sünnet olan gencin
dayanıklılık ve cesaretini gözlemlemek için onun yanında durur ve
sünnetçi, jilet kadar keskin olan bir hançer ile işlemi
gerçekleştirirdi. Önce göbek deliğinin hemen altındaki göbek boyunca
deriyi keserek yüzeysel bir kesi yapar ve iki kasıktan aşağı doğru
benzer kesiler yaparak devam ederdi. Ardından üst deriyi kesiklerden
aşağıya doğru yırtıp testisleri ve penisi yüzerek sünnet derisini
keserdi. Önemli bir nokta vardı ki tüm bunlar olurken gencin elinde
tuttuğu mızrak titrememeliydi. [24]
İbrahimi dinlerin coğrafyasında sünnet dendiğinde akla gelen ilk toplum
Yahudilerdi. Sünnet, Yahudi olmayanlar arasında o kadar az görülen bir
durumdu ki, sünnet Roma mahkemelerinde birinin Yahudi olduğunun kesin
kanıtı olarak görülüyordu.
Romalı tarihçi Suetonius, Roma İmparatoru Domitianus'un (Domitian) biyografisinde
(12.2) 90 yaşındaki bir adamın soyulduğu bir mahkeme sürecini
anlatmaktadır. Adamın soyulmasının sebebi ise Roma'nın Yahudilere
uyguladığı kafa vergilerinden kaçıp kaçmadığına karar vermektir. Bu yüzden
adam mahkeme önünde çıplak kalacak şekilde bırakılmış, sünnetli olup
olmadığına bakılmıştır. [25]
Helenistik dünyanın kültürel baskısı altında yapılan sünnetlerde oldu:
Yehudalı Kral Yohanan Hurkanus İdilleri fethettiğinde halkı sünnet olmaya ve Museviliğe geçmeye zorladı fakat onların ataları olan Edomitler
Helenistik dönem öncesinde zaten sünneti uygulamışlardı.
Eskiden sünnet edilmiş bir penisin sünnetsiz gibi görünmesini sağlayan
teknikler M.Ö. 2. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu teknikte sünnet derisinin
kalıntılarından bir kısmı zamanla penis ucunu kaplaması için yeterince
gerilmiş hale gelene kadar bakırdan yapılmış bir ağırlıkla asılırdı. 1.
yüzyıl yazarı Celsus (Kelsos) yaptığı bilimsel incelemesi "De Medicina"da sünnet
derisi restorasyonu için 2 teknik açıkladı. [26]
Bunlardan birinde cilt penis ucunun tabanı etrafında kesilerek
gevşetiliyor, daha sonra deri penis ucunun üzerine geriliyor ve sünnetsiz
bir penis görünümünü verilerek iyileşmeye bırakılıyordu. Bu uygulama
mümkündü çünkü İncil'de (Yahudi İncili = Tevrat) Milah olarak isimlendirilen sünnet antlaşması
nispeten küçük bir sünnetti. Bu sünnete göre sadece penis ucunun ötesine
uzanan sünnet derisinin kesilmesi gerekiyordu. Buna karşılık olarak Yahudi
dinî yazarları 1. Makkabiler ve Talmud'daki İbrahim'in antlaşmasından
dolayı bu tür uygulamaları kınadılar. [27]
Bu girişimler ve diğer nedenlerden ötürü sünnet prosedürüne ikinci bir
radikal adım eklenmiştir. Bu işlem "Birit Periah" olarak adlandırılmıştır.
Bu aşamada "coronal sulcus" denen işlem uygulanarak sünnet derisi daha
geriden, penis ucunun arka sırtına kadar kesiliyor sonra birtakım
işlemlerle penis ucunun altından yeni derinin gelmesi sağlanıyordu.
[28] Daha sonra Talmud
döneminde (M.S. 500-625) Metzitzah olarak bilinen üçüncü bir yöntem
uygulanmaya başlandı. Bu aşamada, mohel, yani Yahudilerde sünneti yapan kişi, kötü olduğuna inanılan kanları çıkarmak için sarılı sünnetten ağzıyla kan
emerdi. Tüberküloz ve zührevi hastalıklar gibi enfeksiyonların gerçekleşme
olasılığını artırdığı için çok sonraki dönemlerde moheller kan emmek için bebeğin penisi üzerine bir cam tüp yerleştirip onu kullanırlardı. Birçok
Yahudi sünnet ayininde Metzitzah'ın bu aşaması ortadan kaldırılmıştır.
[28]
İlk Makkabiler "Brit milah"ın uygulanmasını yasakladığını, bunu yapanların
ve bu işleme tabi tutulan bebeklerin bile ölümle cezalandırdığını
söylüyor.
1. yüzyıl yazarlarından, İskenderiyeli, Ortodoks Yahudi bir filozof olan Filon (MÖ. 20-MS. 50), sağlık,
temizlik ve doğurganlık da dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle Yahudi
sünnetini savundu. [29] Ayrıca sünnetin mümkün
olduğu kadar erken bir zamanda yapılması gerektiğini düşünerek kişinin
kendi özgür iradesiyle yapılmasının mümkün olmayacağını düşünmüştür.
Sünnet derisinin spermin vajinaya ulaşmasını engellediğini ve bu nedenle
de milletin nüfusunu arttırmanın bir yolu olarak yapılması gerektiğini
iddia etmiştir. Ek olarak sünnetin cinsel hazzı azaltmak için etkili bir
yol olduğunu ve yapılması gerektiğini belirtti. [30]
Yahudi filozof Maimonides (Musa bin Meymun, 1135–1204) sünnetin imanın tek göstergesi
olduğu konusunda ısrar etti. Yapmanın çok zor olduğunu ancak “bazı
dürtüleri bastırmak” ve “ahlaki açıdan kusursuz olanı” başarmanın yolu
olarak sünneti onayladı. Zamanın bilgeleri sünnet derisinin cinsel hazzı
arttırdığını fark etmişti. Maimonides koruyucu derinin kesilmesinin ve kan
kaybının penisi zayıflattığını, böylece bir erkeğin şehvetli düşüncelerini
azaltmada ve daha az zevkli bir şekilde seks yapmada etkili olduğunu
belirtmiş ve şöyle demiştir: [31]
"Bilgelerimiz net bir şekilde "Bir kadının cinsel birliktelik yaşadığı
sünnetsiz bir adamdan ayrılması zordur" der. Sanırım sünnetin
emredilmesinin en iyi nedeni budur." [32]
13. yüzyılda, Maimonides'in, Fransız öğrencisi (Isaac ben Yediah)
sünnetin bir kadının cinsel isteğini azaltmanın etkili bir yolu olduğunu
iddia etti. Sünnet olmamış bir adamla birlikte her zaman orgazm olduğunu
ve böylece cinsel iştahının hiçbir zaman yerine gelmediğini ancak sünnetli
bir adamla "orgazmda büyük ısı ve yanma nedeniyle" hiç zevk almadığını
söyledi. [33]
SÜNNETİN HRİSTİYAN DÜNYASINDAKİ DÜŞÜŞÜ
Elçilerin İşleri 15'de Kudüs Konseyi Hristiyanlığa yeni geçenlerde
sünnetin gerekip gerekmediği konusunu ele aldı. Hem Aziz Petrus (Simon Peter, d. MS 30; ö. MS 64-68) hem de Âdil Yakup (diğer adları: James the Just, İsa'nın kardeşi Yakup, Rabbin kardeşi Yakup), Yahudi olmayanların dine geçişinde sünnete ihtiyaç olmadığını
söyleyince tüm konsey sünnetin gerekli olmadığına karar verdi.
Ancak, Elçilerin İşleri 16 ve Pavlus'un Mektuplarındaki birçok referans
uygulamanın hemen ortadan kaldırılmadığını göstermektedir. Örnek olarak
bazı ayetleri inceleyelim:
Elçilerin İşleri 16:1–3' de Pavlus'un bir Yunan'ı sünnet
ettirdiğini görüyoruz:
1. Pavlus, Derbe ve Listra’ya da uğradı. Listra’da Timoteos adında bir
İsa öğrencisi vardı. Annesi imanlı bir Yahudi, babası ise Grek’ti.
2. Listra ve Konya’daki kardeşler ondan övgüyle söz ediyorlardı.
3. Timoteos’u kendisiyle birlikte götürmek isteyen Pavlus, oralarda
bulunan Yahudiler yüzünden onu sünnet ettirdi. Çünkü hepsi, babasının
Grek olduğunu biliyordu.
Romalılar 3:1-2'de Tarsuslu Paul Yahudi sünnetini övüyor gibi
görünmektedir:
1. Öyleyse Yahudi’nin ne üstünlüğü var? Sünnetin yararı nedir?
2. Her yönden çoktur. İlk olarak, Tanrı’nın sözleri Yahudiler’e emanet
edilmiştir.
Fakat bununla çelişir bir şekilde 1.Korintliler 7:18-19'da sünnet
önemli değildir vurgusu yapılır:
18. Biri sünnetliyken mi çağrıldı, sünnetsiz olmasın. Bir başkası
sünnetsizken mi çağrıldı, sünnet olmasın.
19. Sünnetli olup olmamak önemli değildir. Önemli olan, Tanrı’nın
buyruklarını yerine getirmektir.
Galatyalılar 6:11-13'de ise sünnet ettirmek isteyenler etiyle
övünmekle suçluyor ve sünnet karşıtlığı artışa geçiyor:
11. Bakın, size kendi elimle ne denli büyük harflerle yazıyorum!
12. Bedende gösterişe önem verenler, yalnız Mesih’in çarmıhı uğruna
zulüm görmemek için sizi sünnet olmaya zorluyorlar.
13. Oysa sünnetlilerin kendileri bile Kutsal Yasa’yı yerine getirmiyor,
sizin bedenlerinizle övünebilmek için sünnet olmanızı istiyorlar.
Daha sonra ise Filipililer 3:2-3'de Hristiyanlar "bozulmaya" karşı
uyarılıyor:
2. Kötülük yapan o adamlardan, o köpeklerden sakının; o sünnet
bağnazlarından sakının!
3. Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı’nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih
İsa’yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz.
Yahudi Hristiyanlar "sünnet olanlar" veya sünnetli Hristiyanlar olarak
adlandırılırken sünnet daha çok Yahudi erkeklerle ilişkilendirilmiştir.
Sünnetli-sünnetsiz terimleri genel olarak Yahudiler ve Yunanlılar anlamına
gelmekteydi. [34]
Bununla birlikte, 1. yüzyıla ait Yehuda Eyaleti'nde artık sünnetli olmayan
bazı Yahudiler, ve bazı Yunanlılar ve Mısırlılar, Etiyopyalılar ve Araplar
gibi başkaları da vardı. Thomas'ın 53. Müjdesi'ne göre İsa şöyle diyor:
53. Havarileri ona dediler : Sünnet faydalı mı değil mi ? Onlara dedi:
Eğer faydalı olsaydı, babaları onları daha annelerindeyken sünnet
ederdi. Ama Ruh’taki gerçek sünnet çok faydalı.!
Thomas 53 ile Pavlus'un Romalılar 2:29'u, Filipililer 3:3, Korintliler
7:19, Galatyalılar 6:15 ve Koloseliler 2:11–12 arasında paralellikler
bulunmaktadır.
Yuhanna 7:23'de İsa Şabat gününde uyguladığı şifa için onu
eleştirenlere cevap veriyor:
23. Musa’nın Yasası bozulmasın diye Şabat Günü biri sünnet ediliyor da,
Şabat Günü bir adamı tamamen iyileştirdim diye bana neden kızıyorsunuz?
Kudüs İncili: Şimdi eğer bir adam Musa'nın Yasası'nın bozulmaması
için Şabat günü sünnet edilebiliyorsa bir erkeği Şabat gününde sağlıklı ve
eksiksiz yaptığım için bana neden kızgınsın?
Bu metinler penisin sünnet edilmesinin onu iyileştirdiği üzerine gelişen
Tanrısal inanca ya da sünnet uygulaması üzerine bir eleştiri olarak
görülmüştür. [34]
Avrupalılar, Yahudiler hariç erkek sünnetini hiç uygulamamışlardı fakat
silahlı seferberlik kralı Vamba'nın sivil topluma karşı zulüm yapan
herkesi sünnet ettirdiği Vizigot İspanya'sında nadir bir istisna meydana
gelmiştir. [35]
Katolik Kilisesi, Mısır'ın en eski halklarından Kıptilerin (Koptlar) ve Katoliklerin sünnet uygulamalarını sonlandırmak için sünnetin ahlaki bir günah olduğunu söyleyerek sünneti ve yaptıranları kınamıştır. 1442'de Basel-Floransa
Konseyi'nde sünnet uygulamasına karşı emir verdi. Bu karar, vaftiz edilmenin sünnetin yerine geçtiği inancına dayanıyordu (Kol. 2:11–12). [36]
Birleşmiş Milletler Aids Programı'na (UNAIDS) göre bu konseyde Papa
sünnetin Hristiyanlar için gereksiz olduğunu belirtti. [37]
18. yüzyılda Edward Gibbon sünneti yalnızca Yahudiler ve Türkler
tarafından uygulanan "tuhaf bir sakatlama-bozma" olarak ve "acı verici,
sıklıkla tehlikeli bir ayin" şeklinde nitelendirdi... (R. Darby) [38]
Londra'da 1753'te Yahudilere eşit haklar vermek için bir öneri yapıldı.
Yahudilere eşit haklar verilmesinin evrensel sünnet anlamına geldiği
korkusunu yayan zamanın broşürcüleri tarafından şiddetle karşı çıkıldı.
Erkekler korunmaya ve savunmaya çağrıldı:
"Mülkünüzün en iyisini ve onun tehdit altındaki sünnet derilerini
koruyun!" Seksle ilgili popüler inançların, erkeklikle ilgili korkuların ve
Yahudiler hakkındaki yanlış kavramların sıra dışı bir şekilde dışa
vurulması aynı zamanda dönemin erkeklerinin kendi üreme organlarını ve
sünnet konusunu nasıl dikkate aldığının çarpıcı bir göstergesiydi.
(R.Darby) [38]
Bu olumsuz tavırlar 19. yüzyıla kadar devam etti. İngiliz kaşif Sir
Richard Burton, "Hristiyan aleminin sünnet uygulamasından korktuğunu ve
nefret ettiğini" gözlemledi.
İSLAM TOPLUMLARINDA SÜNNET Kur'an'da sünnet ile ilgili herhangi bir ayet-sure GEÇMEMEKTEDİR!
Bunu okuyunca bana küfretmeye kalkacak olan dostlardan rica ediyorum
Google'a "Kur'an'da sünnetten bahsedilir mi?" yazıp arasınlar yada gidip
en güvendikleri hocalarına sorsunlar, hiç olmadı evdeki Kur'an'ı açıp
baksınlar. Görecekler ki kesinlikle hiçbir ayette sünnetten
bahsedilmemektedir.
Sünnet uygulaması sadece bazı hadislerde geçmektedir. Bu yüzden de
hadislere inanmam, güvenmem yada "benim için tek kaynak Kur'an'dır" diyen
arkadaşlarımızın içinde oldukları çelişkiyi görmeleri gerekir.
Şimdi sünnetin geçtiği bazı hadislere bakalım:
"Doğuştan insan ruhuna yakışan hususlardan bir kısmı şunlardır: Ağzı
su ile yıkayıp çalkalamak, buruna su çekmek ve temizlemek. Bıyıkları
kesmek (veya kısaltmak), tırnakları kesmek, koltuk altının kıllarını
gidermek, etekteki kılları gidermek ve sünnet olmak." [39]
"Hiç kuşkusuz ilk misafir edinen, ilk defa don giyen ve ilk kez sünnet
olan Hz. İbrahim'dir." [40]
"Dört şey var ki, bunlar peygamberlerin sünnetlerindendir. Sünnet
olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek." [41]
"Peygamberimiz (s.a.s)'e geldim ve İslamiyet'i kabul ettim. Bunun
üzerine Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdular: 'Kendinden küfrün
kıllarını at ve sünnet ol.' " [42]
"Sünnet (hıtan), erkeklere sünnet, kadınlar için
fazilettir." [43]
Günümüzde zaman zaman doğuştan sünnetli olan çocuklarla
karşılaşırız ve Hipospadias adı verilen bu hastalık ciddi sonuçlar
doğurabilmektedir.
Bazıları Muhammed'in “Peygamber” olduğunun göstergesi olarak sünnetli
doğduğu efsanesine inanmaktadırlar. Çünkü inanışa göre Allah onu
mükemmel bir biçimde yaratmıştır.
Bu inanış ise apayrı bir çelişki içerir çünkü eğer Allah Muhammed'i
kusursuz yani sünnetli yarattı ise, Allah'ın sünnetsiz yarattığı
insanlar kusurlu mudur? Hani Allah kusursuz ve eksiksiz yaratandı? hani
hata yapmaz, eksik yaratmazdı?
Bazı Müslümanlar, Eski Ahitte yazanların geçerli olduğunu, bu nedenle
İbrahim ile Tanrı arasındaki sünnet anlaşmasına bağlı kalınması
gerektiğini düşünürler. Tevrat değiştirilmiştir diyenlerin sünnete
açıklama getirirken Tevrat metinlerini delil göstermeleri büyük bir
çelişkidir. Değiştirilen ya da hatalı olduğu iddia edilen bir kaynağın
içinden seç, beğen, al yapılamaz.
Bunca kaynak gösteriyor ki; sünnet Yahudilere antik Mısır'dan, Müslümanlara da Yahudilerden geçmiştir. Yani "sünnet" tıpkı İslamiyet'teki birçok inanış, metin ve gelenek gibi başka toplumlardan, onların dinlerinden alınmış, uygulamaya başlanmıştır.
KAYNAKLAR
Griffin G. Decircumcision. p.17 (1992)
Marck, J. "Aspects of male circumcision in sub-equatorial
African culture history" (1997); Health Transit Review. 7 Supll:
337–360.
Morrison J. "The origins of the practices of circumcision
and subincision among the Australian aborigines". The Medical
Journal of Australia. 1 (3): 125–7. (1967)
"SHEM". The Jewish Encyclopedia. 2013-12-17] , [Amin Ud,
Din M (2012). "Aposthia-A Motive of Circumcision Origin". Iranian
Journal of Public Health. 41: 84.
Alphabet of Ben Sirah, Question #5 (23a–b)
M. Dānešvar, Dīdanīhā wa šanīdanīhā-ye Īrān, 2nd ed., 2 vols., Tehran, 1327 Š./1948. I, pp. 31, 59
A.g.e., II, s. 56
E. Šakūrzāda, ʿAqāyed o rosūm-e mardom-e Ḵorāsān, 2nd ed., Tehran, 1363 Š./1984. p.167; Massé, Croyances, p. 53
M. Katīrāʾī, Az ḵešt tā ḵešt, Tehran, 1348 Š./1969. p. 41-42 | Šakūrzāda, a.g.e., p. 167 | Ṣ. Hedāyat, Neyrangestān, Tehran, 1342 Š./1963. p. 195
Katīrāʾī, a.g.e., p. 41-42
Dānešvar, a.g.e. p. 56; Katīrāʾī, a.g.e., p. 41; Hedāyat, a.g.e., p. 116;
Šakūrzāda, p. 167
Patai, 1987, p. 160; E. Westermark, Ritual and Belief in Morocco, 2 vols. 1926. II, p. 427; F. Legey, The Folklore of Morocco, 1935. p. 107, 175
Massé, Croyances, p. 53
Gollaher (2000) Circumcision: A History Of The World's Most Controversial Surgery. p. 2
Kanawati, N. and A. Hassan 1997, The Teti Cemetery at Saqqara II: The Tomb of. Ankhmahor : pp. 11-12
Mark Popovsky (2010). "Circumcision". In David A. Leeming; Kathryn
Madden; Stanton Marlan. Encyclopedia of Psychology and Religion.
pp. 153–154
Hodges, F. M. (2001). "The ideal prepuce in ancient Greece
and Rome: male genital aesthetics and their relation to
lipodermos, circumcision, foreskin restoration, and the
kynodesme". The Bulletin of the History of Medicine. 75 (3):
375–405
Arabian Nights, Sir Richard Burton, Footnote 180
Suetonius (translated and annotated by J. C. Rolfe) (c. 110). "De
Vita Caesarum-Domitianus". Ancient History Sourcebook at
fordham.edu. The Romans applied the term
curtus (lit., "cut short") to circumcised men at least in poetic
contexts, e.g. at Horace, Sermones i.9.70
Rubin, J. P. "Celsus' decircumcision operation:
medical and historical implications". Urology. 16 (1): 121–4. (1980)
Hall, R. G. "Epispasm: circumcision in reverse".
Bible Review: 52–7. (1992)
Peron, James E. "Circumcision: Then and Now". Many
Blessings (vol. III). pp. 41–42. (2000)
Philo Judaeus. "A Treatise on Circumcision"
Gollaher 2000, a.g.e., p. 13
Gollaher 2000, a.g.e., p. 21; The Guide of the Perplexed. Translated and
with an Introduction and Notes by Shlomo Pines. Chicago: Univ. of
Chicago Press, 1963, Part III, ch. 49, p. 609. Moses Maimonides
(translated by Shlomo Pines) (1963). "Guide to the Perplexed by".
University of Chicago; Maimonides, Moses (translated by Michael
Friedländer) (1885). The Guide of the Perplexed. London: Trübner
and co. pp. 267–9; Lisa Braver Moss. "Circumcision: A Jewish
Inquiry"
Maimonides Rabbi. A Guide for the Perplexed (trans. M.
Friedlander). 1956
Davis, Dena S. "Male and female genital alteration:
a collision course with the law". Journal of law-medicine. 11:
487–570. (2001); Gollaher 2000, a.g.e., p. 22
Michael Glass. "The New Testament and
Circumcision". Circumcision Information and Resource Pages (2001)
Julian of Toledo. Historia rebellionis Paulli adversus Wambam
Gothorum Regem. p. 10. reprinted in Jacques Paul Migne,
ed. (1862). Patrologiæ cursus completus, seu bibliotheca
universalis, integra, uniformis, commoda, oeconomica, Omnium SS.
Patrium, Doctorum scriptoriumque, eccliasticorum. pp. 771–774
"Eccumenical Council of Florence and Council of Basel". EWTN
Global Catholic Television Network Library
"Male Circumcision: context, criteria and culture". UNAIDS.
2007-02-26
Robert Darby. "A short history of the world's most controversial
surgery". Circumcision Information Australia. A review of David L.
Gollaher (2000), a.g.e.
Yahudiler'in kitabı onların Mısır'da köle olduklarını söylüyor. Fakat ironiktir ki kölelikten kurtulan Yahudiler hem kendi halkından insanları hemde dış topraklardan ele geçirdiklerini işçi ve seks kölesi olarak kullanmaya başlıyorlar. Yahudi olan köle ile yabancı bir kölenin durumu farklı olduğu gibi borcu yüzünden kölelik yapanın durumu da değişken. Bu konuda Musevilerin nasıl ayetleri var gelin beraber inceleyelim.
Yahudi Kölelerin Durumu
Bir Yahudi mahkeme emrini vermedikçe ya da kendi kendine gönüllü olarak esaret istemezse bir kişi köle olamazdı (Yad Avadim 1:1). Diğer köleler ise her zaman kendi milletinin dışından alınıyordu.
Mısır'dan Çıkış 21: 2-6 21:2: İbrani bir köle satın alırsan, altı yıl kölelik edecek, ama yedinci yıl karşılık ödemeden özgür olacak. 21:3: Bekâr geldiyse, yalnız kendisi özgür olacak; evli geldiyse, karısı da özgür olacak. 21:4: Efendisi kendisine bir kadın verir ve o kadından çocukları olursa, kadın ve çocuklar efendisinde kalacak, yalnız kendisi gidecek. 21:5: Ama köle açıkça, ‹Ben efendimi, karımla çocuklarımı seviyorum, özgür olmak istemiyorum› derse, 21:6: efendisi onu Allaha yaklaştıracak; ve onu kapıya yahut kapının süvesine yaklaştıracak, ve onun kulağını biz ile delecek, ve kendisine ebediyen hizmet edecektir. Yahudi Kölelerin Kölelikten Kurtulması
Yahudi köleler sadece altı yıl hizmet eder ve yedinci yılında serbest bırakılmalıdır, bu Mısır'dan Çıkış ve Tesniye'de şöyle geçmektedir:
Mısırdan Çıkış 21:2-4 21:2: Eğer İbranî bir köle satın alırsan, altı yıl hizmet edecek; ve yedincide hür olarak meccanen çıkacaktır. 21:3: Eğer yalnız geldi ise yalnız çıkacaktır; eğer karısı ile geldi ise o zaman karısı kendisile beraber çıkacaktır. 21:4: Eğer efendisi ona bir kadın verir, ve o kendisine oğullar yahut kızlar doğurursa, kadın ve çocuklar efendisinin olacak, ve kendisi yalnız çıkacaktır.
Tesniye 15:12: Eğer İbrani kardeşlerinizden bir erkek ya da kadın size satılırsa, altı yıl size kölelik edecek, yedinci yıl onu özgür bırakacaksınız.
Bu kölelerin bir piyasa değeri vardır, örneğin öküzün bir köleyi öldürmesi halinde öküzün sahibinin kölenin efendisine 30 şekel gümüş ödemesi gerekir, bu arada öldüren öküzün de taşlanması ayrı bir trajikomedidir:
Mısır'dan Çıkış 21:32: "Eğer öküz bir köleyi yahut bir cariyeyi süserse, onların efendisine otuz şekel gümüş verilecek, ve öküz taşlanacaktır."
Ücretsiz çalıştırılan Yahudi kölelerin serbest bırakılmasına üzülen bazı kişilerin olması üzerine şu ayet uydurularak "oh neyseki hakikaten iyi çalışmıştı" demeleri ve köleleri salmaları kolaylaştırılmıştır:
Tesniye 15:18: "18. Kölenizi özgür bırakınca üzülmemelisiniz. Size hizmet ettiği bu altı yıl boyunca ücretli bir işçiden iki kat fazla iş görmüştür. Tanrınız RAB yaptığınız her işte sizi kutsayacaktır."
Eğer köle serbest kalmayı reddederse ve efendisinin hizmetinde kalmak isterse o zaman ustası kulağını deldirir ve bu şekilde köle sonsuza kadar ona bağlanır:
Mısır'dan Çıkış 21:5-6 21:5: Fakat eğer köle açıkça: Efendimi ve karımı ve çocuklarımı seviyorum, hür çıkmıyacağım, derse, 21:6: efendisi onu Allaha yaklaştıracak; ve onu kapıya yahut kapının süvesine yaklaştıracak, ve onun kulağını biz ile delecek, ve kendisine ebediyen hizmet edecektir.
Tesniye 15:16-17 15: 16: Eğer köleniz sizi ve ailenizi seviyorsa, sizden hoşnutsa, ‹Yanınızdan ayrılmak istemiyorum› derse, 15:17: bir biz alıp kölenin kulak memesinden sokarak kapıya geçirin; o zaman yaşam boyu köleniz olarak kalacaktır. Kadın kölelerinize de aynı şeyi yapın.
Eğer Yahudi köle bir yabancıya satılmışsa yakınları fidyesini ödeyerek onu serbest bıraktırabilir:
Levililer 25:47-54 25:47: Ve eğer yanında olan misafir veya garip zenginleşirse, ve kardeşin onun yanında fakir düşer ve garibe, yahut senin yanında olan misafire yahut garibin neslinden birine kendisini satarsa; 25:48: satıldıktan sonra fidyesi verilebilir; kardeşlerinden biri onun için fidye verebilir; 25:49: yahut amcası, yahut amcası oğlu, onun için fidye verebilir, yahut aşiretinden geri kalan yakın akrabasından biri onun için fidye verebilir; yahut eğer eli yeterse, kendisi fidye verebilir. 25:50: Ve kendisini satın alan adamla, ona kendisini sattığı yıldan yubil yılına kadar hesap görecek; ve satılışının bedeli yılların sayısına göre olacak; onun yanında ücretlinin gündelikleri gibi olacaktır. 25:51: Eğer daha çok yıllar varsa onlara göre fidyesinin bedelini satın alındığı paradan verecektir. 25:52: Eğer yubil yılına kadar kalan yıllar az ise, o zaman onunla hesap görecek; fidyesinin bedelini yıllarına göre geri verecektir. 25:53: Onun yanında yıldan yıla tutulan ücretli adam gibi olacak; senin gözün önünde ona sertlikle efendilik etmiyecektir. 25:54: Ve eğer bu suretle fidye verilmezse, o zaman kendisi ve kendisile beraber çocukları, yubil yılında çıkacaklardır.
Yabancı köleler 25:44: Ve senin malın olacak köleye ve cariyeye gelince, etrafınızda olan milletlerden, onlardan köle ve cariye satın alacaksınız. 25:45: Ve aranızda oturan gariplerin de çocuklarından, onlardan ve diyarınızda doğmuş olup yanınızda bulunan aşiretlerinden satın alacaksınız; ve sizin malınız olacaktır. (Levililer 25: 44-45).
Yabancıların Kölelikten Kurtulması
Yabancı köleler ebediyen hizmet eder, sahipleri onları kendilerinden sonra çocuklarına miras bırakabilir, yani Museviliğe göre yabancı köle = kalıcı mülktür:
Levililer 25:45-46 25:45: Ve aranızda oturan gariplerin de çocuklarından, onlardan ve diyarınızda doğmuş olup yanınızda bulunan aşiretlerinden satın alacaksınız; ve sizin malınız olacaktır. 25:46: Ve onları kendinizden sonra miras mülk olarak çocuklarınıza bırakacaksınız, daimî kölelerinizi onlardan alacaksınız; fakat kardeşlerinize, İsrail oğullarına, birbirinize sertlikle efendilik etmiyeceksiniz.
Fakir & Borçluların Köleliği
Borcunu ödeyemeyen bir borçlu kendisini alacaklıya esaret edebilir:
25:39: "Ve eğer kardeşin senin yanında fakir düşer, ve kendisini sana satarsa, onu köle gibi çalıştırmıyacaksın." (Levililer) 22:7: "Zengin fakirlere hâkim olur; Ve ödünç alan ödünç verenin kulu olur." (Süleymanın Özdeyişleri) 4:1: "VE peygamber oğullarının karılarından bir kadın Elişaya feryat edip dedi: Kocam kulun öldü; ve bilirsin ki, o kulun RABDEN korkardı; ve alacaklı iki çocuğumu kendisine köle olsunlar diye onları almağa geldi." (2.Krallar) 2:6: "RAB şöyle diyor: İsrailin üç, hattâ dört kat cinayetinden ötürü cezasını geri almıyacağım; çünkü salihi paraya, ve yoksulu bir çift çarığa sattılar" (Amos) 8:6: "fakirleri gümüşe, ve yoksulları bir çift çarığa satın alalım, ve buğdayın süprüntüsünü satalım?" (Amos) 5:5: "Ve şimdi bizim etimiz kardeşlerimizin eti gibidir, oğullarımız onların oğulları gibidir; ve işte, oğullarımızı ve kızlarımızı kölelik altına koyuyoruz, ve kızlarımızdan cariye edilmiş olanlar da var; ve elimizde bir çare yok; çünkü tarlalarımız ve bağlarımız başkalarınındır." (Nehemya)
Fakir ve Borçluların Kölelikten Çıkış Şartları
Borçlunun borç miktarı ne olursa olsun ilk gelen yubil yılında (bir nevi her 50 yılda bir gerçekleştirilen yıllık Şabat gibi düşünün, toprağın nadasa bırakıldığı, arazi ve evlerin eski sahiplerine devredildiği, kölelerin serbest bırakıldığı bir dönem) serbest bırakılmalıdır:
Levililer 25:40-41 25:40: Senin yanında ücretli adam gibi ve misafir gibi olacaktır; yubil yılına kadar senin yanında çalışacaktır; 25:41: o zaman kendisi, ve kendisile beraber çocukları, senin yanından çıkacak, ve aşiretine dönecek, ve babalarının mülküne dönecektir.
Aynı şey bir fakir için de geçerlidir. O yıl içinde topraklarını ve mallarını geri alırlar:
Levililer 25:10-13 25:10: Ve ellinci yılı takdis edeceksiniz, ve memlekette, orada oturanların hepsine azatlık ilân edeceksiniz; sizin için yubil olacak; sizden her biri kendi mülküne dönecek, ve sizden her biri kendi aşiretine dönecek. 25:11: Bu ellinci yıl size yubil olacak; ekmiyeceksiniz, ve o yılın arttan sürenini biçmiyeceksiniz, ve budanmamış asmanın üzümlerini devşirmiyeceksiniz. 25:12: Çünkü yubildir; size mukaddes olacaktır; onun mahsulünü tarladan yiyeceksiniz. 25:13: Bu yubil yılında sizden her biri kendi mülküne dönecek.
Ayrıca ailesine ve atalarına da geri dönebilirler: Levililer 25:41: "o zaman kendisi, ve kendisile beraber çocukları, senin yanından çıkacak, ve aşiretine dönecek, ve babalarının mülküne dönecektir."
Fakat biraz da şans işi, çünkü eğer fakir ve borçluysan, yubil yılına da denk gelmediysen köle olarak çalış babam çalış.
Suçlular
İade edemeyen bir hırsız "hırsızlığı için satılır" "Eğer hırsız duvar delerken yakalanırsa, ve vurulup ölürse, onun için kan hakkı yoktur. 3 Eğer onun üzerine güneş doğmuş olursa, kendisine kan hakkı olacaktır; mutlaka ödiyecektir; eğer kendisinin bir şeyi yoksa, o zaman hırsızlığı için satılacaktır." (Mısır'dan Çıkış 22:2-3)
Savaş Esirleri
Çölde Sayım 31:26-27 ve Tesniye 20:10-11 bölümlerinde savaş esirlerinin köle olarak alınabileceğine değinilir, hemen inceleyelim:
31:26-27: "Sen, ve kâhin Eleazar, ve cemaatin atalar evlerinin reisleri, adam olsun hayvan olsun, alınmış olan çapul malının topunu al; 27 ve çapul malını, cenge çıkan cenk erleri, ve bütün cemaat arasında yarı yarıya böl." (Çölde Sayım) 20:10-11: "10. Bir kente saldırmadan önce, kent halkına barış önerin. 11. Barış önerinizi benimser, kapılarını size açarlarsa, kentte yaşayanların tümü sizin için angaryasına çalışacak, size hizmet edecekler. (Tesniye)
Kadın Köleler
Bir baba genellikle ev işlerini yapacak bir köle yada seks kölesi olması için (cariye) kızını satabilir, satın alan adam istediği gibi kullanır, isterse evlenebilir yada köle olarak kullanmaya devam eder:
Mısır'dan Çıkış 21: 7-11 7 “Eğer bir adam kızını cariye olarak satarsa, kız erkek köleler gibi özgür bırakılmayacak. 8 Efendisi kızla nişanlanır, sonra kızdan hoşlanmazsa, kızın geri alınmasına izin vermelidir. Kızı aldattığı için onu yabancılara satamaz. 9 Eğer cariyeyi oğluna nişanlarsa, ona kendi kızı gibi davranmalıdır. 10 Eğer ikinci bir kadınla evlenirse, ilk karısını nafakadan, giysiden, karılık haklarından yoksun bırakmamalıdır. 11 Eğer bu üç hakkı ona vermezse, kadın karşılıksız özgür olacaktır.”
Kadın Kölelerin Kölelikten Çıkışı
Babaları tarafından esaret olarak satılan kadın köleler eğer efendilerinin oğulları onlarla evlenmek istemezse yada evlilik haklarını inkar ederse kadın köle serbest kalır:
Mısır'dan Çıkış 21:8-11 21:8: Eğer kendisine nişanlanmış olan kız, efendisinin gözünde kötü olursa, o zaman geri satın alınması için bırakacaktır; kendisine sadakatsiz davrandı diye onu yabancı kavma satamaz. 21:9: Ve eğer oğluna nişanlarsa, onu kızlar hakkındaki usule göre yapsın. 21:10: Eğer kendisine başka bir kadın alırsa, evelkinin nafakasını, esvabını ve karılık hakkını eksiltmiyecektir. 21:11: Ve eğer bu üç şeyi ona yapmazsa, o zaman meccanen, parasız çıkacaktır.
Ayrıca köleler sebep olunan ağır bedensel yaralanmalar için serbest bırakılmalıdır, kölenin gözüne yada dişine zarar gelirse serbest bırakılması şart koşulur:
Mısır'dan Çıkış 21:26-27 21:26: Ve eğer bir adam kölesinin gözüne, yahut cariyesinin gözüne vurur, ve onu sakat ederse, gözü yerine onu hür olarak salıverecektir. 21:27: Ve eğer kölesinin yahut cariyesinin dişini düşürürse, dişi yerine onu hür olarak salıverecektir.
Ne kadar düşünceli, merhametli sözler içeren bir kitap ve uygulayan bir halk değil mi? Seks kölesini al kullan, ağzını burnunu kırarsan, dişini döker hatta sakat bırakırsan serbest kalma hakkı ver. Asıl bu yaptıkların için ona ömür boyu bakman gerekirdi. Fakat Musevi Tanrısı anlaşma yaptığı kendi halkı olan İsrailoğullarını üstün gördüğü için maalesef ortada başkalarına karşı merhamet kırıntısı yok bu konuda.
İşin daha da trajikomik yanı, kendilerini de köle olarak esaret altına sokabiliyorlar fakat öyle "kazanma ve çalışma" odaklı bir milletler ki burada herhangi bir milli duygu aramıyorlar, RAB izin verdi diyip eşek sudan gelinceye kadar çalıştırıyor yada seks kölesi olarak kullanıyorlar (tabi ki imkan varsa ilk tercih dışarıdan gelen yabancı köleler)
Kölelerin çocukları
Museviliğe göre "evlatlığın oğlu" , "evde doğan" tabirlerinin geçtiği ayetler kölelerin statüsünün çocuklarına devredildiğini belirtmektedir. Yani kölelikleri kendilerinden çocuklarına geçiyor ve çocukları küçük yaştan itibaren efendilerine hizmet ediyorlar (tabi kim bilir bu hizmetin içinde neler var)
Mısır'dan Çıkış 23:12: "Altı gün çalışacak, yedinci gün dinleneceksiniz. Böylece hem öküzünüz, eşeğiniz dinlenir, hem de kadın kölenizin oğulları ve yabancılar rahat eder." Levililer 22:11: "Ama kâhinin parayla satın aldığı ya da evinde doğan köle onun yemeğini yiyebilir." Yaratılış 17:12: "Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu."
Yahudi Torah ve Hristiyan İncil'in ilk kitabı olan "Yaratılış", her ikisi de bugünün Yahudi, Hristiyan ve İslami inançları tarafından dünyanın yaratılışı olarak kabul edilen iki asal öykü içerir. İlkinde, Tanrı, "Işık olsun," der ve ışık olur. Altı gün içinde, gök, toprak, bitkiler, güneş ve ay, hayvanlar ve insanlar dahil tüm canlıları yaratır. Tanrı hepsine "Verimli ol" der. Yedinci günde, Tanrı dinlenir, eserlerini tasarlar ve iyi bir değerlendirme yapar. İkinci hikayede ise Tanrı dünyadaki ilk adam olan Adem'i yaratır. Onun yaşaması için Adem'e bir bahçe yapar, ama “İyi ve Kötü Bilginin Ağacı” ndan meyve yemesini yasaklar. Adem hayvanları isimlendirir ama kendisi yalnızlık çekmektedir. Tanrı Adem'i anestezi altına alır ve kaburgalarından biri ile ilk kadın Eve'yi (Havva) yaratır. Konuşan bir yılan Havva'yı yasak meyveyi yemeye ikna eder ve aynı şekilde Havva'da Adem'i yemesi için ikna eder. Tanrı onların yasak meyveden yediklerini anladığında, onları bahçeden dışarı sürer ve insanı ölümlü yapar.
YUNANLAR VE TİTANLARI
İlk Yunan şairleri evrenin doğumuna dair çeşitli yazılar çıkardılar. En iyi korunan "Hesiod's Theogony"dir. Bu ilahide, Gaia da (ana toprak) dahil olmak üzere ilkel başlangıçtaki kaostan en eski tanrılar gelir. Gaia kendini korumak için Uranüs'ü, gökyüzünü yarattı. Sonra Zeus'un şimşeklerini, 50 kafası ve 100 eli olan canavarları, tepe gözlü Cyclopslar (Kiklops) da dahil olmak üzere tuhaf bir tanrı ve canavarlar topluluğu oluşturdular. Sonra gelen tanrılar ise Titanlar olarak biliniyordular. Onlar 6 oğul ve 6 kızdı. Uranüs, canavar çocuklarını hor gördü, onları yeryüzünün iç kısmı, bağırsakları olan Tartarus'a hapsetti. Öfkeli Gaia büyük bir orak yaptı ve en küçük oğlu Kronos'a talimatlar verdi. Bir sonraki seferde Uranüs Gaia ile birleşmek için ortaya çıktığında, Kronos ortaya çıktı ve babasının genital organını kesti. Uranüs'ün kanı ve haşere bitlerinin düştüğü yerde, daha fazla canavar, dev ve hiddet ortaya çıktı. Kutsal testisler tarafından kanlanan deniz köpüğünden tanrıça Afrodit geldi. Daha sonra Kronos, gelecek nesil tanrıları olan Zeus ve Olimposluların babası olur.
HİNDU KOZMONOLOJİSİNİN BRAHMA İLE BULUŞMASI
Hindu kozmolojisi, yaratılışın birçok efsanesini barındırır ve asıl oyuncular yüzyıllar boyunca yükselmiş ve önem kazanmıştır. En eski Vedik metni, Rig Veda, 1000 başı, gözleri ve ayakları olan devasa bir varlığa sahip Purusha'yı anlatır. Yeryüzünü bir örtü gibi sarıyordu. Tanrılar Puruşa'yı kurban ettiğinde, onun vücudu, kuşları ve hayvanları yaratan arıtılmış tereyağını üretti. Vücut parçaları dünya elementlerine, tanrı Agni, Vayu ve Indra'ya dönüştü. Ayrıca, Hindu toplumundaki kast sistemindeki 4 kast onun bedeninden yaratıldı: Rahipler, savaşçılar, genel halk ve hizmetkârlar. Tarihsel olarak daha sonra, Brahma (yaratıcı), Vişnu (koruyucu) ve Şiva (yok edici) üçlüsü önem kazanmıştır. Brahma, uyuyan Vishnu'nun göbeğinden filizlenen bir nilüferde görülür. Brahma, bu günlerden birinde ya da 4.32 milyar yıl süren zaman zarfında evreni yaratır. Sonra Şiva evreni yok eder ve döngü yeniden başlar (kolay gelsin).
JAPON DÜNYA ADASI
Tanrılar ilkel okyanusun üzerinde yüzen köprünün üzerinde duran, iki kutsal kardeş olan erkek kardeş İzanagi ve kızkardeşi İzanami'yi yarattılar. Tanrının mücevherli mızraklarını kullanarak, Onogoro'nun ilk adasını çaldılar. Adadan sonra İzanagi ve İzanami evlendi fakat çocukları sakat doğdu. Tanrılar onları bir protokol ihlali üzerine suçladı. Evlilik ayini sırasında ilk önce kadın, yani Izanami konuşmuştu. Evlilik ayinlerini doğru bir şekilde yapan tanrılar birleşti ve daha fazla tanrı ile Japonya'nın adalarını ürettiler. Ancak ateş tanrısı Kagutsuchi-no-Kami'nin doğumu sırasında Izanami öldü. Üzüntüden sarsılan İzanagi, onu ölülerin ülkesi Yomi'ye kadar takip etti fakat Yomi'nin yemeğini yedikten sonra geri dönemedi. İzanagi aniden İzanami'nin ayrışan bedenini görünce çok korkmuş ve kaçmıştı. Izanami çıldırdı, onu çirkin bir kadın olarak takip etti. Izanagi dikkatini dağıtmak için ona kişisel eşyalarını fırlattı. Yomi'nin mağara girişinden kaçarak, onu bir kaya ile engelledi, böylece hayatı ölümden kalıcı olarak ayırdı. (Hades ile Persephone gibi, değil mi?)
[Adem ile Havva'ya benzer hikaye, ataerkil düzen örneği]
ÇİN, ORTA KRALLIK
Yin ve yang'ın karşıt kuvvetlerini içeren, zamansız boşluk içinde yüzen kozmik bir yumurta vardı. Kuluçkadan sonra, ilk var olan Pan-gu ortaya çıktı. Yumurtanın ağır parçaları "yin aşağı doğru sürüklenerek yeryüzünü oluşturdu. Daha hafif parçalar "yang" gökyüzünü oluşturmak için yükseldi. Pan-gu, parçaların yeniden şekillenmesinden korkuyor, yeryüzünde durup gökyüzünü tutuyordu. Gökyüzü 30.000 mil yüksekliğe ulaşana kadar 18.000 yıl boyunca günde 10 metre büyüdü. Çalışması tamamlandığında ise öldü. Onun parçaları, hayvanlar, hava durumu fenomenleri veya göksel bedenler olsun, evrenin unsurlarına dönüştü. Bazıları onun üzerindeki pirelerin insanlara dönüştüğünü söyledi ama başka bir açıklama daha var:
Tanrıça Nuwa yalnızdı, bu yüzden Sarı Nehir'in çamurunu yoğurarak insanı çamurdan yarattı. Yarattığı ilk insanlar onu sevindirdi fakat yaratmak uzun sürmüştü. Bu yüzden yeryüzüne çamurlu damlacıklar attı, her biri yeni bir insan oldu. Bu aceleyle yapılmış insanlar normal halk, daha önce çamurdan yoğurarak yarattığı insanlar ise soylular oldular.
[Görüldüğü üzere İslam henüz yokken, çamurdan, balçıktan insan yapma hikayeleri çok farklı toplumlarda zaten mevcuttu. Bir diğer örneği Prometheus'un çömlekçi tezgahında insanı yaratmasıdır. Ayrıca yine Tanrıça Nuwa, tıpkı Allah gibi, insanı bilinmek istediği için yaratmıştır.]
AZTEKLER
Azteklerin toprak annesi Coatlicue ("yılanların etekleri"), insanların kalplerinden ve ellerinden kolyesi olan ve isminden de anlaşılacağı gibi yılanlardan oluşan etek giyen korkunç bir tanrıça şeklinde tasvir edilmiştir. Hikayeye göre Coatlicue bir obsidyen bıçağı tarafından döllendikten sonra ayın tanrıçası Coyolxauhqui'yi ve güney gökyüzünün yıldızları olan 400 oğulu doğurdu. Daha sonra, Coatlicue gökyüzünden düşen, öldürücü, tüylü topları bulup onları beline yerleştirdi ve bu tüylü toplar tekrar hamile kalmasına neden oldu. Coyolxauhqui ve erkek kardeşleri annelerinin anormal hamileliği karşısında şok oldular ve öfke ile annelerine karşı döndüler. Bununla birlikte, Coatlique'nin içindeki çocuk savaş ve güneş tanrısı Huitzilopochtli, rahmin içinde tamamen büyümüştü ve zırhlıydı (ot sarmanın zararları). Sonra o Coyolxauhqui'ye saldırdı ve onu bir ateşin yardımıyla öldürdü. Kafasını kesip gökyüzüne fırlattı ve o bir aya dönüştü.
[Tanrıçanın 2. hamile kalma hikayesi bir nevi Meryem-İsa hikayesi gibi.]
ANTİK MISIR'IN RUHLARI
Eski Mısırlıların birkaç yaratılış efsanesi vardı. Her şey, Nu'nun (ya da Nun'un) dönen, kaotik sularıyla başlar. Atum kendini var olmaya itti ve bir tepe yarattı, aksi halde onun durması için bir alan olmazdı. Atum cinsiyetsizdi ve her şeyi gören bir göze sahipti. Hava tanrısı olan oğlu Shu'yu tükürdü. Atum daha sonra nem tanrıçası olan kızı Tefnut'u kustu. Shu ve Tefnut, Geb, yeryüzünü, gökyüzünü ve kabuklu yemişi yarattılar. İlk önce dolaşıkdılar, ancak Geb, kabuklu yemişi üstünden kaldırdı. Yavaş yavaş dünyanın formu düzenlendi ama Shu ve Tefnut kalan karanlıkta kayboldular. Atum her şeyi gören gözünü çıkardı ve onları aramaya gönderdi. Shu ve Tefnut göz sayesinde geri döndüğünde Atum neşeyle ağladı. Gözyaşları yeryüzüne çarptığında ise insanlar ortaya çıktı.
BABİL NEHİRLERİ
Babil yaratılış efsanesi Enuma Eliş, su tanrıları Apsu (tatlı su) ve Tiamat (tuzlu su) ile başlar ve birkaç nesil tanrılar ortaya çıkarır ve Ea'ya ve birçok kardeşine yol açar. Ancak bu genç tanrılar, Apsu ve Tiamat'ın uyuyamayacağı kadar gürültü yaptılar (İstanbul'da site hayatı). Apsu onları öldürmek için plan yaptı ama Ea'nın erken davranarak Apsu'yu derin uykuya daldırdı.
Mummu Apsu'yu uyandırmaya çalıştı ama başaramadı - Ea Apsu'nun halesini aldı ve kendisi taktı, Apsu'yu öldürerek Mummu'yu zincirledi. Apsu, Ea'nın ve eşi Damkina'nın mesken yeri oldu. Ea ve Damkina, Apsu'nun kalbinde Marduk'u yarattı. Marduk'un ihtişamı Ea'yı ve diğer tanrıları aştı ve Ea ona "Oğlum, Güneş" dedi.
Tiamat intikam sözü vererek Çılgın, kuduz köpek ve akrep adam dahil olmak üzere birçok canavar yarattı. Silahlarını bir rüzgar gibi kullanan Marduk, Tiamat'ın boğazına kötü bir rüzgar fırlatıp onu etkisiz hale getirdi ve kalbine fırlattığı tek bir okla onu öldürdü. Tiamat'ın vücudunu ikiye bölerek onu göğü ve yeri yaratmak için kullandı. Daha sonra ise tanrılara hizmet etmesi için insanı yarattı.
ESKİ İRAN DİNİ: ZERDÜŞTLÜK
Orta Pers döneminin yaratılışı anlatan antik metinleri Bundahishn, Tanrı Ahura Mazda tarafından yaratılan dünyayı anlatır. Büyük dağ Alburz, 800 yıl boyunca gökyüzüne değene kadar büyür. Bu noktadan sonra yağmur yağar, Vourukasha denizi ve iki büyük nehir doğar. İlk hayvan olan beyaz boğa, Veh Rod nehrinin kıyısında yaşıyordu. Ancak, kötü ruh Angra Mainyu onu öldürdü.
Öldürülen boğanın tohumu aya taşınarak arıtıldı ve birçok hayvan ile bitkiler yaratıldı. Nehrin karşısında güneş gibi parlak ilk adam Gayomard yaşıyordu fakat Angra Mainyu onuda onu öldürdü. Güneş onun tohumunu kırk yıl boyunca saflaştırdı ve sonra ondan bir ravent bitkisini filizlendirdi. Bu bitki ilk faniler olan Mashya ve Mashyanag'a dönüştü. Bu sefer Angra Mainyu onları öldürmedi fakat onları kendine ibadet etmeleri için kandırdı. 50 yıl sonra ikiz doğurdular ama günahlarından dolayı ikizleri yediler. Çok uzun bir süre sonra iki tane daha ikiz doğdu ve onlardan tüm insanlar geldi (özellikle de Persler).
İSKANDİNAV TANRILARININ ÇEKİCİ
Kaslı, geniş göğüslü tanrılar ve etli butlu tanrıçaları ile İskandinavya ve Cermen ülkelerinin eski dinleri, hem güreş hem de ağır metal müziğin hayranları için yaratılmış efsaneler barındırır. Slav efsanelerine göre, Dünya (Midgard) 'dan önce, ateş kılıcı Surt tarafından korunan ateşli bir toprak olan Muspell vardı; Büyük bir boşluk Ginnungagap, ve donmuş buz kaplı bir toprak olan Niflheim. Niflheim'ın soğuğu Muspell'in sıcağına dokunduğunda meydana gelen inanılmaz çözülmeden dev "Ymir" ve devasa bir inek olan Audhumla ortaya çıktı. Sonra inek tanrı Bor'u ve karısını varoluşa yaladı. Çift, Odin, Vili ve Ve adında üç oğlu olan Buri'yi doğurdu. Buri'nin oğulları dev Ymir'i öldürdü ve onun bedeninden dünyayı yarattılar. Kemiklerinden dağları, saçlarından ağaçları, kanından ise deniz, göl ve nehirleri yarattılar. Sonra tanrılar Ymir'in oyulmuş kafatasının içinde yıldızlı gökleri yarattı.
YARATILIŞ 19: 24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. 25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. 26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. 27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti. 28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. 29 - Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı.
Eski Ahit'e göre Sodom ve Gomora, eski çağlarda doğaüstü yollarla tahrip olan iki antik şehirdi.
Bu kentler, Ölü Deniz kıyılarında bulunan İncil'deki Pentapolis'in parçası olan iki şehir olarak tanımlanıyor. Ölü Deniz'in yanındaki Siddim vadisinde yer alan Gomora ve Sodom, Adma, Zoar, Zeboim ile birlikte ovadaki beş şehirden ikisiydi.
Sodom ve Gomora'nın hikayesi öncelikle, Yaratılış 19'da geçer. Bu bölümde Tanrı, bu şehirlere olan yıkımını ve bu bölgelerde oturan insanların sapkınlıklarından dolayı onları cezalandırdığını bildirilir.
YHWH Sodom'a yağmur yağdırdı ve Gomora'ya yanan sülfür göndererek bu şehirleri ve onların içindeki bütün insanları yok etti.
“(Yaratılış 19: 29) Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı (2 melek göndererek)."
Kutsal yazıların bu bölümünde, Gomora'nın meleklerin ziyaretlerinin bir parçası olması ya da Lut'un bu komşu şehir Sodom ile herhangi bir bağlantısı olduğu anlamına gelmez.
Musa, Tesniye 29:22-23 bölümlerinde Sodom ve Gomora'nın yıkımına değiniyor: 22 - Sizden sonraki kuşak, çocuklarınız ve uzak ülkeden gelen yabancılar ülkenizin uğradığı belaları, RAB'bin ülkeye gönderdiği hastalıkları görecekler. 23 - Bütün ülke yanacak, tuz ve kükürtle örtülecek; tohum ekilmeyecek, filiz sürmeyecek, ot bitmeyecek. Ülke RAB'bin kızgın öfkesiyle yerle bir ettiği Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim gibi yıkıma uğrayacak.
Sodom ve Gomorra kentleri hakkında Kur'an da dahil olmak üzere çeşitli metinlerde gerçekler ve efsanelerin bir karışımı olan açıklamaların ayrıntılarını bulduğumuz bir bilgi hazinesi vardır.
Sodom ve Gomorra'nın efsaneleri gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bu felaketten dolayı ölüme mahkum edilmiş bu şehirleri terk etmeleri için onları açıkça uyarmış olan tuhaf kişiliklerden, melekler ve diğer tanrılardan bahsetmektedir. Bu hikayeler farklı açıklamaların bir karışımıdır.
Birçok İncil bilgini Sodom ve Gomora'nın dünya gezegeninde var olabilecek en kötü şehirlerden olduğunu söylemektedirler.
Bu şehirler bin yıllık dönemde kayboldu ve sadece son yıllarda, bu mistik şehirler ve onların kaderleri hakkında düzinelerce farklı teori öneren uzmanlar tarafından geçmişte bu şehirlerin bulunduğu bölgeler olarak düşünülen bazı sahalar belirlendi.
Fakat bu olaylar gerçekse geçmişte burada gerçekten ne oldu ve hikayeler tam olarak ne anlatıyorlar?
Sodom ve Gomora hakkında konuşurken bilmemiz gereken şeylerden bazıları da İncil'de anlatılmaktadır.
İncil, olanların hikayesini şöyle anlatıyor: 24 - RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. 25 - Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. 26 - Ancak Lut’un peşi sıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. 27 - İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti. 28 - Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. (Yaratılış 19:24-28)
Coğrafi konumlarına dair bulgular karışıklık oluşturmaya devam ediyor. Ancak, bazı uzmanlar Sodom ve Gomora antik kentlerinin Bab edh-Dhra ve Numeira olduğuna inanıyorlar.
Bab edh-Dhra, Wadi Kerak'ın güney kıyısında, Ölü Deniz'in yakınında bulunan bir İlk Tunç Çağı yerleşmesidir. Bazı İncil bilginleri bunun “Sodom” antik kenti olduğunu iddia ediyorlar. Fakat birçok arkeolog aynı fikirde değil.
Bu iki önemli tarihi kentin konumu uzmanlar için bir gizem olarak kalırken, eski çağlarda dünya dışı ziyaretçi kuramcıları Sodom ve Gomora'nın 4000 yıl önceki uzak geçmişin Hiroşima ve Nagazaki'si olduğunu öne sürüyorlar.
İlkel zamanda dünya dışı varlıkların ziyareti (başka gezegenden gelen astronotlar) kuramcıları, İncil'de ve diğer dini metinlerde anlatılan bu eski açıklamalarda bu iki şehrin Tanrı'nın gazabı tarafından değil, dünya üzerinde var olan dünya dışı varlıklar tarafından gerçekleştirildiğine, onların son derece gelişmiş silahlarını kullanmasıyla şehirleri nasıl yok ettiğini gösterdiklerini düşünmektedirler. Dünyada var olan değil, varlıklar tarafından Dünya'ya getirilen gelişmiş silahlar.
Sodom ve Gomora'nın bulunduğu iddia edilen bölge de oldukça ilginçtir.
Ölü Deniz'in yüzeyi ve kıyıları, dünya'nın karadaki en düşük kotunu temsil eden, deniz seviyesinden 429 metre aşağıdadır.
Ölü Deniz, onu dünyadaki en derin hipersalin (deniz suyu tuzluluğundan daha yüksek derecede tuzluluk oranı) gölü yapan 304 m derinliğe sahiptir.
% 34,2 oranında tuzluluk oranıyla Ölü Deniz, dünyanın en tuzlu sularından biri olabilir, Antarktika'daki Vanda Gölü (% 35), Cibuti'deki Assal Gölü (% 34.8) ve daha küçük nehirler Ölü Deniz'e akar.
Ürdün nehri, Yahudilik ve Hristiyanlıkta, bir bakıma da İslamiyet'te büyük bir öneme sahiptir. Buranın, İsrail oğullarının Vaat Edilmiş Topraklara geçtiği ve Vaftizci Yahya'nın Nasıra'lı İsa'yı vaftiz ettiği yer olduğu söyleniyor.
İlginç bir şekilde, bilimsel ölçümlere göre, yanan güneşin altında buharlaşma, Ölü Deniz'in yüzeyinde günde 230 milyondan fazla küp hızda gerçekleşir.
Arap geleneğinin de belirttiği gibi, gölden buharlaşan çok tehlikeli zehirler vardır, o kadar tehlikelidir ki kuşlar bile onların üzerinden uçamazlar.
Şahsi kanaatimce kutsal atfedilen kitaplar (Tevrat, İncil, Zebur, Kur'an vb.) tamamen insan ürünüdür ve antik dönemdeki bu insanlar öğrendikleri, karşılaştıkları, hayal ettikleri olayları ve duydukları bazı efsaneleri bu kitaplarda yazıya dökmüşlerdir.
[BİR TEORİ] Böyle bir olay kesinlikle gerçekleşmiştir diyemem, fakat eğer olduysa, bana göre bu büyük ihtimalle bunun sebebi Anunnakiler ile homosapienler arasındaki sahip-köle ilişkisi olabilir. Enki'nin 14 tabletinde çok çalışmaktan sürekli isyan eden dünyalı köleler (homosapienler) Anunnakilere karşı ayaklanmış ve akabinde onlar tarafından nükleer silahlar ile vurulmuş olabilirler. Uzun bir süre yaptıkları dna ve gen çalışmaları ile eski ilkel insanı geliştirip rahimlerden daha gelişmiş halde "homosapien" olarak çıkaran ve onların gelişmesini sağlayan Anunnakiler isyanın cevabını ölümle vermiş olabilirler.
Eğer tüm dünyadaki, dünyanın farklı bölgelerinden dünya dışı yaşam formuna dair antik tabletleri, yazıtları, metinleri, heykel ve diğer bulguları takip ediyor ve çevirilerini okuyorsanız, kutsal kitaplarda geçen bu olayı anlamlandırmak daha kolay oluyor.
Lütfen bunları hiç araştırmamış antik dönemden beri insanın geçmişine ve onlardan geriye kalanlara hiç merak duymamış iseniz, okuduğunuz ve delil olarak gördüğünüz tek şey inandığınız dinin kitabı ise yukarıda yazdıklarım için "saçmalamışsın" demeyin, bunu demeden önce dünya dışı yaşam formlarının antik dönemde dünya ziyaretlerine dair dünyadaki tüm bulguları okuyunuz.
Dahası için, zaten evinizde internet var, tüm antik dönem bulgularını araştırabilirsiniz.
(Görmek istemeyen yine de görmez ama, en azından ben söylemiş olayım).