HABERLER
Dini Haber

İNSAN OLAMAZSIN DEMEDİM, İNSAN OLAMAZSIN DEDİM

din, A, İnsan olmak,İnsan olamazsın demedim, insan olamazsın dedim,Irkçılık,Ötekileştirmek,Din baskıları,Dini empoze,Din adına şiddet, körü körüne inanmak, Sorgulamadan insan olamazsın
Dünyada olan biten şeylerin birçoğu canımı öyle çok sıkıyo ki, kalabalık bi yerdeyken yada iett otobüsünde tıklım tıklım giderken apış arasına kaçan donu düzeltememenin verdiği rahatsızlık bile yanında devede pire kalır. Herkes, inandıklarını, görüşlerini, yaptıklarını hiç sorgulamadan iyi biri olduğunu düşünüyo; o halde tatlı rüyalar dilerken yazmak istediğim maddelerime geçeyim, hazır annem de bugün onu sevindirmek için aldığım balıkları izliyoken; rahat rahat yazayım yazımı ve şöööyle bir içimi boşaltayım.

Irkçılık yaparak İNSAN OLAMAZSIN (Adolf Hitler'in dötünün sol yanağı olabilirsin ama)

Ötekileştirerek İNSAN OLAMAZSIN (Gazoz açacağı bile olamazsın)

Kafirlere ölüm diyerek, seninle aynı inancı paylaşmayanları küçümseyerek İNSAN OLAMAZSIN (Moron olabilirsin)

Dinden çıkanı öldürün diyerek İNSAN OLAMAZSIN (En kalitelisinden katil yada 5 bıçaklı tıraş bıçağı olabilirsin)

Ben doğruyum diğerleri kaka diyerek İNSAN OLAMAZSIN (Egonu tatmin eder, bol bol pompalarsın)

Öldürerek , öldürene destek vererek İNSAN OLAMAZSIN (Pol Pot'un yerini alabilirsin)

Tanrı emretti diyerek inandığın din uğruna insanlara işkenceler yaparak, küçük düşürerek İNSAN OLAMAZSIN (Molla olabilirsin, hemde en süperinden)

Ayakkabı boyacısının karşısında kebap yiyerek İNSAN OLAMAZSIN (İbnetorun tillahı olursun)

Tanrının dediğine inansan bile bazı hayvanların öldürülmeyi hak ettiğini düşünerek İNSAN OLAMAZSIN (O zaman Tanrın yaratırken kafayı yemiş; sende öldürerek can almış olursun)

Sadece senin gibi olanlara yardım ederek İNSAN OLAMAZSIN (O halde düştüğünde senden farklı olanlardan yardım değil, yol parası bile isteyemezsin)

Kafa, kol keserek İNSAN OLAMAZSIN (Eğitimini alırsan sertifikalı kasap olabilirsin)

Kocanın aldığı cip ve Gayban gözlüklerinle hava atarak İNSAN OLAMAZSIN (Sadece fukarayı daha çok üzersin; ki nerde sende o düşünce)

İnsanların duygularını sömürerek İNSAN OLAMAZSIN (Birilerinin iyi yaptığı gibi)

Aynı inancı paylaşmadığın insanlar için oooh oooh iyikide ölmüş, canıma da değsin, anne kına getirde g-tüme yakayım diyerek İNSAN OLAMAZSIN (Çin malı insan gibi olursun; ucuz, kalitesiz, laneeet)

Keyfin için kürk alıp binlerce hayvanın ölümüne sebep olarak İNSAN OLAMAZSIN (Görüntü manyağı, şekilcinin tillahı olursun)

Her denilene hiç düşünmeden inanarak, tabularını titretmeyerek İNSAN OLAMAZSIN (Olduğunu zannedersin)

Siyahi dostlarımızın şeyi kadar olan ön yargınla İNSAN OLAMAZSIN (Kabak oyacağı, yada ne biliyim tuvalet pompası olabilirsin)

Hurilerle Brazzers videosu çekeceğini düşünerek İNSAN OLAMAZSIN (sapıklığını bastırırsın)

Korkudan iyilik yaparak İNSAN OLAMAZSIN (Samimiyetsiz totoş olursun; ne yani korkmasan alayımızın kıçına sokak lambasımı itelemeye çalışıcan)

İnancın yüzünden başkalarına işkence yapıp ceza uygulayarak İNSAN OLAMAZSIN (Sebebi gayet açık değil mi? Sabah programlarını izleyeceğine otur az düşün)

Kıyafetlerini değiştirerek İNSAN OLAMAZSIN (Kalbini değiştirmeye odaklanman gerekir)

4 Kadınla yatağa girerek İNSAN OLAMAZSIN (Fakat çeşitli fantazilerini yerine getirebilirsin, seni hınzır)

Yardım adı altında topladığın paralarla kendine lüks araç alarak İNSAN OLAMAZSIN (Cem Uzan'ın stajyeri olabilirsin)

Silah yardımı yaparak; yapanlara destek olarak İNSAN OLAMAZSIN (Olurum diyosan eğer, masanın altına bak sana bişey göstercem)

Sorgulamadan İNSAN OLAMAZSIN (Koyun psikolojisi içindeki koyun olma ihtimalin muhtemel)

Dinini, Tanrını, Buddhanı, Dalaylamanı ve düşüncelerini millete tecavüz etmeye kalkarmışçasına zorla kabul ettirmeye çalışarak İNSAN OLAMAZSIN (Herkesin kendisi gibi olmasını isteyen psikopatın teki olursun, tipi aynı, inancı aynı, görüşü aynı, kakasının rengi bile aynı)

Tanrı sokaktaki açlara, evsizlere yardım etsin diyerek totonu sıcak odana taşıyıp, damızlık dana gibi 5 çeşit yemek yiyerek İNSAN OLAMAZSIN (Tanrıya kalsa, sen o sokaktaki adama dokunmasan, o adam 50 yıl durur orada öööyle özgürlük anıtı gibi, madem merhametlisin, yardım etmesi için Tanrına dua edeceğine sen yardım etsene totoş, işine gelmez tabi)

Haçlı seferleri düzenleyerek İNSAN OLAMAZSIN (Din adına kafa, kol, tal, t-şak kesen tüm diğer dindarlar gibi)

İnsanları boş yere umutlandırarak, hayallerinin içine z-çarak İNSAN OLAMAZSIN (Düşlerimizin içine zıçan şerefsizin teki olarak hafızamızın en boktan odasına, hatta foseptiğine kapatılırsın)

Ben sana insan İNSAN OLAMAZSIN demiyorum; İNSAN OLAMAZSIN diyorum çünkü: İNSAN OLMAK için İNSAN OLMAK gerekir...

Yazan: Anu

DİN YOK

din, DP, Din yok, Din insan uydurmasıdır, Semavi dinler, Semavi dinler arasındaki farklar, Dinlerin ortak yanları, Hz.Ali, islamiyet, Ya varsa diye inanmak, Hz. Ali ya varsa, Allah'ın dini olmaz, Aldatılma… Aldatılan insanlarda yaşanan ruhsal travmalarda intihar bile gözlemlenebiliyor. Kabul etmek o kadar güç bir hal alıyor ki iyileşme süreçleri uzun zaman alabiliyor. İnandığınız, sevdiğiniz değerlerin bir anda yıkılması sizde sonuçları ağır durumlara yol açıyor. Önceleri savunmalar başlıyor. Kanıtlara rağmen inanmak istemiyorsunuz. Yalan diyorsunuz, olamaz diyorsunuz. Bir süre sonra yerini öfkeye bırakıyor. Daha sonra da kabullenme periyodu.

Özellikle yeni bir aşk ya da heyecan sizi tekrar hayata bağlıyor. Yeniden dünyaya gelmiş gibi oluyorsunuz.

Peki ya tüm hayatınız bir aldatma ise? Ya sevdiğiniz, inandığınız, değer verdiğiniz her şey bir yalan üzerine kurulmuş ise? Hani şu Gazalinin Hazreti Ali’den rivayetle aktardığı gibi meşhur “Ya varsa” sözünün tam tersi geçerli ise? Hatta bunun kanıtları ortaya konuyorsa? Düşünsenize doğduğunuzdan bu yana bir yalana inandınız ve bu yalan içerisinde geliştiniz.

Normal şartlarda dinini araştırarak yaşamayan, okumadığı bir dine inanan, Arapça sözler mırıldanıldığında ne söylendiğini anlamayarak ağlayan bir topluma neyi kanıtlayabilirsiniz?

Aldatılma hissi ağır geldiği için olabilir mi? Neden insanlar dini pratiklerden ayrılıyor hiç düşündünüz mü? Etrafınıza bakın. Kim inandığı dinin gereklerini ve pratiklerini tam olarak uyguluyor? Aslında din kusursuz ve insanlar mı kusurlu? Madem öyle yeryüzünde neden dinini tam olarak yaşayan bir tane bile insan yok? Dışarı çıktığınız zaman bir gününüzü buna ayırın ve etrafınıza bakın. Dinini kim yaşıyor? Cevap basit: HİÇ KİMSE!

Dinlerin yaşanılamamasının sebebi ortaya çıktıkları toplumu ve çağı yansıtmaları. İnsanlara ağır geliyor Aldatıldıklarını düşünmek. Düşünsenize biri size dinlerin aslında yalan olduğunu ve insan yapımı olduğunu kanıtları ile anlatsa ne düşünürsünüz? Önce gülme ve alay etme, daha sonra şiddetle karşı çıkma ve karşıt kanıtlar sunma. Peki, bu karşıt kanıtları nereden buluyorsunuz? İnsanlık tarihindeki tüm dini kitaplara bir bakın. Hepsi savunma içerisinde. Hepsi kanıtlama derdinde. Madem kusursuz bir yaratıcı kelamı var ortada neden kanıtlama ihtiyacı duyuluyor? Çünkü herkes farkında bir şeylerin ters olduğunun. Birisi sizle tartıştığında hemen bu savunma tipi dini kitapları alıp onlardan örnek alıyorsunuz: “Aslında şu anlatılıyor… Orada anlatılmak istenen şu… Yaratıcı orada şunu söylüyor sen görmüyorsun…” bu örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki.

Neden dini sorgulayan insanlara ses yükseltiliyor veya fiziki müdahalede bulunuluyor? Neden tehditler başlıyor? Madem bizde sorun var neden bahsedilen yaratıcı ceza vermiyor? Kutsal metinlerde yazıyor: “İstediğimizi doğru yola iletiriz.” Madem bahsedilen yaratıcı var neden beni doğru yola iletmiyor? Hepimizi doğru yola iletse de hepimiz mümin olsak? Madem sınavdayız daha önce bu sitede verilen örnekte olduğu gibi (Site başyazarı ve yöneticisi A. KARA’ nın DİN VE SINAV isimli makalesi) 5 yaşında tecavüz ile öldürülen çocuğun sınavı ne? Eğer çocuk tecavüz edenin sınavı ise çocuk basit bir sınav sorusundan mı ibaret?

Maalesef aldatıldık, aldatılıyoruz ve aldatılmaya devam edeceğiz. Peki, gözümüzün önünde alenen duran farklar neler? Bazılarına bir göz atalım:

SEMAVİ DİNLER ARASINDAKİ BAZI PRATİK FARKLARI

  • Her dinin kendi ibadet sistemi vardır. Semavi dinlerde bahsedilen yaratıcının istediği ibadet formatları ilk indirilen ile sabit olmalıydı. Her ibadet formatı farklı olduğuna göre demek ki bu mesajlar farklı yaratıcılardan ya da farklı insanlardan geliyor olmalı. Yani dini dizayn edenler buna uygun ibadet sistemlerini de icat ediyorlar.
  • Yaratıcıya ibadet edilen yerlerin tek olması gerekir. Neden yaratıcı her seferinde farklı bir ibadet evi istiyor? Ya semavi dinlerde bahsedilen yaratıcı her dönem farklı bir mimari zevke sahip ya da bu evleri biz yaratıyoruz.
  • Neden dinler içerisinde giyim-kuşam farkları var? Eğer yaratıcı yarattıkları arasında ayrım gözetmiyorsa neden kadınlar hep geri planda?
  • Her din, diğer dinleri yok edilmesi gereken, geçmişte kalmış yozlaşmış ve sapkın olarak nitelendiriyor. İslamiyet ise ikileme düşmüş durumda. Kimi ayetler diğer dinlere saygıyı emrederken, başka ayetler savaşmayı ve öldürmeyi öngörüyor.
  • Her dinin yasakları farklı. Yaratıcı bir seferde yasağı belirler ve yürürlüğe koyar. Bir kişi bu pratiği değiştirmeye kalktığında, diğerleri ona karşı çıkacağından her din aslında hiç yozlaşmamıştır ve sapkın değildir. Bir kişinin dini farklı yorumladığını var saysak neden diğerleri karşı çıkmadı? Çünkü ortada toplumsal öğreti söz konusu. Tanrısal hükümler ortada yok. Her din farklı hareket ettiğine göre demek ki bu dinleri yaratan unsur yaratıcı değil, insanoğlu.
  • Her dinin sosyal yaşama bakışı farklı. Yaratıcı sosyal standartları sabitler ve tüm insanlığa sunar. Sabit sosyal standartlar bulunmadığına göre mevcut standartları yaratıcı değil, bizzat insanlar koydu.
  • Birkaç istisna dışında tüm ülkeler dinsel olmayan sosyal ve ceza hukukları ile yönetiliyor. Din ile yönetilen ülkelerin de durumu gözümüzün önünde duruyor. Demek ki insanların hukuk sistemi semavi din kitaplarından daha üstün ve tercih edilebilir.
  • Her din kendi peygamberini ve kitabını “SON” kabul ediyor; ancak Muhammed’e kadar bitmiyor. Her din bir önceki kitapta kendinin müjdelendiğini söylüyor ama maalesef kanıt bulamıyorlar.
  • Her din farklı objelere kutsallık veriyor. Oysa yaratıcının kutsallık verdiği objeler standart olmalıdır.
  • Her dinde yaratıcı farklı bir profilde aktarılıyor. Hatta bir din onu “BABA” kabul edip oğlu olduğunu varsayıyor ve oğluna da peygamber diyor.
  • Her dinde yiyecek ve içecekler farklı şekilde sevap ya da günah. Alkol kimi dinde serbest, kimi dinde yasak iken domuz eti kimi dinde yasak, kimi dinde serbest. Demek ki yaratıcı her topluma farklı bilgiler veriyor. Yaratıcı insanlığı ve evrenselliği öğütlediğine ve tüm insanlığa mesaj gönderdiğine göre ya dinlerde bahsedilen yaratıcı yok ya da elçilerde sorun var.
  • Bir din kendinden önceki Sabi’lik dinini kabul ediyor ve caiz görüyor. Bu dinin peygamberi kim? Kitabı ne? Neden diğer dinlerin ve insanların bundan haberi yok?
Yukarıda bahsedilen farklardan sadece bir tanesinin varlığı bile ortada bir yanlışın olduğunun göstergesidir. Eğer insanlar yaratıcı kelamını değiştirebiliyorlarsa ondan üstünler. Eğer yaratıcı üstün ise emri evrensel ve standart olmalı, dolayısı ile değiştirememelidirler. Dinsel pratikleri insanlar değiştirebiliyorlarsa ya yaratıcıdan üstünler ya da bu dinleri kendileri yarattılar.

SEMAVİ DİNLERİN KENDİ İÇ PRATİKLERİNDEKİ BAZI FARKLAR
  • Eğer elçi tek bir kitap ve tek bir inanç sistemi getirmiş ise bunlar standart olmalı. Her dinin kendi içinde de farklı yapılar ve inanç sistemleri olduğuna göre demek ki ortada yaratıcı kelamı yok.
  • Farklı mezhepler var ise demek ki son din, son kitap, son peygamber hususları yalan.
  • Her dinin içindeki ibadet yöntemlerinde de farklılıklar olabiliyor. Demek ki elçi ya doğru öğretemedi ya da ona öğretilen bir şey yok.
  • Mezhepler arasındaki farklı günah ve sevaplar.
  • Mezhepler arası farklı ahiret inancı.
  • Mezhepler arası farklı sosyal yaşam.
  • Mezhepler arası farklı erkek-kadın statüleri.
  • Mezhepler arası sıcak ve soğuk çatışmalar. (Hristiyanlık ’ta ve İslamiyet’te)
  • Mezheplerin birbirlerinden MATRUŞKA bebeği misali doğması.
  • Bazı mezheplere göre diğer mezheplerin kanı ve canı caiz, kadınları ve kızları cariye. Yaratıcı adil ve sonsuz kudret sahibi ise böyle bir durum olamaz.
  • Her mezhebin kendi ibadethanesi var. (Farklı kiliseler, cem evleri, Şii camileri vb.)
  • Her mezhebin şeriatı farklı. (Din aynı olsa bile)
  • İnsanlar Din’ de farklı yorumların bu ayrıma neden olduğunu, ancak kaidelerin değişmediğini söylüyor. Ancak en basiti İslamiyet’te göz ardı edilen bir kavram vardır ki ibadette içtihat olmaz, olamaz. Yapan da uyan da kafirdir. Demek ki ortada yumuşak bir kafirlik durumu var.
SEMAVİ DİNLERİN BAZI ORTAK YANLARI
  • Kitabın yetersiz kalıp ilave insani söylevlere ihtiyaç duyulması (Yahudilik Talmud, Hristiyanlık İznik Konsül Toplantısı, İslamiyet Kütübi Sitte/Hadis ve Siyer)
  • Kadın peygamber hiç yok. Aslında bu husus farktan çok tüm dinlerde ortak kavram. Bazı semavi dinlerde kadınlar elçiye kendini hibe eden varlıklar. Elçiye hediye edilen mallardan farkları yok. Demek ki yaratıcı kadınları erkekler için yaratmış. Cariye olarak yarı fahişe bir yaşam tarzı layık görülüyor. Bir din, hayvanlar ile ilişkiye giren kadınların din adamları ile evlenebileceğini öğütlüyor. Oysa başka bir din bu husus lanetleniyor. Yaratıcının emri tek olmalıdır. Yaratıcı bu hususu dile bile getirmeyeceğine göre ortada ilahi bir mesaj yok. Uydurmalar var.
  • Her din ve kitap ötekilerini sapkın ve batıl ilan ediyor.
  • Her din fakirlere ve kölelere umut ışığı oluyor.
  • Her dinde zorunlu ve çileli bir hicret var (Mısırdan Çıkış, Hristiyanların diğer bölgelere gitmek zorunda kalması, Müslümanların Medine’ye hicreti).
  • Her dinin dönüşü muhteşem oluyor.
  • Her din evrensel medeniliği ve canlı severliği öğütlerken, diğerlerini ortadan kaldırmayı da öğütlüyor. Ancak bu gibi hususlar asla sesli olarak dile getirilmiyor veya göz ardı ediliyor.
  • Her din aslında çoğunlukla bir öncekini tekrar ediyor. Hatta bilinen ilk semavi din olan Yahudilik bile Sümer/Babil dinlerinden tekrar edilmiştir.
  • Semavi dinler, İbrahim’i ortak kutsal ata olarak belirler. O zaman İbrahim’ den öncesi kafir.
  • Her din insanların Adem ve Havva’dan çoğaldığını söylüyor. O halde ilk zamanlarda ensest ilişki serbest ve caiz. Yani tüm kutsal kitaplar atalarımızın maymun olmadığını ama ensest olduğunu söylüyor. Hangisini kabul etmek daha ağır?
  • Dinlere göre insanlık tarihi yaklaşık M.Ö. 7000’ li yıllara kadar gidiyor. O halde önceki dönemlerde yaşadığı kanıtlanan insanlar aslında insan değil. Günümüz modern insanının (Homo Sapiens) günümüzden 200.000 yıl önce yaşadığı artık sabit bir bilgi. Hatta 40.000 yıl ve daha öncelerine ait mağara resimleri var. Dasha da radikal bir kaıt şu ki yaklaşık 2,5 milyon yıl önce alet edevat yapıp kullanan insan toplulukları var. Eğer onlar insansa ki artık hem dini hem de bilimsel çevreler kabul ediyor, o halde yaratıcının kitaplarında çelişki var. Yüce yaratıcı çelişkili bilgi veremeyeceğine göre bu bilgileri veren elçiler yalancı.
  • Her din sadece kendi coğrafi çevresini anlatıyor. Yanardağlardan çıkan ateş ve lavlar nedeni ile cehennem yaratılıyor. İnsanların ateşten canı yanıyor. Ateş nerede yoğun ve kudretli? Yer altında. O halde sizi yeraltı ve oranın tasviri ile korkutabilirler.
  • Her din kendi çevresindeki hayvan ve canlıları örnek verebiliyor. Örneğin semavi dinlerin yaratıcıları ve elçileri kangurudan bihaber.
  • Kardan bahseden hiçbir kutsal metin yok. Demek ki semavi dinlerin yaratıcısı ve elçileri karı bilmiyor. Sadece Hristiyanlıkta Matta incilinde tasvir için kar beyazlığından bahsedilmiş ki bunun hiçbir kutsallığı yok. Matta elçi değil. Bununla ilgili her din savunucusu bir mantık geliştirmeye çalışmıştır; ancak yorumdan öteye geçemezler.
  • Galaksiler ve evrenler hiçbir kutsal metinde yok. O halde olmamaları gerekir. Varlar ise ya kutsal kitaplar yalan söylüyor ya da onları yazanlar.
  • Güneş sistemi, dönüşler, uzay hakkında hiçbir bilgi yok. Olan bilgilerde zaten o dönemde hemen her toplumda ortak astronomi bilgileri. Hiçbir kitap döneminin bilimsel verisinin ötesine geçememiştir. O halde ya yaratıcı bilimden uzak, ya da elçilerin bildiği kadarı yazıldı kutsal kitaplara.
  • Tüm peygamberler Orta doğu coğrafyasına gelmiştir. O halde diğer toplumlar seçilmemiş ya da lanetli.
  • Yaratıcı öfkeleniyor, kızıyor, seviniyor, üzülüyor… Bunlar insani duygular. Yaratıcı insani duygulara sahip olmayacağına göre ortada uydurulmuş bir şeyler var.
  • Yaratıcı hep şeytan ile yarışta ve bir şeyleri kanıtlama derdinde. Yüce yaratıcının hiçbir şeyi kanıtlamaya ihtiyacı yoktur. Eğer ortada kanıtlanmaya çalışılan bir şeyler var ise ya semavi dinlerde bahsedilen yaratıcı yok ya da “kanıtlamaya çalışmak” gibi insani bir duyguya sahip birileri tarafından yazıldı.
  • Gemilerin gitmesi için rüzgarı kullanan bir yaratıcı kavramı “motor” un icat edileceğini bilemez mi? “O dönem motor veya benzeri bir alet anlatılmak istenseydi insanlar kutsal metinler, saçma zannederdi” savunması ne derece doğru olabilir? Size bilineni söyleyen kitaplar mı daha hayranlık verici ya da size yeni bir şeyleri öğretenler mi?
  • Eğer her yaratılan hiç şüphesiz yaratanın bir lütfu ise neden bazı yaratılanlar bazı yaratılanları öldürme hakkına sahip olabiliyor?
  • Her dinin elçisine ait yaşam hikayesi oldukça fantastik ve gizemlidir. Bazı peygamberlerin yaşadığı bile şüphelidir. Olduğu söylenen mucizelere ait hiçbir veri yoktur. Örneğin, İsa’nın göre yükselmesine birkaç kişi dışında kimse tanık olmamıştır. Ay’ın yarıldığına yeryüzünde hiçbir medeniyet şahit olmamıştır. Orta doğu hariç hiçbir medeniyet tarihinde Nuh tufanına ait veri yoktur. Bazı kutsal kitaplardaki tanrısal metinlerde “o dönem…” diye başlayan cümleler vardır. Demek ki ilahi metinler, geldikleri peygamberden çok sonra kaleme alınmışlar.
Aldatılma gerçekten çok ağır. Bu ağırlığı kabullenmek zor. Yukarıda verilen maddelere reddiye geliştirebilirsiniz. Hatta bu reddiyeleri adeta kitap yazacak şekilde de genişletebilirsiniz. Maalesef kanıtlar ortada. 2+2 de 2x2 de her zaman 4 eder.

Yazan: Demon Product

İSLAM VE BİLİM, BİZ VE ONLAR

Yazan: Demon Product
DP, Gavur icadı, Yabancıların yaptığı her şey sayesinde yaşarken onları aşağılamak, din ve bilim, islamiyet, din, İslam ülkelerinde teknoloji ve refah, İslam ülkeleri neden geride?

İSLAM VE BİLİM, BİZ VE ONLAR


"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım." Giordano BRUNO

Sabah uyandığımda ilk işim elimi yüzümü için banyoya yönelmek oldu. Yabancı birinin elektriği kullanımımıza sunması sayesinde yabancı birinin icat ettiği lambayı yaktıktan sonra iyi göremiyor olduğumdan dolayı yabancı birinin icat edip ürettiği gözlüğümü taktım. Gözlüğü nasıl aldığım ayrı bir muamma;

Gözlerimin iyi görmemesi nedeniyle 2 hafta öncesinde doktora gitmiştim. Önce, yabancı birinin icat ettiği telefon ile randevu aldım. Yabancı birinin icat ettiği ve ürettiği otomobilime atladım. Yabancı birinin icat ettiği radyoyu açtım. Yabancı birinin bulduğu FM frekansında Türk musikisi çalan bir radyoya denk geldim. Müzeyyen SENAR o bülbül gibi sesi ile adeta şakıyordu.

O sırada yabancı birinin bulduğu benzin ışığımın yandığını fark ettim. Hemen yabancılar tarafından bulunan petrolün damıtılması ile elde edilen benzini aldım. Kredi kartı ile yabancılar tarafından bulunan bir alış-veriş sistemini kullandım. Aracımı otoparka çektikten sonra hastaneye girdim. Yabancılar tarafından icat edilen bir alet ile doktor beni muayene etti. Yabancılar tarafından icat edilen bir metot ile sorunum tespit edildi ve gözlüğüm yazıldı. Daha sonra yabancılar tarafından icat edilen asansör ile otoparka inerek hastaneden ayrıldım. O sırada yabancılar tarafından icat edilerek geliştirilen telefonuma mesaj geldi. Mesajı eşim göndermişti. Yabancıların bulup kullanımımıza sunduğu sosyal iletişim amaçlı kullanılan mesajlaşma programına eşim bana aldığı hediyeyi gösteriyordu. Bayılmıştım bu hediyeye. Yabancılar tarafından icat edilmiş bir tablet. (O zamanlar baya pahalı idi)

Her neyse günümün sabahına geri dönelim. Gözlüğümü taktıktan sonra yabancıların icat ettiği ve eşimin bana hediye ettiği tabletimi aldım. Yabancılardan satın aldığımız ve geliştireceğimiz sistemler ile ilgili bir haber dikkatimi çekti. Onların icat edip bulduğu bir sistemi “PARA VEREREK” satın alıyor, yerli ve milli yapıyorduk. Ne mutluluktu bu böyle? Bizimde yerli-milli sistemlerimiz olacaktı. Gerçi yabancılar icat etmişti ama olsun.

Bu sistemin çalışması için yabancıların icat ettiği roket sistemi kullanılarak yabancı bir ülkeden uzaya yabancıların icat ettiği bir uydunun gönderilmesi gerekiyordu. O da gönderilmişti. Yabancıların tayin ettiği bir yörüngeye yerleştirilen uydumuz hizmet veriyordu. Gururum kabarmıştı. O sırada havanın soğuduğunu hissettim. Yabancılardan satın aldığımız doğalgazı devreye almalıydım. Yabancılar tarafından icat edilen kombiyi çalıştırdım. Ancak içerisi hemen ısınmıyordu. Bende hemen yabancılar tarafından icat edilen klimamı açtım. Yeni kitabımı okumak için önümde hiçbir engel kalmamıştı. "Turgut ÖZAKMAN’ dan Şu Çılgın Türkler". Uzun zamandır bu kitabı okumadığımdan sebep kendimden utanıyordum.

Hemen mutfağa gittim. Yabancıların icat ettiği su ısıtıcısında su ısıtıp yabancıların icat ettiği çözülebilir hazır kahvemi de alıp koltuğuma kuruldum. Bu ne keyifti böyle. Kitabın sayfalarımı ilerledikçe tarihim ve toplumum ile bir kez daha gurur duydum. O sırada telefonum çaldı ona yönelirken kahvem kitaba döküldü. Hemen mutfağa koşup yabancıların icat ettiği kâğıt havlu ile temizledim. Tabii ki yerleri de yabancıların icat ettiği deterjanlar ile hallettim. Eşim akşam geldiğinde sorunla karşılaşmamalıydı. Benim izin günüm olduğundan ev benden soruluyordu. Kitap kuruyana kadar belgesel izlemeye karar verdim. Yabancı birinin icat ettiği Televizyonun başına kuruldum. Yabancı birilerin icat edip kullanımımıza sunduğu dijital platform cihazını çalıştırdım. Yabancı birinin hazırlayıp sunduğu belgeseli izlemeye koyuldum.

Canım sıkıldı. Yabancıların icat ettiği bilgisayarımı açtım. Yabancıların icat ettiği sosyal platformlara bir göz attım. Birkaç gruba üye idim sosyal platformda. Ülkemize ve dinimize giydirenlere cevap yazdım. Bunlar kimin tarafındaydılar? Gözleri hiç mi görmüyordu? Kulakları hiç mi duymuyordu? Beyinleri yok muydu? Bizim milletimiz tarihe nam salmış, iyilik ve doğruluk üzerine bir milletti. Nice bilim adamları yetiştirmiş, nice projelere imza atmış nesillerin torunları idik. Hele dinimiz? Barış ve Esenlik üzerine olan güzel dinimiz her şeyin en güzelini öğütlüyordu. Ayrılık ve ötekileştirme yasaktı. İnsan hakları her şeyin üstündeydi. Komşusu açken tok yatan bizden değildi. İbadetin ve iyiliğin gizli olanı sevaptı. Hele ki bilim ve Fen? İslam tarihi ve tarihimizde o kadar çok bilim insanı vardı ki yeryüzünde var olan hemen her şeyi biz “icat etmiş ve bulmuştuk”.

Buraya kadarki anlatımlar tamamen hayal ürünüdür; ancak büyük çoğunluğu kendi yaşamımdan kesitler içermektedir. Biliyorum ki sizin yaşantınızdan da kesitler içeriyor.

Neden kritik icatlar bize ait değildi? Neden kritik buluşlar bizde yapılmıyordu? Eminim birçoğunuzun kafasında bu sorular öyle veya böyle dolaşıyordur. Bu yazıda amacım sizin tabiriniz ile “Din Düşmanlığı” yapmak değil, aksine toplumumuza bir ayna tutmaya çalışmaktır. İnançlılar, inançsızlar, az inançlılar ya da az inançsızlar. Neye inandığınız, neye taptığınız umurumda dahi değil. İlgilendirmiyor da. Yeter ki inandığınız inanç veya değerleri iyi okuyup araştırın. Onun bunun etkisinde kalmayın. Zaten aklınız sizi doğru yola iletecek.

Yazıya Giordano BRUNO’ nun bir sözü ile başladım. Bruno değerli bir astronom ve filozof sayılabilir. Aynı zamanda rahip idi. Küçüklüğünden bu yana din içerisinde yoğrulmuş bir rahip. Tanrıya ulaşmanın yolunun bilimden geçtiğini savunuyordu. Tanrıya öyle bir aşk ile bağlıydı ki ona ulaşmanın tek yolunun bilim olduğunu düşündüğünden astronomiye merak sardı. Gezegenler, yıldızlar ve evren derken sonsuzluğu keşfetti. Kimileri panteist olduğunu düşündü, kimileri deist, kimileri de sapkın bir Hristiyan. Kimin ne düşündüğü önemli değil. Bruno, sadece kutsal metinleri okumanın yaratıcıya ulaştırmayacağını, bunula birlikte onun verdiği aklın ve bilimin mutlak suretle öne alınmasını ön görüyordu. Bu fikirleri onu ölüme dahi götürdü. 1600 yılında İtalya’ da Campo De’Fiori meydanında Engizisyon mahkemesi kararı ile yakılarak öldürüldü.

Deizmin fikir babalarından sayılan Thomas PAINE? Sizce inançsız birimiydi? Tam aksine inancı kuvvetli biri idi. Çağımızdan örnek verelim, ya Carl SAGAN? İnançsız mıydı? Dini bilgileri o kadar kuvvetliydi ki, din ve bilim tartışmalarında nice din adamı önünde yer almak istemiyordu. Onları zor duruma sokan hususlardan biri de Sagan’ın üslubu idi. Sert olmayan, nazik ve naif konuşmaları, karşısındaki insanlara sakin yaklaşımı gerginlikleri en baştan engelliyordu.

Belirli bir grubu saymaz isek çoğu bilim insanının çıkış noktası DİN’dir. Tarihte çok değerli İslami bilim insanları elbette ki vardır. Onların çalışmaları elbette ki yadsınamaz. Ancak onların çalışmalarının temelinde antik yunan bilgileri vardı ki artık bu husus tüm çevrelerce kabul görmüş durumda. Günümüz gelişmiş batı medeniyetinin temelinde İslam coğrafyası olduğu çok doğru. Çünkü onlar bir dönem sonra Hristiyanlaşma sonucu bilimi terk ettiler. Terk ettikleri bilimi onlara bizler verdik. Ama ilerletmeyi ihmal ettik. Bilim insanlarını tu kaka ilan ettik. Her şeyin Kuran da yazılı olduğunu, bu nedenle ilmi araştırmaların çokta gerekli olmadığını düşündük. Benim gibi bu görüşü savunanlara da “Olur mu canım öyle şey, bize inen ilk ayet OKU’ dur. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum mantığını baz alıyoruz! Her şeyi gavur ajanlar yapıyor. Onlar bozuyor bizi!” demeye devam ederek kendimizi kandırdık.

Görünen köy kılavuz istemiyor. Hastalandığınızda kullandığınız ilacı kimler icat etti? Nükleer enerji? Elektrik? Otomobil? Uçak? Atom? Kimyasallar? Fırın, çamaşır ve bulaşık makinası, Televizyon, Cep Telefonu, gündelik eşyalarınıza bir göz atın. Daha o kadar çok örnek var ki, biz neyi icat ettik? Neyi bulduk?

En güzel yaptığımız şey eleştirmek. Bunu güzel icat ettik. Bilinçsizce, okumadan, bilgisizce ve desteksizce eleştirmek. Avrupa da yaşayan Türklere bir göz atın. Hiç kimse milliyetçilik masalları ardına saklanmasın. “Bu kefereler g.tünü bile yıkamıyor pis cenabetler!” iyi de suçlamadan önce iyi düşün: onların memleketinde onların parası ile ne işin var? Oradaki Türkler gayet güzel yaşıyorlar. Madem orada hayat berbat neden dönmüyorlar buraya? Oralara bir gidin, bizimkilerin yaşantısını bir görün sonra karar verin. Davulun sesi uzaktan hoş gelir masalının ardına saklanmayın. Mutlaka bu yazımı okuyan gurbetçilerimizden bazıları bana kızacak ve eleştirecek. Lütfen doğruyu söyleyin. Orada ki sağlık ve eğitim mi? Buradaki sağlık ve eğitim mi… Karar sizin. Ya ulaşım ve sosyal yaşam? Orada yaşayan vatandaşlarımızı kesinlikle eleştirmiyorum. Yaşamlarının gereği doğup büyüdükleri topraklardan ayrılıp gurbete çıktılar. Ancak şu an pişmanlar mı? İstisnalar dışında pek sanmıyorum.

Şöyle bir görüş ile de tartışmaya katılmayın: “Onlar terör destekçisi, bizdeki teröristleri besliyor ve kolluyorlar. Onları finanse edip silahlandırıyorlar, bizi karıştırıyorlar sayın yazar. Neden bu hususlardan bahsetmiyorsun? Onların adamı mısın yoksa?” Bu savda gerçeklik payı olmakla beraber (Ajan veya onların adamı değilim) o bahsedilen ülkeler ile müttefik, stratejik ortak, ekonomik partner ve “Kardeş Ülke” olduğumuz ironisine ne diyeceksiniz peki? Bu nedenle böylesine tartışma konusunu komik ve yetersiz buluyorum. Örneğin aramızın en bozuk olduğu dönemlerde bile İsrail ile yapmış olduğumuz ortak tatbikatlar ve ekonomik işbirliği anlaşmaları varken…

Bizler için ağır olsa da evet, o adamlar daha bilgili ve daha medeni. Kullandığımız ve kullandığınız her şey onların icadı. Bu gerçeği kabullenin artık. Burada suç ajanlarda değil, bizle uğraşan kimse yok, toplum mühendisliği diye bir şey yok. Kafanızı kaldırın artık. İllüminati, Masonlar ve Thule Tarikatı gibi fraksiyonlar sizle uğraşmıyor. Sen ilerlemek istedin de kim tuttu seni? Roket icat etmek istedin de kimler engelledi? Gündelik eşyalarını icat etmek istedin de kafana silah mı dayadılar? Hadi bizle uğraşıyorlar. Neden İslam coğrafyasında ilerlemiş tek bir toplum ya da ulus yok? Ki onlar inandıkları dinin kitabını anlayarak ve pratiklerini hayatlarına geçirerek uyguluyorlar. Madem her şey ilahi kitaplarda yazılı, onlara dayanarak yapılan bir tane keşif veya ilerlemeyi söyleyin?

Hiç düşündünüz mü? Batı neden vites attı 1500-1600’lerden sonra? Evet, o döneme kadar en parlak dönem bizde. Ya sonra? Ne oldu da hızlı bir gelişim gösterdiler. Yahudiler mi? Kabbala mı? Tapınakçılar mı? Kimler? Uzaylılar mı ilim öğretti batıya? Günümüz Roket teknolojisini Çin yaptı diyorsanız sınıfta kaldınız. Werner Von BRAUN ismini bir araştırın. Ya İstanbul’u fetheden toplar?

Çünkü bu tarihlerde Batı, din ve bilimi birbirinden söktü attı. Engizisyonun baskısını ortadan kaldırdılar. Neden, Niçin ve Nasıl soruları aranmaya başlandı. Onlardaki Din adamları bile sırf ateist ve deistleri ekarte edebilmek için Bilim ve Fen’e sarıldılar. En basitinden bizim camiada böyle sorulara gerek yok. Uzay araştırmalarına gerek yok çünkü “Göklerde” ne olduğu anlatılmış. Ne gerek var ki? Mesela insanının yaratılışı. Gerek yok incelemeye, Adem ve Havva’dan geldik bitti. Ne gerek var araştırmaya? Bir örnekle Cübbeli Ahmet Hoca 2013 yılında NASA için ne demişti, Milyarlarca dolar yatırım yapmanın cahillik olduğunu söyleyerek, "Mars'ta su var mı? Et var mı? But var mı? Manyak manyak işler... Ben sana söyleyeyim, sen oraya çıkamadan dünya kopacak. Masrafa değmez. Ver bana 100 bin dolar her şeyi söyleyeyim. Ne cahil adamsın. Kur-an'da var, hadiste var. Bakmıyorlar ki..."

Ya bu “Gavur” aleminin araştırmaları olmasaydı ne olacaktı? Bu araştırmalar sayesinde icat edilen unsurları kullanıyorsunuz. İlaçlar, günlük alet ve edevatlar… Her şey… Hadi şunu yapın. Kendinize 3 gün verin. Evdeki eşyalarınızın bir listesini çıkartın ve onların “icat” ettiği şeyleri 3 gün kullanmayın. Buna elektrik de, günlük ilaçlarınız da dahil. Bakalım kaç gün dayanabiliyorsunuz? Maalesef işimize gelince “İyide bu icatlar global/küresel icatlar. Neden kullanmayayım? Müslüman her şeyin en doğrusunu ve en güzelini kullanır. Onlar yapsın biz kullanırız.” diyebilirsiniz. Peki niçin bu “global/küresel” icatları biz yapmıyoruz? Kısaca AR-GE olarak adlandırılan Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri bu ülkede neden geride? Ülkede az da olsa kurulmuş olan AR-GE birimlerinde görev alan bilim insanlarına dikkat edin. Hangi ülkelerde, hangi okul ve akademileri bitirmişler. İslami Coğrafyadan çıkan bir AR-GE çalışmasını veya icadı söyleyin. Amacım kimseyi ezmek veya rencide etmek değil. Sadece okumanızı ve sentezlemenizi istiyorum. Yazının başlarında söylediğim gibi neye inandığınız veya neye taptığınız umurumda bile değil. İnanç en önemli özgürlüklerden birisidir. Yaşama hakkı gibi. Herkes birey olarak kendi ölçeğinde istediği şeye inanabilir ve ibadet edebilir. Ya da inanmayabilir.

Bu toplumda beraber yaşıyoruz. Batıda bilim ve fen gelişirken kimse kimseye inancını sormadı. NASA Apollo projesinde çalışan Müslüman Bilim İnsanlarına bir bakın. Farouk El BAZ sadece bunlardan birisi. A.B.D. de Aziz SANCAR ile hepimiz gurur duyduk. Türkiye’de bu başarıyı gösterebilir miydi?

Maalesef İslam coğrafyası Din ve Bilim’ i yan yana koyamadı. Onların artıkçısı ve pazarıyız sadece. Onlar için alt segment insan grubuyuz. İslam coğrafyasını yönetenlere bir bakın. İdarecilerin ailelerine ve yaşantılarına. Onların ve çocuklarının okudukları okullara bir bakın. Bazılarının eşlerine ve giyim tarzlarına. Hatta yaşam tarzlarına. Maalesef onların aynadaki yansımalarıyız. Kendi ülkemize bir bakın. Amacım siyaset değil. Hiçbir zaman siyaset yapmadım ve bu yazımda da yapmayacağım. Ancak maalesef ülkemizdeki her siyasi yapı onlara iktidar hırsı ile göz kırpıyor.

Kimseye isyan edin, bayrak açın, devrim yapın, sokaklara dökülün demiyorum. Modern, çağdaş hukuk devletlerinde değişim EĞİTİM ile başlar. AKIL ve BİLİM ön planda tutulduğu sürece bu millet ne uşak, ne de artıkçı olur. Kimsenin oyun sahası olmaz. Kimsenin pazarlık konusu olmaz. Yön verilen değil, Yön veren oluruz.

Okuyun ve bilime önem verin. İnsana ve sanata önem verin. Kaç yaşında ve ne mezunu olduğunuz hiç önemli değil. Bir kursa yazılın. Gönüllü faaliyetlere katılın. Görün bakın değişim nasıl gerçekleşiyor. Çocukları gelecek olan görün. Potansiyel kaçak işçi değil. Kadınları insan olarak kabul edin. Seks objesi ve eve kapatılacak mal olarak değil. Bir grup erkek okuyucu için söylüyorum: Hiç kimse ikinci sınıf değil. Hiç kimse sizin sahip olacağınız malınız değil. Hiç kimse penisinizin zevk makinası değil. Hiç kimse sizin kaburga kemiğinizden üretilmedi. Hiç kimse şeytan tarafından kandırılan kadın nedeni ile dünyaya azap için gönderilmedi. Hiç kimsenin görevi evde oturup sizi tatmin etmek değil. Hiç kimsenin görevi kendisini elçilere bağışlamak ta değildi. Sizlere tavsiyem bilim anlamında Marie Curie’nin hayatını iyi okuyun.

Din faktörünü önceliğine alan ve almayan ülkelere bir bakın. Kimler önde, kimler arkada. Söylemek istediğim, din pratiklerinin bireylere indirgenmesi. İsteyen istediğine inansın; ancak kişisel düzeyde inansın. Devlet düzeni, eğitim, iş yaşamı ve sosyal yaşamdan bu pratikleri uzak tutun. Görün bakın neler oluyor.

Bu yazıda bahsettiğim unsurlar inançlı ya da inançsız tüm toplumumuzun ortak kabul ettiği hususlar. Yalnız Din faktörünü hayatının tam ortasına yerleştirenler, bu faktörde sorun görmediği için suçu başka yerlerde, komplo teorilerinde ve fantastik hikâyelerde aramaya devam edecek.

Bu yazıda önceki yazılarıma nazaran daha çok yorum kullanarak Durum Etüdü yaptım. Bunu yaparken karşılaşacağım eleştiri oklarını baştan kabul ediyorum. Bazı görüşlerim, birçoğunun reddedeceği, kaynaksız ve desteksiz bulacağı fikirler olmakla beraber aslında eleştirel yaklaşanların da aklında küçük soru işaretleri kalacağına eminim. Çünkü yazıda “BİZİ, KENDİMİZİ” anlattım. Kısacası kabul edemeyeceğiniz ya da reddedeceğiniz bir husus olduğunu pek de sanmıyorum.

“Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir.

Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş, uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur.” Mustafa Kemal ATATÜRK