HABERLER
Dini Haber

KURAN VE TALMUD'DA İSRAİLOĞULLARI’INA VERİLEN EMİR SORUNSALI

HC, din, yahudilik, islamiyet, Maide suresi,Maide 32,Maide 32.ayet,Mişna,Talmud,İsrailoğullarına verilen emir,Maide suresi ve İsrailoğullarıMusevilerin kitabı Talmud, musevilik,
Öncelikle arkadaşlar bu yazı için bir sunuş açıklaması gerekiyor. Ön bilgi olmadan bazı konular size yabancı gelebilir. Biliyorsunuz İslam dininin inananlarına göre Tevrat(İbranice: Tora) ve İncil ya da Hristiyanların adlandırmasıyla söylersek Eski Antlaşma(Yahudiler eski antlaşma demezler TaNaH derler) ve Yeni Antlaşma değiştirilmiştir. Müslümanlar bu metinlerin içinde Kuran'a uyan kısımların değiştirilmemiş olabileceğini kabul etmekle birlikte kitapların ana mesajının ilk orijinal halinden uzaklaştığını kabul ederler.

Yahudilik’in ana kaynağı Tevrat’tır. Sonra Nevim (Peygamberler ) ve Ketuvim( Yazılar) adı verilen ve Tevrat, Neviim ve Ketuvim’in baş harflerinden türetilen ve Tevrat’ı da içeren TaNaKh veya Tanah denilen külliyata inanırlar.Oysaki biliyorsunuz Yahudilik içinde tek kaynak bu külliyat değildir. Ms 2-3 yüzyılda yazıldığı kabul edilen ve büyük hahamların TaNaH hakkında görüşlerini ve dini fıkıh kurallarını içeren Mişna’ya da inanırlar. Mişna’yı içeren ve onu yorumlayan Gemara ise kabul edildiği kadarıyla 5. yüzyılda veya 6. yüzyılda tamamlanmış ve Babil Talmud’u adında toplanmıştır. Bir başka Talmud ve Gemara denemesi ise Kudüs Talmud’u adında Babil Talmud’undan önce yazılmış olan külliyattır ama daha uzun olan ve Yahudilerce daha çok kabul edilen Babil Talmud’u olmuştur.

Kuran’ı Kerim Maide Suresi’nin 32. ayetinde çok garip bir ifade yer almaktadır. Önce Maide Suresi 32. Ayet’i Diyanet İşleri Meali ile alıntılayalım:

Maide 32- ‘’ Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.’’

Bu ayete göre Allah İsrailoğulları’na çok önemli ve kilit sayılabilecek bir emir vermiştir. Peki ‘’Bundan dolayı’’ denmesinin nedeni nedir? Bunu anlamak için Maide Suresi’nin 32. ayetinde yer alan bu emrin gerekçesini bağlamıyla öğrenmemiz gerekiyor. Bunun için 27 ile 31. ayetleri dikkatle okumalıyız:

Maide 27-31 ‘’ (Ey Muhammed!) Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, "Andolsun seni mutlaka öldüreceğim" demişti. Öteki, "Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder" demişti. "Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." "Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte bu zalimlerin cezasıdır." Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu. Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?" dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.’’

Yani Kuran’ı Kerim’e göre Maide 32’nin gerekçesi, ondan önce yer alan 5 ayetin anlattığı ,Kabil ile Habil hikayesinden çıkmaktadır. Buna göre Kabil ya da Adem’in 2 oğlundan kötü olanı kardeşini haksız yere öldürmüş ve Maide 32’den anladığımız kadarıyla o sadece kardeşini değil tüm insanları öldürmüş gibi olmuştu. Bu da İsrailoğulları’na bir ders /kıssadan hisse mahiyetinde yazılmıştı.

Peki hepiniz merak ediyor olmalısınız. Bunun başta sunuş kısmında anlattığımız başlıkta da yazdığımız Mişna ya da Talmud’la ne ilgisi olabilir? Şöyle ki Müslümanlar veya Kuran ,Talmud denen bir külliyatı tanımamaktadır. Böyle bir külliyatın kutsal olduğuna inanmamaktadır. Buna rağmen o kadar ilginç bir şey ortaya çıkmaktadır ki Maide Suresi 32. ayette yer alan ‘’İsraloğulları’na (Kitap’ta) şunu yazdık’’ ifadesi sadece Mişna’da ya da Talmud’ta karşılığını bulmaktadır.Çünkü bugün hem internet yoluyla hem satın alarak okuyabileceğiniz Tevrat metnine bakarsanız, ne Maide 32’deki ifadeyi ne de benzerini görebilirsiniz. Kabil ile Habil hikayesi Tevrat’ın Yaratılış Kitabı 4. Bölüm’de anlatılmaktadır fakat Kuran’ın bu hikayeden sonra verdiği mesaj Tevrat’ta yoktur. Bu mesaj İsrailoğulları’na ait bir kitapta yazmaktadır ama bu en erken Mişna’da yazılı karşılığı bulunur. Mişna’nın Sanhedrin Bölümü 4:5’e bakarsak özetle şöyle denmektedir:

Mişna Sanhedrin 4:5
"Yaratılış Kitabı 4:10’da ‘’Habil’in kanı topraktan bana sesleniyor.’’ İfadesi yer alır oysa İbranice orijinal metinde ‘’kanı ‘’ değil ‘’kanları’’ denmektedir.(Türkçe Tevrat metninde de ifade tekildir ama gerçekte İbranice metinde ‘’kanlar denmektedir.) Bunun nedeni Kabil’in kardeşi Habil’i öldürerek sadece kardeşini değil, onun potansiyel çocuklarını da öldürmüş olmasıdır. Bu ayetin başka bir tefsiri/açıklaması da şudur :Habil’in kanları öldürüldüğünde ağaçlara ve taşlara sıçramıştır, bu yüzden Tevrat’ta bu çoğul ifade kullanılmıştır. (kanı değil kanları). Bu aynı zamanda Adem’in ilk insan olarak tek başına yaratılmasının gayesini de açıklar buna göre kim bir hayata zarar verirse tüm herkese zarar vermiş gibi olur kim de bir hayatı kurtarırsa tüm herkesi kurtarmış gibi olur."

(Adem’in tek yaratılmasının konuyla ilişkisi bildiğiniz gibi şudur. Adem’in günahı yüzünden tüm insanlık düşmüştür. Yani Adem kendi hayatına zarar vererek tüm potansiyel çocuklarının hayatına zarar vermiştir.)

Çok garip değil mi arkadaşlar? Kuran’ı Kerim’de ‘’İsrailoğulları’na yazıldığı’’ söylenen ifade Tevrat ana metninde değil onun tefsiri/açıklamalarını içeren Mişna ve Talmud’ta yer almaktadır. Müslümanlar doğal olarak şu itirazı yapabilirler: Tevrat’ta bu ifadenin yer almadığını ve sonra çıkarılmadığını nereden biliyorsunuz?’’ Şuradan biliyoruz:

Mişna’nın ilgili kısmında yapılan, Tevrat’ın orijinal metninde yer alan ifadeye bir ekleme değildir (yani Tevrat’tan çıkarılan bir ifade tekrar oraya konmamaktadır) bilakis amaç o ifadede yer alan ve çoğul kullanılan ‘’kanlar’’ kelimesini açıklama gayretidir. Mişna yazarı /yazarları burada Tevrat’tan çıkarılmış bir ifadeyi tekrar oraya koyma amacı gütmemekte ve Tevrat’ın metni konusunda bir tartışma yapmamaktadır. Tevrat’ın içinde yer alan bir ifade hakkında 2 farklı görüşü dillendirmektedir Buna göre, bir görüş bu çoğul ‘’kanlar’’ ifadesinin Habil’in etrafa sıçrayan kanları ile ilgili kullanıldığı kanısındadır , diğer haham görüşü ise bu çoğul ifadeyi ders verici manada anlar ve Kuran’ın Maide Suresi 32. ayetiyle aynı sonuca varır. Burada tartışılanın Tevrat’ın ana metni olmadığını onun tefsiri olduğunu ve Kuran’ın bu tefsirlerde yer alan açıklamalardan birini ‘’İsrailoğulları’na yazdık’’ diye aktarmasının yarattığı sorunu görmezden gelemeyiz.

Sonuç olarak Kuran’ın Maide 32’de İsrailoğulları’na yazdık dediği metin Tevrat veya TaNaH değil, Mişna veya Talmud’tur. Bunu hem Mişna’da hem Kuran’da aynı ifadenin aynı hikaye sonrasında kullandığı gerçeğinden yola çıkarak kanıtlayabiliyoruz. (2 metinde de kullanılan ders verici mesaj Kabil ile Habil’in öyküsüyle ilişkilendirilmiştir.)

Buysa Müslümanların Talmud’u da bir nevi Kutsal Kitap kabul etmesi mümkün olmadığı için sorunludur. Ayrıca Kuran burada, Mişna veya Talmud’taki 2 görüşten birini seçmiştir oysa bunların 2’si de sadece hahamların Tevrat’taki bir ayetteki çoğul ifadeye yönelik yorumlarıdır. Son olarak Ehli Kurancılar’a göre Kuran dışında yer alan Sünnet niteliğindeki kaynaklar Kuran’a göre kabul edilmezdir. Oysa Maide 32’de Kuran, Yahudi sünneti/fıkıhı diyebileceğimiz Mişna/Talmud’dan ‘’biz yazdık’’ diye bahsederek alıntı yapmaktadır. Bu sorunlar çoğaltılabilir ama görülen şudur Kuran’ı Kerim için Maide 32 içerik açısından sorunludur. Sevgiler.

Yazan: Higher Criticism

POTİFAR'IN KARISININ (ZÜLEYHA'NIN) ARKADAŞLARININ YUSUF'UN YAKIŞIKLILIĞINI GÖRÜNCE ELLERİNİ KESMESİ VE KÖKENLERİ

HC, Tevrat, yahudilik, Hz Yusuf,Yusuf peygamber,Züleyha,Potifar,din,Tevrat'ta Yusuf ve Potifar,Tevrat yaradılış,Yusufu görenlerin ellerini kesmesi, din ve mitoloji, Hz Yusuf hikayesi Tevrat'a göre Potifar'ın karısı (Tevrat'ta ismi geçmez) Yusuf;'a takıntılıydı, Yusuf onun kocasının henüz yeni satın aldığı bir köleydi. Biliyorsunuz Potifar'ın karısı Yusuf'u ayartmaya çalıştı ama Yusuf hem Tevrat hem Kuran öyküsüne göre onu reddetti.

Tevrat anlatısına göre bu tutku yani Potifar'ın karısının Yusuf'a karşı olan tutkusu sadece onunla Yusuf'un arasındaydı. Oysaki belli Midraşik anlatılara göre (Midraş =Bizdeki tefsir) Potifar'ın karısı arkadaşlarını yaşadığı yere davet edip onların da bu ''İbrani köleye '' karşı takıntılı bir beğeni içinde olacaklarını kanıtlamak istiyordu.

אמרו רז”ל פעם אחת נתקבצו המצריות ובאו לראות יופיו של יוסף, מה עשתה אשת פוטיפר נטלה אתרוגים ונתנה לכל א’ וא’ מהן ונתנה סכין לכל א’ וא’ וקראה ליוסף והעמידתו לפניהן, כיון שהיו מסתכלו’ ביופיו של יוסף היו חותכות את ידיהן, אמרה להן ומה אתן בשעה אחת כך, אני שבכל שעה רואה אותו עאכ”ו?

Türkçe: ''Anılarına kutsallık olsun hahamlar şöyle dedi: Bir vesileyle Mısırlı kadınlar Yusuf'un yakışıklılığını görmeye Potifar'ın karısının yanına gitti.Peki Potifar'ın karısı o sırada ne yaptı? Onlara yemeleri için kavun ve kavunu kesmeleri için bıçaklar verdi. Sonra Potifar'ın karısı Yusuf'u yanlarına çağırdı. Kadınlar Yusuf'un yakışıklılığını gördüğünde,ellerindeki bıçaklarla ellerini kestiler. Potifar'ın karısı davet ettiği kadınlara şöyle dedi: Siz onu bir kere gördüğünüz halde ellerinizi kesiyorsanız ben onu her gün görüyorken ona vurulmakta haklı değil miyim?''
-Midraş Tanhuma

Bu hikayenin çok az farklı bir versiyonu Yemen orjinli (çıkışlı) Midraş HaGadol'de , orta çağa ait Sefer HaYashar adlı kitapta, başka bir Midraş olan Yalkut Şimoni'de (bu Midraş daha önce olan ama kaybolmuş olan Midraş Abkir'i temel alır) ve başka Yahudi kaynaklarında da yer alır. Hatta biliyorsunuz Kuran'da da öykünün bir versiyonu anlatılmaktadır:

Yusuf Suresi 30: Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..." dediler.

Yusuf Suresi 31: Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir."

Yusuf Suresi 32: "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden(aşağılıklardan) olacaktır"

Çoğu Midraşik öyküde olduğu gibi bu hikaye de Yahudi Kutsal Kitabı'ndaki bir cümle, bir ayet veya bir ifadenin daha iyi anlaşılması ondan dersler çıkarılması için tasarlanmıştır. Peki hangi cümle, hangi ayet veya hangi ifadeden yola çıkarak hahamlar bu hikayeyi yarattılar? Daha önce söylendiği gibi Potifar'ın karısının Yusuf'a tutkusunu arkadaşlarıyla paylaştığına dair Tevrat'tan bir referans bulamıyoruz.

Bu hikayenin Yaratılış 39:14'ün özenle hazırlanmış bir açıklaması ona dayanarak kurgulanan bir betimlemesi olduğu ortaya çıkıyor. Yaratılış 39:14'ün ne dediğine bir bakalım:

39:14: uşaklarını çağırdı. “Bakın şuna!” dedi, “Kocamın getirdiği bu İbrani bizi rezil etti. Yanıma geldi, benimle yatmak istedi. Ben de bağırdım.

Tevrat | Yaratılış 39: 13-14 (Bağlam anlaşılsın diye 13. ayeti de aldım)

39:13: Kadın Yusuf'un giysisini bırakıp kaçtığını görünce, 14 ev halkını ı çağırdı. “Bakın şuna!” dedi, “Kocamın getirdiği bu İbrani bizi rezil etti. Yanımıza geldi, benimle yatmak istedi. Ben de bağırdım.

Bu ayetle ilgili kafada bir soru işareti oluşuyor, ilk olarak: Potifar'ın karısı kime konuşuyor? Çünkü hikayede daha önce olayın yaşandığı günün özel bir gün olduğu ve evde ''Potifar'ın karısı ve Yusuf hariç kimsenin kalmadığı'' yazıyor. (Yaratılış 39:11)

39:11: Bir gün Yusuf olağan işlerini yapmak üzere eve gitti. İçeride ev halkından hiç kimse yoktu.

Evde kimse yoksa Potifar'ın karısı kime bağırıyor olabilir ve başka bir sorun daha var: Neden Potifar'ın karısı ''yanımıza geldi'' ve ''bizi rezil etti'' diyor? (Orjinal İbranice metinde bu ifadeler çoğuldur Türkçe metine bakmayın.) (39:14) Tevrat'ta Majestic ya da Royal ''biz'' ifadesi çok nadir kullanılır. (Biliyorsunuz Kuran'da da Allah kendisi için biz der buna majestic ''biz '' denir) Yani Potifar'ın karısının şunu demesi gerekmiyor muydu? : ''yanıma geldi beni rezil etti'' ama o bunu demiyor.

İşte bu karışıklıktan dolayı eski Tevrat yorumcuları, Tevrat'ın ''biz'' derken Potifar'ın karısı ve arkadaşlarını kastettiğini söylemiştir ve buna göre Potifar'ın karısı Yusuf'u ayartmayı denedikten sonra Yusuf ondan kaçmıştır. Potifar'ın karısı daha sonra arkadaşlarının evine gelmesini bekledi.

(O gün muhtemelen festival günüydü ondan evde kimse yoktu. Potifar'ın karısı Yahudi geleneğine göre hastayım diyerek onlarla gitmedi amacı Yusuf'u tek yakalayıp ayartmaktı , Yusuf da ona verilen işlerle ilgileniyordu ve pagan festivaline o da gitmek istemedi.)

Arkadaşlarını toplayıp Yusuf'la yaşadıkları durumu onlara anlattı ve ''kocasının kendisine inanmayacağını'' söyledi. Bu yüzden Potifar'ın karısı arkadaşlarına Yusuf'un onları da taciz ettiğini söylemesini bu şekilde Yusuf'un suçlu olacağına inanılacağını söyledi.İşte Yahudi geleneğine göre bu yüzden Potifar'ın karısı ''beni'' yerine ''bizi'' demektedir. Bizi derken arkadaşlarını da kastediyor.

Midraş Tanhuma gibi yazınlarda görülen bu motif nispeten geç döneme aittir (6 ila 8. yüzyıl arası belki de daha geç) ama bu motifin köklerinin izlerini daha geriye sürebiliyoruz. Hem de çok çok geriye. 1. Yüzyıl Yahudi düşünürü İskenderiyeli Philo Tevrat'taki Yusuf ile Potifar'ın karısının hikayesini şöyle aktarıyor:

''(Potifar'ın karısı kocasına): ''Bu bize köle olsun hizmetçi olsun diye getirdiğin İbrani çocuk sadece seni küçük düşürmekle kalmadı (sen onu günlük olarak ve sorgusuz sualsiz ev halkınla yalnız bıraktığında ) aynı zamanda şimdi benim bedenime saygısızlık etti ve sadece arasında yaşadığı kadın köle arkadaşlarından tatmin olamayınca, ellerini bana da uzatmaya yeltendi. ''

Philo'nun bu açıklaması Yaratılış 39:14'teki çoğul ''biz'' ifadesine yönelik eski ve geleneksel açıklamayı içeriyor. Philo'ya göre orjinal İbranice metinde Yaratılış 39:14'te ''İşte! Bu İbrani adam bize geldi ve bizi rezil etti'' ifadesi ,Yusuf'un köle kadın arkadaşlarına da aynı şeyi yaptığı için kullanılmıştır. Yani Yusuf Potifar'ın karısına göre sadece ona değil ,ev halkından başka kimselere de aynı saygısızlığı yapmıştır.

İşte Philo'da erken dönemde yer alan bu ev halkı motifi geliştirilerek ilerleyen Midraşik yorumlarda ''Potifar'ın karısının arkadaşlarını toplayıp meyve soyma '' hikayesine dönüştü.

Yani 1. Yüzyıl'da yaşayan Philo çoğul ''biz'' ifadesi için bir fikir ortaya attı veya zamanındaki bir görüşü dillendirdi, popüler olan bu görüş yeni motifler eklenerek ''ellerini kesen kadınlar'' hikayesine dönüştü. Hikayenin gelişim süreci aşağı yukarı şöyle olmuş olmalı:

Önce Philo'nun aktarımında yer alan Yusuf'un kadın köle arkadaşları, Potifar'ın karısının arkadaşları oldu ,sonra Potifar'ın karısının iftirasını bu kadınlar paylaştı(Bu kadınlara da Yusuf taciz etmiş gibi iftira atmaları söylendi.) . Gerçekte ise Potifar'ın karısı suçlu olduğu için bu kadınlar da suçlu olmalıydı bu yüzden hikayenin ana figürü olarak onlar da olaya dahil oldu ve hem Kuran'da hem Midraşlar'da yer alan bu ''el kesme'' hikayesi ortaya çıktı.

Kaynak: http://www.jameskugel.com/151
Orjinal İbranice'de Yaratılış 39:14'te çoğul ifadeyi görmek için(İngilizce): http://www.chabad.org/library/bible_cdo/aid/8234#v=14

Çevirmen: Higher Critism

DİN VE ÇOCUK

Eminim herkes çocukları çok sever ve aynı zamanda topluma yararlı ve akıllı yetişmesini ister. Tabi dinlerde çocukları çok sever, Tanrıya ve onun belirlediği aile tablosuna hazırlamak için, epey yardımcı olurlar. Ama hangi Tanrı'ya? Kendi yarattıkları ve çıkarlarını düşünen bir Tanrı olabilir-mi?

Çevremizde daha küçük yaşta çocuklarının dini eğitim görmesini isteyen bazı inançlı insanlar vardır. Ben genelde Hristiyan dini inancına sahip insanlarda bu durumlara şahit oldum. Ama İslam dünyasından da öğrendiğim aynıydı, hatta daha baskındı. Bu o insanların sosyal,ekonomik,tarihi, coğrafi durumları ile ele alınabilir. Hepsi aynı efendiye köle yetiştirmek üzere yol alırlar. Fakat, karşılaştırma yapmaya gerek duymadan şöyle devam etmek istiyorum. Dünya çağdaş medeniyetinde çocuğa dini eğitim verme ve uygulatma bireyseldir. Dini Baskı yoktur. Okullardaki din dersi mecburi değildir.

Örneğin bir çok sığınmacı Müslüman aileler de bu çağdaş medeniyet de, bu haktan yararlanıyor. Bulunduğu farklı dine mensup olan ülkenin okullarında o yerin dinini öğrenmesini istemez ve din dersini boş bırakır. Ve o toplumla din bağı olmaksızın birlikte yaşaması için gereken normlar, kültürel ve insan hakları garanti altına alınmıştır. Bu ülkelerde de inançlı (Hristiyan) bazı kesimler hala çocuklarından dini takip etmelerini isterler, anlatırlar, ama asla baskı uygulamazlar çünkü o da suçtur. İnsan hakları gereği çocuğa psikolojik baskı yapılamaz, evrensel çocuk haklarına aykırıdır.

Bak çocuğum "Bu günahtır tanrı seni cehennemde yakar" demek bile ruhsal bir baskıdır. Hiç bir vicdan, dini bir baskı ile kendi çocuğunu ruhsal köleliğe hapsedemez, çocuğun aklı almaz. Psikolojiktir, ruhsal bozukluklar yaşar. Yazıktır günahtır. Günümüzdeki bazı inanç (İslam gibi) türlerinde çocuklara baskı vardır. Bunu topluma dayatan hakim güç yanlıştır, hele birde, bunu bir dinin önderinin (peygamber) dayatması imkansızdır. Yazan da yanlış inanan da, söyleyen de, söyleten de. Çocuğun haklarını korumak o önderin de görevidir ve mecburidir. Bir söz vardır. "En az 3000 yıllık tarihe gidemeyen bir akıl daha kendini tamamlayamamıştır" Tew le le! Burada anne önemli rol oynar, annenin eğitimi önemlidir. Anadil, ana vatan, kavramları anaerkil toplumlardan günümüze gelmiştir. Yani bizlere tarihten bu yana egemen güçlerden ulaşan bilgi ve sahi olduğu belirtilen emirlerin esas olarak kime hizmet ettiği kapsamlı bir şekilde sorgulanabilir!

Toplum gerçeği dayatmadıkça o politika dinler tarafından özellikle çocuklar üzerinden nesilden nesile sürer gider. O yüzden sadece "inan ve ibadet et" diyenler tarafından yazıldığı ve çizildiği bazı toplumsal dayatmaları bir çocuğa anlatırken veya dayatırken dikkatli olmalıyız. Yönetim dayatıyor zaten. Bizlerin de sorgulamadan sessiz kalarak o yönetime destek verdiğimizi hatırlatırım. O yüzden yanlış inanmaktansa vicdani kısım daha güçlü olmalıdır. Yanlış inanmak bunu geleceğe bulaştırmaktır. Korku dolu bir filmi düşün, Tv'lerde bazen görürüz şiddet ve korku barındıran filmler belli bir yaş gurubuna önerilir. Bunu önermeleri neden zannediyorsunuz? Korku hissi insan aklının belli bir yaşa kadar karşılaşmaması gereken bir histir. Yani tespitlidir. Uzmanların yaptığı çalışmaların sonucudur. Bunu soyut bir varlık (Tanrı) üzerinden tartışmaya açarsak psikolojik bölüme giriyor, hiç bir çocuğa yetişkin olmayana kadar hiç bir dini inanç, soyut varlıklara mecburi itaat, gibi dini ruhsal baskılar uygulanamaz. Çocuk kendisi öğrenir. Bazı bölümlerde (hadis ve ayet) dayaktan falan bahsediyor, inanın insanlık karşıtıdır. Artık bir şekilde insanlık doğru olanı bulmuştur, çocuk ile din bir araya gelmemelidir. İnançlı insanlar bu doğrultuda medeniyet ile çatışmadan kendini geliştirmeye açmalıdır.
Cehaletin dayatmaları geleceğimize yön veremez!

Yazan: Metin T.