HABERLER
Dini Haber

ALLAH İLE NAMAZ PAZARLIĞI

A, din, islamiyet, Allah ile namaz pazarlığı, Miraç öncesi namaz, Namaz vaktinin düşmesi, 50den 5e inen namaz, Miraç'ta Muhammed'in Musa'ya uğraması, İslam çelişkileri, Kuran çelişkileri, Miraç olayı
Bilindiği üzere Müslümansanız miraç olayına inanmak zorundasınız. Miraç olayının en önemli hadisesi 50 vakit olan namazın 5 vakte düşürülmesidir.

Şöyle ki, inanışa göre Muhammed, miraç sırasında Musa'ya uğruyor (yorumsuz) ve namaz sayısının düşürülmesi böylece başlamış oluyor.

Bu görüşme sırasında Musa, Muhammed'e Allah'ın ümmetine neyi farz kıldığını soruyor. Muhammed'de 50 vakit namazın farz kılındığını söylüyor (oldu olacak hiç yaşamasınlar, sanırım Allah o sıralar insanları yaratıldıklarına pişman etmeyi planlıyordu...)

Musa 50 vakit namazı duyunca Muhammed'e "Rabbine dön ve eksiltmesi için ricada bulun, ümmetin gücü buna yetmez" diyor (zaten makine olsa dayanmaz).

Bunun üzerine Muhammed dönüp Allah'a bu sayıyı düşürmesi için yalvarıyor ve Allah 10 vakit namazı indiriyor, yani geriye kaldı 40. Sonra nedendir bilinmez, Muhammed tekrar Musa'nın yanına dönüyor ve ona Allah'ın 10 vakit düşürdüğünü haber veriyor. Haberi alan Musa, "Tekrar dön ve niyazda bulun çünkü Müslümanların gücü buna da yetmez" diyor.

Buradan sonrasını yazmaya kalkarsam bir nevi tekerleme okuyor gibi hissedebilirsiniz çünkü namaz sayısı 10 vakte düşünceye kadar, Muhammed sürekli Musa'ya uğruyor ve oradan tekrar Allah'a gidip yalvarıyor ve Allah her gidişinde 10 vakit düşürüyor namaz vaktini.

En son düşe düşe namaz vakti sayısı 10'a düşüyor ve Muhammed tekrar Musa'ya namaz vaktinin 10'a indiğini söyleyince Musa "Ümmetin buna da güç yetiremez" diyor.

Muhammed tekrar namaz vaktinin indirilmesi için Allah'a yalvarınca Allah:
"Benim katımda hüküm değişmez, Onlar her gece ve gündüzde 5 vakit namazdadır. Her namaz içinde 10 ecir vardır ki bu da 50 namaz eder" diyor.


Böylece Muhammed tekrar Musa'nın yanına dönüyor ve "5 vakit namazla emrolundum" diyor.
Bunun üzerine Musa "Ümmetin her gün 5 vakit namaza da güç yetiremez, ben senden önce İsrail oğullarını çok tecrübe ettim, bilirim." diyor ve Muhammed'e tekrar Rabbinden ricada bulun diyor (Bilemiyorum ama bana Musa'nın namaz kılası yok gibi geldi).
Muhammed'de cevap olarak Allah'a zaten çok niyaz ettiğini, bir daha niyazda bulunmak konusunda utandığını söylüyor (Sîre 2/50) ve böylece namaz vaktinin sayısı en son 5 olarak kalıyor.

Şimdi bu konuyla ilgili sizlere bazı sorularım var:
  • Muhammed insanların gücünün yetmeyeceğini neden bilemiyor da sürekli gidip Musa'ya anlattıktan sonra, Musa'nın yönlendirmesi ile tekrar gidip Allah'a yalvarıyor?
  • Muhammed, Musa söylemese "neden 50 vakit namaz çoktur" diye düşünemiyor?
  • Muhammed neden sanki tekrarlanan bir bant kaydı imiş gibi sürekli Musa'ya gidip inen vakit sayısını söylüyor ve Musa'dan bir nevi onay bekliyor?
  • Her şeyi öngören Allah 50 vakit namazın insanlara ağır geleceğini bilemiyor mu? (Kim olsa bilir)
  • Allah neden geleceği, olan ve olacak her şeyi bildiği halde, yani Muhammed'in gelip ona ümmeti için yalvaracağını, defalarca git-gel yapıp tekrar ve tekrar niyaz edeceğini bildiği halde 50 vakit namazı farz kılıyor?
  • Yine aynı sebepten ötürü, neden namaz vakitlerini her seferinde 10'ar 10'ar düşürüyor Allah? Bunun da insanlara ağır geleceğini bilemiyor mu?
  • Yoksa ilk başlarda bu ibadeti uygulamaya çalışan insanların ayaklarının şişip patlaması, acılar çekmeleri ve Muhammed'in gelip sürekli Allah'a yalvarması Allah'ın hoşuna mı gidiyor? Bu egoist bir tavır değilse nedir?
  • Bu olay size de açıkça, bariz bir şekilde insan ağzından yazılan bir hikaye gibi gelmiyor mu?

Tarafsızca - dürüstçe söyleyin, benzer bir olay eğer Yahudi veya Hristiyanların külliyatlarında, kitaplarında geçseydi "bu ne saçmalık" demeyecek miydiniz?
Körü körüne, sıkı sıkıya, anne-babanın yoğurup büyüttüğü şekilde inanmak yerine, Muhammed'in tanrısının aslında Muhammed'in kendisi ve hayal dünyası olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Kaynaklar:
Buharî, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menakıbu'l-Ensar 42; Müslim, İman 264 (164); Tirmizî, Tefsir İnşirah (3343); Nesâî, Salat 1, (1, 217-218)
(Sîre, 2/50)
Müslim, İman: 263; Ahmed Naim, Sahih-i Buharî Muhtarası Tecrîd-i Sarih Tercemesi. (Ankara: Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları, 1981), II/277.
Bedrüddin el-Aynî. Umdetü’l-Karî Şerhu Sahihi’l-Buharî. (Beyrut: İhyâü’t-Türhasi’l-Arabî), IV/48.

Yazan: A.Kara

CUMA GÜNÜ VE KUR'AN'DA KADININ ŞAHİTLİĞİ

MT, din, islamiyet, Kadınlar neden Cuma'ya gitmezdi, Kadının şahitliği, 2 kadının şahitliği, İslamiyet öncesi kadın, Tanrıçalar dönemi, İmamenin onayı, Bakara 282, İslamda kadın,
Yazdıklarım düşündüklerimden ibarettir. Ve çok derin olmasına rağmen yazıya kısa kısa yazarak sığdırmaya çalışıyorum. Neyse, bu günkü yazım cuma günü ve namazı üzerine olacak.

İslam toplumunda genelde cuma günü camiye sadece erkekler girer ve sadece erkeklere hitap edilir. Bu durum normaldir.

Karışık ama basit terimler kullanıcam.
Kutsal kitaplar yazılana kadar kadın tanrıçalar dönemi geçerliydi (Mö 1300 ve ms 610 yılına kadarki bölüm). Kutsallık (ilahilik) , kadının elindeydi. Bu bir üstünlük değil doğanın bir kanunuydu.

Aslında cuma günü politik, sosyal, kültürel, spiritüel/ruhsal, ve astroloji toplantısı günüdür, bir tür senato toplantısı veya haftalık ritüel denebilir. Öncesinde bazı ibadetler (farz) yaşanır tabiki. Fakat sonrasında bazı konular ele alınırdı. İmamlıkta (özel imam yeri camideki) imame kadın ve yanında mutlak bir genç bayan olurdu. Yani her günkü cuma namazında mutlaka iki kadın şahit olmalıydı. Bu iki kadın (imame ve yardımcısı bayan) toplumun öncülüğünü yapıyor ve tüm bilimsel çalışmaları halktan dinleyerek anlatılanlara şahit olurdu.

Fakat, bugün Kuran'ı Kerim'de iki kadının şahitliği ile ilgili ayet var, bende tam oraya geleceğim:  Bakara suresi 282 ayete.

Orda iki kadının mutlak şahitliğinden ve hatırlamak-zorlanmak gibi durumlardan bahsediyor çünkü toplumun en yaşlı kadını imameydi ve mistik-ruhsal anlamda en yetkili kişi idi. O yüzden genç kadınlar kolluk kuvveti olarak yanında yer alırdı.

2/BAKARA-282: "Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vâdesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda siz..."

Yukarıda gördüğünüz gibi diyanet ve diğer yalancıların çevirisi iki kadının şahitliği bir erkeğe bedeldir diye bahseder, kesinlikle yanlıştır! Bu iki kadının şahitliği olmadan ülkenin, şehrin,  kurum kararları alınamazdı. Bu o dönemde bulunan mistik bir kuraldı.


İki kadın huzurunda tartışılmamış ve karara bağlanmamış hiç bir olay, toplumsal kural olarak kabul edilmezdi. Kesinlikle imameler  (2 kadın) huzurunda tartışılmamış hiç bir yasa geçerli değildi.
Bu iki kadının şahitliği ve mührü olmadan anlaşmalar imkansızdı.

Yani bırakalım kadının kabul edilmeyen şahitliğini, tam tersine iki baş imamenin şahitliği yoksa hiç bir antlaşma kabul olunmazdı. Tabiat kanunun üzerine kurulan ve yaşanmış bir dönemde bir tür aile  içinde annelerin kutsal olduğunu belirten olgular olarak düşünmenizi istiyorum.

İnsanlık düşüncelerini farklı ve çok boyutlu dünya düzenine alıştırarak bu krizden çıkabilir. Ben dünyayı binlerce tanrının ve tanrıçanın yaşam stilini anlamaya çalışarak geçirdim. Ve yaşanmış olayların günümüze nasıl ışık olabileceğini sorguladım.

Peki bu camilere niye kadınlar gitmiyordu??
Çünkü çoluk çocuktan ve toplumsal düzenin anneye verdiği sorumluluktan dolayı kadına zaman kalmıyordu. Birde yemek kültürü vardır, ana eli değmeyen hiç bir yemek yenmez, böyle bir günde aile içindeki kadın en kutsal bölümdedir. Zaten baş imame kadın olduğu için kadınlar rahattı çünkü en fazla dedikodu yoluyla bir birine haber taşıyan telefondan bile hızlı, düşünün kadınlardılar.

Erkeklerde camilere sadece evin temsilcilik görevini yapan kişiler olarak giderdi. Kadın anne olduğu gibi bir aşçıdırda ve kültürel olarak bütün boyutların parlak güneşidir. Yani Cuma'ya gitmeye gerek yoktur kadın için. Genç kız ve erkeklerin  ise dünya umurlarında değildi nerde bir eğlence-bayram varsa oradaydılar.
Ticaretteyse zaten evin ekonomisi kadında, hanımağa misali.
Muhammed'in karısı Hatice örneği yeter sanırım. (Bahsetmiştim önceki yazılarımda).

Şimdi bizlerin, zamanın ne kadar gerisinde olduğunu (kendi düşüncem) ve aslında bu zamana ulaşılmasını mümkün kılan bir güzergah matematiksel olarak mümkün, sıfır noktasında olduğumuzu belirtebilirim. (Sufiler),  gecmisten gelip geleceğe giden zamanı durdurup içinde bulunduğumuz anı keşfetmeliyiz, cehennemden korkmayın ben yanarım yerinize.

Buda düşündüğümüz düzene farklı boyutlarından bakabilmektir, daha iyi bir dünya düzenine ulaşmanın yolunu üstlenmektir.  Buda sorumluluk gerektirir.

Kimseye akıl vermek veya yol göstermek haddim değildir. Şimdi bugünkü düzen o döneme uygun olmak zorunda diye bahsetmiyorum bunlardan. Sadece tarihten öğrendiklerimi ve doğru bulduğumu düşündüğüm ve hayal gücümün bana verdiği özgüvenle sorguluyorum. Birde yaşadıklarım, tecrübelerim.

Sonuç; eğitimden tut sanata kadar nasıl bir zihniyetin altında kandırıldığımızı düşünüyorum. Bırakalım imam hatipleri, ilahiyat fakülteleri bile kaldırılmalı, mesele bu kadar ciddi. Hepsine verecek ve ikna edecek bir cevabımız var.
Dünya boştur boşlukları doldurmak üzere.

Yazan: Metin T.

15 YIL TANRI VE ATEİZM | 3

Yazan: Zübeyde Savaş
15 yıl tanrı ve ateizm 3, din, Farklı tanrılar, Gerçek hayat hikayesi, Küçük çocuklara tanrı masalları, Tanrılar nasıl oluştu?, Zübeyde SAVAŞ,

15 YIL TANRI VE ATEİZM | 3

Muhtar:
- Senin koyunların nerede Barış ?

Barış:
- Bu sene koyunlar hiç ikiz doğurmadı ama çok mutluyum, tanrıya olan inancımı buldum.

Muhtar koyunların ikiz doğurmaması durumuna çok şaşırır ve üzülerek uzaklaşır. Barış, din görevlisinden aldığı kitapları  götürür, din görevlisinin  evine geldiğinde; din görevlisi bahçesinde sebze ve meyve ile uğraşır.

Barış:
- Hocam verdiğin kitapların hepsini okudum ve ezberledim, başka kitaplar varsa alabilir miyim ?

Din görevlisi:
- Hoşgeldin, tabi ki inancını bulduğun için çok mutluyum.

Barış’ın yanına gelerek kucaklar ve birçok daha kitap vermek için camiye doğru yürürler.

Din görevlisi:
- Anlamadığın kafana takılan bir şeyler olduğunda bana mutlaka sor, tanrı çok yücedir ve bağışlayıcıdır, bunu sakın unutma, insanın her istediğini veren yüce tanrıdır, sen ne kadar  yaklaşırsan tanrı da sana o kadar yaklaşır, her şeyi yaratan yüce tanrıdır,  her şeyi ve herkesin düşüncesini bilir. Yüce tanrıdan bir şey istemeden önce nasıl bir kul olduğumuzu düşünmeliyiz, islamın gerektirdiği gibi yaşıyor muyuz, fakirlere yardım ediyormuyuz, namaz kılıyormuyuz, tanrı için ne yaptığımızı kendimize sormalıyız. Bunları yerine getirdiğimizde tanrı da bizim isteklerimizi mutlaka yerine getirir, yıl içerisinde öyle bir anlar vardır ki hacet (3)kapılarının açık olduğu istek ve arzularımızın hemen yerine geleceği anlardır bu nedenle ibadetlerimizi düzenli ve sık olarak yerine getirmeliyiz ve en önemlisi nefsimizi kontrol etmeliyiz.

Barış:
- Hocam tanrı senden  razı olsun beni çok aydınlattın, kafama takılan herşeyi sana soracağıma emin olabilirsin.

Barış din görevlisinin elini öperek  yeni aldığı kitaplarla evine doğru gider. Evine geldiğinde ibadetlerini daha fazla artırmasının gerekli olduğunu düşünür. Barış neredeyse evinden hiç çıkmadan her gün her gece yoğun bir şekilde tanrıya ibadet etmeye devam eder. Kışları avlanmayı çok seven Barış özellikle kurt avına bayılırdı, bu kışın hiç bir ava karşı istek duymaz. Barış tanrıya olan inancını yoğun bir şekilde yaşamaya başlar, diz kapakları namaz kılmaktan nasırlaşmıştır. Barış ibadetten başka hiç bir şey düşünmez. Evinden cami ve market haricinde dışarı hiç çıkmazdı. Bir sabah kapısı çalar, kapı açtığında muhtarı görür.

- Muhtarım gel içeri hoş geldin.

Sarılır, muhtar kızgınlığını saklayamaz.

Muhtar:
- Bir hafta kalmadı yayla zamanına sen nerdesin, ne gelirsin, ne sorarsın, benim Barış’ım nerde, aynada hiç kendine baktın mı, gözlerin morlaşmış, zayıflamışsın benim sevdiğim oğlum, ne oldu söyle bana.

Barış kışın bittiğini bile anlamamış, şaşırmıştı sanki yayladan dün gelmiş gibiydi.
Barış:
- Kış bitti mi.

Muhtar Barış’ın kolunu tutarak evin içine girer, yatağa otururlar muhtar sinirli bir şekilde:
- Anlat bakalım bir kış boyunca ne yaptın.
Barış sevinçle muhtara bakarak:
- Tanrıyı buldum, yüceliği, sevgiyi, adaleti buldum, yıllarca boş yaşadığımı, tanrının merhametini, cennetini yaşamak istiyorum, yaradana olan sevgiyi, yaradılış amacını buldum, neden yaratıldığımızı, insanların bir birine olan sevgisini, yardımlaşmayı, tanrının yüceliğini buldum, günlerce, haftalarca ve aylarca af diledim, geçmiş olan ibadetlerimi yerine getirdim, ne istersek tanrıdan istememiz gerektiğini buldum, tanrının sonsuz zenginliğini, merhametini, ibadet ettikçe daha fazla ediyorum, tanrınında beni sevmesini istiyorum, yetmiyor bir gün bile ibadet için yetmiyor, çok huzurluyum bilmiyorum gittikçe mutluluğum artıyor.

Muhtar duygulanır, sarılır Barış’a, içinden bir şey söylemek gelmez. İlk defa Barış’ı bu kadar mutlu, heyacan dolu görmüştür, bir boşlukta hisseder kendini, bir yandan da tanrı sevgisi canlanır içinde.
Muhtar:
- Gel senle öğle namazı için camiye gidelim ne dersin ?

Barış kafasını sallayarak tamam der ikisi de abdest (4) alırlar, muhtar içinden nasıl bu kadar tanrı sevgisi oluşur diye düşünür, ben sadece namaz kılar, kurbanımı keser, oruç tutarım, ben neden tanrı sevgisini bulamadım diye düşünür Barış’ın tanrı sevgisi karşısında. Beraber dışarı çıkarken muhtar Barış’ın çobanlık parasını verir.
Barış:
- Bu para ney?

Muhtar:
- Bu senin hakkın olan geçen yazın çobanlık paran, çok bekledim gelir alırsın diye ama gelmedin, işte bu senin hakkın.

Barış:
- İşte bana da  bir gün ibadetimin karşılığını yüce tanrım verecek,  yüce tanrım sana binlerce kez teşşekkür ederim.

Muhtarı korku sarar bir anda,  cehenneme gideceğini düşünür, ben tanrıya kulluk çok az yaptım fakat kötülükte yapmadım kimseye, yüce tanrım beni bagışla affet  diye söyler. İkisi de yavaş adımlarla camiye doğru giderken, Barış’ta dualar ederek yürür, camiye yaklaştıklarında kalabalık vardır caminin yanında.
Muhtar:
- Bu kadar insan öğle namazına mı gelmiş yoksa cenazemi var ?

Barış hafifçe gülümseyerek:
- Bugün cuma namazı var bundan gelmiştir müslüman kardeşlerim.

Muhtar utanır, cumayı bile unuttuğu için kendine öfke duyar, ben nasıl bir müslümanım der. Muhtar ve Barış köylülerle selamlaşır camiye girerler, içerde din görevlisi tanrıya ibadet etmeyenlerin cehennemde yanacağını anlatmaya başlar, muhtarı korku sarar, bu sözler karşısında kulakları bir anda kimseyi duymaz, korkudan cehennemi düşünür, ben nasıl kurtulurum derken, din görevlisi,  tanrı çok merhametli ve bağışlayıcıdır tövde edin samimi olun tanrı da sizi bağışlasın, yoksullara yardım edin ki tanrı da size yardım etsin der; Yurt dışında yoksul din kardeşleri için namaz bitiminde yardım toplanacağını söyler. Cuma namazı bitiminde Barış yoksullar için bir aylık çobanlık parasını verir. Muhtar buna şaşırır, oda üzerinde olan bir miktar parayı verir, cami çıkışında eve doğru giderler.

Muhtar:
- Neden bu kadar çok para verdin, sen çok zengin değilsin ki bu yardım niye?

Barış:
- Tanrı yücedir bu yardımın karşılığını fazlasıyla verir, müslümam müslümana yardım etmelidir, önce yakın akrabana sonra komşuna sonra ise yoksul olan müslüman kardeşlerine, dinimiz bunu emreder, benim verdiğim para evimin çatısının tahtalarını bile almaya yetmiyordu fakat zor durumda olan müslüman kardeşim için daha da önemlidir, benim evimde yağmurda damlamayan bir oda var ya o kardeşimin o odası da yoksa ben nasıl rahat uyurum yatağımda, tanrım bana hesap sormaz mı o müslüman kardeşin açken sen nasıl tok uyuyorsun diye, ben o zaman nasıl bir cevap veririm yaradana, nerde kalır benim müslümanlığım, dinimiz bunu emreder.

Diğer sayfalar:
◄ [2] , [4] ►