HABERLER
Dini Haber

CAMONİCA GÜLÜ

Antik semboller, A,Camonica gülü, Eski semboller, Antik sembollerin anlamları, Semboller, Semboller ve anlamları, Güneş sembolü,Çiçek sembolü
Camonica Gülü İtalya'nın Brescia kentindeki Val Camonica kaya oymaları arasında bulunan bir semboldür. Anlamı hakkında çeşitli teoriler vardır:
Ünlü arkeolog Emmanuel Anati astral harekete bağlı bir dini güneş sembolü olduğunu ileri sürmüştür. Zamanla iyi bir servet ve uzun yaşam getirme yeteneği ile pozitif bir güç sembolü haline gelmiştir.

Camonica Gülü dokuz farklı fincan işaretini incelikle saran kapalı bir çizgidir. Val Camonica'daki 27 kayanın üzerinde 84 “gül” bulunmuştur ve bunların hepsi 3 farklı şekil formatına uymaktadır:
● Simetrik
● Asimetrik
● Gamalı haç

Arkeolog Paola Farina gamalı haç şeklinin en eskisi gibi göründüğünü ve Camonica Gülü'nün yöreye özgü bir varyasyon olduğunu öne sürmüştür. Bir başka teori ise bu gülün binlerce yıl önce henüz çarklı pusulaların var olmadığı zamanda eski insanlar tarafından uygulanan mükemmel çevreler çizmesini sağlayan bir antik pusula olduğunu söylemektedir.

Bu gül İtalyanca'da “Rosa Camuna” olarak adlandırıyor çünkü tüm versiyonları çiçeklerle güçlü bir benzerlik taşıyor. (Orijinal isminin ne olabileceği bilinmemektedir.) Camonica Gülü'nün sanatsal bir versiyonu şuan İtalya'daki Lombardiya Bölgesi'nin sembolüdür.

Yazan: A.Kara

DİNİ REFORME ETMEYE ÇALIŞMAK NE KADAR MANTIKLI?

Aftiel, Caner Taslaman,İslami reformistler,Dini reformistler,Deve sidiği,Edip Yüksel,Martin Luther ve Protestanlık,din, islamiyet, İslami reform,İslamı güzel gösterme çabaları
Çoğunuz şu hikayeyi duymuşsunuzdur:
Zamanında Roma Katolik Kilisesi insanlara cennetten arsa satıyordu. İnsanlar yeterli ücreti ödediğinde cennetteki yerleri hazır oluyordu. Ancak bu fikir bazı kişilere anlamsız geldi.

Günlerden bir gün bir kişi kiliseye gelip sorar: “Cehennemden de arsa satıyor musunuz?”.

Cevap evettir. Ama kim cehennemden bir arsa almak ister ki diye düşünürler. Daha sonra ise çok ucuz bir fiyata bu kişi bütün cehennemi alır.

Cehennemin tapusuyla binlerce insana seslenir: “Bundan sonra kimse kiliseden cennet toprağı satın almasın. Çünkü cehennemin sahibi benim ve hiçbirinizin oraya giriş hakkı yok.”

Bunun üzerine kilise bu kişinin peşine düşer ancak bu kişi sığındığı kral sayesinde kiliseden kurtulur ve Protestanlık mezhebini kurar. Bu kişi Martin Luther'dir.

Bu hikayenin gerçeklik payı var mı bilmiyorum ancak gerçek olmasa bile günümüzde bu şekilde çalışan reformistler yok mu? Var. O zaman onlardan konuşalım.

İnsanlar ilerleyen zamanla dinin içindeki bazı saçma şeyleri görmeye başlıyorlar. Bir kısmı dinden çıkıyor, bir kısmı bunları görmezden geliyor, bir kısmı ise ikisini de yapamayacak kadar korkak ve kararsız olduğu için dinini kendi kafasına göre yamalıyor. Bizim ele alacağımız kişiler bu son grup.

Martin Luther (Tekrar söylüyorum. Hikaye eğer gerçekse geçerli bunlar.) madem dinin saçmaladığı noktaları tespit etti, neden toptan bu dini reddetmek yerine reforme etmeye çalıştı ki? Neden? Neden temelleri parçalanmış olan bir binanın temellerine hala çimento ile yama yapmaya çalışırsın ki? En mantıklısı o binayı yıkıp daha sağlam temellere dayanan bir bina yapmak değil midir?

Aynı soruyu bugün İslamı reforme etmeye çalışan Caner Taslaman, Edip Yüksel gibi kişilere de sormak isterim. Madem bu dinin saçma yönlerini görecek kadar cesursunuz, neden onu reddedemeyecek kadar korkak davranıyorsunuz? Caner Taslaman bey TV programlarına çıkıp Müslümanlara deve sidiği sunmayı biliyor. Ancak kendisi de Müslüman olduğunu iddia ederken o sidiği sanki yabancı birine sunar gibi sunuyor.

İslamda kadını dövmek yoktur, İslamda kadın erkek eşittir, İslam mantık dinidir, Kuranda bilimsel mucizeler vardır… Peki İslam böyle bir din mi? Siz Kur'an inmeye başladığında, İslam yayılmaya başladığında insanların kendini bilime ve felsefeye adadığını, kadınların yüksek mevkilere gelip rahatça yaşayabildiklerini, mantıksız uydurma hurafelerin terk edilip akılcı bir yaşam tarzının elde edildiğini mi düşünüyorsunuz?


Neden günümüz laik yaşantısı İslam sanılıyor? Eğer sen dışarıda istediğin gibi gezebiliyorsan, sevdiğin kişi ile sinemaya gidebiliyorsan, karşı cinsle eşit şartlarda okuyabiliyorsan, dinden çıktığın zaman kimse sana karışmıyorsa teşekkür etmen gereken kişi peygamber değil. Bu dinin getirisi değildir. Bu laik cumhuriyetin getirisidir.

Bu reformistler Kuranın kendilerine yeterli olduğunu iddia ediyorlar. Peki kardeşim. Uygulayalım mı Kuranda yazanların hepsini? Öldürelim dinden çıkanları. Kadınlardan hicab takmayanları sopayla dövelim. Kadına erkeğin yarısı kadar miras verelim. Var mısınız bunlara?

Aaa tabi unutmuşum. O gerçek İslam değil. Kuranda aslında orada öyle demek istemiyor.

E binlerce yıldır Araplar bunları yaşıyor ve yaşatıyor?

Ama onlar gerçek İslamı yaşamıyorlar. Onlar kendi dilinde yazan kitabı anlayamamışlar. Bir tek siz (Arapça bile bilmeyen) birkaç kişi en iyi şekilde anlıyorsunuz. Gerçek İslam tamamen modern bir bakış açısına sahiptir. Hiç akıl dışı işlere girişmemiştir bu din.

Hem tanrı korkunuzu yenemiyorsunuz hem de yaşam şeklinizden ödün veremiyorsunuz. Ancak gerçekten İslamı yaşayan kişilere gidip “Ben sizin dininizin kafiriyim.” derken hiç sıkıntı yaşamıyorsunuz. İstediğiniz kadar reddedin. İstediğiniz kadar değiştirmeye çalışın. İslam dini 6-7. yy. Arap dinidir. Dibine kadar Arap kültüründen oluşmaktadır. Evrensel hiçbir şey içermez. O dönemde Araplar neyi iyi görmüşse o yazılıdır Kur'an'da.

Bu akımı takip edenlerin sebebi de aynıdır. Bir yandan korkuyor bir yandan da böyle yaşamak istemiyorlardır. Çünkü gerçek İslama göre yaşayanlar birebir 6-7. yy. Araplarının hayatını yaşarlar. Gençler de bu yüzden bu hayat biçimi ile yaşamak istemiyor, ancak küçüklükten itibaren korkuyla yetiştirildikleri için de dinlerini terk edemiyorlar. O yüzden içlerini rahatlatmak için bu akıma kaptırıyorlar kendilerini.

İslamı radikal olarak yaşayanların bakış açısından bile daha tehlikelidir bu bakış açısı. Çünkü radikaller ne kadar ekstrem şeyler ile uğraşsalar da bu kişilere yeterli kanıt gösterdiğinde dini terk etmeye kadar varan bir sürece girerler. Ancak reformistler bu yolun sonuna bir duvar örüyorlar. Tehlikeli olmalarının sebebi de bu. İnsanları din denen hurafeler bütününü reddetmekten alıkoyarak onlara dini süsleyip püsleyerek yeniden satıyorlar.

Zaten bu kişilerin dürüstlükleri de ortadadır. Kendi uydurdukları doğrulanamaz veya anlamsız mucizeler ile avuturlar kendilerini. Bunun yanında bütün radikal ayetleri de kafalarına göre yeniden yazarlar. Bunu yaparken acaba inandıkları tanrıdan da mı korkmuyorlar?

Ayrıca bu bakış açısının yaygınlaşmasının asıl sebebi dinin artık bitmek üzere olmasıdır. Ülkemizde non-teizm çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Dinden para kazanan ve kazanmaya devam etmesi gereken insanlar da bu yüzden bu ayrılışı bir şekilde durdurmalı. Bunu da onların istediği yaşama şeklini onlara çarpıtarak vererek başarıyorlar.

Bir sonraki yazıma kadar sağlam temelli rasyonel fikirlerle kalın.

Yazan: Aftiel

AJNA

Yazan: A.Kara
A, Antik semboller, Sembollerin anlamları, Ajna, hinduizm, Gizemli semboller,Semboller ve anlamları,Antik işaretler,Çakra Geleneksel bir Hindu sembolü olan Ajna üçüncü göz çakrasını yada geleceğin ayrıntılarını ortaya çıkardığı söylenen beynin bir parçasını temsil eden semboldür. Hindular çevreden gelen manevi enerjinin onlara Ajna aracılığıyla girdiğine inanırlar. Bu yüzden parlak kırmızı ile kutsal kül ve benzeri maddeleri alınlarını işaretlemek için kullanırlar. Budizm'de ise Ajna dünyayı fiziksel gözlerinin görebileceği şeylerin ötesini görmeye çağıran bilinç gözü olarak adlandırılır. Başka bir deyişle dünyayı zihinle birlikte görmek.

Bu sembol çoğunlukla şeffaf olarak kullanılır. 2 beyaz taç yaprağı ve Shakti Hakini'yi içeren bir perikarp vardır. 6 surat, altı kol, bir beyaz ay, bir tespih ve bir davul ile gösterilmiştir. Silahlar, iyiliklerin verilmesi ve korkuların ortadan kaldırılmasını tasvir eder. Aşağı doğru duran üçgen kutsal enerji olan "lingam"ı temsil eder. Diğer küçük üçgenler ise Om ve Bija mantralarını içerir.

Bir teoriye göre “hakimiyet” olarak da tercüme edilen Ajna sembolünün iç-görü ve sezgi ile ilişkili olduğunu söylenmektedir. Bu inanç çakranın gözlerin üzerinde konumlanmış olmasından ve algıyı etkilemesinden kaynaklanır.

PADMAN

film önerisi, Padman, Dini eleştiren filmler, Dini eleştiri filmleri, Hint filmleri, akshay kumar filmi, Dini film, Dinleri eleştiren filmler, Dinlerde kadın, Kadınla ilgili filmler, A,
Bugün eşimle bu filmi izledikten sonra kesinlikle site okurlarıma ve takipçilerime tavsiye etmeliyim dedim. 2018 yapımı olan "PadMan" isimli bu Hint filminde "Oh My God" filminden de tanıdığımız Akshay Kumar yine karşımıza çıkıyor ve yine tıpkı Oh My God filminde olduğu gibi PadMan filminde de dinlere, yobazlığa ve saçma sapan halk geleneklerine dokunduruyor.

Birçok arkadaş Hinduların ne kadar yobaz olduğunu, dinlerinin hayatlarında ne kadar yer kapladığını, saçma sapan hurafelere sahip olduklarını, kadının konumu vb. konuları biliyordur.

Her neyse, PadMan isimli bu filmde karısını çok seven bir adamın onun için ped üretme uğraşlarını (adet döneminde kullanılan ped), bunun yüzünden halkın gözünde düştüğü durumu, dinin kadın üzerindeki etkilerini, ticari piyasanın ve dinlerin halkı nasıl sömürdüğünü vb. onlarca durumu gözler önüne seriyor. Üstelik bu filmdeki PadMan lakaplı kişi gerçekten yaşamış birisi, yani film hayat hikayesinden bir uyarlama.

Hindistan'da paketi 50 rupiden daha pahalıya satılan pedlerin fiyatını 2 rupilere kadar düşürebilmek için bir insanın neler çektiğini ve bu çilenin sebeplerini (yukarıda yazdığım etkiler) filmi izlediğinizde göreceksiniz.

Önemli bir uyarı: "Bu ne biçim film konusu lan, ped yapmaya çalışan bir adam, ne sıkıcı lon moool" falan demeyin, ön yargınızı bir kenara kaldırıp izleyin, emin olun film hiç sıkıcı olmadığı gibi sürükleyici.
İyi seyirler.

Yazan: A.Kara

ŞİNTOİZM'DE SAFLIK

Şintoizm, Şintoizm'de saflık, Şintoizm dini, Japonların dini, Şinto dini, Japon inançları,Her insan temiz doğar,Japonların inanışları, uzakdoğu dinleri, Şintoizm'de kirlenme,Kötü ruh, A,din,
Şintoizm'de "Saflık" iyi ve kötünün anlayışının kalbinde yer alır.
Şintoizm'deki kirlilik insanı kami'den ayıran her şeyi ve musubiyi, yaratıcılığı ve uyum gücünü ifade eder. Bizi çürüten şeyler tsumi - kirlilik veya günahtır.

Şintoizm'de saflık çok önemlidir, bu durumu Brandon Toropov ve Luke Buckles şöyle izah eder:
Batı'da 'saflık sofuluğun sonraki adımı' olduğunu söyledik ama Japon anlayışı için "saflığın sofuluktan farklı olmadığını' söyleyebiliriz.
-Brandon Toropov ve Luke Buckles O.P.
İNSAN SAF, TEMİZ DOĞAR
Şintoizm insanın kötü ya da kirli doğduğunu kabul etmez; Aslında Şintoizm insanların saf doğduklarını ve ilahi ruhta iştirak ettiklerini belirtmektedir.

Kötülük, kirlilik ya da günah daha sonraki yaşamda ortaya çıkan ve genellikle basit temizlik ya da arınma ayinleriyle kurtulabilinen şeylerdir.

KİRLİLİĞİN NEDENLERİ
Kirlenme - tsumi - fiziksel, ahlaki veya manevi olabilir. 'Tsumi', İngilizce 'günah' kelimesi ile aynı anlama gelir ancak günahtan farklıdır çünkü insanların kontrolünün ötesinde olan şeyleri içerir ve onlara kötü ruhların neden olduğu düşünülür. Eski Şintoizm inancında tsumi hastalığı, felaketi ve hatayı da kapsıyordu. Özellikle ölüm veya ölü ile bağlantılı herhangi bir şey kirletici olarak kabul edilir.

Yazan & Çeviren: A.Kara

SEKHMET (SAKHMET)

A,mitoloji, mısır mitolojisi, Sekhmet,Sekmet,Sakhmet, Mısır Tanrıçaları, Antik mısır tanrıları, Ra'nın gözü, Hathor,Ra,Ptah,Nefertum,Ma'at,Denge ve adalet,Aslan başlı tanrıça
Sekhmet (Sakhmet) bilinen en eski Mısır tanrılarından biridir. Adı antik Mısırda "güç, kuvvet" anlamına gelen bir sözcük olan "Sekhem" den türetilmiştir ve genellikle "Tek Güçlü" veya "Güçlü Olan" olarak tercüme edilir. Bazen aslan başlı bir kadın olarak tasvir edilirken zaman zaman başındaki güneş diski ile de tasvir edildiği görülür. Onun oturur vaziyetteki heykellerinde elinde yaşam "ankh"ını tuttuğu görülür fakat yürürken ya da ayakta durduğunda genellikle kuzey ile bağlantılı olduğunu düşündüren papirüs (kuzey ya da Aşağı Mısır'ın sembolü) ağacından oluşturulmuş bir asa tutar. Ancak bazı akademisyenler bu ilahenin aslanların daha bol olduğu bir bölge olan Mısır'ın güneyindeki Sudan'dan taşındığını iddia ediyorlar.

O sık sık Hathor'la (sevinç, müzik, dans, cinsel tutku, hamilelik ve doğum tanrıçası) ilişkilendirilmişti. Bu ortaklıkta dostu Hathor'un sert bir yönü olarak görüldü. 2. Amenemhet  tarafından Sekhmet-Hathor'a, Kom el Hisn'de (Batı Deltası'ndaki Imau) bir tapınak inşa edildi ve burada Hathor ile Sekhmet "Imau'nun Hanımı" olarak anıldı. Imau, doğuya doğru kaymış olan Nil'in bir kolunun yakınında bulunuyordu ama eski zamanlarda bu kasaba Libya sınırına giden yolda çölün kenarındaydı. Açıkçası Sekhmet'in bu sınırı koruyacağı umuluyordu.

Sekhmet'in ana tarikat merkezi onun yoldaşı Ptah (yaratıcı) ve Nefertum (şifacı) ile birlikte ona "yıkıcı" olarak tapıldığı Memphis'te (Men Nefer) bulunuyordu.

Sekhmet gün ortası güneşinin kurutan sıcaklığı ile temsil edildi. Bu açıdan bazen “Nesert” yani alev olarak adlandırıldı ve korkunç bir tanrıçaydı. Ancak arkadaşları için vebayı önleyebilirdi. Doktorların koruyucusuydu. Şifacılar ve rahipler yetenekli doktorlar haline gelmişlerdi. Sonuç olarak bazen “terörün tanrısı” olarak adlandırılan korkunç tanrı, “yaşam kadını” olarak da biliniyordu. Sekhmet'den Ölüler Kitabı'nda hem yaratıcı hem de yıkıcı bir güç olarak bir çok kez bahsetmişti ama her şeyden önce o Ma'at'ın (Denge yada Adalet) koruyucusuydu.

Ayrıca "Vebanın Hanımefendisi" ve çölle uyumlu olduğunu gösteren bir biçimde "Kızıl Leydi" olarak da biliniyorken onu kızdırdıranlara karşı veba gönderebileceği düşünülüyordu. İktidarının merkezi Mempis'ten Tibet üçlüsünün krallığına kaydığında (Amun, Mut, ve Khonsu) Sekhmet'in nitelikleri bazen bir aslan biçimini alan Mut'un içine çekildi.

A,mitoloji, mısır mitolojisi, Sekhmet,Sekmet,Sakhmet, Mısır Tanrıçaları, Antik mısır tanrıları, Ra'nın gözü, Hathor,Ra,Ptah,Nefertum,Ma'at,Denge ve adalet,Aslan başlı tanrıça

O ayrıca "Ra'nın gözü" unvanı verilen tanrıçalarla da ilişkiliydi. Efsaneye göre Ra öfkelendi, çünkü insanlık yasalarını takip etmiyor ve Ma'at'ı (adalet veya denge) korumuyordu. Kızının bir yönü olan "Ra'nın gözü"nü göndererek insanlığı cezalandırmaya karar verdi. Kaşlarındaki bir üreden Hathor'u yolarak onu aslan şeklinde dünyaya gönderdi. Sekhmet "Ra'nın Gözü" oldu ve onun yıkımını başladı. Tarlalar insan kanıyla doldu. Ancak Ra zalim bir tanrı değildi ve katliamın görüntüsü pişman olmasına neden oldu. Ra ona durmasını emretti ama o kana susamıştı ve dinlemiyordu. Ra, yoluna 7,000 sürahi bira ve nar suyunu yoluna döktü. O "kan"ın içinde boğulurcasına patlayacak kadar içti, çok sarhoş oldu ve üç gün boyunca uyudu. Uyandığı zaman ise insanları katletme arzusu dağıldı ve insanlık kurtarıldı. Efsanenin başka bir versiyonunda ise Ptah uyanışta gördüğü ilk şeydir ve anında ona aşık olur. Onların birliği (yaratılış ve yıkım) Nefertum'u (şifa) yaratır ve Ma'at'ı yeniden kurar.

Her yıl Hathor-Sekhmet'in bayram gününde insanlığın kurtuluşu anıldı. Herkes nar suyuyla lekelendirilmiş bira içti ve "Tanrıça ve ölümün hanımefendisi, merhametli olan, isyanın yıkıcısı, büyülü olan" sıfatlarıyla ona taptılar. Batıya bakan Sekhmet heykeli kırmızı renkte giyindirilirken, doğuya bakan Bast yeşil renkte giydirilir. Bast bazen Sekhmet'in muadili (ya da efsaneye bağlı olarak ikizi) olarak görülüyordu. Sekhmet Yukarı Mısır'ı temsil ederken Bast Aşağı Mısır'ı temsil ediyordu.

Sekmet krallık ile de yakından ilişkiliydi. Sıklıkla firavunun ve piramit metinlerinin koruyucusu olan aslan tanrı Maahes'in annesi olarak tanımlanıyordu ve Firavun'un Sekhmet tarafından tasarlandığını ileri sürülüyordu. Örneğin bir kabartma Sekhmet tarafından emzirilen Firavun Niuserre'yi tasvir eder. Bu antik efsane Seti Tapınağındaki Yeni Krallık kabartmalarında yankılanır. Burada Hathor tarafından emzirilen firavun tasviri vardır ve "Sekhmet'in malikanesinin hanımı" başlığı yazılıdır. 2. Ramses (Seti'nin oğlu) onu savaştaki gücünün bir sembolü olarak kabul etti. Kadesh Muharebesini tasvir eden duvar süslerinde Sekhmet atın üstündedir ve alevleri düşman askerlerini yakmaktadır. Ancak özellikle bir Firavun'un Sekhmet ile ilgili takıntısı olduğu görülmektedir. 3. Amenhotep (Akhenaten'ın babası) Karnak'taki Büyük Amun Tapınağı'nın güneyinde Mut'un tapınağının bulunduğu semtte yüzlerce Sekhmet heykeli yaptırdı. Yılın her günü için bir tane olduğu ve her gün kurbanlar sunulduğu düşünülüyor..

Kaynaklar:
Bard, Kathryn (2008) An introduction to the Archaeology of Ancient Egypt
Goodenough, Simon (1997) Egyptian Mythology
Kemp, Barry J (1991) Ancient Egypt: Anatomy of a Civilisation
Lesko, Barbara S (1999) The great goddesses of Egypt
Pinch, Geraldine (2002) Handbook Egyptian Mythology
Redford Donald B (2002) Ancient Gods Speak
Watterson, Barbara (1996) Gods of Ancient Egypt
Wilkinson, Richard H. (2003) The Complete Gods and Goddesses of Ancient Egypt
Wilkinson, Richard H. (2000) The Complete Temples of Ancient Egypt

Yazan & Çeviren: A.Kara

DENİZLİ'DE 14 YAŞINDAKİ ÇOCUĞA CİNSEL İSTİSMAR

Dini Haber, Haberler, Artan çocuk tecavüz haberleri, Denizli'de 14 yaşındaki çocuğa cinsel istismar,Denizlide Suriyelilerin tecavüz ettiği çocuk,Denizli'de cinsel istismar suçu,Denizli haber
Denizli'de 14 yaşındaki bir kız çocuğuna bir grup tarafından cinsel istismarda bulunulduğu bizzat Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açıklandı. 1'i Türk 6'sı Suriyeli 7 kişi tutuklandı, 3 kişi ise hala aranıyor.

Denizli halkı tepki gösterince çıkan olaylar sonucu 5 kişi gözaltına alındı.

Denizli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın konuyla ilgili açıklaması:
Geçen salı günü, Kale Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan ihbar ve müracaatta, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna yönelik 10 kişinin nitelikli cinsel istismar suçunu işledikleri iddia edildi. Bunun üzerine derhal, Kale Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldı. Mağdurun cinsel istismara dair raporları aldırıldı. Beyan doğrultusunda şüphelilerden 1'i Türk vatandaşı, 6'sı ise Suriye uyruklu olmak üzere toplam 7 kişi yakalandı. Bu kişiler, Kale Sulh Ceza Hakimliği'nce, sorgularının ardından tutuklandı. Olaya karıştıkları iddia edilen diğer 3 kişinin ise kimliklerinin tespiti ve yakalanmaları için çalışmalar sürüyor.
SURİYELİ AİLELER TAHLİYE EDİLİYOR
Denizli halkı bu suçu işleyenlerin kendilerine teslim edilmesini istediler, olayların kontrolden çıkması ihtimali üzerine Kale'ye Denizli çevrelerinden polis ve jandarma takviyesi yapılırken bölgede yaşayan 30 Suriyeli aile güvenlik nedeniyle tahliye edildi.

Konuyla ilgili Kale Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yayın yasağı getirildi.

Haber Tarihi: 11.10.2018
Kaynak: CNN Türk, T24, Sputnik, Yeniçağ, Haber Denizli, Oda Tv

TESLİMİYET DİNİ İSLAM

din, islamiyet, Aftiel, Teslimiyet dini,İslamiyette soru sormak,Müslümanın sorgulaması yasaktır,Düşünmek ve İslam,İslamiyet ve sorgulamak,Maide 101,Kehf 54,Maide 102,Bakara 108
İslamın kelime anlamı konusunda bazı tartışmalar var. Bazıları selam kökünden türediğini söyler, bazıları barış anlamına geldiğini söyler. Bazıları ise Müslümanın “teslim olmuş kişi” anlamına geldiğini söylerler.

Bazıları İslamın akıl dini olduğunu ve bize sorgulamamızı emrettiğini söyler. Bazıları ise teslimiyet dini olduğunu, mantık dini olmadığını söyler. Bakalım Kur’an bu konuda ne diyor.

Maide 101: “Ey iman edenler, size açıklanınca fenanıza gidecek şeyleri sormayın! Oysa Kur'an indirildiği esnada sorarsanız, onlar size açıklanır. Allah onları şimdilik affetmiştir. Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.” (Elmalılı Sadeleştirilmiş)

Yani diyor ki ey iman edenler, sakın Kur’andaki bazı şeyleri kurcalamayın hoşunuza gitmeyebilir. Ama tam indiği sırada sorarsanız peygamber size onun açıklamasını yapar(!). Tıpkı bizim Caner Taslaman gibi değil mi bu? Yani işine geldiğinde ayetleri senin görmeni istediği şekilde bükme olayından bahsediyorum. Ne olacaktı peki bir kişi çıkıp peygamberi ayeti getirdiği sırada sorgulasaydı? Gerçekten peygamber ona sakince cevap verir miydi? Ya da peygambere kimlerin helal olduğunu anlatan ayet inerken biri sorsa “Yahu peygamberimiz, neden bunlar sadece sana helal de bize değil?”. Hani peygamber insanları kendinden birini peygamber olarak görsün diye insanlar arasından seçilmişti? E bunun neresi adil(!)?

Kehf 54:” Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.” (Diyanet İşleri)

Yani diyor ki Allah “Ne yapsak yaranamıyoruz yahu(!)”. Acaba bu ayet ne tür bir durumda indi? E hani ayet inerken sorgulamak serbestti hocam? Neden hala insanların düşünmeye tartışmaya olan düşkünlüğü seni rahatsız ediyor? Şunun ne kadar saçma olduğunun farkında mısınız: “İnsanların düşünmeye düşkün olması kötü bir şeydir” düşüncesi kadar saçma bir düşünce var mı? Düşünmeyi, tartışmayı sevmemiz bizi tarihte buraya kadar tek şeydi. Aklını kullanan herkes tartışmaya açık olmalıdır değil mi? Ama nedense tanrı bundan rahatsız oluyor. Bak tanrı bir fikrim var. İnsanları bu şekilde yaratmayabilirdin. Yani yine suç sende.

Maide 102: "Nitekim, böyle meseleleri sizden evvel bir topluluk sordu da sonra bu yüzden kafir oldular." (Elmalılı Sadeleştirilmiş)

Çok ilginç. Hem tanrı bize benim sözlerim size gelirken sorgulayın diyor, hem de diyor ki bak sizden önce de soranlar oldu ama onların sonu pek iyi olmadı. O yüzden siz de sormayın. Bu yalanını örtmeye çalışan birinin kuracağı türden bir cümle değil midir? Yani bak beni sorgula ama son sorgulayan adamın sonu çok da iyi olmadı yani. Anladın mı? Şimdi sen de sorgulayabilirsin diyorum ama bence sorgulama. Harika bir korkutma ve bastırma yöntemi değil mi?

Bakara 108: ” Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.” (Diyanet İşleri)

Yine benzer bir kullanım. Bakın sizden önce sorgulayanlar da vardı onlar yanıyor şu an. E hani İslam sorgulanabilir bir din idi? Neresini sorgulamamızı istiyor tam olarak? Peygamber sorgulanmıyor. Peki insan sorgulayamadığı bir şeyi kabul mu etmeli? Bazı pelerinli hocaların dediği gibi kendimizi teslim mi etmeliyiz dine?

Hadi bir örnek verelim. Bu hoca evinde otururken yanına gittim. Ona benim tanrının yeni elçisi olduğumu söyledim. Doğal olarak olamayacağımı, Muhammed peygamberin son peygamber olduğunu söyleyecektir.
Ben de ona Nahl suresi 101. ayeti gösteririm bu durumda:
“Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygambere, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.” (Diyanet İşleri)

Tanrı ayetlerini değiştirdi pelerinli bilmem ne hoca. Şimdi bana teslim olmanızı istiyorum. Ne? Beni mi sorgulayacaksınız? Neden? Kendi dinini sorguladın da sıra bana mı geldi? Hayır teslim olacaksınız. Benim dinim teslimiyet dinidir. Sakın ola beni sorgulamayın. Daha önce peygamberini sorgulayanlar kafir oldu. Siz de mi kafir olanlardansınız? Hayır mı? Güzel. Zaten benim dinim akıl mantık dini değil. Ama bana inanırsanız size cennette “kadın” var kadın. Hem de en sevdiğinizden. “Göğüsleri henüz tomurcuklanmış kızlar”.

Sizce böyle bir konuşma geçer miydi? Sanmıyorum. Pelerinli bilmem ne hoca aniden dünyanın en büyük septiği haline gelirdi bence. Aniden beni sorgulamaya ve dediklerim arasında açık aramaya başlardı. Belki fetva verirken arada benimle ilgili espri yapardı.

Ama konu kendi inancına gelince kimse bir şeyi sorgulamıyor. Teslim oluyorlar. Şimdi size soruyorum: İslam kelimesinin anlamı barış mı, selam mı yoksa TESLİMİYET mi?

Akıl insanların evrimsel tarihte tek silahı olmuştur. Elinizdeki tek silahı kullanmanızı engelleyecek kişiler ve düşünceler sizin en büyük düşmanınız değil midir? Konu teslimiyet olduğunda bunu neden sadece dininize uyguluyorsunuz? Mesela evinize gelen dolandırıcılara neden direkt paralarınızı vermiyorsunuz? Sorgulayanların sonu iyi olmadı değil mi? Sorgulama teslim ol. Bak bir anda teslimiyet sana neler yaptı.

Bu tür nedenlerden dolayı hiçbir şeye teslim olmayı kabul edemeyiz. Her şey sorgulanabilirdir. Eğer bir şeyi sorgulamanız izin verilmiyorsa o kesinlikle, şüphesiz kusurludur ve kusurlarını görmeniz istenmiyordur.

Bir sonraki yazıma kadar aklınızla, sorgulama yeteneğinizle kalın.

Yazan: Aftiel

ŞABAT GÜNÜ

yahudilik, A,din,Şabat, Şabat günü, Yahudilerin tanrıyla anlaşması, Yahudilikte Şabat,Musevilerin Şabat günü,Yahudilerle anlaşma yapan tanrı,Yehova, Yehovanın Şabat emri,Musevilikteki çelişkiler
Bilindiği gibi neredeyse her dinin özel günleri vardır. İnsanlar kendi dinlerini oluştururken içine halka kendini özel hissettirecek yada onları manevi olarak besleyip kendi dininden olmayanlardan ayıracak gün ve ayinler belirlemişlerdir. Aynı durum Musevilik'te de mevcuttur.

Musevilik inancında tanrı tıpkı bir insanmış gibi ve sanki tapınılmaya ihtiyacı varmış gibi yahudi halkı ile karşılıklı bir anlaşma imzalamıştır (bu anlaşmanın imzası da sünnet olmaktır denebilir). Bu anlaşma yahudiler arasında Şabat isimli özel günü oluşturmuştur.

TANRI TARAFINDAN EMREDİLEN ŞABAT GÜNÜ
Şabat yahudilerin dinlenme günü olan Cumartesi günüdür. Her hafta dindar yahudiler, yahudi kutsal gün olan Şabat'a uyar, yasalarını ve adetlerini muhafaza ederler.

Şabat, Cuma günü akşam vakti başlar ve cumartesi günü akşam saatlerine kadar sürer. Pratik açıdan anlatılacak olursa Şabat Cuma günü gün batımından birkaç dakika önce başlar ve cumartesi günü güneş battıktan sonra bir saat kadar daha devam eder yani yaklaşık 25 saat sürer.

Yehova (yahudi tanrısı), yahudi halkına Şabat'a uymalarını ve on Emir'in dördüncüsü olarak onun kutsallığının bilinmesini emretti.
10 Emir'in dördüncüsü şu şekildedir:
"Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın!"

Dinlenme günü fikri Tevrat'taki Yaratılış hikayesinden gelir: Tanrı evreni 6 günde yarattıktan sonra haftanın yedinci gününde dinlenir ve bu günü yahudilere hediye eder, dolayısıyla Yahudiler Şabat günü hiçbir iş yapmaz ve dinlenirler.

Yahudiler genellikle Sabbath için İbranice olan ve din için İbranice kelimeden gelen Şabat gününü ararlar.

SÖZLEŞMENİN HATIRLATICILARINDAN BİRİ
Bilindiği gibi Yahudi inancında, kutsal saydıkları kitapları Tevrat'ta da yazdıkları gibi tanrı ile yapılmış bir anlaşma vardır. Şabat, tanrı ile yahudi halkı arasındaki bu anlaşmanın bir parçasıdır, o günü kutlamak yapılan antlaşmanın bir hatırlatıcısı olduğu gibi tanrının vaadlerini, verdiği sözleri tuttuğu için bir sevinme günüdür.


TANRIDAN BİR HEDİYE
Çoğu yahudi hafta boyunca Şabat'ı dört gözle bekler. Çünkü Şabat gününü Tanrı'nın, seçtiği insanlara, gündelik şeylerden özel hissetmek için zaman ayırdıkları bir "gün hediyesi" olarak görüyorlar.

Bu özel gün bir durgunluk zamanıdır. Şabat, televizyonun olmadığı, telefonlara bakmak ya da yoğun bir çalışma programına koşmak zorunda kalınmadığı bir gündür. İnsanlar o gün iş veya başka stres verici şeyler hakkında düşünmezler.
Bu güne özel geleneksel selamlar vardır. Bunlar İbranice "Şabat Şalom" Yidiş (Eskenazi) dilinde "Gut Shabbos"dur.

ŞABAT GÜNÜ GELENEKLERİ
O gün iş yapmamak için ve Şabat'ın özel olmasını sağlamak için Şabat günü gelmeden alışveriş, temizlik ve yemek pişirme gibi tüm işler cuma günü bitmiş olmalıdır.

İnsanlar Şabat için giyinir ve Şabat'ı bir zevk haline getirme emrini yerine getirmek ve her şeyin düzenlendiğinden emin olmak için büyük sıkıntıya girerler.

Şabat mumları cuma günü gün batımında yakılırlar. Genellikle bu ayini yerine getiren kişi evin kadınıdır. Bu bölüm yahudi gelenek ve töreninin ayrılmaz bir parçasıdır.

Mumlar şamdanlara yerleştirilir. Her bir Şabat'ın başlangıcını işaret ettikleri gibi aynı zamanda iki emir olan Zachor (Şabat'ı hatırlamak) ve Shamor'u (Şabat'a uymak) temsil ederler.

Mumlar yandıktan sonra yahudi aileler şarap içmeye başlarlar. Şabat şarabı tatlıdır ve genellikle Kiddush Kupası olarak bilinen özel bir kadehden içilir. Şabat'ta şarap içmek sevinç ve kutlamayı sembolize etmektedir.

Ayrıca o gün örgü şeklindeki yumuşak, yumurtalı bir ekmek olan "challah" yemek de bir gelenektir. Bizim pastanelerimizdeki açmaya çok benzemektedir, tek farkı şeklinin örgü gibi olmasıdır. Challah sadece Şabat günü ve yahudi dini bayramlarında yenir fakat yahudilerin "hamursuz günü" bunların dışındadır.

Yahudi kanunları gereğince Şabat günü her yahudi üç öğün yemek zorundadır. Bu yemeklerden biri mutlaka ekmek içermelidir. İtaatkar olan yahudiler genellikle Şabat yemeğinin en başında challah ekmeği yerler.

Challah yenilmeden önce aşağıdaki dua okunur:
"Baruch atah Adonai, Eloheinu Melech ha'olam, hamotzi lechem min ha'aretz."
Anlamı şudur:
"Yüce tanrınız, Efendimiz, Dünyaya ekmeği getiren kâinatın kralı."

Bunun dışında iyi dilekler dilenir, çeşitli dualar edilir, şarkılar söylenir. Ailelerin ise çocuklarını Şabat gününde kutsaması bir gelenektir.

Kaynaklar: BBC, Wikipedia, Wikiwand ve bazı yahudi platformları.

Yazan & Çeviren & Derleyen: A.Kara

AHLAKA DAİR BAKIŞ AÇILARIMIZ

Aftiel, Felsefe,Ahlak felsefesi,Ahlaka dair bakış açıları, Ahlak nedir?, Pragmatistik ahlak,Sokrates'in ahlak felsefesi,Kant ödev ahlakı, din ve ahlak, Aftiel,
Ahlakın varlığı binlerce yıldır tartışılan bir durum. Bazıları olmalıdır, gereklidir derken bazıları tamamen yok sayılması gerektiğini söylemiştir.

Bu yazımda size şunu kabul etmelisiniz demeyeceğim. Sadece size filozofların neleri hangi argümanlarla savunduğunu göstereceğim ve kendi bakış açımı anlatacağım. Kendi düşünceleriniz tamamen size aittir.

Dinlerin Getirisi Olan Mutlak Ahlak
Dinlere inanan herkesin sahip olduğu ahlaki bakış açısı. Bu kişiler için bütün yapmaları gereken ellerinin altındaki kitapları okumaktır. Onlara göre tanrı tarafından gönderilmiş sözler hakikatin tek kaynağıdır. Bu yüzden hepsi kutsal kitaplarını en az bir kez okumuşlardır(!).

Yaptıkları iyiliklerin kaynağı vicdanları değil de mitsel bir inanış olduğu için bu davranışları ne kadar ahlaki sayabiliriz siz karar verin.

Kant’ın Ödev Ahlakı
Kant’a göre ahlaki davranışın hedefi ödev olmalıdır. Ödev ise iyi olanı istemektir. Gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi önemli değildir. Bir davranışın etikliği ona göre bu davranışın ödev duygusuyla yapılıp yapılmadığıdır.

Kant da ahlak kurallarının mutlak olması gerektiğini düşünür. Ahlak kuralları tüm insanlar için geçerlidir.

Pragmatistik Ahlak
Bu bakış açısına göre de bir davranış ne kadar yararlıysa o kadar ahlakidir. Ancak buradaki fayda herkesin yararına olan faydadır, bireysel fayda değildir. Ancak kesin bir çizgi çekmediği için bu bakış açısı öznel bir bakış açısından ibarettir.

Sokrates’in Ahlak Felsefesi
Sokrates’e göre her insan belli ahlak normları üzerine doğar. Ahlakını şekillendirmesi için de bu normları kabul etmelidir. Ancak bu değerler insan kaynaklı değerler değillerdir. İnsan ahlaki davranabilmesi için bu ahlak normlarını kullanmalıdır.

Ahlaki Nihilizm
Bu Nietzsche’nin önderliğini yaptığı bakış açısıdır. Ayrıca benim de kabul ettiğim görüştür. Nietzsche’ye göre “üstinsan” tüm değer yargılarını terk etmiş kişidir. Ahlak kuralları terk edilmelidir. Mutlak ahlak kuralları var olamaz. Davranışlar düşünülerek yapılmalıdır.

Ancak şöyle düşünenler olabilir: “Peki o zaman neden gidip birilerine tecavüz etmiyorsunuz?”. Bu soru “Peki ateistler neden gidip tecavüz falan etmiyor?” sorusu ile aynı cevaba sahip. Çünkü gereksiz zarar anlamsızdır ve bir getirisi yoktur kimse için.

Şöyle düşünün başkaları ile iyi geçinerek onları yanınızda mı tutmak istersiniz yoksa herkese kötü davranıp onları kendinizden soğutmayı ve siz de bir yardıma ihtiyaç duyduğunuzda birilerinden yardım istemeyi mi istersiniz?

Cevap sanırsam gayet açık.


Mutlak Ahlak Mümkün Olabilir mi?
Her an her yerde geçerli olabilecek bir ahlak sizce mümkün müdür? Eğer mümkünse bunun kaynağı ne olabilir? Ya da sınırları neler olabilir?

Bu durumda ahlaki dilemmalar işin içine giriyor. Bilmeyenler için:
Dilemma: İkilem.
(Kaynak)

Yani sorulan bir soru karşısında doğru cevabı bulamamaktır ahlaki dilemmalar. Mesela daha iyi kavramanız için şu örneği verebilirim:

Bir savaştasınız. Bu savaş o kadar büyük ki binlerce insan her gün bu savaşta can veriyor. Savaşı durdurabilmek için bir şansınız var. Ancak tek yapmanız gereken tamamen masum, savaşla yakından uzaktan alakası olmayan bir çocuğu öldürmek.

Birinci seçenekte yüz binlerce hayat kurtarıyorsunuz ancak hiçbir suçu günahı olmayan bir çocuğu öldürüyorsunuz,ikinci seçenekte ise bir çocuğu feda etmediğiniz için yüz binlerce hayatın bitmesini sağlıyorsunuz.

İki seçenek de aynı anda hem etiktir hem değildir.

Ya da şunu sorayım: Sizce ikinci dünya savaşında atom bombası kullanmak ne kadar ahlaki? Evet insanların hayatını hiçe sayan ve saniyeler içinde 140.000 kişiyi öldürebilen bir güçten bahsediyoruz. Ancak bu bomba yapılmasaydı ve kullanılmasaydı savaş daha da uzayacaktı ve muhtemelen bu sayıdan daha fazla insan uzun vadede can verecekti.

Bu gibi paradokslar insanı ikilem içinde bıraktığı için ben şahsen kararlarımı ahlaki değil mantıklı olmasına göre yargılarım. Böylece verdiğim kararlar başkaları tarafından sorgulansa dahi en azından elimde bir açıklama bulundururum.

Her ne kadar bazı kararlar herkes tarafından kabul görse de ahlakın değişkenliği ve üzerine yapılan tartışmalar her yerde farklı oluyor. Her ülkede, her şehirde hatta her sokakta dahi değişiyor.

Ancak dediğim gibi amacım size öznel fikirlerimi aşılamak değildi. Neyin ahlaki olduğuna karar verecek olan yine sizlersiniz. Umarım en azından vereceğiniz kararları sınırlandırılmış bir kitaptan değil de vicdanınızdan alırsınız. Bir sonraki yazıma kadar vicdanınızla kalın.

Yazan: Aftiel