HABERLER
Dini Haber

SAMİRİ VE BUZAĞI

musevilik, yahudilik, islamiyet, Hz Harun,Samiri ve Buzağı,Hz Harun ve Altın Buzağı,Altın Buzağı,Aziz Efrem,Altın buzağıya tapan halk,Dini efsaneler,din, sizden gelenler,

HARUN'UN ALTINDAN BUZAĞI GÜNAHINA ORTAK OLMAMASI VE ÖLDÜRÜLMEYE ÇALIŞILMASI ( KURAN'I KERİM VE AZİZ EFREM ÖRNEĞİ)

Biliyorsunuz İsrailoğulları için , Musa Sina Dağı'na 10 Emir Levhaları'nı almaya çıktığında , Harun Musa'nın kardeşi ve bir peygamber olarak kavmiyle kalmıştı. Musa uzun süre dönmeyince kavmi altından bir buzağı putu yapıp ona tapındı.

Kuran'da da anlatılan ve Samiri adlı bir kişiye atfedilen (bu başka bir konunun meselesidir) bu olayda,  Tevrat'taki anlatıma göre  Harun kavminin bu put günahına ortak olmuştur. Yani Harun onların bu günah girişimine  müdahale etmemiş dahası bunu denememiştir de hatta putun yapımında rol almıştır:

Tevrat | Mısırdan Çıkış Kitabı 32. Bölüm:
1-Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresine toplandı. Ona, “Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap” dediler, “Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz!”
2- Harun, “Karılarınızın, oğullarınızın, kızlarınızın kulağındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin” dedi. 
3- Herkes kulağındaki küpeyi çıkarıp Harun’a getirdi. 
4- Harun altınları topladı, oymacı aletiyle buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, “Ey İsrailliler, sizi Mısır’dan çıkaran Tanrınız budur!” dedi.
5- Harun bunu görünce, buzağının önünde bir sunak yaptı ve, “Yarın RAB’bin onuruna bayram olacak” diye ilan etti. 
6- Ertesi gün halk erkenden kalkıp yakmalık sunular sundu, esenlik sunuları getirdi. Yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi.

(Aynı Bölüm)
19-Musa ordugaha yaklaşınca, buzağıyı ve oynayan insanları gördü; çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. 
20-Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsrailliler’e içirdi.
21- Harun’a, “Bu halk sana ne yaptı ki, onları bu korkunç günaha sürükledin?” dedi.
22- Harun, “Öfkelenme, efendim!” diye karşılık verdi, “Bilirsin, halk kötülüğe eğilimlidir. 
23- Bana, ‘Bize öncülük edecek bir ilah yap. Bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz’ dediler. 
24- Ben de, ‘Kimde altın varsa çıkarsın’ dedim. Altınlarını bana verdiler. Ateşe atınca, bu buzağı ortaya çıktı!”
25- Musa halkın başıboş hale geldiğini gördü. Çünkü Harun onları dizginlememiş, düşmanlarına alay konusu olmalarına neden olmuştu. 

Görüldüğü gibi Harun suçsuz görünmüyor bu anlatıda. Antik Tevrat yorumcuları sormuşlar : ''Tanrı'nın Levililer aracılığıyla kahinliği verdiği ve peygamber yaptığı Harun nasıl olur da böyle bir günaha ortak olur? Üstelik Musa kardeşine, onlara göz kulak olmasını söylemişken bu mümkün müdür? '' Çeşitli açıklamalar getirilmiş popüler olansa anlaşılan (en azından Kuran'ın coğrafyasında) Harun'un kavmini uyardığı (yapmayın etmeyin dediği) putu ise ''öldürülmekten çekindiği için yaptığı'' görüşü olmuş. Bakın Kuran-ı Kerim bize ne söylüyor:

Taha Suresi 90.Ayet : - And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.

Peki bu ''Harun'un kavmini uyardığı nasihat verdiği'' yorumunun yer aldığı Kuran'a yakın coğrafyalardan veya inançlardan bir metin veya eser var mı? Var efendim. Buyrun, 4. yüzyılda yaşamış Süryani Aziz Efrem'in Tevrat'ın Mısır'dan Çıkış kitabı üzerine yaptığı tefsirde şöyle deniyor:

'' Harun dedi ki: O (Musa) gözünüzün önünde dağa çıkmadı mı? O bulutun içine gittiğinde orda değil miydiniz? Hadi şimdi de , O'nun(Musa'nın) bulunduğu dağa çıkın eğer Yeşu (Joshua- Musa'nın yardımcısı) ve O (Musa)  orada değilse ne arzuluyorsanız onu yapın (yani putu yapın diyor) fakat  Manna'nız varsa (Manna-kudret helvası-gökten gelen ekmek) ya da bıldırcın yiyebiliyorsanız (o da gökten geldi mucize olarak) ,ya da bulut sütünu ve bulut gölgesine sahipseniz (Tevrat'a göre İsrailoğulları'nı mucize olarak bulut takip ediyordu ve onlara Tanrı'nın onlarla olduğunun işareti gibi bir şeydi)  nasıl olur da O (Musa) şimdi dediği yerde (orda ,dağda) olmaz? Sahip olduğunuz her şey O'nun sayesindedir.  '' 
[Alıntı Yeri : Aziz Efrem -  Mısırdan Çıkış 32:1 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana ait)

Peki Harun'un , Kuran'da  öldürülmekten çekindiği için kavminin put yapımında rol almasını anlatan Araf Suresi'nin şu ayeti için ne diyebiliriz? :

Araf Suresi 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi:
"Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbiniz'in emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."

Yine bu Kuran'da da yer alan ''öldürülme endişesi'' teması Yahudi-Hristiyan gelenekten farklı eserlerde yer alıyor fakat ben yine bütünlük açısından Efrem'in tefsirinden alıntı yapacağım: [benim okuduğum kitapta gördüğüm kaynaklar Tevrat'ın Levililer Kitabı Üzerine Midraş, Targum Neofiti (Aramice Tevrat tercümelerinden biri ) ve Efrem'in aşağıda vereceğim tefsiri.. Gördüğünüz gibi 2'si Yahudi , biri Hristiyan kaynağı, yazar bunları örnek vermiş.]

''Bu nedenle Harun'la tartışmaya başladılar.  Harun, onların , onu tıpkı Hur'u taşladıkları gibi taşlayacağını gördü. Çünkü  Hur , Musa dağa tek başına çıktığı zaman, İsrail ileri gelenlerine (yaşlılara) '' sorunlarınızı Hur ve Harun'a başvurun'' dediği kişilerden biriydi. (Buradaki dağa çıkış  Mısır'dan Çıkış 24. Bölüm'de geçiyor. Hur 24:12'de )

 Musa geri dağdan indikten sonra Hur'dan bir daha Kutsal Kitap'ta bahsedilmemektedir bu nedenle denir ki Hur , Harun'a karşı altın buzağı putu yapmak konusunda patlak veren isyanda öldürüldü çünkü Hur onları azarlamıştı. (yani putperestlikle suçladı onları.) İşte bu yüzden , (put yapmak isteyenler) Harun'u da öldürüp bu cinayetin suçlusu olmasınlar veya kendilerine yalnızca bir değil birden çok buzağı putu yapmasınlar ya da Mısır'a geri dönmesinler diye , Harun, onların put yapma isteğini kabul edip zekice bir emirle put yapmak isteyenlerden,karılarının altın küpelerini istedi umuyordu ki bu kadınlar kocalarını buzağı putu yapmaktan alıkoyarlar çünkü kadınlar küpelerine el sürülmesine izin vermezler. ''
[Alıntı Yeri: - Aziz Efrem- Mısırdan Çıkış 32:2 Üzerine Tefsir]
(Parantezler bana aittir.)

Okuduğunuz için çok sağ olun esenlikler.

Kaynaklar:  James Kugel-  Traditions of The Bible :  A Guide To The Bible As It Was At The Start Of the Common Era, Tevrat, Kur'an

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostic

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

BABA, OĞUL, KUTSAL RUH ÇELİŞKİSİ

hristiyanlık, Teslis inancı, Baba oğul kutsal ruh, Hristiyan tanrısı çelişkisi, İncil'deki çelişki, İncil ve Eski Ahit çelişkileri, İncile göre tanrı, A, Antik toplumlarda teslis inancı, din,
TESLİS İNANCINDAKİ ÇELİŞKİ

Öncelikle bu yazıya teslis inancı nedir? ile başlamak daha doğru olacaktır. Hristiyanlığı diğer ibrahimi dinlerden ayıran teslis inanışı tanrının baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşan üçlü doğasını simgeler. Hristiyanlara göre birbirinden ayrılamayan bu üçlü, tanrının yansıması olarak görülür.
Daha basit bir söylemle birin içinde üç diyebiliriz, yani tanrıyı oluşturan, birbirinden farklı 3 parça. İnanış gereği tanrı 3 farklı şekilde betimleniyor yani.
Peki ama birbirinden farklı olan 3 kişilik nasıl olurda tek tanrıyı oluşturur?

Bu hem Hristiyan mezhepleri hemde Hristiyanlığın oluşturduğu yeni akım dinlerinde çeşitli çelişkilere, inanç farklılıklarına neden olmuştur. Örneğin ortodoks, katolik, protestan gibi mezheplerin tanrıya, meleklere vb. birçok konuya olan inanışları farklılık gösterebilir. Geçmişten günümüze tanrı ve teslis konusunda yaşanan bu kavram karmaşıklığı eski metinlerde bile görünmektedir. Hemen aşağıdaki 2 metne bakalım:

Eski Ahit, Tesniye 6.4'de şöyle yazar:
"Dinle, ey İsrail: Tanrımız olan Rab, tek bir Rab'dır."
Görüldüğü üzere burada yaratıcının tek olduğu söylenmektedir.

İncil, Matta 28:19'da ise şöyle yazar:
"Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin."

Eski Ahitte yazanın aksine burada tanrının 3 farklı kişiliğinden bahsedilir ve tek olduğu vurgulanmaz. O yüzden de "onları baba, oğul ve kutsal ruhun adıyla vaftiz edin" denir. Tek tanrının yada yaratıcının adıyla demek yerine üçlemeden bahseder.


Oldukça kafa karıştırıcı bir kavram değil mi? Hem tanrı tektir diyorsun, hemde baba, oğul, kutsal ruh diyerek tek dediğin tanrıyı üçe bölüyorsun. Yani İsa hem tanrı, hemde tanrı değil. Baba, Oğul, Kutsal ruh dediğinde hem baba tanrıdır diyorsun hemde Meryemin doğurduğu İsa. Ortada öyle bir karşama var ki, istediğin kadar kulaç at içinden çıkamıyorsun.

Çünkü mezhepler ve görüş farklılıkları, netlik içermeyip karmaşaya izin veren bu ifadelerle harmanlanıyor. Bu yüzden de bazı toplumlar İsa'nın hem tanrısal hemde insani doğasına karşı çıkmışlardır, örneğin: Yehova Şahitleri, Mormonlar vs.

Birçok Hristiyan bile aslında teslisi tam olarak anlamamaktadır. Hatta bazı Hristiyanlar biz insan olduğumuz için tanrıyı anlayamayız, dolayısı ile teslisi de anlamamamız normal diyerek bu konuya kafa yormaktan kurtulmak, vicdanlarını rahatlatmak için aşağıdaki iki metni öne sürüyorlar:
1. Korintliler 1:9: "Tanrı'nın, kendisini sevenler için hazırladıklarını
hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş, hiçbir insan yüreği kavramamıştır."
1. Korintliler 1:14: "Doğal haliyle kişi, Tanrı'nın Ruhuyla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir. Ruhça değerlendirildikleri için de bunları anlayamaz."
Peki teslis inancı paganlardan etkilenilerek oluşmuş bir terim ve yeni bir tanrı anlayışı olabilir mi? Çünkü bilindiği gibi hristiyanlar uzun zaman boyunca paganlar ile savaşmış, ticaret yapmış yani bir şekilde iç içe girmiş, onların inançlarını ve tanrılarını da öğrenmiştir. Birçok antik pagan toplumunda ve birbirinden farklı coğrafyalardaki bazı eski toplum inanışlarında teslis inancı bulunmaktadır.


TESLİS HRİSTİYANLIK İLE ORTAYA ÇIKAN ORJİNAL BİR TANRI İNANIŞI MIDIR?

Daha Hristiyanlık yokken farklı zamanlardaki toplumlarda zaten teslis inancının türevlerinin olduğu görülmektedir:

Bâbil geleneğinden üçlüler:
A) Birinci üçlü: Gök tanrısı Anu, yer tanrısı Enlil, ırmaklar tanrısı Ea.
B) İkinci üçlü: Ay tanrısı Sin, güneş tanrısı Şamaş, bereket tanrıçası İştar (Tammuz'un sevgilisi)
C) Şeytan üçlüsü: Labartu - Labazu - Ahatsu

Guatemala geleneği: Bitol - Alom - Quhalom,
Kelt geleneği: Teutates - Taranis - Esus,
Peru geleneği: Paçakamak - Kon - Virakoça,
Antik Mısır geleneği: İsis – Osiris – Horus,
Dogon geleneği: Nommo die - Nommo tityayne - O nommo,
Hitit geleneği: Teshup - Hepatu - Sharruma,
İndo - Aryen geleneği: Mitra – İndra – Varuna,
Mitanni geleneği: Mitrassil – İndar – Uruvanassel,
Sabiî geleneği: Hibil - Şitil - Anuş,
Etrüsk geleneği: Tinia - Uni - Minerva,
Grek ezoterizmi: Phanes - Ouranos - Kronos,
Grek mitolojisinde: Silene (Selene) - Hekate - Artemis,
Antik İran'ın Ehli Hak geleneğinde: Güneş'in efendileri olan üç kardeş ilah.

Ek olarak Sümer ve İskandinav geleneklerinde ve neo-platonizm'de de bu tür üçlü ilah gruplarına rastlanır.

Kaynaklar:
 a b "Trinity". Britannica.com | İncil | Tevrat

Yazan: A.Kara

İNCİL'DE TANRININ DİNLENMESİ

din, hristiyanlık, Tanrının dinlenmesi, İncilde tanrının dinlenmesi, Tanrı 7.günde dinlendi, Hristiyanlıktaki çelişkiler, Tevrattaki çelişkiler, İncildeki çelişkiler, A,
Bilindiği gibi İbrahimi dinlerin arasında oldukça benzer yönler vardır. Bunlardan biri de Tanrının dinlenmesi olayıdır. Özellikle Tevrat ve İncil'de açıkça geçen bu olay tıpkı dinini savunmaya çalışan herkes gibi bu dine inanan insanlar tarafından üzerinde kelime oyunları yapılarak kurtarılmaya çalışılmaktadır.

Öncelikle bakalım İncil'de Tanrının dinlenmesi nasıl geçiyor:
1) "Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı.
2) Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi.
3) Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi." [Yaratılış 2]

Burada açıkça görüldüğü gibi Tanrının göğü ve yeri tamamen yarattığı, sonrasında ise dinlendiği yazıyor. 2.ayete "bakarsanız yapmakta olduğu işi bitirdi" yazdığını görürsünüz. Yani Tanrının dünyayı yaratması bitti, peki akabinde ne diyor: "Yaptığı işten o gün dinlendi."

Dolayısı ile "yaptığı işten o gün dinlendi" sözünü "yaptığı işten çekildi" yada "bitirdi" gibi tercüme ederek, anlayarak burada mantık hatasını düzeltmeye çalışmak akıllıca değildir. Çünkü bir önceki cümlede zaten "yapmakta olduğu işi bitirdi" diyor. Bunu söyleyen bir yaratıcı neden bir cümle sonra tekrar aynı manaya gelecek cümleyi kursun ki? Mantıksız...

Kaldı ki 3. ayette zaten yarattığı bütün işi bitirip "dinlendi" yazıyor. Buradaki dinlendiyi de aynı şekilde "yaptığı işten çekildi" anlamında yorumlamak sağlıklı olmaz, bu sefer tanrısı sürekli aynı şeyleri tekrarlayan bir spamcı durumuna düşürürsünüz.

Bariz bir şekilde işi bittikten sonra Tanrının dinlenmeye çekildiği ve bunun da 7.gün olduğu açıktır. 7 rakamı ise rastlantısal değildir, yani Hristiyan inancına göre laf olsun diye 7. günde dinlenmemiştir tanrı. 7 Hristiyanlık ve birçok dinde kutsal olarak nitelendirilen bir rakamdır.

Ek not, Tanrının dinlendiği gün yahudilerde ise Cumartesidir. Musevilerin Şabat günü de buradan gelmektedir.
Meraklıları tıklayarak buradan okuyabilir.

Yazan: A.Kara

FİLİPİN DEVLET BAŞKANINDAN KİLİSEYİ BOŞLAYIN AÇIKLAMASI

Dini Haber, Haberler, Filipin Devlet Başkanından Kilise Karşıtı Söylem, Rodrigo Duterte kiliseye gitmeyin dedi, Filipin Devlet Başkanı "Bu nasıl din, nasıl tanrı?", Piskoposların yolsuzlukları, Rodrigo Duterte
FİLİPİN DEVLET BAŞKANINDAN HALKA ÇAĞRI
Daha önceleri "Tanrının varlığını ıspatlayan olursa istifa edeceğim" diyen, popüler liderler arasında adını duyuran Filipin Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, belediye aşkanlığı yaptığı Davao kentindeki bir törende halka seslenerek katolik kiliselerinin ayinlerine gitmeyin çağrısında bulundu ve sebep olarak ise kilisenin öğretilerinin bulunduğumuz çağdan kopuk, geri kalmış olmasını ve din adamlarının da sürekli yolsuzluk yaptığını gösterdi.

 Rodrigo, kiliseye gitmeyin dedikten sonra ise şu tavsiyede bulundu:
"Kendi evinizde bir ibadethane kurun, o budalalara (din adamları) para ödemek için kiliseye gitmeyin" dedi ve öğretilerine çağdışı dediği Vatikan için şunları ekledi:
"3000 yıl önce yaşamış olanlar nasıl olacak da bugün yaşananları öngerecek yada yansıtacaklar? Bugünün dünyası hakkında ne biliyorlar ki?"

Rodrigo D. daha önce Papa Françis'e O.Ç. ve tanrıya da salak diyerek bazılarını şaşırtmıştı, bu sefer ise kiliselerin cemaatlerine seslenerek onlara piskoposlara para vermeyin dedi. Sebep olarak ise piskoposların hem yolsuzluk yaptığını hem de bu da yetmezmiş gibi devlettten makam arabası talep ettikelerini dile getirdi.

Bazılarınız neden özellikle katolik kilisesi hakkında konuşmuş diyebilir, bunun sebebi Filipinlerin en kalabalık katolik nüfusuna sahip olan ülke olması. Sırf katolik öğretilerinden dolayı insanların büyük çoğunluğu birbirinden boşanamıyor veya kürtaja başvurmuyor.

BU NASIL DİN?
Rodrigo yazın gerçekleştirdiği bir konuşmasında ise şöyle demişti:

“Adem onu (elmayı) yedi ve sonra kötülük doğdu… Kim bu aptal Tanrı? Eğer durum buysa o (Tanrı), aptal bir o… çocuğu.  Mükemmel bir şey yaratıyorsunuz ve sonra baştan çıkartan ve işinizin üstünlüğünü yok edecek olan bir olay tasarlıyorsunuz.”

“Bu anneniz ve babanızın günahıydı. Siz daha doğmamıştınız ama yine de ilk günaha sahipsiniz. Ne biçim bir din bu? Bunu kabul edemem.”

Kaynak: Religion News

SÜLEYMAN PEYGAMBERİN TÖVBESİ (KURAN VE TALMUD)

din, islamiyet, Hz Süleyman'ın tövbesi, Süleyman'ın tövbesi, Süleyman'ın cinleri, Süleyman neden tövbe etti, Kur'an ve Talmud, sizden gelenler, Aşmoday, Süleymanın içine giren cin,
SÜLEYMAN'IN TÖVBESİ VE TALMUD'UN KURANA ETKİSİ

Sad Suresi(38.Sure) 34-35
34 - Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.
35 - Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi.

Şimdi arkadaşlar bu olayı anlamak için müfessirler çok uğraşmış. Tahtının üzerine bırakılan cesed ne ? Oğlu diyen olmuş , gerçekten Talmud'taki öyküdeki gibi şeytan diyen olmuş gibi gibi..

Şimdi metinlerarası bir bakışla bu durum açık görülüyor aslında.

Talmud'un Gittin Bölümü 68. maddesinde bir hikaye var uzunca. O hikayenin bizi ilgilendiren kısmında kısaca şöyle bir anlatım yer almakta:

 Aşmoday adında şeytanların(demonların,cinlerin) lideri bir varlık var. Bu varlık Süleyman'ı yanıltıp bağlı olduğu zincirleri çıkarttırıyor (Süleyman bu cini Tapınak'ı yapmak için kullanıyormuş ve bağlamış tehlikeli olduğu için ) ve  içinde Tanrı'nın Kutsal İsmi yazan (YHWH-Yahve)  Süleyman'ın yüzüğünü de çıkarmasını sağlıyor. (Süleyman bu yüzükle korunuyor bu kötü varlıklara karşı sanırım.)


Daha sonra Süleyman'ın yüzüğünü yutup onu dünyanın öbür ucuna fırlatıyor ve onun tahtına geçiyor. İlgili Talmud bölümünde Süleyman'ın sonra Sanhedrin adlı Yahudi dini kurulun/mahkemenin/konseyin de yardımıyla tahta döndüğü de yer almakta. İki haham arasında da tartışılmış Süleyman'ın akıbeti.

Biri demiş ki ''Hayır Süleyman hikayenin sonunda halktan biri olarak öldü, yani tahtı son yıllarında Aşmoday adlı cin ele geçirdi''.

Diğeri de karşılık olarak demiş ki: ''Yok öyle bir şey önce kraldı, sonra Aşmoday yüzünden tahtan indirildi ama en sonunda tekrar kral oldu''.

Kuran'ın bu hikaye çerçevesinde hangi görüşte olduğu da açığa çıkıyor çünkü Kur'an'a göre Süleyman kafir olmadı ve tevbe etti. (Bakara Suresi 102 ve Sad Suresi 35)

Durum açıkça görülüyor.. Kur'an bir kez daha Talmudik ve diğer hikayelerde görüldüğü gibi (örneğin Zulkarneyn/İskender hikayesi) Süryani geleneğin yoğun etkisinde olduğunu bize gösteriyor.

Kaynaklar:
●GİTTİN 68 B:14
"Solomon kept Ashmedai with him until he completed building the Temple. One day he stood with Ashmedai alone. He said to Ashmedai: It is written: “For him like the lofty horns of the wild ox” (Numbers 24:8), and the Sages say in explanation of the verse: “Like the lofty horns”; these are the ministering angels. “The wild ox”; these are the demons. In what way are you greater than us? Why does the verse praise your abilities and powers over those of human beings?"
●KUR'AN (SAD SURESİ, BAKARA SURESİ)

SİZDEN GELENLER | Yazan: A-gnostic

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

İLK UZAYA ÇIKIŞ VE MÜSLÜMAN İDDİASI

din,Müslüman takiyesi, sizden gelenler, Kur'an'ın gizemleri, islamiyet, Kur'an'da uzay yolculuğu,Takiye,Meryem suresi,Kur'an'da Sputnik
Takiyeci hanım burada Meryem suresinin uzaydan hatta ilk uzay yolculuğundan bahsettiğini yani bunun önceden bilindiğini ve Kur'an'da yazdığını söylemiş. Peki bakalım Meryem suresinde ne yazıyor:
54 Bu kitapta İsmâil’i de okuyup an. O gerçekten sözüne sadıktı; elçi-peygamberdi.
55 Halkına namazı ve zekâtı emrederdi ve rabbinin rızâsına ermişti.
56 Kitapta İdrîs’i de okuyarak an. Hakikaten o, pek doğru bir insandı ve bir peygamberdi.
57 Onu üstün bir konuma getirdik.

Şimdi ayetlere bakınca olayın hiçte iddia edildiği gibi olmadığı aşikar. Birini üstün bir konuma getirdik demek onu uzaya gönderdik anlamına gelmez. Kaldı ki uzaya gönderdik desin, 56.ayette üstün konuma getirilen kişinin İdris olduğu söyleniyor. Yani 57.ayette üstün konuma getirdik dediği kişi babam değil, 56.da da yazdığı üzere İdris.
Peki Kur'an bu ayette Rusların yaptığı ilk uzay yolculuğundan bahsediyor diyen hanımefendiye sormak istiyorum İdris Rus muydu? İdris 1900'lerde mi yaşadı?

Yani Kur'an bu ayette uzay yolculuğundan falan bahsetmez. Rusların uzaya gidişini falan bilmez. Burada İdris'e makam olarak verilmiş ayrıcalıktan bahsedilir (bilindiği üzere İbrahimi dinin tanrısı sürekli birilerini diğerlerinden üstün kılmayı sever).

Yani 57. ayete bakıp böyle bir anlam çıkarmak neyin kafasıdır bilmiyorum. Komik bir şekilde Rusların Sputnik 1'inden haber veriyor demeye getirmişsiniz ama yukarıda da yazdığım şekilde her yönden FOS bir iddia.

Komik olan ise Sputnik'in fırlatılma tarihini de yanlış biliyor olmaları, doğru tarih 4 Ekim 1957, saat 19:28'dir.

Yani sizin mantığınızla gizem aramaya kalkarsak bu tarihe göre 19, 28 yapıyor.
Peki bakalım Meryem suresi 28. ayetinde uzaydan mı bahsediliyor:
28 "Ey Hârûn’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi."

Evet hakikaten uzaydan bahsediyormuş... Çoğu zaman olduğu gibi iffet, namus, cinsellik vs. Yani konu uzay değil, cinsellik...

SİZDEN GELENLER | Yazan: Agir Han

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

HİLAL VE YILDIZIN TARİHİ

A, din, islamiyet, Antik semboller, Hilal ve yıldız, Hilal ve yıldız sembolü, İslamiyetin sembolü, Camilerin tepesindeki ay, Ay tanrısı Sin ve İslam, İştar, Şamaş, Mezopotamya'da hilal ve yıldız,
Hilal ve yıldızın birlikte (ortak) kullanımı ilk olarak İsrail'dir ve antik İsrail krallığında yanyana kullanılmışlardır. MÖ. 13-14. yüzyıllarda Moabites tarafından kullanılmış olan bu sembol kendisine ait olan mühürlerde sıkça göze çarpmaktadır.

İslamiyetin sembolü olan hilal ve yıldız figürü aynı zamanda antik Sümer'de de en çok kullanılan öğelerdendir. Hilal, Ay Tanrısı "Sin"i temsil ederken yıldız ise Ishtar (İştar)'ı aynı zamanda Roma mitolojisindeki Venüs'ü sembolize eder.
Antik Sümer'de bu iki sembole ek olarak "Şamaş" adı verilen bir güneş diskinin de kullanımı yaygındır. Sümer medeniyetinde bu 3 sembol kullanılırken:
Ay: Sin'i, yıldız: İştar'ı, güneş: Şamaş'ı temsil etmektedir. (Arap diline Şems -güneş- olarak geçen Şamaş Asur ve Babil'de güneş tanrısı olarak tapınılmış bir ilahtır)

Hilal ve yıldızın bir arada kullanımı Mezopotamya medeniyetlerinde de görülmektedir. M.Ö. 147'de Kral 1. Mithridates, M.Ö. 58-38'de 2. Orodes ve M.Ö. 38-2'de 4. Phraates tarafından basılmış olan antik paralarda bu semollerin kullanılmış olduğu görülmektedir.
Kaldı ki yukarıda sayılan kişiler kullanmadan tam 2 milenyum yıl önc Elam devleti tarafından da kullanılmış, Babil mitolojisindeki zamanın ve ayın tanrısı Sin, güneşin kudretli hakimi, yeryüzü ve cennetin yargıcı olduğuna inanılan Şamaş ve yıldız tanrısı İştar sembolize edilirken bunlar babil krallarının güçlerinin kaynağı olarak kullanılmıştır (antik Mısır'da firavunların gücünü tanrıdan aldığını söylemesi gibi).

Fakat bu sembollerin İslam öncesi kullanım yerleri ve onlara ne şekilde tapınıldığı bilinmesine rağmen hiçbir Müslüman:
"Neden İslamiyet'in sembolü de "hilal"dir?
"Putperestliğe tepki olarak doğduğu söylenen bir din neden kendinden önceki putperestlerin kullandığı sembolleri aynen kullanmaya devam eder?"
diye düşünmüyorlar...

Kaynaklar:
Irving L. Finkel, Markham J. Geller, Sumerian Gods and Their Representations, Styx, 1997, p71,
André Parrot, Sumer: The Dawn of Art, Golden Press, 1961,
A.H. van Zyl, The Moabites, Brill, 1960, pp 111-112, pp 157-158,
Othmar Keel, Christoph Uehlinger, Gods, Goddesses, and Images of God in Ancient Israel, Fortress Press, 1998, p322,
John Hansman, "The great gods of Elymais" in Acta Iranica, Encyclopédie Permanente Des Etudes Iraniennes, v.X, Papers in Honor of Professor Mary Boyce, Brill Archive, 1985, pp 229-232,
Michael R. Molnar, The Star of Bethlehem, Rutgers University Press, 1999, p78

Yazan: A.Kara

İSLAM EVRENSEL MİDİR?

Aftiel, din, islamiyet, İslam evrensel midir?, İslam tüm insanlığı kapsar mı?, Kur'an evrensel midir?, Kur'an'da cinler, Arap inanışında cinler, Marid cini, Cinler
İslamistler İslam dininin her döneme ve bölgeye hitap edebileceğini öne sürerler. Acaba bu iddialarının doğruluk payı ne kadar? Dedikleri gibi evrensel bir kitap mı yoksa 6-7. yy. Arap kültürüne mi ait?

En’am 92. ayete bakacak olursanız Kur’an ın tüm dünyaya hakim olmak gibi bir amacının olmadığını fark edersiniz. Bahsi geçen ayette Kur’anın Mekkeye (oradaki deyim ile şehirlerin anasına) ve çevresine indiği anlatılmaktadır. Eğer Kur’an dedikleri gibi evrensel bir kitap ise Tanrı neden bu kadar yerel bir amaçla konuşmuştur?

Hicab. Yani baş örtüsü veya türban. Bu İslamiyet öncesinde Arapların kullandığı bir kıyafettir. İslamiyetten sonra ise kullanımı erkeklerin kadınları görüp etkilenmemesi için kadınlara zorunlu kılınmıştır(!). Yine Tanrı Arap kültüründen bir ögeyi kullanarak kendi istediğini gerçekleştirmiştir. Üstelik amacını başaramamıştır bile. Tesettür giymenin asıl amacı kadını gösterişten uzak tutmak ve erkeklerden sakınmasını sağlamaktır. Ancak günümüz Müslüman erkeklerinin kızları ve eşleri (Müslüman kadın demedim farkındaysanız çünkü Müslüman kadın diye bir şey yoktur. Müminlerin hanımları ve kızları vardır ki bu da başka bir günün konusu) tesettür takmakla beraber bir kova makyaj malzemesi kullanmaktadır veya sadece baş örtüsü takıp günlük giyilebilecek kot pantolon veya tişört giymektedirler. Bu durumda tesettürlü olmanın ne anlamı kaldı ki?

Diğer bir İslamiyet öncesi Arap kültürü ögesi ise cinlerdir. Bildiğiniz üzere cinler Kur’anda büyük bir yer kaplamaktadır. Ancak onlar da diğer birçok içerik gibi İslamiyet ile birlikte gelmemiştir. İslamiyetten önce de var olan “Marid” vb. Arap mitolojisi varlıklarındandır. Arap mitolojisinde cinler elementlerle özdeşleştirilmiştir. Ancak bu elementler bizim şu anki kullandığımız elementler tabloundakiler değildir elbet. Su, toprak, ateş ve havadır. Marid dediğimiz varlık da su cinidir. Diğer cinlerin arasında en güçlü olan ama en az bulunan cindir. Eğer İslamiyet dedikleri gibi eski cahiliye dönemini yıkıp yerine daha akılcı bir durum getirdiyse dilekleri yerine getirdiklerine inanılan ve varlıklarına dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmayan bu varlıkları neden kendi sözleri içerisine sokmuştur?

İslami cezalar da yine eski yüzyıllardan kalma cezalardır. Suçluyu yere yatırıp falakaya tutmak, taşlayarak öldürmek, kafasını kesmek, ellerini çapraz şekilde kesmek. Tamamı ya canicedir ya da anlamsız ve çocukçadır. Tanrı resmen utanmasa kafalarını bir tahtaya geçirip domates fırlatın diyecektir. Günümüzde ötenazi hakkında tartışmalar yapılırken İslam zina cezası olarak ayaklara halk arasında sopa vurulması cezasını uygun görüyor. Şimdi lütfen söyler misiniz bunun neresi evrensel?

Zuhruf suresi 3. ayete bakacak olursanız Tanrı bizim Kur’anı daha iyi anlamamız için onu Arapça indirdiğini söylediğini görürsünüz. Günümüzde bile 7.53 milyar insan arasından sadece 220 milyon kişi konuşuyor. Yani dünyanın büyük bir kısmı Arapçadan bihaber. Peki bu durumda Tanrı neden Kur’an ı en çok konuşulan dillerden birinde göndermedi? Mesela Çinceyi konuşan 1.3 milyar kişi var. Tanrı en azından Çince gönderseydi dünyanın yaklaşık olarak çeyreği sıkıntı çekmeden Kur’anı anlayabilir ve üzerine düşünebilirdi.

Ayrıca Kur’anın Türkçeye çevrilmemesi, çevrilse bile Türkçe okunmaması da bu dinin bir Arap dini olduğunun diğer bir göstergesidir. İlla Kur’an ı Arapça okuyacaksın. Türkçe veya başka bir dilde okursan anlamını mı yitiriyor? Ya da tam çevrilemiyor diye mi Arapça okuman lazım? İyi de zaten çevrilemiyorsa nasıl bu anlamadığımız kitaptan sorumlu tutuluruz?

Kur’an 6-7. yy. Arabistan yarımadası yaşamını günümüze ve ülkemize aşılamayı günümüzde gayet iyi de başarıyor. Normal bir günde bedevi gibi gezenler mi dersiniz, karalar içinde suratı bile görünmeye kadınların etrafta korku filmi unsuru gibi gezmesi mi dersiniz her şey var.

Bir sonraki yazıma kadar modern kalın, mantıklı kalın.

Yazan: Aftiel

HİNDİSTAN'DA 4 YAŞINDAKİ ÇOCUK TOPLU TECAVÜZE UĞRADI

Haber
haber, Dini Haber, Haberler, Tecavüz haberleri,Hindistan'da tecavüz,Tecavüzcüye idam yasası,Hindistan'da 4 yaşındaki çocuğa toplu tecavüz,din, Cinsel istismar,
Yılan sokması nedeniyle Uttar Pradeş eyaletinde yoğun bakımda yatan ve tedavi görmekte olan 4 yaşındaki bir kız çocuğu 5 adamın toplu tecavüzüne uğradı, olay sonrası soruşturma başlatıldı.

Tecavüzün anlaşılması ise ilk olarak kız çocuğunun büyükannesine bir hemşir ile 4 adamın kendisine saldırdığını söylemesi ile ortaya çıktı. Yakalanan bir kişi gözaltında fakat diğerleri aranıyor.

Tecavüz vakalarının artması nedeniyle cezaları ağırlaştıran Hindistan'da tecavüz vakaları durmuyor. Daha önce de Yeni Delhi'deki bir otobüs yolculuğunda bir öğrenci toplu tecavüze maruz kalmış ve sonrasında tecavüzcüleri tarafından öldürülmüştü. 

12 yaşından küçüklere tecavüzün cezasının idam olduğu Hindistan'da yetişkinlere tecavüzün cezası ise 20 yıla çıkarılmasına olanak tanınmıştı.

Haber Tarihi: 05.11.2018
Kaynak: BBC

Admin Notu: Benzerliklerin farkında mısınız? Cinsel açlığın, tecavüz vakalarındaki yüksekliğin? Hindistan halkı ile ülkemizdeki halkın eğitim seviyesinin benzerliğinin? Oranın da dinin baskın halde yaşandığı bir toplum olduğunun farkında mısınız?

Hatta gördüğünüz gibi tecavüz yasasını yaşa göre kategorize etmişler. Bu absürd yasa eğer hatırlıyorsanız aynı şekilde günümüz hükümeti tarafından önerilmiş, halk tarafından "tecavüze uğrayanın yaşı mı olur, yaş ayrımı olmasın" tepkileri yükselmişti.
Ülkemizde tecavüz suçu için idam yasası isteniyor, idam cezası olan Hindistan'da tecavüz vakaları yine de durmuyor.

Bu ne demek?
Her zaman dediğim gibi, ceza ile bir işi çözemezsiniz. Ne ceza verirseniz verin bir öküz yine öküzdür. Önemli olan onu daha çocukken düzgün bir eğitim ile (aile + okul) büyütmek, hayatlarını din adı altında kısıtlamamaktır.
Yoksa istenirse tecavüz edenin üzerine göktaşı düşüreceğiz diyin, öküz yine öküzdür, yine de tecavüz eder.

EĞİTİM, EĞİTİM, EĞİTİM...

DEİZM DERNEĞİ BAŞKANI İLE RÖPORTAJ

Deizm Derneği röportaj, Deizm derneği ile röportaj, Dini Haber, Haberler, Tanrı kimdir, Yaşamın amacı, deizm, Dine neden inanmıyorsunuz, Röportaj, A, Adem ve Havva, Deizm röportaj, deizm nedir,
Merhaba dostlar, yakın zamanda kurulmuş olan Deizm Derneği'nin başkanı Özcan Pali ile röportaj gerçekleştirdim ve ona sosyal medyada merak edilen yada ağızlarda gevelenen soruları yönelttim (hatta bazılarını sorarken sorunun saçma olduğunu biliyordum ama maalesef bu soruların internette yazıp çizen, karalama kampanyası yapanlar için cevaplanması gerekiyordu).
Dernek başkanına zaman ayırdığı için teşekkür ederken sizleri de röportaj ile baş başa bırakıyorum.

Sosyal medyada deizmi sapıklık gibi göstermek için, bu derneği hükumetin kurduğu gibi birkaç iddia gördüm. Birde sizden dinleyelim.

Aslında bu söylemler yersiz değil. Birilerinin böyle düşünmesi çok makul çünkü tarih oldukça fazla komplonun kurulduğunu bize öğretir. Bu iddiaları ben de duysaydım yeni kurulmuş bir derneğe temkinli yaklaşırdım. Çünkü böyle diktatörlüğe giden bir hükumetten de ancak böyle kurnazca planlar beklenir. Ancak yine de böyle söylentileri benim bir şeyler söyleyerek ortadan kaldırmam suni bir çaba olur. Bu, Kur'an’ın tanrı sözü olduğunu iddia eden bir kişinin kanıt olarak “kitap öyle diyor” demesi gibi komik olurdu. Ancak madem soruldu yine de cevaplayayım.
  1. Öncelikle temkinli olun, evet bu yeni kurduğumuz dernek sizlerin de dediği gibi bir böyle olabilir,
  2. Ancak ipuçlarının bunu böyle göstermediğini görün. Mesela kurucu üyelerden 3 tanesi zaten Ateizm Derneği’ne üyeler ve uzun süre Etkinlik Komisyonlarında yer aldılar ve canla başla çalıştılar.
  3. Bir diğer ipucu, dinsel geçmişleri, kariyerleri ve hiç siyasi ve bürokratik geçmişlerinin olmaması. Ayrıca hiçbiri devlet dairesinde bile çalışmış değil. 
  4. Ve diğer ipucu ise, dernek kurucularının 6 tanesi birbirlerini en az 20 senedir tanıyor olmaları ve aynı semtte oturmaları. Diğer 6 tanesi ise daha yakın zamanda tanışıp dost oldukları kişiler. Sanırım en azından bu ipuçları kaygıları giderecektir.
Deizm, ateizmden önceki duraktır sözü ile ilgili düşünceniz nedir? Sizce deizm bir aşama mı?

Hayır değil. Eğer öyle olsa idi. Dünya’nın çoğu seküler yaşam tarzını seçen deistlerden olmazdı.

Aslına bakarsanız Ateizm, kendisinde “Yaratıcı yoktur” dogmatik öğretisini taşıdığı ve mutlak hakikatin de bu olduğunu söylediği sürece, dinlerden farkı olmayacaktır.

Deizm ise doğal bir düşünce, inanç veya felsefe biçimidir. Kendisi mutlak hakikati bulduğunu söylemeden evrenin bir yaratıcısı olduğuna kanaat getirir.  Dinlerin öğrettiği gibi Yaratıcının insani nitelikte olduğunu söyleyenlere karşı, biz deistler de “öyle tanrı yok” diyerek, dinlerin tanrılarına karşı ateistiz. Ancak evrenin var edene karşı da değiliz. Deizm hiç kesimizi zorlamadan ve argümanlara dahi daha ihtiyaç duymadan akıl, mantık ve sağduyu ile varılan en doğru düşünce biçimidir. Böyle söylemler şunu söylemeye benzer. “CHP ye oy verenler en sonunda komünist olurlar” gibi oldukça temelsizdir.

Deizmin türleri var mı?

Evet. Bazı deistler Tanrının yaratma eylemini değiştirmeden, onun niteliğinde düşünsel bir tahminde bulunarak bazı alt deist düşünce biçimini edinirler. Spiritüel Deizm, PanDeizm, PanenDeizm vs. Burada bunların anlamlarını söylemek yerine en kolay WikiPedia’ya bakmalarını tavsiye ederim.


Türkiye'de dinsiz olmanın zorlukları neler?

Dinsiz olmak öncelikle toplumda hakaret niteliği taşımaktadır. Bunun önemli bir nedeni öğretilen egemen din anlayışından gelir. Egemen din anlayışı Sünni İslam’dır. Ve bu inanca göre dinden çıkmak Allah’a hakaret ve ihanettir ve sonu ebedi cehennemdir. Şimdi bu öğretiye göre inançlı bir kişi, dinsiz bir kişiye nasıl bakar. Tabi ki kendi Allah’ı dinsize nasıl bakıyorsa öyle. Peki kendi Allah’ı dinsize nasıl bakıyor. Hain ve cehennemde ebediyen yanmayı hak etmiş biri. O halde inançlı bir kişinin, dinsiz bir kişiye kendi tanrısından daha merhametli olmasını bekleyemeyiz. O nedenle oldukça zor olmasının yanında düşüncelerinizi söylemenin hayati tehlikesinin olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

İş yerinde düşüncelerinizi açıklamak işinizden olmanıza neden olabilir. Bu gerçekleşmezse size mobig uygulanır. Bu da olmazsa zaten iş arkadaşlarınız tarafından dışlanırsınız.

Aile durum daha da zordur. Hele alevi bir aileden çok inançlı ailelerde durum daha da vahim hal alabilir. Baba, cehennemi hak eden bir kafirin evde yaşamasına müsaade etmez. Bu hem inançlarına aykırıdır hem de komşulara ve akrabalara karşı utançtır. Dayak, baskı ve evden atma ve evlatlıktan reddetmeye kadar giden acı dolu bir yolculuk başlayabilir. Anne ise gözyaşları ve psikolojik baskı uygulayarak zaten yaralar. Laik ve demokratik bir ülkede yaşıyor olsak da iktidarın dindar ve dini kürsülerin ve cemaatlerin oldukça baskın olduğu ülkemizde durum bu şekildedir.

Bilindiği gibi deizm sapıklıktır gibi açıklamalar yapıldı. Deizmde sapık yakıştırmasını hak edecek bir durum var mı?

Bir kişinin hiçbir dine girmemesi sapıklık olabilir mi diye sormak lazım. Şöyle diyelim bir kişinin Müslümanken Hristiyanlığı seçmesi konu olsaydı Diyanet İşleri Başkanı aynı açıklamayı yapar mıydı? Hayır yapmazdı. O halde bu şu anlama geliyor. “Hangi dine giriyorsan gir sorun yok ama bir din seçmezsen sen sapıksın”

Bu anlayış bozuk bir zihniyetten gelir. Şöyle düşünülüyor. “İnsanların bir dini olmazsa, tüm kötülükleri yaparlar.” Bu anlayış çarpık bir anlayış. Bunu böyle söyleyenlere şu soruyu sormak lazım. “Sizler bir tarikata bağlı olmazsanız kötü biri mi olursunuz.?” Cevap Hayırdır. Ülkemizde Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile toplumsal gelişme sağlandığını hatırlatalım. Üstelik öyle olsaydı dinsiz yaşayan Avrupalıların ülkeleri oldukça tehlikeli ülkeler arasında olurdu. Deizm sapıklıktır iddiası oldukça asılsız, yersiz korku ve cehaletten gelir.

Derneğe üye olmak için neler gerekiyor? Üyelik ücreti ne kadar ve neden alınıyor?

İstanbul dışında olsanız bile bu, derneğe üye olmanıza bir engel değil.

Üye olmak için www.deizmdernegi.org sitemizden başvuru formunu indirip doldurmanız yeterli. Bu forma ekleyeceğiniz, 1) Resim, 2) Kimlik sureti, 3) E- devletten çıkartabileceğiniz ikamet belgesi yeterli. Bunları 3 şekilde kolayca bize yollayabilirsiniz:
1) Kargo
2) Elden
3) E-mail adresimize (deizmdernegiistanbul@gmail.com)

Ben derim ki en kolayı telefonunuzla bu 3 belgenin resmini çekin ve e-mail atın. Bu 10 dakikanızı alır. Yani derneğimize 10 dakikada üye olabilirsiniz. Aidatları sembolik tutuk. Aylık 10 TL'dir.

Deizm derneği neden gerekliydi?

Biz deistler dinsel baskı yaşıyoruz gerçekten. Fiziksel olarak yaşamak bir anlam katmaz insana. Düşünceleri ile vardır insan. Kendi ifade edemediği bir yerde yaşamak insan hakları ihlalidir ve zulümdür. Aslında düşüncelerimi açıklamak zulmü şöyle dursun, fiziksel ve dinsel baskı bizleri daha da yaşanılamaz kılar. Bu yaşamak gibi, nefes alamamak gibi bir şey.


Çoğu deist bir dernek kurulmasına ihtiyaç olunmadığını söylüyor, neden bu derneği kurdunuz, neden gerek vardı?

Böyle söylemelerini dar görüşlü olmalarına bağışlıyorum. Bunu bütün taraftarların Galatasaraylı olmalarını sağlayıp, takımı rakipsiz bırakmak gibi anlamsız bir girişime benzetiyorlar olabilirler. Ama iş öyle değil. Böyle dar görüşlü düşünenlere şu soruları sormak lazım.
  1. Anonim veya başka kötü niyetlerle yalanlar ve düşmanlıklarla dolu bir dinin varlığına devam etmesini arzuluyor musunuz?
  2. Çevrenizi saran dinin biat etme baskısı size çekici geliyor mu?
  3. Dinsel baskı görmek istiyor musunuz?
  4. Dinsel kölelik altında ezilen, batıl inanışlarla türlü korkular yaşayan, kendi bağnaz dinsel yaşamlarıyla başkalarını baskılayan insanların toplumda var olması ve artması sizi memnun ediyor mu?
  5. Hiçbir dine ait olmadan yaşayan, ama teşkilatlanmamış, dernekleşmemiş bir ortamdaki boşluktan yararlanan Diyanetin, toplum üzerinde egemen güç olma ve cemaatlerinin inançlarını toplumun inançları gibi gösterme, bazı sinsi retoriklerle kanalize etme girişimleri sizi mutlu ediyor mu?
  6. Dinsel karanlıkta yaşayan oldukça muhafazakâr insanların arasında yaşarken, onların ibadetlerini benimsemediğinizden, yerine getirmediğinizden dolayı hor görülmeye devam etmek istiyor muşunu?
  7. Eğer bu sorulara “Hayır” diyorsanız o halde neden bizler gibi derneklerin olması gerektiğini de cevaplamış olursunuz.
Eğer cevap vermekte yine zorlanıyorsanız biz cevabı verelim. Bizler insanların insanların ürünü olan dinlerden arınmasını, ayrılmaları ve batıl olan inançlarından gelen korkularından kurtulmalarını, tutsak oldukları inançları yüzünden başkalarının hayatlarını zehir etmemelerini, böylece din ve mezhep savaşlarına girmemelerini, laik devlet ve seküler toplum oluşmasını sağlayarak, ülke dünya barışına katkıda bulunmak istiyoruz.

Deklarasyonunuzda “Adem ve Havva gibiyiz” diyorsunuz. Adem ve Havva’ya inanıyor musunuz?

Bir metni gözden geçirirken, metnin ruhunu ve söylemek istediği şeyi iyi anlamak lazım. Eğer tek boyutlu okursanız her kelimeye takılır, arkasında aslında ne denmek istendiğini anlayamazsınız zaten.

Deklarasyonda “Adem ve Havva gibiyiz.” dedik. Ancak bu deklarasyon Ateist veya Agnostiklere hitaben hazırlanmadı. Bu deklarasyon inançlı kişilere karşı bir beyandır. Böyle olunca, bizlere sapık diyenlerin aslında kendi inandıkları Adem ve Havva’ya da sapık demiş olduklarını anlatmak istedik. Yani onların yanlış düşündüklerini, yine onların Adem-Havva öğretisi üzerinden göstermek istedik. Bunu anlamak bu kadar zor olmasa gerek. Şöyle düşünün, bizler deklarasyonumuzda “Biz deistler büyük bir aileyiz, her tür dinsel baskıya karşı Süpermen kadar güçlüyüz.” deseydik, o halde sizler bizlerin Süpermen’e de inandığımızı düşünecektiniz. Bu çok komik bir dar bakış açısı.

Bu derneği devletin, insanları fişlemek için açtığını düşünüyorum. Siz de polis olabilirsiniz?

Böyle düşünmek ile haklı olabilirsiniz. Netice de böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ancak şöyle düşünün. 12 Kurucu üyenin hepsi mi polis? Değil ise bir iki polis deistleri kandırarak dernek kurmaya mı kalkıştı? Komplo teorinizi bir an için makul bulsak dahi, iç işleri ve valilik tarafından onaylanmış bir derneğin içinde bulunmak, anayasal hakkımızı kullandığımız sürece ne sakıncası olabilir. Ayrıca zamanında Ateizm Derneği için de böyle düşünülmüştü. Ancak bunu böyle olmadığı derneği kuranların geçmişinden açıkça belli olur. Bir araştırma yapıldığında bunun böyle olmadığına çok rahat kanaat getirilebilir ancak hiçbir araştırma yapmadan veya yapmak istemeden peşin olarak bunu söylemek, Cumhurbaşkanı’na ABD ajanı demek kadar kolaydır.

Bu derneği madem açtınız, inancınız gereği o zaman kendi haline bırakabilirsiniz şimdi?

Bu soruyu bir deistin sorduğunu düşünemiyorum. Olsa olsa deizmi anlayamamış bir inançlı sormuştur. Deizm dindarlar arasında sanıldığı gibi, bir tanrının dünyayı yaratıp bir kenara çekildiği gibi bir inanç değildir. Öyle olsaydı deizm temelden saçma ve mantıksız olurdu. Böyle düşünüyor olanlarından dolayı deizm elbette öyle gelecektir. Deizm, tarihsel bir süreç geçirmiştir. Şu an Modern Deizm sürecindeyiz. 1800’lü yıllarda Hristiyanlıktan bağlarını koparmış ve dinsiz bir şekilde yaşayan deistler, yaratıcıyı yine de dinlerdeki gibi bir tanrı olarak betimlediler. Dinlerin hakikat olmadığı sonucuna vardıktan sonra Tanrı tanımı ile pek fazla ilgilenmediler ve Tanrı tanımı yine insan biçimci yani antropomorfik olarak kaldı. Öyle olunca tanrının neden müdahaleci olmadığı konusundaki soru sürüncemede kaldı ve cevaplanmadı, cevaplanmaya da pek meraklısı olmadı. Zaman ilerledikçe Deizm felsefesi, evrimsel kanıtlar ve diğer bilimsel kanıtlarla kendini bu konuda kendini daha da ileri götürerek olgun bir hal aldı.  Modern Deizmde antropomorfik bir tanrı düşüncesi yok. Yani Deizmdeki tanrı tanımı dinlerdeki gibi insan biçimci, duyguları ve insani nitelikleri olan bir tanrı değil. Bunun yerini aşkın yani insanüstü, doğa ve evren üstü bir bizim tanımlama yapamayacağımız bir tanrı anlayışı var ki bu da tam yerindedir. Çünkü tarih boyunca insanlar putlardan yaptıkları tanrılara bile kendi insani niteliklerini vermişlerdir. Şimdiki deizmdeki bu tanrı anlayışından sonra kimse onun evreni yaratıp bir kenara çekildiği gibi insani davranış tarzını ona yükleyemez. Dolayısı ile tanrı yaratmış bir kenara çekilmiş değil, o yaratma eyleminde bulunmuş bir güç, bir nedendir. Bu tanımdan sonra onun müdahaleci mi, değil mi konusunda şöyle söyleyebiliriz. İnsanlık tarihi, yaşanan acılar ve ıstıraplarla dolu insanlık tarihi bize şunu gösteriyor ki, insanlığı düşünen ve onunla ilgilenmek isteyen bir tanrı hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Müdahale diye konu edinenler tarihte geçmez sadece dinsel masal kitaplarında geçer. İkincisi, söz konusu tanrının, şu an bile, günlük yaşamımızla ilgileniyor olduğuna dair kanıt sunamayız. Müdahaleyi beş duyu organımızla algılayamıyoruz. Ve bilimsel, sosyal ve toplumsal bulgularımız yok. İnsanlar yine hala savaş, yoksulluk, adaletsizlik, hastalık ve daha çok sayabileceğimiz sıkıntılarla kendi çözümlerini üreterek mücadele ediyorlar. Asıl Tanrıya insani niteliklerini yükleyen ve kıyamete kadar dünyaya karışmayan bir şekilde tarif eden İslam'ın ve diğer dinlerin anlayışıdır ve oldukça mantıksızdır.


Bir Allah’ın varlığına inanıyorsunuz madem, neden O’nun bir din göndermediğine inanmıyorsunuz?

Olağan üstü şeyler, olağan üstü kanıtlar gerektirir. Dinler şimdiki insanlık için oldukça ilkel kalıyor. Şimdi birkaç örnek soru ile bu dinlerin tanrıdan mı yoksa zamane insanlardan mı geldiğine siz karar verin.
  1. Köleliği kim kaldırdı, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an mı yoksa Amerika Yurttaş Hakları ve diğer bildirgelerle insanlar mı?
  2. Çocuk haklarını kim en iyi savunuyor mu, söz konusu dinlerin kitapları mı Çocuk Hakları Bildirgesi ile insanlar mı?
  3. Kadınları cariyelikten kurtaran ve toplumun her alanında üretime katılmasını sağlayan söz konusu kitaplar mı yoksa insanların oluşturduğu medeni haklar mı?
  4. İnsanların refah ve konforuna hizmet eden bilimsel bulgu ve gelişmelere dinsel kitaplar mı neden oldu yoksa, dinlerden sıyrılan bilim adamları mı?
  5. İnsanlar daha çok dindar olurlarsa mı barış gelir dünyaya yoksa dinlerden sıyrılınca mı?
Bu sorular eğer eğer din değil, dinlerden sıyrılmış ve dini referans almayan insanlık yaptı diyorsanız, zaten bunları başaramamış dinlerin evreni ve kainatı yaratan bir tanrının eseri olmayacağını cevaplamış olursun.

Cehenneme inanmıyorsanız kötülük yapanın yanına yaptıkları kötülükler kar mı kalacak?

Yaşama dinsel pencereden bakarsanız, inandığınız insansı tanrıdan bir cezalandırma beklersiniz. Ancak yaşamın doğasını gözlemleyin. Doğadaki canlılar bir yaşam mücadelesi içindeler. Bütün canlılar birbirlerini yemekteler. Aynı türler bile kendi içinde savaş halindeler. Bir kaplanın bir ceylanı parçalamasından dolayı ceza almasını bekleyemezsiniz. Kendi içlerindeki mücadele kendi içlerinde kalır. Biz insan oğlunun da yaptıkları aramızda kalır. Buna tedbir olarak kanun ve nizamlar yaparken kendi içimizde cezalandırma yöntemini geliştirmişiz. Toplum içinde belirlediğimiz kanunları çiğneyenler olursa kendi oluşturduğumuz kanunlarla cezalandırıyoruz. Üstelik kötülükler görecelidir. Geçmişte ülkelerin ülkelere saldırması çok doğaldı ve suç değildi. Birleşmiş Milletlerin Kurulmasından sonra konulan kanunlar sayesinde çıkar amaçlı savaş açan ülkeleri kötülük yaparak suçlamış olduk. Bir yerde kanun konmamış ise yapılanlar suç değildir. Kanun konulduğu için eylemleri suç sayıyoruz. Adolf Hitler’in yaptığı kötülüklerden örnek vererek onun nasıl olurda deist düşünceye göre ceza almayacağını soruyorlar. Adolf Hitler’i savaş ilan edip işgalci olarak suç işlediğini ve tanrısal adalet ile cezalandırılmasını arzu edenlere, Osmanlı Padişahlarının da aynı şeyi, fetih arzusu ile yaptığını hatırlatmak isteriz. Ama Adolf Hitler’i katil ilan edip Osmanlı işgallerini fetih diye anmalarının nedeni, birinde birleşmiş milletlerin olmayışı diğerinin oluşudur. Birleşmiş Milletler yokken kötülük değildi, yasa koyucu olarak Birleşmiş Milletler olunca kötülük sayıldı. O halde sonuç şudur. Kötülük nesnel değil özneldir ve tarih içerisinde ve toplumdan topluma değişir ve kötülük yapanlar cezalarını oluşturduğumuz kanunlar sayesinde cezalandırılır. Kanundan kaçanlar ise ölünce bir yerlere kar götürmeyecekler. Onların suçları ya hapistir ya da kanundan kaçak yaşamaları gibi zorlu yaşamlarına mal olur ve bununla beraber vicdanları iyi bir yaşam sürdürmelerini engeller. Dahası suç işlemiş kişilerin kanundan kaçmaları da bizlerin, adalet sistemimizin acizliğidir. Kötülük konusunda son sözümüz şudur. Biz insanlık ailesi olarak birbirilerimize yaptığımız kötülük doğanın ve doğada yaşayan diğer canlıların ilgi alanı olmadığı gibi yaratıcının da müdahalesini gerektirmediğini görüyoruz.  Kol kırılır içinde kalır.

Yaşamın amacı nedir sizce?

Evrimsel süreç ne için yaşadığımızı değil nasıl yaşamamız gerektiğini söyler. Bazılarına göre yaşamın amacı neden yaşadığımızdır, bazılarına göre de nasıl yaşadığımız yaşamın amacıdır. Yaşamın amacının neden yaşadığımız sorusuna verilecek cevap olduğunu söylüyorsanız, bunun cevabının evreni var edende saklı olduğunu ve “Meraklanmayın güvenli ellerdeyiz.” demekle yetineceğimizi söylemek isteriz.

Tanrı kimdir?

Tanrının kim olduğu sorusu, dinlerin antropomorfist anlayışının ürünü. Bizler tanrıyı kişi olarak görmek zorunda değiliz. Dinlerin anlayışıdır bu. Tanrı bir kişi midir, şahıs mıdır ki biz onun kim olduğunu söyleyebilelim. Kendisinin bizlerle etkileşim halinde olduğu kadar biz onunla etkileşim halinde olabiliriz. Başka türlü Tanrının niteliği hakkında öznel düşüncelerden öteye geçemeyiz. Belki de tanrının kim olduğu sorusu yerine tanrının ne olduğu sorusu doğrudur. Dolayısı ile bu bilgiye sahip olamayız şimdilik. Ama tanrının, “Evreni Yaratıcısı” olarak veya ”Evreni var eden” olarak belki de “Varlığımızın Nedeni” diye tanımlayabiliriz. Bu tanımlardan öteye geçmek dinsel öğreti uydurmaktan öteye geçmez.

Tanrının bizi ve evreni yaratmaktaki amacı nedir?

Bunu bilmek tanrının ne veya kim olduğu ve neden var olduğu sorusu ile aynı gizeme sahiptir. Bu sorulara cevap veremiyoruz, verseydik neden var olduğumuz sorusuna da yanıt bulurduk. Dediğimiz gibi tanrı ile etkileşimde olduğumuz kadar onun hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Tarih kendisinin bizlerle etkileşim halinde olduğunu nesnel olarak ispatlayamamıştır.

Neden bir Tanrıya inanmak zorunda hissediyorsunuz?

Bu soruya bir soru ile cevap arayalım. Sizler evrende başka yaşam formları olduğuna inanıyor musunuz? İnanıyorsanız neden inanmak zorundasınız? Sizlerin şöyle cevaplandırdığını duyar gibiyim. “Bizler evrende başka yaşam formları olduğuna inanmak zorunda değiliz. Sadece milyarlarca galakside neden yalnız olduğumuzu düşünelim ki. Netice de biz varsak, başka galaksilerde başkaları da vardır.” Diye bir mantık yürüterek bir sonuca varırsınız. Bizler bir tanrıya inanmak zorunda olduğumuzdan dolayı değil. Sadece biz var isek onun da olduğu makul ve mantıklı. Hem evrende neden hiçbir şey yerine bir şeyler var? Bu soru, bir Yaratıcının olduğu konusunda bize mantıksal bir çıkarım sağladığı için onun olduğunu düşünüyoruz.

Röportajı Gerçekleştiren: Din ve Mitoloji (A.Kara)
Röportaj Yapılan Kişi: Deizm Derneği Başkanı Özcan Pali