HABERLER
Dini Haber
Mitoloji ve din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mitoloji ve din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MİTOLOJİK PEYGAMBER "İDRİS"

Yazan: Mehmet W. Gündoğdu
MWG, din, İdris, Hz İdris, Enoş, Enoch, yahudilik, islamiyet, İdris'in mitolojik kökeni,Mitoloji ve İdris, Hanok, din ve mitoloji, Mitoloji ve din, İdris'in miracı, Osiris ve İdris, Mitolojide İdris,

MİTOLOJİK PEYGAMBER: İDRİS


Din kaynaklarına göre; İdris’in, Âdem’den sonraki 7. Kuşaktan olduğu söylenilir. Şit peygamberin torunlarından Yeret’in oğlu İdris, Kuran ve Tevrat’tan başka öteki din kitaplarında da adı geçen peygamberlerdendir. Bazı kaynaklara göre peygamber değil ermiş bir kişidir. Babil ya da Mısır’da doğduğu söylenir. Kendisine otuz sayfalık kitap indirilmiş. Çeşitli hadislere göre; ölmeden tanrı katına çıkan kimine göre dört, kimine göre dokuz kişiden birisidir. Yetmiş iki dil ile konuşarak, her kavme kendi diliyle seslenip, dine davet etmiş.

İslam yazılı kaynaklarında İdris peygamberin adı Ahnut-Uhnut ya da Unnuh, batı dillerinde aslı İbranice olan Hanok’tur. Tevrat’ta da Hanok olarak anılır. Kuran’da iki yerde; Meryem ve Enbiya surelerinde adı İdris olarak geçer.

Eski Mısır tanrısı Osiris’in İdris olduğu ileri sürülür. Bununla birlikte Tevrat’ta İdris’e karşılık gelen Osiris’le ilişkilendirilir. Değişik inanç kitaplarında ve yazılı söylencelerde antik Mısır tanrısı Thot, Sümer ve Babil tanrısı Enlil ve antik Yunan tanrısı Hermes’in aslında İdris olduğu iddia edilir. Bu yazılı söylencelerde anlatılanlarla İdris’in yaşadığı olaylar birbirine çok benzer. Bu söylencelerin hepsinde ortak olay ve özellikleri görmemek için kör olmak gerek. Yani, İslam’ın içine; antik Yunan, antik Mısır ve Sümer’den alınmış olayların benzerliğine rastlantı denilebilir mi?

Tevrat’ın 5. Bölümünde Hanok şöyle anlatılır: “Yeret 162 yaşındayken oğlu Hanok doğdu. Hanok'un doğumundan sonra Yeret 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Yeret toplam 962 yıl yaşadıktan sonra öldü. Hanok 65 yaşındayken oğlu Metuşelah doğdu. Metuşelah'ın doğumundan sonra Hanok 300 yıl Tanrı yolunda yürüdü. Başka oğulları, kızları oldu. Hanok toplam 365 yıl yaşadı. Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı.”

TDV İslam Ansiklopedisi, 21.cilt 478- 480 sayfaları arasında İdris hakkında verilen ayrıntılar hadis ve Kuran yorumcularına dayanmaktadır. Kısaltarak aldığımız bu bölümdeki bilgiler şöyle:

“Müslüman müellifler, Kuran’daki bilgilerden hareketle ve Kuran dışı kaynaklardan, özellikle de Kitâb-ı Mukaddes, apokrif eserler ve rabbânî literatürden faydalanarak İdris’i, Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan ve semaya kaldırılmış olan şahsiyetlerden (Hanok [Hanokh, Enoch, Uhnûh], İlyâ [İlyâs] veya Hızır) biri olarak kabul etmişlerdir. Diğer taraftan İdris, Hermes’le de bir sayılmıştır. İbnü’l-Kıftî, İdris’le ilgili şu görüşleri nakleder: Bazıları onun Mısır’da doğduğunu ve adının Hermesü’l-Herâmise olduğunu söylemektedir. Yunancada adı Ermis olup Arapça’ya Hermes olarak geçtiğini söyleyenler de vardır. İbraniler ona Hanûh demektedir, bu isim Uhnûh olarak Arapçalaştırılmıştır. Allah kitabında onu İdris olarak adlandırmaktadır (Mustafavî, et-Taḥḳīḳ, “drs” md.; İbnü’l-Kıftî, s. 1-2). Bîrûnî, Hermes’e İdris de denildiğini, bazılarının Buda’yı Hermes olarak kabul ettiklerini nakleder (el-Âs̱ârü’l-bâḳıye, s. 206). Müslüman müelliflerin hepsi İdris’in, Kitâb-ı Mukaddes’teki rivayete göre ebedî hayata ermiş olan veya Kitâb-ı Mukaddes dışı Yahudi dinî literatürüne göre ölmeden cennete giren Hanok (Honoch) olduğunu kabul eder. Bu görüşü benimseyen ilk müellif Taberî’dir (Târîḫ, I, 170). Fahreddin er-Râzî (XXI, 233), Nesefî (III, 265), İbnü’l-Esîr (I, 62) ve diğer müfessirler de İbrânîler’in Uhnûh’u ile Müslümanların İdris’inin aynı kişi olduğunu söylemektedir… toplam 365 yıl yaşar. Nihayet gözden kaybolur, çünkü onu Allah almıştır (Tekvîn, 5/21-24); şu halde o ölmemiştir (İbraniler’e Mektup, 11/5). …Hakkında Kitâb-ı Mukaddes dışında Talmud ve Midraş ile apokrif literatürde de bilgiler bulunan Hanok’un bir peygamber mi yoksa kutsî bir şahsiyet mi olduğu konusu Yahudi âlimleri arasında tartışmalıdır. Aggadah’ta (Yahudilerin Talmud ve Midraş’ın kıssalar, efsaneler, alıntılar, darbımeseller, folklorik temalar içeren bölümlerine verdikleri isim) Hanok, ölüm acısını duymadan cennete giren dokuz sadık insandan biri olarak gösterilir.


Yahudi kaynaklarındaki bilgilere göre Hanok, gizli bir yerde sadık bir insan olarak yaşarken bir melek kendisine gelir ve bu inzivadan çıkıp Tanrı’nın yolunda gitmeleri için insanlara öğretmenlik yapmasını ister. Bunun üzerine Hanok 243 yıl öğretmenlik (peygamberlik) yapar ve bu dönemde dünya huzur ve barışla dolar; hatta bütün krallar ve prensler ona boyun eğer. İnsanoğluna yaptığı hizmetlere karşılık Tanrı onu gökte de meleklerin kralı yapmaya karar verir ve şimşek gibi savaş atlarının çektiği alev saçan bir arabayla kendisini semaya alır. Tanrı Hanok’a muhteşem bir elbise ve gözleri kamaştıran bir taç giydirir. Ona hikmetin bütün kapılarını açar ve kendisine “Metatron” (bütün semavat sakinlerinin prensi ve başı) adını verir, bedenini bir şuleye dönüştürür, onu fırtına, kasırga ve gök gürlemesiyle kuşatır (EJd., VI, 794).

Hanok, mistik Yahudi grupları içerisinde kendisine büyük önem verilen bir şahsiyettir. Bu gruplara göre bazı melekler özel bir mazhariyete erişmiş olup bunların en başında Metatron yer alır. Böylece o baş melektir ve diğerlerinin prensidir. Merkabah literatürüne göre Metatron, Hanok’un beşerilikten kurtulmuş ve melekleşmiş hali olup göğe alındıktan sonra orada insanların amellerinin kaydını tutmaktadır (ER, V, 118).

Kabbalistler’e göre de altı harfle yazılmış olan Metatron Hanok’tur, fakat o yeryüzündedir. Zohar kitabına göre Hanok, Âdem’in nesillerinden her birinin kitapları gibi bir kitap sahibidir. Onun kitabı “hikmetin sırrı”dır (EJd., XI, 1443-1446). Dünyanın sonuna doğru Hanok, Eliya (İlyâ, İlyâs) ile beraber “yol açıcı” ve “hazırlayıcı”, dolayısıyla mehdî rolünü oynayacaktır. Bunlara göre Hanok melekleşince Metatron adını almış ve nuranileşmiştir. Eliya da ölmemiş, göğe çekilmiştir, fakat hâlâ beşerî formunu korumaktadır. Ancak Hanok ile Eliya’nın aynı şahıslar olup değişik isimlerle ifade edildiğini ileri sürenler de vardır (a.g.e., VI, 793). Hanok’la ilgili kaynaklardan biri de apokrif kabul edilen “Hanok’un Kitabı”dır. Üç farklı nüshası bulunan eserin Etiyopya dilinde yazılmış olanında Hanok iyi insanlarla Tanrı arasında bir aracıdır. Semavî bir yolculuğa çıkar ve bu yolculukta bütün yaratılışın sırlarına, unsurlarına muttali olur (a.g.e., VI, 795-796). Slav dilinde kaleme alınmış olanda ise Hanok’un meleğin kanadında yedi feleği ziyareti anlatılır. O, yedinci kat semada Tanrı’yı arşa istivâ etmiş olarak müşahede eder, ayrıca mühürlü kitapları da görür. Tanrı melek Vreveil’e, Hanok’a semanın ve arzın işleyiş düzenini ve diğer konuları anlatmasını, Hanok’a da bu anlatılanları 360 kitap içerisinde kaydetmesini emreder (a.g.e., VI, 797-798)…

Hz. İdrîs’in terzi olduğu, her iğne saplayışında “sübhânellah” dediği, akşam olduğunda yeryüzünde ameli ondan daha üstün hiç kimsenin bulunmadığı da İbn Abbas’tan rivayet edilmiştir (İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, V, 236). “Biz onu yüce bir mekâna yükselttik” meâlindeki âyet açıklanırken kendisine hem peygamberlik hem de otuz sahîfe verilmesi yanında kalemle yazı yazan, elbise diken, hesap ve yıldız ilmiyle meşgul olan ilk insanın İdrîs olduğu belirtilir (Fahreddin er-Râzî, XXI, 233). İdrîs bazan İlyâ (İlyâs) ile aynı kişi sayılmıştır. Nitekim Abdullah b. Mes‘ûd’dan nakledildiğine göre, “İlyâs da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi” (es-Sâffât 37/123) mealindeki ayetin tefsirinde İbn Mesud ile İbn Abbas, İlyâs ile İdris’in aynı kişi olduğunu söylemişlerdir)…  Hz. İdris’e ilâhi bilgileri ihtiva eden otuz sayfa indirilmiştir. O, Âdem’in ve Şît’in sahîfelerini de kalbinin üzerinde taşırdı. Remil ilmi, heyet, nucüm, hesap, tıp, nebatların sırları, garip sanatlar, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi kullanmak gibi meslek ve sanatları İdris icat etmiştir. Sahifelerinde semavî sırlar, ruhanilere hükmetmenin yöntemleri, varlıkların özellikleri gibi konulara dair bilgiler vardı. Çok sayıda talebesi olan İdrîs, yeryüzünde ilk defa demiri keşfedip ondan aletler yapmış, ziraatı geliştirmiş, deri ve kumaşlardan elbise dikmiştir (İbnü’l-Esîr, I, 54; Nişancızâde, I, 124-128). Yıldızlar ve hesap ilmiyle ilk meşgul olan kişi olduğu için Yunanlı hakîmler ona “Hermesü’l-hakîm” (Hermesü’l-Herâmise) demişlerdir (İbnü’l-Esîr, I, 54-55, 59-60; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 99-100).

İdris’in kimliği konusunda en çok ilgi çeken hususlardan biri de onun yarı efsanevî bir şahsiyet olan Hermes’le ilgisidir. İslâmî kaynaklarda üç Hermes’ten söz edilmekte olup her biri değişik özelliklere sahiptir. Bunlar Hermes (Hermesü’l-Herâmise), Bâbilli Hermes ve Mısırlı Hermes’tir. Birinci Hermes hakkındaki rivayetler İdris’e dair anlatılanlara benzemekte, bazılarınca bunun Uhnûh ve İdris’le aynı kişi olduğu kabul edilmektedir. Bu Hermes, gökler hakkında bilgiye sahip olan ve insanlara tıp konusunda bilgiler veren ilk insandır. Onun harflerin ve yazının mucidi olduğuna, insanlara giyinmeyi öğrettiğine de inanılır; ilk defa Allah’a ibadet etmek için evler bina etmiş, Nuh tufanını haber vermiştir (Seyyid Hüseyin Nasr, s. 151-152; Kılıç, s. 49)….” (Ömer Faruk Harman- TDV İslâm Ansiklopedisi 21. Cilt, sayfa:  478-480 arası- 2000)

İdris’in Miracı( Göğe Çekilmesi)
Hadis ve Kuran yorumcularının ışığında anlatılan İdris’in göğe çıkması olayı ilk miraç kabul edilmektedir.

İdris yeryüzünde insan bulunan toplulukları dine davet ettiyse de pek karşılık bulamayınca, kendisine vekiller atadıktan sonra Aşure gününde göğe çıkarıldı.

Deylemi, Firdevs, İbni İshak, İbni Hişam, Buhari, Ümmü Selem gibi pek çok hadisçiler bu konuyu şöyle anlatırlar:

“Dünyada yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrail, İdris’i ziyarete geldi. İdris, Azrail’e: “Bir anlık benim ruhumu al.” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Azrail’e; “Onun ruhunu al!” diye vahiy etti. Azrail İdris’in ruhunu aldı. Allah Teâlâ, İdris’in ruhunu tekrar iade etti. İdris, Azrail’e; “Beni semalara götür. Cennet’i ve cehennem’i göreyim.” dedi. Allah Teâlâ, Azrail’e onu semaya götürmesini, cehennem’i ve cennet’i göstermesini vahiy etti. İdris’e cehennem gösterildi. Cennet’e götürüldü. Cennet’e girince, çıkmak istemedi. Kendisine; “Niçin çıkmıyorsun?” diye sorulunca; “Allah Teâlâ, «Her nefis ölümü tadacaktır.» buyurdu. Ben ise ölümü tattım. Yine Allah Teâlâ, «Herkes cehennem’e uğrayacaktır.» buyurdu. Ben oraya uğradım. Allah Teâlâ, «Onlar oradan (cennet’ten) çıkmayacaklardır.» buyurdu. İşte ben bunun için cennet’ten çıkmak istemem.” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Azrail’e vahiy edip, İdris’in cennet’te kalmasını bildirdi. İdris böylece Cennet’te kaldı.

Nitekim Buhârî ve Müslim’de bildirilen hadisi şerifte, peygamberimiz Miraca çıktığı zaman, hazret-i İdris’i dördüncü kat semada gördüğünü bildirmiştir. İdris aleyhi selam diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar. Hatırlamak için resmini yaptılar. Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı. Böylece putperestlik meydana çıktı.”

Yine bazı hadislere göre; İdris’in göğe çekilmesinden sonra şeytan gelip, İdris’e inanmış olanlara; İdris’in resmini, sonra da halkın sevdiği saydığı başkalarının resimlerini de yapmış. Daha sonra bu resimler yontulara dönüşerek, toplantı yerlerine dikilmiş. Önce bu yontulara tapınılmadıysa da, sonradan puta tapma inancı ortaya çıkmış.

Bazı Sorular:
Burada sorulması gereken aykırı birkaç sorudan sonra bu konuyu kapatmak istiyoruz.
  • Ölüm meleği Azrail’in görevi can almaksa, İdris’i ziyarete gelebilir mi?
  • İdris’in cehennem ve cenneti görüp; Allah’ın verdiği sözlere dayanarak, Allah’ı “tongaya düşürmesi” olasılığı olabilir mi?
  • Hadislere göre; bütün her şeyi Muhammed peygamber için yarattığını söyleyen tanrı, Muhammed peygamberi değil de; neden İdris’i, İsa’yı ve başkalarını yanına alıp ölümsüzleştirdi?
Kuran’a göre peygamber Muhammed’i miraca çıkaran Cebrail. Oysa hadislere göre; İdris’i semaya çıkaran Azrail. Her iki kitaba göre; Cebrail ve Azrail’in böyle bir görevleri yok.

Soruları çoğaltabiliriz. Ne kadar soru sorulsa da, birileri çıkıp; “hikmetinden sual olunmaz” deyip geçiştireceklerdir.

HEKET

A, Mısır mitleri, mısır mitolojisi, mitoloji, Mısır Tanrıçaları, Eski mısırda doğum, Doğum tanrıçası, Mısır doğum tanrıçası, Heqet, Heket, Heqat, Mitoloji ve din, din ve mitoloji,
HEQET (HEQAT, HEKET)
Heqet (Heqat, Heket) Antik Mısır'da doğum ve bereket tanrıçasıydı. Kurbağa ya da kurbağa kafalı bir kadın olarak tasvir edilirdi. Adının anlamı kesin olmamakla birlikte "yönetici" veya "asa" anlamına gelen "heqa" kelimesinden türetildiği bilinmektedir. Kurbağa ile sembolize edilmesinin nedeni ise kurbağaların bereket ve yeni hayatı sembolize ediyor olmasıydı. Bu da araştırmacıları Heqet'in rahibelerinin aynı zamanda eğitimli birer ebe oldukları üzerinde düşünmeye itiyor.

Bir inanışa göre, Heqet, Abu yani Filipin'in yaratıcısı olan tanrı Khnum'un karısıydı. Her bir kişiyi çömlekçi çarkında yarattı ve annelerinin rahimlerine yerleştirilmeden önce onlara hayat verdi. Heqet ve Khnum, Deir el Bahri'deki Mortuary Tapınağında Hatshepsut'un doğum sütunlarında tasvir edilmiştir. Burada Heqet'in bebek Hatshepsut'a doğru bir ankh (yaşamı sembolize eder) ve onun Ka'sını tutmakta olduğu görülür.

Başka bir inanışa göre ise o Heh'in karısıydı ve her insanı onlara hayat vermeden önce yaratan kişi bizzat oydu. Bazen annesi Hathor'un formuna geçmesine rağmen yaşlı Horus'un karısı olarak da kabul edildiği görülmektedir.

Hamile kadınların koruma için Heqet'i betimleyen muskalar giydikleri ve Orta Krallık'ta doğum sırasında yapılan ayinlerde fil dişinden bıçaklar ve ismiyle yazılı tokmaklar kullanıldığı ve bununla kötülüğü önlemenin amaçlandığı görülmektedir. Ayrıca, doğum sancısı verebilir ve bu sancı sırasında kadına koruma sağlayabilirdi. Heqet'in dünyaya gelen 3 firavunun hikayesinin anlatıldığı Westcar parşömenindeki "Khufu ve Sihirbazlar" hikayesinde, 3 firavunun doğumuna yardım ederek krallığı koruyup kolladığı görülmektedir.

Ayrıca Heqet vefat eden kişinin dirilişine, ahirete gidişine de dahil olmuştu. Piramit metinlerinde görüldüğü üzere ebedi yıldızlar gökyüzüne doğru yol almakta olan firavuna yardım eder ve Denderah’da ölen Osiris'in defninin altında betimlenir. Qus'ta, Heqet için yapılmış Batlamyos'a ait bir tapınak vardı fakat sadece bir sütunu geride kalmıştır. Ayrıca Tuna el-Gebel'in mezarındaki Herwer'de bir tapınağa yapılan göndermeler vardır fakat araştırmalara rağmen bu tapınak henüz bulunamamıştır.

MİTOLOJİ VE DİN
Görüldüğü gibi İslamiyet ve diğer İbrahimi dinler öncesi eski Mısır ve birçok antik toplumda ölümden sonra hayat yani bir ahiret inancı ve çamurdan yaratılış efsaneleri bulunmaktaydı. İnsanlar yine ölünce başka bir aleme gittiklerine, orada ödül alacak yada ceza çekecek olduklarına inanıyorlardı ve yine tıpkı Adem ile Havva gibi, ilk insanların çamurdan yaratılışına dair masallara sahiptiler. Bu tanrıçanın İbrahimi tanrılardan tek farkı insanı çamurdan, bir çömlek çarkında işleyerek yaratıyor olmasıdır (Prometheus gibi).

Fakat tıpkı Kur'an'daki anlatım gibi antik bazı efsanelerde (ÇİN) insanın kanla karışık çamurdan yaratıldığına dair efsaneler bulunmaktadır.

Sünnet uygulamasının Mısırlılar'dan İbrahimi dinlere geçtiği örneği gibi mitoloji ve din her zaman birbiri ile bağlantılı olmuştur çünkü günümüzde her inançtan insanın DOĞRU, dediği dinleri aslında geçmişin mitolojilerinin YENİ HALLERİDİR!

Makale önerileri:
Çamurdan Yaratılış Hikayeleri
Yaratılış Destanları
Sünnetin Kökeni ve Tarihi

Yazan: A.Kara

PROMETHEUS

GF, mitoloji, Prometheus, Prometheus'un hikayesi, Prometheus'un kurtuluşu, Prometheus ile şeytan ilişkisi, Prometheus'un çamurdan insan yaratışı, Enki ve Prometheus, yunan mitolojisi, din ve mitoloji,
PROMETHEUS
(ATEŞ HIRSIZI, DEVRİMCİ VE ŞEYTAN)


Adı “önceden gören” anlamına gelen Prometheus, titanların soyundan gelir. Hesiodos’a göre, Lapetos’la Klymene’nin; Aiskhylos’a göre ise Prometheus Gaia’nın oğludur. İnsanların yaratıcısı ve onlara ateşi veren kişi olarak tanımlanan Prometheus’un Atlas, Menoitios, Epimetheus adında üç kardeşi vardır.

Titan soyundan gelen Prometheus ve kardeşleri akıl gücü bakımından diğer tanrılardan üstündür ve bu gücü Zeus’a karşı gelmek için kullanırlar. Fakat akıl gücü Zeus’un tekelindedir ve Zeus dünya egemenliğini bu güçle ele geçirmiştir. Bu gücü başkasında görmek, içinde bitmek bilmez bir öfke doğurur. Prometheus da bu öfkeyi körükler durur. Sivri aklını, geleceği önceden görme gücünü Zeus’u aldatma ve küçük düşürmek için kullanır.
Aiskhylos’a göre Prometheus bir kahindir ve nasıl Gaia Kronos’a devrileceğini haber verdiyse, Prometheus da Zeus’un bir gün tahttan düşeceğini bilir. Bu bilgiden edindiği üstünlükle Prometheus, Zeus’u sürekli bir kuşkunun baskısı altında tutar. Zamanla dört kardeş de bu üstünlükleri yüzünden Zeus tarafından eşi görülmemiş cezalara çarptırılır. Kardeşlerden ilk ikisi Atlas’la Menoitios, tanrılarla titanlar arasındaki ünlü savaşa katılmış ve Zeus tarafından Atlas gök kubbeyi omuzlarında taşımakla, Menoitos da yerin dibine kapatılmakla cezalandırılmıştır. Zeus, Prometheus’un karaciğerini kartallara yedirerek, Epimetheus’u da ilk kadın Pandora’yı kendisine eş etmekle cezalandıracaktır.

İnsanın Prometheus tarafından maddeden yaratıldığı, daha doğru bir deyimle “yapıldığı” mitosu, geç bir dönemde İÖ 4. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Prometheus suya ya da gözyaşlarına kil karıştırarak, ölümlü ilk varlığın bedenine biçim verir. Sonra çamurdan yapılmış bu bedene yaşam soluğunu üfler.
Bir başka mitosa göre Prometheus, ilk insanın yalnızca yapıcısıdır, onu yalnızca biçimleyen kişidir. İlk insana hayatı, ruhu Athena vermiştir.

İlk kaynaklardan beri Prometheus insanların dostu olarak  anılmaktadır. Hesiodos şöyle bir olay anlatır ;

"Ölümsüz tanrılarla ölümlü insanların
Mekone’de çatıştığı zamanlardı o zamanlar,
O günlerden bir gün, Prometheus yaranmak için
Koca bir öküzü ikiye böldü getirdi sofraya:
Zeus’u aldatmak istiyordu aslında;
Öküzün yarısı yağlı etler ve barsaklardı
Karın derisi altında saklı,
Öbür yarısı yalın kemiklerdi sadece
Ak yağlar altında kurnazca saklanmış …
Bunun üzerine tanrıların ve insanların babası
Ey İapetosoğlu, soyluların soylusu, dedi ona,
Hiç de haklı bir paylaştırma değil bu dostum.
Böyle alaylı alaylı konuştu engin akıllı Zeus,
Sinsi düşünceli Prometheus hafifçe gülümseyip
Kurnazlığını saklamaya çalıştı ve dedi:
Ulular ulusu Zeus, ölmez tanrıların en şanslısı,
Göğsündeki yürek hangi payı istiyorsa onu al. "


Zeus “öküzün ak yağlarını” kaldırıp kemikleri görünce yüreğini bir öfke sarmıştır. Tanrılar tanrısı aslında Prometheus’un kurnazlığını anlamış, ama   önleyememiştir. “Bilmişlerin en bilmişi” dediği Iapetosoğlu’nun bu yaptığını cezasız bırakmaz. Ölümlülerin elinden ateşi alır. Ama  Prometheus bir kez daha aldatır tanrılar tanrısı Zeus’u.
Bir bahane ile Zeus'un gönlünü almayı başaran Prometheus , Tanrılara gelecekten haber verme bahanesi ile Olympos'a çıkar ve güneşin alev alev yanan ışığından bir parça çalarak bir rezene kabı içinde saklayarak geri döner , böylece ateşi yeniden insanlara verir ..
Başka bir anlatıya göre ise Prometheus , ateşi Zeus'un oğlu demirci Tanrı Hephaistos'un kaynak ocağından alır .
Her iki anlatıya göre de Prometheus ateşi Olympos Tanrılarından çalıp insanlığa armağan etmiştir .
Aiskhylos “ateşi çalmakla” ilgili miti yeniden kurgulayarak farklı bir boyut kazandırır ve ona simgesel bir anlam yükler. Prometheus, mitolojideki gibi yalnızca ateşi çalıp onu başkalarına ulaştıran bir hırsız değildir. O aynı zamanda insanlığın eğiticisidir. Prometheus insanlara ateşi vermiş, böylece insanoğlu da bu dehayı kullanarak kendi büyüklüğünün ve gücünün sınırsızlığını kanıtlamıştır.

Prometheus, öteki kardeşleri gibi tanrıların düzenine karşı çıkmış, ne var ki öteki kardeşlerinden farklı olarak sonunda insanları yaratmak ve onlara ateşi (yaratıcılığı, bilimi, uygarlığı) vermekle bu düzeni değiştirmeyi başarmıştır. Bu yüzden de Zeus, Demirci Tanrı Hepaistos’a, onu yer yüzünün diğer ucunda bulunan Kafkas Dağı’nda bir kayaya çırılçıplak bir şekilde zincirleme emri verir.
Ardından tanrılarca görevlendirilen bir kartal, Prometheus’un sürekli olarak her gece yeniden oluşan karaciğerini kemirir. Bu olaylardan sonra Prometheus,  “Prometheus Desmotes (Zincire Vurulmuş Prometheus)” adıyla anılmıştır.

Prometheus’tan sonra Zeus, insanları da cezalandırmak için kadını yaratır ve tanrıça görünümlü o güzel bedeni topraktan su ile yoğurmasını ve çekici kılmasını Hephaistos’a buyurur. Athena bedeni uyumlu olarak süsler, Afrodit yüzüne zarafet ve dayanılmaz arzu serper, ulak Hermes ise ona şeytani bir zeka ve kandırma yetisi üfler. Ayrıca konuşma yetisi de verir.

Hermes ona Pandora (bütün tanrılardan armağan) adını verir. Pandora’ya kapalı bir küp emanet ederek onu Epimetheus’a götürür. Kardeşi Prometheus, Zeus’tan hiçbir armağan almaması konusunda Epimetheus’u boşuna uyarmıştır. Epimetheus, Pandora’nın çekiciliğine karşı koyamaz ve Pandora’yı eş olarak kabul eder.
Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kendisine düğün hediyesi olarak verilen küpü açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda küpü kapatır maalesef küpün içinde kalan tek şey ise “umut”tur.

Prometheus’un kurtuluşu ise şu şekilde olur ;  Zeus’un geleceği ile ilgili bir gizi yalnızca  Prometheus biliyordu. Zeus’un birlikte olacağı bir kadından doğacak bir çocuk babasının krallığına son verecekti. Bu kadının kim olduğunu öğrenip onu bekleyen tehlikeyi savuşturmak için zincire vurulan Prometheus’u salıvermek zorunda kalır ve onun zincirlerini çözer  Prometheus’un karaciğerini kemiren kartalı öldürsün diye de Herkales’i yollar.
Promethes, onu Kafkas Dağı’nın tepesindeki bu tanrısal işkenceden kurtaran Herakles’e, “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yok” der, böylelikle de insanlığa özgürlüğün yolunu göstermiş olur. Yeniden tanrılar katına kabul edilen Prometheus gizi açıklar. Zeus, Nereus’un kızı Thetis’e gönül vermiştir. Thetis’in doğuracağı çocuk babasından daha güçlü olacaktır. Zeus, Thetis ile birleştiği taktirde krallığı son bulacaktır. Tanrılar kendilerini korumak için Thetis’in bir ölümlüyle evlenmesini sağlarlar. Bunun sonucunda, Thetis’in oğlu, yaralanmaz ama ölümlü savaşçı Akhilleus olacaktır.

Prometheus'un hikayesine baktığımızda, Tanrı karşıtı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  Baş Tanrı ya karşı gelir. Ateşi çalıp insanlara verir,  ışık getirir. Yani aslında Şeytantır !
Böylece en önemli Tanrısal güçlerden birini insana vermiş olur yani ateşi !
Bu şu demektir; yapıcı ve yakıcı  bilgi !! Zeus'un yıldırımına bağlı kalmadan yakılmış ateşi sürdürmek için uğraşmadan ateş yakmak.
Bir başka deyişle Tanrı olmak. Zira ateş kullanılarak çömlek yapılır, silah elde edilir. Prometheus insanı çamurdan çömlekçi çarkında yaratır. Gerçek Tanrı odur.
Onun Sümerde ki karşılığı Enki'dir.
Yerin efendisi ve suların tanrısı.
İnsanı yaratan ve tufan dahil baş Tanrı’nın gazabından koruyan odur.  Ayrıca Enki kurnaz olarak sıfatlandırılır. Aynı şekilde Prometheus da önceden düşünendir.
Bu fikirsel bazda da bir başka paralellik arzeder.  Ölüm / ölümsüzlük / elma / bilgi testinde insan dişisine elmayı tercih etmesini yoksa öldürülecekkerini ,  ölümsüzlüğün hayal olduğunu söyleyen Enki'dir. Bu Havva’ya  elmayı yediren  şeytan ile aynıdır.
Tanrı bilgi ağacının meyvesini yasak etmiştir. İnsanı cahil bırakır.
Oysa şeytan ve Enki insanı bilgi ile donatır. Prometheus da ateşin bilgisini insana verir.
Seks ve bilginin çoğalması ile meyve olan çocuk ve bilgi bir tutulmuştur.
Venüs,  İştar, Lilith ile Samael kuzey yıldızı ile birdir.
Her halükarda Adem'i erkek üstünlüğünü reddeden ana tanrıçalar onlardır. Ancak Enki ve Prometheus farklıdır, onlar insanı yaratan Tanrı’lar olarak hep insanı korur. Bilgi ile aydınlatır, ışık getirir. Bu sebeple baş Tanrı ile savaşırlar.
Şeytana bu dünyanın Kralı denir.
Bu tamamen Enki ile özdeşleşir.

Her daim sevgi ve umutla kalın dostlar.

Yazan: Gregoire de Fronsac

ÇAMURDAN YARATILIŞ HİKAYELERİ

AY, din, islamiyet, Çamurdan yaratılış hikayeleri,Mitolojide çamurdan yaratılış,İnsanın yaratılış mitleri,yaratılış mitleri, yahudilik, din ve mitoloji, Mitoloji ve din, Marduk,Aruru,Zeus
 İSRAİL'İN TANRISI YEHOVA'DAN ĶUR-AN'IN TANRISI ALLAH'A ÇAMURDAN YARATILIŞ

Prometheus
Gözyaşlarımla toprağı ÇAMUR haline getirdim ve yoğurdum. Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece. "Ben, önceki tanrılardan böyle gördüm. Böyle terbiye aldım.

Zeus
"Namlı, şanlı Hephaistos'u çağırdım hemen, 'bir parça toprak al, suyla karıştır' dedim. 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy. Bir varlık yap ki, yüzü ölümsüz tanrıçalara benzesin.' Koca Hephaistos, topal tanrı, hemen yaptı dediğimi. Bir kız biçimine soktu toprağı. Ses koydu içine. Ve, Pandora adını koydu. İşte, böyle yarattım insanı."

Marduk
"Bizim eski tanrılar, yaptığım işlerden dolayı teşekkür etmişlerdi bana. Hallerinden çok memnun olduklarını, ancak kendilerine hizmet edecek, tanrı niteliği taşımayan bir yaratığa ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdi. Bunun üzerine, ben de Ea'nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu'nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim."

Aruru
"Büyük gök tanrısı Anu -ki, kendisini ben yarattım- Uruk halkının ah ve figanlarını dinlemişti. Beni çağırdı. 'Sen,' dedi, 'Beni yarattın, şimdi de fikrimi yarat.' Bunu duyar duymaz, Anu'nun fikrini kalbimde yarattım. Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda, kahraman Engidu'yu yarattım. ÇAMURDAN yarattığım Engidu, demir gibi serttir. Bütün gövdesi kıllardan simsiyahtır. Kadın gibi uzun saçları vardır."

Tevrat
"Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu."

"Ve Allah dedi: 'Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım/Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah'ın suretinde yarattı./Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan can oldu./Fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunmadı./Ve Rab Allah Adam'ın üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapladı./Ve Rab Allah Adam'dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu Adam'a getirdi.."

Adem ile Havva'nın ilk günahları ve cennetten kovuluşları ile devam eden bu yaratılış öyküsü, hemen hemen aynen Kur'an'a geçmiştir.

Kur-an
8) Kur'an, Mü'minün 12-16: "And olsun ki Biz insanı süzme ÇAMURDAN yarattık."
9) Kur'an, Es-Safaat 11: "Hakikat Biz onları cıvık bir ÇAMURDAN yarattık."
10) Kur'an, Sad 71-76: "Ben muhakkak ÇAMURDAN bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın."