HABERLER
Dini Haber
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hristiyanlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İSA ve MUHAMMED

Yazan: Serdar Kaangil


İSA ve MUHAMMED


Kanaldaki videolardan ve internet sitesindeki makalelerden de bildiğiniz üzere zaman zaman Hristiyanlık ve Musevilik hakkında da eleştirel yayınlar yapıyorum. Tıpkı en son hazırladığım İncildeki Çelişkiler videosu gibi. O yüzden lütfen takacağınız etiketleri ve atacağınız iftiraları kendinize saklayınız.
Benim gözümde tüm dinler ve peygamberler aynıdır, hiçbirine inanmam. O yüzden dini metinlerden bildiğimiz 2 farklı karakter olan İsa ve Muhammed'i yine kendi dinlerine ait metinler üzerinden tarafsızca kıyaslayacağım. 

İsa ve Muhammed’in hayatlarını genel olarak biliyoruz. Bazı hatırlatmalar yaparak konuya giriş yapalım.

İsa’nın hayatı İncillerde anlatılır. Matta ve Luka hem Hz.İsa’nın soy kütüğünü verirler, hem de doğum öncesi olayları ve doğumunu anlatırlar, çocukluğundan bahsederler. Markos ile Yuhanna da ise İsa’nın şeceresi yoktur, doğumundan ve çocukluğundan bahsedilmez.
İsa’nın gençlik yılları ile ilgili hiçbir bilgiye de yer verilmez.

Benzer durumu Muhammed’in hayatında görsek de, az da olsa gençlik yılları ile ilgili bilgiye rastlayabiliriz. Çocukluk yıllarında bolca mucizelerden bahsedilirken gençlik yılları sade anlatımlıdır. İsa’nın ise hemen hemen tüm hayatı mucizelerle doluymuş gibi anlatılır.

Hem İncillerde hem de Kur’an’da İsa’nın annesi Meryem’in hiçbir erkekle ilişki kurmaksızın bakire iken Allah tarafından melek vasıtasıyla döllendirilerek İsa’ya hamile kaldığı ifade edilir.

Muhammed’e cinsel yönden sıkıntıya düşmemesi için ayetle evlilik serbestliği getirilmişken, İncilde İsa’nın cinsel hayatı ile ilgili olarak hiçbir ifadeye rastlanmamaktadır.

Muhammed’in 15-16 eşi ve cariyeleri bilinirken, 6 çocuğu ve küçük yaşta ölen oğulları hakkında bilgi mevcutken, İsa’nın evliliği ve çocuğu olup olmadığı hakkında bilgi mevcut değildir.

İsa’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı dahi tartışmalıdır. Yaşamı ile ilgili tek kaynak İncillerdir.
Muhammed’in yaşadığı ile ilgili olarak ise dönemin Hristiyan kayıtlarında bilgi bulunmaktadır.

Kur’an ve Muhammed İsa’yı doğruladığına göre, yani İslam’a göre İsa’yı da Muhammed’i de elçi olarak gönderen aynı Allah olduğuna göre yaşam tarzlarındaki bu uçurumun nedeni nedir?
Neden Muhammed çok eşli bir yaşam sürmüşken, İsa hiç evlenmemiştir?
İsa hiç evlenmemişse, yaşamı boyunca cinsel ilişkide bulunmamış mıdır?
Cinsel ihtiyacı olmamış mıdır? Yoksa iradesiz midir?

İsa 33 yıl yaşar. Sahneye çıkışı ise takriben 30 yaşındadır.
20’li yaşlarda İsa ne yapmıştır?
30 yaşında iken “Hadi başla!” emri mi almıştır da bayrak açmıştır?
Bunlar İncillerde belirtilmez.

Muhammed’e vahiy ise Kur’an ve hadislerde belirtilmiştir.

Ama efsanevi anlatımlarda benzerlik vardır.
Muhammed’in annesi Amine’ye de, İsa’nın annesi Meryem’e de müjde verilmiştir.
Her ikisinin de doğumlarında mucizevi olaylar öne sürülür.
Fakat belli bir yaşa kadar ikisi de ortaya çıkmaz.
İsa 30’unda, Muhammed de 40’ında çağrıya başlar.

İsa’nın cinsellikten uzak oluşunun etkisi Hristiyan din adamlarına da yansımış ve onlar da İsa gibi cinsellikten ve evlilikten el çekmişlerdir.
Bu ne derece doğrudur?
Mesele dünya zevklerinden kaçınmaksa Muhammed neden tersini yapmıştır?
İsa gerçekten cinsel yaşamdan ve kadınlardan kopuk muydu?

İsa kadınlardan pek kopuk değildir aslında.
Örneğin İncillerde Mecdelli Meryem olarak anlatılan günahkar fahişe kadın için İsa ile evli olduğu, ondan hamile kaldığına dair kurgular da vardır. Bir başka Meryem’in İsa’nın ayaklarını yıkadığı, saçlarıyla kurladığı, öpüp okşadığı yazılıdır. Daha sonra bu kadın İsa’nın öğrencileri arasına katılır.

Luka / 7. 36-39:
Ferisiler’den biri İsa’yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi’nin evine gidip sofraya oturdu.
O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın, Ferisi’nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa’nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü.
İsa’yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi.

İncillerde İsa’nın dirildikten sonra Mecdelli Meryem’e göründüğü yazılır.
Bu kadın Da Vinci’nin kurgusundaki Maria Magdalena’dır ve İsa’dan Sarah isminde bir kız çocuğu doğurur. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra çocuğunu korumak amacıyla Fransa’ya kaçar ve oradaki yahudilere sığınır.

Fransa’da 22 temmuz Meryem günü olarak kutlanır ve ilk olarak onun manastırında yapıldığına inanılan Madeleine çörekleri o gün kutsal bir yiyecekmiş gibi tüketilir.

Yuhanna 11-2:
Meryem, Rab’be güzel kokulu yağ sürüp saçlarıyla O’nun ayaklarını silen kadındı. Hasta Lazar ise Meryem’in kardeşiydi.

Bu kadınla İsa’nın dostluğu daha sonra ilerledi öyle ki başbaşa bile kalıyorlardı:

Luka 10:39-42:
39. Marta’nın Meryem adındaki kızkardeşi, Rab’bin ayakları dibine oturmuş O’nun konuşmasını dinliyordu.
40. Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa’nın yanına gelerek, “Ya Rab” dedi, “Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin.”
41. Rab ona şu karşılığı verdi: “Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun.
42. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.”

Bu noktada İsa’nın bu kadar çok kadına ayaklarını yıkatmış, okşatmış olması düşündürücü gelebilir.

İsa ile Maria Magdalena’nın evliliğinin kurgu olarak ileri sürüldüğünü yazmıştım.
İncil’de Mecdelli Meryem olarak geçen Magdalena fuhuş suçu nedeniyle recmedilirken İsa tarafından kurtarılan kadın olarak sunulur.
Buna karşın bu kadının ezoterik bir tarikat üyesi olduğu öne sürülür.

Şimdi gelelim karşılaştırmaya. Siz karar verin İsa ile Muhammed’in tanrısı aynı olabilir mi?

6 Asırda Bu Ne Değişiklik:

İsa Diyor ki: ( Tanrıdan esinlendiği rivayetiyle)

Matta 5/ 39: Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.

Muhammed diyor ki: (vahiy rivayetiyle)

Bakara 178: Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

Merhamet Farkı

İsa, Yahudilerin recmetmek istedikleri bir kadını taşlanarak öldürülmekten kurtarır.

Muhammed ise, aralarındaki zina yapan kadın ve erkeğe dayak cezası vermek isteyen Yahudilere recmi emreder ve taşlatarak öldürtür.

İsa’nın Recmi Önlemesi:

Yuhanna 8:3-9:
3. Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler.
4. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler.
5. “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?”
6. Bunları İsa’yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O’nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu.
7. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.
8. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı.
9. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa’yı yalnız bıraktılar.

Muhammed’in Recme Zorlaması:

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:
“Yahûdilerden bir kadınla bir erkek zinâ yaptılar. Birbirlerine: ‘Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafifletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvâlar verirse kabul eder, Allah indinde O’nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: ‘Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvâlar(la amel ettik, hevâmıza uymadık) deriz’ dediler. Mescidde ashâbıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygamber (s.a.s.)’e gelerek: ‘Ey Ebû’l-Kasım, zinâ yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?’ dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midrâslarına geldi. Kapıda durarak: “Hz. Mûsâ (a.s.)’ya Kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zinâ yapacak olursa bunun Tevrat’taki hükmü nedir?” diye sordu. “Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır.”
Hadiste geçen tecbiye: Zânileri, enseleri birbirine bakacak şekilde bir eşeğe bindirilip, bu halde sokaklarda dolaştırılmasıdır.
Râvi devamla der ki: “Yahudilerden bir genç (bu cevaba katılmayap) susmuştu. Rasûlullah (s.a.s.) onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine genç: “Madem ki sen bize Allah’ın adına yemin veriyorsun (gerçeği söyleyeceğim): “Biz Tevrat’ta recm emrini görüyoruz” dedi. Rasûlullah (s.a.s.): “Allah’ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?” diye sordu. (Genç) şu cevabı verdi: ‘Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zinâ yaptı. Kralımız, recmi ona tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir aileden bir erkek zinâ yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mâni olup: ‘Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsâade etmeyeceğiz!’ dediler. Bunun üzerine, aralarında şimdiki cezâyı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar.’ (Bu açıklama üzerine) Rasûlullah (s.a.s.): “Ben Tevrat’taki âyetle hükmediyorum!” dedi ve onların recmedilmelerini emretti ve recmedildiler.
(Ebû Dâvud, Hudûd 26, h. no: 4450, 4451)

Hümanist İsa’ya karşın Savaşçı Muhammed

Muhammed, Müslüman olmayanların yurtlarını, mallarını yağmayı, onlara karşı savaşı, cihatı, fethi emretmiş, teslim olmayanların öldürülmesini istemiştir.

Ahzab 27: Allah sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir.

Saff  11: Allah’a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur.

Fetih 1: Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.

Tevbe 5: Haram aylar çıkınca putperestlerin gelip geçecekleri bütün yolları tutun, onları kuşatın, bulduğunuz yerde öldürün, yakalayın hapsedin. Fakat tövbe ederler, namaz kılarlar ve zekat verirlerse bırakın onları, şüphe yok ki Allah suçları örter, rahimdir.

İsa’nın ise şiddetten uzak durduğu, savaş, cihat, fetih çağrısı yapmadığı, yayılmacı bir din anlayışında olmadığı görülür.
Buna karşın “Ben barış değil, kılıç getirdim”, ” Abanızı satın, kılıç alın” dediği gibi,
“Kılıç kullanan kılıçtan geçirilir” sözleri mecazi anlamları itibarıyla tartışmalıdır.

Bir genelleme yapacak olursak İsa’nın daha barışçı ve hümanist, Muhammed’in ise daha savaşçı ve daha katı olduğunu söyleyebiliriz.

Muhammed Çalışmayı Öğütlerken İsa Tersini Söylüyor:

Muhammed, ayet ve hadislerde boş durmamayı, çalışmayı, ticareti öğütlemiştir.
İsa’nın ise çalışma, üretme konusunda bir teşviki olmadığı gibi tersini ima eden söylemleri vardır.

Necm 39-40: İnsan ancak çalıştığını elde eder, şüphesiz karşılığını da görecektir.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et.”
“Çalışmak ibadetin yarısıdır.”
“Çalışanın hakkını alın teri kurumadan verin.”
“Ticaret yapın! Çünkü rızkın onda dokuzu ticarettedir.”

Hadislerde çalışma ve ticaretle ilgili başka örnekler de çoktur.

İncil'de ise İsa kaygılanmamayı öğütleyerek şöyle der:

Matta 6:25-26:
25. Bu nedenle size şunu söylüyorum: `Ne yiyip ne içeceğiz?` diye canınız için, `Ne giyeceğiz?` diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi?
26. Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?

İsa Komüncü, Muhammed Sadakacıydı

İsa, Muhammed’e göre dünya nimetlerine, zenginliğe, ganimete, mala-mülke düşkün değildi.
İsa, insanların tasarruf etmesine, mal ve para biriktirmesine kesinlikle karşıydı.
Bu mülkiyet karşıtı dünya görüşüyle onu bir komünist olarak tanımlayamasak da o döneme göre dinsel bir komün yaşamını savunan biri olarak görebiliriz. Zaten içinde yetiştiği Esseniler bu yapıdaydı.

Söylemlerinden bazı örnekler:

Markos 10:21-25:
21 Ona sevgiyle bakan İsa, “Bir eksiğin var” dedi. “Git neyin varsa sat, parasını yoksullara ver; böylece gökte hazinen olur. Sonra gel, beni izle.”
22 Bu sözler üzerine adamın yüzü asıldı, üzüntü içinde oradan uzaklaştı. Çünkü çok malı vardı.
23 İsa çevresine göz gezdirdikten sonra öğrencilerine, “Varlıklı kişilerin Tanrı Egemenliği’ne girmesi ne güç olacak!” dedi.
24 Öğrenciler O’nun sözlerine şaştılar. Ama İsa onlara yine, “Çocuklar” dedi, “Tanrı’nın Egemenliği’ne girmek ne güçtür!
25 Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.”

Muhammed ise Müslüman olmayanlara karşı yayılmacı, Müslümanlar için de sosyal adaletçiydi. Sadaka ve zekatı, yoksulların doyurulmasını, komşusu açken tok olunmamasını Müslümanlığın şartları arasına koymuştu.
Ama zenginlere, zenginliğe karşı değildir. Der ki “Allah zengindir, dilediği kullarına da zenginlik verir.” Muhammed, Halil İbrahim zenginliğine erişmek ister ve bunun için Müslümanlardan kendisi için salavat ister. Hala Müslümanlar bunun için dua eder, salavat getirirler.

MARQUİS DE SADE VE DİN ANLAYIŞI

Yazan: HERMES Trismegistos


MARQUİS DE SADE VE DİN ANLAYIŞI

Marquis de Sade her zaman tartışılan bir kişilik olmuştur. Bunun nedeni ise apaçık ortadadır çünkü Sade’ın kitaplarında her zaman şiddet yoluyla cinsel haz alma hareketi vardır. Zaten sadizm yani şiddet ile cinsel zevk almak Sade isminden türetilmiştir. Fakat Sade’i sadece müstehcen yazılar yazan biri olarak düşünemeyiz, o aynı zamanda aydın bir filozoftur. Tanrı ve din hakkında çok çarpıcı görüşlere sahiptir. Sosyolog Ulus Baker, Sade için şöyle der;
“Sade’ın Tüm kitaplarında felsefenin altında yatan ekonomik sosyal ve dini derin anlamlar vardır”

Sade’ın Yatak Odasında Felsefe kitabında üç karakter farklı konularda görüşlerini paylaşmaktadır ama bunların hepsi aslında Sade’in görüşleridir. Şimdi kitaptan çok çarpıcı bir kesiti inceleyeceğiz.

EUGENIE: Ama değişik türde erdem var; örneğin, dindarlık konusunda ne düşünüyorsunuz?

DOLMANCE: Dine inanmayan biri için bu erdem ne ifade edebilir? Peki ya dine kim inanabilir? Haydi, sırasıyla akıl yürütelim Eugenie: İnsanı Yaratıcısına bağlayan ve var olduğu için bu yüce Yaratıcıya duyduğu minnetini ibadet yoluyla ona kanıtlamaya zorlayan anlaşmaya din diyorsunuz değil mi?

EUGENIE: Daha iyi tarif edilemezdi.

DOLMANCE: Pekâlâ! İnsanın, varlığını doğanın karşı konulmaz planlarına borçlu olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu yerküre üzerindeki varlığının yerküre kadar eski olduğu kanıtlanmışsa eğer, demek ki insan da, meşe gibi, aslan gibi, bu yerkürenin böğründe bulunan mineraller gibi, yerkürenin varlığının gerekli kıldığı ve kendi varlığını kimseye borçlu olmayan bir üründür; aptallara göre, gördüğümüz her şeyin biricik yaratıcısı ve imalatçısı olan bu Tanrının, insan aklının necplus ultrasından başka bir şey olmadığı, bu aklın kendi işlemlerine yardımcı olacak hiçbir şey bulamadığı anda yarattığı hortlak olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu Tanrı’nın varlığının imkânsız olduğu ve her zaman eylem halindeki, her zaman hareket halindeki doğanın, salakların karşılıksız olarak vermekten hoşlandıkları şeye kendiliğinden bağlı olduğu kanıtlanmışsa eğer; bu hareketsiz varlığın var olduğunu varsaysak bile, tek bir gün bile işe yaramadığından ve milyonlarca yüzyıldan beri aşağılık bir atalet içinde bulunduğundan onun tüm varlıkların kesinlikle en gülüncü olacağı kesinse eğer; onun, dinlerin bize tarif ettiği gibi var olduğunu varsaysak bile varlıkların kesinlikle en iğrenci olurdu, çünkü yeryüzünde kötülüğü mümkün kılmıştır, oysaki o her şeye kadirliğiyle bu kötülüğü engelleyebilirdi… Demek istediğim, eğer tüm bunlar kanıtlansaydı, hem de tartışmasız gerçek olarak kanıtlansaydı Eugenie, bu durumda insanı bu aptal, yetersiz, acımasız ve acınası Yaratıcıya bağlayan dindarlığın pek gerekli bir erdem olduğuna inanabilir miydik?

Burada Sade tanrının varlığının kanıtlanamayacağını, kanıtlansa bile tanrının iyi niyetli olmadığını, bunun sonucunda da kötülüğü yaratıp sözde çok sevdiği insanlığın karşısına çıkardığını, bu yüzden kötü bir tanrıya yürekten tapmanın da saçmalığını dile getiriyor.

Kitaptan kesitlere devam edelim.

EUGENIE, Madam de Saint-Ange’a: "Gerçekten de, sevgili dostum, Tanrı’nın varlığı bir kuruntudan ibaret kalmaz mı?" der.

MADAM DE SAINT-ANGE: "Hem de en sefil kuruntulardan biri, kuşkusuz." diye yanıtlar.

DOLMANCE: Tanrı’ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir. Kimilerinin korkularının, kimilerinin zayıflığının meyvesi olan bu iğrenç hortlak, Eugenie, yeryüzünün sisteminde bir işe yaramaz: bu sisteme zarar verir, çünkü onun adil olması gereken istençleri doğa yasalarındaki temel adaletsizliklerle asla bir arada olamaz; onun sürekli olarak iyiliği istemesi gerekir, doğa ise kendi yasalarına hizmet eden kötülüğün karşılığı olarak iyiliği arzulamaktadır; onun sürekli hareket halinde olması gerekir, oysa bu daimi eylemi yasalarından biri kılan doğa onunla ancak daimi karşıtlık ve rekabet halinde olabilir. Ama, buna karşılık, Tanrı ile doğa aynı şeydir denebilir. Bu bir saçmalık değil midir? Yaratılmış olan şey yaratan varlığa eşit olamaz: Saat, saatçi olabilir mi? O halde, diye devam edilir söze, doğa hiçtir. Tanrı her şeydir. Bu da bir başka aptallık! Evrende zorunlu olarak iki şey vardır: yaratıcı fail ve yaratılan birey. İmdi, yaratıcı fail kimdir? İşte çözülmesi gereken tek güçlük budur, cevaplandırılması gereken tek soru budur.

Kısaca açıklamak gerekirse bunu tanrının çok bahsettiği merhameti doğa yasalarıyla çakışır. Örneğin sıradan ve inançlı bir insanın ormanda usulca uyurken bir ayı saldırısına uğrayıp yaşamını yitirmesi gibi. Bu durumda doğa tanrının merhametine ters düşmüş oluyor. Yani tabiat ve Tanrı birbirinin karşıtı iki güç olmuş oluyor ama hiçbir tanrı kendi yarattığı şeye denk olamaz. ikisinden birini inkar etmek gerekirse de kendine rakip olgular yaratan tanrı saçmalığının reddedilmesi daha olası olandır.

Devam edelim.

Eğer madde bizim bilemediğimiz bileşimlerle davranıyor ve hareket ediyorsa, eğer hareket maddeye içkinse, sonuçta, uzayın engin düzlüklerinde göz alabildiğine uzanan ve tek biçimli, değişmez işleyişi bizde hayranlık ve saygı uyandıran tüm gök kürelerini enerjisi nedeniyle yalnızca o yaratabiliyor, üretebiliyor, koruyabiliyor, sürdürebiliyor ve dengeleyebiliyorsa, bu aktif yeti esas olarak eylem halindeki maddeden başka bir şey olmayan doğanın kendisinde bulunduğuna göre, bu durumda, tüm bunlara yabancı bir fail arama ihtiyacı nereden doğmaktadır? Sizin Tanrı’ya ilişkin kuruntunuz herhangi bir şeyi aydınlatabiliyor mu? Bunu bana kanıtlayamayacağınıza bahse girerim. Maddenin iç yetileri hakkında yanıldığımı varsayalım, önümde en azından bir güçlük vardır. Siz Tanrı’nızı bana sunarak ne yapıyorsunuz? Önüme bir güçlük daha çıkarmış oluyorsunuz. Anlamadığım bir şey yüzünden, daha az anlayacağım bir şeyi kabul etmemi benden nasıl isteyebilirsiniz? Sizin korkutucu Tanrı’nızı Hristiyan dininin dogmaları aracılığıyla mı inceleyeceğim… Kendime böyle mi tarif edeceğim? Bu dogmalar Tanrıyı bana tarif ediyor, bir bakalım…

Doğanın yaratma, üretme, koruma ve sürdürme özelliklerine değiniyor ve bunun dışında evrenin bir failinin, bir yaratıcısının aranmasını gereksiz buluyor. Şimdi ise Hristiyan dininin kendisine göre yanlışlarına bakalım.

Marquis de Sade şu sözlerle devam ediyor:

Bu aşağılık ibadetin Tanrı’sına baktığımda, bir gün bir dünya yaratan, ertesi gün inşa ettiği şeyden pişman olan, tutarsız ve barbar bir varlıktan başka ne görmekteyim ki?

Marquis, Tevrat’ın tanrısının kıskanma, sinirlenme, sevinme gibi insani duyguları olmasına değiniyor. Musa Sina dağındayken kavmi bir altın buzağı yapıp ona tapınmaya başlamıştı. Tanrı bunu görünce onlara nefret kusmuş ve lanetlemişti.

Marquis'un yazdıklarından devam edelim:

İnsanın dilediği alışkanlığa sahip olmasına asla izin vermeyen zayıf bir varlıktan başka nedir ki o? Bu yaratık, kaynağını insandan alsa da ona hâkim olur; ona saldırabilir ve böylelikle ezeli işkenceleri hak edebilir! Ne zayıf bir varlıktır bu Tanrı! Nasıl oluyor da gördüğümüz her şeyi o yaratabilmişken keyfince bir insan yaratamamıştır? Ama diyeceksiniz bana, böyle yaratılmış olsaydı insanın hiç değeri olur muydu? Bu ne bayağılık, bu ne yaltakçılık! Ve insanın kendi Tanrı’sını hak etme gerekliliği nereden gelir? İnsanı tamamen iyi yaratsaydı asla kötülük yapamazdı ve yalnızca bu durumda eser bir Tanrı’ya layık olurdu. Bu, insana bir tercih bırakmak yerine onu kışkırtmaktır. Oysa Tanrı, sonsuz önsezisiyle, ortaya çıkacak sonucu gayet iyi biliyordu. Böyle olunca da, bizzat kendisinin oluşturduğu yaratığı zevk için kaybediyor. Ne korkunç bir Tanrı bu! Ne canavar! Bizim kinimize ve dinmek bilmez intikamımıza ondan daha layık bir vicdansız, bir hergele olamaz! Bununla birlikte, bu kadar yüce bir uğraştan pek az memnun kalarak, inancını değiştirsin diye insanı boğar; onu ateşe atar, lanetler. Bu yaptıkları insanı asla değiştirmez.

Tanrının insana kötülük yapma yetisini verip üstüne cezalandırması ve bunları zevki uğruna yaptığını, zira iyi insanlar yaratmak isteseydi kusursuz insan yaratma yetisine de sahip olduğunu belirterek tanrının kötülüğünü vurguluyor.

Sade, şöyle devam ediyor:

Bu aşağılık Tanrı’dan daha güçlü bir varlık olan Şeytan, kendi hükümranlığını daima koruyarak yaratıcısına her zaman meydan okuyabilir. Ezeli Varlık’ın kendine ayırdığı sürüyü baştan çıkararak sefahate sürüklemeyi daima başarır. Bu iblisin bizim üzerimizdeki gücünü kimse alt edemez. Bu durumda, öğretisini yaydığınız korkunç Tanrı sizce ne düşünmektedir? Onun bir oğlu vardır, tek oğul, hangi ilişki sonucu edindiğini bilmiyorum; çünkü insanın düzüşmesi gibi. Tanrı’sının da düzüşmüs olmasını istemiştir o; kendisinin bu önemli parçasını gökyüzünden koparıp almıştır. Bu yüce yaratığın, göksel ışınların üzerinde, melekler kortejinin ortasında, tüm evrenin gözü önünde belireceği belki hayal edilmektedir… Tek sözcük yok; Yeryüzünü kurtarmaya gelmiş Tanrı’nın, Yahudi bir fahişenin bağrında, bir domuz ahırının ortasında dünyaya geldiği duyurulur! İşte ona atfedilen saygın soy sop! Ama onun bu şerefli görevi bizim zararımızı telafi edecek midir? Bir an için peşinden gidelim onun. Ne demektedir? Ne yapmaktadır? Bize hangi yüce görevi iletmektedir? Hangi esrarı açığa çıkaracaktır? Bize hangi dogmayı buyuracaktır? Onun büyüklüğü hangi edimler içinde kendini gösterecektir?

Sade, şeytanın yaptıkları yada etkisi sebebiyle tanrıdan üstün olduğuna parmak basıyor. Diğer dediği, İsa'nın bir ahırda doğduğu gerçektir. Fakat 'Yahudi fahişe' tabiri ile Meryem'i fahişelikle suçluyor. Öyle miydi bilemeyiz fakat Kur'an'da geçen bir olayda Zekeriya Meryem'i tapınağın önünde bulur, burada ne yaparsın ey Meryem? diye sorar. Bu tartışılır olsa da Marquis'in görüşünü destekleyen bir argüman olabilir.

Marquis, İseviliğin ve teslis inancının İsa'nın uydurması olduğunu, aynı zamanda dinini zorla benimsetmeye çalıştığını anlatarak devam eder:

Gördüğüm ilk şey meçhul bir çocukluktur, bu sokak çocuğunun Kudüs tapınağındaki çapkın rahiplere verdiği hizmetler; sonra, on beş yıllık bir yok oluş, bu sırada bu hinoğluhin, Mısır okulunun tüm hayalleriyle zehirlenecek ve bunları Juda’ya taşıyacaktır. Orada yeniden ortaya çıktığında deliliği baş gösterir ve Tanrı’nın oğlu olduğunu, onun eşiti olduğunu ona söyler; Kutsal Ruh adını verdiği bir diğer hortlağı da bu ittifaka katar ve bu üç kişinin bir olduğunu ileri sürer! Bu gülünç esrarla akılları karıştıran, ciğeri beş para etmez bu herif, bu görüşleri benimsemenin pek matah bir şey olduğunu… Yok saymanın ise tehlikeye yol açacağını ileri sürer.

Bu salak, Tanrı olmasına rağmen, bizleri kurtarmak için bir insan evladının bağrında vücut bulduğunu söyler; gerçekleştireceği parlak mucizelerle bir süre sonra evreni ikna edecektir! Gerçekten de, sarhoşlar arasındaki bir yemekte söylenenlere bakılırsa, bu dalavereci suyu şaraba döndürür; bir çölde, çömezlerinin gizlice hazırladıkları nafakalarla anasının gözü birkaç kişiyi besler; arkadaşlarından biri ölü numarası yapar, bizim sahtekâr da onu diriltir; kendini bir dağa taşıtır ve orada, yalnızca iki ya da üç arkadaşının önünde öyle bir hokkabazlık gösterisi düzenler ki günümüzün en kötü hokkabazının bile yüzü kızarırdı. Kendisine inanmayan herkesi coşkuyla lanetleyen bu kerata, sözünü dinleyecek olan herkese de cenneti vaat eder. Cahil olduğundan hiçbir şey yazmaz; aptal olduğundan pek az konuşur; zayıflığı nedeniyle de pek az şey yapar; ve sonunda, pek ender olsa da kışkırtıcı söylevleri karşısında sabrı tükenen yüksek görevlilerin canını sıkan şarlatan kendini çarmıha gerdirtir, ama kendisini izleyecek it kopuğu garantilemiştir, onu ne zaman çağırsalar kendini yedirmek için onlara doğru inecektir. İşkence yapılır, sesini çıkarmaz. Babası olan mösyö, bu yüce Tanrı, ki onun oğlu olduğunu söylemeye cesaret etmektedir, ona en ufak yardım eli uzatmaz ve bu namussuz, haytaların başı olmaya bu kadar layıkken zavallı muamelesi görür. Yardakçılar bir araya gelip, “Mahvolduk, tüm umutlarımız çöktü. Ani bir şimşek kurtarabilir bizi ancak. İsa’nın etrafındaki muhafızları sarhoş edelim; cesedini aşıralım, dirildiğini yayalım ortalığa; emin bir yol; bu düzenbazlığa inandırabilirsek milleti yeni dinimiz yayılır, genişler; tüm dünyayı ayartır… Uğraşalım!” derler. İşe girişilir, başarılır. Utanmazca gözü pekliği kendine övünç kaynağı yapmamış kaç düzenbaz vardır! Ceset kaldırılır; salaklar, kadınlar, çocuklar, ellerinden geldiğince. Mucize! Diye ağlaşırlar ve bu arada, bunca büyük mucizenin gerçekleşmiş olduğu bu şehirde, bir Tanrı’nın kanına bulanmış bu şehirde kimse bu Tanrı’ya inanmak istemez; tek bir kişi bile inancını değiştirmez. Dahası var; Olay aktarılmayı o kadar az hak eder ki hiçbir tarihçi bundan söz etmez. Bu düzenbazın müritleri çevirdikleri dolaptan yararlanmayı ummaktadırlar ama o an için değil. Bu düşünce hâlâ çok önemlidir, düzenbazlıklarının aşikâr örneklerinden yararlanmadan önce yılların geçmesi gerekti; nihayet, tiksindirici doktrinlerinin eğreti yapısını da bunun üzerinde kurdular. Her değişim insanların hoşuna gider. İmparatorların zorbalığından sıkıldıklarında devrim gerekli oluyordu. Bu dalaverecilerin peşinden gidenler de hızla yayılırlar: Tüm hataların tarihi böyledir. Bir süre sonra Venüs ile Mars’ın sunaklarının yerine İsa’nın ve Meryem’inkiler geçmiştir; o düzenbazın yaşamını yayımlarlar; bu yavan, bayağı romana inanacak bir yığın bön bulunur; asla düşünmemiş olduğu yüzlerce şeyi söyletirler ona; gülünç sözlerinden bazıları bir süre sonra onun ahlâkının temeli haline gelir ve bu yeni din yoksullara vaaz edildiğinden, merhamet ilk erdem haline gelir. Tuhaf ibadetler kutsama işlemleri adı altında kurumlaşır, bunların en aşağılık ve en iğrenci, suça bulanmış bir rahibin, büyülü birkaç sözcük yardımıyla Tanrı’yı bir ekmeğin içinde geri getirtme gücüne sahip olmasıdır. Kuşkunuz olmasın; hak ettiği aşağılayıcı silahlar kullanılsaydı bu iğrenç ibadet daha doğar doğmaz yok edilirdi; ama ona işkence etmek düşünüldüğünden durmadan çoğaldı; oysa kaçınılmaz biçimde yok edilebilirdi. Bugün bile onu gülünç hale sokarsanız yok olur. Becerikli Voltaire asla başka silah kullanmadı ve o tüm yazarlar içinde kendi inancına en fazla taraftar toplamış olmakla övünebilir. İşte Eugenie, Tanrı’nın ve dinin tarihi budur; bu masalların hak ettikleri değere bakın ve kendiniz karar verin.

Bu uzun paragrafı açıklamak gerekirse Sade İsa’nın tüm mucizelerine mantıklı bir sebep buluyor, suyu şaraba dönüştürmesini sarhoşları kandırmak, bitmeyen ekmek hikayesini gizli bir yere zulalanmış bir yığın, Lazarus'u diriltmesinde ise ölü numarası yaptığını ileri sürer.

Çarmıha gerilip tanrı babasının onu kurtarmamasını ise kendisini insanlık için bir kurban olarak göstermesine bağlar.

Sade’ın inancına göre başkalaşım yani göğe yükselme ise İsa’nın havarilerinin bir oyunudur. Havariler insanlara bunu yayar ve tam da İsa’nın istediği gibi geniş kitleleri peşinden sürükler. 2 asır kadar sessiz kalıp işkence görmesine rağmen inancı Milano fermanı ve Konstantin’in kabulü ile nüfuz kazanır.

Rahipler yüzyıllar boyunca saçma ayinler düzenlemiş ve İsa'nın ruhunu geri getirmeye çalışmışlardır. Araftan insan kurtarma, komünyon gibi ayinleri ve Tanrıyı reddetmekte sınır tanımayan yazar, kilise karşıtı Voltaire’e de saygısını dile getirmeyi esirgemez.

Marquis de Sade iyi veya kötü olarak yorumlanabilen felsefesi ve bir o kadarda marjinal görüşleriyle adını duyurmuştur. Dile getirdiklerinin bir çoğunda da keskin kalemini çalıştırmıştır. Bize düşen ise onu ön yargısız bir şekilde okuyup değerlendirmektir.

KUTSAL SUÇLULUAR: TAPINAK ŞÖVALYELERİ

Yazan: HERMES Trismegistos
Tapınağın son Büyük Üstadı Jacques de Molay

TAPINAK ŞÖVALYELERİNİN KISA TARİHİ


9 kişilik gruptan oluşan Tapınak Şövalyeleri Fransız Hugues de Paynes liderliğinde Godfrey de Saint-Omer, André de Montbard, Payen de Montdidier, Archambaud de Saint-Aignan, Geoffroy Bisol, Hughes Rigaud, Rossal ve Gondemare tarafından 1118 yılında Fransa’da oluşturulur. İlk Büyük Üstat, Hugues de Paynes’tir.

Tapınakçıların en baştaki amacı Kudüs’ü ziyaret eden hacıları koruyup kollamaktı ama bundan daha büyük ve her ne kadar hem rahip hem şövalye olsalar da daha tatmin edici amaçlara sahiplerdi.

Tapınak şövalyelerinin varlığı resmi olarak haçlı seferlerinin bitişi ile sonlanmıştır. Beyaz üzerine kırmızı haç motifli giyimleriyle zamanının hem nüfuz hemde savaşçılık olarak korkulan birliklerindendir

TAPINAKÇILARIN YÜKSELİŞİ

1118 yılında Fransız Hugues de Payens ve arkadaşı Godfrey de Saint-Omer hacıları korumak amacı ile kuracakları tarikata destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baudouin'e başvurdular Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Tepesi’nde bir yer verdi. Süleyman Mabedi’nin kalıntılarının burada bulunması sebebi ile de Süleyman Tapınağının Şövalyeleri (Templars,Templiers) adını aldı.

Tapınak Şövalyelerinin bilinen ilk ambleminde aynı ata binmiş olan Hugues de Payens ve Godfrey de Saint Omar resmedilmiş bu hem Tapınak Şövalyeleri’nin kardeşliğini hemde kuruluşunun ilk yıllarında sadece bağışlarla varlığını sürdürmesini ve sadeliğini simgeliyor.

Fakat tarikatın bu yoksulluğu fazla sürmedi. Bernard de Clairvaux (Aziz Bernard) kurucu şövalyelerden birinin yeğeniydi, Troyes kentinde toplanan konseyde tarikatı Papa'ya anlattı ve Papa tarafından resmî olarak onaylandılar. Bundan sonra Papa II. İnnocentius tarafından yayınlanan özel bir fermanla tarikat mensupları bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa'dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para, arazi ve askerî destek gördüler.

En güçlü dönemlerinde askerî varlıkları 20 bini bulan Tapınakçılar¸ sahip oldukları silahlı gücün ötesinde¸ ülkelerin ve imparatorlukların geleceğini belirleyecek ölçüde caydırıcı bir güce erişmişlerdir. Öylesine zenginleşip güçlendiler ki¸ Avrupalı kralları¸ borç para bulmak umuduyla kendilerinin kapısını çalmak¸ yüksek faizlerle büyük borçlar altına girmek zorunda bırakmışlardır. Sonuçta bu da kendilerine¸ krallar üzerinde söz sahibi olma ve onları yönlendirme imkânı sundu.

Tapınak Şövalyeleri aynı zamanda o dönemde Müslüman dünyasına karşı gerçekleştirilen Haçlı seferlerine de katıldı. Yapılan bu seferler barış içinde yaşayan Müslümanlara karşı barbar bir saldırıydı. Bu olay binlerce masum sivilin yaşamını yitirmesine yol açtı Bu yüzden¸ Selahaddin Eyyûbî 1187'deki Hıttin Zaferi'nden sonra¸ Hristiyanların büyük bir bölümünü bağışlamasına rağmen¸ Tapınakçıları affetmemiş; işledikleri katliamlardan ötürü onları idamla cezalandırmıştır. Hıttin'den sonra Kudüs'teki merkezlerini kaybetmelerine ve pek çok kayıp vermelerine rağmen Tapınakçılar yine de varlıklarını korudular.

Hristiyanlar 1229 yılında Kudüs'ü geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlükler aldı. Akka'ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini Kıbrıs'taki Limasol'a taşımak zorunda kaldılar.Bu hezimetlerden sonra Tapınakçılar güçlerini kaybetmiş olsalar da vatanları Fransa'ya çekilip Hospitalier Şövalyelerinin ve Töton Şövalyelerinin yaptığı gibi devlet içinde devlet mantığı ile varlıklarını sürdürme çabaları sonlarını hazırladı.

TAPINAKÇILARIN DÜŞÜŞÜ

Haçlı Seferleri'nin hezimetle sonuçlanması üzerine misyonları bitmesi gerekirken¸ onlar siyasi güçlerini¸ servet ve üyelerini artırmaya devam ettirmişlerdir. Bir müddet sonra Papalık ve Fransa Kralı 4. Filip (IV. Philippe)¸ Tapınakçıların¸ giriştikleri politik oyunlar ve karanlık amaçlarla kontrol edilemez bir kuvvete erişmelerinden tedirginlik duymuş ve güçlerinin azaltılması gerektiğine karar vermiştir.

1307'de ise Papa V. Clemens'in emriyle bazı şövalyeler geri çağrılmıştır. Dinden sapma¸ eşcinsellik¸ şeytana tapma ve büyücülükle suçlanarak işkence edilmek ve yakılmak suretiyle öldürülmüşlerdir. 1314'de Tapınak Şövalyeleri'nin büyük üstadı Jacques de Molay ve 34 üyesi¸ Paris'te kazığa çakılarak yakılmıştır.


TAPINAKÇILARIN İSA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Tarih boyunca süregelen rivayetlere göre Tapınakçıların İsa hakkındaki görüşleri Hristiyanlıktan çok daha farklıdır. Yaygın olan bir rivayete göre Tapınakçı şövalyeler Johannit mezhebe mensupturlar.
Bilindiği gibi, Hristiyanlık tarihine baktığımızda İsa’nın gelişinden önce Vaftizci Yahya’nın kişiliğinin öne çıktığını görürüz. Ancak Yahya , kabul edilen İncillerde İsa’nın geleceğini müjdeleyip onun vaftiz olmasını sağlayan bir kişidir sadece . Hatta Matta İncilinde Yahya şöyle der : «Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek.» Ancak zaman içinde bazı topluluklar Yahya’yı İsa’dan daha önemli tutmuşlar hatta bu düşüncelerini çağlar boyu, İsa betimlemelerinde aslında Yahya’yı resmederek sürdürmüşlerdir.
Aslında Tapınakçıların Johannit olduklarına dair çok da somut deliller yoktur , ancak kendilerine yöneltilen birtakım suçlamalarda Johannit mezhebe yöneltilen suçlamalara benzer suçlamalar vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar ise , biraz zorlamalı da olsa, bazı Tapınakçı sembollerinde Johannit mezhebine ait izler bulmaktadırlar.
Tapınakçılara atfedilen başka bir inanışa göre ise Tapınakçılar Mecdelli Meryem’in İsa’nın karısı olduğuna ve Mecdelliden bir çocuğu olduğuna inanırlar.

Anlattığım gibi Tapınakçılar seks ayinleri,kadın veya küçük çocuk kurban etme,keçi kurban etme,haça ve Hristiyanların kutsal saydıkları ikonalara işeme, eşcinsel ilişki,kaba at öpme gibi pis şeylerle suçlanarak kağıt üzerinde ortadan kaldırılmıştır ama daha sonraki yüzyıllarda farklı örgütler adı altında¸ yer altına indiler Avrupa'da (Sadece Fransa'da 9 bin temsilcilikleri vardı ve çeşitli ülkelere yayılmış binlerce şato ve merkezleri bulunuyordu.) varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bunların en önemlisi "Rose Croix" (Gül Haç) örgütüdür.

Tapınakçılığın¸ İllüminati ve masonluk gibi örgütler aracılığıyla sürdürüldüğü ve hatta masonluğun etkisiyle gelişen Fransız Devrimi ve Amerika'nın bağımsızlığı gibi topyekûn Batı'nın siyasi geleceğini belirleyen pek çok mühim hadisenin bunun bir sonucu olduğu kimi tarihçiler ve yazarlar tarafından savunulmaktadır.

Tapınak şövalyeleri tanrı adına kurulmuş bir tarikattı kilisenin söylediği suçları işlemişler mi kesin kanıt olmadığı için tam olarak bilmiyoruz fakat farklı bir bilgiye göre tapınakçıların büyük üstadı Jacques de Molay idam edilirken itiraz etmemiş hatta kılı bile kıpırdamamış. Bundan kimileri tarikatın yer altındaki nüfuzuna ve ebedi olacağına güvendiği için tepki göstermediği yorumunu yapar.

HRİSTİYANLIĞIN İÇİNDEKİ PAGANLIK

Yazan: HERMES Trismegistos
HRİSTİYANLIKTAKİ PAGAN ETKİLERİ

Şöyle başlamak isterim Hristiyanlar ilk yayılma zamanlarında yada Milan fermanına kadar diyelim çok fena zulüm ve işkenceye maruz kaldılar zira Hristiyanlık paganlığa Romalıların dinine göre çok farklılık gösteren bir din olmuştu bunun birçok sebebi olduğu gibi en büyük sebebi de tek bir tanrı olabileceğini paganların anlayamaması olarak yorumlayabiliriz.

Romalılar çoğunlukla dini inanç konularında hoşgörülü davrandılar ve sayısız dini tarikat, kült, kurtarıcı ve kurtarıcıların kısıtlama olmaksızın proleterleşmesine izin verdiler. Toplumun sadık ve itaatkâr üyeleri, İsa da dahil olmak üzere istedikleri Tanrı'ya inanabilirler. İnanç, Roma makamlarının ilgisini çekmeyen özel bir konuydu. Roma uyumu, otoriteye itaat etmeye ve devlete sadakatin - Roma Tanrılarına sembolik fedakarlıklarla özetlenerek - vaat edilmesine dayanıyordu. Daha sonraki yanlış algıların aksine, ilk başta Romalılar İsa'ya olan inanca karşı çıkmadılar. Daha ziyade, Romalılar Roma otoritesini Hristiyanlaşmanın nedeni olarak reddedenlere, Roma Tanrılarına kurban etmeyi reddeden inananların (bağlılık yeminin eşdeğeri) dahil edilmesine zulmettiler. İsa'nın Yahudi olmayan inançlılara yönelik Roma zulmü iki yüzyıldan fazla sürdü ve yerel düzeyde tacizi içeriyordu ve zulmü resmen onayladı ya da reddetti. Resmi olarak yaptırım uygulanan Roma zulmü en çok Marcus Aurelius (161-180), Decius (249-251), Diocletian (281-305) ve Galerius (305-312) saltanatı sırasında yoğun olmuştur.

Bundan çıkaracağımız sonuç Romalılar hoşgörülü fakat otoriterdir, tabiri caizse tanrı göklerden tüm insanlığın duyabileceği bir şekilde bizimle konuşsa bile şahsi fikrim Romalıların ne kadar doğru olsa da bu dine bile kabulleneceklerini sanmam tabi bunun üstüne sürebileceğiniz argümanda Romalıların daha doğrusu önce doğu romanın Hristiyanlığı kabul edişidir.
Kökenini ve Hristiyanlığın başlangıçta paganlıktan ne kadar farklı olduğunu açıkladığıma göre sıra neden Hristiyanlığın paganlaştığına geldi.

HRİSTİYANLIĞIN PAGANLAŞMA NEDENLERİ

Hristiyanlığı tebliğ etmek yada misyonerlik bunun en başlıca sebebidir.Şöyle düşünebilirsiniz yepyeni bir dini görüş ama asırlardır hakim olan başka bir dini görüş de bunun rakibi bu yüzden bu dini karşına almak yerine onu yozlaştırarak kendi dinini onun içinde büyütmelisin bakın bu tamamen kişilerin dinlerini yayma isteği yüzünden dinini çarpıtarak yaymak ne kadar doğru tartışılır tabi.Zamanın misyoner Hristiyanları Hristiyanlığı paganlığa benzeterek tebliğ ettiler ki insanlar yabancılaşmasın yada Hristiyanlığa kolay geçebilsin.
  
Dünyadaki bir çok dini görüşte tanrının oğlu  terimi vardır, veya tanrının tahtını kendi kanından oğluna devretmesi. Güneş tanrısı Apollon Zeus’un Leto’dan olan oğlu Apollon Zeus’un veliaht oğludur,bir örnek vermek gerekirse ikonalarda yada fresklerde İsa’nın kafasında hale ile resmedilmesi de diyebilirim. 

HRİSTİYANLIĞIN İÇİNDEKİ PAGAN ÖGELER

Mitra, Diyanissos, Attis, Krişna , Hepsinin doğumu 25 Aralıktır ve hepsi çarmığa gerilmiştir. Sizce de benzer değil mi?
İsa'dan öncede ölüp dirilen pagan tanrılar olmuştur,bu GrekoRomen inanç Hristiyanlığı öyle etkilemiştir ki İncil bile İsa'nın dili olan Aramice değilde Yunanca yazılmıştır.

Komünyon ayini;
Komünyon ayini ekmek ve şarap ayini olarak bilinir ve İsa'nın kanı olan şarabı içip İsa'nın eti olan ekmeği yiyerek arınmayı amaçlar.

İncil de bu şöyle ifade edilir;
Yu 6:53 İsa onlara şöyle dedi: «Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz.
Yu 6:54 Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim.
Yu 6:55 Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir.
Yu 6:56 Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda.”

Peki ya bu ayetlerin kökeni nedir?

Pagan Yunanların Dionysos ve Attis kültürüdür,Dionysosçular bazen bir hayvanı kurban ederek ve etini yiyerek sembolik olarak Dionysos'un ruhu ile bütünleşip arınmayı yada ruhen ölümsüz olmayı amaçlamışlardır,

Bugün kiliselerde hala gerçekleştirilen bu ayini İncil yazarları (yada her kim yazdıysa) bu kültten alıp İncil'de İsa'nın ağzındanmış tanrının sözüymüş gibi anlatmışlardır.
Yukarıda anlattığım gibi bu ayetler sadece Yuhanna incilinde geçer çünkü Yuhanna incili ve Pavlus’un mektupları paganizmden en fazla etkilenen yazıtlardır. İncil'de yine paganizmden ziyadesiyle etkilenmiş bir hikaye daha vardır;

Yu 2:7 İsa hizmet edenlere, «Küpleri suyla doldurun» dedi. Küpleri ağızlarına kadar doldurdular.
Yu 2:8 Sonra hizmet edenlere, «Şimdi bundan alın, şölen başkanına götürün» dedi. Onlar da götürdüler.
Yu 2:9-10 Şölen başkanı, şaraba dönüşmüş suyu tattı.”
Suyu şaraba dönüştürmek sıradan bir mucize sayılabilir ama bununda kökeni yine şarap tanrısı Dionysosdur.

Dionysos da aynı İsa gibi suyu şaraba dönüştürmüştü…Ve bu mucize Dionysos inançlılarınca sürekli dile getiriliyordu…Yuhanna incili yazarları bu mucizeyi kendi tanrıları olan İsa’ya uyarlayıverdiler.

MİTRA VE İSA MESİH BENZERLİĞİ

Mitra’nın kayadan doğduğu belirtilen versiyonlarında “kayadan gelen Tanrı” (Theos ek Petras) olduğu söylenirdi. Takipçileri, kurtarıcı Tanrı Mitra’nın doğduğu bu kayadan çıkan “ruhsal” suyu içmeye çalışırdı. Aynı hikaye İsa’ya şöyle uyarlanmıştır;

Hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler, ve o kaya Mesih'ti.”

Mitra aynı zamanda bir “güneş” Tanrısı idi. Güneş tanrısı olarak takipçileri tarafından “Light of the World” (Düyanın ışığı) olarak bilinirdi.

İncil’de aynı lakap, İsa’ya uyarlanmıştır:
Yu 8:12 “İsa yine halka seslenip şöyle dedi: «Ben dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.”

Mitra şöyle der:
Bedenimden yemeyecek ve kanımdan içmeyecek böylece benimle bir olmayacak kişi kurtarılmayacak kişidir”

Benzer ifade Dionysos'da da bahsettiğim gibi Yuhanna incilinde geçer.

Mitra bir yazıtta şöyle der:
“Ölümsüz kanıp döküp bizi kurtardın” (R. Turcan “Cults of the Roman Empire” 226)
 
Aynı ifade, “İsa’nın bizim için döktüğü kutsal kanıyla kurtulduk” şeklinde İncil’de hayat bulur.
 
Tıpkı İsa gibi Mitra'da öldükten sonra göğe yükselmiş ve insanları yargılamak için geri döneceği söylenmiştir.

BABA TANRININ ZEUS (JÜPİTER) İLE BENZERLİĞİ

Şimdi biraz da tanrı babanın Zeus ile benzerliğine değinelim.
Baba tanrı dünyada resim sanatında hep saçı sakalı ağarmış bir o kadarda ruhani ve kuvvetli bir ihtiyar olarak gösterilir.

İlk iki resim Hristiyan tanrısının betimlenişidir.

Ademin yaratılışı (Michalengelo)


Cima da Conegliano'nun Baba Tanrı isimli tablosu, yak. 1515

Şimdi de Zeus'un tasvirlerine bakalım.

4 nehir çeşmesindeki Zeus heykeli (Gianlorenzo Bernini)


Hera ve Zeus (Albertina Müzesi)


Bunlardan anlayacağımız şey ise yalnızca İsa Mesih'in değil baba tanrının hatta ayin ve ritüellerin çoğunda bile eski pagan inaçlarından esinler olmasıdır. Bunun nedeni dini yaymak beklide insanların uyum sağlamasını sağlamaktır zira belki de bunlar olmasaydı Milan fermanı ve Büyük Konstatin’in Hristiyanlığı kabulünden önce Hristiyanlık küçük topluluklar tarafından bilinen bir dinden başka bir şey olmayacaktı.

İNCİL'DEKİ ÇELİŞKİLER

Yazan: A.Kara


İNCİL'DEKİ ÇELİŞKİLER



Matta, Markos, Luka, Yuhanna adlı kanonik İncil kitapları 27 parçadan oluşan İncil'in ilk 4 bölümüdür. Fakat bunlar aynı zamanda İncil olarak isimlendirilen 4 ayrı kitaptır da.

Bunu baştan belirtiyorum çünkü biliyorum ki bazıları 4 İncil dediğimi duyduğunda "4 İncil yok, İncil tektir" diyeceklerdir fakat başlıca Hristiyan platformlarında onların da bu kitaplardan bahsederken 4 İncil dediği görülmektedir.

Hristiyanlara göre var olan bu 4 İncil kitabı tanrının ruhunun esiniyle kaleme alınmış ve yazan kişilerin isimleri ile anılmışlardır. Bu metinlerin yaşanılanların gerçek kayıtları olduğuna iman tamdır. Ayrıca her İncil'in İsa'nın getirdiği müjdeye değişik açıdan baktığına inanılır.
Hristiyanların zaman zaman İncil eleştirilerini bertaraf etmekte başvurduğu bu 4 ismin yaşananlara değişik açılardan bakışı konusunda önemli bir nokta vardır ki "değişik açıdan bakmak" kırmızıyı mor, 40'ı 50 olarak yazmak, anlatmak, yani tutarsız bilgiler vermek anlamına gelmez, gelemez.

Bakalım tanrının esiniyle yazıldığına inanılan 4 İncil kitabı kendi içinde tutarlı mı, değil mi?

İSA'NIN SOY KÜTÜĞÜ

Konuya İsa'nın soy kütüğü hakkında barındırılan çelişkili ayetlerle başlayalım ve Luka İncili'nin bu konuda söylediğine bakalım:

Luka 3/23-38:
23) İsa görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf’un oğlu olduğu sanılıyordu.
Yusuf da Eli oğlu,
24) Mattat oğlu, Levi oğlu, Malki oğlu, Yannay oğlu, Yusuf oğlu,
25) Mattitya oğlu, Amos oğlu, Nahum oğlu, Hesli oğlu, Nagay oğlu,
26) Mahat oğlu, Mattitya oğlu, Şimi oğlu, Yosek oğlu, Yoda oğlu,
27) Yohanan oğlu, Reşa oğlu, Zerubbabil oğlu, Şealtiel oğlu, Neri oğlu,
28) Malki oğlu, Addi oğlu, Kosam oğlu, Elmadam oğlu, Er oğlu,
29) Yeşu oğlu, Eliezer oğlu, Yorim oğlu, Mattat oğlu, Levi oğlu,
30) Şimon oğlu, Yahuda oğlu, Yusuf oğlu, Yonam oğlu, Elyakim oğlu,
31) Mala oğlu, Menna oğlu, Mattata oğlu, Natan oğlu, Davut oğlu,
32) İşay oğlu, Ovet oğlu, Boaz oğlu, Salmon oğlu, Nahşon oğlu,
33) Amminadav oğlu, Ram oğlu, Hesron oğlu, Peres oğlu, Yahuda oğlu,
34) Yakup oğlu, İshak oğlu, İbrahim oğlu, Terah oğlu, Nahor oğlu,
35) Seruk oğlu, Reu oğlu, Pelek oğlu, Ever oğlu, Şelah oğlu,
36) Kenan oğlu, Arpakşat oğlu, Sam oğlu, Nuh oğlu, Lemek oğlu,
37) Metuşelah oğlu, Hanok oğlu, Yeret oğlu, Mahalalel oğlu, Kenan oğlu,
38) Enoş oğlu, Şit oğlu, Adem oğlu, Tanrı Oğlu’ydu.

Şimdi bir de Matta İncili'ne göz atalım.

Matta, 1/17:
İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir:
İbrahim İshak’ın babasıydı, İshak Yakup’un babasıydı, Yakup Yahuda ve kardeşlerinin babasıydı,

3) Yahuda, Tamar’dan doğan Peres’le Zerah’ın babasıydı, Peres Hesron’un babasıydı, Hesron Ram’ın babasıydı,
4) Ram Amminadav’ın babasıydı, Amminadav Nahşon’un babasıydı, Nahşon Salmon’un babasıydı,
5) Salmon, Rahav’dan doğan Boaz’ın babasıydı, Boaz, Rut’tan doğan Ovet’in babasıydı, Ovet İşay’ın babasıydı,
6) İşay Kral Davut’un babasıydı, Davut, Uriya’nın karısından doğan Süleyman’ın babasıydı,
7) Süleyman Rehavam’ın babasıydı, Rehavam Aviya’nın babasıydı, Aviya Asa’nın babasıydı,
8) Asa Yehoşafat’ın babasıydı, Yehoşafat Yehoram’ın babasıydı, Yehoram Uzziya’nın babasıydı,
9) Uzziya Yotam’ın babasıydı, Yotam Ahaz’ın babasıydı, Ahaz Hizkiya’nın babasıydı,
10) Hizkiya Manaşşe’nin babasıydı, Manaşşe Amon’un babasıydı, Amon Yoşiya’nın babasıydı,
11) Yoşiya, Babil sürgünü sırasında doğan Yehoyakin’le kardeşlerinin babasıydı,
12) Yehoyakin, Babil sürgününden sonra doğan Şealtiel’in babasıydı, Şealtiel Zerubbabil’in babasıydı,
13) Zerubbabil Avihut’un babasıydı, Avihut Elyakim’in babasıydı, Elyakim Azor’un babasıydı,
14) Azor Sadok’un babasıydı, Sadok Ahim’in babasıydı, Ahim Elihut’un babasıydı,
15) Elihut Elazar’ın babasıydı, Elazar Mattan’ın babasıydı, Mattan Yakup’un babasıydı,
16) Yakup Meryem’in kocası Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu.
17) Buna göre, İbrahim’den Davut’a kadar toplam on dört kuşak, Davut’tan Babil sürgününe kadar on dört kuşak, Babil sürgününden Mesih’e kadar on dört kuşak vardır.


Bu iki İncil'in İsa'nın soy kütüğü hakkında verdiği bilgilere bakıldığında arada ciddi bir sayısal tutarsızlık olduğunu söylemeye gerek var mı? Matta İncilinin İsa'dan İbrahim'e kadar belirttiği kişi sayısı ile Luka'nın verdiği kişi sayısı uyuşmaz.
Luka'nın ilgili bölümünde bahsedilen ve daha büyük bir soy ağacını oluşturan kişilerin çoğunun Matta'da hiç hesaba katılmadığı gün gibi ortadadır.

Bu durumda bazı savunucular bunun nedeni olarak Matta'nın, Luka İncilinde adı geçen onlarca kişiyi yazmayı unuttuğunu iddia edebilir. Fakat durumun böyle olmadığı açıktır çünkü iki İncil'deki kişi adları bile birbirinden farklıdır.

Bu hatanın üzerine örtmek için ortaya atılan bir başka iddia ise Luka'nın verdiği soy kaydının Meryem'e ait olduğudur. Fakat bu oldukça tutarsız bir iddiadır çünkü Luka 3/23'e bakıldığında bahsedilenin Yusuf'un soy kaydı olduğu gün gibi ortadadır. Kaldı ki o dönem toplumu göz önüne alındığında soy ağacını anne tarafından izlemek olasılık dışıdır.

Matta kitabının yazarı vaad edilen Mesih'in soyunun Davud'a dayanması gerektiğini biliyordu. Bu nedenle oluşturduğu soy kaydını üçlü 14'lü yapı ile tertip etmiştir. Matta İsa'nın soy ağacını verirken İbrahim'den İsa'ya kadar olan 3 tane 14 lü grup vermiş yani neslin 42 kişiden oluştuğunu yazmıştır (Matta 1:17).

Peki sizce Matta'nın 3 tane 14'lü grup vermesi sıradan bir durum mudur? Değildir. Bilindiği üzere Hristiyanlıkta 7 sayısı kusursuzluğu ve tamlığı simgeler. Matta'nın verdiği 14 sayısı ise 7'nin 2 katıdır. Bunun nedeni de Davut'un İbranicedeki orjinal kelime karşılığının 14 olmasıdır. Yani Matta'nın yazarı 7'nin kutsallığını korumak adına 14'lü gruplamayı korumak istemiştir ve soy listesini buna göre düzenlemiştir.

Süleyman’dan Yehoyakin’e kadar olan ikinci ondörtlü grup, (Matta 1: 6-11), Davut ile başlamakta ve Babil sürgününde doğan Yehoyakin ile sonra ermektedir. Fakat Matta Kitabı’nın yazarı, on dörtlü gruplamayı ve toplamda kırk iki nesli tertip etmek için Davut’tan Yehoyakin’a kadar olan listeden bazı nesilleri silmiştir. Eğer itiraz etmeden önce 1.Tarihler kitabının 3.bölümüne bakarsanız Davut’tan Yehoyakin’e kadar olan on sekiz nesli görebilirsiniz.

1 Tarihler 3:5-15 Matta 1:6-11
15 Süleyman 15 Süleyman
16 Rehavam 16 Rehavam
17 Aviya 17 Aviya
18 Asa 18 Asa
19 Yehoşafat 19 Yehoşafat
20 Yehoram 20 Yehoram
21 Ahazya SİLİNMİŞ
22 Yoaş SİLİNMİŞ
23 Amatsya SİLİNMİŞ
24 Azarya 21 Uzziya
25 Yotam 22 Yotam
26 Ahaz 23 Ahaz
27 Hizkiya 24 Hizkiya
28 Manaşşe 25 Manaşşe
29 Amon 26 Amon
30 Yoşiya 27 Yoşiya
31 Yehoyakim SİLİNMİŞ
32 Yehoyakin 28 Yehoyakin

Bazı Hristiyanlar kimi kralların Matta'nın verdiği soy listesinden çıkarılmasına neden olarak "onların kötü ve putperest olan krallar" olduğunu söylerler fakat gerçek neden bu olsaydı ülkeyi putperest uygulamalara bırakan Ahaz ve Yeşaya’yı öldüren Manaşşe gibi kötü kralların da Matta’nın soy kaydından silinmesi gerekirdi.

Matta’nın üçüncü ve sonuncu on dörtlü grubu içerisinde birçok sorun bulunmaktadır ve apaçık biçimde kurgu olduğu ortadadır. Bu sorunlardan birincisi, içinde on dört değil, on üç nesil bulunmasıdır.

1 Şealtiel
2 Zerubbabil
3 Avihut
4 Elyakim
5 Azor
6 Sadok
7 Ahim
8 Elihut
9 Elazar
10 Mattan
11 Yakup
12 Yusuf
13 İsa?

Bunlara ek olarak İsa'nın soyunun Davud'un hangi oğluna dayandığı gibi önemli bir konuda bile büyük bir çelişki vardır. Görüldüğü üzere Matta 1/6 ya göre Davud'un oğlu Süleyman iken Luka'ya göre Davud'un oğlunun adı Natan'dır.

MERYEM'İN KOCASI YUSUF KİMİN OĞLU?

Hazır soy ağacı ile başlamışken Meryem'in kocasının kimin oğlu olduğu konusundaki çelişkiye de bir bakalım. Zira Matta'ya göre Yusuf'un babası Yakup iken Luka'ya göre babası Eli'dir.

Matta 1/16:
16) Yakup Meryem’in kocası Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu.

Luka 3/23:
23) İsa görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf’un oğlu olduğu sanılıyordu.
Yusuf da Eli oğlu, ... (soyun devamı sayılıyor)

Belki bazıları Eli ile Yakup aynı kişidir demeyi düşünebilir. Fakat Matta'ya göre Yakup'un babasının adı Mattan, dedesinin adı ise Elazar iken Luka'ya göre Eli'nin babasının adı Mattat, dedesinin adı ise Levi'dir. Görüldüğü üzere bahsi geçen 2 kişinin soyları, dedeleri farklıdır.

İBLİS İSA'YI NEREYE ÇIKARDI?

İncil'de İsa'nın denendiği bir bölüm vardır. Bu bölümde İblis İsa'yı dağa ve tapınağın tepesine çıkarır. Fakat bakalım farklı İncil bölümleri önce hangisine çıkıldığı konusunda ortak karara sahip mi:

(İsa Deneniyor)
Matta 4/5-9:
5-6) Sonra İblis O’nu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkarıp, “Tanrı’nın Oğlu’ysan, kendini aşağı at” dedi, “Çünkü şöyle yazılmıştır:
‘Tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek.’
‘Ayağın bir taşa çarpmasın diye
Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.’ ”
7) İsa İblis’e şu karşılığı verdi: “ ‘Tanrın Rab’bi denemeyeceksin’ diye de yazılmıştır.”
8) İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, 9) “Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi.

Matta'ya göre İblis İsa'yı önce tapınağın tepesine daha sonra ise yüksek bir dağa çıkardı. Luka İncilindeki duruma bakalım:

(İsa’nın Çölde Denenmesi)
Luka 4/5-9:
5) Sonra İblis İsa’yı yükseklere çıkararak bir anda O’na dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. 6) O’na, “Bütün bunların yönetimini ve zenginliğini sana vereceğim” dedi. “Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. 7) Bana taparsan, hepsi senin olacak.”
8) İsa ona şu karşılığı verdi: “ ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.”
9) İblis O’nu Yeruşalim’e götürüp tapınağın tepesine çıkardı. “Tanrı’nın Oğlu’ysan, kendini buradan aşağı at” dedi.

Tanrı ya Luka'ya yada Matta'ya yanlış esin vermiş. Çünkü Matta'da önce tapınağın tepesine daha sonra dağa çıkarılan İsa, Luka'da önce dağa sonrasında tapınağın tepesine çıkarılıyor. Yani taban tabana zıt ve çelişkili.

YAHYA İLYAS MI DEĞİL Mİ?

İnciller arasındaki çelişkiler yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Matta ve Yuhanna İncilleri Yahya'nın İlyas olup olmadığı konusunda da birbirine ters düşen, uyuşmayan metinlere sahiptir.

Matta İncilinin 11.babındaki İsa ve Vaftizci Yahya bölümüne bakalım bu konu hakkında ne diyor:

Matta 11/7-15:
7) Yahya’nın öğrencileri ayrılırken İsa halka Yahya’dan söz etmeye başladı. “Çöle ne görmeye gittiniz?” dedi. “Rüzgarda sallanan bir kamış mı?
8) Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymiş bir adam mı? Oysa pahalı giysi giyenler, kral saraylarında bulunur.
9) Öyleyse ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Size şunu söyleyeyim, gördüğünüz kişi peygamberden de üstündür.
10) ‘İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum;
O önden gidip senin yolunu hazırlayacak’ diye yazılmış olan sözler onunla ilgilidir.
11) Size doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında Vaftizci Yahya’dan daha üstün biri çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Egemenliği’nde en küçük olan ondan üstündür.
12) Vaftizci Yahya’nın ortaya çıktığı günden bu yana Göklerin Egemenliği zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.
13) Yahya’ya dek bütün peygamberlerle Kutsal Yasa, olacakları önceden bildirdiler.
14) Eğer bunu kabul etmek isterseniz, gelecek olan İlyas odur.
15) Kulağı olan, işitsin!  

Şimdi bir de Yuhanna İncilindeki Yahya'nın Ortaya Çıkışı adlı bölüme bakalım ve Yahya, İlyas mıymış bakalım:

Yuhanna 1/19-21:
19-20) Yahudi yetkililer Yahya’ya, “Sen kimsin?” diye sormak üzere Yeruşalim’den kâhinlerle Levililer’i gönderdikleri zaman Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu –açıkça konuştu, inkâr etmedi– “Ben Mesih değilim” diye açıkça konuştu.
21) Onlar da kendisine, “Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?” diye sordular.
O da, “Değilim” dedi.
“Sen beklediğimiz peygamber misin?” sorusuna,
“Hayır” yanıtını verdi.

Bu iki İncilin Yahya'nın ortaya çıkış şeklini farklı anlatmalarının yanı sıra Yahya'nın birinde evet İlyas benim derken diğerinde "hayır ben İlyas değilim" demesi çelişki değilse nedir?

VAFTİZCİ YAHYA İSA'NIN KİM OLDUĞUNU BİLİYOR MU?

Hazır konusu açılmışken Yahya'dan devam edelim. Bu çelişki diğerlerinden biraz farklı çünkü farklı İncil kitapları arasındaki çelişkiden ziyade aynı kitabın içinde bulunan bir çelişki.

Matta 3/13-14:
13) Bu sırada İsa, Yahya tarafından vaftiz edilmek üzere Celile’den Şeria Irmağı’na, Yahya’nın yanına geldi. 14) Ne var ki Yahya, “Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana geliyorsun?” diyerek O’na engel olmak istedi.

Bir de Matta 11/1-3'e bakalım:
1) İsa, on iki öğrencisine bu buyrukları verdikten sonra onların kentlerinde öğretmek ve Tanrı sözünü duyurmak üzere oradan ayrıldı.
2-3) Tutukevinde bulunan Yahya, Mesih’in yaptığı işleri duyunca, O’na gönderdiği öğrencileri aracılığıyla şunu sordu: “Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?”

Matta'nın 3.bab'ında Yahya'nın "Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana geliyorsun?" sözünden İsa'nın kim olduğunu, Mesih olduğunu bildiğini anlıyoruz. 11.bab'da ise Yahya öğrencileri aracılığı ile İsa'ya şunu soruyor “Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?” yani demek istiyor ki "Mesih sen misin?"

Bu bariz çelişkide görüldüğü üzere Yahya bir bab'da İsa'nın kim olduğunu bilirken diğer bab'da bilmiyor.

İSA VAFTİZ OLDUKTAN SONRA NEREYE GİTTİ?

Önceki pasajlarda Yahya'ya dair çelişkileri anlatırken de gördüğünüz üzere İsa, Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilir. Sorun şudur ki vaftizden sonra İsa'nın nereye gittiği konusunda çok büyük bir ihtilaf vardır.

Matta ve Markos'a göre vaftiz olan İsa hemen akabinde çöle gider ve tam 40 gün orada kalır.

O yüzden ilk olarak aynı anlatımı içeren iki İncilden birine, örneğin Markos'a bakalım:

Markos 1/9-13:
9) O günlerde Celile’nin Nasıra Kenti’nden çıkıp gelen İsa, Yahya tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz edildi. 10) Tam sudan çıkarken, göklerin yarıldığını ve Ruh’un güvercin gibi üzerine indiğini gördü.
11) Göklerden, “Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum” diyen bir ses duyuldu.
12) O an Ruh, İsa’yı çöle gönderdi. 13) İsa çölde kaldığı kırk gün boyunca Şeytan tarafından denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler O’na hizmet ediyordu.

Yuhanna 2/1-3:
Üçüncü gün Celile’nin Kana Köyü’nde bir düğün vardı. İsa’nın annesi de oradaydı. 2) İsa’yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı. 3) Şarap tükenince annesi İsa’ya, “Şarapları kalmadı” dedi. 4) İsa, “Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi” dedi.

Hadi çıkın işin içinden. Markos İncilinde vaftiz olduktan sonra çöle gidip 40 gün boyunca İblis tarafından teste tabi tutulduğu anlatılan İsa nasıl olur da Yuhanna İncilinde vaftizin üçüncü gününde annesi ile bir düğünde bulunur ve orada ilk mucizesini gerçekleştirip suyu şaraba çevirir?

VAFTİZCİ YAHYA YİYİP İÇTİ Mİ?

Eğer İncil tanrının ruhunun esiniyle yazıldıysa bu hatalar nasıl olur dedirten çelişkilerden bir başkasına bakalım. Markos İncilinde Vaftizci Yahya'nın gelişini anlatan bölümde Yahya'nın çekirge ve yaban balı yiyerek geldiği yazarken Matta İncilinde ise Yahya'nın oruçlu olarak geldiği, yiyip içmediği yazar:

Markos 1/4-8:
4) Böylece Vaftizci Yahya çölde ortaya çıktı. İnsanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu. 5) Bütün Yahudiye halkı ve Yeruşalimliler’in hepsi ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz ediliyordu.
6) Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Çekirge ve yaban balı yerdi. 7) Şu haberi yayıyordu: “Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor. Eğilip O’nun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim. 8) Ben sizi suyla vaftiz ettim, ama O sizi Kutsal Ruh’la vaftiz edecektir.”

Matta 11/16-19:
16-17) “Bu kuşağın insanlarını neye benzeteyim? Çarşı meydanlarında oturup arkadaşlarına,
‘Size kaval çaldık, oynamadınız;
Ağıt yaktık, dövünmediniz’ diye seslenen çocuklara benziyorlar. 18) Yahya geldiği zaman oruç tutup içkiden kaçındı, ona ‘cinli’ diyorlar. 19) İnsanoğlu geldiği zaman yiyip içti. Bu kez de diyorlar ki, ‘Şu obur ve ayyaş adama bakın! Vergi görevlileri ve günahkârlarla dost oldu!’ Ne var ki bilgelik, ortaya koyduğu işlerle doğrulanır.”

İSA NE DEDİ?

İncil'de Cinli Çocuk İyileştiriliyor adıyla bir bölüm yer alır. İsa'nın öğrencileri çocuğun içindeki cini çıkarmayı beceremez ve İsa'ya neden cini çıkaramadıklarını sorarlar. Bakalım İsa, 2 farklı İncil'de de "aynı cevabı vermiş olması gerekirken" nasıl cevap vermiş:

(Cinli Çocuk İyileştiriliyor)
Matta 17/14-21:
14) Kalabalığın yanına vardıklarında bir adam İsa’ya yaklaşıp önünde diz çöktü. 15) “Ya Rab” dedi, “Oğlumun haline acı! Sarası var, çok acı çekiyor. Sık sık ateşe, suya düşüyor. 16) Onu senin öğrencilerine getirdim, ama iyileştiremediler.”
17) İsa, “Ey imansız ve sapmış kuşak!” dedi. “Sizinle daha ne kadar kalacağım? Size daha ne kadar katlanacağım? Çocuğu buraya, bana getirin.” 18) İsa cini azarlayınca, cin çocuktan çıktı, çocuk o anda iyileşti.
19) Sonra öğrenciler tek başlarına İsa’ya gelip, “Biz cini neden kovamadık?” diye sordular.
20-21) İsa, “İmanınız kıt olduğu için” karşılığını verdi. “Size doğrusunu söyleyeyim, bir hardal tanesi kadar imanınız olsa şu dağa, ‘Buradan şuraya göç’ derseniz, göçer; sizin için imkânsız bir şey olmayacaktır.”

(Cinli Bir Çocuğun İyileştirilmesi)
Markos 9/17-29:
17) Halktan biri O’na, “Öğretmenim” diye karşılık verdi, “Dilsiz bir ruha tutulan oğlumu sana getirdim. 18) Ruh onu nerede yakalarsa yere çarpıyor. Çocuk ağzından köpükler saçıyor, dişlerini gıcırdatıyor ve kaskatı kesiliyor. Ruhu kovmaları için öğrencilerine başvurdum, ama başaramadılar.”
19) İsa onlara, “Ey imansız kuşak!” dedi. “Sizinle daha ne kadar kalacağım? Size daha ne kadar katlanacağım? Çocuğu bana getirin!”
20) Çocuğu kendisine getirdiler. Ruh, İsa’yı görür görmez çocuğu şiddetle sarstı; çocuk yere düştü, ağzından köpükler saçarak yuvarlanmaya başladı.
21) İsa çocuğun babasına, “Bu hal çocuğun başına geleli ne kadar oldu?” diye sordu.
“Küçüklüğünden beri böyle” dedi babası. 22) “Üstelik ruh onu öldürmek için sık sık ateşe, suya attı. Elinden bir şey gelirse, bize yardım et, halimize acı!”
23) İsa ona, “Elimden gelirse mi? İman eden biri için her şey mümkün!” dedi.
24) Çocuğun babası hemen, “İman ediyorum, imansızlığımı yenmeme yardım et!” diye feryat etti.
25) İsa, halkın koşuşup geldiğini görünce kötü ruhu azarlayarak, “Sana buyuruyorum, dilsiz ve sağır ruh, çocuğun içinden çık ve ona bir daha girme!” dedi.
26) Bunun üzerine ruh bir çığlık attı ve çocuğu şiddetle sarsarak çıktı. Çocuk ölü gibi hareketsiz kaldı, öyle ki oradakilerin birçoğu, “Öldü!” diyordu. 27) Ama İsa elinden tutup kaldırınca, çocuk ayağa kalktı.
28) İsa eve girdikten sonra öğrencileri özel olarak O’na, “Biz kötü ruhu neden kovamadık?” diye sordular.
29) İsa onlara, “Bu tür ruhlar ancak duayla kovulabilir” yanıtını verdi.

Şimdi sorarım size bu çelişkinin babası değilse nedir? Nasıl olur da bir İncil'de İsa öğrencilerinin cini kovmayı başaramamalarının nedeni olarak imansızlığı gösterirken diğer İncil'de dua etmemeyi gösterir?

KARIŞAN KÖR SAYISI

Önceleri verdiğim birçok örnek gibi 4 İncil kitabı arası birçok yerde sayısal tutarsızlık ve çelişkiler görülür ve bunlardan biri de İsa'nın Eriha'dan ayrılırken iyileştirdiği körlerle ilgilidir.

Matta İncilinde şöyle yazar:
Matta 20/29-30:
29) Eriha’dan ayrılırlarken büyük bir kalabalık İsa’nın ardından gitti. 30) Yol kenarında oturan iki kör, İsa’nın oradan geçmekte olduğunu duyunca, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!” diye bağırdılar.

Şimdi de Markos İnciline bakalım:
Markos 10/46-47:
46) Sonra Eriha’ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. 47) Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı.

Görüldüğü üzere Matta İncilinde İsa Eriha'dan ayrılırken iki körü iyileştirir ve bu yüzden İncildeki bu bölümün adı "İki Körün Gözleri Açılıyor" dur. Markos İncilinde ise İsa Eriha'dan ayrılırken sadece Bartimay adlı adamın körlüğünü iyileştirdiğinden ilgili bölümün adı "Kör Bartimay’ın Gözleri Açılıyor" diye geçer.

HAVARİLER ASA ALSIN MI ALMASIN MI?

Matta ile Markos arasında benzer bir çelişki de İsa'nın 12 elçisini göreve gönderdiği bölümle ilgilidir. İsa bir İncilde asa (değnek) almamalarını tembihlerken diğer İncilde almalarını söyler. Matta İncilinde şöyle yazar:

Matta 10/9-10:
9) Kuşağınıza altın, gümüş, ya da bakır para koymayın. 10) Yolculuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi yiyeceğini hak eder.

Şimdi de Markos'a bakalım.

Markos 6/8-9:
8) Yolculuk için yanlarına değnekten başka bir şey almamalarını söyledi. Ne ekmek, ne torba, ne de kuşaklarında para götüreceklerdi. 9) Onlara çarık giymelerini söyledi. Ama, “İki mintan giymeyin” dedi.

Bu ne yaman çelişkidir? Nasıl olur da İsa'nın birbirinin tamamen zıttı olan iki söylem "birbirleri ile çelişmezler" denen İncillerde yer alabilir? Eğer İnciller tanrı ruhunun esiniyle yazıldıysa nasıl olur da birbirinin zıttı ifade ve anlatımlar barındırır?

KIZI CİNLİ KADIN KENANLI MI YUNAN MI?

Matta ve Markos İncili kızına cin musallat olmuş olan bir kadından İsa ile arasında geçen konuşmadan ve sonunda cinin kovulması ile kızının iyileşmesinden bahseder. Bu hikayede önemli çelişki şudur ki İsa ile konuşan kadının kimliği hakkında büyük bir çelişki vardır.

(Kenanlı Kadının İmanı)
Matta 15/21-28:
21) İsa oradan ayrılıp Sur ve Sayda bölgesine geçti.
22) O yöreden Kenanlı bir kadın İsa’ya gelip, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halime acı! Kızım cine tutuldu, çok kötü durumda” diye feryat etti.
23) İsa kadına hiçbir karşılık vermedi. Öğrencileri yaklaşıp, “Sal şunu, gitsin!” diye rica ettiler.
“Arkamızdan bağırıp duruyor.”
24) İsa, “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” diye yanıtladı.
25) Kadın ise yaklaşıp, “Ya Rab, bana yardım et!” diyerek O’nun önünde yere kapandı.
26) İsa ona, “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir” dedi.
27) Kadın, “Haklısın, ya Rab” dedi. “Ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer.”
28) O zaman İsa ona şu karşılığı verdi: “Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun.” Ve kadının kızı o saatte iyileşti.

Markos İncilinde de hikaye aynı şekilde geçer fakat ilgili bölümün adı Fenikeli (Yunanlı) Kadının İmanı'dır.

(Fenikeli Kadının İmanı)
Markos 7/24-30:
24) İsa oradan ayrılarak Sur bölgesine gitti. Burada bir eve girdi. Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu, ama gizlenemedi. 25) Küçük kızı kötü ruha tutulmuş bir kadın, İsa’yla ilgili haberi duyar duymaz geldi, ayaklarına kapandı. 26) Yahudi olmayan bu kadın Suriye-Fenike ırkındandı. Kızından cini kovması için İsa’ya rica etti.
27) İsa ona, “Bırak, önce çocuklar doysunlar” dedi. “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir.”
28) Kadın buna karşılık, “Haklısın, Rab” dedi. “Ama köpekler de sofranın altında çocukların ekmek kırıntılarını yer.”
29) İsa ona, “Bu sözden ötürü cin kızından çıktı, gidebilirsin” dedi.
30) Kadın evine gittiğinde çocuğunu cinden kurtulmuş, yatakta yatar buldu.

Bu sizce de tuhaf değil mi? Eğer İncil tanrı kelamı ise ve içerik olarak korunmuş ise neden bu hikayedeki kadın bir yerde Fenikeli iken diğer yerde Kenanlı'dır?

YAHUDA'YA NE OLDU?

İsa'ya ihanet eden ve daha sonra pişman olan Yahuda konusunda büyük bir çelişki vardır. Matta'ya göre Yahuda kendini asarak intihar etmişken Elçilerin İşleri'nde baş aşağı düşerek öldüğü, hatta bağırsaklarının dışarı döküldüğü yazar.

İlk olarak Matta'ya bakalım.

Matta 27/1-6:
Sabah olunca bütün başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, İsa’yı ölüm cezasına çarptırmak konusunda anlaştılar. 2 O’nu bağladılar ve götürüp Vali Pilatus’a teslim ettiler.
3) İsa’ya ihanet eden Yahuda, O’nun mahkûm edildiğini görünce yaptığına pişman oldu. Otuz gümüşü başkâhinlere ve ileri gelenlere geri götürdü. 4 “Ben suçsuz birini ele vermekle günah işledim” dedi.
Onlar ise, “Bundan bize ne? Onu sen düşün” dediler.
5) Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı.
6) Paraları toplayan başkâhinler, “Kan bedeli olan bu paraları tapınağın hazinesine koymak doğru olmaz” dediler.

Şimdi de Elçilerin İşleri, 1.Bab'a bakalım:
15-16) O günlerde Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: “Kardeşler, Kutsal Ruh’un, İsa’yı tutuklayanlara kılavuzluk eden Yahuda ile ilgili olarak Davut’un ağzıyla önceden bildirdiği Kutsal Yazı’nın yerine gelmesi gerekiyordu. 17) Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı.”
18) Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü. 19) Yeruşalim’de yaşayan herkes olayı duydu. Tarlaya kendi dillerinde Kan Tarlası anlamına gelen Hakeldema adını verdiler.

Görüldüğü üzere Matta İncilinde yaptıklarından pişman olan, aldığı paraları tapınağın içine fırlatan ve kendini asan bir Yahuda hikayesi varken Luka İncilinin devamı olan Elçilerin İşleri'nin 1.Bab'ında isyan edip paraları tapınağa saçmayan, hatta bu parayla kendine bir tarla satın alan ve kendini asarak değil yüksekten düşerek ölen bir Yahuda vardır.

Birtakım Hristiyan bu çelişkiyi örtbas etme çabası ile Yahuda'nın tıpkı Matta'da yer aldığı gibi Elçilerin İşlerinde'de intihar ettiğini fakat boynuna doladığı halat koptuğundan düşüp öldüğünü iddia eder. Fakat bu iddia neresinden tutsan elinde kalır.
Çünkü Elçilerin işlerindeki anlatıda Yahuda zaten paraları tapınağa savurmadı ki, halinden gayet memnun bir şekilde gidip tarla satın aldı. Hadi diyelim ki sizin dediğiniz gibi intihar ederken halatı kopup düşmüş olsun. O halde inandığınız tanrınızın ruhu neden yazan kişiye doğru esin vermemiş ve olayı çelişki doğuracak şekilde farklı yazdırmıştır?

İSA'NIN TUTUKLANMASI VE ÇARMIHA GERİLMESİNE DAİR ÇELİŞKİLER

Bilindiği üzere İsa tutuklanır ve Vali Pilatus'un önüne getirilir. İnciller bu ve sonra gelişen olayları farklı-çelişen ifadelerle anlatmıştır.

İlk olarak Luka İnciline göre İsa, Vali Pilatus'un önüne çıktığında vali onun Hirodes'in yönetimi altındaki Celile bölgesinden olduğunu öğrenince İsa'yı Hirodes'e göndertir. Burada Hirodes İsa'ya onca soru yöneltir fakat İsa hiçbirine cevap veremeyince Hirodes ve askerleri onunla alay edip aşağılar ve İsa'ya gösterişli bir kaftan giydirerek onu Pilatus'a geri gönderirler. (Luka 23/1-12)

Yani, Luka İncilindeki anlatıya göre İsa Pilatus'un önüne çıkar, sonra Pilatus onu Hirodes'e gönderir, Hirodes de aşağıladıktan sonra İsa'yı Pilatus'a geri gönderir. Hatta Pilatus halkına İsa'yı Hirodes'e gönderdiğinden ve onun da İsa'yı suçsuz bulduğundan bahseder ve "Eğer onu suçlu bulsaydı onu bana geri göndermezdi" der.

Fakat Matta ve Markos İncillerinde İsa Pilatus'un önüne çıkarıldıktan sonra doğrudan yargılanır ve çarmıha gerilmesine karar verilir, yani öncesinde bir başkasına gönderilmez. (Matta 27/11-26 , Markos 15/1-15)

Çelişkiler bununla da sınırlı kalmaz. Matta'daki Askerlerin İsa'yı Aşağılaması bab'ında İsa'ya giydirilen kaftanın renginin kırmızı olduğu söylenirken Markos İncilindeki aynı bab'da İsa'ya giydirilen kaftanın renginin mor olduğu yazar. (Matta 27/27-31 , Markos 15/16-20)

PEKİ ÇARMIHI KİM TAŞIDI?

İncil'de İsa'nın çarmıha gerilme cezasına ve gerileceği çarmıhın taşınma sürecine dair de anlatımlar mevcuttur. Hristiyanlar daha duygusal ve dokunaklı olduğundan yani daha fazla insanı etkileyip onları kendi dinlerine çekmeyi kolaylaştırması açısından Yuhanna İncilinin çarmıhın taşınma sürecine dair anlatımlarını dile getirir veya filmlere konu ederler ve bu metinlere göre İsa gerileceği haçı kendisi taşımaktadır.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Yuhanna 19/17:
17) Askerler İsa’yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası –İbranice’de Golgota– denilen yere çıktı.

İncil'in bölümlerinden olan Yuhanna İncili diyor ki İsa çarmıhını kendisi taşıdı. Fakat Matta, Markos (15/21) ve Luka (23/26) İncilleri çarmıhı İsa'nın taşıdığını söylemez. Üçü de aynı şeyi söylediğinden sadece birine bakmak yeterli:

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Matta 27/32-34:
32) Dışarı çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa’nın çarmıhını ona zorla taşıttılar. 33-34) Golgota, yani Kafatası denilen yere vardıklarında içmesi için İsa’ya ödle karışık şarap verdiler. İsa bunu tadınca içmek istemedi.

Düşünebiliyor musunuz? Hristiyanlığın en önemli karakteri olan İsa'nın çarmıha geriliş sürecine dair bile tonla çelişki var. Yuhanna çarmıhı İsa kendisi taşıdı diyorken Matta, Markos ve Luka diyor ki İsa'nın çarmıhını zor kullanarak yolda karşılaştıkları Kireneli Simun adlı adama taşıttılar.

ÇARMIHA GERİLİŞ SAATİ

Çarmıhı kimin taşıdığı konusundaki çelişkinin dışında bu sürecin anlatıldığı metinlerde bir başka çelişki vardır ki bu da İsa'nın çarmıha saat kaçta gerildiğidir.

Matta ve Luka İncilleri zaman belirtmez fakat Markos İncili saat 09:00'a işaret ederken Yuhanna İnciline göre olay saat 12:00'de gerçekleşmiştir.

Markos 15/25:
25) İsa’yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu.

Yuhanna 19/13-16:
13) Pilatus bu sözleri işitince İsa’yı dışarı çıkardı. Taş Döşeme –İbranice’de Gabbata– denilen yerde yargı kürsüsüne oturdu. 14) Fısıh Bayramı’na Hazırlık Günü’ydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudiler’e, “İşte, sizin Kralınız!” dedi.
15) Onlar, “Yok et O’nu! Yok et, çarmıha ger!” diye bağrıştılar.
Pilatus, “Kralınızı mı çarmıha gereyim?” diye sordu.
Başkâhinler, “Sezar’dan başka kralımız yok!” karşılığını verdiler. 16) Bunun üzerine Pilatus İsa’yı, çarmıha gerilmek üzere onlara teslim etti.

Kutsal olduğuna inanılan İncil'in içindeki onlarca bölüm birbiri ile çeliştiği halde nasıl olur da hala tanrı esiniyle yazıldığını ve çelişki içermediğini iddia edebiliyorsunuz doğrusu şaşıyorum.

ÇARMIHA HANGİ GÜN GERİLDİ?

Yuhanna İncili sadece saat konusunda değil, İsa'nın çarmıha gerildiği gün konusunda da diğer 3 İncil kitabı ile çelişir.

Matta , Markos ve Luka'ya göre İsa 15 Nisan'da yani Fısıh'ın ilk gününde çarmıha gerilirken Yuhanna metinlerine göre bu tarih Fısıh bayramına hazırlık günüdür, yani 14 Nisan'dır.

Önce birbiriyle çelişmeyen 3 İncil kitabında yazanlara bakalım:

(Fısıh Yemeği)
Matta 26/19-20:
19) Öğrenciler, İsa’nın buyruğunu yerine getirerek Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
20) Akşam olunca İsa on iki öğrencisiyle yemeğe oturdu.

(Fısıh Yemeği)
Markos 14/12-18:
12) Fısıh kurbanının kesildiği Mayasız Ekmek Bayramı’nın ilk günü öğrencileri İsa’ya, “Fısıh yemeğini yemen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.
13) O da öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: “Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin. 14) Adamın gideceği evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.’ 15) Ev sahibi size üst katta döşenmiş, hazır büyük bir oda gösterecek. Orada bizim için hazırlık yapın.”
16) Öğrenciler yola çıkıp kente gittiler. Her şeyi, İsa’nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar. 17) Akşam olunca İsa Onikiler’le birlikte geldi. 18) Sofraya oturmuş yemek yerlerken İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek.”

(Fısıh Yemeği)
Luka 22/14-17:
14-15) Yemek saati gelince İsa, elçileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: “Ben acı çekmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım. 16) Size şunu söyleyeyim, Fısıh yemeğini, Tanrı’nın Egemenliği’nde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim.”
17) Sonra kâseyi alarak şükretti ve, “Bunu alın, aranızda paylaşın” dedi.

Gördüğünüz üzere 3 İncilde de Çarmıha gerildiği gün Fısıh'ın ilk günü olan 15 Nisandır.
Yuhanna İnciline göre ise bu tarih 15 Nisan değil Fısıh bayramına hazırlık günü olan 14 Nisandır.

Hemen Yuhanna'da yazanlara bakalım:

1: İsa Vali Pilatus'un önünde
Yuhanna 18/28:
28) Sabah erkenden Yahudi yetkililer İsa’yı Kayafa’nın yanından alarak vali konağına götürdüler. Dinsel kuralları bozmamak ve Fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler.

2: İsa Ölüme Mahkum Ediliyor
Yuhanna 19/13-14:
13) Pilatus bu sözleri işitince İsa’yı dışarı çıkardı. Taş Döşeme –İbranice’de Gabbata– denilen yerde yargı kürsüsüne oturdu. 14) Fısıh Bayramı’na Hazırlık Günü’ydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudiler’e, “İşte, sizin Kralınız!” dedi.

3 kitapta 15 Nisan olarak verilen tarih Yuhanna'da 14 Nisan olarak yazılmış. Bu kadar çelişki bazıları için yetmemiş olabilir, o yüzden devam edelim.

İKİ SUÇLU İSA'YA İMAN ETTİ Mİ?

İsa çarmıha gerilirken yanında çarmıha gerilmekte olan iki suçlu vardır. Matta (27/38-44) ve Markos'a (15/27-32) göre bu suçlular İsa'ya iman etmemişlerdir. İsa'ya iman etmediklerini anlatan İncillerden birine, Matta'ya bakalım. Daha sonra çelişen metinlere yani Luka'ya bakacağız.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Matta 27/38-44:
38) İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. 39-40) Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı’nın Oğlu’ysan çarmıhtan in!” diyorlardı.
41-42) Başkâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler de aynı şekilde O’nunla alay ederek, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diyorlardı. “İsrail’in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O’na iman edelim. 43) Tanrı’ya güveniyordu; Tanrı O’nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, ‘Ben Tanrı’nın Oğlu’yum’ demişti.” 44) İsa’yla birlikte çarmıha gerilen haydutlar da O’na aynı şekilde hakaret ettiler.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Luka 23/39-43:
39) Çarmıha asılan suçlulardan biri, “Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” diye küfretti.
40) Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. “Sende Tanrı korkusu da mı yok?” diye karşılık verdi. “Sen de aynı cezayı çekiyorsun. 41) Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.” 42) Sonra, “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dedi.
43) İsa ona, “Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın” dedi.

Matta ve Markos'ta suçlulardan hiçbiri İsa'ya iman etmezken Luka İncilinde suçlulardan birinin ona iman ettiğini ve onu diğer suçluya karşı savunup İsa'ya “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dediğini buna karşılık İsa'nın da onu cennetle müjdelediğini görüyoruz.

Hristiyan din adamlarının 4 İncil kitabı için: "Farklı kişilerin, farklı yerlerde yazdıkları İnciller birbirleri ile uyuşurlar. Bu bir mucizedir, tanrının esiniyle yazıldıklarının işaretidir" dediğine şahit olmuş biri olarak şunu sormadan edemeyeceğim:
Siz İncil okumadan ve İncil'in kendi içindeki bölümlerini karşılaştırmadan nasıl din adamı olmayı başardınız? O kadar çok birbirinin zıttı, çelişkili, bariz şekilde kendi içinde örtüşmeyen anlatımlar mevcut ki siz ya bunları görmemek için gözünüzü kapıyorsunuz ya da misyonerlikte günah olmaz düşüncesi ile hareket ederek bu hata ve çelişkileri bildiğiniz halde insanlara "çelişki yoktur" diyorsunuz.

İSA'YA HANGİ İÇECEĞİ VERDİLER?

Çarmıh sürecine dair metinleri incelemeye devam edersek İsa çarmıha gerildiğinde askerlerin ona içecek verdikleri fakat bu içeceğin Matta'ya göre (27:34) ödle karışık şarap, Markos'a göre (15:23) mürle karışık şarap, Luka (23:36) ve Yuhanna'ya (19:29-30) göre ise ekşi şarap olduğu yazmaktadır.

İSA'NIN ÖLMEDEN ÖNCEKİ SON SÖZÜ NEYDİ?

Akabinde çarmıhta ölen İsa'nın ölmeden önce söylediği son sözüne dair çelişkili anlatımlara bakmak gerekir.

Matta ve Markos'a göre İsa'nın son sözleri şunlardır:
Matta 27:46: Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.
Markos 15:34: Saat üçte İsa yüksek sesle, “Elohi, Elohi, lema şevaktani” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.

Şimdi Luka ve Yuhanna'da İsa'nın son sözlerinin ne olduğuna bakalım:

Luka 23:46: İsa yüksek sesle, “Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!” diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi.

Yuhanna 19:30: İsa şarabı tadınca, “Tamamlandı!” dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.

Görüldüğü üzere İsa'nın son sözlerinin ne olduğuna dair 3 farklı anlatı bulunmaktadır. Hadi, şimdi bir Hristiyan gelip bana İsa'nın ölmeden önceki son sözünü net bir şekilde dile getirsin. Nasıl mümkün olacak bu? Çünkü ölürken söylediği iddia edilen birbirinden farklı 3 söz var.

BAHARATLARI KİM HAZIRLADI?

İsa'nın diriliş sürecine dair de birçok çelişkili anlatım vardır. Bunlardan ilki olan baharat mevzusu ile başlayalım.

İsa gömüldükten sonra birilerince onun cesedine sürmek için baharatlar hazırlanır. Fakat Markos ve Luka İncilleri ile Yuhanna arasında baharatları hazırlayanın kimliğine dair çelişkili metinler vardır.

Markos 16:1: Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar.

Luka 23/55-56: İsa’yla birlikte Celile’den gelen kadınlar da Yusuf’un ardından giderek mezarı ve İsa’nın cesedinin oraya nasıl konulduğunu gördüler. 56) Evlerine dönerek baharat ve güzel kokulu yağlar hazırladılar. Ama Şabat Günü, Tanrı’nın buyruğu uyarınca dinlendiler.

Yuhanna 19/38-40: Bundan sonra Aramatyalı Yusuf, İsa’nın cesedini kaldırmak için Pilatus’a başvurdu. Yusuf, İsa’nın öğrencisiydi, ama Yahudi yetkililerden korktuğundan bunu gizli tutuyordu. Pilatus izin verince, Yusuf gelip İsa’nın cesedini kaldırdı. 39) Daha önce geceleyin İsa’nın yanına gelen Nikodim de otuz litre kadar karışık mür ve sarısabır özü alarak geldi. 40 İkisi, İsa’nın cesedini alıp Yahudiler’in gömme geleneğine uygun olarak onu baharatla keten bezlere sardılar.

Markos ve Luka İncillerinden farklı olarak Yuhanna İncilinde Armatyalı Yusuf ile Nikodim'in İsa'nın cesedine baharat sürdükleri görülür. Ek olarak Markos ve Luka İncillerine göre İsa'ya baharat sürmek için giden kadınlar mezara gittiklerinde İsa'nın cesedine baharat süremezler çünkü ortada baharat sürülebilecek bir ceset bile yoktur. Fakat Yuhanna metinlerinde İsa'nın cesedinin Yahudi geleneklerine uyularak baharatlandığını görmekteyiz.

MEZAR ZİYARETİ VE MELEKLER

MEZARA İLK BAŞTA KAÇ KİŞİ VE KİMLER GİTTİ?

İsa'nın mezarını ilk başta kaç kişinin ve kimlerin ziyarete gittiği konusunda 4 İncil kitabı ortak paydada buluşabilmiş mi, birbirleriyle çelişiyorlar mı hemen bakalım.

Matta 28/1: Şabat Günü’nü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. (2 Kişi)

Markos 16/1: Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar. (3 Kişi)

Luka 24/1: Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler.
Luka'da aynı bab'ın ilerleyen bölümüne baktığımızda ziyarete gidenlerin kaç kişi civarında olduğunu göreceğiz.
Luka 24/9-10: Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. (4 kişiden fazla)

Yuhanna 20/1: Haftanın ilk günü erkenden, ortalık daha karanlıkken Mecdelli Meryem mezara gitti. (1 Kişi)

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'nın İsa'nın mezarını ilk ziyarete gidenlerin kimler ve kaç kişi olduğu konusunda da ortak bir paydada buluşamadıkları ve çelişkili metinler barındırdıkları açıktır.

KAÇ MELEK VARDI? KADINLAR GELDİĞİNDE ORADA MIYDILAR?

Sayısız çelişkiye dahil olan bir diğer hata ise İsa'nın Dirilişi bab'larındaki tutarsız melek sayısı ve meleklerin orada bulunma durumudur. İlgili bölümlere bakalım.

Matta 28/1-3: Şabat Günü’nü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. 2) Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab’bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. 3) Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı.

Markos 16/4-5: Başlarını kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. 5) Mezara girip sağ tarafta, beyaz kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar.

Luka 24/3-4: Ama içeri girince Rab İsa’nın cesedini bulamadılar. 4) Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi.

Gördüğünüz üzere Matta'da kadınlar mezara gittikten sonra gökten sadece bir melek iner, Markos'da ise kadınlar oraya gittiğinde yine bir melek (adam) vardır fakat onlar gitmeden önce zaten oradadır. Luka'da ise melekler tıpkı Matta'da anlatıldığı gibi kadınlar mezara girdikten sonra gelirler fakat diğerlerinin aksine burada melek sayısı bir değil ikidir.
Yuhanna (20/1-9) metinlerinde ise meleklerin kadınlarla konuşmasından bahsedilmez, olaylar diğer 3 İncilden çok farklı anlatılır.

Aynı zamanda Markos (16:4), Luka (24:2) ve Yuhanna (20:1) kadınlar mezara gittiğinde taşı yerinden yuvarlanmış şekilde buldular derken Matta'da (28:2) kadınlar mezara gittikten sonra gökten inen meleğin taşı yerinden yuvarladığı yazmaktadır.

MELEKLER KADINLARA NE YAPMALARINI SÖYLEDİ?

Ayrıca Matta (28:7), Markos (16:7), Luka (24/6-11) ve Yuhanna (20:13-17) Meleklerin kadınlara verdiği direktifleri birbirinden tutarsız şekilde anlatır.

Matta 28:7: Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: ‘İsa ölümden dirildi. Sizden önce Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz.’ İşte ben size söylemiş bulunuyorum.”

Markos 16:7: Şimdi öğrencilerine ve Petrus’a gidip şöyle deyin: ‘İsa sizden önce Celile’ye gidiyor. Size bildirdiği gibi, kendisini orada göreceksiniz.’ ”

Luka 24/6-11: O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken size söylediğini anımsayın. 7) İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.”
8) O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini anımsadılar. 9) Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. 11) Ne var ki, bu sözler elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar.

Yuhanna İncilindeki anlatı ise diğerlerinden tamamen farklıdır, burada İsa Meryem'e dirildiğini gösterir ve onunla konuşur:

Yuhanna 20/13-17: Meryem’e, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” diye sordular.
Meryem, “Rabbim’i almışlar” dedi. “O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.”
14) Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı. 15) İsa, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” dedi. “Kimi arıyorsun?”
Meryem O’nu bahçıvan sanarak, “Efendim” dedi, “Eğer O’nu sen götürdünse, nereye koyduğunu söyle de gidip O’nu alayım.”
16) İsa ona, “Meryem!” dedi.
O da döndü, İsa’ya İbranice, “Rabbuni!” dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir.
17) İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.”

Meleklerin direktiflerinin dışında Meryem'in söylenenleri yapıp-yapmadığı konusunda da tutarsızlıklar bulunur. Matta (28:8), Luka (24:9) ve Yuhanna'da (20:18) Meryem'in gidip olanları anlattığı yazarken Markos (16:8) İncilinde Meryem ve diğerlerinin korkusundan kimseye bir şey anlatmadığı yazar.

Tanrının ruhunun esiniyle yazdırıldığı iddia edilen kitaplar arasında birkaç tutarsızlık daha..

MERYEM ÖNCE KİMLE KARŞILAŞTI?

Meleklerin direktifleri konusunun hemen ardından gelen bir diğer çelişki Meryem'in ilk olarak İsa ile mi yoksa Elçiler ile mi karşılaştığıdır. Matta (28:9), Markos (16:9) ve Yuhanna (20:14) de Meryem'in ilk olarak İsa ile karşılaştığı yazarken Luka'da İsa ile karşılaşmadan önce olanları Elçilere anlattığı yazmaktadır.

Luka 24/4-10:
4) Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. 5) Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler. 6) “O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken size söylediğini anımsayın. 7) İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.”
8) O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini anımsadılar. 9) Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı.

İSA İLK OLARAK KİME GÖRÜNDÜ?

Buradan hareketle değinilmesi gereken bir diğer konu İsa'nın ilk olarak kime göründüğüdür.

Matta'ya göre mezardan dönüşte Yeruşalim yolundaki iki Meryem'e görünür:

Matta: 28:8-9: Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. 9) İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak O’na tapındılar.

Luka'ya göre İsa ilk olarak Emmaus yolundaki iki elçiye görünür:

Luka 24:13-18: Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim’den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. 14) Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. 15) Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. 16) Ama onların gözleri O’nu tanıma gücünden yoksun bırakılmıştı.
17) İsa, “Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?” dedi.
Üzgün bir halde, oldukları yerde durdular. 18) Bunlardan adı Kleopas olan O’na, “Yeruşalim’de bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?” diye karşılık verdi.

Luka'daki ilgili metinlerin devamında daha sonra Kleopas ve diğer elçi olan biteni anlattıklarında elçiler onları onaylar ve İsa'nın Petrus'a göründüğünü söylerler. Fakat Markos'da (16:13) yazdığına göre aynı iki elçi olan biteni diğer elçilere anlattığında onlara inanmazlar.

Zaten normalde İsa'nın kimseye görünmediği Markos kitabının orjinali 16:8 de son bulmaktadır fakat daha sonra ilave edilen 12 ayet ile İsa'nın kırlarda yürüyen iki öğrencisine göründüğü anlatılır:

Markos 16/12-13: Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. 13) Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.

Yuhanna İncilinde İsa'nın ilk olarak Mecdelli Meryem'e göründüğü yazar:

Yuhanna 20:10-14: Bundan sonra öğrenciler yine evlerine döndüler. 11) Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. 12) Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa’nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. 13) Meryem’e, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” diye sordular.
Meryem, “Rabbim’i almışlar” dedi. “O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.”
14) Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı.

Fakat Korintlilere mektuplar yazan Pavlus'un 1.mektubunda yazanlara göre İsa önce Petrus'a daha sonra elçilere görünmüştür:

1.Korintliler 15/3-5:
3-4) Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. 5) Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü.

Toparlamak gerekirse; İsa Matta'da önce 2 Meryem'e, Markos'da iki öğrencisine, Luka'da Kleopas ve diğer elçiye, Yuhanna'da Mecdelli Meryem'e ve son olarak 1.Korintliler'de Kefas'a görünür.

İncil'i oluşturan kitaplar yan yana getirildiğinde birbirleri ile çoğu konuda çelişki içinde oldukları oldukça açıktır.

İSA DİRİLDİKTEN SONRA MERYEM ONA DOKUNUYOR MU?

Bazı İncil metinlerinde İsa'nın ilk önce Meryem'e göründüğünü anlattıktan sonra bağlantılı olan diğer konuya gelelim: Meryem İsa'ya dokundu mu?

Dokunmadığını söyleyen Yuhanna ile başlayalım:

Yuhanna 20/16-17:
16) İsa ona, “Meryem!” dedi.
O da döndü, İsa’ya İbranice, “Rabbuni!” dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir.
17) İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım...

Şimdi de Matta'ya bakalım:

Matta 28:9: İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak O’na tapındılar.

Çelişki gayet açık değil mi?

İSA DİRİLDİKTEN SONRA KAÇ KEZ GÖRÜNÜYOR?

İsa'nın dirildikten sonra kaç kez göründüğü de İncil'in kendi içinde oldukça tutarsız olduğunu bir başka konudur.

Pavlus'un mektubunda yazdığına göre 6 kez görünür:

1.Korintliler 15/5-8: Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü. 6) Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Bunların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. 7-8) Bundan sonra Yakup’a, sonra bütün elçilere, son olarak zamansız doğmuş bir çocuğa benzeyen bana da göründü.

Matta'da (28/9-20) 2 kez göründüğü yazar:

1.Görünüşü
Matta 28/8-9: Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. 9) İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi...

2.Görünüşü
Matta 28/16-17: On bir öğrenci Celile’ye, İsa’nın kendilerine bildirdiği dağa gittiler. 17) İsa’yı gördükleri zaman O’na tapındılar. Ama bazıları kuşku içindeydi...

Luka'da da (24:13-51) tıpkı Matta'daki gibi 2 kez göründüğü anlatılır:

1.Görünüşü
Luka 24/13-15:
13) Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim’den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. 14) Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. 15) Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı.

2.Görünüşü
Luka 24/33-35:
33) Kalkıp hemen Yeruşalim’e döndüler. Onbirler’i ve onlarla birlikte olanları toplanmış buldular. 34) Bunlar, “Rab gerçekten dirildi, Simun’a görünmüş!” diyorlardı. 35) Kendileri de yolda olup bitenleri ve ekmeği böldüğü zaman İsa’yı nasıl tanıdıklarını anlattılar.

Bunlardan farklı olarak Markos (16:9-18) İsa'nın 3 kez göründüğünü yazar:

Markos 16/9-14:
9) İsa, haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. 10) Meryem gitti, İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haberi verdi. 11) Ne var ki onlar, İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar.
12) Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. 13) Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.
14) İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı.

Yuhanna'da ise İsa toplam 4 kez görünür:

1.Görünüş (Mecdelli Meryem)
Yuhanna 20:14: Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı.

2.Görünüş (On elçi [Aralarında Thomas yoktu])
Yuhanna 20:19: Haftanın o ilk günü akşam olunca, öğrencilerin Yahudi yetkililerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup, “Size esenlik olsun!” dedi.

3.Görünüş (Onbirler)
Yuhanna 20/21-26: Onikiler’den biri, “İkiz” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi. 25) Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler.
Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.
26) Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken İsa gelip ortalarında durdu, “Size esenlik olsun!” dedi.

4.Görünüş (Petrus, Thomas, Zebedee'nin oğulları, Yakup ve Yuhanna, Nathanael ve diğer iki elçi)
"Bundan sonra İsa Taberiye Gölü’nün kenarında öğrencilerine yine göründü..." diye başlayan Yuhanna'nın "İsa Göl Kenarında" adlı bab'ında (21/1-14) İsa 4. ve son kez görünür.

İsa'nın insanlara görünme sayısı çelişkili olduğu gibi görünme sırası da diğer İncil bölümleri ile uyuşmaz. Görünme sırası şöyledir:

Matta: 
1.Mecdelli Meryemve diğer Meryem
2. Onbirler

Markos:
1. Mecdelli Meryem
2. İki elçi
3. Onbirler

Luka:
1. Kleopas ve diğer elçi
2. Onbirler ve diğerleri

Yuhanna:
1.Mecdelli Meryem
2. On elçi (Thomas aralarında değildi)
3. Onbirler
4. Petrus, Thomas, Zebedee'nin oğulları, Yakup ve Yuhanna, Nathanael ve diğer iki elçi

Pavlus (1.Korintliler):
1. Petrus
2. Onikiler (oysa Yahuda İskariot ölmüştü!? ve Thomas aralarında değildi (Yuhanna 20:24)
3. 500 Kişi
4. Yakup
5. Tüm Elçiler
6. Pavlus (1 Kor. 15:5-7)

GÖRÜNMELER NEREDE GERÇEKLEŞTİ?

İsa'nın kaç kere, hangi sıra ile göründüğüne dair çelişkili ifadelerin yanı sıra insanlara nerede göründüğüne dair yazanlar da birbiri ile çelişmektedir.

Matta'ya göre:
1. Mezardan dönüşte (28:8)
2. Celile'de bir dağda (28:16)

Markos'a göre:
1. Kadınlar mezardan kaçarken (16:8-9)
2. Kırlara giderken (16:12)
3.Yemekte (16:14)

Luka'ya göre:
1. Emmaus'ta (24:13)
2. Matta'nın söylediği gibi Celile'de değil, Yeruşalim'de! (24:33, 49)

Yuhanna'ya göre:
1. Mezar'da (20:14)
2. Yeruşalim (20:18-29) Evin içerisinde
3. Yeruşalim (20:18-29) Evin içerisinde
4. Taberiye Gölü'nün kenarında


Sakın bunca sayısız hatayı çocukça bir tavır ile: "Bu 4 İncil İsa'nın hayatına farklı perspektiflerden bakıştır. Matta: İbrahim’in ve Davut’un Oğlu Kral Mesih, Markos: Büyük İşler Yapan Tanrı’nın Kulu Mesih, Luka: İnsanların dostu olan Adem Oğlu Mesih, Yuhanna: Göklerden gelen Tanrı’nın Oğlu Mesih perspektifi ile yazılmıştır." demeyin.

Çünkü buradaki problem perspektif değil birbirleri arasındaki çok sayıdaki çelişkidir. Bir kişinin hayatını farklı perspektiflerden ele alsanız bile hakkında verilen bilgilerin ve anlatılanların birbirleri ile çelişmemesi, tamamen örtüşmesi gerekir. Hele de Tanrıdan geliyorsa..

İçinde çelişki bulunan hiçbir kitabın Tanrı'dan geldiğini iddia edemezsiniz. Tanrıdan geldiği iddia edilen kitapların içerdiği onlarca çelişkiye bakıldığında eğer bir tanrı varsa bile onun insanoğluna kitap göndermediği oldukça açıktır.