HABERLER
Dini Haber
mısır mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mısır mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

MİTOLOJİLERDEKİ EFSANEVİ YARATIKLAR | 2

Yazan: Hermes Trismegistos

MİTOLOJİLERDEKİ EFSANEVİ YARATIKLAR | 2

Mermaid (Deniz kızı) : Deniz kızları filmler hikayeler vs. sayesinde popüler yaratıklar haline gelmiştir fakat birçoklarında olduğu gibi onlarında ortaya çıkış sebebi mitoslardır. Deniz kızı, belinden yukarısı kadın, aşağısı balık kuyruğuna sahip olduğu yönündeki anlatılarla efsanelere konu olmuş bir yaratıktır. Dünya üzerinde bir çok kültürde deniz kızları yer almaktadır. Bunun sebebini mitolojiler arasında birbirinden geçen ögelerin çokluğudur. Genelde tasvirleri farklı olsa da birbirlerine çok yakın şekillerde betimlenmişlerdir. Örnek vermek gerekirse Yunan Mitolojisi içinde yer alan Sirenler denizcilere şarkılar söyleyip onları büyülerler. Bu sayede denizcilerin güverteden düşmesine sebep olurlar hatta zaman zaman gemiler onlar yüzünden batar. Diğer deniz kızlarının yer aldığı hikayelerde ise bu varlıklar boğulma tehlikesi geçiren denizcileri kurtaran iyi kalpli deniz canlıları olarak betimlenmişlerdir. Kurtardıkları erkekleri su altındaki krallıklarında yaşamaya davet ettikleri de söylenir. Bazı yerlerde ise deniz kızlarının insanları su altına doğru çekerken insanların suda nefes alamadıklarını unuttukları için denizcileri bilmeden de olsa ölüme sürükledikleri söylenir.

Kharon : Kharon (Kharoon) yada Charon denilen yaratığın mitolojide anlatımı şu şekildedir. Mitolojide gökleri Zeus, denizler Poseidon, yer altı dünyasını da Hades almıştır. Daha doğrusu Zeus öyle paylaştırmıştır. Hades hem yer altı dünyasına hemde yeraltının tanrısına verilen isimdir ve o yer altı dünyasında Stiks nehri bulunur. Stiks nehrinin kayıkçısı ise Kharondur. Kharon ölüleri kayıkla nehrin karşısına geçirir. Tabi ücretini alarak.
Eski yunanlar öldükten sonra cesedi gömmeden önce ağzının içine yada avucuna bir altın sikke koyarlarmış. Çünkü inançlarına göre ölen kişi yer altına indiğinde o sikke ile Kharonun ücretini ödeyecek ve Stiks (Styks) nehrinden geçebilecektir. Kim ki sikke olmadan gömülür ise yer altına indiğinde kayıkçıya verecek hiçbir şeyi olmadığı için nehri geçemeyecek ve kıyıda bağırarak çaresizce koşuşturacaktır. Kharon Odysseia destanında şöyle anlatılır:

– Dur sefil Ruh, nefes alanların diyarından hediyemi getirdin mi?
– Geçiş için ödemem işte burada Stiks nehrinin yüce kayıkçısı…
– Ödeme kabul edildi sefil ruh hadi gel kayığa. Götüreyim seni ölümden sonraki yaşamın diyarına…


Banshee : Banshee aslında bir İrlanda efsanesidir. İskoçya, Avusturalya, ve Amerika’ya yayılmıştır fakat çıkış noktası İrlanda'dır ve diğer ülkelere de İrlandalıların göçleri sebebiyle yayılmıştır.

Banshee’ler İrlanda inançlarında var olan, ölüm haberi veren perilerdir ve onlara dair yazılan ilk yazılar 8.yy’dan kalmadır.
Banshee’ler aslen saf İrlanda kanı taşıyan ailelerin koruyucu perileridir. Ait oldukları aileleri çok sever, birinin öleceğini hissettikleri zaman yas tutmaya, ağıtlar yakmaya, ağlayarak çığlık atmaya başlarlarmış. Onların gece yarısı ölümü yakın olan kişinin odasının pencere altında çığlıklar atarak ağladığı duyulurmuş fakat kimse göremezmiş bu varlıkları. Görülemeyecek kadar şeffaf yada görünmez oldukları üzerine de söylenceler bulunmaktadır.
Sesi duyulduğu zaman bilinirmiş ki o evden biri ölecek. Aynı anda birkaç Banshee’nin çığlık attığı duyulursa, bu, ölecek olan kişinin hatırı sayılır derecede önemli makam ve nüfuz sahibi biri olacağını işaret edermiş.

Banshee’leri görebilen çok azmış. Bu insanların hepsinin söylediği ortak şey ise uzun boylu, zayıf bir kadın görüntüsünde olduğu, saçlarının ayaklarına kadar uzandığı ve yeşil giysi üzerine gri kapüşonlu bir pelerin giydiği imiş.
Burandan hareketle onların Kelt efsanelerindeki ormanın koruyucu perilerine benzediğini ve kökeni olarak bunu gösterebileceğimizi öğreniyoruz.

Anlatıldığına göre Banshee'lerin gözleri ağlamaktan hep kıpkırmızıymış. Zamanın insanlarına gece yarısı birden atılan tiz çığlıklar, ağlama sesleri ve hıçkırıklar duymak çok ürkütücü geliyormuş. Üstüne ölümü haber verdiklerine dair inanışları da eklenince durum daha da endişe verici bir hale bürünüyormuş. Bazı hikayelerde de Banshee’lerin ağlayıp haykırarak aileye birinin öleceğini haber vermelerinin sebebinin aslında o aileyi haberdar etmek, ölüm acısının birden onları şoka uğratmaması için onları buna hazırlamak olduğundan bahsedilir.

Hatta hala İrlanda’nın bazı ufak kasaba ve köylerinde seslerinin duyulduğu, varlıklarını sürdürdüğü söylenir.

Beelzebub : Fazlasıyla farklı ismi olan Beelzebub’a Velzevul yada Beelzebuth da denir. Hristiyan teolojisi dünyaya dair çifte vizyon benimseyerek onu iyi ve kötüye ayırmıştır. Bu da inançların birçoğunda olduğu gibi onunda bir düalizm içerdiğini gösterir. Melekler ve şeytanlar, dinin kökeninde önemli bir rol oynamaktadır. Kutsal yazıya göre, insanlar, onların ruhları ve Dünya'nın kendisi, Tanrı ile onun karşıtı olan Şeytan arasındaki ebedi savaş alanıdır.

Kötülüğün insanların kalbindeki görünümünü bir şekilde açıklamak için Hristiyanlar, düşmüş meleklerin tüm günahlar için suçlanacakları bir teori oluşturdular. Hristiyanlığın fazlaca değiştirilmiş bir inanç olması da bunda etkendir. Zira kimse yaptığı kötülükleri üstlenmek istemez, haliyle bunun için bir günah keçisi seçilmeliydi.
Dünyanın yaratılışının başlangıcında, daha genç Başmelek Lucifer ölümcül günahı, yani gururu yenmeyi başardı. İnsanların sevgiye değmez olduğunu ve yok edilmeleri gerektiğini düşünüyordu. İlk defa cennetten düşen ve Rab'bin elçileri olarak adlandırılmaya değer hale gelen meleklere “iblis” kavramı uygulandı. Başlangıçta, "şeytan" kelimesi evrensel kötülük ve cehennem ile eş anlamlı değildi, bu yüzden sadece düşmüş melek denir.
Beelzebub'da bunlardan biridir fakat onun daha eski bir kökeni vardır. Beelzebub en yüksek rütbeye sahip şeytandır. Genellikle Lucifer'in kendisi ile aynı kefeye konulur. Genellikle Cehennemin İblisi Beelzebub bütün karanlık ordunun lideri olarak algılanır.
Beelzebub adının etimolojisi hala üzerinde durulan bir şeytandır. Eski Slavca'dan çevrilmiş bu isim "şeytan" anlamına gelir. Örnek göstermek gerekirse Slav edebiyatında genel olarak mistisizm ve diğer dünyalar söz konusu olduğunda Beelzebub fazlasıyla geçer.
Beelzebub ismi Büyük Fenike tanrısı Baal'dan gelir. Zira Yahudiliğin ve Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla eski putperest inançların tanrıları da birer kötülük simgesi haline gelmiştir. İsrailliler Beelzebub'un bir iblis olduğundan korkmuyorlardı, eski çizimlerin fotoğrafları onu sinek olarak gösteriyordu.
Belki de Kenan halkı bu görünüşü seçmişti çünkü yüce iblisin adı “Sineklerin Efendisi” olarak tercüme ediliyordu.
Cehennemin iblisi Beelzebub'ın ismi İncil'in çeşitli yerlerinde bulunur. Bulunmalıydı da zira eski inancın tanrısını yeni inancı yaymak da kullanmak iyi bir yoldur.

Kutsal Yazılara göre İsa Mesih'in kendisi iblis Beelzebub'un bir parçasını kendi içinde taşımaktadır. Matta ve Luka İncillerinde Tanrı'nın oğlunun, Karanlık Prens'in gücüyle insanların bedenlerinden şeytanlar çıkardığı söylenir. Hatta şeytan çıkarmada Mecusiler ve bazı toplumlar tarafından cinlerin gücü ile cin çıkarıyor diye alay edilmiştir.

Mesih, Matta İncili'nde, öğrencinin öğretmeninin üstünde olmadığını, hizmetçinin ustasının üstünde olduğunu belirtti. Eğer akıl hocası olarak Beelzebub'un gücünün kaynağı seçildiyse insanlar kötü güçlerin etkisine karşı daha hassas olmalılar.

Griffon (Griffin) : Griffon heykellerinin çoğu onları kuş benzeri pençelerle tasvir ederken, bazı eski resimlerde onların aslanlarınki gibi ön ayakları ve genellikle bir aslanın arka kısımları vardır. Kartal kafasına geleneksel olarak uzun kulaklar verilir. Bunlar bazen aslan kulakları olarak tanımlanır ancak genellikle uzundur ve daha çok bir at kulağına benzer. Bu benzeşmenin kökeninde ise Griffon efsanelerinde onlara binen binicilerin bulunması, yani binek hayvanı olarak görülüyor olmaları yatabilir.

Griffonlar nadiren kanatsız olarak tasvir edilmiştir. Bazen ise kanatsız, kartal başlı bir aslan olarak tanımlandıkları görülür.
15. yüzyılda ve daha sonraki hanedanlık armalarında böyle bir canavara alke veya keythong denmiştir.
Armalar üzerindeki tasvirlerde Griffinler yılan takımyıldızına (Serpens) atıfta bulunur ve Yunanca Ophinicus adından türetilen Opinicus olarak adlandırılırlar. Bu tasvirlerde iki ya da dört ayaklı aslan gövdesi, kartal ya da ejderha başı, kartal kanatları ve deve kuyruğu bulunur.
İran mitolojisinde Griffin Şirdal "Aslan-Kartal" anlamına gelir. Şirdal, MÖ 2. binyılın sonlarından beri İran'ın eski sanatında ortaya çıkmıştır. Şirdallar MÖ 3000 gibi erken bir tarihte Susa'daki silindir mühürler üzerinde görülmektedir. Onlar Demir Çağı'nda İran'ın Kuzey ve Kuzey Batı bölgesi olan Luristan sanatında ve Ahameniş sanatında kullanılan ortak motiflerdir. Ayrıca Griffon figürlerine antik Mısırda da rastlanmıştır.

Sfenks : Sfenks; kafası koç, kuş veya insan, gövdesi ise aslan şeklini almış heykellere verilen isimdir. İlk önce Antik Mısır’da rastlanan Sfenks, antik Yunan mitolojisinde de büyük öneme sahiptir. İsmini de buradan almıştır. Sözcüğün anlamı “yaşayan heykel”dir. Sfenkslerin en tanınmışı Büyük Gize Sfenksi‘dir.
Mısır Sfenksi antik bir efsanevi yaratıktır. Gövdesi uzanan bir aslan ve kafası genellikle bir firavunun kafasının şeklini alır. Aslanlar güneş ile bağlantıları nedeniyle antik Mısırlılar tarafından kutsal görülen hayvanlardandı.
En büyük ve en ünlü olanı Gize platosunda Nil Nehri’nin batı kıyısında bulunan Büyük Gize Sfenksi‘dir. Gize Sfenksi doğuya dönüktür ve pençelerinin arasında bir tapınak yer alır. Aslan gövdeli, insan başlı bu sfenksin uzunluğu 73 metre, yüksekliği 20 metre, yüzünün genişliği ise 5 metredir. Bir adı da ‘Harmakis’ olan sfenks, doğan güneşi ve firavun için yeniden dirilişi temsil eder. Yüzünün doğuya dönük oluşu her sabah doğar doğmaz Güneş Tanrısı RA’yı görmesi içindir.

Antik Yunanda'da sfenks büyük yer kaplar. Özellikle Thebais’in talihsiz kralı Oedipus'un efsanesinde Oedipus, sfenksin bilmecelerini doğru cevaplar ve Thebais’i onun zulmünden kurtarır.

Atlas : Atlas, Iapetus ve Clymene'nin en güçlü oğluydu ve Menoetius, Epimetheus ve Prometheus'un kardeşiydi. Atlas ve Menoetius, Olimposlular Zeus, Poseidon, Hades, Hera, Demeter ve Hestia ile savaştı fakat acı bir hezimete uğradılar. Titanlar'ın yenilgisinden sonra Zeus, Atlas'ı dünyadaki batı kenarına yerleştirerek evrenin sonsuza kadar omuzlarında taşınmasına neden oldu. Daha sonra ise sadece dünyayı omuzlarında tutar şekilde tasvir edildi. Ama tasvir edilenin aksine Atlas dünyayı değil gök kubbeyi yani tanrılar katını omuzlarında taşımaktadır. Bu göreviyle ona tanrı ve insanlar katını ayıran bir duvar gözüyle bakabiliriz.

Hesperides'in Altın Elmalarını toplayacak olan Heracles, Onbirinci Çalışma döneminde Atlas'ı görür. Yolculuğu sırasında Atlas'ın kardeşi Prometheus'u kurtarır. Prometheus, Herakles'e Altın Elmalar'ın nerede olduğunu öğrenebilmesi için Atlas'ı bulması gerektiğini söyledi.
Herakles Atlas'ı buldu; Atlas, Heracles onun için göğü tutabilirse elmaları alacağını söyledi. Herakles göğü tuttu ancak Atlas elmalarla döndükten sonra Herakles'i gökyüzünü kalıcı olarak taşıması için kandırmaya çalışarak elmaları kendisi teslim etmeyi teklif etti. Çünkü yükü bilerek alan herhangi biri onu sonsuza kadar taşımak zorundaydı. Atlas'ın geri dönmek niyetinde olmadığından şüphelenen Herakles, Atlas'ın teklifini kabul ediyormuş gibi yaptı veAtlas'ın birkaç dakikalığına gökyüzünü tekrar almasını, böylece pelerinini omuzlarında dolgu olarak yeniden düzenleyebilmesini istedi. Atlas elmaları yere bırakıp göğü tekrar omuzlarına aldığında Herakles elmaları alıp kaçtı.

Medusa'yı öldüren Perseus bir gün Atlas Krallığı'na gelir ve kendisinin Zeus'un oğlu olduğunu ilan ederek barınak ister. Atlas, Zeus'un bir oğlunun bahçesinden altın elmaları çalması konusunda uyarıda bulunan bir kehanetten korktuğu için Perseus'un teklifini reddeder. Atlas, Perseus tarafından taşa dönüştürülür ve koca bir dağ haline gelir.

TANRIÇA SERKET (SELKİS)

Derleyen & Çeviren: A.Kara
A, mitoloji, din ve mitoloji, mısır mitolojisi, Serket, Akrep tanrıça, Kötülük yapanları cezalandıran akrep tanrıça, Serqet, Selkis, Yarı akrep tanrıça, Zehirden koruyan tanrıça, Antik Mısır, Mısır Tanrıçaları, Kanopik ZEHİRLİ ISIRIKLARI İYİLEŞTİREN VE KÖTÜLÜK YAPANLARI CEZALANDIRAN AKREP TANRIÇA

Eski Mısır inancında Serket (Serqet, Selkis) hayatın soluğunu (nefes) kontrol ediyor, doğru işleri onaylayıp korurken, ölümcül yılan ve akrep ısırıklarını iyileştiriyor ve kötülük yapanları cezalandırıyordu.

Akrep veya bir kadın başı ve gövdesiyle bir akrep, hatta bazen başında akrep olan bir kadın olarak tasvir edildi. Akrep, M.Ö. 3100 civarındaki Erken Hanedanlar Dönemi'nin başlangıcında en eski insan yerleşim alanlarındaki Mısır eserleri üzerinde ortaya çıkan bir semboldür.

Yavrusunu korumakla ünlü olan akrep ile güçlü bir ilişki içinde olan Serket, anneliğin güçlü korumacı yanını ve çocukların beslenmesini sembolize ediyordu. Bu yönüyle, Horus'u çocukluğu boyunca kaos tanrısı Seth'ten koruyan Mısır tanrıçası İsis'le karıştırılıyordu.

Genel olarak yardımsever ve koruyucu bir tanrı olarak görülen Serket'e “Cennetin Hanımı”, “Kutsal Toprakların Hanımı”, “Güzel Çadırın Hanımı”, “Güzel Evin Hanımı” gibi farklı ve güzel sıfatlar verildi. Fakat inanışa göre bu tanrıça onaylanmadığı veya insanlarca onaylanmayacak kötü eylemler gerçekleştirenleri gerektiğinde cezalandırıyordu.

Eski Mısırlılar, Serket'in yılanlar ve akrepler, hatta onların zehirli, ölümcül ısırıkları üzerinde gücü olduğuna inanıyordu, böylece kötülük yapanlara acı çektirebiliyor, akrep sokmaları ve yılan ısırıklarından muzdarip olanları tedavi edebiliyordu.

Serket yılan ısırıklarını tedavi edebildiği için eski Mısır'da kötü yılan-tanrı olarak bilinen şeytani bir yılan figürü olan Apep (veya Apophis)'e karşı canlıları koruyan tanrıça olarak da biliniyordu. Yani Serket ayrıca yılana karşı mücadelede de rol oynuyordu.


Tabut Metinleri 752 tılsımında ölen kişi şöyle der: "Serket-Hetyt'in sanatında yetenekliyim; bu yüzden Apophis’i uzaklaştıracağım."

Piramit metinlerinde ölen kralın tabutunda yazanlar da Serket'in koruyucu rolünü kanıtlıyor (PT 1375): "Annem Isis, hemşirem Nephthys… arkamda Neith ve önümde Serket…”
Diğer üç tanrıça Nephthys, Isis ve Neith ile birlikte Serket, vefat eden kişinin vücudunu ve hayati organlarını koruyordu.

Organlar geleneksel olarak kanopik (Antik Mısır'da insanlar mumyalanırken iç organların konulduğu kaplardır) kavanozlarda saklanır ve 'Horus'un Dört Evlatı' olarak adlandırılan dört küçük tanrı tarafından korunurlardı.

Bunlardan biri akciğerleri koruyan ve Neftis'in (Nephthys) koruması altında olan maymun başlı Hapi (Hapy) idi. Ayrıca karaciğeri Isis tarafından korunan insan başlı Imsety, mideyi genellikle Neith (Nit) tarafından korunan çakal başlı Duamutef ve bağırsakları genellikle Serket tarafından korunan Qebehsenuef koruyordu.

Kavanozlar dört koruyucu tanrıça olan Isis, Nephtys, Neith ve Serket ile tanımlanıyordu.

Bu ilahın şerefine yükseltilmiş çok tapınağı yoktu ancak birçok toplulukta ona ibadet eden çok sayıda rahip vardı. Ona ilk başta Delta'da ibadet edildi, ancak ünü toprakların ötesine, Djeba (Edfu) ve Per-Serqet'te (Pselkis, el Dakka) bulunan tarikat merkezlerine kadar yayıldı.

Eski Mısırlılar, akrep tanrıçasına saygı göstererek kendilerini tüm zehirli yaratıklardan koruyabileceklerine inandılar.

Görünüşe göre bu tanrıça sihir ile de ilişkiliydi çünkü onun akrep ve yılanların zehirli ısırıklarıyla mücadele eden sihirli tıp pratisyenlerinin lideri olduğunu doğrulayan birçok büyülü tılsımı vardı.

Kaynaklar: Hart, G. A Dictionary of Egyptian Gods and Goddesses

RA'NIN GÖZÜ

Hazırlayan: A.Kara
A, Antik semboller, Ra'nın gözü,Horus'un gözü,mitoloji, mısır mitolojisi, Ra'nın gözünün anlamları,Ra ve Horus'un gözü,Mısır tanrısı Ra,Ra'nın gözünün gizli anlamları,semboller

GÜÇLÜ VE DERİN ANLAMLARI OLAN ANTİK MISIR SEMBOLÜ: RA'NIN GÖZÜ


Konu antik efsaneler, hikayeler ve semboller olduğunda bunların nasıl yorumlandığına dikkat etmek gerekir. Bunun nedeni eski dini sembollerin bazılarının bir kereden fazla kullanıldığı ancak farklı amaçlara hizmet etmiş olmasıdır.

Bu Horus'un Gözü ve Ra'nın Gözü için de geçerlidir. Temel olarak onlar aynı sembollerdir ancak kullanımlarında farklı amaçlar yatmaktadır. Horus’un gözü daha çok koruyucu bir ruh olarak görülürken Ra’nın gözüne atfedilen farklı işlevler vardır.

Ayrıca göz simgesi Sekhmet, Wadjet ve Bastet ile de bağlantılıdır. Efsaneye göre Bastet bu gözü kullanarak insan ırkını yok etmeye çalışmış ve Tanrı Ra tarafından durdurulmuştur.

RA'NIN GÖZÜNÜN AMACI
Eski tanrıların adlarının sembolleri birlikte anılmasını etkileyen en önemli şey eskiden ona tapanların tanrılarını gözlerinde nasıl canlandırdığı ve ona ne şekilde inandığıdır. Diğer Mısır tanrılarının aksine Ra'ya ibadet onun gerçek bir Firavun olduğu görüşü ile başladı. Tam olarak Mısırlı hükümdarlar arasına girdiği yer bilinmiyor hatta Mısır'ın orijinal yöneticilerinden biri bile olabilir.

Bir efsaneye göre Ra yaşlı ve çok zayıf biridir. Güçsüz ve savunmasız olduğu için halkı onun yasalarını ve talimatlarını görmezden gelmeye başladı. Böylece Ra kızını yani Ra'nın gözünü halkını cezalandırmak için aslan biçiminde dünyaya gönderdi.

Başka bir efsanede ise bilgi elde etmek için kullanılan Ra'nın gözü vardır. Bazen bu amaç öncekiyle birlikte kullanılır ve onunla birleşerek gözünün topladığı bilgiler sayesinde adaletini sağlar ve halkı idare eder.

Ra'nın sevgi dolu bir baba gibi davranıp iki kayıp çocuğunu aramak için gözünü göndermesi gözün kullanımı için daha iyi bir amaç olarak görülebilir.

RA'NIN GÖZÜ İLE HORUS'UN GÖZÜ ARASINDAKİ FARK
Horus'un Gözü ile Ra'nın Gözü arasındaki farkı belirlemenin basit bir yolu vardır. En basit fark Horus'un gözünün irisinin mavi olması Ra’nın gözünü renklendirirken ise kırmızı kullanılıyor olmasıdır.

Ra’nın gözünün başka bir tasviri ise güneş diski etrafına sarılmış şekilde duran bir kobra sembolüdür. Bu sembolün temel sorunu onun tanrıça Wadjet'i betimlemek için de kullanılmış olmasıdır. Ayrıca kendisinin bir sembolü olarak göz sembolü ile de bir ilişkisi vardır.

Ra’nın güneş diskinin ortaya çıkış şekli de efsanelerden kaynaklanmaktadır. Ra’nın iki çocuğu kaybolduğunda onları aramak için gözünü gönderdiğine inanılır. Orijinal gözünün yokluğunda Ra'nın bir tane daha gözü çıkar. İlk göz başarılı bir şekilde çocuklarla birlikte geri döndüğünde yerine gelen gözü kıskanır ve çok üzülür.

Ra problemini çözmek için basitçe ilk gözünü bir uraeus'a (yılan figürü) çevirdi ve alnındaki diğer gözlerin üzerine koydu. Ra'nın gözünün bir başka tasvirinde ise göz bir kedi şeklinde görülür.

Bu kedi genellikle Ra'yı Apep adlı bir yılandan korumak için kullanılırdı. Bu tasvir de kedi sembolü en az farklı 7 Mısır tanrısı ile ilişkili olduğu için kafa karıştırıcı olabilir.

RA'NIN GÖZÜNÜN İBRAHİMİ DİNLERİN KİTAPLARI İLE BAĞLANTISI
Mısır hakkında edindiğimiz bilgilerin bir kısmını İncil, Kur'an ve Tevrattaki veba efsanelerinin anlatıldığı bölümlerde bulabilirsiniz. Araştırmacılar bu farklı veba hikayelerinin Mısır tanrılarının halkını korumak için yetersiz olduğunu göstermek için kullanıldığını söylemektedir.

Vebalardan biri çekirgelerin Mısır topraklarını istila etmesiydi.

Kur'an'da Mısır tanrılarının halkı korumada yetersiz olduğunu ifade eden ayete bakalım:

A'raf 132-133: Ve dediler ki: "Bizi büyülemek için ne işaret getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz." Biz de açık seçik mûcizeler olmak üzere onların üzerine tûfan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim olmakta direndiler.

Mısırdan Çıkış Bab 10, 12-15.ayetlerde aynı durum şöyle anlatılır:

 12. RAB Musa’ya, “Elini Mısır’ın üzerine uzat” dedi, “Çekirge yağsın; ülkenin bütün bitkilerini, doludan kurtulan her şeyi yesinler.”
 13. Musa değneğini Mısır’ın üzerine uzattı. Bütün o gün ve gece RAB ülkede doğu rüzgarı estirdi. Sabah olunca da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi.
14. Mısır’ın üzerinde uçuşan çekirgeler ülkeyi boydan boya kapladı. Öyle çoktular ki, böylesi hiçbir zaman görülmedi, kuşaklar boyu da görülmeyecek.
15. Toprağın üzerini öyle kapladılar ki, ülke kapkara kesildi. Bütün bitkileri, dolunun zarar vermediği ağaçlarda kalan meyvelerin hepsini yediler. Mısır’ın hiçbir yerinde, ne ağaçlarda, ne de kırdaki bitkilerde yeşillik kalmadı.

Efsaneye göre bu vebada o kadar çok çekirge vardı ki güneş bile lekeli görünüyordu. Ra Mısırlılar ve doğal olarak dönemin Firavunu tarafından güneş tanrısı olarak görülüyordu fakat gökyüzü kararmıştı ve Ra çekirgelerin toprağın tahrip etmesini engellemek için gözünü bile kullanamamıştı, yani güçsüzdü.

Tanrı Horus'un da İncil ile bir bağlantısı olması mümkündür. Sığırları sarmalayan veba hikayesi tanrıça Hathor'a karşı bir yıkım olarak görülmektedir (Hathor'un farklı sembolleri olsa da büyük oranda inekle sembolize edilir). Hathor adı Horus'un evi anlamına gelmektedir.

RA İLE HORUS ARASINDAKİ BİR FARK DAHA
İki gözün yani Ra’nın ve Horus’un gözünün varlığı nedeniyle amaçlarına göre bir ayrım yapılması gerekiyordu. Ra güneş tanrısı olduğundan gözü güneşi temsil ediyordu ve Horus’un gözüne ise ayı temsil etmek kalmıştı.

Çoğu Mısır bilimci için önemli meselelerden biri eski kayıtlarda Horus'un kaybettiği gözünün sağ mı veya sol mu olduğu konusunda açık ifadeler bulunmamasıdır. Bazı efsanelerde sağ gözü bulunmaktadır ve bu efsanelerde Horus’un bir gözünün kaybolmasının güneş tutulmasıyla ilişkilendirildiği görülür.

RA'NIN GÖZÜNÜN MODERN ANLAMLARI
Eski Mısır'ın dışında Ra'nın gözü popülerliğini ve modern kullanımını kaybetmiş görünüyor. Farklı gizli organizasyonlar veya başka amaçlar için olsa da yaygın olarak kullanılmaz. Öte yandan Horus'un gözü Mısır'daki amaçları dışında tarih boyunca görülmektedir.

Tabutlar üzerinde farklı göz şekilleri görülür ve bunlar ölenlerin görmelerine yardımcı olmak için kullanılır. Bu gözler Horus’un veya Ra’nın gözleri olabilir çünkü kimin gözü olduğu net değildir. Fakat antik Mısır'ın dışında kullanım söz konusu olduğunda en çok kullanılan Horus’un gözüdür.

Amerikalılar her şeyi gören gözü dolar banknotlarının arkasında kullanıyorlar. Bazı araştırmacılar onun eski Mısır'daki Horus'un gözü olduğunu söyler.

Fakat Ra'nın gözü de dahil olmak üzere herhangi bir göz sembolünü "baskının" sembolü olarak gören insanlar da vardır. Onlara göre göz simgesinin kullanılması insanlara boyun eğdirileceği, maniple edilebileceği gibi daha pek çok anlama sahiptir.

MA'AT

Ma'at, Mısır Tanrıçaları, mitoloji, mısır mitolojisi, A, Eski Mısır'da denge tanrıçası, Ölüler kitabı, Nun, Antik Mısır'da ölümden sonra,
DENGENİN TANRIÇASI MA'AT
Sık sık kişileştirilmiş olmasına rağmen Ma'at bir tanrıçadan ziyade fikir-düşünce olarak anlaşılıyordu, ancak yinede Eski Mısır'daki evren, denge ve ilahi düzen kavramlarının merkezinde yer aldı. Ma´at ismi genellikle "dosdoğru olan" veya "gerçek" olarak çevrilir ancak "düzen", "denge" ve "adalet" anlamlarına da gelir. Bu yüzden Ma´at kusursuz düzen ve uyumu temsil etmişti. Ra, Nun'un (Kaos) sularından yükseldiğinde Ma'at ortaya çıktı ve bu yüzden genellikle Ra'nın kızı olarak tanımlandı. Bazen de bilgelik tanrıçası olduğu için Thoth'un karısı olduğu düşünülürdü.

Eski Mısırlılar evrenin düzenli ve rasyonel olduğuna inanıyorlardı. Güneşin doğması ve batması, Nil'i su basması ve gökyüzündeki yıldızların tahmin edilebilir seyri onlara her şeyin doğanın ortasındaki bir düzene ait olduğunu gösteriyordu. Ancak kaos güçleri her zaman mevcuttu ve Ma’at’ın dengesini tehdit ediyordu. Ma´at’ın korunması ve savunulması için birçok kişi görev başındaydı ve Firavun Ma’at’ın koruyucusu olarak algılanıyordu. Ma'at olmadan Nun evreni geri alır ve kaos en yüce haliyle hüküm sürerdi.

Mısırlılar ayrıca güçlü bir ahlak ve adalet duygusuna sahipti. İyiliğin desteklenmesi gerektiğini ve suçluların cezalandırılacağını düşünüyorlardı. Fakirleri, fakirleri savunanları ve özellikle ailelerine olan sadakatlerine yüksek değer verenleri övdüler. Bununla birlikte şunu da anlamışlardı, kusursuz olunamazdı, sadece dengeli olunabilirdi. Ma´at belirli etik kuralları aştı ve bunun yerine doğal düzene odaklandı. Bununla birlikte kaosun etkisini artırdığı ve dünya üzerinde tamamen olumsuz olan etkilerinin ve eylemlerinin Ma'at'a karşı olduğu açıktı.


Her Mısırlı'nın ruhu öldüğü zaman Ma'at'ın Salonu'nda (Ölüler Kitabı'nda ve Kapılar Kitabı'nda tasvir edilir) yargılandı. Onların kalbi (vicdanı) terazilerde denge ve adaleti temsil eden Maat'in kuş tüyüne (devekuşu tüyü) karşı tartılırdı. Eğer kalpleri tüyden ağırsa Ma'at'ın prensiplerine göre dengeli bir yaşam sürdüremedikleri için kalpleri ya bir ateş gölüne atılır ya da Ammit olarak bilinen korkunç bir ilah tarafından yok edildi. Ancak eğer Ma’at’ın tüyüyle dengelenmiş kalp testten geçerse sonsuz yaşam hakkı kazanacaktı. Belirli zamanlarda ayinde yargıç olarak oturan kişi Osiris'ti ve törende birçok tanrı daha yer alırdı, ancak yine de teraziler her zaman Ma'at'ı temsil ederdi.

Eski Mısırlılar ayrıca Ma’at’ın günlük yaşamda korunmasını sağlamak için gelişmiş bir hukuk sistemine sahipti. Ma'at Rahiplerinin adalet sistemine dahil olduğu, ayrıca tanrıçanın gereksinimlerine eğilimli olduğu düşünülürdü ve Firavunlar düzenli olarak “Ma'at'ı sunarken” (tanrıçanın küçük bir heykelini tutarken) tasvir edilirdi. Bu şekilde düzen ve adaleti sağlamaya karşı verdikleri sözü tekrar ederlerdi.

Bütün yöneticiler Ma´at’a saygı duyuyorlardı fakat tanrılara alışılmadık yaklaşımına rağmen Akhenaten Ma’at’a olan bağlılığını vurguladı. Hatshepsut, Ma´atkare adlı tahtını alarak Ma´at'a olan saygısını vurguladı. Belki de muhtemelen bir kadın yönetici olarak pozisyonunun Ma'at hattında olduğunu göstermesi gerekiyordu. Ayrıca Karnak'taki Montu bölgesinde, Ma’at’a ibadet için küçük bir tapınak inşa ettirdi.

Ma'at, üzerinde sadece bir tane devekuşu tüyü bulunan tacı giyen bir kadın olarak tasvir edildi. Bazen ise kanatlı bir tanrıça olarak tasvir edilir.

Kaynaklar:
Bard, Kathryn (2008) An introduction to the Archaeology of Ancient Egypt
Kemp, Barry J (1991) Ancient Egypt: Anatomy of a Civilisation
Pinch, Geraldine (2002) Handbook Egyptian Mythology
Redford Donald B (2002) Ancient Gods Speak
Robins, Gay (2008) The art of Ancient Egypt
Watterson, Barbara (1996) Gods of Ancient Egypt
Wilkinson, Richard H. (1992) Reading Egyptian Art
Wilkinson, Richard H. (2003) The Complete Gods and Goddesses of Ancient Egypt
Wilkinson, Richard H. (2000) The Complete Temples of Ancient Egypt

Yazan: A.Kara

İSİS

Yazan: A.Kara
A, mitoloji, mısır mitolojisi, din ve mitoloji, Bakire Meryem ve İsis, İsa ve Horus, mitoloji, Mısır Tanrıçaları, Isis, İsis, Mısır rahibeleri,

ANTİK MISIR'IN EN KÖKLÜ TANRIÇASI: "İSİS"

İsis eski Mısır'ın en eski tanrıçalarından biridir ancak kökenleri belirsizdir. Sina'dan geldiği düşünülen İsis'in aynı zamanda Busiris'in etrafındaki Aşağı Mısır'ın deltasında Osiris'e ibadetin yaygın olduğu en eski kült merkezinin bulunduğu bölgede ibadet edinilen ilk put olduğu muhtemeldir. Ancak İsis'in tarikatı ibadette bir alanla sınırlı kalmadı ve topraklardaki her tapınakta ona taptılar. Özellikle İsis'in kendisine adanmış ilk türbe 30 Hanedan'daki II. Nektanebo tarafından yaptırılmıştır.

Mısır tanrıçası İsis'in kültü Mısır'da çok popülerdi ve bir süre sonra neredeyse sınırsız niteliklere sahip bir tanrıça haline geldi. İsis onun Yunanca adıydı, eski Mısırlılar tarafından genellikle "tahtın dişisi" veya "tahtın kraliçesi" olarak çevrilen Aset (veya Ast, İset, Uset) olarak biliniyordu.

Onun asıl başörtüsü boş bir tahttı ve tahtın kişileştirilmesi olarak Firavunun gücünün önemli bir kaynağıydı. Ancak İsis adının tam anlamı hala tartışmalıdır. Plutarch, adının "bilgi" anlamına geldiğini, ancak bir başka olası çevirinin de "(dişi) beden" olduğunu, yani İsis'in Tanrıların Kraliçesi olmasına rağmen bir zamanlar ölümlü bir kadın olduğunu öne sürdü. Bu kesinlikle Isis'in ve kocası Osiris'in firavunlar döneminden önce Mısır'ı yönettiğini belirten Ennead'i çevreleyen mitolojiye de uymaktadır. Bununla birlikte Ölüler Kitabı onu “Cennete ve dünyaya kaynak veren, yetimleri ve dul kadınları bilen, fakirler için adalet arayan ve zayıflar için bir barınak olan” olarak tanımlamaktadır. Bu yüzden de bir ölümlüden fazlası olarak görülüyordu.

İsis, her Nome'de (Eski Mısır'ın 36 bölgesinden biri) "Hent" (Kraliçe) olarak biliniyordu ama aynı zamanda eski Mısır'da şaşırtıcı sayıda isim ve ünvanla tanınıyordu. Zamanla birçok tanrıçanın da özelliklerini kendine aldı. Bu da diğer tanrı ve tanrıçalarla arasında oldukça karmaşık ilişkiler olmasıyla sonuçlandı.

İsis, Geb (Dünya) ve Nut'un (Hava) kızları, Osiris'in karısı ve kız kardeşi, aynı zamanda Set ,Neftis (Nephthys) ve yaşlı Horus'un kız kardeşi olarak (Horus'un kızkardeşi olarak "sık" görülmez)  Helioploitan Panteonunun bir üyesiydi (Panteon değilde "Ennead" adıyla bilinir ve içinde 9 tanrı-tanrıça barındırır). Ancak tahtla olan ilişkisi nedeniyle İsis bazen Firavun'un koruyucusu olan Yaşlı Horus'un karısı olarak kabul edildi. Mısır tarihi boyunca Ra ve Horus yakından ilişkiliydi, Isis ise Hathor (Horus veya Ra'nın karısı olarak tanımlanır) ile yakından ilişkiliydi. Bu yüzden de Isis, Ra veya Horus'un karısı olarak görülebilecekti.

Ra ve Atum birleştiğinde, Isis, hem Atum'un (-Ra) kızı hem de (Atum-) Ra'nın karısı oldu. Bu durum, İsis'i Horus'un annesi, Ra-Atum'un torunu ve Osiris'in karısı olduğunu açıklıyordu.

Heliopolis (eski Mısır'da bir şehir) mitolojisinin ulusal din olarak benimsenmesi Osiris’i yer altının kralı konumuna getirmiştir. Ancak bu pozisyon zaten Anubis tarafından çoktan tutulmuştu. Bunun sonucunda da Neftis'in Osiris tarafından hamile kaldığı ve Anubis'i doğurduğu şeklinde bir efsane gelişti.

Bu masalın çeşitli versiyonları vardır. Bazı durumlarda Osiris Neftis ile birlikte olarak karısı İsis'e  karşı yanlış yapıyorken, bir diğer versiyonunda ise Neftis'in kasıtlı olarak Osiris'i kandırdığı görülür. Her iki şekilde de İsis, Osiris'den olan gayri meşru çocuğu onun kız kardeşinden ve kardeşi Set'in öfkesinden korumak için evlat edindi.

Mısırlılar aile yaşamına çok değer veriyorlardı ve İsis onlar için faziletli bir anne örneğiydi. Yeni Krallık'tan İsis arketipsel bir anne olarak kabul edilerek doğum ve anneliğin koruyucu tanrıçası halini aldı.

Horus yaşayan Firavun'un koruyucusu olduğu için, İsis Firavun'un annesi olarak tanımlanabilir. Isis'in ve oğlu Horus'a ait imgeler ile Meryem Ana'nın bebek İsa imgeleri arasında belirgin bir benzerlik bulunur ve çok sayıda örneği vardır. İsis ve bebek Horus imajı Mısır sanatında son derece popülerdi ve genellikle Hristiyan kiliselerinde görülen Meryem ve bebek İsa Mesih ikonografilerinin üzerinde büyük bir etkiye sahip oldukları reddedilemez gerçektir. Bununla birlikte Meryem çocuğundan bağımsız herhangi bir güce sahip olmayan pasif biri olarak tanımlanırken İsis yalnızca bir anne değil, kendinden emin, yetenekli bir kraliçe ve çok güçlü bir büyücü idi.

İsis, Ra'nın ona inanılmaz güçler veren gizli adını biliyordu. Piramit metinleri İsis'in Osiris'in öldürülecek olduğunu (önleyememiş olmasına rağmen) ve daha fazlasını gerçekleşmeden önce öngördüğünü ima ediyor. İsis'in ısrarı üzerine Anubis ve Thoth ölümünden sonra Osiris'e hayat vermek için ilk mumyalama ayinini gerçekleştirdi ve İsis kocasının üzerinde uçarak sihirli bir şekilde oğlu Horus'a hamile kalmayı başardı.

O, Lahitleri ve iç organları içeren kavanozları koruyan Bastet, Neftis ve Hathor'a eşlik eden dört koruyucu tanrıçadan biriydi (veya Neftis, Selket ve Neith ile birlikte). Ölen kişinin öbür dünyaya giderken ki zorlu yolculuklarında onlara yardım ettiği, bazen de ölülerin yargıçlığını yapanlardan biri olduğu düşünülüyordu.

İsis'in rahibeleri yetenekli şifacı ve ebelerdiler. Halk arasında bu rahibelerin büyülü güçlere sahip oldukları söyleniyordu. Bu özelliklerine ek olarak tıpkı Hathor rahibeleri gibi rüyaları da yorumlayabiliyorlardı ve ek olarak saçlarını (denizcilik kültürlerinde yaygın olan bir batıl inanç) saçlarını örerek ya da tarayarak havayı kontrol edebildikleri düşünülüyordu. Ptolemaios Krallığı döneminde denizcilerin koruyucu tanrıçası olan Astarte ile ilişkilendirildi ve denizciler için iyi bir rüzgar sağlayacağı düşünüldü.

İsis'in öldürülen kocasına ve çocuğuna olan sadakati, Set'e karşı koyarak gösterdiği cesareti, tüm insanlara (hatta Set'e) karşı olan sıcaklığı ve şefkati Isis'i gerçekten de Mısır'daki en sevilen tanrıçalardan biri ve eski dünyadan biri yaptı.

Isis genellikle tahtını (başındaki hiyerogliflerden biri olan) temsil eder şekilde başlık takan bir tanrıça olarak betimlendi. Ayrıca sık sık üzerinde bir yılanla birlikte akbaba başlığını giyen bir kraliçe olarak tasvir edilmiştir. Ara sıra bir nilüfer tomurcuğu veya çınar ağacının kabartmasını taşımıştır. Ayrıca, Ma'at'ın tüyleriyle birlikte Yukarı ve Aşağı Mısır'ın çift taçını giyen bir kraliçe veya tanrıça olarak da tasvir edilir.

İsis, kanatlı bir tanrıça olarak da tasvir edilirdi. Bu formda kanatları toprağa cennetsel bir koku yayıyor ve yeraltı dünyasına temiz hava getiriyordu. Yeni Krallıkta bir güneş diskinin her iki tarafında inek boynuzu olan akbaba başlığını da benimsedi. Bazen bir inek ya da bir ineğin başına sahip olan bir kadın olarak tasvir edilirdi. Bir diğer tasvirde ise başındaki taçtan bir kobra ile yılan tanrıçası Thermuthis formundadır.

Tjet tılsımı "İsis Düğümü", "İsis Tokası" veya "İsis Kanı" olarak da bilinir. Her ne kadar Tjet'in anlamı oldukça belirsiz olsa da bir kadının hijyenik kumaşını (bu nedenle kanla bağlantı) temsil ettiği veya bir düğümdeki büyülü güçle ilgili olabileceği düşünülmektedir (yine onu büyük sihirbaz İsis ile ilişkilendirir). Cenaze törenlerinde kullanılan Tjet'in diriliş ve yeniden doğuş fikirleriyle bağlantılı olduğu görünmektedir.

Aşağı Mısır'ı temsil ederken Neftis'in Ptah-Tanen ile ilişkilendirildiği gibi İsis de bazen Yukarı Mısır'ı temsil ederken ise Khnum ile ilişkilendirilmiştir.

HEKET

A, Mısır mitleri, mısır mitolojisi, mitoloji, Mısır Tanrıçaları, Eski mısırda doğum, Doğum tanrıçası, Mısır doğum tanrıçası, Heqet, Heket, Heqat, Mitoloji ve din, din ve mitoloji,
HEQET (HEQAT, HEKET)
Heqet (Heqat, Heket) Antik Mısır'da doğum ve bereket tanrıçasıydı. Kurbağa ya da kurbağa kafalı bir kadın olarak tasvir edilirdi. Adının anlamı kesin olmamakla birlikte "yönetici" veya "asa" anlamına gelen "heqa" kelimesinden türetildiği bilinmektedir. Kurbağa ile sembolize edilmesinin nedeni ise kurbağaların bereket ve yeni hayatı sembolize ediyor olmasıydı. Bu da araştırmacıları Heqet'in rahibelerinin aynı zamanda eğitimli birer ebe oldukları üzerinde düşünmeye itiyor.

Bir inanışa göre, Heqet, Abu yani Filipin'in yaratıcısı olan tanrı Khnum'un karısıydı. Her bir kişiyi çömlekçi çarkında yarattı ve annelerinin rahimlerine yerleştirilmeden önce onlara hayat verdi. Heqet ve Khnum, Deir el Bahri'deki Mortuary Tapınağında Hatshepsut'un doğum sütunlarında tasvir edilmiştir. Burada Heqet'in bebek Hatshepsut'a doğru bir ankh (yaşamı sembolize eder) ve onun Ka'sını tutmakta olduğu görülür.

Başka bir inanışa göre ise o Heh'in karısıydı ve her insanı onlara hayat vermeden önce yaratan kişi bizzat oydu. Bazen annesi Hathor'un formuna geçmesine rağmen yaşlı Horus'un karısı olarak da kabul edildiği görülmektedir.

Hamile kadınların koruma için Heqet'i betimleyen muskalar giydikleri ve Orta Krallık'ta doğum sırasında yapılan ayinlerde fil dişinden bıçaklar ve ismiyle yazılı tokmaklar kullanıldığı ve bununla kötülüğü önlemenin amaçlandığı görülmektedir. Ayrıca, doğum sancısı verebilir ve bu sancı sırasında kadına koruma sağlayabilirdi. Heqet'in dünyaya gelen 3 firavunun hikayesinin anlatıldığı Westcar parşömenindeki "Khufu ve Sihirbazlar" hikayesinde, 3 firavunun doğumuna yardım ederek krallığı koruyup kolladığı görülmektedir.

Ayrıca Heqet vefat eden kişinin dirilişine, ahirete gidişine de dahil olmuştu. Piramit metinlerinde görüldüğü üzere ebedi yıldızlar gökyüzüne doğru yol almakta olan firavuna yardım eder ve Denderah’da ölen Osiris'in defninin altında betimlenir. Qus'ta, Heqet için yapılmış Batlamyos'a ait bir tapınak vardı fakat sadece bir sütunu geride kalmıştır. Ayrıca Tuna el-Gebel'in mezarındaki Herwer'de bir tapınağa yapılan göndermeler vardır fakat araştırmalara rağmen bu tapınak henüz bulunamamıştır.

MİTOLOJİ VE DİN
Görüldüğü gibi İslamiyet ve diğer İbrahimi dinler öncesi eski Mısır ve birçok antik toplumda ölümden sonra hayat yani bir ahiret inancı ve çamurdan yaratılış efsaneleri bulunmaktaydı. İnsanlar yine ölünce başka bir aleme gittiklerine, orada ödül alacak yada ceza çekecek olduklarına inanıyorlardı ve yine tıpkı Adem ile Havva gibi, ilk insanların çamurdan yaratılışına dair masallara sahiptiler. Bu tanrıçanın İbrahimi tanrılardan tek farkı insanı çamurdan, bir çömlek çarkında işleyerek yaratıyor olmasıdır (Prometheus gibi).

Fakat tıpkı Kur'an'daki anlatım gibi antik bazı efsanelerde (ÇİN) insanın kanla karışık çamurdan yaratıldığına dair efsaneler bulunmaktadır.

Sünnet uygulamasının Mısırlılar'dan İbrahimi dinlere geçtiği örneği gibi mitoloji ve din her zaman birbiri ile bağlantılı olmuştur çünkü günümüzde her inançtan insanın DOĞRU, dediği dinleri aslında geçmişin mitolojilerinin YENİ HALLERİDİR!

Makale önerileri:
Çamurdan Yaratılış Hikayeleri
Yaratılış Destanları
Sünnetin Kökeni ve Tarihi

Yazan: A.Kara