HABERLER
Dini Haber
Şarap haram mı? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şarap haram mı? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUR’AN’DA ALKOL VE YASAKLI YİYECEKLER

Yazan: Kainatta Toz Zerresi
KTZ, din, islamiyet, Kur'an'da alkol, Kur'an'da yasaklı yiyecekler, Kur'an'da şarap, Şarap haram mı?, Kur'an ve sağlık, Sarhoş eden maddeler, Domuz eti, Ayetlerde şarap,

KUR’AN VE SAĞLIK

Kur’an sağlık kitabı değildir: O zaman niye yenilecek yenilmeyecek bazı yiyecekler zikredilmiş? “İnsanı sarhoş eden ya da akli melekelerini bozan her türlü şey yasaklanmıştır” gibi bir ifade yerine neden  Sadece üzüm ve hurmadan yapılan Şarabın sarhoşluk veren bir içecek olduğu özellikle belirtilip yasaklanmış?

Kur’an savaş kitabı değildir: Neden o zaman Kur’an’da hem geçmiş savaşlardan bahseder hem de savaş durumunda yapılması gerekenlerle ilgili direktifler verir? “İçinde yaşadığınız topluluğun hem dıştan hem de içten can  güvenliğini sağlamak için, mümkün olduğu kadar en insancıl  ve en akılcıl şekilde hareket edin, bir birinize destek olun, birlikte hareket edin” gibi bir ifade kullanmak yerine savaşta yapılması gerekenlerle ilgili ya da geçmiş Peygamberlerin savaşlarda takındıkları tutumlarla ilgili yüzlerce ayete neden yer verilir?

Kur’an’da neden şu konuya ilişkin bir ayet yoktur gibi bir soru sorulduğu zaman  o değişmeyen cevap hemen gelir: Kur’an sağlık kitabı değildir. Kur’an matematik kitabı değildir. Kur’an bilim kitabı değildir.

Peki Kur’an ne kitabıdır? Cevap: Kur’an, Allah’ın öncelikle dinini insanlara tanıtıp ardından insanların hem bu dünya hayatında hem de öte alemde kurtuluşlarına, mutlu olmalarına, kötülüklerden ve fenalıklardan uzak durmalarına  vesile olan ve kişinin iyi ve imanlı bir mümin olmasında yol gösterici İlâhî bir kılavuzdur.

Kırmızı renkli yazının biraz üzerinde düşünürsek eğer “hem bu dünya hayatında hem de öte alemde kurtuluşlarına, mutlu olmalarına, kötülüklerden ve fenalıklardan uzak durmalarına  vesile olan…” bir kitaptır şeklinde gider. İnsanların bu dünya hayatında kötülüklerine vesile olan bazı durumlar Kur’an’da belirtilmiş. Peki neden sadece bazı durumlar belirtilip yasaklanmış? Hadi şimdi bu bazı durumları değerlendirelim.

Nahl 67: Hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının ürünlerinden hem içki hem de güzel besinler elde edersiniz. Bunda da aklını kullanan bir topluluk için açık delil vardır.

Bakara 219: Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz.

Maide 90: Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

Maide 91: Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

Yukarıdaki Kur’an ayetlerinde içkinin ve kumarın kötü bir şey olduğu ve yine içki ve kumardan uzak durulması gereği anlatılıyor. Bunda kötü bir şey yok. Diyanetin en son çevirilerinde ve aslında bir çok  Mealcinin çevirisinde  içki  olarak çevirilen Arapça kelime “hamr” olarak telaffuz edilen  ve  لْخَمْرُ şeklinde yazılan Arapça kelimeyi çeviri sitelerinden ister Türkçe olarak ister İngilizce olarak arattığınız zaman karşınıza “Şarap” kelimesi çıkar.  Bir çok mealde de aslında çevirisi şarap şeklindedir. Yani ayetlerden birisini Diyanetin eski çevirisi ile yazmak gerekirse aşağıdaki gibidir:

Maide 90 Diyanet Eski çevirisi: Ey iman edenler!  Şarap,  kumar,  dikili taşlar (putlar),  fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir;  bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Şarap anlamına gelen Arapça kelime yukarıdaki ayetlerden sadece Nahl 67’de kullanılmamıştır.  Fakat burada anlatmak istediğim asıl durum, eski çevirilerde “hamr” kelimesi orijinal çevirisi ile yani  “Şarap” olarak çevrilmesine karşın, diğer içkilere yönelik tartışmaların gündeme gelmesi ile birlikte söz konusu kelime “içki” olarak çevrilmeye başlanmıştır. Yani  zamanın şartlarına göre gereken güncelleme yine yapılmıştır.

Ben bu ayetlerdeki şarap ya da içki yasağını değerlendirirken Kur’an’ı, kıyamete kadar hüküm sürecek evrensel bir kutsal kitap olarak inanılması nedeni  ile  ele alacağım. Eğer sizin inancınıza göre Kur’an sadece ve sadece Arap toplumuna inmişse ya da Peygamberin yaşadığı dönem için geçerli ise zahmet edip yazımı okumanıza hiç gerek yok.

Şimdi,  yıllardır bu ayetlerle ilgili olarak Şarabın, sarhoşluk veren tek içki çeşidi olmadığı defalarca dillendirildi. Nahl 67’de, “Hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının ürünlerinden hem içki hem de güzel besinler elde edersiniz” deniliyor. Burada üzerine vurgu yapılan şey aslında o dönem içkisinin yani şarabının, Peygamberin yaşadığı civardaki insanlar tarafından “meyveden yapılır” olarak bilinmesidir. Ayette sözü edilen hurma ve üzümden sadece şarap değil, farklı türde yiyecekler de yapılır ve içki de yapılır. Kur’an’ın hiçbir yerinde meyve dışında içki yapılan bir yöntem okumadım.  İslâm Peygamberinin doğumundan çok daha önceki yıllardan beri Bira olarak bildiğimiz ve buğdayla şekerin mayalanmasından yapılan alkollü içeceğin hammadesi meyve değildir ve Kur’an’da adı geçmez. Adının geçmiyor olması çok ilginç çünkü Biranın tarihi MÖ  10000 lere kadar gidiyor ve neredeyse Buğday ile geçinen bir çok uygarlık bu içeceği bol miktarda üretmiş ve tüketmiş. Yine buğday, mısır ve çavdar kullanılarak yapılan Viski, MS 450 yıllarında icat edilip kullanılmaya başlanmış.  Yani bira ve viskinin tarihi, İslâm dininin ortaya çıkmasından eski. Hiçbir meyve ve tahıldan üretilmeyen Votka ise  iki kez rektefiye edilmiş aktif kömürden süzülmüş ve içilebilecek düzeye dek sulandırılmış saf alkoldür.  Günümüze geldiğimizde ise Haşhaş olarak bilinen ve haşhaştan elde edilen afyonun işlenmesiyle elde edilen bir sürü uyuşturucu çeşidi, alkolden çok daha tehlikeli ve kullananların çoğunluğunu geri dönülmez bir ölüm yolculuğuna çıkartmaktadır. Bu ayetler ve bu konu gündeme geldiğinde Müslüman çevre hemen şu açıklamaya sığınır:

“Ne yani ayetlerde teker teker içki isimlerini mi sayacaktı Allah? O dönemlerde, Arap milletinde içki olarak şarap kullanılıyormuş,  Kur’an’da  Arap milletinin arasında indiğine göre Araplar anlayabilsin diye içki olarak Şaraptan bahsetmiş ne var yani. Besbelli ki anlaşılması gereken şey, Şarabın bizzat kendisi değil, Şarabı da içine alan ve sarhoşluk  veren bütün içkilerden ve her şeyden bahsediyor. Bu kadar şeyi de anlamayacaksanız hiç girmeyelim tartışmaya…”

Bugün dünyaca tanınan ve bütün milletlerin yaka silktiği, korktuğu ve paniğe kapılmalarına neden olan, onca insanın katili olan ve katliamlarıyla, sert kuralları ile bilinen en azılı terör örgütleri, İslâmi terör örgütleridir. Bu islâmi terör örgütlerinin bir çoğunun, kendilerine maddi kaynak sağlamak için tonlarca uyuşturucu ticareti yaptığını bilmeyen var mı? Bilmiyor iseniz bu örgütlerin ekonomik gelir kaynakları ile ilgili bir araştırma yapın. Bu kadarla da kalmayıp ne yazık ki bu örgüt içindeki bir çok genç de uyuşturucu madde kullanmaya erken yaşta başlıyor ve bağımlı hale geliyor.  Domuz eti yemeyen ve ağzına içki sürmeyen bu dinci örgütler uyuşturucu ticaretini niye yapmasınlar niye kullanmasınlar  ki!  Kur’an’da yasak olan şey şaraptır, uyuşturucudan ya da haşhaştan hiç söz edilmez bile.  Zamandan ve mekândan münezzeh olan ve  Müslümanların ilâhı olan Allah, uyuşturucuya göre zararı devede kulak kalan Şarabı kutsal kitabında zikredip de sadece Dünya milletlerine değil aynı zamanda dini duyguları ile kandırılan milyonlarca Müslüman terör örgütünün genç  militanlarına  en büyük zararı veren uyuşturucunun elde edildiği “Haşhaş” isimli otu, bir tanecik ayette  zikredip “Haşhaş isminde bir bitki vardır ki, ondan elde edilen bazı şeyler, insanları  sarhoşluktan daha fena bir hale sokar. O yüzden bu bitkiyi,  insanlar arasında kullanmayınız” gibi bir ayeti neden göndermeyi akıl edemedi?  Haşhaş, tıp alanında da kullanılan vazgeçilmez bir bitki. Şöyle bir ayette gönderilebilirdi “Haşhaş diye bir bitki vardır ki, sizin hastalıklarınız için hekimler tarafından kullanıldığında fayda sağlar fakat zevk için kullanıldığında sizleri ölüme götürür. Bu yüzden bu bitkiyi, hastalığınızın iyileşme süreci dışında kullanmanız haramdır.” Domuz etini yasaklayan Allah haşhaş bitkisine de neden yasak getirmedi ya da kullanımının kısıtlanması konusunda Müslümanları uyarmadı? O dönemin Arapları bu bitkiyi tanımıyor olsa bile Allah, gelecekten ya da her yerden her şeyden haberdar olan bir İlâh olarak neden bütün Müslümanları bu bitki hakkında bilgilendirip uyarmadı? Bu otun dinci terör örgütleri içerisinde kullanılmasının öneminden bahsedeyim. Bu tür maddeleri kullanan kişilerde akıl, vicdan ve hatta hissiyat konusunda normal olan şeyleri bekleyemezsiniz. Aldıkları emir üzerine birilerini katlederken vicdanları sızlamaz. Ben bu katliamı neden yapıyorum? Çocukları neden öldürüyorum diye sormazlar  kendilerine. Duyguları körelir.  Okuduğum bir haberin içerisinde bu dinci terör örgütüne mensup bir militan, yabancı bir ülkenin emniyeti tarafından yakalanıyor ve konuşturulmak için fena halde darp ediliyor. Düzenli olarak aldığı uyuşturucunun etkisi ile yediği her dayakta gülümseyen ve hiçbir yerinin acımadığını hatta hiç acı hissetmediğini söyleyen terör militanı herkesi şaşkına çeviriyor. Bu örgütlerin içinde yaşayan ve bu örgütlere hizmet eden insanların çok mutlu olduklarını söyleyemeyiz. Bu kişilerden bazıları, çeşitli vesilelerle yaptıklarının yanlış olduğunu fark edip, içinde bulundukları örgütü terk etmeye çalışıyorlar. Eğer kişi, uyuşturucu madde kullanıyorsa, böyle bir sorgulama yapması ve doğruyu bulması mümkün değil.

Sağlığa bir zararı olup olmadığı henüz tartışma konusu olan Domuz etini yasaklayıp da dünyaya ve hatta Müslüman evlatlarına kök söktüren haşhaş bitkisini bir dinin İlâhı neden yasaklamaz? Yoksa Kur’an isimli kutsal kitap, gerçekte bir İlâh tarafından gönderilmedi mi?  Bugün sizin çoluğunuza çocuğunuza zoraki olarak seçenek sunsalar ve deseler ki “senin çocuğun ya domuz eti yiyecek ya da uyuşturucu kullanacak, seç birisini”. Hangisini tercih edersiniz? Domuz eti yediği için ölen bir insan var mı dünyada? Domuz eti yiyen bir sürü milletin insanları bizden az mı yaşıyor ya da sağlıkları bizimkinden daha mı kötü?  HAŞHAŞ, Mahiyeti sonradan anlaşılmış bir bitki olmayıp onbinlerce yıldır çeşitli sebeplerle kullanılmakta olan bir bitkidir. Dünya milletleri içinde şarabın  ve şarap ile birlikte diğer alkollü içeceklerin, kullananlarına verdiği zarar, uyuşturucunun verdiği zararın binde biri bile değildir.  Müslümanları da ilgilendiren ve dünyanın en önemli sağlık sorunlarından olan uyuşturucunun hammadesi olan bitki, İslâmiyet’in doğmasından çok daha önceki yıllardan beri insanlar ve topluluklar tarafından bilinmesine rağmen neden Kur’an’da zikredilmez?

Diğer bir zararlı madde sigaradır. Sigara konusunda da Kur’an’da her hangi bir ayet ya da uyarı yoktur ve İslâmî kesim sigaranın helali ya da haramı  hususunda görüş ayrılığına sahip olsa da diğer yandan Sigaranın, Kur’an’ın indirilmesinden çok sonraları icat edilmesinden dolayı Kur’an’da geçmemesini normal karşılarlar. Aslında biz,  “Allah, geçmişte ve gelecekte olanları bilen bir İlâh olarak neden gelecekte olabilecek bazı şeyleri yani şu andaki biz insanları ve bir çok Müslüman’ı ilgilendiren önemli konuları ayet olarak göndermemiştir?” diye bir soru yöneltebiliriz. Çünkü Allah’ın geçmişi ve geleceği bilen bir Tanrı olduğunu iddia ediyorsunuz fakat adının Allah olduğuna inanılan İlâh, kendi katından gönderdiğini iddia ettiği Kur’an’ın içerisinde hiç birimizin göremeyeceği kıyamet günü dışında geleceğe yönelik hiçbir bilgi ya da insanlığın uğrayacağı zararlar hakkında hiçbir uyarı göndermemiş. Üstelik sigaranın zararlı olduğu, oldukça uzun bir müddet sonra anlaşılabilmiş. Biz, adının Allah olduğuna inanılan İlâhın geçmişi ve geleceği bilen bir Tanrı olduğuna nasıl inanacağız? Anamız, babamız, atamız bize bunun böyle olduğunu söylüyor  diye mi?

İçki içimi ile ilgili olarak Kur’an’daki  çelişkiler bu kadarla da sınırlı değil. Şarap ile ilgili ayetleri şimdi de iniş sırasına göre yazalım:

Nahl 67: Hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının ürünlerinden hem sarhoşluk veren hem de güzel besinler elde edersiniz. Bunda da aklını kullanan bir topluluk için açık delil vardır.

Bakara 219: Sana Şarabı ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz.

Nisa 43: Ey iman edenler, sizler sarhoş ve zihinsel uyuşukluk halindeyken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüp iken de, yolları mescitten geçenler hariç, gusledinceye kadar namaza, mescide yaklaşmayın.

Maide 90: Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

Maide 91: Şeytan Şarap ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

Bu ayetlerin iniş sırasına göre açıklaması şu şekildedir:

İslâmiyet’i kabul eden Arapların geleneklerinde Şarap içmek önemli bir yer tutuyordu ve bu illeti kolay kolay bırakacağa benzemiyordu. İlk önce Üzüm ve Hurmadan elde edilen gıdaların hem faydası hem de şarabı ve zararı hususunda ayet  indi. Ardından Nisa Suresi 43 üncü ayet ile de “Sarhoş iken namaza, mescite yaklaşılmamasını emreden ayet geldi. Ardından Maide 90 ve 91 ile de Şarabın kötü bir illet olduğu ve uzak durulması gerektiği vurgulanmış oldu. Böylece Araplar, aşamalı olarak Şaraptan soğutuldu.

AYETLER BİTMEDİ

Bakara 173: Allah size yalnızca murdar eti, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ama biri zorda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça, sınırı aşmadıkça kendisine günah yoktur. Biliniz ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.

Nahl 115: Allah size sadece murdar eti (meyte), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ama biri zorda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça, sınırı aşmadıkça; bilsin ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.

Nisa Suresi 43 üncü ayette, Sarhoş iken ve cünüp iken gusül abdesti alıncaya kadar namaza ve mescide yaklaşılmaması emrolunuyor.  Bu ayetten açıkça anlaşılan şey, Şarap yani sarhoşluk veren içecekler günah değildir. Sadece bu halde yani sarhoşluk halinde mescite girilmesi ve namaz kılınması yasaklanmıştır. E ama Maide 90 ve Maide 91 inci ayeti ne yapacağız? Bu ayetlerde de Şarabın çok kötü olduğu ve içilmemesi gerektiği yazıyor. Evet aynen bu şekilde yazıyor. Anlaşılsın diye Arapça indirilmiş Kur’an’da bir çelişki daha. Ayetin birinde “sarhoş iken namaza, mescide yaklaşmayın”, diğerinde ise “Şarap kötüdür, fenadır, uzak durun”.  Bir diğer ayet olan  Bakara 173 de ve Nahl 115 de ise yani iki ayette birden,  “…Yalnızca murdar eti, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş olanı haram kıldı…”  yazıyor. Yalnızca bunlar bunlar haram edildi derken Şaraptan bahsetmiyor. Hangi ayetleri fesh edeceğiz? “Bakara 173 de  ve Nahl 115 de sadece hayvanların etinden bahsediyor, onları kastediyor” diyemezsiniz çünkü böyle bir ifade biçimi yok ayette.

Ey Müslüman alemi ve ey Müslüman Alimleri, bu nesh edilen fesh edilen ayetlerin Kur’an’da ne işi var? Biz size şurada şurada çelişki var dediğimiz zaman, ayetlerin iniş sırasını bizlere anlatıyor ve her şeyin belirli bir sıra, belirli bir neden ve düzen ile indiğini ve sonraki inen ayetlerin önceki inenleri fesettiğini anlatıyorsunuz. FESEDİLDİĞİNİ SÖYLEDİĞİNİZ ÖNCEKİ İNEN AYETLERİN KUR’AN’DA NE İŞİ VAR?

  • Aranızda, büyük bir şirket adına çalışan ya da devlet memuru olarak çalışanlar var mı?  Yaptığınız görev ile ilgili mevzuat ya da yönetmelik ile ilgili bilgileri almak için ne yaparsınız? Beraber cevaplayalım. Çalıştığınız kurumun, göreviniz ile ilgili olan yönetmeliğini elinize alır, okursunuz. 
  • Yönetmelikte yazılanlar geçmiş yılların yönetmeliği midir yoksa  yapılan değişikliklerle son hali midir? Tabiki de yapılan değişikliklerle birlikte son halidir.
  • Peki elinizdeki yönetmeliğin geçersiz kılınan eski hükümlerine ne olmuştur? Yönetmeliklerde eski maddeler hiçbir şekilde yazmaz, tamamen yenileri yazılmıştır. 
  • Soruyu şöyle soralım. Bu yönetmeliklerin içine,  güncellenen yeni maddeler ile birlikte,  o zamana kadar yazılmış ve hükmü geçen eski tarihli  bütün maddeler aynı anda eklenirse ne olur? Büyük bir karmaşa olur. Geçmiş dönemlerdeki yönetmelik maddeleriyle yeni maddeler bir biri ile çelişir. Hangisine uyacağımızı şaşırırız. Her kafadan bir ses çıktığı gibi, yapılan iş, çalışanlar arasında uyumsuzluğa, dengesizliğe ve şirketi tamamen olumsuz bir sonuca götürür. Yapılan hiçbir iş düzgün bir şekilde ve uyum içinde yürütülemez.


Müslüman kardeşim, kâinatın en yüksek zekâsına sahip olduğunu iddia ettiğiniz ve adının  Allah olduğuna inandığınız İlâh, bu kadar basit bir şeyi düşünemedi mi? Peygamberine  “Elçim, sana daha önce şu şu sebeplerle indirdiğim ayetleri artık silebilirsin, onların artık hükmü geçmiştir. Sakın ola ki onları kutsal kitabın içine ekleme yoksa ileride insanların benim gönderdiğim din ve dini kurallar ile ilgili şüpheleri ayyuka çıkar, beni ve emirlerimi sorgulamaya başlarlar çünkü eski ayetler ile yenileri çelişmektedir …” demek ya da bu şekilde vahiy göndermek aklına gelmedi mi? BU KADAR BASİT! O KADAR BASİT Kİ  BU ZAMANA KADAR BİNLERCE İNSANIN BU KONUDA YAPACAĞI TARTIŞMAYA, BU ÇELİŞKİLER YÜZÜNDEN HARCANAN YİTİP GİDEN ZAMANA, ARALARINDA BU KONU YÜZÜNDEN ÇIKACAK KÜSKÜNLÜK VE GÖNÜL KIRGINLIKLARINA ENGEL OLUR. BU KADAR BASİT BİR VAHİY.  Eğer Kur’an’ı  o dönemin Arapları yazmış ise sorun yok, her şey yolunda. O dönemde yaşamış bir insanın aklı ancak bir yere kadar gider fakat bu kitabı bir Tanrının gönderdiğini iddia ediyor iseniz bunda kesin olarak bir yanlışlık var.

Bakara 172: Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve Allah’a şükredin; eğer kendisine kulluk ediyorsanız.

Bu ayet de çok güzel. Rızıkların temiz olanlarından yenilmesi gerektiğini söylüyor.  Bundan daha doğru ne olabilir ki? Tek sorun, bu ayet ile yani Bakara 172 ile 173 ü karşılaştırdığınızda yine çelişki ortaya çıkıyor. Şarap ve benzeri alkollü içecekler bir çok kimseye göre iyi ve temiz içecekler değildir, kötü içeceklerdir  fakat Bakara 173 e bakacak olursak  “…Yalnızca murdar eti, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş olanı haram kıldı…”  yazıyor. Yani bunun anlamı  “leş, kan ve domuz dışında her şeyi yiyip içebilirsiniz” demek. Buna şarap da dahil.

Rızıkların ya da yiyeceklerin temiz olanlarının yenmesi ile ilgili çok sayıda ayet var, hepsini yazmaya lüzum görmedim fakat bu ayetle ilgili olarak yani Bakara suresi 172 inci ayetin “Allah’a şükredin” kısmına tam manası ile katılmadığımı belirtmek isterim. Herhangi bir dine inanan ya da inanmayan insanlar için, yenilen, içilen her şey ve hatta solunan hava bile Tanrının bir lütfu olsa dahi, insanların faydalandığı bir çok şeyde yine insanların emeği var. Dinsiz bir insan olarak her ne kadar inandığım bir Tanrı varsa da, yemeğimi yedikten sonra içsel olarak sadece inandığım Tanrıya değil, yediğim yemeğin, o masaya gelmesine katkıda bulunan, tarla işçisinden tutun da satıcısına kadar her kese Teşekkürlerimi, minnettarlığımı gönderen biriyim. Bu içsel davranışımın da doğru olduğuna inanıyorum.

Şimdi gelelim, şarabın, uyuşturucunun ve buna benzer şeylerin ticaretine. Kur’an’da  Şarabın üretimi ve satışının yasak olmasına yönelik bir ayet yok hatırladığım kadarı ile. Eğer gözden kaçırmış isem lütfen yorum kısmına paylaşın. Ben de öğrenmiş olurum. Tabi burada çok önemli ve hassas bir nokta var ki o da CİHAD kelimesi. Müslümanlara Cihad dendiği zaman her şey mübahtır. Zaten dinci terör örgütlerinin yaptığı her şeye mazeretleri CİHAD dır. Şarabı içmeseler bile satabilirler. Kime? Kâfirlere. Uyuşturucudan zaten Kur’an’da bahsedilmiyor. Uyuşturucuyu ya da bu maddenin elde edilmesini sağlayan bitkileri yetiştirip satabilirler. Kimlere? Kâfirlere.  Peygamberine Tevbe suresi 73 üncü ayette “Kâfirlere ve münafıklara karşı sert davran, onlarla savaş…” diyen Allah’ın emri, dinci terör örgütlerinin başı gözü üstünedir.

Peki İslâm dininde hangi hayvanların eti yenir, hangi hayvanların eti yenmez?  Mesela Çinliler gibi kedi köpek eti yenir mi? Gerçi nüfusun verdiği sıkıntıdan dolayı Çinliler bu konuda bilinçlenip bu geleneklerini kaybetmeye başladılar ama yine de hâlâ uzak doğuda bu tür hayvanların eti tüketiliyor.  İlgili ayetleri hatırlayalım:

Bakara 173: Allah size yalnızca murdar eti, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ama biri zorda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça, sınırı aşmadıkça kendisine günah yoktur. Biliniz ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.

Nahl 115: Allah size sadece murdar eti (meyte), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ama biri zorda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça, sınırı aşmadıkça; bilsin ki Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.

Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere hayvan eti hususunda, murdar hayvanın eti yani leşi, kanı ve domuz eti dışındaki ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanlar dışında bütün gıdalar serbesttir. Buna, Allah adına kesilmiş olan diğer hayvanlar da dahildir.  İslâm hukuku, sadece Kur’an ayetlerini baz almaz. Aynı zamanda Peygamberin ve İslâm Âlimlerinin ilgili konu üzerinde mutabık kaldıkları ya da uyguladıkları yöntemler ve esaslara göre de hareket eder çünkü Kur’an ayetleri her ne kadar ilgili konu hakkında bazı emirler ve esaslar içerse de, bu esaslar, ilgili konuların bir çoğunda soru işareti bırakır yani eksiktir ya da çelişkiler barındırır. Bu yüzden sadece Kur’an’a bakılmaz. Bu yüzden hadislere yani Peygamberin doğru olarak bu zamana gelip gelmediği belli olmayan sözlerine, geçmiş ve şimdiki zaman İslâm Âlimlerinin “Şu şöyle yapılabilir, bu böyle olabilir, caizdir” şeklinde fetvalarına gereksinim duyulur.  Kur’an’da sadece yukarıda ismi zikredilen hayvanlar yasaklanmış olmasına rağmen İslâm savunucuları çeşitli mesheplere göre bazı hayvanların yasak ve günah olduğunu belirtir. Mesela  ayetlerde geçen “Rızıkların temiz olanlarından yiyin” ifadesini bazı hayvanların pis olabileceği ile veya pis şeylerle beslendikleri için temiz hayvan olmaktan çıkması ile ilişkilendirirler. Mesela böcek yiyerek beslenen kertenkele, yılan eti, kurbağa, kaplumbağa, yırtıcı kuşlar gibi. Bu liste mesheplere göre uzaaar gider. Bu mesheplerin ya da bu açıklamaların dayandığı nokta ise Peygamberin, bazı hayvanların etlerini yasak ettiğini söyleyerek  A’râf suresi 157 inci ayeti bu duruma delil olarak göstertmekten kaynaklanmaktadır. Bu ayeti okuyalım:

A’râf 157: Onlar, ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyarlar. Peygamber onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder; yine onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını kaldırır, üzerlerindeki zincirleri çözer. O peygambere inanan, onu koruyup destekleyen, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nura uyanlar, işte bunlardır kurtuluşa erenler.

Yukarıdaki ayetin sadece kırmızı yazılı olan tarafı alınır ve denir ki: “Allah, peygamberine, hangi yiyeceklerin helâl, hangi yiyeceklerin pis ve haram olduğunu söyleme hakkı vermiştir.” Fakat ayetin tamamı okunduğunda görülüyor ki bu ayette bahsedilen Peygamber, Hz Muhammed değildir.

İslâm’ın tek geçerli ve resmi kaynağı vardır o da Kur’an’dır.  Kaldı ki eğer hadislere göre hareket etme ihtiyacı hissedilse bile bu zamana kadar gelen hadislerin doğru gelip gelmediğine yönelik bir teminat bir eminlik olmadığı gibi adının Allah olduğuna inanılan İlâh, Hicr Suresi 9 uncu ayette “Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” Diyerek Kendi kutsal kitabını koruyacağını belirtmişken Peygamberinin hayatına yönelik bilgileri ve Peygamberinin ağzından çıkan sözleri koruyacağına yönelik ayet göndermemiştir.

Haaaasılı, İslâm’ın kaynağı Kur’an’a dayanarak bir kimse rahatlıkla şunu söyleyebilir ki:

Kur’an’a göre, meyveden yapılan Şarabı içince sarhoş olursan namaza ve camiye yaklaşamazsın. Bunun dışında Şaraptan uzak durmak mı lazım durmamak mı lazım karar veremedim, ayetlere bakınca iki arada bir derede kaldım fakat hangi hayvanların eti yenir diye sorarsanız, Leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların eti yenmez fakat bu hayvanlar dışında her hangi bir hayvanı(kedi, köpek, yılan, akrep, kertenkele, kurbağa, çekirge gibi), Allah’ın adını kullanarak boğazlarsanız ya da elinizde av tüfeğiyle bir kuşu veya başka bir yabani hayvanı öldürmeden önce Allah’ın ismini anıp öldürürseniz helâldir.

Sağlık konusunda, yiyeceklerle ilgili olan kısmı geçtik. Sıra geldi sağlığı direkt olarak ilgilendiren muayeneye.

Nur Suresi 31 inci ayet: Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah´a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

Benim güzel ülkemde  ve özellikle benim yaşadığım bölgede henüz bundan 20 sene öncesine kadar  birçok köyde, kasabada ve aşırı dindar olan şehirli ailelerin içerisinde “kız çocuğu ameliyat olmaz” veya “kadın ameliyat olmaz, ayıptır” gibi oldukça gerici bir zihniyet vardı. Kız çocuklarını ya da kadınlarını ameliyat ettirenler ise bu işi gizli tutup elden geldiğince saklamaya çalışırlardı. Hatta yakın bir akrabamın 17 yaşındaki kızı apandist ameliyatı olmuştu. Geçmiş olsuna gelenlerin arasında köyden gelenler de vardı. “Kız çocuğu da mı ameliyat olurmuş,  çırıçıplak  ameliyat masasına mı yatırdınız?” diyen aileyi  görünce şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum. Ülkemin bazı bölgelerinde hâlâ bu zihniyet yaşıyor mu bilmiyorum fakat şu zamanda bazı Arap ülkelerinde kadınların, mecbur kalsalar bile erkek doktorlara muayene olamayacaklarını biliyorum. Bir kadının mecbur kaldığında ve gerektiğinde vücudunu, bir sağlık problemi gereği doktora göstermesi, İslâm’ın o orijinal o eski inanışında günahtı. Şu an İslâm alimleri, hasta olan ya da hastalık şüphesi olan kadınların gerektiğinde erkek doktorlara muayene olabileceklerini gerekirse ameliyat olabileceklerini,  bunun dinen caiz olduğunu ifade ederler ve bu hususu da İslâm hukukuna uydurabilmek adına kadınların erkek hekim tarafından muayene ve tedavi edilmesini destekleyen Âlimlerin isimlerini ve bu husustaki görüşlerini, sözlerini yazıp konuyu bitirirler. Bu hususa dair Kur’an’dan tek bir ayet bile göstertemezler çünkü adının Allah olduğuna inanılan İlâhları, Nur suresi 31 inci ayette  bir kadının ziynet yerlerinin ya da gerektiğinde mahrem yerlerinin bir erkek hekime, bir erkek doktora ya da geçmişte bu tür meslek guruplarına hangi isim takılıyorsa o kişilere  göstertebileceğini yazmamış. Bari deseydi ki  “erkek hekime görünürken  ailesinden birisi de yanında bulunsun”  CIK, O da yok. Unutmuş olabilir ve onun unutkanlığı yüzyıllar boyunca bir çok Müslüman kadının  ciddi bir şekilde mağdur olmasına hatta ölümüne yol açmıştır. Çok şükür, İslâm Âlimi denilen insanoğlu, inandığı İlâhtan daha düşünceli, daha zeki ve daha merhamet sahibi olduğunu bir kez daha göstertip kadının mahremiyetini erkek doktor karşısında caiz göstertip kadını bu zor  durumdan kurtarmaya çabalamıştır. Ne varsa insanda var!

İnsan sağlığını ve hatta sadece insan değil aynı zamanda da hayvanların ve bitkilerin sağlığını da ilgilendiren belki de en önemli konu, temiz çevre.  Kur’an’da çevre kirliliğine yönelik olarak aşağıdaki ayetler göstertilir:

Rum 41: Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.

Rum 42: De ki: «Yeryüzünde bir gezin de bakın, bundan öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların çoğu (Allah´a) ortak koşarlardı.

Rahman 7-8: Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız;

Okuduğumuz bu üç ayette çevre kirliliğine yönelik hiçbir şey yok. Rum suresi 41 inci ayetteki “fesat” olarak çevrilen kelime bazı tefsirlerde “bozulma” olarak kullanılsa bile yine de bu ayetler tam olarak çevre kirliliğinden mi bahsediyor yoksa başka şeylerden mi bahsediyor, kesin bir şeyler söylemek çok zor. “Ey müminler, yaşadığınız çevreyi kirletmeyiniz. Ağaçları, zorunlu olmadıkça kesmeyiniz, hayvanlara zarar vermeyiniz. Hayvanların, bitkilerin ve ağaçların bulundukları bölgeleri kötüleştirip kirletmeyiniz. İçinize çektiğiniz soluduğunuz havayı kirletecek faaliyetler içine girmeyiniz ve bunu yapan sistemlere destek vermeyiniz…” gibi açıkça anlaşılabilir ayetler yok ne yazık ki Kur’an’da.  Peygamberine hangi hanımların helal olduğunu ayet olarak şakır şakır yazdıran Allah, iş yarattığı gezegenin ve çevrenin temizliğine gelince dilini yutmuş. Adının Allah olduğuna inanılan İlâh, kendi yarattığı gezegenin, tabiatın sağlığını, temizliğini korumak kısmını pek düşünememiş besbelli ama Peygamberden tutun da şimdiki ve geçmişteki İslâm Âlimlerine kadar size çevreyi temiz tutmanız ile ilgili veya ağacın önemi ile ilgili  bir çok hadis ve önemli sözleri, nasihatleri sıralayıp, ilgili kişinin(İslâm Âliminin) sözlerinin olduğu ansiklopedilerin cilt ve sayfa numaralarını yazıp gösterteceklerdir. Âlim dediğiniz insandır sonuçta. Ne varsa insanda var!

Çevre kirliliği ve ağaçlar neden önemli?  Anlatmaya gerek var mı? En önemli şey zaten. Özellikle hayvan ve bitki çeşitliliğini yok etmemek için gelişmiş ülkeler çaba sarf ediyorlar. Bu çabanın, her türlü canlılığa saygı duymaktan çok o canlılık türüne ihtiyaç duymakla alakası var. Ekolojik dengenin bozulmasının  yanı sıra bu gün bir çok çeşitte bitki ve bir çok çeşitte hayvan türü, farklı özellikleri, türleri ve kimyaları ile, insan sağlığına ve insan vücudundaki rahatsızlıkları, hastalıkları, anomalileri tespit edip tedavi etmekte çok önemli ve gereklidir. Mesela insan vücudunda bulunan leptin hormonu, kış uykusuna yatan ayıların biyolojik incelemeleri sonucunda tespit edilmiş ve tıbba kazandırılmıştır. İnsanoğlunun hâlâ varlığından haberdar olmadığı bir çok hayvan türü olduğu biliniyor. Bu hayvan türlerinin çoğunluğu okyanuslardadır. Yeni tespit edilen, varlığından yeni haberdar olunan  bütün bitki ve hayvan türleri, incelenerek  hem meraklıların hem de araştırma yapan bilim adamlarının, tıp insanlarının hizmetine sunulur. Bitki çeşitliliğinden sağlanan vitamin, mineral ve tedaviye yönelik ilaçların ve kürlerin yanı sıra, hayvanlar da bu gün çok çeşitli tedavilerde büyük öneme sahiptir. Özellikle psikolojik rahatsızlığı olan veya doğuştan otizimli ya da down sendromlu çocukların iyileştirilme süreçlerinde köpekler ve yunus balıkları, iyileşme sürecinde ya da bu hastalıkların olumsuz etkilerinin azaltılması süreçlerinde oldukça faydalı olmaktadır.  Kur’an, sağlık söz konusu olduğunda böyle şeylerden bahsetmez ama önemli değil, hayırlı kullarının gideceği huriler diyarı cenneti tarif etmek için 200 civarında ayet göndermiş yeter. Yine de İslâm Âlimleri, hayvanlara eziyet etmemek ile ilgili uzun uzun yazılar yazıp nasihatlerini sıralamış ve bu insani düşüncelerini de İslâm hukuku ya da İslâm düşüncesi içine aktarmışlardır. Âlim dediğiniz insan sonuçta. Ne varsa İnsanda var!

Sağlıkla ilgili son kriterimiz, Psikolojik hastalıklar. Kur’an’da, psikolojik hastalıklarla ilgili hiçbir ayet yoktur. Varsa yorum kısmında paylaşın, ben de bu sebeple öğrenmiş olurum. İslâm dünyasında psikolojik hastalıklarla ruhsal durum bir birinden ayırt edilir ve ruhsal durum olarak tarif edilen durum, kişinin nefsaniyeti ile ilişkilendirilir. Psikolojik rahatsızlıklar, eskiden ancak bu psikolojik durum ilerlediği zaman tespit edilebilirmiş fakat günümüzde çok daha kısa sürede tespit edilip tedavi edilebiliyor. Hatta bazı psikolojik rahatsızlıklarda ilaç kullanmak yerine uygun bir terapi ile kişi, psikolojik rahatsızlığından kurtulabiliyor.  Kur’an yorumcuları, ruhsal hastalıklarda, inancın etkili olduğunu ve Allah’a ibadetin, iyi bir Mümin olmanın ve hatta şifa için kalpten dua etmenin bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanır ve bunu sık sık dile getirir. İnanç gerçekten de önemlidir fakat bunun için İlle de Müslüman olmak gerekmez.  Eğer psikolojik bir rahatsızlıktan inanç yoluyla arınabilecek durumda iseniz farklı bir Tanrıya inanarak da bu durumu çözebilirsiniz. Hristiyanlar ve Yahudiler de benzer şekilde inandıkları Tanrıya dua ederek bu yöntemi kullanıyorlar. Hatta Budistleri ve Hinduları, bu hususta en başa koyarsak abartmış olmayız.

Psikolojik rahatsızlıkların bir kısmı ne yazık ki nörolojik olarak tarif edilen beyinsel kaynaklı hastalıklarda  kendini göstertiyor. Halk arasında “deli doktoruna gitmem, ben deli miyim” inancı sadece bizim değil bir çok ülkedeki insanların genel görüşünü yansıtıyor. Aslında en önemli rahatsızlıktır bu türlü rahatsızlıklar. Hele bir de erkeğin dini olarak kadından bir derece üstün olması ve kadının hayatını ve çocukların hayatını ilgilendiren bir çok konuda ve hatta her konuda son sözü söyleyen kişinin psikolojik olarak hasta olup olmadığının tespitine ve buna yönelik bir tedavinin yapılıp yapılmamasına yönelik Kur’an’da tek bir kelimenin bile edilmemiş olması çok garip doğrusu!  Kur’an’a göre mümin bir erkek, ne olursa olsun, kim olursa olsun psikolojik ve nörolojik rahatsızlıklardan tamamen uzak, arınmış ve sağlıklı bir erkek olarak tanıtılıyor. Erkek neden gitsin Psikiyatriste?  Rabbinin nezdinde, erkek olması hasebi ile bazı agresif davranışları, atarı gideri olabilir ama namazında niyazında, İslâmi kurallara uygun bir hayatı varsa dört dörtlüktür artık.

Bu kadar eleştiriyi ve çelişkiyi değerlendirmeme rağmen Kur’an’da sağlığa güzel etkisi olan bir emir var ki o da Namaz’dır.  Namaz hakkında çok ayrıntılı bilgilere girmeyeceğim çünkü konu zaten çok uzun oldu fakat herkesin bildiği üzere namaz, İslâmiyet’ten önce de bazı topluluklar tarafından icra edilen bir ibadet şekli idi. Hatta namazın tarihinin 3000 yıl öncesine kadar uzandığı bilinir. Bu gün bile hâlâ  Hinduların ve Budistlerin ibadetleri, namaza çok benzer. Bu konu ile ilgili videoları izlemenizi tavsiye ederim. Zaten namazı dikkatli bir şekilde akıl süzgecinden geçirirseniz eğer, namaz geçmiş dönemlerdeki putlara  ve Tanrılara yapılan ibadet şekillerinin devamı ya da bir uzantısı gibidir. Budistler de Müslümanlar gibi namaza benzer bir ibadet yaparlar ve namazdan önce abdeste benzeyen bir hazırlık yaparlar. Ellerine ve yüzlerine su değdirirler vb… Namaz sırasında vücuttaki bir çok eklem ve hatta bütün eklemler hareket eder, kan akışı hızlanır, beyne kan gider. Belki de eski dönem insanları, bilmeden ya da bilerek bu hareketlerin insan sağlığı üzerinde etkili olduğunu fark etmişlerdir fakat namaz ibadetinde yapılan bu hareketlerin insan sağlığı üzerine olan olumlu etkisinden Kur’an’ın hiçbir ayetinde bahsedilmez.  Kur’an ayetlerinde üzerine basa basa vurgu yapılan şey, “Namazı dosdoğru kılın, önemli olan takvadır, Allah nezdinde namaz kılan başkadır…” gibi manevi anlamı ve dini gerekliliği üzerinde durulmuştur ve bu manevi gereklilik yani namaz ile takvanın gerekliliği ile ilgili de bir sürü ayet vardır. Diğer yandan, düzenli ve etkili bir spor yapıyor iseniz, namazın sizin sağlığınız üzerinde hareketsel olarak artısı olmayacaktır fakat özellikle belirli bir yaşın üzerine gelen, hayattan, gezmekten tozmaktan elini eteğini çekmiş ve kendisini dört duvar arasında dizini büküp oturmaya adamış, hareketsiz yaşlı kimseler için iyi bir egzersizdir. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede. Neden mi? Diğer İslâm ülkelerinde namazın sadece farzı kılınırken Türkiye’de hem farz hem de sünnet kılınır. Bunun sonucu olarak da en kısa namaz 4 rekat ile sabah namazı olup en uzun namaz da 13 rekat ile yatsı namazı olur.

Şimdi çok sevdiğim bir geleneğimi gerçekleştirip kendi ayetlerimi yazacağım:

Kendi ayetim: “Ey mümin kullarım! Bazı bitkilerde, bazı hayvanlarda ve sizin henüz bilmediğiniz bazı maddelerde  size faydalı ve zararlı içerikler vardır. Faydalı olan içeriklerini sadece faydası oranında kullanınız. Zararlı olan içeriklerinden ise zararı oranında uzak durunuz.  Akıl melekelerinizi zarara uğratan, size sarhoşluk veren, vücudunuza, davranışlarınıza, hal ve hareketlerinize ve kişiliğinize,  sıhhatinize geçici bir süre veya devamlı olarak zarar veren her türlü şeyden kendinizi ve çevrenizdeki herkesi uzak tutunuz ve bu tür şeylerin ticaretini yapmayınız, yapanlara yardım etmeyiniz.”

Kendi ayetim: “Ey mümin kullarım! Hastalıklarınızın iyileşmesinde yardımcı olan hekimlerinize  önem veriniz ve onların en iyi şekilde eğitilip yetiştirilmesi için gayret göstertiniz. Onlara gereken saygıyı, değeri ve güler yüzü göstertiniz. Onlar da size gereken saygıyı, değeri ve güler yüzü göstertsinler.”

Psikoloji üzerine ayetim:  Ey mümin kullarım! Davranışlarınızda, hal ve hareketlerinizde haddinizi aşmayın. Kendinize, çevrenizde bulunan veya yakınınızda bulunan insanlara ölçülü davranın. Hep güzel davranışlar sergileyin. Bir birinizin gönlünü hoş tuttukça, güzel bir dil kullandıkça aranızda yaşanabilecek problemler azalır, kendiliğinden yok olur.  İyi niyete, nezakete ve güler yüze önem veriniz. Çocuklarınızı böyle ortamlarda büyütünüz. Kıskançlık, sabırsızlık,  hakkına razı olmak, karşındakini dinlemek, önce akledip sonra konuşmak, neye ya da kime değer vereceğini bilmek, eline koluna ve öfkeye hakim olmak gibi davranışlar ve hissi durumlar, belirli bir ölçüde normaldir fakat bu ölçülerin dışına çıkılması, hastalıktır. Kimler bu davranışlarda ileri giderse bunun bir hastalık üzerine olduğu bilinmeli ve tedavisi yapılmalıdır. Bu hastalığa sahip kimseleri sağlığına kavuşturmadan evlendirmeyiniz.

Hayvan sevgisi üzerine ayetim: Ey mümin kullarım! Hayvanlardan karşıladığınız  gerekli besinleri, günün birinde farklı kaynaklardan elde etmeyi öğreninceye kadar, uygun gördüğünüz hayvanların etini yiyebilirsiniz. Fakat bu hayvanların hayatına son verirken onları incitmeyiniz, mümkün olduğunca acı çektirmeyiniz. Bunun dışında, hayvanlar içerisinde, sizlerin hem sağlığına hem  çalışma hayatınıza hem de özel hayatınıza, çeşitli özellikleri ile fayda sağlayacak türler vardır. Bu tür hayvanların bu tür özelliklerinden faydalanabilirsiniz fakat faydası geçip hayvan yaşlandığında ya da hastalandığında o hayvanı bir kenara atmanız, terk edip tek başına ölüme bırakmanız haram kılınmıştır. Bir birinize nasıl vefa göstertiyor iseniz, size faydası dokunan hayvanlara da aynı vefayı göstertmenizi emrediyorum. Benim değer verip yaşamasını uygun görüp yarattığım ve hayat  lütfettiğim hiçbir  canlıyı, sizler hor göremezsiniz. Ey inanan kullarım! Tabiat içerisinde vahşi şekilde yaşayan hayvanların yaşam alanlarını, kendi hırslarınız nedeni ile mahfeylemeyin. Kendi çıkarınız ve zevkiniz uğruna kendi yarattığım hayvanları zor durumda bırakmayınız, bırakanlara yardımcı olmayınız.

Çevre kirliliği üzerine ayetim: Ey mümin kullarım! Size tertemiz bir yeryüzü bıraktım. Artık o yeryüzünü, evinizi, odanızı, kendinizi temiz tuttuğunuz gibi temiz tutmanızı emrediyorum. Yeryüzü ve yeryüzünde var ettiğim bitkiler, ağaçlar ve hayvanlar, sizlerin yaşayan komşularınızdır. Sizler de dahil olmak üzere, var ettiğim bütün canlılarla birlikte içinde yaşadığınız yer yüzü, size emanetimdir. Vücudunuzun sağlığına nasıl önem göstertiyorsanız, size emanet ettiğim yeryüzünün ve içinde var olan diğer canlıların da sağlığına aynı önemi göstertiniz. En çok da içinize çektiğiniz havayı kirletecek faaliyetler içine girmeyiniz ve bu faaliyetleri yapanlara asla destek olmayınız.

Ağaçların önemi üzerine ayetim: Ey mümin kullarım! Ağaçlar, sizlere ve sizler dışındaki bir çok bitki ve hayvan türüne verdiğim en güzel armağanlardan biridir. Bu yüzden ağaçlarınızın çok olması ile sevinin ve gururlanın. Bazı ağaçların tohumlarında ve meyvelerinde hem sizin için hem de hayvanlar için rızıklar vardır. O rızıklardan ihtiyacınız kadar faydalanın. Ağaçlar aynı zamanda soluduğunuz havayı temizleyici ve güzelleştiricidir. Ey inananlar, her ne sebeple ne kadar ağaç keserseniz kesin, kestiğiniz ağaç kadar fidanı, uygun gördüğünüz alanlara mutlaka dikip büyütmenizi emrediyorum. Her biriniz, yeryüzündeki canlılığı yok etmek için değil, o canlılığın varlığına hizmet etmek ve o canlılığı devam ettirmek için görevlisiniz. Eğer ki bazı hayvanların saldırılarından ya da size vereceği zararlardan çekinir iseniz,  tabiatın dengesini bozmadan o hayvanların yaşadığı alanlar ile kendi yaşadığınız alanlar arasına mesafe koymanızda ya da kendinizi bu hayvanların zararlarından koruyacak  ve her iki tarafa da zarar vermeyecek önlemler almanızda fayda vardır. Yeryüzü sadece size ait bir yaşam alanı değildir.

Hareket üzerine ayetim: Ey inananlar! Vücudunuz gerektiğinde harekete, gerektiğinde dinlenmeye ihtiyaç duyar. Size bahşettiğim vücudu ne tembel bir şekilde hareketsiz bırakın ne de sıhhatinizi bozacak ve sizi güçten düşürecek kadar  aşırı harekete mecbur bırakın. Hareket ve hareketsizlik arasındaki dengeyi sağlayın, umulur ki daha sağlıklı olursunuz.