HABERLER
Dini Haber

Slider

latest

Slider Right

randomposts4

DİN & FELSEFİ AKIM

din/block-1

MİTOLOJİ

mitoloji/block-7

GİZEMLİ

Açıklanamayanlar/block-9

ARKEOLOJİ

Arkeolojik keşif/block-8

SİZDEN GELENLER

sizden gelenler/block-7

SON YAYINLAR

EFES'DEKİ 7 UYURLARDAN UYUYA KALAN KRALLARA, GELECEK KURTARICILARA

Uyuyan Kral

EFES'DEKİ 7 UYURLARDAN UYUYA KALAN KRALLARA 

Çoğu halk arasında uykuya dalmış ve bir gün uyanıp halkına yardıma gelecek olan "dağda uyuyan kral" anlatısı bulunur. Bu anlatının "dağ kral" veya "uyuyan ordu" şeklinde varyantları da vardır.

İngilizlerin lideri Kral Artur, İrlanda ve İskoçya mitolojilerinde de görülen avcı-savaşçı bir figür olan Finn MacCool (ya da Fionn mac Cumhaill), Frenklerin, Lombardların kralı ve Romalıların imparatoru Şarlman, efsanevi bir Şarlman şövalyesi olan Danimarkalı Ogier, Kutsal Roma İmparatoru I. Frederich Barbarossa, Güney Slav halklarının ulusal kahramanı, bir zamanlar Sırp kralı ve Osmanlı Vasalı olan Marko, Portekiz kralı Sebastian, Macaristan ve Hırvatistan kralı olan ve hakkında birçok şiir, halk şarkısı ve efsane üretilen kral Matyas yalnızca birkaç örnektir.

Bu efsanelerin birçoğunda "dağda uyuyan kültürel bir kahraman" veya "uyuyan topluluk" motiflerinin yer aldığı görülür. "Mağara İnsanları" adlı angın Süryânî efsanesi buna bir örnektir. Birçok varyantı olan bu efsane 3. yüzyılın ortalarında Roma İmparatoru Decius'un zulmünden kaçarak bir mağaraya sığınan ve burada derin uykuya dalan Hristiyanları anlatır. Süryânîce, Arâmîce, Yunanca, Latince ve Arapça gibi birçok dilde yazılmış ve Kur'an'a Ashab-ı Kehf diye geçmiştir.

Bu tür söylencelerin büyük çoğunluğu pagan temeller üzerine kuruludur. Çünkü paganlara göre mağaralar ve dağlar kutsaldır, tanrısallık taşırlar. Dağın zirvesi ise tanrının ikamet yeridir. Dolayısıyla ruhban sınıfın gerek tanrı veya tanrılara olan inancı artırmak, gerek halkın zorluklara karşı sabrederek beklemesini ve adaletin geleceğini vurgulamak amacıyla ürettiği hikayelerin büyük kısmında mağara ve dağ zirveleri önemli rol oynar. Kimi din veya inanç sistemleri etkileyici bulduğu bu hikayeleri uyarlayıp bünyesine katmıştır. İnsanların mağaraya sığınıp kurtulması, mağarada uyuyup tekrar orada uyanması, mağaradan çıkacak kişi ya da kişilerin insanları kurtaracak olması, peygamber olduğuna inanılan kişilerin tanrıyla mağarada ya da dağ zirvelerinde konuşması gibi anlatıların temelinde mağara ve dağların kutsallığı yatar. Dolayısı ile kutsal sayılan dağlar insanları kurtaracak olan kişileri barındırmış, onları korumuştur.

Dağdaki kral ve uyurlar efsanelerinde genellikle silahlı muhafızların yer aldığı, söz konusu kişilerin yüksek dağ zirvelerinde, adalarda veya mağaralar gibi toplumdan uzak yerlerde uyuduklarının anlatıldığı görülür. Başrol kahramanı genellikle dağın bulunduğu ulusun tarihinde önemli yeri olan bir figürdür.

Grimm Kardeşler tarafından Frederick Barbarossa ve Şarlman hakkında derlenen hikayeler bunların tipik örneklerindendir ve bu hikayelerin birçok varyantı sonraki uyarlamalar üzerinde de etkili olmuştur. Bu hikayelerde genellikle bir çobanın kaybolan hayvanını aramak için mağaraya girip uyuyan kahramanı gördüğü anlatılır. Çoğu zaman bulunan kahramanın uzun sakallı olduğundan bahsedilir; ki bu onun dağda uzun süre uyuduğunu gösterir.

Grimm Kardeşler'in hikayesinde baş kahraman, çobanla konuşur. Kahraman şöyle der "Kartallar (ya da kuzgunlar) hala dağın zirvesini çevreliyorlar mı?". Çoban ya da gizemli bir ses şöyle der "Evet, hala dağın zirvesinde dolaşıyorlar". Bunun üzerine kahraman: "O zaman git! Benim zamanım henüz gelmedi." diye cevap verir.

Hikayedeki çobanın yaşadığı bu olay sonrası doğaüstü bir şekilde zarar gördüğü, hızla yaşlanıp saçlarının beyazladığı hatta tekrarlanan olay sonrası öldüğü anlatılır. Kralın dağda uyuduğunu anlatan hikaye onun şövalyeleriyle birlikte ortaya çıkacağını ve ölümcül bir tehlike anında ulusunu savunmak üzere dağda beklediğini söyler. Onun dirilişinin haberini veren alamet ise uyanışını tetikleyen kuşların neslinin tükenecek olmasıdır.

Şimdi gelin Avrupa'nın çeşitli bölgelerinden başka örneklere bakalım.

Letonya efsanelerinde meşhur bir motif vardır. Buna göre bir kale batmış ve arkasında kocaman bir tepe bırakmıştır. Yıllar sonra biri bu tepeye çıkmanın yolunu bulmuş ve bir şekilde kalenin adını tahmin ederek onun battığı yerden yeniden yükselmesine, kale hükümdarının ve halkının yeniden dirilmesine neden olmuştur.

Orta Çağ Litvanya'sının en ünlü hükümdarlarından biri olan Vytautas Didysis'in (okunuşu: Vitôtez Didizîs) Litvanya'nın yaşayacağı en büyük savaş sırasında anavatanını korumak için mezarından çıkacağına inanılırdı.

İngiliz efsanesine göre, Britanya halkı, ona ihtiyaç duyulacağı güne kadar uyuması için kral Arthur'u efsanevi bir ada olan Avalon'a götürür. Kimi efsanelerde ise Britanya'da bir mağaraya giren çoban burada Excalibur adlı kılıcı ile birlikte uyuyan Arthur'a ve yanında uyuyan şövalyelere rastlar.

Ayrıca efsanelerde kralın hizmetkarı ve kurtarıcı bir karakter olan Merlin'in Gölün Hanımı Nimue tarafından bir meşe ağacının içine hapsedildiği yer alır. 

Anglo-İskoç sınırında yer alan bir masal angın İskoç lordu ve kahini olan Adil Thomas'ın (Thomas Learmont) yanındaki şövalyeler ile beraber bir tepenin altında beklediğini anlatır. Yani Thomas da tehlikedeki insanlara yardım edecek figürlerdendir.

Başka bir efsane, Yüz Yıl Savaşı sırasında İskoç ve Fransızlara karşı savaşan, İskoçların, hızı ve saldırı hazırlıkları konusundaki başarısından dolayı "Hotspur" lakabını verdiği bir İngiliz şövalyesi olan Henry Percy hakkındadır. Efsaneye göre ava çıkan Henry köpekleri ile birlikte girdiği bir oyukta, "Tavuk Deliği" veya "Cehennem deliği" denen yerde uyuya kalır. Üflenecek olan bir av boynuzunun sesi onu ve köpeklerini uyandıracaktır.

Bu efsanenin başka bir varyantı bir grup avcıyla ilgilidir. Karaca yakalamaya çıkan avcılar duydukları tatlı müziğin peşinden giderler. Müziğin geldiği oyuğun içine girdiklerinde ortadan kaybolurlar.

Gal ülkesinde benzer temaya sahip bazı efsaneler vardır. Örneğin Kırmızı Elli Ovayn (Owain Lawgoch, 14.yy.) Gallerli bir asker ve soyludur. Efsaneye göre bir Galler şehrinden yola çıkan Tafid Meyrig (Dafydd Meurig) sığırların Londra'ya götürülmesine yardım etmektedir. Yolda kendine fındık ağacından bir sopa kesip yoluna devam ederken Londra Köprüsü'nde bir yabancıyla karşılaşır. Yabancı, ona sopayı nerede kestiğini sorar. Adamı sopanın kesildiği yere kadar götürür. Yabancı adam ona çalının altını kazmasını söyler. Kazdığında lambalarla aydınlatılan büyük bir mağaraya inen basamakları ve kırmızı sağ eli olan, iki metre boyunda bir adamın uyumakta olduğunu görür. Yabancı, Tafid'e bunun "belirlenen zamana kadar uyuyacak ve uyandığında İngilizlerin kralı olacak Ovayn Lavgoh olduğunu söyler.

Benzer bir hikaye 1400'lerde hüküm sürmüş ve "Galler Prensi" unvanına sahip Ovayn Klentûr (Owain Glyndŵr) adlı Gallerli hakkındadır. İngilizlere karşı başlattığı uzun süreli isyan başarısızlıkla sonuçlanır. Ama asla yakalanamaz ve kraliyetin onu affetme talebini kabul etmeyerek ortadan kaybolur. Ölümünden sonra, halkını kurtarmak için çağrı bekleyen efsanevi bir kahramana dönüştürülür.

İrlanda geleneğindeki efsanelere bakarsak söylencelerin dilden dile nasıl yayıldığını, bazı pagan inanışların dünyanın her yerinde nasıl devam ettiğini görmek mümkündür.

Örneğin Finn mcCool'un, etrafını çevreleyen bir Fianna ile birlikte bir dağda uyuduğu söylenir. Fianna, İrlanda mitolojisindeki küçük, yarı bağımsız savaşçı gruplardır. Tekil adı Fian'dır. İşte inanışa göre Fian'ların üç kez savaş çığlığı atacağı gün geldiğinde Finn ve etrafını çevreleyen askerleri eskisi kadar güçlü bir şekilde yeniden ayağa kalkacaktır. Bazı varyantlarda ise Finn'in İrlanda'nın büyük kahramanı olarak zaferle geri döneceği yer alır.

Yeniden uyanmayı bekleyen başka İrlanda kahramanları yok mu? Tabi ki var. Tıpkı İrlanda'nın Lough Gur adlı gölünün altında gümüş nallı atıyla birlikte uyuklayan 3. Desmond kontu Gerald ve Kildar ovası (Curragh) altında geçici olarak uyumakta olan 8. Kildar Kontu Gerald FitzGerald gibi.

İngiltere'de yankılanan Anglo-Sakson efsanesinde Kral Harold'un Hastings Savaşı'ndan sağ kurtulduğu ve bir gün İngilizleri baskıcı feodalizmin boyunduruğundan kurtarmak için geri geleceği söylenirdi.

Elizabeth devrinde yaşamış önemli bir İngiliz korsan, denizci, kâşif, köle taciri, mühendis ve politikacı olan Francis Drake'in eğer İngiltere ölümcül bir tehlike ile karşı karşıya kalır ve Drake'in davulları çalınmaya başlarsa denizden gelerek ülkeyi savunacağına inanılırdı.

Cheshire'daki Alderley Edge köyünde uyuyan şövalyelerin olduğuna inanılırdı. Buna göre İngiltere'nin kaderini etkileyebilecek derecede büyük bir savaşta onları savunmak için çağrı bekleyen zırhlı şövalyeler bir mağarada uyuyorlardı. Daha sonraları uyuyanların arasına büyücü Merlin de dahil edilmişti.

Sasun'un İsyanları** olarak bilinen ve 4 ana bölümden oluşan epik Ermeni şiiri yine bir kahraman ve mağara temasına sahiptir. Yaşadığı olaylar sonrası ölmek isteyen ve tanrının meleklerine karşı savaş açan Mher, Kuzgun Kayası'nı ikiye bölüp içindeki mağaraya girdiğinde kayalar kapanarak onu hapseder. Bir ses oradan ancak bir buğday tanesinin yaban mersini kadar ve bir arpa tanesinin fındık kadar büyüdüğü bir günde çıkabileceğini söyler.

** Eng: Daredevils of Sassoun, Ermenice: Սասնա ծռեր Sasna cṙer

Gürcistan'daki bir efsane 1184'ten 1213'e kadar Gürcistan Kraliçesi olarak hüküm süren ve Gürcü Altın Çağı'nın zirvesinde başkanlık yapmış, Gürcistan'ı tek başına yönettiği için kral anlamına gelen "mepe" ünvanına sahip ilk kadın olan Büyük Tamar (Tamar Mepe) hakkındadır. 

Efsaneye göre Tamar ölmemiş ve bir dağda altınla bezeli bir tabutta uyumaktadır. İnanışa göre onun uyanacağı ve Gürcistan'ı Orta Çağ'daki ihtişamına kavuşturacağı bir gün gelecektir.

Hollandaca ve Almanca konuşulan bölgelerdeki efsanelere kısaca göz atalım:

Kutsal Roma İmparatoru I. Friedrich'in (Friedrich Barbarossa) ölmediğine Kyffhäuser dağında uykuda olduğuna ve Almanya'yı kurtarmak için uyanacağına inanılırdı. Efsanevi İsveçli kahraman William Tell hakkında da benzer bir efsane vardı.

Bizans yani Doğu Roma'ya bakalım. Son Bizans İmparatoru XI. Konstantin hakkında Konstantinos Paleologos yani "Mermer İmparator (Μαρμαρωμένος Βασιλιάς)" isimli bir efsane vardı. Osmanlı İstanbul'u ele geçirdikten sonra Konstantin'in cesedi bulunamamıştı, ortalıkta bir mezarı da yoktu. Böylece hakkında bir inanış geliştirilmişti. Buna göre Konstantin Osmanlının elinde ölmemiş, bir melek tarafından kurtarılıp taşa dönüşmüş, İstanbul'un Altın Kapıları'nın altına gizlenmişti. Günü geldiğinde Tanrı, Mermer İmparator'u tekrar canlandıracak, canlanan İmparator İstanbul ve eski İmparatorluğunu geri alacaktı.

Benzer şekilde bir söylentiye göre İznik İmparatoru III. İoannis'den geriye kalanlar İstanbul'a nakledilmişti. Kalıntıları gizli bir Hristiyan topluluk tarafından nesiller boyunca korunmuştu ve onun dirilişi ile İstanbul'un geri alınacağına inanılıyordu.

Hun Kralı Attila'nın en küçük oğlu ve aynı zamanda Macar Mitolojisinden bir karakter olan Prens Csaba (okunuşu: Çaba) Macarların bir alt grubu olan Sekeller'in kahramanıydı. Göksel ordusu ile birlikte yeryüzüne inip Hunları Frank işgalcilerden kurtardıktan sonra "Savaşçıların Gökyüzündeki Yolu" olan Samanyoluna geri dönmüştü. Yani ihtiyaç anında tekrar geri gelecekti. Zaten Macarca olan Csaba ismi "[Gökten Gelen] Hediye" anlamına geliyordu.

Portekizler arasındaki bir efsaneye göre Kral I.Sebastian etrafı sislerle kaplı gizemli bir adada saklanıyordu. Ona ihtiyaç duyulduğu bir gün şafak vakti ortaya çıkıp yardıma koşacaktı.

İskandinav dünyasında da birçok uyuyan kral vardır. Karlamagnus Saga'da "Oddgeir danski" olarak tanınan ve daha sonra Holger Danske adıyla angınlaşan kral Danimarka'nın folklorik kahramanıydı. Danimarka efsanesine göre Alman karşıtlığının sembolü olan bu kral uzun yıllardır Kronborg Kalesi'nde uyumaktadır. Öyle ki sakalı yere kadar uzamıştır. Danimarka en büyük tehlike ile karşı karşıya geldiğinde uyanıp ulusunu kurtaracaktır.

Benzer şekilde bir İsveç efsanesine göre -1389 yılında- Danimarka ile giriştikleri Asle Muharebesi'nde ölen 12 Alleberg Şövalyesi'nin hayaleti Alleberg dağında uyuya kalmıştır ve eğer bir savaşçı gidip onları uyandırabilirse ülkeleri için savaşacaklardır.

Slav halklarında da uyuyan kral motifi oldukça yaygındır. Örneğin halk geleneğine göre Prens Marko hiç ölmemiştir. Yosun kaplı bir mağarada veya bilinmeyen bir diyarda yaşamaya devam etmektedir. Bir Sırp efsanesine göre dağda uyuya kalmasının nedeni tanrıya ettiği duadır. Katıldığı bir savaşta o kadar çok insan ve at ölür ki her yer kan olur, çok fazla adam kaybeder. Ellerini göğe açıp "Tanrım, şimdi ne yapacağım?" deyince Tanrı acır ve onu yanındaki Şarat (Sarac) adlı tayı ile birlikte bir mağaraya götürür. Prens Marko kılıcını bu mağaradaki kayaya saplayıp uykuya dalar. Uyurken mağaradaki yosundan yemektedir ve yosundan yedikçe kayaya sapladığı kılıcı yavaş yavaş yerinden çıkmaktadır. Sonunda yemekte olduğu yosun bittiğinde kılıç yerinden düşecek ve Marko tekrar uyanacaktır. Aynı zamanda Makedonlar için de önemli bir isim olduğundan onların söylencelerinde de yer edinmiştir ve bunlardan birine göre insana ölümsüzlük veren "kartal suyundan" içmiş olan Marko İlyas ile birlikte cennettedir.

Başka ve oldukça angın bir isim kral Matyas'dır. Hakkındaki söz, efsane, şiir ve şarkılar Doğu Avrupa ve Kuzey Balkanlar'da yani Macar, Sloven, Çek, Hırvat, Sırp, Romen ve kısmen de olsa Alman halk söylencelerinde korunmaktadır.

Örneğin Sloven halk şarkıları Kral Matyas'ın Türklere karşı nasıl savaştığını ya da karısı Alenka'yı Türklerin zindanından nasıl kurtardığını anlattığı gibi kimi Sloven hikayeleri Kral Matyas ve ordusunun bir mağarada uyuduğundan bahseder. Uyudukları yer kimi zaman Peca Dağı, Dobrač ve Krim dağları iken kimi zaman Postojna Mağarası'dır. Ülke tehlikeye girdiğinde kral ve ordusunun uyanıp yardıma koşacağına inanılmıştır. Diğer tahminlere göre, Kral Matyas dünyanın sonundan önce ortaya çıkmayacak, barış, adalet ve refah getirecektir.

Ölümünden sonra koruyucu aziz ilan edilen Bohemya dükü I. Wenceslaus Katolik ve Doğu Ortodoks Kiliselerinin kutsal sayıp saygı duyduğu biridir. Öyle ki 26 Aralıkta kutlanan bir Hristiyan günü olan Aziz Stefen günü için hakkında "İyi Kral Wenceslas" diye bir şarkı bile yazılmıştır. Ayrıca Prag'daki Aziz Vitus Katedrali'nde dikilmiş bir heykeli vardır. 10. yüzyıla ait bir resimde karısının yeğeni Wenceslaus'a secde ederken çizilmiştir. Çünkü hakkındaki iki efsaneden ilkine göre isyancı Kont Radislas'a teke tek savaşmayı önermiş ve Radislas üzerine doğru ilerlerken kralın hemen iki yanında belirip "Uzak durun!" diye bağıran iki melek görüp pişman olmuş ve af dilemişti. Yani tanrı ve melekleri Bohemya Dükü'nün yanındaydı.

İkinci efsaneye göre ise bir şövalye ordusu Çek Cumhuriyeti'ndeki Blanik Dağı'nda uyuyordu ve zamanı geldiğinde uyanıp Wenceslaus'un komutası altında geri dönüp Çek halkını kurtaracaklardı. Prag halkı arasındaki sözlü geleneğe göre ise vatan tehlikede olduğunda şehirdeki Kral Wenceslaus heykeli canlanacak, dağda uyuyan orduyu uyandıracak ve efsanevi kılıcı kuşanıp Çeklerin düşmanlarını yok edecekti.

Benzer efsaneler Doğu Asya'da da yaygındır ve bunlardan biri tarihin en angın karakterlerinden biri olan Cengiz Han hakkındadır. Moğolların 1500'den sonra Tibet Budizm'ini benimsemeye başlaması ile Cengiz Han tanrılaştırılıp Moğol dini geleneğinin merkezine konmuş, budist, şamanist ve halk geleneklerinin etkisiyle bir tanrıya dönüştürülmüştü. Hint geleneğindeki idealize edilmiş evrensel hükümdar ile (çakravarti) ve budizmdeki Vajrapani adlı kurtarıcı rehberin (bodhisattva) yeniden beden bulmuş hali (eknarnasyonu) ile tanımlandı. Kimileri bunlarla da kalmayıp Cengiz Han'ın soyunu kimi Budist krallara hatta Buda'ya bağlamışlardır. Bu yüzden Cengiz Han dini ritüellerde büyük saygı görür. Bir efsaneye göre Moğol halkının en çok ihtiyacı olan bir gün onlara yardım etmek için geri dönecektir. Ayrıca geleneksel bir hikayeye göre yaralanıp atından düşerek öldüğü söylenmiş olsa bile ölüp ölmediği bilinmemektedir ve bir yerde veya gömüldüğü yerde dinleniyor da olabilir. Halk söylencelerine göre kimileri onun gömülü olduğu gizli yeri bilmektedir. Bu insanların ilkbahar ve sonbahar zamanı onun tabutuna yeni giysiler koyduğu, Cengiz kullandığı için eskiyip yıpranmış olan giysileri geri aldıkları anlatılır.

Japonya'da da bu tarz hikayeler vardır. Örneğin Japon Ezoterik Budizmi'nin kurucusu Kûkai adlı Budist keşiş MS 835 yılında ölmüş olsa bile, bir efsane onun ölmediğini söyler. Buna göre keşiş Koya Dağı'nın üzerinde ebedi bir transa girmiş haldedir ve geleceğin Buda'sı olan Metteyya'nın ortaya çıkmasını beklemektedir.

Orta Asya ve Tibet efsaneleri arasında Gesar (Gezer Han) adlı bir kralın hikayesi yer alır. Gesar, Ling adlı efsanevi bir krallığın korkusuz kralıdır. Hakkında birçok farklı ve karışık söylence olsa da hikayenin özü şu şekildedir. Gesar mucizevi bir şekilde doğmuş, zor bir çocukluk dönemi geçirmiş, hükümdar olduktan sonra kazandığı başarılar ile karısı Brugmo'yu kazanmış, halkını hem insanlar hem de insanüstü güçler tarafından gelen dış saldırılara karşı korumuştur. Efsaneye göre o ölmemiş, gelecekte halkını düşmandan kurtarmak için geri döneceği gizli bir aleme gitmiştir.

Yerliler arasında da uyuyan savaşçı motifleri vardır.

Amerikan yerlilerine göre Ute Dağı sıradan bir dağ değildi. Kızılderililer onu "Uyuyan Ute" olarak adlandırıyorlardı. Çünkü inanışlarına göre aynı zamanda bir şef olarak da bilinen "Büyük Savaşçı" Ute kötülükler ile giriştiği savaşta onları yenmiş olsa da birçok yara almıştı. İyileşmek için sırt üstü yere uzandığında uykuya dalıp dağ şeklini almıştı. Bir gün Ute halkı tekrar tehlike altında olursa dağ şekline bürünen büyük savaşçı uyanarak onlara yardım edecekti. Bu hikayenin birçok varyantı vardır.

En ünlü İnka efsanesi adı "İnka Kralı" anlamına gelen "İnkarri"dir. Efsanenin bir varyantına göre İspanyol fatihler son İnka kralı Atahualpa'yı öldürdüklerinde bir gün geri dönüp intikam alacağına yemin eder. Başka bir söylenceye göre İspanyollar onun bedenini parçalara ayırıp birbirinden çok uzak yerlere gömmüşlerdir. Yine de toprak altındaki başı ayaklarına doğru büyümeye devam etmektedir ve bir gün dirilerek dünya (Paçamama) ile çocukları arasındaki uyumu tekrar düzenleyecek, canlandıracaktır.

Başka bir efsaneye göre İnkarri'nin başını kardeşi Espanarri keser. Kesilen baş ve bedeninden altın ve gümüş fışkırır. Fakat önceki efsanedeki gibi kesik başından büyümeye başlayan bedeni ayaklarına doğru ilerlemektedir ve bu büyüme tamamlandığında İnkarri dirilecek, onu takip eden kuşlar eşliğinde yeryüzünde tekrar yürüyecektir.

Bu tarz söylenceler Şiiler arasında da vardır. Bunlardan en angın olanı mehdi efsanesidir. Mehdi efsanesine göre 12 imamdan sonuncusu olan Mehdî el-Muntazar veya Muhammed el-Mehdi 868 yılında doğup, babası Hasan el-Askerî'nin ölümünden sonra, 5 yaşında iken imamet makamına ermiş ve 874 yılında ortadan kaybolup saklanmaya başlamıştır. Gaybet denen bu süreç 940 yılına kadar devam etmiş ve insanlarla yalnızca nâib denen elçilerle iletişim kurmuştur. Fakat inanışa göre 940 yılında son nâibin ölümüyle mehdi tekrar gizlenmiştir. Hala gizlenmiş bir şekilde geri döneceği gün için beklemektedir. Şiilerin bu inancını destekler gibi duran kimi hadis ve rivayetler vardır.

Tabi ki söz konusu böyle bir hikaye olduğunda en angın dini karakter hiç kuşkusuz ki İsa Mesih'dir. Müslümanlar İsa'nın geri döneceğine inansalar da Hristiyanlıktan farklı olarak onun çarmıhta ölmediğine, cennete canlı olarak girip orada beklemekte olduğuna inanırlar. İslam geleneğine göre tıpkı mehdi gibi gaybette olan İsa Deccal'i öldürmek için ellerini iki meleğin omzuna dayamış halde Şam'daki Emevi Cami'sinin (Şam Ulu Cami) doğu minaresine inecek ve nefesi gözünün görebileceği kadar uzaklara yayılıp onu koklayan her inançsızı öldürecektir. Kimi metinlere göre Deccal'i yenme işini Mehdi ile birlikte yapacaktır. Buna göre Mehdi ve İsa Deccal'e saldırıp onu Lod kapısında öldüreceklerdir.

Benzer bir gelenek Hint dünyasında da vardır ve Hindu tanrısı Vişnu'nun 10. avatarı olan Kalki ile ilgilidir. Beyaz ata binmiş ve parıldayan bir kılıç tutar şekilde resmedilmiş olan Kalki erdem ve dinin kaos içinde kaybolduğu ve dünyanın adaletsiz insanlar tarafından yönetildiği Kali çağının sonunda ortaya çıkacak, kötüleri yok edip yeni bir çağ başlatacaktır. Kimi efsanelere göre Kalki'nin atı sağ ayağı ile yeryüzüne vurunca dünyayı taşıyan kaplumbağa derinlere düşecek, ardından Kalki dünyayı tekrar ilk saflığına kavuşturacaktır.

İDRİS PEYGAMBER | Kritik Özet

Hazırlayan: A.Kara

İDRÎS (إدر يس) PEYGAMBER

İdris ismi Kur’ân’da 2 kez geçer. Şit'in oğlunun oğludur. Adı arapça olmadığı gibi hangi dile ait olduğu tartışmalıdır. İbni Kuteybe adının Uhnuh veya Ahnuh olduğunu öne sürmüş ve kimilerince kabul görmüştür.

Mi'râc olayını anlatan hadislerde, Muhammed'in onunla 4.kat gökte karşılaştığı ve İdris'in orada yaşamaya devam ettiği yazar. [1]

Bir sava göre İdris Yunan mitolojisindeki haberci Hermes ve Mısır Mitolojisinde tanrıların yazıcısı ve habercisi Thoth'un birleşimi ve enkarnasyonu olan Hermes Trismegistus ile aynı kişidir. İslam'a göre İdris pek çok alanda öncüdür. Kalemle ilk kez yazı yazan olduğu gibi ilk astrolog, ilk kumaş dokumacısı ve ilk kumaş kıyafet giyen kişidir. İnsanlar ondan önce hayvan postu veya yapraklar giymektedirler. İbni Abbas da İdris'in terzi olduğunu rivayet etmiştir. [6] Bunlar onu Hermes Trismegistus ile benzer kılan diğer özelliklerdir.

Başka bir sav ise İdris'in Tanah'taki Hanok ile aynı kişi olduğudur. Hatta Müslüman yazarlar ağırlıklı olarak bu görüşü kabul etmiştir. İlk kabul edip yazan kişi Taberî'dir. [2] Sonrasında Fahreddin er-Râzî [3] ve birçok isim aynı görüşü dile getirmiştir.

Hanok (Enok) İbrânîce'de "aydınlatmak, ders vermek" gibi anlamlara gelir. Yaratılış Kitabı'na göre Hanok 365 yıl yaşar ve sonrasında ölmez, tanrı ile yürüyerek kaybolur. [4] Bu anlatı Yahudi ve Hristiyanlar arasında Hanok'un cennete ölmeden girdiği yönünde bir inanca neden olmuştur. Tanrı yanına aldığı Hanok'a cennette kaldığı süre boyunca yaratılışın sırları, gelecekte dünyada neler olacağı, güneş takvimi gibi birçok bilgiyi öğretmişti. Tanrıdan aldığı göksel bilgiyi insanlara aktaran ilk kişiydi. Yahudi kitabı Ben Sira'ya göre Hanok tüm nesiller için bir bilgi sembolüydü. [5] Zohar Kitabı'na göre Hanok'a "Hikmetin Sırrı" adlı bir kitap verilmiştir ve kıyamete yakın bir zamanda İlyas ile birlikte mehdi rolü üstlenecektir.

Diğer yandan kimileri onu İlyas veya Hızır olarak tanımlamıştır. Kim olduğu belirsiz olan mitolojik bir peygamberdir.

ADEM PEYGAMBER | Kritik Özet

Yazan: A.Kara

ÂDEM (آدم) PEYGAMBER

Kur'ân'a göre Âdem yaratılmış ilk insandır ve ismi 25 kere geçer. Allah onun yalnızlığına çare olması için daha sonra ona eş olsun diye Havva'yı yaratır. Sonra Âdem ve Havva çocuk yaparak insan soyunu başlatırlar. Fakat Kur'an'da Havva ismi geçmez.

İnsanlığın iki kişinin üremesi ile çoğalması ensest ilişki demek olduğundan bunu kabul etmek istemeyen birçok kişi Kur'an'da asla bahsedilmemiş olan sav ve çıkarımlarda bulunmuştur. Tıpkı "birçok Âdem ve Havva yaratılmıştır" demeleri gibi. Diğer yandan kimileri "Allah bir süreliğine ensest ilişkiye izin vermiş olabilir" diyerek İslam geleneğindeki anlatıyı kabul etmiştir. Fakat bu görüş bilimsel yönüyle sorunludur.

Bazı kesimler Âdem'e kitap, daha doğrusu 10 sayfalık bir suhuf inmiştir deseler de İslam alimleri bu olaya kaynak olarak belirtilen rivayeti "zayıf" olarak nitelendirmektedirler. Söz konusu rivayette Muhammed, Ebû Zer el-Gıfârî’nin "Allah resullerine kaç kitap gönderdi" sorusuna 104 cevabını vermiş, bunlardan on sayfanın Âdem’e, elli sayfanın Şît’e, otuz sayfanın İdris’e, on sayfanın İbrahim’e verildiğini, ayrıca Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’an’ın indirildiğini belirtmiştir. [1]

Babil Talmudu ve Mezmurlar'daki anlatıya göre Tanrı meleklere "yeryüzünde bir halife yaratacağım" dediğinde melekler Âdem'in yaratılmasına karşı çıkmış, Tanrı "ben sizin bilmediğinizi bilirim" diyerek yaratmıştır. Kurân, Bakara suresi otuzuncu ayette bu anlatıya yer vererek Yahudi geleneğindeki bu türden metinleri bünyesine katmıştır. [2]

Âdem İbrânîcede "toprak (yer)" anlamına gelen "adamah" kelimesinden türetilmiştir. "Topraktan oluşan" anlamına gelir. Dini bağlamından dolayı aynı zamanda "insan" anlamına da gelir ve Âdem anlatısının kökeni Mezopotamya efsaneleridir. Yediği kaptan taptığı tanrı heykellerine kadar her şeyi topraktan yapan antik dönem toplumları insanın da toprağa şekil verilerek yaratıldığına inanmıştır. Gılgamış destanındaki Aruru'nun topraktan, Enki ile Ninhursag (Ninmah) efsanesindeki Nammu ile Ninhursag'ın ve Atrahasis Destanı'ndaki Nintu'nun (Ninhursag) karıştırdıkları kan ve balçıktan insan yaratmaları bunun örneklerindendir. Tarım ve çömlekçiliğin olduğu toplumlarda bunun onlarca örneği vardır. Greklerde Prometheus insanı topraktan yaratıyor, Mısırlılarda çömlekçi tanrı Khnum çocukları balçıktan yarattıktan sonra annelerinin karnına yerleştiriyordu.

A : Enkidu'yu da topraktan yaratır.

Mısır, Tell Amarna'da bulunan ve MÖ. 1400 dolaylarına tarihlenen Sümer tabletinde anlatılan Adapa efsanesi ile İbrahimi dinlerdeki Âdem hikayesi arasında ciddi benzerlikler vardır. İkisi de yaratıldıktan sonra Tanrı tarafından hesaba çekilmiş ve sonrasında yeryüzüne sürülmüşlerdir.


CENNET VE CEHENNEMİN SONSUZLUK ÇIKMAZI

Yazan: Wiseman

CENNET VE CEHENNEMİN SONSUZLUK ÇIKMAZI

Son zamanlarda cehennemin “sonsuz olamayacağı, cehennemde sonsuza kadar yanma/yanmama” tartışması aldı başını gidiyor. Görünen o ki vicdanının sesine kulak veren bazı Prof. Unvanlı “sözde aklı selim Müslümanlar”, “cehennemde sonsuza dek yanma” fikrini akıl ve vicdanlarına kabul ettirememiş olmalılar ki, “cehennemin sonsuz olamayacağını ve cehennemde sonsuza dek yanmanın olamayacağını düşünüyorum” demeye başladılar. (Örneğin Prof. Sinan Canan ve Prof. Mustafa Öztürk) Böyle düşünmelerinin nedeni; yaratıcıya inanmadığı halde yaratıcıya inananlardan daha “vicdanlı, ahlaklı, dürüst, erdemli” hayat süren insanların varlığını çok daha sık görmeleri. “Vicdansız, ahlaksız, günahkar, her haltı işler” diye itham ettikleri, yaratıcıya inanmayanlardan daha “vicdansız, ahlaksız, günahkar, her haltı yiyen” Müslümanların varlığını ise çok sık ve fazla görmeleridir. Kısaca dinlerin, insanlara ahlak, dürüstlük ve erdem vermediğine bizzat şahit olmalarıdır. Kendi mahallelerinin gerçek yüzünü görmeleridir.

İki insan tipi düşünelim.

1-YARATICIYA İNANAN, dindar ama her türlü pisliği, ahlaksızlığı, günahı işleyen, haksız yere insan öldüren, hırsızlık, yolsuzluk, zina yapan, kul hakkı yiyen ama İNANÇLI BİRİ.

2-YARATICIYA İNANMAYAN, dinsiz ama vicdanlı, ahlaklı, dürüst, sevgi dolu, yardımsever ve hatta insanlığa yararlı icat ve eylemlerde bulunmuş, karıncayı bile incitmeyen, kul hakkı yemeyen İNANÇSIZ BİRİ.

Birinci kişi SIRF YARATICIYA İNANDIĞI İÇİN günahlarının cezasını çekse bile, ceza bitiminde cehennemden çıkıp, SONSUZ CENNETTE YAŞAMAYA HAK KAZANACAK!

İkinci kişi ise erdemlilik açısından, birinci kişiden (yaratıcıya inanan dindar kişiden) çok daha erdemli, Müslümanlar tarafından bile örnek alınacak bir hayat sürse bile, SIRF YARATICIYA İNANMADIĞI İÇİN SONSUZA DEK CEHENNEMDE YANACAK!

Böyle bir durum, elbette aklının, vicdanının sesine kulak veren bazı “sözde aklı selim Müslümanlar” tarafından kuşku ve sorgulama ile karşılanıyor. Haliyle böyle bir haksızlığı vicdanları da kabul etmiyor. Bunun dışında “sonsuza dek yakılmayı” da “CANİLİK” olarak görüyor ve bunu inandıkları Allah’a yakıştıramıyorlar.

KONUYU HEM KUR’AN AYETLERİ İLE HEM DE AKIL, MANTIK, VİCDAN YÖNÜ İLE ELE ALALIM.

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir ki cennet “varsa”, cehennem de “var” olmak zorundadır ki Kur’an’a göre de vardır. Cehennem “varsa”, cennette “var” olmak zorundadır. Cennet “sonsuz” ise cehennem de “sonsuz” olmak zorundadır. Cehennem “sonsuz” ise cennet de “sonsuz” olmak zorundadır. Ki Kur’an’a göre her ikisi de sonsuzdur. Bu iki kavram birbirinden asla ayrılamaz iki parçadır. Çünkü birinin varlığı, diğerinin varlığına bağlıdır. Birini “var”, diğerini “yok” sayamazsınız. Birini “sonsuz” diğerini “sonlu” sayamazsınız. Çünkü kabul ettiğiniz “imtihan”, sonuçları itibarı ile ödül için Cennet'i, ceza için cehennemi barındırır.

Kur'an'da hem cennetin hem de cehennemin “sürekli, ebedi, sonsuz” olduğuna, cennet ve cehennemde “sürekli, ebedi, sonsuza dek kalınacağına” dair birçok (54 tane) ayet var! Bu Kur’an ayetlerini dip notta veriyorum.

Şimdi gelelim “cehennemi sonsuz”, “cehennemde yanmayı sonsuz” kabul etmeyen, edemeyen, “sözde aklı selim, vicdanlı Müslümanların”, “cehennemin ve cehennemde yanmanın sonsuz olamayacağı” çıkmazlarına.

1’NCİ ÇIKMAZ: Sevgili kardeşim, her ne kadar senin vicdanın bu sonsuzluğu ve cehennemde sonsuz yanmayı kabullenmese de dip nottaki inandığın Kur'an ayetleri (54 tane) ne yazık ki senin aklını ve vicdanını dikkate almıyor, yok sayıyor ve cehennemi sonsuz olarak bildiriyor! O ayetler seninle, aklınla, vicdanınla çelişiyor! Ya aklınızı ve vicdanınızı bastırıp “imanlı Müslüman” kalacak, sonsuz cezayı kabulleneceksiniz ya da akıl ve vicdanınızın sesini dinleyip, 54 adet Kur’an ayetini yok sayıp dinden çıkacaksınız! Bu sizin birinci çıkmazınız.

2’NCİ ÇIKMAZ: Diğer bir konu, siz sadece “cehennemin sonlu (süreli) olacağı” ve “cehennemde belli süre ceza/işkence görüleceğinden” bahsediyorsunuz. Cenneti ise yine sonsuz ve sonsuza dek kalınacak gözü ile bakıyorsunuz. Bunu aklınız ve vicdanınız nasıl kabul ediyor? Halbuki bu iki kavramın birbirinden asla ayrılamayacağını yukarıda açıkladım. Eğer cehennemi ve cehennemde yanmayı sonlu (süreli) kabul ediyorsanız, cenneti ve cennette sonlu (süreli) kalmayı da kabul etmek zorundasınız. Bu durum da sizin için ikinci çıkmazınız.

3’NCÜ ÇIKMAZ: Diyelim ki aşağıdaki 54 Kur’an ayetine rağmen, cenneti de cehennem gibi sonlu (süreli) yaptınız ve cennette de sonlu (süreli) kalınacağını kabul ettiniz. Peki, böyle bir durumda herkes mükafatını aldı ve cezasını ödedikten sonra ne olacak? Allah, “Harç bitti yapı paydos, herkes ödül ve cezasını aldı, süre bitti, dükkanı (Cennet ve Cehennemi) kapatıyorum, ahiret hayatını da yok ediyorum” mu diyecek? İnsanlar ebediyen yok mu olacak? Eğer sonunda yokluk varsa dünya hayatının, imtihanın, yaşananların ne önemi kaldı? Cennettekiler, dünyada yaşayamadıklarına mı yansın? Cehennemlikler dünyada yaşadıklarına mı sevinsin? Bu da sizin üçüncü çıkmazınız.

4’NCÜ ÇIKMAZ: Diyelim herkes ödülünü aldı, cezasını çekti. Ahiret hayatı da sonlandı. Bu durumda Allah ne iş yapacak? Yeniden Kainat ve insanlar yaratıp yeniden imtihan mı edecek? İnsanlar Allah’ın oyuncakları mı? Eğer öyleyse önceki ahireti neden sonlandırdı? Bu abesle iştigal ve gereksiz değil mi? Allah gereksiz iş yapar mı? Bu da sizin dördüncü çıkmazınız.

5’NCİ ÇIKMAZ: Diyelim dip nottaki 54 Kur’an ayetindeki gibi ahiret hayatı sonsuz. Bu durumda da sonsuzluk sahibi olan insanlar, Allah’ın sonsuzluk (Beka) sıfatına ortak olmuş olmayacaklar mı? Her istediklerini elde etmekle Tanrılaşmayacaklar mı? Bu da sizlerin beşinci çıkmazınız.

6’NCI ÇIKMAZ: Diyelim “Ahiret hayatı” gerçek ve sonsuz. Yani cennette vaadedilenler de cehennemde vaadedilenler de sonsuz. Sadece “Tanrının varlığına inanma karşılığında” sonsuzluk boyunca her istediğinizi elde edeceksiniz. Ya da sadece “Tanrının varlığına inanmama karşılığında” sonsuzluk boyunca ceza ve işkence göreceksiniz. Burada da üç ayrı çıkmazınız mevcut.

1) “İnanma ve inanmama” karşılığında sonsuz mükafat ve sonsuz ceza dengesizliği. Düşünsenize milyonlarca insanı öldürseniz bile, binlerce tecavüzde bulunsanız bile, hırsızlık ve yolsuzluk yapsanız bile, cezanızı çekip sonsuz cennete kavuşacaksınız. Ya da hiçbir öldürme yapmasanız, tecavüz yapmasanız, hırsızlık, yolsuzluk yapmasanız, günah denilen kavramları işlemeseniz bile Cennet yüzü görmeden sonsuza dek ceza ve işkenceye tabi tutulacaksınız. Bu durumun akla, vicdana, adalete uymadığının, dengesizliğin farkında mısınız?

2) Sonsuz cehennem ve sonsuz ceza kavramı, Tanrının sonsuz merhameti ile çelişen bir durumdur.

Kur’an’da Tanrının merhamet ve sonsuz merhamet sahibi olduğuna dair onlarca ayet mevcut. Hem sonsuz ceza verme hem de sonsuz merhamet etme, birbiri ile çelişen iki özelliktir.

3) Sonsuzluk boyunca mükafat ve cezanın monotonluğu ve sıkıcılığı.

Düşünsenize şu dünyada bile aynı iş ve eylemi, zevk ve cezayı üç gün üst üste yaptığımızda bile sıkılıyoruz. Monoton hale geliyor. Her gün baklava, börek yemek, her gün sevişmek, her gün milyonlar kazanmak, her gün gezip tozmak vs. tüm zevkleri tatmak, o zevki elde ettikten sonra değerini yitirmektedir. Monoton hale gelip o eyleme karşı ilgisizlik ve isteksizlik duyulmaktadır. Cazibesini yitirmektedir. Cennet ve cehennemde elde edilecek veya maruz kalınacak sürekli kazanım ve kayıplar da değerini yitirecek ve önemsizleşecektir. SONSUZ CENNETTE ÖLÜMSÜZLÜK, CEHENNEME DÖNÜŞECEKTİR!

Bu da sizlerin altıncı çıkmazınız.

CENNET VE CEHENNEM Mİ ARIYOR ve İSTİYORSUNUZ?
Cennet de Cehennem de gerçekte bu dünyada ve insanın kendi elindedir.
Ne öbür dünya ne de öbür dünyanın Cenneti ve Cehennemi yoktur!
İnsanın Cenneti de Cehennemi de İNSANDIR!
Cennet de Cehennem de yaşadığınız HAYATTIR!
Başarılarınız ve mutluluğunuz Cennetiniz, başarısızlık ve üzüntüleriniz Cehenneminizdir!
Huriler ve Melekler de Nuriler ve Şeytanlar da hayatınızdaki kişilerdir.
Sahip olduğumuz hayatın içi boş ve sınırlıdır.
İstesek de istemesek de o hayatı yaşamak zorundayız.
Bu nedenle hayatın anlamı onun kullanılışında yatar.
Hayatınızı, aklınızı ve vicdanınızı iyi kullanırsanız hayatınız Cennetiniz, kötü kullanırsanız hayatınız Cehenneminiz olur.
Hayatınızı Cennet yapmak için de rehberiniz din ve dogmalar değil AKIL, VİCDAN, BİLİM, ADALET, SEVGİ VE AHLAK OLMALIDIR.

Sağlık, akıl ve sevgi ile kalın.

DİPNOT

CEHENNEMDE EBEDİYEN, SONSUZA DEK KALINACAĞINA DELİL AYETLER


Bakara 39: “İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise ateş halkıdır, onlar ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR...”

Bakara 81: “Kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olanlar, ...ateş ehli ve ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Bakara 217: “Dininden dönen ve kafir olarak ölenler... Onlar cehennemliktir ve ORADA EBEDİ KALIRLAR…”

Bakara 275: “Faiz yiyenler... Kim de FAİZE devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKLARDIR.”

Nisa 93: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞI CEHENNEMDİR…”

Nisa 14: “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu EBEDİ KALACAĞI CEHENNEM ATEŞİNE SOKAR. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”

Rad 5: “... İşte bunlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Yunus 52: “Sonra da zulmedenlere, “EBEDİ AZABI TADIN! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz” denilecektir.”

Maide 36, 37: “İNKAR EDENLER... Ateşten çıkmak isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. ONLARA SÜREKLİ BİR AZAP VARDIR.”

Ali İmran 116: “İnkar edenlerin... İşte onlar cehennemliktirler. Onlar ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Tövbe 63: “Allah’a ve resulüne karşı gelenler, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞI CEHENNEM ateşinin olduğunu bilmediler mi?”

Tövbe 68: “Allah, erkek ve kadın münafıklara ve kafirlere, İÇİNDE EBEDİ KALMAK üzere cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah, onlara lanet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.”

Nahl 27, 28, 29: “KAFİRLER... “Haydi, İÇİNDE EBEDİ KALACAĞINIZ CEHENNEMİN kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!”

Zümer 71, 72: “KAFİRLER... onlara şöyle denir: “İÇİNDE EBEDİ KALMAK ÜZERE cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!”

Müminun 103: “Kimlerin de tartıları hafif gelirse... ONLAR CEHENNEMDE EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Mümin 76: “Onlara, (kafirler) “EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM kapılarından girin.”

Cin 23: “... Kim Allah’a ve resulüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARI CEHENNEM ateşi vardır.”

Beyyine 6: “Şüphesiz, inkar eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM ATEŞİNDEDİRLER…”

Al-i İmran 86, 88: “İnandıktan, peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra İNKAR EDENLER... ONUN İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARDIR. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.”

Mümin 75, 76: “Yeryüzünde haksız yere şımarıp ve böbürlenen ve büyüklenenler içlerinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CEHENNEM kapılarından girin.”

Araf 36: “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenler işte onlar CEHENNEMLİKLERDİR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Enbiya 98, 99: “Allahtan başkasına tapanlar ve taptıkları cehennem yakıtısınız…Onların hepsi ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

CENNETTE EBEDİYEN, SONSUZA DEK KALINACAK DİYEN AYETLER

Bakara 25: “İman edip salih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan CENNETLER olduğunu müjdele ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Bakara 82: “İman edip salih ameller işleyenler ise CENNETLİKLERDİR. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Al-i İmran 15: “… Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, içinden ırmaklar akan, İÇİNDE EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır.” Allah, kullarını hakkıyla görendir.”

Al-i İmran 136: “İşte onların mükafatı Rableri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan CENNETLERDİR Kİ ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR. ...”

Al-i İmran 198: “… Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde EBEDİ KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER vardır.”

Nisa 13: “…Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR. İşte bu büyük başarıdır.”

Nisa 57: “İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE koyacağız.”

Nisa 122: “İman edip salih ameller işleyenleri de EBEDİ OLARAK KALACAKLARI, içlerinden ırmaklar akan CENNETLERE koyacağız.”

Maide 85: “… Allah onlara, DEVAMLI KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLERİ mükafat olarak verdi. … ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKLARDIR.”

Maide 119: “Allah, şöyle diyecek… Onlara içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER VARDIR.”

Araf 42: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince işte onlar CENNETLİKLERDİR. Onlar ORADA EBEDİ KALICIDIRLAR.”

Tövbe 72: “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, EBEDİ OLARAK KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vadetti. …”

Tövbe 89: “Allah onlara, içinde EBEDİ KALACAKLARI, içinden ırmaklar akan CENNETLER HAZIRLAMIŞTIR. İşte bu büyük başarıdır.”

Tövbe 100: “… Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLER HAZIRLAMIŞTIR.”

Yunus 26: “... İşte onlar CENNETLİKLERDİR VE ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Hud 23: “İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar CENNETLİKLERDİR. ONLAR ORADA EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Hud 108: “Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde EBEDİ KALMAK ÜZERE CENNETTEDİRLER. ...”

İbrahim 23: “İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, EBEDİ KALACAKLARI ve içlerinden ırmaklar akan CENNETLERE sokulacaklardır. ...”

Kehf 107, 108: “Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde EBEDİ KALACAKLARI FİRDEVS CENNETLERİ bir konaktır. Orada EBEDİ OLARAK KALACAKLAR.”

Taha 76 “… işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİYEN KALACAKLARI ADN CENNETLERİ vardır…”

Müminun 10, 11: “Onlar FİRDEVS CENNETLERİNE varis olurlar. Onlar orada EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Furkan 15, 16: “De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara VADEDİLEN EBEDİLİK CENNETİ Mİ?” Orası onlar için bir mükafat ve varılacak bir yerdir. Onlar orada ne isterse var. Hem ORADA EBEDİ KALACAKLAR.”

Furkan 75, 76: “İşte onlar, sabretmelerine karşılık CENNETİN yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır. Orada EBEDİ KALACAKLARDIR.”

Ankebut 58: “İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNET köşklerine yerleştireceğiz…”

Lokman 8, 9: “Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için İÇLERİNDE EBEDİ KALACAKLARI NAİM CENNETLERİ VARDIR. …”

Zuhruf 70, 71: “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde CENNETE giriniz.” …Siz ORADA EBEDİ OLARAK KALACAKSINIZ.”

Kaf 31, 34: “CENNET, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak…Şimdi selam ve selametle ORAYA GİRİN. İşte SONSUZLUK GÜNÜ budur.”

Hadid 12: “… “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, EBEDİ OLARAK KALACAĞINIZ CENNETLERDİR.” İşte bu büyük başarıdır.”

Mücadele 22: “… İşte Allah … Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKACAKTIR. …”

Tegabun 9: “… Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR...”

Talak 11: “Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde EBEDİ KALACAKLARI CENNETLERE SOKAR.”

Beyyine 8: “Rableri katında onların mükafatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde EBEDİ KALACAKLARI ADN CENNETLERİDİR.”

FATİH SULTAN MEHMET NE KADAR İYİ BİR DEVLET ADAMIYDI?

Yazan: Sedat Hakkı Karadayı

FATİH SULTAN MEHMET NE KADAR İYİ BİR DEVLET ADAMIYDI?

Fatih Sultan Mehmet’in ne denli iyi bir padişah olduğu üzerine yazılar yazılmış methiyeler düzülmüştür. Özellikle pozitif bilimlere olan düşkünlüğü, birçok lisanı ana dili gibi konuşabilmesi, muzaffer bir komutan olması açısından bakıldığında hakkında olumsuz bir şey söylemenin olanaksız olduğunu düşünüyorum.

Osmanlı Devleti’nin geleceğini düşünerek evlat ve kardeş katlinin meşrulaştırılmasını kabul edecek olursak, aynı dikkati ve özeni kendisinden sonra tahta oturacak evladının seçimi konusunda dikkat etmemesine ne cevap vermemiz gerekir?

Bir başka dikkatimi çeken nokta da seçtiği Vezirler konusudur. Bu konudaki olumsuz gidişin şansızlığından mı yoksa seçimdeki basiretsizliğinden midir çözemedim. Çalıştığı o kadar vezirden biri de mi iyi çıkmaz?

İlk sadrazamı Çandarlı Halil Paşa aslında Çandarlı sülalesinden gelme ve o zamana kadar son derece başarılı devlet adamlığı yapmış bir yöneticiydi. Oysa Fatih’in İstanbul fethi sırasında suçlanarak önce hapse atıldı, sonra gözlerine mil çekildi ve daha sonra tüm mallarına devlet adına el konularak idam edildi. Fatih’in vefatı ve II. Bayezit’in tahta oturmasından sonra devlet tarafından el konulan tüm malları çocuklarına iade edildi. Peki gerçekten Çandarlı Halil Paşa suçlu muydu?

Çandarlı Halil Paşa’nın hapse girmesinde en büyük sebeplerden birisi eski Lalası yeni Veziri Zağanos Mehmet Paşa olmuştu. Fakat Zağanos Mehmet Paşa da 2 kez azledilmişti. Hatta kızı ile evlenmiş olmasına rağmen Zağanos’un kızı olan eşi Hatice Hatun’u sırf Vezire olan kızgınlığı sebebiyle boşamıştı.

Zağanos Mehmet Paşa’dan sonra Sadrazam olan Veli Mahmut Paşa’yı da bir kez azledip sonra yeniden göreve çağırmıştı. İkinci sadrazamlığı sırasında ise oğlu Şehzade Mustafa ile husumet yaşayan Veli Mahmut Paşa fatih tarafından önce hapse atılmış sonra idam edilmişti.

Veli Mahmut Paşa ile beraber vezirlik yapan Rum Mehmed Paşa’yı da iki kez azletmek zorunda kaldı. Üstelik Rum Mehmed Paşa, son azlinden sonra başarısızlıklarından dolayı boğularak öldürüldü.

Fatih Sultan Mehmet’in ölümle cezalandırmadığı iki veziri vardı. Bu vezirlerini sadece azletmekle yetindi. Bu vezirlerden biri İshak Paşa idi ki o da iki kez azledildi. Birinci azil Fatih Sultan Mehmet tarafından, ikinci azil ise kendisini desteklemesine rağmen II. Bayezit tarafından yapılmıştı. Diğer veziri ise Gedik Ahmet Paşa idi. O da bir kez Fatih tarafından azledildi. Vefatından sonra II. Bayezit tarafından önce azledilip hapse atıldı daha sonra ise boğdurularak idam edildi.

Sanıyorum eğer kendinden sonra veliaht olarak güçlü bir şehzadeyi tahta varis bıraksaydı ve kendine uygun akıllı, zeki vezirleri seçebilmiş olsaydı, Osmanlı’nın geleceği çok daha güzel olabilecekti.

DİNİ AZINLIKLAR SAYGI BEKLİYOR

Haber

Türkiye'deki Hristiyanlar Yeni Kiliselerini Kutluyor, Ancak Dini Azınlıklar Hala Saygı Bekliyor

15 Ekim'de, Türkiye'deki yüzlerce Süryani Hristiyanı, İstanbul'un yeşillikler içindeki Yeşilköy semtinde bir araya gelerek, cemaatin yüzyılı aşkın süredir açtığı ilk yeni kilise olan Mor Efrem Süryani Ortodoks Kilisesi'nin açılışına tanıklık etti.

Bir nesil önce, İstanbul'da yeni bir Süryani Hristiyan kilisesi inşa etme fikri hayalden öteye gidemezdi. Kilisenin en eski kollarından biri olan Süryani Ortodoks Hristiyanlığı, ayinlerinde hâlâ İsa ve havarilerinin dili olan Aramice'nin bir lehçesini kullanıyor. Türkiye'nin azınlık halkları üzerine çalışan Süryani Katia Arslan, "Biz çok eski bir halkız, bir Mezopotamya halkıyız" diyor.

Ancak bugün Türkiye'de Süryani Kilisesi, Doğu Süryani Kilisesi ve Roma'ya bağlı Latin Birliği Kiliseleri'nde temsil edilen, ancak çoğu Süryani Ortodoks olan yaklaşık 25.000 Süryani Hristiyan yaşamaktadır.

Bir zamanlar Türkiye'nin güneydoğusunda sayıları yüz binlerle ifade edilen ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki savaş koşulları ve ekonomik sebeplerle dünyanın çeşitli yerlerine göç etmiş bir topluluğun son kalıntılarıdır. Modern Türkiye'nin ilk günlerinde daha fazla kitlesel biçimde yurtdışına veya Türkiye'nin batı şehirlerine göç etmişlerdir. Göç sırasında devlet, kiliseler ve manastırlar da dahil olmak üzere Süryanilere ait bazı mülkleri kamulaştırmıştır.

Öte yandan İstanbul, Ankara ve İzmir Süryani metropoliti Yusuf Çetin, bu ay İstanbul'daki yeni kilisenin açılışında, kilisenin kapılarını meshederken ve dua okurken kalabalığın alkış ve tezahüratlarıyla karşılandı.

Daha da önemlisi ve belki de daha da şaşırtıcı olanı, önceki pazar günü, İslam'ı Türk kimliğinin bir parçası haline getirmek için çok çaba sarf eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kilisenin tamamlanmasını kutlamak üzere bir ziyaret gerçekleştirmiş olmasıdır.

Cumhurbaşkanı, "İnşa ettiğimiz kilise, ülkemizdeki din ve inanç özgürlüğünün bir sembolüdür" dedi. "Bölgemizde ve dünyada dini ve etnik kökene dayalı bölünmelerin, çatışmaların ve nefret suçlarının arttığı bir dönemde Türkiye'nin bu kucaklayıcı tavrı çok önemlidir" dedi.

Erdoğan'ın 1990'ların sonunda iktidara gelmesinden bu yana Türkiye'deki Hristiyanlarla girift bir ilişkisi oldu. Seleflerinin yaklaşık bir asırlık katı laik politikasının ardından Türkiye'de İslam'ı kamusal alana geri getirirken, devletin kamulaştırdığı birçok kilise ve sinagogun müze ve kültür merkezi, hatta aktif ibadethane olarak yeniden açılmasına da izin verdi.

Mor Efrem'in inşaatının başladığı 2019 yılında Erdoğan temel taşlarından birini yerleştirdi.

Metropolit Yusuf Çetin 15 Ekim'deki açılışta Türk medyasına verdiği demeçte "Cemaat olarak ona inandık ve samimiyetine güvendik" dedi. "Sadece Türkiye'deki Süryanileri değil, yurt dışındaki Süryanileri de onurlandırdı."

İstanbul'daki MEF Üniversitesi'nde siyaset bilimi öğretim üyesi olan Özgür Kaymak, AKP'nin dini azınlıklara yönelik politikalarının, hükümetin Türkiye'nin laik geçmişinden kopuşunun bir parçası olduğunu, fakat aynı zamanda siyasi pragmatizmini yansıttığını belirtti.

Süryani diasporası üzerine yayın yapan Sabro dergisinin editörü David Vergili de aynı görüşte. Vergili, "AKP'nin özellikle çatışma dönemlerinde ve Batılı ülkelerin gözünde azınlıkların varlığından fayda sağlamaya çalıştığını açıkça görüyoruz" dedi.

Gerçekten de Mor Efrem'in açılışı sadece Süryani liderler tarafından değil, diğer Hristiyan mezhepleri tarafından da kutlandı: Kilise sadece ilk Süryani binası değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu 1923 yılından bu yana herhangi bir mezhebe ait yeniden inşa edilen ilk kilisedir ki Cumhuriyet'in ilk yılları, üniter ve milliyetçi bir Türk kimliğini pekiştirmek maksadıyla etnik ve dini azınlıkların baskı altına alınmasıyla sonuçlanan Türkleştirme politikalarıyla şekillenmişti.

Süryani kilisesinin yakınında bulunan Tesbih'in Kraliçesi Meryem Katolik Kilisesi'nin Dominiken papazı Rahip Luka Refatti, Mor Efrem'in açılışında kilisenin önünde diğer din adamlarıyla birlikte durdu.

Refatti'nin kilisesi, İstanbul'da sadece tek bir kilisesi olan Süryani cemaatine yıllarca ev sahipliği yapan birkaç Hristiyan cemaatinden (Ermeni ve Rum Ortodokslar, Latin Katolikler ve diğerleri) biriydi ve İstanbul'daki 18.000 Süryani'nin çoğunun kümelendiği Tarlabaşı semtinden uzakta bulunan bir kiliseydi.

Refatti, "Şimdi onlar için bu yeni bir dönem" dedi. "Umarım burası sadece kendi kimliklerini gösterecekleri ve sergileyecekleri bir yer değil, aynı zamanda dua edecekleri ve Tanrı'yla buluşacakları bir yer olur. Sadece Süryani Hristiyanlar için değil, tüm mezhepler için" diye ekledi.

750 kadar kişinin ayin yapabileceği bu yeni bina beş katlıdır ve modern mimari ile geleneksel Süryani tarzını harmanlamaktadır. Dış cephesi, tarihi bir Süryani bölgesi olan Türkiye'nin güneydoğusunda yer alan Mardin ilinde bulunan Süryani kiliselerini yansıtan kumtaşından bir tasarıma sahipken, ibadethane de dördüncü yüzyıldaki adaşı Suriyeli Aziz Efrem gibi erken dönem kilise figürlerinin freskleriyle donatılmıştır.

Kilisenin açılması pek çok Hristiyan için sevindirici bir gelişme olsa da Türkiye'deki dini azınlıkların durumunu uzun süredir takip eden bazı kişiler bu duruma şüpheyle yaklaşıyor. Kaymak, Türk anayasasının gayrimüslim azınlıklara eşit haklar tanıdığını ancak gerçek eşitliğin nadiren sağlandığını belirtiyor.

Erdoğan'ın Hristiyanlarla olan ilişkisinde de belirsizlikler var. Mor Efrem'in temelini attıktan sadece bir yıl sonra Erdoğan, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan ve hem Bizans Ortodoks Hristiyanlığı'nın hem de Osmanlı İslamı'nın merkezi olan Ayasofya'yı tekrar camiye dönüştürerek Hristiyan dünyasının tepkisini çekmiştir.

Bir ay sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana müze olarak tarafsız bir şekilde korunan antik Kariye Kilisesi/Kariye Camii de Müslümanların ibadet mekanına dönüştü. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı bunu "tüm inananlara karşı bir provokasyon" olarak nitelendirdi.

Bu hamle Süryani cemaati tarafından da hoş karşılanmadı.

Vergili, "İstanbul'daki Ayasofya'nın ve ülkedeki diğer kiliselerin dönüştürülmesi, Hristiyan mirasının yok edilmesi ve ülkedeki kadim Hristiyan topluluklar için uzun süredir devam eden engeller ve zorluklar halkımız için gerçek endişe kaynağıdır" dedi.

Erdoğan'ın Mor Efrem'deki açılış törenine katıldığı hafta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin güneydoğusundaki Mor Gabriel Süryani Manastırı'na ait bir mülkle ilgili anlaşmazlıkta Türkiye'nin Süryani cemaatinin haklarını ihlal ettiğine karar verdi.

Türkiye 2011 yılında manastırın arazisinin %60'ından fazlasına el koymuştu. Bu arazinin büyük bir kısmı 2018 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin aldığı bir kararla Süryani kilisesine iade edildi, ancak Mardin'de bulunan bir arazi üzerindeki anlaşmazlık devam ediyor.

Arslan, "Hükümetin Süryani cemaatine yaklaşımı biraz muğlak ve değişken" diyor. "Güneydoğu bölgesinde farklı, batı bölgesinde farklı bir politikası var."

2021 yılında Türkiye'nin güneydoğusunda bir Süryani rahip olan Aho Bileçen'in tutuklanıp hapse atılması da dünya çapında Süryani toplumunun tepkisine sebep oldu.

Her türden Hristiyan için, Erdoğan'ın azınlıkların kamusal yaşamdaki yerine yönelik politikasının, kilise mülkiyeti konusu kadar, gerçek anlamda çoğulcu bir toplumu oluşturmak adına saygıyı yeniden tesis etme konusunu da kapsaması gerekiyor.

Vergili, "Süryani halkının ve Hristiyan topluluklarının korunması ve refahı için hakikat, şeffaflık ve demokratik ilkeler doğrultusunda uzun vadeli bir programa ihtiyaç var" dedi.

NOT: Haberin orijinalinde Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Süryanilerin soykırıma uğradığı yazıyor. Bu kısım aslına sadık kalarak çevrilmemiştir. Batılı paradigmaya göre Türkler bahsi geçen dönemde adeta bir canavar gibi bütün azınlıklara (Ermeniler, Süryaniler, Pontuslular, Rumlar vs.) soykırım uygulamıştır. Doğru olmadığını, soykırıma uğradığı ve neredeyse tümüyle yok edildiği söylenen toplulukların yurtdışında (ve çevre ülkelerde) yaşayan milyonlarca ferdinin bulunmasından bildiğimiz bu anlatının tekrarlanması sebebiyle haberin bir kısmı aslına uygun çevrilmemiştir.

    KAYNAK

●►Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin: PATREON
●►Youtube 'Katıl': KATIL