HABERLER
Dini Haber
Açıklanamayanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Açıklanamayanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BÜYÜK GİZA PİRAMİDİ BİR ENERJİ MAKİNESİ OLABİLİR Mİ?

A, Büyük Giza Piramidi, Giza Piramidinin sırrı,Giza piramidi bir enerji bataryası mı?,Piramitlerin sırrı,En büyük piramitler, Açıklanamayanlar, Piramitlerin elektromanyetik enerjisi
Giza'nın Büyük Piramidi dünya üzerinde şimdiye kadar yapılmış en şaşırtıcı yapılardan biridir. Gizemli tekniklerle inşa edilen muazzam, heybetli, eski bir anıt olmanın yanı sıra Giza Yaylası'nda bulunan bu yapı yüzlerce yıllık arkeolojik çalışmalara rağmen tüm sırrını açıklamayı reddediyor.

Ana akım akademisyenler bu yapının Firavun Khufu tarafından yaptırıldığını ve MÖ 2560 civarında yaklaşık 10-25 yıllık bir dönem boyunca bir mezar olarak inşa edildiğini ileri sürmektedirler.

Ancak Büyük Piramide dair bu iddiayı kanıtlamak için harcanan büyük çabalara rağmen yıllar boyunca piramitin büyük bir mezar olduğunu gösteren tek bir arkeolojik kanıt ortaya çıkarılamamıştır.

Eğer piramit bir mezar görevi görmüyorsa, o zaman gerçek amacı neydi?
İşte Büyük Giza Piramidi'nin büyük bir Enerji Makinesi olabileceğine dair bazı nedenler var.

Bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamak için piramitin inşa edildiği malzemelere bir göz atmalıyız çünkü yapının inşa edildiği yapı malzemeleri benzersiz elektriksel özellikler içerir:

Yazarlar granit taşlarının bulunduğunu yazmışlardır. Piramitlerin geçiş yollarında kullanılan hafif bir radyoaktiftir ve taşın havayı elektriklendirmesine olanak veren bir özelliği vardır. Bir sebepten ötürü, piramidin yapıcıları Büyük Piramidin iç yüzeylerinde mükemmel bir elektrik iletkeni olduğu kanıtlanmış bir malzeme olan Dolomit'i kullanmışlardır. Buna ek olarak mükemmel bir elektrik izolatörü olan Tura Kireçtaşı Büyük Piramidin dış kısımlarını kapsar.


Bütün bunlara ek olarak Büyük Giza Piramidi bugün bulunduğu yere rastgele yerleştirilmemişti.  Piramit dünyadaki diğer birçok eski yapı gibi yeraltı enerjisinin güçlü bir kaynağında bulunmaktadır.  Giza platosundaki jeolojik yapı gezegenimizin yüksek miktarlarda elektromanyetik kuvvetlerini doğal olarak yoğunlaştırır. Yüzeyin altında tellürik denen doğal elektrik güçleri dolaşmakta ve ani akımlar oluşturmaktadır. Tellürik akımlar yeraltında veya denizde hareket eden bir tür elektrik akımıdır. Tellürik akımlar hem doğal nedenlerden hem de insan aktivitelerinden kaynaklanır ve ayrık akımlar iç içe geçerek karmaşık bir model oluşturur.

Bu fikri reddeden akademisyenlere rağmen eski Mısırlıların binlerce yıl önce elektrik kullandıklarına dair kanıtlar bulunmaktadır.  Büyük Piramidin koridorlarının ve odalarının içine baktığımızda piramidin kadim müteahhitlerinin piramidin iç kısmını aydınlatmak için meşaleler ya da ateş kullandıklarına dair hiçbir kanıt yoktur. Koridorlarda herhangi bir duman hasarı tespit edilememiştir.

Araştırmacının dev ampuller olarak yorumladıkları dev ampullerin varlığını gösteren farklı Mısır Tapınaklarında kabartmalar mevcuttur. Ayrıca Bağdat Pillerine bir göz atabilirsek binlerce yıl önceki bu cihazların aslında elektrik ürettiğini anlayacağız.

Daha önce de belirttiğim gibi, Piramidin bir mezar olduğunu ve bu düşüncenin Piramidin iç düzeniyle desteklendiğini gösteren tek bir kanıt yoktur. Büyük Giza Piramidi eski Mısır'da keşfedilen diğer tüm mezarlardan oldukça farklıdır.

Piramidin içi tasarım açısından soğuktur. İçinde hiç dekorasyon yoktur, farklı inşaat malzemeleri kullanılmıştır ve iç kısmında hiç bir mumya bulunamamıştır.

Son bilimsel araştırmalar Giza'nın Büyük Piramidinin elektromanyetik enerjiye odaklandığını ortaya koymuştur. Bu keşif Piramit hakkında bilinen her şeyi değiştirdi. Bu keşif Giza Piramidi'nin odalarında elektromanyetik enerjiye odaklandığını ve elektromanyetik enerjiyi yüzeyin altında yer alan alt kısmında yoğunlaştırdığını kanıtlayan Alman ve Rus araştırmacılardan oluşan bir ekip tarafından yapıldı. Araştırmacılar piramidin orantılı elektromanyetik dalgalarla veya diğer bir deyişle rezonant bir uzunlukla nasıl etkileşime gireceğini merak ettiler.

Sonuç olarak neden bir mezar elektromanyetik enerji üzerine odaklanmış olsun ki?

Benim görüşüme göre dünyayı geçmişte ziyaret eden uygarlıklar (Anunnakiler) tıpkı Enki'nin 14 tabletinde yazıldığı gibi piramitleri uzay gemilerine enerji kaynağı ve iniş-kalkış pisti olarak kullanmak için inşa etmiş olabilirler. Ortada bir gerçek var ise o da her yeni buluşun "dünya geçmişte farklı dünyalardan gelenler tarafından ziyaret edildi" bağırdığıdır. [Şahsi fikrim şudur ki; uzun süredir yaptığım onlarca araştırmaya, incelediğim arkeolojik bulgulara, farklı coğrafyadaki antik metinlere vs. baktığımda Anunnaki veya "Antik Astronot" teorisi hiçte masal gibi görünmüyor.]

Yazan & Çeviren & Derleyen: A.Kara

ANTİK ASTRONOT : KRAL PAKAL

K'inich Janaab Mart 603'de doğdu. Pakal 12 yaşında tahta yükseldi ve 80 yaşına kadar yaşadı. Annesi Sak K'uk Palenque'nin hükümdarıydı. Uygun bir mirasçı olmadığından kraliçeler vardı. Sak K'uk hükmetme haklarını oğluna transfer etti. Palenque'nin gücünü Maya devletlerinin batı kesimlerinde genişletti ve başkentinde Maya medeniyetinin en iyi sanat ve mimarisini üreten bir yapım programı başlattı.

Kral Pakal çoğu zaman bir uzay gemisinin içindeki bir adamın temsili olduğu iddia edilen lahitin levhası üzerinde bulunan gravür nedeniyle "Palenque astronotu" olarak anılmıştır.

Palenque'de ortaya çıkarılan maskenin güçlü hükümdar Pakal "El Grande"yi gösteren ilk kalıntı olduğuna inanılıyor.

1. K’inich Janaab Pakal yaygın olarak "Pacal" ya da "antik Palenque devletinin hükümdarı olan Büyük Pacal" şeklinde anılır. Onun adı klasik Maya Dili'nde Kalkan demektir.

Amerika tarihinin en uzun saltanatı sayılan 68 yıl boyunca hüküm sürdüğü bilinmektedir.

Pakal’ın mezarı antik astronot hipotezine sıkı sıkıya bağlıdır. Erich Von Daniken'in 1968 yılında en çok satan kitabı olan "Tanrının uçan arabaları"nda Pakal'ın lahitinin kapağını, Merkür Projesi sırasında uzay aracı içindeki astronotların tasvirleriyle karşılaştırmıştır.

A, Antik tarih, Kral Pakal, Antik astronot, K’inich Janaab Pakal,Maya kralı, Antik Maya medeniyeti, Antik uzaylılar, Uzaylıların varlığının izleri,Geçmişte uzaylı izleri, Açıklanamayanlar,

Pakal Lahiti'nin karşılaştırmasında V. Daniken şöyle yazmıştır:
"Bu çerçevenin merkezinde oturmuş, öne doğru eğilmiş bir adam var. Burnunda bir maske var, bazı kontrolleri idare etmek için iki elini kullanıyor ve sol ayağının topukları farklı ayarları yapmak için bir çeşit pedal üzerinde duruyor. Arka kısım ondan ayrıdır; karmaşık bir sandalyede oturuyor ve bu çerçevenin dışında egzozdan çıkar gibi küçük bir alev görüyorsun…"
Şimdi ise uzmanlar yeni bir keşif yaptılar.
Arkeologlar 1.K'inich Janaab Pakal'ı temsil ettiğine inanılan bir maskeyi ele geçirdiler. Maske, Chiapas (Meksika)'da, Palapque arkeolojik bölgesindeki El Palacio olarak bilinen antik yerdeki arkeolojik çalışmalar sırasında bulunmuştur. Uzmanlar maskeye ek olarak seramik figürler, oyulmuş kemikler ve çakmaktaşı gibi ayin nesneleri de bulduklarını bildiriyorlar.

Arkeolog Arnoldo Gonzalez "Bu bir tanrının temsili değil. Bazı görüntülere baktıktan sonra bunun Büyük Pakal olması mümkün görülüyor. Şu anda bu konuda oldukça eminiz" diyor.

"İşlem sırasında (maske) başının altında figürler, seramik parçaları, küçük tabaklar, balık kemikleri vardı ve bu da akuatiklerle olası bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor."

Dahası, Meksika’nın Ulusal Antropoloji ve Tarih Enstitüsü INAH'a göre arkeologlar ayrıca Casa C olarak adlandırılan yapıdaki kalıntıları da ortaya çıkardılar.

Kaynaklar:
Finley, Michael. "Von Daniken's Maya Astronaut". SHAW WEBSPACE. Archived from the original on April 12, 2008. Retrieved 18 October 2015.
Freidel, David A.; Schele, Linda; Parker, Joy (1993). Maya Cosmos: Three Thousand Years on the Shaman's Path. New York: William Morrow and Company. ISBN 9780688100810.
Martin, Simon; Nikolai Grube (2008). Chronicle of the Maya Kings and Queens: Deciphering the Dynasties of the Ancient Maya (2nd ed.). London and New York: Thames & Hudson. ISBN 9780500287262. OCLC 191753193.
Mathews, Peter. "WHO'S WHO IN THE CLASSIC MAYA WORLD". Foundation for the Advancement of Mesoamerican Studies, Inc. (FAMSI). Retrieved 18 October 2015.
Schele, Linda; Mathews, Peter (1998). The Code of Kings: The Language of Seven Sacred Maya Temples and Tombs. New York: Touchstone. ISBN 068480106X. Retrieved 17 October 2015.
Skidmore, Joel (2010). The Rulers of Palenque (PDF) (Fifth ed.). Mesoweb Publications. Retrieved 12 October 2015.
Stokstad, Marilyn (2008). Art History Fourth Edition. Upper Saddle River, New Jersey: Prentice Hall. ISBN 0-205-74422-2.
Stuart, David; Stuart, George (2008). Palenque: Eternal City of the Maya. Thames & Hudson. ISBN 9780500051566.
von Däniken, Erich (1969). Chariots of the Gods?: Unsolved Mysteries of the Past. Bantam Books. ISBN 0285502565.

Yazan & Çeviren: A.Kara

ANTİK UÇAN ARAÇ : PUŞPAKA VİMANA

Açıklanamayanlar, Hint mitolojisi, mitoloji,A,Antik uzaylılar,Uçan araç tasvirleri,Pushpaka Vimana,Hint mitolojisinde uçan araç,Mitolojide ufolar,Antik metinlerde ufo, Mahabharata destanı
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."

Hindu mitolojisi inanılmaz hikayeler, efsaneler, mitolojiler ve en önemlisi yazılı metinlerle doludur.
Önceki makalelerde yazar arkadaşlarımız ve ben Mahabharata'yı ve içinde tarif edilen sayısız güçlü silahı ele almıştık.

Antik Hindu tarihinde "Vedalar" olarak adlandırılan eski kutsal metinler 6000 yıl önce gezegenimizi ziyaret eden inanılmaz uçan gemilerden bahseder.

Bu makalede Vimana'ya daha özel olarak Hindu metinleri ve Sanskrit destanlarında anlatılan güçlü bir antik uçan araç olan antik Puşpaka Vimana'ya bir göz atacağız.

Kral Ravana'nın (Vimana'yı Lord Kubera'dan ele geçiren ve Rama'yı Kubera'ya iade eden) Puşpaka Vimana'sı vimana'nın en çok alıntı yapılan örneğidir.

Ayrıca Vimana'lardan Jain metinlerinde de (eski bir Hint dini olan Jainizm) bahsedilmektedir.

Eski Vimana'ya yapılan atıf antik Hindistan'ın iki büyük Sanskrit destanından biri olan Mahabharata'da bulunmaktadır:

“Rama'nın emrindeki muhteşem savaş arabası muazzam bir gürültü ile bir bulut dağına çıktı."
Başka bir pasaj:
"Bhima güneş gibi parıldayan ve bir fırtınanın gürültüsü gibi bir gürültü yapan Vimana'sıyla muazzam bir ışık huzmesi üzerinde uçtu."

Oxford Üniversitesi'nden Sanskrit Profesörü Monier Williams Antik Vimana'yı "Bir araç ya da tanrıların bir arabası, bazen ise kendiliğinden hareket eden ve bir koltuk ya da taht olarak hizmet eden bir hava aracı" olarak tanımlıyor. Diğer açıklamalar Vimana'yı bir ev ya da saray gibi gösterir ve bir türün yedi kat daha yüksek olduğu söylenir" (Aklıma İslamiyet'teki "7 kat gök" mevzusu geldi, İslamiyet ile Hinduizmin çok fazla ortak yanı var)


Modern dillerde Vimana genellikle uçak olarak tercüme edilir. Vimana'nın birçok tasvirinde bir tapınak kadar büyük olduğu iddia edilen bu güçlü makineler görülmektedir.

Eski Sanskrit Destanları'nda Vimana bir dizi farklı antik Tanrı tarafından kullanılan uçan savaş arabaları olarak geçer. Çeşitli Vedik tanrılarının bir yerden başka bir yere geçmek için bu uçan, çarklı arabaları kullandığı anlatılır.

Eski metinlerin bazı ayetleri farklı yazarlar tarafından "mekanik kuşlar" olarak yorumlanmıştır.
Örneğin Rigveda'da (antik bir Hint Vedik Sanskrit ilahileri koleksiyonu) aşağıdaki açıklamayı bulabilirsiniz:
"Karanlık iniş: Altın renkli kuşlar sulara içinden cennete kadar uçtular. Yine onlar emir ile koltuklarından alçalırlar ve tüm dünya onların şişmanlıkları ile nemlenir. On iki jant, tekerlek başlığı ve tek tekerlek..." [Ralph Thomas Hotchkin Griffith'in Rigveda ilahileri]
Vedik iliminde ve Sanskrit dilinde ünlü bir bilgin olan Swami Dayananda Sarasvati'ye göre eski Vimana güçlü bir uzay aracıydı:
"Ateş ve su kullanarak hızlı bir şekilde uzaya gidiyor… 12 sütunlar, bir tekerlek, üç makine, 300 pivot ve 60 alet içeriyor"

PUŞPAKA VİMANA
Puşpaka Vimana genellikle mitolojik bir uçan saray veya savaş arabası olarak tanımlanır.

Ramayana'da, Puşpaka Vimana'nın sıra dışı bir tanımını buluyoruz:
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."
Puşpaka Vimana mevcut Hindu metinlerinde adı geçen ilk uçan vimana olarak göze çarpar. Güçlü Puşpaka Vimana'nın yaratılışın tanrısı Brahma için Vişvakarma tarafından inşa edildiğine inanılır. Vimana daha sonra Brahma tarafından servet tanrısı Kubera'ya verilir. Sonunda Puşpaka Vimana Lanka ile birlikte üvey erkek kardeşi Ravana tarafından çalınır.

Yazan & Çeviren : A.Kara

AGARTHA VE SHAMBHALA

N.Kara, Açıklanamayanlar, Agartha ve Shambhala,Agartha ve Şambala,Yer altındaki gizemli dünya,mitoloji,Kayıp dünya teorisi,Amiral Byrd,Amiral Byrd'ın günlüğü,Kayıp dünya ve Hitler
AGARTHA: YER ALTINDAKİ GİZEMLİ DÜNYANIN SIRLARI
Agartha tarih boyunca önemli bir yere sahip olmuş Kayıp Dünya veya İç Dünya teorisi ; yer kabuğunun altında başka dünyaların da var olduğunu ,oraya gidilebilecek yolun kutup noktalarındaki delikler ve yer altındaki tüneller aracılığı ile girileceğini iddia ederler. Size bu tuhaf efsanenin tarihini ve teorinin gizemli noktalarını aktaracağım. Bu efsane Eski Mısır'dan Budizm'e,Hitler’e ve oradan da uzaylılara kadar uzanıyor.

Bende uzun yıllardır bu efsaneyi çok merak etmişimdir. O yüzden şimdiden söylememde fayda var yazım hayli uzun olacak. Ama emin olun bu efsane size çok ilginç gelecek.

AGARTHA VE SHAMBHALA (ŞAMBALA)
Gizemli ve Kayıp Dünya'nın teorisini anlamak için önce Agartha ve Şambala'yı kısaca anlatalım. Efsaneye göre ; çok eski zamanlarda Himalaya Dağları'nın altında yer alan sonsuz mağaralar ülkesi bulunmaktaydı. Buraya uzaysal kökenli üstün bir ırk yerleşti.Bu uzaylı ırkın insanları bir süre sonra ikiye ayrıldılar. Bu iki bölüm Agartha ve Şambala'dır. Yani Agartha sağ el (iyilik,dürüstlük yolu) Şambala sol el (karanlık yol ) 'dur. Şambala dünyayı ele geçirmek istese de , Agartha  dünya toplumlarından uzak kalmayı tercih etmiştir. Ayrıca bu efsaneyi Budizm de kabul etmiştir.

MİTOLOJİDE KAYIP DÜNYA
Agartha Kayıp Dünya ! Hyperborea olarak geçen bu ülke Kuzey Trakya’da bulunan hayali bir bölgededir.  Antik Yunan mitolojisinde bu şekilde geçmektedir. Bu ülkede her şey mükemmeldir. Hiç akşam olmamakta ve  günde 24 saat güneş parlamaktadır. Onlara göre Dünya’nın içinde bulunan bir Güneş’tir. Bu Güneş bizim Dünyamızdaki Güneş’imiz değil. Ayrıca İç Dünya’ya Mısır, Tibet, Yucatan, Bermuda Üçgeni, Rusya ve Afrika’dan girişler vardır.
Budistler de Agartha'nın ilk kez kolonileştiğini şöyle anlatmaktadır. Onlara göre binlerce yıl önce kutsal bir adam kabilelerini yerin altında kaybettiğinde Agartha kolonileşti. Budistler yeraltı krallığının nüfusunun milyonlarca olduğuna inanır. Ve krallıktaki insanların Dünya’nın yüzeyinde bulunan bilimlerden çok daha üstün bir bilime sahip olduğunu iddia ederler. Bu bilimsel iddiaya örnek olarak yeraltı tünellerinde muazzam hızlarla ilerleyen arabalar da vardır.

Diğer uygarlıklarda Navajo efsaneleri yazıları şöyle geçmektedir:
Eskimo ,Mısır ve Çin yazılarında onların atalarının Dünya’nın içindeki cennet topraklardan geldiği söylenir. Kuzeyde bulunan büyük bir açıklıktan ve Dünya kabuğunun altında yaşamakta olan insan ırkından bahsederler.

Pueblo Yerlilerinin mitolojik hikayelerinde kendi tanrılarının kaynağının da iç dünyadan geldiğini söylenmektedir. Ayrıca hikayeye göre İç Dünya Kuzey'deki bir delik ile yeryüzünde bulunan insanlara bağlanmaktadır.

Yerli Amerikalı halklar arasında olağanüstü güçleri olan bu kadim insanların büyük bir tufan tarafından büyük mağaralardan dışarı sürüldüğü de anlatılmaktadır. Ayrıca bu efsaneler insanın atalarının Dünya'nın altından geldiğini öğretir. Daha sonra yüzeye çıktıklarında ise , kendi tapınaklarını aramadan önce büyük bilgilerini insan ırkına aktardıkları söylenir.

Tolteklerin ve Azteklerin büyük lideri olan kadim Quetzalcoatl efsanelerinde, onun sekiz gün boyunca bir uçan dairede gözden kaybolduğu ve yeraltı dünyasını ziyaret ettiği anlatılır.
İslâm’da da Kehf olarak geçen inanç (yeraltı mağaralar şebekesi)olarak geçmektedir. Ayrıca Kuran-ı Kerim’de geçen Ye’cüc-Me’cüc, Tevrat ve İncil’de Gog, insana benzeyen yeraltı ırklarıdır. Bir örnek verilecek olursa özellikle bu üstün ırkın Himalaya dağları altındaki geniş, çok büyük mağara-galerilerde yaşadıklarına inanılır.


DELİKLER VE TÜNELLER
Onlara göre yeraltı ülkesinin giriş yolu Kuzey ve Güney Kutbu'ndaki büyük deliklerdir (bunlar uydu fotağrafları ile kanıtlanmıştır). Dünyanın birçok noktasına bu tünel ve deliklerle varılabileceğini söylerlerler. Tibet’in başkenti Lhasa’nın İç Dünya’ya bir tünel ile bağlandığı ve Giza’daki Büyük Piramit’in tabanındaki gizli odaları Agartha’ya bağladığına inanılır. Tibetdeki tünelin sırrını saklamak için yemin eden Lamalar ya da Tapınak Şövalyeleri tarafından korunduğu söylenir. Ülkemizde de Nevşehir, Niğde, Göreme gibi bölgelerdeki mağaralar ve tüneller ağının bu teoriyi desteklediği düşünülmektedir.

EFSANENİN TEK TANIĞI AMİRAL BYRD
1947 yılında yaptığı Kuzey Kutbu seyahatinde burayı gördüğünü iddia eden Amiral Richard Byrd oldu.Binlerce yıllık Kayıp Dünya teorisini doğrulayan tek isimdi. Yaşadıklarını da günlüğüne detaylı bir şekilde kaydetti.

Amiral Byrd bir telsizci ile birlikte 19 Şubat 1947 günü Kuzey Kutbu’na bir uçuş yapmak istedi ve görev aldı. Karlı bir hava içinde süzülürken uçağıyla 7000 metre yüksekliğe çıktığında her şey yolundaydı. Ancak karşılaştığı bir türbülans sonucunda 1000 metreye kadar inmeye karar verdi. Uçağıyla indiği o yerin hemen altında dümdüz uzanan bir buz alanı gördü. Amiral inanılmaz bir manzara ile karşılaşmıştı. Kar yağıyordu ve gökyüzü kırmızıdan mora kadar tüm renklere bürünmüştü. Ardından kısa bir uçuştan sonra dağlık bir bölgeye geldi. Yarım saat kadar sıra dağlar üzerinde uçtu. Byrd uçağıyla 8900 metreye çıkmıştı. Ancak bu dağları tanımlayamıyordu, haritada yer almamışlardı. Sonra birden dağların arasında ve tam ortada akan bir nehir gördü. Tuhaf olan bi şey vardı. Normalde buz ve kar olması gerekirken o yerde yeşil ormanlar vardı.

Amiral Byrd hemen oraya inmeye karar verdi. 4000 metreye kadar indiğinde altında tamamen yemyeşil bir alan vardı. Güneşi göremiyordu çünkü ışık çok farklıydı. Biraz daha aşağıya indiğinde ise, garip hayvanlar gördü. İlk baktığında gördüğü şeyin fil olduğunu düşündü. Ama daha da yaklaşıp hayvanlara baktığında bunların birer mamut olduğunu fark etti. Ardından Amiral bu gördüklerini üsle paylaşmak istedi ama olmadı... Çünkü artık telsiz bağlantısı kuramıyordu.

Bulunduğu yerde sıcaklık 23 dereceydi. Amiral uçakla yol almaya karar verdi. Daha ileride yer alan kent benzeri bir yer olduğunu farketti. Uçak hafifledi, tüy gibi dalgalanarak uçuyordu. Uçak adeta bilinmeyen bir güç tarafından kontrol altına alınmıştı. Bu ağır uçuş sırasında Amiral karşıdan kendisine doğru yaklaşmakta olan bir başka uçan cismi gördü. Bu disk biçiminde parlak bir nesneydi. Ve uçan cismin üzerinde bir gamalı haç işareti vardı.

Amiral bir süre sonra Alman ya da İsveç aksanıyla konuşan birinin telsizden kendisine hitap eden sesini duydu. Bu ingilizce konuşan biriydi.“Bölgemize hoş geldiniz Amiral. Sizi 7 dakika içinde indireceğiz. Güvendesiniz rahat olun.” Ardından uçağın motorları durdu ve sanki garip bir gücün etkisi altındaymış gibi uçak kendi çevresinde dönüyordu. Amiral inişe geçmişti ama o an kendisini görünmeyen dev bir asansörün içindeymiş gibi hissetti. Uçak şiddetle titremeye başladı ve kısa bir süre sonra hafifçe yere temas etti. Amiral büyük bir heyecan içindeydi. Bulunduğu yer gereğinden fazla huzurluydu. Ardından kendisini karşılamaya gelen çok uzun boylu ve  sarışın insanları gördü. Uzakta büyük parlak binaların olduğu bir kent vardı. Amiral ve yanındaki mürettebat, bu garip yerin ev sahipleri tarafından son derece kibar ve dostça tavırlarla karşılandılar.

Amiral, mürettebatı ve Agarthalılar şehre girmek için önce tekerlekleri olmayan düz bir platforma çıktılar ve hızla parlak şehre doğru hareket ettiler. Sanki binalar kristalden yapılmış gibiydi. Amiral gördüklerini hayretle izliyor 'Ancak bunlar öncü mimari eserler ya da bilim kurgu filmlerinde olabilir' diyordu. Amiral Byrd kendilerine ikram edilen içecekleri içtikten sonra iki hostes tarafından başka bir yere götürüldüler . Burası upuzun bir koridordu. Koridor çok aydınlıktı çünkü duvarların içinden gelen gül kurusu rengine benzer ışık her yeri eşit derecede aydınlatıyordu. Sonra bir kapının önünde durdular. Bu kapının üzerinde anlayamadığı derece karmaşık yazılar vardı ve ardından kapı sessizce açıldı. Yanında bulunan hosteslerden biri Amiral’e endişelenmemesi gerektiğini O'nu Üstad’ın huzuruna çıkaracağını söyledi.


AMİRALİN GÜNLÜĞÜNDEN ÜSTADLA KONUŞMASI
Konuşma şöyle geçiyor :
''İçeri giriyorum, çarpıcı renkler görüyorum, oda büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var, gördüklerimi anlatamıyorum, bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi ama çok daha ötesinde, huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor, melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; ''Yerimize hoş geldiniz Amiral''

''O, bir erkek, yüzünde çok uzun yılların izleri var, uzun bir masada oturuyor sonra kalkıp, bana oturmam için gösteriyor. Oturuyoruz, bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; ''Sizin buraya girmenize izin verdik çünkü siz dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz.'' Dünyanın yüzeyi mi? diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor ve; ''Evet, şu anda İç Dünya´nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım, güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi Amiral, sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya´da Hiroshima ve Nagasaki´de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık, biz bunlara 'Flugelrad' diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı Amiral ama biz devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz Amiral.''

''Sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum. Üstad delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor;''Irkınız şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. Aranızda ellerindeki gücü bırakmaktansa, dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var'' Başımı sallıyorum ve devam ediyor; ''1945'de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık ama düşmanca davranıldı, Flugelrad´larımıza ateş açılıp, düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta, kara bir öfke ve şiddet yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok, biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor, tüm insan canlılar derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz burada her geçen saat durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı?''Hayır, bu eskiden de oldu, karanlık çağlar geldi ama beş yüz yıl önce sona erdi, diyorum. Üstad devam ediyor; ''Evet, oğlum. Karanlık çağlar asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor, karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek ama inanıyorum ki ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar ama buna daha zaman var, fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak, kayıp efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz, belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu bir gün öğreneceksiniz, ancak bundan sonra ırkınız tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek. Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin''

Döndükten sonra Pentagon’daki bir toplantıda bildiklerini anlatan Amiral'e yetkililer 'Bildiklerini kimseye anlatma ve sakla' diye bildirimde bulundular. Tabi yetkililer tarafından söyledikleri de kayda alınmıştı.

KAYIP DÜNYA TEORİSİNİN GELİŞİMİ VE HİTLER
1818’de Ohio’da bulunan Eski piyade yüzbaşısı Cleves Symnes ‘den yüzlerce önemli insana bir mektup gitti.
“Bütün dünyaya: Yeryüzünün içi boş ve yaşanılır durumda olduğunu beyan ediyorum. İçice konulmuş bir çok katı küreden meydana gelip kutuplarda bir girişi vardır. Bu söylediklerimin gerçek olduğunu ispat etmeye hazırım. Dünya bana yardım ederse yeryüzünün içini keşfedeceğim.”

Cleves Symnes‘e göre beş ayrı dünya vardı. Yani dünya iç içe geçmiş beş küreden meydana geliyordu. Cleves bu dünyalarda yaşayan insanların iç dünyadan dış dünyaya çıkabilmek için ; tünelleri kullanarak diğer katlara geçtiklerini hem de kutuplarda yer alan çıkış kapılarını kullandıklarını söylemiştir. Belki de tüm yaşamını bu teoriyi kanıtlamaya adayan Symnes’in yaptığı bu keşfi kimsenin dikkatini çekmeyi başaramadı.

1870 yılında aynı teoriden yola çıkarak bir örgüt kuran kişi yine bir Amerikalı olan Cyrus Read Teed ‘di. Teed bir süre sonra bir dergi yayımlamaya karar verdi. Sonrasında ise çevresinde kendisine inanan binlerce kişi toplamayı başardı. Bu yeraltı dünyası görüşü aradan geçen zamandan sonra sadece gizemciler ve gizli örgütler değil, politikacılar tarafından da benimsendi. Bunların başında gelen isimlerden biri de Adolf Hitler’di.

Bilindiği gibi o dönemlerde Almanların dünya dışından gelen beyaz tenli, mavi gözlü ve sarışın olan üstün bir ırktan geldiğine inanılıyordu. Binlerce yıldır tüm dünyada Kayıp Dünya’yı anlatmak için kullanılan evrensel bir sembol olan gamalı Haç (Svastika) Nazi Partisi’nin de sembolüydü. Birçok Nazi subayının Agartha’nın girişini bulmak üzere Tibet’i ziyaret ettiği de biliniyor ve bu da Hitler döneminde olmuştu. Burdan yola çıkarsak Amiral Byrd’in Nazi Almanyası devri sona erdikten sadece iki yıl sonra yaşadığı bu tecrübe manidar ve çelişkili görünüyor.


Günümüzde de hala yeraltı ülkelerine ulaşmak için yapılan çalışmalardevam etmektedir. New York Central Park’ın altında ve Afganistan’da da yeni karmaşık tüneller bulunduğu söyleniyor. Mısır’da piramitlerin altındaki tünellerin uzun süredir araştırıldığı da bilinmektedir.

Dünyada bu konuyla ilgili yapılan araştırmalar devam etmekte olup verilen örnekler de ilginçtir. Örneğin bir araştırma sonucunda coğrafik deneylerde 10 km derinliğe inildiğinde Dünya’da sıcaklığın artması gerekirken, aniden ısının düştüğü gözlemlenmiş. Bir diğer örnek ise ; 7 km’den fazla derinde bulunan fosillerde mikro organizmalara rastlanmıştır. İlginç olan bugüne kadar Dünya’mızın yapısı ile ilgili ortaya atılmış olan bütün teorilere ters düştüğüdür. O halde şunu diyebilir miyiz ? Dünya’nın içindeki ısının kaynağı ya başka bir şey, ya da içi sanıldığı gibi çok sıcak değil.

Kolombiya Üniversitesinde çalışan iki sismog Paul G. Richards ve Xiao- dong Song . Onların tespitlerine göre, dünyanın içi, gezegenin geri kalan kısmından daha hızlı hareket ediyor. Araştırmalarına göre, dünyanın içindeki katı çekirdek dıştaki sıvı dış kabuğun içinde dönebiliyor. Onlara göre iki seçenek çıkmıştı ortaya. Dünya’nın çekirdeği daha hızlı hareket edebiliyorsa ya onu çevreleyen kütle ona basınç uygulayamıyor ya da yer çekim gücü ile ortada bağımsız bir şekilde salınabiliyordu. Yani bu çekirdeğin İç Dünya teorisine göre, İç Güneş olabileceği düşünülüyor.
Ayrıca bugüne kadar geçerli olan bir teori de yıkılmıştır. Bu teori dünyanın kabuğunun 60 km. kalınlığında ve altında sıvı kaya tabakasının mevcut olduğu ileri sürülen teoridir.  Bir deprem analizi sırasında 400 km. derinlikte dünyanın kabuğunu oluşturan sert kaya tabakalarına rastlayan California’lı ve Illinois’li Jeofizikçiler de olmuştur.

Yazar Görüşü: Kayıp Dünya ‘nın zamanla daha da gizemini arttıracağı kesin. Var ya da yok olduğu bilinmez ama ortaya çıkan bilgi ve belgelerin,bilimsel araştırmaların yapılması ortada birşeyler olabileceği fikrini baskın hale getiriyor. Ama yine de bana göremediğim şeyler çok da gerçekçi gelmiyor . Bizim dışımızda göremediğimiz veya görmenin güç olduğu bir dünya veya canlılar olma ihtimali de bir o kadar yüksek. Ayrıca efsanede çoğu yerde uçan daire gibi cisimlerin geçmesi de uzaylıların var olduğu fikrini bir kez daha kanıtlıyor. Amiral’in yerinde olmak isterdim :)

Yazan & Derleyen: N.Kara

HEZEKİEL KİTABINDAKİ UÇAN ARAÇLAR

Hazırlayan: A.Kara
Açıklanamayanlar, A, Hezeikel'in kitabı, Hezekiel'in gördükleri, Hezekiel ve ufo, Hezekiel'in gördüğü uçan araçlar, din, Hezekiel'in görüşleri, Hezekiel ne gördü?, Ufolar, hristiyanlık,

KONUYA GİRMEDEN ÖNCE BAZI KISA BİLGİLER:
HEZEKİEL KİTABI
Hezekiel Kitabı Tanah'taki son peygamberlerin 3.kitabıdır ve Yeremya ile Yeşaya'dan sonra gelir.
Sıralama Hristiyanlık'taki Eski Ahit'ten biraz farklıdır ve 12 küçük peygamber kitabından önce gelir. Kitap adını M.Ö. 6.yy'da yaşamış bir rahip ve peygamber olan Hezekiel'den almıştır.

HEZEKİEL KİMDİR?
Hezekiel M.Ö. 623 yılında ruhban sınıfından bir ailede dünyaya geldi ve o dönem reformcu kral Yoşiya iktidardaydı. Yehuda daha önceleri Asurluların uydu ülkesiydi fakat MÖ. 623'te Asurluların düşüşe geçmesiyle birlikte Yoşiya milli bir tanrı olan Yehova'ya sadakatin üzerinde yoğunlaştığı dini reformlar getirdi ve tekrar bağımsızlığını ilan etti.
MÖ 609'da Yoşiya öldürüldüğünde Yehuda bölgenin yeni süper gücü olan Babillilerin uydusu oldu. Fakat bir süre sonra MÖ 597'de aralarında Hezekiel'in de bulunduğu bir grup Yehudalı Babillilere karşı yaptıkları bir ayaklanma sonucunda sürgüne gönderildi. Hezekiel hayatının geri kalanını Mezopotamya'da geçirdi.
MÖ. 586'da Babillilere karşı 2. bir ayaklanma gerçekleştirildi ve bu ayaklanma sırasında şehir ve tapınak yerle bir oldu. Bu ayaklanma da başarısız olunca kraliyet ailesi ve rahiplerden oluşan Kudüs'teki elit tabakanın geriye kalanları da Babil'e sürüldü. Kitapta verilen tarihlerden anlaşıldığına göre, Hezekiel sürgüne gönderildiğinde 25, ilk vahiy geldiğinde 30 ve MÖ 571'de son görümü sırasında 52 yaşındaydı.

"Baktığımda kuzeyden gelen bir kasırga gördüm, ateşler içinde etrafta ileri geri giden, ışıl ışıl parıldayan büyük bir bulut vardı. Ateşin ortasında kehribar gibi bir ışıltı vardı ve içinde dört canlı yaratık vardı. Ve onlar insan gibi görünüyorlardı…"

Antik uçan makinelerin en büyüleyici bahislerinden biri, beklenmedik bir yerde, İncil'de bulunabilir.
İncil'de birçok kişinin uçan makinelerin tariflerine inandığı ayrıntılara ek olarak, binlerce yıl önce dünya üzerinde var olan "yanlış yorumlanmış teknoloji" hakkında birkaç garip ayrıntı bulunuyor.

Hezekiel Kitabı'nda, sözde peygamber "uçan 2 tekerlekli araç" tan bahsediyor ve Melekler'den güçlü olan başka bir şey yoktu" diye tanımlıyor.

Antik astronot teoricileri (antik çağda başka dünyalardan gezegenimize gelenler), bu referansın eski uçan makinelerin açık kanıtı olduğunu varsayar.

Öte yandan, şüpheciler ve Mukaddes Kitapçılar, Hezekiel'in Kitabının kelimenin tam anlamıyla uçan makineleri açıklamadığını, ancak Hezekiel'in karşı karşıya olduğu İsrail'in güçlü düşmanlarını sembolize ettiğini öne sürüyor.

Ancak uçan araç tasvirleri, dünyadaki bir dizi başka kültürde de bulunabilir: Örneğin Antik Hindu kültüründe.

Bu bir takım soruları gündeme getiriyor: Hezekiel kitabının mitolojik düşmanları tarif etmesi mümkün mü?

Ya da bazı yazarların dediği gibi, Hezekiel Kitabı eski dünya dışı uzaylı ziyaretinin nihai kanıtını mı sunmaktadır? Binlerce yıl önce uçan makinelerin var olduğunun bir kanıtı mı?

Hezekiel, M.Ö. 6. yüzyılda dikkate alınmış, Kudüs'ün yıkılışı, İsrail topraklarının tahribi ve Millennial Tapınak vizyonları veya Üçüncü Tapınak olarak adlandırdığı kehanetleri ortaya çıkaran Hezekiel Kitabı'nın yazarı olarak kabul edilmektedir. Hezekiel, hem Hezekiel Kitabında hem de İbranice İncil'de kahramanlar arasında yer aldığı gibi ayrıca Yahudilikte ve diğer İbranice İncil Metinlerinde de bir kahramanıdır.
Tarih, Hezekiel'in İsrail'in ilk esaretinde Babil'e geldiğini ve çok sayıda eski metinlerde büyük bir Peygamber olarak bahsedildiğini ileri sürer.

Hezekiel ismi "Tanrıyı güçlendirmek" anlamına gelir.

Hezekiel kitabının en önemli parçalarından biri ve kitabın yazılmasının dikkate alınmasının temel nedenlerinden biri de Hezekiel Kitabının ilk kişide yazıldığı gerçeğidir. Bunu gördüm, Bunu gözlemledim, Ben oraya gittim, şeklinde yazılmıştır.

Bu kitap, üçüncü şahıslaa yazılan diğer birçok Kutsal Kitap metinlerinin aksine olayları (veya kurguları) ilk kişi tarafından gözlemlenir şekilde bahsediyor.

Hezekiel'in Kitabının en önemli parçalarından biri, Hezekiel'in cennetten kendisine doğru gelen “çarklı, 2 tekerlekli araca” şahit olduğunu söylediği kısımdır. Bu tekerlekli aracın içinde “insan benzeri” varlıklar vardı.

Hezekiel Kitabı, ilahi enerjiyle, göksel enerjiyle güçlendirilmiş olmasına rağmen, açık bir itme aracı olmaksızın, uçan bir araca atıfta bulunur. Hareketli bir enerji. Sesi olan bir enerji. Bu açıklamalar birçok kişi tarafından teknoloji olarak yorumlanmaktadır. Modern teknoloji, ama geçmişte insanlar tarafından yanlış yorumlanmış modern bir teknolojiydi.

Hezekiel kitabını okuduğunuzda, özellikle ateş vagonunun söz konusu olduğu yerde, modern bir uzay aracının iniş veya kalkışına olan benzerliğini göreceksiniz. Bir rüzgar fırtınası, ışıklandırma, etrafı saran bulutlar, ışıklarla tüm bunlar eşliğinde 2.000 yıl önce yaşayan biri için muhteşem bir manzara var.

Dahası, Hezekiel bile, gökten gelen, parlayan bu aracın metalden yapılmış gibi göründüğünü söyleyerek bileşimini anlatıyor.

Açıklanamayanlar, A, Hezeikel'in kitabı, Hezekiel'in gördükleri, Hezekiel ve ufo, Hezekiel'in gördüğü uçan araçlar, din, Hezekiel'in görüşleri, Hezekiel ne gördü?, Ufolar, hristiyanlık,

Hezekiel şöyle yazıyor:
1) Otuzuncu yılda, dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrıdan gelen görümler gördüm.
2) Kral Yehoyakinin sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü,
3) Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiele seslendi. RABbin eli orada onun üzerindeydi. (Hezekielin yaşının otuz olduğu sanılıyor.)
4) Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
5) En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
6) Her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
7) Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.
8) Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.
9) Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
10) Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
11) Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.
12) Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.
13) Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu.
14) Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.

Hezekiel tanık olduğu şeyin gökyüzünden geldiğini anlatmak için elinden gelenin en iyisini yapmasına rağmen, İncil sanatında tasvir edilen bahislerin çoğu, Hezekiel’in Uçan Gemisi'nin önemli detaylarını dışarıda bırakıyor; Ateş, Yıldırım ve çok yönlü tekerlekler.

Dahası, Hezekiel Kitabı'nda gizemli, güçlü uçan cihaza ait kristal netliğinde bir açıklama buluyoruz:
15) Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm.
16) Çarkların görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
17) Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu.
18) Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.
19) Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki çarklar da hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.
20) Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
21) Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu çarklardaydı.
22) Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
23) Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı.
24) Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı.
25) Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu.
26) Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.
27) Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı.
28) Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB'bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. 

Gördüğünüz gibi, Hezekiel kitabında, gökten aşağıya doğru gelen, o döneme göre büyüleyici bir şey anlatıyor ve bu şey dünyayı titretiyor.

Bu, daha önce görmüş olduğu şeyden farklı bir şeydi. Güçlüydü, parlıyordu. Oradan insanlara benzeyen ama tamamen farklı olan varlıklar gelmişti.

Blumrich, ay projesinde çalışan en üst düzey bir NASA bilim adamıydı ve bir roket mühendisiydi. 1970'lerde Joseph Blumrich Hezekiel'in gökyüzünden gelen bir uzay gemisine şahit olduğu fikrini çürütmek isteyerek Hezekiel tarafından yazılmış olan Hezekiel Kitabı'nın ilk bölümünde yazılanları görmeye karar verdi.

Şüpheciliğine rağmen ve sıkıcı bir araştırma ve okumadan sonra, Blumirch sonunda Hezekiel'in görgü tanığı raporunda anlattığı şeyin gerçekten bir uzay aracı olduğu sonucuna vardı ve bu sonuç Blumrich'in Hezekiel'in Uzay Gemileri adlı kitabını yazmasına yol açtı.

Kutsal olduğuna inanılan kitapların insan ürünü olduğuna inanan biri olarak, şahsi görüşüm şudur; Bu kitapları yazanların duydukları, bildikleri efsaneleri ve şiirleri kitaplara yazıp ekledikleri gibi, gerçekten şahit oldukları olaylardan bazılarını da yazmış olmaları da bir ihtimaldir.

Kitapta yazdığına göre eğer o gerçekten bir şeye şahit olduysa bu şey tam olarak neydi? İnsanlara benzeyen varlıkların kullandığı uçan metal araçlara gerçekten tanık olmuş olabilir mi? Dünya dışı varlıkların fiziksel kanıtlarına şahit olduğu öne sürülebilir mi?  Bu da diğer birçok konu gibi gizemini korumaya ve koca bir soru işareti olarak kalmaya devam edecek...

Kaynaklar:
Book of Ezekiel (Hezekiel Kitabı)  |  [Joel F. Drinkard Jr, Ezekiel, in Watson E. Mills and Richard F. Wilson (eds), "The Prophets" (Mercer University Press, 1995) pp.160-161]

İNCİL, HANOK VE HZ. İLYAS, UÇAN MAKİNELER

Yazan: A.Kara
hristiyanlık, Açıklanamayanlar, din, Kutsal kitapta uzaylılar, İncil'de Hz.İlyas'ın kaçırılması, Hz İlyas kaçırıldı mı?, İncil UFO ziyaretlerini mi anlatıyor?, İncil'de uzaylılar, İncil'de dünya dışı yaşam, A,

İNCİL İDRİS'İN (ENOCH/HANOK) VE İLYAS PEYGAMBERİN CENNETE GİDİŞİNDE UÇAN MAKİNELERDEN Mİ BAHSEDİYOR?

Binlerce yıl önce yazılmış metinleri okurken ve onları uçan savaş arabaları, ateş, duman ve gizemli varlıklardan söz ederken bulunca, eski insanların dış dünya ile ilgili bir şeyler yaşayıp yaşamadıklarını bilmek zor oluyor ve insanı düşünmeye itiyor.

Bizler gibi İncil'in insan ürünü olduğuna ve yabancı ziyaretçilere dair kanıtlar olduğuna ikna olan yazarlar, tarihin kısmen aktarıldığını ve eski metinlerin önemli kısımlarının tamamen atlandığını ileri sürerler.

Bu yazıda, hayatları boyunca dünya dışı varlıklar ile temasa geçmiş görünen üç önemli İncil karakterine bir göz atacağız.

Dinsel metinlere bakıldığında bunlardan ikisinin cennete gittikleri ve asla Dünya'ya geri dönmedikleri yazmaktadır.

Üçüncüsü olan Hezekiel'in ise, dünya'ya binlerce yıl önce gelen 'uzay gemilerinin' varlığına inandığı ve olaya şahit olduğu görülür:

"4) Baktım, kuzeyden gelen bir fırtına gördüm. Parıldayan şimşek ve muazzam bir ışıkla çevrili muazzam bir bulut (daha önce rönesans döneminde çizilmiş dünya dışı yaşam formlarını işaret eden tablolarla ilgili araştırma paylaşmıştım, anlatım o çizimlerdekilere de uyuyor gibi görünüyor. İncelemek ve okumak için tıklayınız). Ateşin merkezi parlayan metal gibi görünüyordu,
5) ve bu ateş dört yaşayan yaratık gibi görünüyordu. Görünüşte onların formu insandı…"

DÜNYA DIŞI ZİYARETÇİLER? KAÇIRILMA?

Piskopos Hanok yani İdris'in (Yaratılış: 5,18: 24) ve İlyas peygamberin (Krallar: 2 2:13) göklere çekildiği söylenir.
İlyas peygamberin “ateş arabası” tarafından kaçırıldığına dair yazılı kanıtlar buluyoruz.

Bu inanılmaz tarihsel açıklamaları okuduğumuzda, çok az cevapla ve sayısız soruyla karşılaşıyoruz.

Hanok ve İlyas nereye gitti? Neden gizemli bir şekilde ve iz bırakmadan ortadan kayboldular? Hezekiel tam olarak ne gördü ve neyi tarif etti?

İncil, antik zamanlardaki dünya dışı yaşam formlarının teması'nın varlığına kanıt olan onlarca delile bir yenisi olarak eklenebilir mi?

Hanok'a ve Yaratılış 5: 18: 24'te bahsedilen gizemli kayboluşa bir bakalım.
Tıpkı Tevrat ve Kur'an gibi insan ürünü olan ve dönem insanlarının duyduğu efsaneleri, gezip görürken, ticaret yaparken diğer kültürlerden öğrendiklerini, gördüğü bazı olayları yazdıklarına inandığım İncil’e geri dönelim ve neler yazdığına bakalım.

TANRI HANOK'U (ENOCH) YANINA ALIR
[Yaratılış 5:18-24]
  • 18) Jared (Yered) 162 yaşındayken, Hanok'un babası oldu.
  • 19) ve Enoch'un babası olduktan sonra, Jared 800 yıl yaşadı ve başka oğulları ve kızları vardı.
  • 20) Böylece Jared toplam 962 yıl yaşadı ve sonra öldü.
  • 21) Enoch 65 yaşına geldiğinde, Methuselah'ın babası oldu.
  • 22) Methuselah'ın babası olduktan sonra, Hanok, Tanrı ile 300 yıl yaşadı ve başka oğulları ve kızları vardı.
  • 23) Hanok toplamda 365 yıl yaşadı.
  • 24) Hanok, Tanrı yolunda sadakatle yürüdü ve sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu yanına almıştı (uzağa).
Yaratılış 5: 24, Tanrı'nın Hanok'u aldığından açıkça bahsedildiği için çok önemlidir. Hanok'un öldüğünden bahsetmez. Bir şekilde kaçırıldığını söylüyor gibidir.

Bu aslında önemlidir çünkü Adem'in 930 yıl yaşamış olduğunu ve öldüğünü Yaratılış 5:3-23'te görebiliyoruz. Adem’in oğlu Seth ise 912 yıl yaşıyor ve ölüyor. Seth'in oğlu olan Enoş'un (Enoch-Hanok yani İdris ile karıştırmayın) 905 yıl yaşadığı ve öldüğü sanılıyor. İdris'e gelene kadar, (Yaratılış 5:24) Adem’in soyundan gelenlerin son derece uzun ömürlü yaşamlarının ardından öldüğü anlatılır. Ancak Yaratılış 5:3-23'e bakıldığında İdris'in (Hanok) ölümünden bahsetmediği Tanrı tarafından alındığı söylenir: “Hanok, Tanrı'ya sadakatle yürüdü; sonra ortadan kayboldu, çünkü Tanrı onu uzağa almıştı."

Eğer 2 Krallar 2:13'e bakarsak, başka bir inanılmaz hikaye bulabiliriz.
Yine geçmişte yazılanları görmek için İncil'e geri dönüyoruz.

İLYAS CENNETE ALINIR
[2 Krallar Bölüm 2:2:13]
  • RAB İlyas'ı kasırgayla göklere çıkarmadan önce, İlyas ile Elişa Gilgal'dan ayrılıp yola çıkmışlardı.
  • İlyas Elişa'ya, “Lütfen sen burada kal, çünkü RAB beni Beyt-El'e gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece Beyt-El'e birlikte gittiler.
  • Beyt-El'deki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. “RAB bugün efendini senin başından alacak, biliyor musun?” diye ona sordular. Elişa, “Evet, biliyorum, konuşmayın!” diye karşılık verdi.
  • İlyas, “Elişa, lütfen burada kal, çünkü RAB beni Eriha'ya gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece birlikte Eriha'ya gittiler.
  • Eriha'daki peygamber topluluğu Elişa'nın yanına geldi. “RAB efendini bugün senin başından alacak, biliyor musun?” diye ona sordular. Elişa, “Evet, biliyorum, konuşmayın” diye karşılık verdi.
  • Sonra İlyas, “Lütfen, burada kal, çünkü RAB beni Şeria Irmağı kıyısına gönderdi” dedi. Elişa, “Yaşayan RAB'bin adıyla başın üzerine ant içerim ki, senden ayrılmam” diye karşılık verdi. Böylece ikisi birlikte yollarına devam etti.
  • Elli peygamber de onları Şeria Irmağı'na kadar izledi. İlyas ile Elişa Şeria Irmağı'nın kıyısında durdular. Peygamberler de biraz ötede, onların karşısında durdu.
  • İlyas cüppesini dürüp sulara vurunca, sular ikiye ayrıldı. Elişa ile İlyas kuru toprağın üzerinden yürüyerek karşıya geçtiler.
  • Karşı yakaya geçtikten sonra İlyas Elişa'ya, “Söyle, yanından alınmadan önce senin için ne yapabilirim?” dedi. Elişa, “İzin ver, senin ruhundan iki pay miras alayım” diye karşılık verdi.
  • İlyas, “Zor bir şey istedin” dedi, “Eğer yanından alındığımı görürsen olur, yoksa olmaz.”
  • Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.
  • Olanları gören Elişa şöyle bağırdı: “Baba, baba, İsrail'in arabası ve atlıları!” İlyas'ı bir daha göremedi. Üstünü başını parçaladı.

Yukarıdaki bilgiler çeşitli şekillerde yorumlanabilir;
Antik astronotların dünya ziyareti açısından bakarsak, okuduklarımızın o dönem karşılaştıkları teknolojinin yanlış yorumlanmış olduğu açıktır. Binlerce yıl önce insanların anlayamadığı birçok şey Tanrılarına (Allah/Rab/YHW vb) atfedilmiş, Tanrı yaptı denmiştir.

Tabi daha gerçekçi nedenleri de olabilir. Örneğin bir kutsallaştırma ve tanrıya atıfta bulunma çabası gibi.

İncil açısından bakıldığında, dikkate alınması gereken önemli detaylar vardır:
İdris neden ortadan kayboldu? Neden dünyadan alındı? Ölmediyse, nereye gitti?

İncil akademisyenleri bu soruları cevaplayabilmek için tartışıyor ve "patriğin Adem'in torunları listesinde yedinci olduğunu" akılda tutmalıyız diyorlar. Yedi, İncil'de “mükemmellik” anlamına gelen sembolik bir figürdür. Yedi, tamlık ve mükemmelliğin (hem fiziksel hem de ruhsal) sayısıdır. Bu anlamının çoğunu doğrudan Tanrı’nın her şeyin yaratılmasıyla bağlantılı olmasından alır. Bazı Yahudi geleneklerine göre, Adem'in yaratılışı MÖ. 26 Eylül 3760'dır (ya da İbranice takviminde yedinci ay olan Tişri'nin ilk günü). "Yaratmak" kelimesi Tanrı'nın yaratıcı çalışmalarını tarif ederken 7 kez kullanılır (Tekvin 1: 1, 21, 27 üç kez; 2: 3; 2: 4). Bir haftada 7 gün var ve inanışa göre Tanrı’nın Şabat günü 7. gündür.

Adem'in soy ağacı listesini oluşturanların sembolizme son derece bağlı olan Kudüs'ün rahipleri olduğuna inanılıyor bu yüzden rakamlara ve numeroloji çalışmalarına büyük önem verdikleri düşünülür.

İnanışa göre 7. Patriğin kusursuz ve temiz biri olması gerekirdi çünkü Tanrı'nın yeryüzünde insanın kötülüğü ile kendisini kirletmeyeceği şekilde onu göklere aldığı inanışı vardır.

Peygamber İlyas'ın hikayesi daha farklıdır. Hikayenin bize anlattığına göre, İlyas ölümünün yaklaştığını anladığında Ürdün Nehri'nin kıyısında bulunan öğrencisi Elişa'nın (Elyesa) topluluğuna gitti.

Aniden ateşli atlarla birlikte gökten gelen bir araba Elişa'yı ve olaya şahit olanların şaşırmasına bile fırsat kalmadan İlyas'ı da aldı ve gökyüzünde kayboldu...