HABERLER
Dini Haber
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ANGKOR WAT TAPINAKLARI

Günümüzün ünlü Angkor Wat tapınaklarının Avrupa'daki ilk gerçek raporları, bir İspanyol Fransisken Rahibi Marcelo de Ribadeneyra'nın 1601 yılında yazdığı kitaba dayanır: "ilginç bir şekilde oyulmuş duvarlar" , "büyük duvarlar" ve "Kamboçya Krallığı'nda büyük bir şehir"

Bilgi ona Phnom Penh'in birkaç kilometre kuzeyinde bulunan Kamboçya krallığının başkenti Longvek'e gelen İspanyol ve Portekizli misyonerlerden gelmişti.

Bugün Angkor'un başka hiçbir şeye benzemeyen bir şehir olduğunu biliyoruz.

Bu makalede binlerce antik tapınakla bezenmiş şehir olan Angkor hakkında bilmeniz gereken en önemli şeyleri özetledim.

Angkor Antik Kenti MS dokuzuncu yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında gelişmiştir.

Şehir o kadar büyüktü ki dünya nüfusunun% 0.1 ini 1010 ile 1220 arasında destekledi.

Angkor kelimesi Sanskritçe kelime Nagara'dan türetilmiştir ve "Şehir" anlamına gelir.

Angkor şehri MS 1431'de terk edilmiş ve sonuç olarak doğa tarafından tüketilmiştir.

Büyük bir mega kent olan bu kalıntı Büyük Göl'ün (Tonlé Sap) kuzeyindeki ormanlar ve tarım arazileri arasında bulunur.

Angkor Şehri bir dizi farklı mimari üslubuna sahip bir kültür hazinesidir: Bakheng, Pre Rup, Banteay Srei, Khleang, Baphuon, Angkor Wat, Bayon ve Bayon Öncesi mimarileri.

Angkor Bölgesi'nin tapınakları binden fazladır.



Angkor Wat “tapınak şehri” anlamına gelir.

Angkor Wat'ın dünyanın en büyük tek dini anıtı olduğu söyleniyor.

Angkor Wat II. Kral Suryavarman tarafından 1113 ve 1150 yılları arasında inşa edilmiştir.

Kamboçya’daki Angkor Wat’taki antik inşaatçılar Mısır piramitlerinin hepsinden daha fazla taş kullandılar.

Angkor Wat'da yaklaşık 5 milyon ve belki de 10 milyon kumtaşı bloğu inşa edildiğine inanılıyor.

Bu Angkor'un Mısır'ın bir araya getirdiği tüm piramitlerden çok daha fazla miktarda taş kullandığı anlamına gelir.

Dahası yapıdaki anıtsal alan modern Paris'ten çok daha büyük bir alanı işgal etmektedir.

Angkor ayrıca 200-gülen yüzlü antik tapınak kompleksine "Bayon"a da ev sahipliği yapıyor.

Bayon 54 kulesiyle ve iki yüz Buda yüzüyle tanınıyor, size sanki rahat, sakin ve güzel bir bakışla bakılıyormuş gibi bir his veriyor.

Tapınak, Hinduizm'in başlıca tanrıları olan Vişnu'ya ve Vaishnavizm geleneğinde Yüce Varlık'a adanmıştır.

Angkor Wat Hindu Kozmolojisini mükemmel bir şekilde tasvir eden, her iki tarafında yaklaşık yarım mil uzunluğunda duvarlara sahiptir. Angkor Wat'ın merkezi kulelerinin tanrıların evi sayılan Meru Dağı'nı temsil ettiğine inanılıyor. Tapınağın dış duvarlarının dünyayı çevreleyen dağları temsil ettiği düşünülürken, barındırdığı hendeklerin okyanusların ötesine geçtiğine inanılmaktadır.

Tüm şehir antik Hindu edebiyatında bulunan sahneleri ve tasvirleri gösteren kabartmalara ev sahipliği yapmaktadır.

Angkor döneminde kralın ikametgahı da dahil olmak üzere tüm din dışı yapılar ahşap gibi çürütülebilen malzemelerden inşa edilmişti çünkü "sadece tanrıların taştan yapılmış konutlara hakkı vardı".

Hala şehri öğreniyoruz ve keşfediyoruz. 2007 yılında uluslararası bir araştırma ekibi şehri keşfetmek için uydu fotoğrafları ve diğer modern teknikleri kullanmıştır.

Angkor antik kentinin dünyanın en büyük sanayi öncesi kenti olduğu sonucuna varmışlar, en az 1000 kilometrekarelik bir kentsel yayılımı en iyi bilinen tapınaklara bağlayan ayrıntılı bir altyapı sistemine ev sahipliği yapmışlardır.

Angkor antik dünyadaki en sofistike su yönetimi ağlarından birine ev sahipliği yapıyordu. Bu nedenle birçok bilim adamı şehrin "hidrolik şehir" olduğunu düşünüyor. Bu su yönetim sistemi bölgedeki suyun sistematik olarak stabilize edilmesi, depolanması ve dağıtılması için kullanılmıştır.

1000 yılına kadar Angkor dünyanın en büyük yerleşim bölgelerinden biri olmuş olmalıydı, inanılmaz şehir şebekesi mükemmel düz çizgilere sahip bir düzene sahipti. Uzmanlar şehrin çok rahat bir şekilde 500.000 nüfusa ev sahipliği yapmış olabileceğini, bölgedeki yeni tanımlanmış tarım sistemleri sayesinde şehrin bir milyon kadar insanı desteklediğini kabul ediyorlar.

Angkor'da doğu ve batı bölgesinde bulunan geniş kanallar ve iki büyük yatak vardı; bu da kuraklık dönemlerinde bitkileri sulamak için milyonlarca litre su içerebiliyordu.

Yazan & Çeviren: A.Kara

ANTİK MISIR EL YAZMALARINDAKİ TIBBİ VE BİLİMSEL AYRINTILARIN KEŞFİ

A, Arkeolojik keşif, Arkeoloji, Bilimsel, Antik Mısır el yazmaları, Antik Mısır'da Tıp, Antik Mısırda Bilim, Eski Mısır halkında tıp ve bilim,
Kısa bir süre önce deşifre edilen parşömenler böbrekler hakkında bilinen en eski tıbbi tartışmayı, göz hastalıklarına yönelik tedavileri ve hamilelik testi ile ilgili açıklamaları içermektedir.

“Bilimin tarihinden bahsedildiğinde odak noktası genellikle Yunan ve Roma materyalleri üzerindedir. Ama daha gerilerden, Mısır'dan bir kaynağımız var. Avrupa kıtasında yazılı bir materyal bulunmadığı halde tıp metinlerinden biri 3.500 yıl önce yazılmıştır.

ScienceNordic'in açıklamalarına göre şimdiye kadar tercüme edilmemiş olan eski el yazmaları binlerce yıl önce Mısır'daki bilimsel ve tıbbi uygulamalara ilginç bakış açıları sunuyorlar.

El yazmaları Danimarka'daki Kopenhag Üniversitesi'nde korunan Carlsberg Papyrus Koleksiyonu'nun bir parçası olup yayınlanmamış belgeleri yorumlamak için uluslararası bir araştırmacı ekibi ile işbirliği yapılmaktadır. Kapsamlı Carlsberg Papirüs Koleksiyonu 1.400'den fazla elyazması içeriyor.

Metinlerin çoğu 1939'da üniversiteye bağışlandığı için daha önce tercüme edilememiştir.
Şimdi araştırmacılar metinleri tercüme etmeye ve belgelemeye başladı. Şimdiye kadar sadece tıp hakkında değil binlerce yıl önce Eski Mısır'da uygulanan farklı bilimler hakkında inanılmaz detaylar buldular.

ScienceNordic'in makalesine göre metinler üzerinde çalışan uzmanlar parşömenlerin böbreklerle ilgili bilinen en eski tıbbi tartışmayı, göz hastalıklarına yönelik tedavileri ve hamilelik testinin bir tanımını içerdiğini keşfettiler. Bilim adamları bu metinlerin tıbbi bilgilerin yanı sıra astronomi, botanik ve astroloji referanslarını da içerdiklerini raporladılar.

New York Üniversitesi'nde doktora öğrencisi ve Antik Dünya Çalışması Enstitüsü'nde ve Kopenhag'da yayınlanmamış el yazmaları üzerinde çalışan dört doktora öğrencisinden biri olan Amber Jacob "Böbrekler hakkında tartışmak için bilinen en eski tıbbi metin. Şimdiye kadar bazı araştırmacılar Mısırlıların böbrekler hakkında bilgisi olmadığını düşünüyorlardı ancak bu metinde bildiklerini açıkça görebiliyoruz" dedi.

İlginçtir ki parşömenler antik Mısır'ın astroloji hakkındaki görüşlerini de ortaya koyuyor.

Danimarka Kopenhag Üniversitesi'nde Carlsberg Papyrus Koleksiyonu Başkanı Egyptologist Kim Ryholt bir makalesinde “Bugün astroloji bilim dışı olarak görülüyor ancak antik çağda farklıydı. Geleceği kestirmek için önemli bir araçtı ve merkezi bir bilim olarak kabul edildi ”diye açıklıyor.

"Örneğin bir kralın savaşa gitmek için iyi bir gün olup olmadığını bu yolla önceden kontrol etmesi gerekiyordu" diyor.

"Eski Mısır'da uygulanan tıp, botanik, astronomi, astroloji ve diğer bilimlerle ilgili metinlerin büyük bir kısmı hala yayınlanmamıştır" diye açıklıyor Ryholt.

Yazan & Çeviren: A.Kara

AKHENATON : EN GİZEMLİ FİRAVUN

A,mitoloji, Açıklanamayanlar, mısır mitolojisi, Akhenaton,Akhenaton'un gizemi,Mısır firavunları,Akhenaton insan mıydı?,Nefertiti,Akhenaton dünyalı mıydı?, Yıldız insanları, Mısır ilahları
Antik metinler, Eski Mısır'da yüzlerce yıldır hüküm süren "Tanrılar" için özellikle hanedanlık öncesi dönem olarak bilinen bir zamanı tanımlamaktadır. Akhenaton bu döneme ait eski bir Mısır firavunu olduğu düşünülmektedir. Bazı dünya dışı yaşam teorisyenleri onun uzamış kafatasını dünya dışı mirasın bir işareti olarak yorumlarlar.

Eski Mısır gezegenin yüzeyindeki en inanılmaz tarihlerden birine sahiptir. Sadece eski Mısırlıların şaşırtıcı mimari başarıları dikkate değer değildir aynı zamanda farklı bilimlerde sahip oldukları inanılmaz bilgileri de dünya çapında sadece birkaç eski uygarlık tarafından bilinen etkileyici bir ayrıntıdır.

Bununla birlikte Mısır sahip olduğu gizem sadece Giza Platosu'nun Piramitleri ve büyük görkemli Sfenks  değildir, eski Mısır Medeniyetinin esrarengiz ayrıntıları vardır, bunlardan en önemlilerinden biri de: Akhenaton'dur.

Saltanatının beşinci yılı öncesinde IV.Amenhotep olarak bilinen Akhenaton 17 yıl boyunca hüküm süren Mısır'ın on 18. hanedanının Firavun'u idi. En ünlü Antik Mısır Firavunlarından biri olan Tutankamon'un babasıydı. Birçoğu Akhenaton'u dünyanın en büyük ve en etkili dinsel yenilikçilerinden biri olarak görüyor. Birçoğu tüm tarihte ilk tektanrıcı olan, tek bir tanrıya ibadet eden kişiler olarak peygamber olduğuna inandıkları İbrahim, İshak, Yakup ve Muhammed'i düşünür.

Ancak Akhenaton'dan önce çok tuhaf Firavunlar Eski Mısır'a hükmettiler.
Tarihte bu konuda daha fazla anlatabilecek en önemli eski metinlerden biri Eski Mısır'ı yöneten tüm Firavunları listeleyen Torino Papirüs'dür.

Bu liste sadece Eski Mısır'ın 'resmi' tarihi Firavunlarını kapsamakla kalmayıp aynı zamanda Mısır'ın ilk fani Firavunundan önce Mısır'ın topraklarında hüküm süren ve bu topraklardan egemen olan ilahları veya “Tanrılar” ı da kapsamaktadır. 13.000 yıldan fazla zamana dair bilgiler içermektedir. Ana akım akademisyenlerin bu antik metni saf mit olarak nasıl değerlendirdiklerini ve eski metinlerin çoğu detayının niçin gözden kaçtığını görmek büyük bir bilmecedir.

"Sanki ataları veya gelişim dönemleri yok; bir gecede ortaya çıkmış gibi görünüyorlar."
-İngiliz Mısır Bilimci Toby Wilkinson

Hanedan öncesi Mısır'ın gizemli hükümdarlarından bahseden başka bir eski metin ise Palermo Dikilitaşı'dır.

Bu eski dikilitaş binlerce yıl önce Eski Mısır'ın fiziki bir hükümdarı olduğunu öne sürerek Mısırlı Tanrı Horus'a atıfta bulunuyor. Bir başka Mısırlı Tanrı olan Thoth'un M.Ö. 8670'den 7100'e kadar eski Mısır topraklarında hüküm sürdüğü söylenir. İlginç bir şekilde eski İskenderiye Kütüphanesi'nden gelen sınırsız antik metinlere erişen ve Firavun'un eski Mısır tarihini 30 ciltte yazan Mısır Yüksek Rahibi Manetho, Firavun öncesi Mısır döneminde yönetilen ilahi varlıklar için referans oluşturuyor.

Mısır mitolojisine göre Akhenaton Zep Tepi zamanında Dünya'ya gelen tanrılarla birlikte geldi ve bugüne kadar, insanlar hala bu Firavun'un Yıldızlardan geldiğine inanıyordu. "Piramit Metinleri" ne göre ilkel kaostan ve tanrıların dünyayı yönetme biçiminden ortaya çıkan bir dönem vardı. Bu döneme "Zep Tepi" denir.

Bazı araştırmacılar eski Mısır uygarlığının M.Ö. 36.900 yıllarında ortaya çıktığına, gökyüzünden gelen "Tanrıların" firavunların topraklarında hükmettiğine inanmaktadır. Akhenaton'un da onlardan biri olduğuna inanılıyordu.

Pek çok insan tarafından fantastik bir Firavun olarak kabul edilen Akhenaton eski Mısır'ı geleneksel eski Mısırlı çoktanrıcılığından kopan dinleri yeniden inşa etmeye çalışan, tamamen farklı bir dinsel yaşam tarzına götüren hükümdardı.

"Tek bir Tanrı var, babam. Ona gece gündüz yaklaşabilirim." - Akhenaten

Akhenaton Firavun haline geldiğinde önceki tanrıların tüm ikonografilerinin kaldırılmasını emretti. Sadece güneş sembolü olan bir ambleme, kelimenin tam anlamıyla meraklı kollara ya da aşağıya doğru ışınlara sahip bir güneş diske izin verdi.

Aten antik metinlerde ve 12. hanedandan Sinuhe'nin Hikayesinde yaygın biçimde 'Güneş Diski' ile ilişkilendirilen bir ilahtır. Bir kralın göklere yükselerek ve güneş diski ile birleşerek Tanrı olduğu yazılıdır. Yani ilahi beden onun yaratıcısı ile birleşiyor.

Buna göre "gümüş Aten" terimi bazen ayın ifadesi için kullanılmıştır. III. Amenhotep'in saltanatında tıpkı Ra'ya benzer bir şahin başı olarak tasvir edildiğinden dolayı Aten güneşine yaygın bir şekilde tanrı olarak ibadet edilmiştir.

Ancak Akhenaton çok daha gizemliydi ve tuhaf görünümlü bedeni ile sıradan bir firavun değildi. Aslında cennetten gelen gizemli bir lider olabileceğini öne süren teorileri de körükleyen buydu.

Gizemli şekline ek olarak diğer özellikleri uzun bir kafatası, uzun boyun, batık gözler, kalın uyluklar, uzun parmaklar, geriye dönük diz eklemleri, gebeliği ön plana çıkaran önde gelen bir göbek ve kadınsı göğüslerdir.

Garip olan ilk şey uzamış kafatasıdır, onun tüm heykellerinde ve tasvirlerinde bu uzun kafatası görünmektedir. Genel olarak vücudu kadın ve erkeğin bir karışımı gibiydi. Diğer tüm Firavunlar güçlü ve gösterişli figürler olarak tasvir edilirken onun bu şekilde olması garipti. Çünkü Akhenaton güçlü bir tasvir yerine uzamış bir kafatası ile zayıf, tuhaf görünümlü bir varlık olarak tasvir edildi.

Akhenaton kraliyet ikonografisinde kendini “zayıf” Firavun olarak göstertmek için neden emir versin? Gizemli bir şekilde Akhenaton’un eşi Nefertiti de uzun bir kafatasına sahiptir. Kafa taslarının böyle görünmesine neden olan genetik bir anomaliye mi sahiplerdi? Yada vücutları genel olarak şekilsiz ve orantısız mıydı? Alternatif olarak bu tuhaf Firavun'un kökenlerine dair bir şey daha var mı? Onun melez bir insan olması mümkün mü? Başka gezegenden gen ve DNA'lara sahip olabilir miydi?

Yazan & Çeviren: A.Kara

MUHAMMED'İN TÜRKLER İÇİN SÖYLEDİKLERİ

A, islamiyet, Muhammed'in Türkler için söyledikleri, Muhammed'in Türkler hakkında sözleri, Muhammed'in Türkleri övdüğü yalanı, Türkleri aşağılayan hadisler, Buhari hadisleri,
Konuya önce şu 2 ayetle girmek istiyorum:

1) "Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalara üstün kıldığımı hatırlayın." (Bakara, ayet: 47, 122. Diyanet çevirisi.) [Allah İsrail halkını diğer insanlardan üstün kıldığını söylüyor]

2) "Biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. İlle de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin." (İbrahim suresi, ayet: 4.) [Her peygamberi kendi toplumunun diliyle gönderdik diyor, fakat Kur'an'da Arap ve İsraillilerin dışında bir tane bile farklı milletten peygamber adı bulamazsın. Farklı milletlere de peygamber gittiğini ve Allah'ı/Tek ilahı tebliğ ettiğini hiçbir belge, arkeolojik kalıntı üzerinde göremezsin.]

50'den fazla İslam ülkesinin Kur'an'dan sonra en güvenilir kaynak olarak kabul ettiği Buhari'nin Kitalut-Turk (Türklerle Öldürüşme) Hadislerine bakıldığında Arapların ve peygamberlerinin ırkçı olduğu açıkça görülmektedir:

"Müslümanlar, yüzleri dövülmüş kalkanlar gibi olan, kıldan elbise giyen ve kıldan ayakkabılar ile yürüyen Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Müslim, e's-Sahih, Kitap 54, Hadis: 79, Sahih-i Müslim hadis no:2912)

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ، - يَعْنِي ابْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ - عَنْ سُهَيْلٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ التُّرْكَ قَوْمًا وُجُوهُهُمْ كَالْمَجَانِّ الْمُطْرَقَةِ يَلْبَسُونَ الشَّعَرَ وَيَمْشُونَ فِي الشَّعَرِ ‏"‏ ‏.

Aynı hadis Buhari'de de geçer:

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizler, gözleri küçük, yüzleri kırmızı, burunları basık olan, yüzleri kalkan gibi, kıldan ayakkabılar giyen Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Sahih-i Buhari, 2928; Buhari, 56.Kitap, Hadis 141)

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنْ صَالِحٍ، عَنِ الأَعْرَجِ، قَالَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ ـ رضى الله عنه ـ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا التُّرْكَ صِغَارَ الأَعْيُنِ، حُمْرَ الْوُجُوهِ، ذُلْفَ الأُنُوفِ، كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطَرَّقَةُ، وَلاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا نِعَالُهُمُ الشَّعَرُ ‏"‏‏.

"Siz (Müslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır. " (Sahih-i Buhari, 2927, 2929; Buhari, 56.Kitap, Hadis 140, 142) 

حَدَّثَنَا أَبُو النُّعْمَانِ، حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ، قَالَ سَمِعْتُ الْحَسَنَ، يَقُولُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ تَغْلِبَ، قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم ‏ "‏ إِنَّ مِنْ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ أَنْ تُقَاتِلُوا قَوْمًا يَنْتَعِلُونَ نِعَالَ الشَّعَرِ، وَإِنَّ مِنْ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ أَنْ تُقَاتِلُوا قَوْمًا عِرَاضَ الْوُجُوهِ، كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطَرَّقَةُ ‏"‏‏.

"Sizinle (siz Müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp süreceksiniz. Sonunda Arap Yarımadası'nda karşılaşacaksınız. Birincide, onlardan kaçan kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir. Üçüncüdeyse onların tümü kırılacaktır." (Sünen-i Ebu Davud, 4305; Kitap 39, Hadis 15. Derecesi: Zayıf)

حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ التِّنِّيسِيُّ، حَدَّثَنَا خَلاَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا بَشِيرُ بْنُ الْمُهَاجِرِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بُرَيْدَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم فِي حَدِيثِ ‏"‏ يُقَاتِلُكُمْ قَوْمٌ صِغَارُ الأَعْيُنِ ‏"‏ ‏.‏ يَعْنِي التُّرْكَ قَالَ ‏"‏ تَسُوقُونَهُمْ ثَلاَثَ مِرَارٍ حَتَّى تُلْحِقُوهُمْ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ فَأَمَّا فِي السِّيَاقَةِ الأُولَى فَيَنْجُو مَنْ هَرَبَ مِنْهُمْ وَأَمَّا فِي الثَّانِيَةِ فَيَنْجُو بَعْضٌ وَيَهْلِكُ بَعْضٌ وَأَمَّا فِي الثَّالِثَةِ فَيُصْطَلَمُونَ ‏"‏ ‏.‏ أَوْ كَمَا قَالَ ‏.

"Sizler kıldan çarık giyen, yüzleri deriden kalkanlar gibi görünen bir toplulukla savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır." (Sünen-i Tirmizi, 2215; Kitap 33, Hadis 58. Derecesi: Sahih)

حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمَخْزُومِيُّ، وَعَبْدُ الْجَبَّارِ بْنُ الْعَلاَءِ، قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا نِعَالُهُمُ الشَّعَرُ وَلاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا قَوْمًا كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطْرَقَةُ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى وَفِي الْبَابِ عَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ وَبُرَيْدَةَ وَأَبِي سَعِيدٍ وَعَمْرِو بْنِ تَغْلِبَ وَمُعَاوِيَةَ ‏.‏ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ ‏.‏

Ebubekir Sıddık şöyle dedi: "Resulullah (s.a.v) bize şöyle dedi: 'Deccal, doğuda Horasan denilen bir yerden çıkacak. Onu yüzleri deri kaplı kalkanlar gibi görünen bir topluluk takip edecek.'" (Sünen-i Tirmizi, 2237; Kitap 33, Hadis 80. Derecesi: Sahih)

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، وَأَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِي عَرُوبَةَ، عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ، عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ سُبَيْعٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ حُرَيْثٍ، عَنْ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ، قَالَ حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ الدَّجَّالُ يَخْرُجُ مِنْ أَرْضٍ بِالْمَشْرِقِ يُقَالُ لَهَا خُرَاسَانُ يَتْبَعُهُ أَقْوَامٌ كَأَنَّ وُجُوهَهُمُ الْمَجَانُّ الْمُطْرَقَةُ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَبُو عِيسَى وَفِي الْبَابِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ وَعَائِشَةَ ‏.‏ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ ‏.‏ وَقَدْ رَوَاهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ شَوْذَبٍ وَغَيْرُ وَاحِدٍ عَنْ أَبِي التَّيَّاحِ وَلاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ حَدِيثِ أَبِي التَّيَّاحِ ‏.‏

Yani Türkler, Deccal'in uşakları, yandaşları olacak. Kıvırmaya kalkacak olanlara söylüyorum: Başka söze gerek var mı?

Yazan: A.Kara

RUSYA ESKİ CANLILARI GERİ DÖNDÜREBİLMEK İÇİN KLONLAMA TESİSİ KURUYOR

Bilimsel,A,Rusya'nın klonlama tesisi,Rusya mamutları klonlamak için tesis kuruyor,Rusya eski canlıları geri getirmek için tesis kuruyor,Rus bilim adamları,Antik canlıları geri getirme planı
RUSYA TIPKI JURASSİC PARK'TAKİ GİBİ ESKİ CANLILARI GERİ GETİREBİLMEK İÇİN TESİS KURUYOR 

Jurassic Park serisinden tüm filmleri izledim ve onları çok sevdim, demek istediğim, filmlerin mükemmel bir çizimi var. Hatta bu dinozorlara öyle merak salmamışı sağlamıştı ki lisedeki 4 yılım sabah akşam dinozorları araştırmakla geçti (meydan larousse, gelişim haccette, big larousse, semt kütüphaneleri vs.)

Kendinizin sayısız dinozorun serbest olduğu, terk edilmiş bir Jurassic Park'ta mahsur kaldığınızı hayal edin.

Daha da iyisi kendinizi modern bir Jurassic Park'ta hayal edin ve birtakım başarısızlıklardan dolayı klonlanmış dinozorların yollarındaki her şeyi yiyerek koşmaya başladığını.
Neyse ki bu henüz sadece filmlerde oldu.

Ancak ilerleyen teknoloji ile gerçek bir “Jurassic Park” ın var olduğunu görmek ilerde mümkün olacak gibi.

Rusya yerküredeki hayattan silinmiş olan tüylü mamutları ve soyu tükenmiş diğer türlerini geri kazanmayı amaçlayan 4.5 milyon sterlin değerinde (5.9 milyon dolar) yeni bir klonlama tesisi açıyor.

Yakutsk kentindeki "yeryüzü grubu" araştırma merkezinin planları Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Vladivostok kentinde 11-13 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan 4. Doğu Ekonomik Forumu'nda ortaya çıkacak.

Putin bu yılki oturumun öncesinde şunları söyledi: "Rusya şu anda ileri teknolojilerin gelişmesi ve yenilikçi endüstrileri yaratmak için en rahat koşulları sağladı."


Özel ekonomik bölgeler Uzak Doğu'nun gelişmiş özel ekonomik bölgeleridir ve yabancı yatırımcıların vergi tercihleri ve hükümetin masraflarıyla modernize edilmiş altyapıya sahip basitleştirilmiş bir idari rejim sunmaktadır.

Rus genetikçileri mamutları hayata geri getirmeyi planlamanın yanı sıra farklı nedenden ötürü binlerce yıl önce ortadan kaybolan gergedanlar ve mağara aslanları gibi bir dizi soyu tükenmiş türler üzerinde de çalışmaya istekliler.

Bazıları kutuplardaki donmuş toprağının derinliklerinde yer alan klonlama laboratuarları uzun süredir yaşayan memelileri yeniden geri getirmek için Güney Koreli uzmanlardan oluşan bir ekiple yakın bir şekilde çalışan Rus bilim adamlarının araştırmalarını genişletmeyi amaçlıyor.

Sakha Cumhuriyeti'nin başkenti Yakutsk elmas bakımından zengindir, donmuş hayvanların kalıntıları için sıcak bir noktadır.

Gerçekte, Rusya'da keşfedilen yumuşak dokuları olan Pleistosen ve Holosen hayvan örneklerinin% 80 kadarı bu bölgede ortaya çıkmıştır.

Uzmanlar tarafından belirtildiği gibi, antik hayvanların DNA'sı, on binlerce yıldır donmuş olan bu topraklarda korunabilir. Bu kalıntılardan elde edilen DNA'larla araştırmacıların dünya'yı dolaşan bazı büyük canlıların arkasındaki biyolojiyi daha iyi anlayacağı umuluyor.

Örneğin ilk insanların diş ve kemiklerinden ev yapmak, yiyecek arayışında (avda) kullanmak için silah yapmak için mamutlarla birlikte yaşadıkları düşünülmektedir.

Yaklaşık 6000 kg ağırlığa sahip olan bu hayvanlar yaklaşık 10.000 yıl önce Pleyistosen döneminin sonunda yaşadığı bölgeden kayboldular.

Ancak izole edilmiş popülasyonların Alaska'da St. Paul adasında 5,600 yıl öncesine ve Rusya'daki Wrangel Adasında sadece 4000 yıl öncesine kadar hayatta kaldıklarına inanılmaktadır.

Son çalışmalara göre mamutlar büyük olasılıkla iklim değişikliğinin ve aşırı avın neden olduğu küçülen bir habitat nedeniyle öldürüldü.

Harvard Üniversitesi'nden bir takım da dahil olmak üzere birçok uluslararası proje, eski türleri diriltmek için korunmuş mamut DNA'sını kullanmak için yarışıyor.

Yazan & Çeviren: A.Kara

TEK BİR KAYADAN OLUŞAN HİNDU TAPINAĞI

A, Arkeolojik keşif, Açıklanamayanlar, Tek bir kayadan oluşan Hindu tapınağı, İnanılmaz Hindu tapınağı, İnsan yapımı olmayabilir mi?, Antik tapınaklar, Antik Hindu tapınağı, Kailasa Tapınağı, Arkeoloji
Kısaca: Tapınak bir dağdan oyulmuş, inşaatçılar yukarıdan aşağıya doğru başlayan dikey kazılarla yapmışlar. Bu inşaatlar sırasında dağdan yaklaşık 400.000 ton kaya kaldırıldığı tespit edildi. Tapınak, tek bir kayadan oyulmuş en büyük yekpare tapınaklardan biri olarak kabul edilir.

Hindistan'da tüyleri ürpertecek bir tapınak var. Perili ya da korkutucu olduğu için değil, tasarımı ve inşası insanların yapabileceğini düşündüğümüz her şeyin ötesinde olduğu için.

Tapınağın kendisi 164 metre derinliğinde, 109 metre genişliğinde ve 98 metre yüksekliğindeki bir dağa oyulmuş. Bu, Kailasa Tapınağı'nın gezegendeki tek bir kayadan oyulmuş en büyük TEK TAŞTAN YAPILMIŞ yapılarından biri olduğu anlamına gelir.

Hindistan, Ellora, Maharashtra'da bulunan bu görkemli tapınak Kailasa Tapınağı olarak bilinir. Bazıları bunu Kailasanatha tapınağı olarak adlandırıyor.

Tapınak Hindu ibadetine adanmıştır ve eski Hindistan'daki Rashtrakuta hanedanından 1. Kral Krişna  tarafından inşa ettirilmiştir.

Haklı olarak Kailasa Tapınağı büyüklüğü, mimarisi ve heykeltraşlığı nedeniyle Hindistan'da şimdiye kadar yapılmış en dikkat çekici mağara tapınaklarından biri olarak kabul edilir.

Kailasanatha tapınağı toplu olarak Ellora Mağarası olarak anılan 32 mağara tapınak ve manastırının bir parçasıdır. Kailasa Tapınağı toplamda 16 mağara kaplar.

Yapımlarının genellikle sekizinci yüzyılda başladığı kabul edilir.

Pek çok bilim adamı inşaatın büyük boyutlarıyla ve kendine özgü tasarımıyla birleştiğinde çok sayıda farklı mimari ve heykel düzenine dayanarak Rashtrakuta kralı 1. Krişna'ya atfedildiğine inanırken, bazı akademisyenler yapımında birden fazla kralın hüküm sürdüğünü iddia ediyorlar.

A, Arkeolojik keşif, Açıklanamayanlar, Tek bir kayadan oluşan Hindu tapınağı, İnanılmaz Hindu tapınağı, İnsan yapımı olmayabilir mi?, Antik tapınaklar, Antik Hindu tapınağı, Kailasa Tapınağı, Arkeoloji

DİKEY KAZI
Tapınak feci bir görüntüye sahip. Aslında bu Hindistan'daki en sevdiğim tapınaklardan biri. Etkileyici, farklı ve görkemli görünüyor.

Kailasa Tapınağı'nın en önemli özelliği "Dikey Kazı" dır.

Tapınak inşa edildiğinde oymacılar dağın tepesinden başlayarak aşağı doğru kazıdılar. Rajan, K.V. Soundara "Kaya-Kesme Tapınak Stilleri" kitabında geleneksel yöntemlerin projenin mimarı tarafından tam olarak takip edildiğini ve inşaatçıların tepeden başlayarak kazmalarının ön cepheden kazmaktan daha iyi olduğunu çünkü eğer öyle bir yöntem deneselerdi aynı sonuca ulaşamayacaklarını" söylüyor. Bu gerçek Kailasa'yı diğer tapınaklardan eşsiz ve farklı kılar.

Eski bir efsane Kailasa Tapınağı'nın yapımından bahseder. Katha-Kalpataru'ya göre yerel kral KrişnaYajnavalki (M.Ö. 1470-1535) korkunç bir hastalıktan muzdaripti. Eşi kraliçe, kocasını tedavi etmek için Tanrı Şiva'ya dua etmeye karar verir.

Kraliçe eğer dilek kabul edilirse ve bu tapınağın üstünü görene kadar bir oruç tutmaya ve bir tapınak inşa etmeye söz verdi. Sonunda kral iyileşti ve kraliçe tapınağın hemen inşa edilmesini istedi.

Ancak projeye katılan her mimar, bir shikhara (üstte) ile tamamlanmış bir tapınak inşa etmenin aylar alacağını açıkladı. Daha sonra Kokasa adında bir mimar Kral ve Kraliçe'ye bir hafta içinde bir tapınağın shikharasını (üstünü) göreceklerini açıkladı.

Sonunda Kokasa farklı bir teknik kullanmaya başladı. Yandan oymak yerine tepeye çıktı ve tepeden dikey olarak dağın tepesindem kazmaya başladılar. Sonunda bir hafta içinde shikhara'yı bitirdi.

Kailasa tapınağının en kötü şöhretli unsurlarından biri Kailasa dağını sallayan Ravana'yı tasvir ediyor olmasıdır. Heykel Hindu sanatının en güzel parçalarından biri olarak tanınır ve tapınağın bundan sonra Kailasa olarak bilinmesi olasıdır.

Bazı yazarlar 400 ton taş çıkarılarak yapılan bu tapınağın on sekiz yıl içinde tamamlandığını iddia ediyor. Tapınağın ilk yapım aşamasında her gün yaklaşık 60 ton kaya çıkarıldığı tahmin edilmektedir.

İnşaatçıların günde on iki saatten fazla çalıştıkları, her saat dağdan ortalama 5 ton kayaç çektiği sanılmaktadır.

Tapınağın nasıl planlandığını ve büyük olasılıkla nasıl tamamlandığını bildiğimiz halde, tasarımcıların, mimarların ve inşaatçıların, o zamanlar kendilerine sunulan nispeten sınırlı teknolojiyle nasıl başarabileceklerini tam olarak bilmiyoruz.

Önceki makalelerde yazdığım gibi binlerce yıl önce bu büyüleyici mağaraları kuranların sıradan bir çekiç, keski ve kazmadan daha fazlasına sahip olmuş olmaları çok mantıklı görünüyor.

Yazan & Çeviren: A.Kara

MİNOTOR ZAMANLARINDAN BİR MEZAR

Arkeolojik buluntular, Minotor mezarı, Antik mezar, Girit'teki minotor mezarı, Minoan uygarlığı, Knossos antik kenti, A, Kral Minos, Yarı boğa yarı insan, Boğa adam mezarı
Araştırmacılar Girit'te 3.500 yıldan fazla süredir dokunulmamış bir antik mezar keşfettiler. Arkeologlar ve arkeoloji öğrencileri yaklaşık 13 metre uzunluğunda, oymalar, iki iskelet ve yaklaşık iki düzine vazo bulunan bir mezarın ortaya çıkarıldığı sahneye çağrıldılar.

Kil kullanılarak eski zamanlarda mühürlenmiş bir yeraltı mağarasına rastladıktan sonra bu mezar yerel bir sakin tarafından istem dışı şekilde keşfedildi.

Mezar ve eserlerin Tunç Çağı, belki de M.Ö. 1.200 ila 2.400 arasında olduğu düşünülmektedir.

Ierapetra kasabası yakınlarındaki bir zeytinlikte bulunan mezar yüzeyin iki buçuk metre altında keşfedilmiş ve bir fincan, bir şarap karıştırma kabı ve yaklaşık onbeş amfora kabı gibi bir dizi eşya bulundurmaktadır.

Yunan Kültür Bakanlığı'na göre düşey bir kanal aracılığıyla keşfedilen mezar üç farklı odaya bölünmüştür.

Söz konusu ifadeye göre güney ucunda bozulmamış bir kapak bulunan sağlam bir lahit vardı ve içeride yetişkin bir kişinin “çok kasılmış bir duruş şeklinde” iyi korunmuş iskeleti vardı.

En kuzey ucunda kapaksız bir lahit vardı ve içinde diğer seramik damarlara ek olarak çok fazla bozulmuş bir yetişkin iskeleti vardı.

EFSANE
Minoan uygarlığı Akdeniz'in Girit adasında yaklaşık M.Ö. 2600 civarında ortaya çıkmış ve yaklaşık M.Ö. 1400'lere, 12 yüzyıla kadar gelişmiştir.

Medeniyetin varlığının kanıtı İngiliz arkeolog Sir Arthur Evans'ın Minoan Medeniyetinin başkenti Knossos'u ortaya çıkardığı 1900 yılında keşfedilmiştir.

Knossos antik kentinin bir boğa başı ve kuyruğu ve bir erkeğin gövdesi olan garip, ürkütücü bir yaratık olan Minotor'u içermek için “labirent” i görevlendiren Kral Minos'un efsanevi evi olduğu düşünülmektedir.

Minotor (Minotaur), Labirent'in merkezinde mimar Daedalus ve oğlu Icarus tarafından Girit Kralı Minos'un komutasında tasarlanan ayrıntılı bir labirent benzeri yapıda yaşıyordu ve en sonunda Atina kahramanı Theseus tarafından öldürüldü.

Yazan & Çeviren: A.Kara

KRAL PAKAL ANTİK ASTRONOT MU?

K'inich Janaab Mart 603'de doğdu. Pakal 12 yaşında tahta yükseldi ve 80 yaşına kadar yaşadı. Annesi Sak K'uk Palenque'nin hükümdarıydı. Uygun bir mirasçı olmadığından kraliçeler vardı. Sak K'uk hükmetme haklarını oğluna transfer etti. Palenque'nin gücünü Maya devletlerinin batı kesimlerinde genişletti ve başkentinde Maya medeniyetinin en iyi sanat ve mimarisini üreten bir yapım programı başlattı.

Kral Pakal çoğu zaman bir uzay gemisinin içindeki bir adamın temsili olduğu iddia edilen lahitin levhası üzerinde bulunan gravür nedeniyle kimilerince "Palenque astronotu" olarak anılmıştır.

Palenque'de ortaya çıkarılan maskenin güçlü hükümdar Pakal "El Grande"yi gösteren ilk kalıntı olduğuna inanılıyor.

1. K’inich Janaab Pakal yaygın olarak "Pacal" ya da "antik Palenque devletinin hükümdarı olan Büyük Pacal" şeklinde anılır. Onun adı klasik Maya Dili'nde Kalkan demektir. Amerika tarihinin en uzun saltanatı sayılan 68 yıl boyunca hüküm sürdüğü bilinmektedir.

Pakal’ın mezarı antik astronot hipotezi ile ilişkilendirilmiştir. Erich Von Daniken'in 1968 yılında en çok satan kitabı olan "Tanrının uçan arabaları"nda Pakal'ın lahitinin kapağını astronot tasvirleriyle karşılaştırmıştır.

A, Antik tarih, Kral Pakal, Antik astronot, K’inich Janaab Pakal,Maya kralı, Antik Maya medeniyeti, Antik uzaylılar, Uzaylıların varlığının izleri,Geçmişte uzaylı izleri, Açıklanamayanlar,

Pakal Lahiti'nin karşılaştırmasında V. Daniken şöyle yazmış:
"Bu çerçevenin merkezinde oturmuş, öne doğru eğilmiş bir adam var. Burnunda bir maske var, bazı kontrolleri idare etmek için iki elini kullanıyor ve sol ayağının topukları farklı ayarları yapmak için bir çeşit pedal üzerinde duruyor. Arka kısım ondan ayrıdır; karmaşık bir sandalyede oturuyor ve bu çerçevenin dışında egzozdan çıkar gibi küçük bir alev görüyorsun…"
Arkeologlar 1.K'inich Janaab Pakal'ı temsil ettiğine inanılan bir maske keşfettiler. Maske, Chiapas (Meksika)'da, Palapque arkeolojik bölgesindeki El Palacio olarak bilinen antik yerdeki arkeolojik çalışmalar sırasında bulundu. Uzmanlar maskeye ek olarak seramik figürler, oyulmuş kemikler ve çakmaktaşı gibi ayin nesneleri de bulduklarını bildirdiler.

Arkeolog Arnoldo Gonzalez "Bu bir tanrının temsili değil. Bazı görüntülere baktıktan sonra bunun Büyük Pakal olması mümkün görünüyor. Şu anda bu konuda oldukça eminiz" diyor.

Fakat ne olursa olsun antik astronot teorisi peşinde koşturanlar bilmeliler ki Mezoamerika kültüründe maske takmak, özellikle de altın maske kullanmak çoğunlukla dini bir ayine hizmet etmiştir. Uzaylılar veya dünya dışı yaşam ile zerre ilgisi yoktur. Bkz: Aztek İnançları ve İnsan Kurbanları

Kaynaklar:
Finley, Michael. "Von Daniken's Maya Astronaut". SHAW WEBSPACE. Archived from the original on April 12, 2008. Retrieved 18 October 2015.
Freidel, David A.; Schele, Linda; Parker, Joy (1993). Maya Cosmos: Three Thousand Years on the Shaman's Path. New York: William Morrow and Company. ISBN 9780688100810.
Martin, Simon; Nikolai Grube (2008). Chronicle of the Maya Kings and Queens: Deciphering the Dynasties of the Ancient Maya (2nd ed.). London and New York: Thames & Hudson. ISBN 9780500287262. OCLC 191753193.
Mathews, Peter. "WHO'S WHO IN THE CLASSIC MAYA WORLD". Foundation for the Advancement of Mesoamerican Studies, Inc. (FAMSI). Retrieved 18 October 2015.
Schele, Linda; Mathews, Peter (1998). The Code of Kings: The Language of Seven Sacred Maya Temples and Tombs. New York: Touchstone. ISBN 068480106X. Retrieved 17 October 2015.
Skidmore, Joel (2010). The Rulers of Palenque (PDF) (Fifth ed.). Mesoweb Publications. Retrieved 12 October 2015.
Stokstad, Marilyn (2008). Art History Fourth Edition. Upper Saddle River, New Jersey: Prentice Hall. ISBN 0-205-74422-2.
Stuart, David; Stuart, George (2008). Palenque: Eternal City of the Maya. Thames & Hudson. ISBN 9780500051566.
von Däniken, Erich (1969). Chariots of the Gods?: Unsolved Mysteries of the Past. Bantam Books. ISBN 0285502565.

Yazan & Çeviren: A.Kara

ABORJİNLERİN TAŞIDIĞI BİLİNMEYEN İNSAN DNASI

A, Bilimsel, Aborjinler, Bilinmeyen insan türü, Aborjinlerdeki bilinmeyen insan dnası, Aborjin dnası, Dna işaretleyicileri, Avustralya Aborjinleri,
AVUSTRAYA'LI ABORJİNLER "BİLİNMEYEN" BİR İNSAN TÜRÜNÜN DNASINI TAŞIYORLAR

Uzmanların yaptığı yeni araştırma bilinmeyen bir insan türünün genetik materyalini taşıyan Aborijin Avustralyalılar ve Pasifik Adalıları hakkında büyüleyici ayrıntıları ortaya çıkardı.

Yeni araştırma Papua Yeni Gine ve kuzeydoğu Avustralya'daki insanların tanımlanamayan, soyu tükenmiş bir insan türüne ait DNA izleri olduğunu gösteriyor.

Görünüşe göre genetikçilerin ve bilim adamlarının insanlık tarihindeki bu önemli an hakkında anlayamadıkları çok fazla şey var bu yüzden araştırmalar cevaplardan daha fazla soru doğuruyor.

2016 yılında Harvard Tıp Okulu'ndaki araştırmacılar dünyanın tüm bölgelerindeki insan genomunun kapsamlı bir çalışmasının bulgularını yayınladılar ve Avustralyalı aborjin popülasyonu hakkında hayret verici bir şey keşfettiler. Onların henüz tanımlanmamış bir insan türünün torunları olduklarını gösteren genetik işaretleyicilere sahip olduğunu keşfettiler.

Texas Üniversitesi'ndeki istatistiksel bir genetikçi olan Ryan Bohlender “Bir popülasyonu kaçırıyoruz ya da ilişkiler hakkında bir şeyleri yanlış anlıyoruz” diyor.

Bohlender ve meslektaşları modern insanların bugün hala taşıdığı fakat soyu tükenmiş insan DNA'sının miktarını araştırıyorlar.

100,000 ila 60,000 yıl önce atalarımızın Afrika'dan göç ettiğine ve Avrasya topraklarında yaşayan diğer insan türleriyle temas kurduğuna inanılıyor. Uzmanlar bu temasın bugün hala mevcut olan türlerimizde bir iz bıraktığına inanıyor.


"Asıl amacımız ırkımızın nerede olduğunu ve geldiği noktayı anlamaktır, ancak bunu yapabilmek için önce eski kabilelerin DNA'larını incelemeliyiz" diyor araştırmanın önde gelen bilim adamı Mallick Swapan (kariyerini insan genomunun kökenine adamış bir bilim adamı).

Yeni geniş çaplı çalışmada şimdiye kadarki çalışmalarda yeterince temsil edilmeyen, dünyaya dağılmış 142 farklı insan popülasyonunun genetik verilerinin toplandığını açıkladı.

Swapan'a göre bu yeni çalışmanın açığa çıkardığı en inanılmaz şey Avustralyalı aborjinlerin genetik kodlarının, antik mirasının, bilinmeyen bir “insan” türüne dair DNA işaretleyicilerini taşıdıklarını göstermesidir.

Başlangıçta sıra dışı DNA işaretleyicilerinin Aborijin atalarının, Denisovans olarak bilinen zorlu antik türlerle iç içe geçtiğini gösterebileceğinden şüphe duyulmasına rağmen, bu hipotez yanlıştır.

Analizden sonra bilim adamları DNA işaretleyicilerinin Denisovan markırlarından ayrı olduklarını keşfettiler ve bu da onları tamamen yeni bir insan türünün izlerini buldukları sonucuna götürdü.

Avustralya'nın yerli halklarının yaklaşık 50.000 yıl önce Afrika kıtasına gelen ilk insanların torunları olduğu bilinmektedir.

Aborjinlerin binlerce yıl boyunca dünyanın geri kalanından izole edildiği gerçeğinden dolayı bilim adamları onların genetik kodlarının nispeten homojen olacağı düşünmüştür. Fakat şaşırtıcı bir şekilde durum pekte böyle olmadı.

Swapan, "Avustralyalı bir Aborijin ile Avustralya'nın batısından gelen genetik kodlar Avrupa'lı veya Asyalı bir insandan farklıdır” diye belirtiyor.

Avustralya'daki yerli halkların genetik kodundaki inanılmaz çeşitlilik geçmişte bilinmeyen bir insan türüyle iç içe olduklarını gösteren, kendine özgü genetik belirtecin yanı sıra insanlığın antik tarihi hakkında hala keşfedilecek daha çok şey olduğunu göstermektedir.

Yazan & Çeviren: A.Kara

ANTİK UÇAN ARAÇ : PUŞPAKA VİMANA

Açıklanamayanlar, Hint mitolojisi, mitoloji,A,Antik uzaylılar,Uçan araç tasvirleri,Pushpaka Vimana,Hint mitolojisinde uçan araç,Mitolojide ufolar,Antik metinlerde ufo, Mahabharata destanı
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."

Hindu mitolojisi inanılmaz hikayeler, efsaneler, mitolojiler ve en önemlisi yazılı metinlerle doludur.
Önceki makalelerde yazar arkadaşlarımız ve ben Mahabharata'yı ve içinde tarif edilen sayısız güçlü silahı ele almıştık.

Antik Hindu tarihinde "Vedalar" olarak adlandırılan eski kutsal metinler 6000 yıl önce gezegenimizi ziyaret eden inanılmaz uçan gemilerden bahseder.

Bu makalede Vimana'ya daha özel olarak Hindu metinleri ve Sanskrit destanlarında anlatılan güçlü bir antik uçan araç olan antik Puşpaka Vimana'ya bir göz atacağız.

Kral Ravana'nın (Vimana'yı Lord Kubera'dan ele geçiren ve Rama'yı Kubera'ya iade eden) Puşpaka Vimana'sı vimana'nın en çok alıntı yapılan örneğidir.

Ayrıca Vimana'lardan Jain metinlerinde de (eski bir Hint dini olan Jainizm) bahsedilmektedir.

Eski Vimana'ya yapılan atıf antik Hindistan'ın iki büyük Sanskrit destanından biri olan Mahabharata'da bulunmaktadır:

“Rama'nın emrindeki muhteşem savaş arabası muazzam bir gürültü ile bir bulut dağına çıktı."
Başka bir pasaj:
"Bhima güneş gibi parıldayan ve bir fırtınanın gürültüsü gibi bir gürültü yapan Vimana'sıyla muazzam bir ışık huzmesi üzerinde uçtu."

Oxford Üniversitesi'nden Sanskrit Profesörü Monier Williams Antik Vimana'yı "Bir araç ya da tanrıların bir arabası, bazen ise kendiliğinden hareket eden ve bir koltuk ya da taht olarak hizmet eden bir hava aracı" olarak tanımlıyor. Diğer açıklamalar Vimana'yı bir ev ya da saray gibi gösterir ve bir türün yedi kat daha yüksek olduğu söylenir" (Aklıma İslamiyet'teki "7 kat gök" mevzusu geldi, İslamiyet ile Hinduizmin çok fazla ortak yanı var)


Modern dillerde Vimana genellikle uçak olarak tercüme edilir. Vimana'nın birçok tasvirinde bir tapınak kadar büyük olduğu iddia edilen bu güçlü makineler görülmektedir.

Eski Sanskrit Destanları'nda Vimana bir dizi farklı antik Tanrı tarafından kullanılan uçan savaş arabaları olarak geçer. Çeşitli Vedik tanrılarının bir yerden başka bir yere geçmek için bu uçan, çarklı arabaları kullandığı anlatılır.

Eski metinlerin bazı ayetleri farklı yazarlar tarafından "mekanik kuşlar" olarak yorumlanmıştır.
Örneğin Rigveda'da (antik bir Hint Vedik Sanskrit ilahileri koleksiyonu) aşağıdaki açıklamayı bulabilirsiniz:
"Karanlık iniş: Altın renkli kuşlar sulara içinden cennete kadar uçtular. Yine onlar emir ile koltuklarından alçalırlar ve tüm dünya onların şişmanlıkları ile nemlenir. On iki jant, tekerlek başlığı ve tek tekerlek..." [Ralph Thomas Hotchkin Griffith'in Rigveda ilahileri]
Vedik iliminde ve Sanskrit dilinde ünlü bir bilgin olan Swami Dayananda Sarasvati'ye göre eski Vimana güçlü bir uzay aracıydı:
"Ateş ve su kullanarak hızlı bir şekilde uzaya gidiyor… 12 sütunlar, bir tekerlek, üç makine, 300 pivot ve 60 alet içeriyor"

PUŞPAKA VİMANA
Puşpaka Vimana genellikle mitolojik bir uçan saray veya savaş arabası olarak tanımlanır.

Ramayana'da, Puşpaka Vimana'nın sıra dışı bir tanımını buluyoruz:
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."
Puşpaka Vimana mevcut Hindu metinlerinde adı geçen ilk uçan vimana olarak göze çarpar. Güçlü Puşpaka Vimana'nın yaratılışın tanrısı Brahma için Vişvakarma tarafından inşa edildiğine inanılır. Vimana daha sonra Brahma tarafından servet tanrısı Kubera'ya verilir. Sonunda Puşpaka Vimana Lanka ile birlikte üvey erkek kardeşi Ravana tarafından çalınır.

Yazan & Çeviren : A.Kara

2000 YILLIK KİTAPLAR İSA'NIN YENİ BİR DİN YARATMADIĞINI KANITLADI

din, hristiyanlık, İsa'nın Tanrısı, Hz.İsa'ya dair en eski kaynak, 2000 yıllık metal kitapta İsa, Barı Şeria'da mağarada bulunan, İsa yeni bir din mi getirdi?, A, İsa Yahudi miydi,İsa ve Kral Davut
2.000 YILLIK KİTAPLAR İSA'NIN YENİ BİR DİN YARATMADIĞINI FAKAT KRAL DAVUT ZAMANINDAKİ ESKİ BİR GELENEĞİ YENİDEN DÜZENLEDİĞİNİ KANITLADI!

Birleşik Krallık'taki Surrey Üniversitesi'nden Roger Webb ve Chris Jeynes isimli araştırmacılar 2000 yıldan eski belgeler ile bazı şeylerin gerçekliğini doğruladılar. Eski kodlamalar İsa'nın yeni bir din yaratmadığını ancak Kral Davut döneminden itibaren eski bir geleneği düzenleyip devam ettirdiğini iddia ettiler.

Uzmanlara göre kitaplar (kodexler) İsa'nın 1000 yıl öncesine, Kral Davut'a dayanan Süleyman'ın tapınağında ibadet eden ve bir erkek-kadın Tanrı'ya inanan bir Yahudi mezhebin parçası olduğunu öne sürüyor.

Sürpriz olan şey ise 2000 yıl öncesine dayanan bu eski metinlerin Hristiyanlık hakkındaki görüşler üzerinde devrim yaratabileceğidir.

Bilim adamları tarafından Hristiyanlığın tarihini değiştirebilecek devrimci bir keşif olarak kabul edilen bu testler, metalden yapılmış halkaların birleştirdiği eski metinlere dayanmaktalar.

Raporlara göre eldeki kanıtlar bu antik metal metinlerin (kodekler) MS 1. ya da 2. yüzyıla kadar uzandığını öne sürüyor.

Roger Webb ve Kıdemli İrtibat Görevlisi Prof. Chris Jeynes, kodeksin modern kurşun örneklerinin tipik olan atmosferik polonyumdan kaynaklanan radyoaktiviteyi göstermediğini, kodeksin öncülünün bir yüzyıl önce erimiş olduğunu gösterdiğini ve günümüz üretiminin bir ürünü olmadığını bildirmiştir.

Testler ayrıca kodların dilinin Eski-İbranice olduğunu doğruladılar. Bu kodlar İsa'nın gelişini sembolize eden sekiz köşeli yıldızlarla kaplılar.

Uzmanlar tarafından dikkatle aktarılan kodlarda İsa'nın yeni bir din yaratmaya çalışmadığı, ancak Kral Davut'un zamanının eski geleneklerini yenilediği açıklandı. Ayrıca İsa'nın ve onun takipçilerinin ibadet ettikleri tanrının hem erkek hem de kadın olduğu bu buluş ile açıklığa kavuşuyor.

Bu kitap 2006 yılında Batı Şeria'daki bir mağarada bulundu ancak 2011 yılına kadarki bulgular halka açık değildi. Araştırmacılar bu keşfi İsa'nın tarihsel varlığının en eski kanıtlarından biri olarak tanımladılar. Bununla birlikte bu keşif İsa'nın yaşamına bütünüyle devrimci bir bakış açısı sunuyor çünkü İsa'nın geliştirdiği dinin kökenine ve inandığı-taptığı Tanrı'nın aslında nasıl olduğuna ışık tutuyor.

Şu anda antik metinler Ürdün'ün başkenti Amman'ın Eski Eserler bölümünde yer almaktadır.

Yazan & Çeviren: A.Kara

DİNLER ÖNCESİ İNSANLIK

A,din, Bilimsel, Antik tarih, tarih,Dinler öncesi insanlık,İlk insanlar ve din,Dinler yokken insanlar,Dinlerin temeli nasıl oluştu?,Dinler öncesi öykü anlatımı,Neandertaller,
DOĞA ÜSTÜ İNANIŞLAR ÖNCESİ İNSAN TOPLUMU NASILDI?

Daha önce hiç toplumunların dinin ortaya çıkmasından önceki durumunu merak ettiniz mi?

Geçtiğimiz on yıl içerisinde yapılan birçok keşif sayesinde insanlığın yazılı tarihlerden çok daha erken bir zamanda var olduğunu ve dinin bize neler anlattığını anladık.

Yani, insanlık bölünmeye ve farklı Tanrılara tapmaya başlamadan önce tam olarak ne yapıyordu?
Dinin tarihsel kökenlerini psikolojik veya sosyolojik köklerinden ayırmalıyız.

İnsanın evriminde ortaya çıkan ilk dini davranışların nispeten yakın bir tarihte olması muhtemeldir. Araştırmacılar bunun Orta Paleolitik dönem olduğunu söyler ve davranışsal modernliğin bir yönünü oluşturur. Ayrıca dilin kökeni ile aynı zamanda olduğu görünür.

Birçok araştırmacı homosapienlerin öncesi ilk insanlarda dini davranışa dair kanıtların reddedilemeyeceğini belirtmektedir.

Araştırmacılar bilhassa bir bireyle, birlikte gömülü bir dizi eseri içeren ve özellikle dinsel pratiklerin ilk saptanan biçimlerinden biri olarak düşünülebilecek bir dizi eseri içeren cenazelere işaret ederler. Çünkü bunlar "dünyevi yaşamı aşan merhum için bir kaygıya” işaret edebilir"

Kanıtlar Neandertallerin ölülerini bilerek gömen ilk hominidler (insan) olduğunu göstermektedir.
Bunun örnekleri Irak'taki Şanidar, İsrail'deki Kebara ve Hırvatistan'daki Krapina mağarasıdır.

Ancak bazı akademisyenler bu bedenlerin laik nedenlerle manipüle edilmiş olabileceğini iddia etseler de bu iddiayı destekleyen herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.

Arkeologlar Neanderthal toplumlar gibi Orta Paleolitik toplumların da birçok insanın mezarlar dışında bir tür totemizm veya hayvanlara tapınma uygulamış olabileceğini öne sürüyorlar.

Bununla birlikte bilim adamları dini davranışların dünyanın dört bir yanındaki farklı kültürler arasında geniş ölçüde değişmesine rağmen geniş anlamda dinin tüm insan topluluklarında bulunan evrensel bir kültürel kimlik olduğunu belirtmiştir.

Ama nerede başlamıştır?

Oxford'un Çalışması: İnsanoğlunun inançlı olmasının nedeni EVRİM sırasında bu düşüncenin içine işlemiş olmasıdır.

Oxford Üniversitesi'nden uzmanlar tarafından yapılan bir çalışmada insanlığın inançlı olmasının nedeni için EVRİMİ ve bu süreçti bağlantıyı gösteriyorlar. Oxford Üniversitesi'ndeki Evrimsel biyoloji uzmanı Dominic Johnson'ın belirttiği gibi insanın bir yaratıcıdan olan korkusu onu tamda bugün olduğu şeye dönüştürmüştür. Bu da dinlerin ve Tanrı inancının evrimin bir sonucu olabileceği anlamına gelir.

Hikaye anlatımı, mitler ve bağlar dinlerin temelleri mi?

Birleşik Krallıklı uzmanlar tarafından yeni kabileler arasındaki ilişkilerin kurulması için “evrensel” bir araç olarak hizmet ettiklerini düşünen yeni bir bakış açısı sunulmaktadır.

Buna “tarih öncesi diplomasi” diyorlar.

University College London'daki antropologlar, Nature Communications dergisinde yayınladıkları bir araştırma ile antik halkların hikayelerinin ve mitlerinin halkı birleştirmenin bir aracı olduğunu ortaya koydular.

Birçok antropolog dinlerin sosyal düzeni korumak ve üyeler arasındaki bağlantıları güçlendirmek amacıyla ortaya çıktığı teorisini kabul etmektedir.

Ancak yeni bir çalışmaya göre eski halkların ilişki kurmasının başka yolları da vardı çünkü ilk dinler 13.000-15.000 yıl önce ortaya çıkmıştı.

İngiliz Üniversitesi'nin çalışmasının ortak yazarlarından biri olan Andrea Migliano, Filipinler'in yerli bir kabilesi olan Agta'nın hayatını inceleyerek şöyle dedi: "onlar avcı ve toplayıcılar, yeni teknolojilere ve modern topluma habersiz yaşıyorlar."

Araştırma sonucu hikaye anlatımının avcı-toplayıcı toplum davranışları üzerindeki etkisinin ve bireysel düzeydeki faydalarının yetenekli bir hikaye anlatıcısı olma özelliğini keşfedildi.

İngiltere'den araştırmacılar toplumun ve dinin davranışını anlamak için Agta'nın onlara kabilesinin hikayelerini ve geleneksel masallarını anlatmasını istedi ve öykülerin çoğunun işbirliğinin değerinin, sosyal normların öneminin, cinsiyet eşitliğinin merkezinde olduğunu ve çatışmaların çözümü için bir araç olarak şiddet kullanımının yasaklandığını fark etti.

Dahası ister erkek olsun ister kadın, en iyi hikaye anlatanların kabileleri içinde avantajlara sahip olduğu görülmektedir. Diğer üyeler onlara özellikle saygı duyuyorlardı ve iyi hikayeci olan bu kişiler diğerlerinden ortalama birer fazla çocuğa sahiptiler.

Ayrıca bilim adamları hikaye anlatımı geleneğinin daha sonra ortaya çıkacak olan dinlere bir prototip olarak hizmet ettiğini yani dinlere zemin hazırladığını tahmin ediyorlar.

Araştırmacılar "yetenekli öykü anlatıcıların sosyal kişileri eş olarak tercih ettiklerini ve daha fazla üreme başarısına sahip olduklarını, öykü anlatma gibi grup yararı davranışlarının bireysel düzeydeki seçim yoluyla evrimleşebileceği bir yol sağladığını" belirtiyorlar.

Yazan & Çeviren: A.Kara

ANTİK İNKA'DA İLERİ SEVİYE BEYİN CERRAHİSİ

Antik tarih, Bilimsel, Antik medeniyetler, A, İnkalar, İnka toplumu, İnka'larda gelişmiş beyin ameliyatı, İnka'larda kranial anatomi, İnka toplumunda tıp, A, İnkalar hakkında bilinmeyenler
Anlaşıldığı üzere antik İnkalar uzmanların kabul etmeye istekli olduğundan çok daha gelişmiş bir toplumdu. Yeni yapılan çalışma kanıtlamıştır ki antik İnka medeniyeti kafatası cerrahisinde Amerikan İç Savaşında görev yapan doktorlardan çok daha iyidir.

Buna rağmen, birçok yazar ve akademisyen Kolombiya öncesi medeniyetlerin bazılarının oldukça gelişmiş olduğu konusunda hemfikirdir. Birçok Aztek ve Maya medeniyetinin keşiflerinin Avrupa merkezleri kadar ilerlediği görülmektedir.

Günümüzde uzmanlar İnkaların gelişmiş kraniyal ameliyatlar yaptıklarını keşfettiler. Dünya Nöroşirürji dergisinde yayınlanan bir çalışmada İnkaların kazıma, ensizyon ve perforasyon tekniklerini kafatasına mükemmel bir şekilde uyguladıkları ortaya çıktı.

Trepanasyon adı verilen teknik, kafa travması, baş ağrıları, epileptik nöbetler ve akıl hastalığının tedavisi için yıllarca dünyanın çeşitli halkları tarafından kullanılmıştır.

Trepanasyon kafatasına bir deliğin açıldığı tıbbi bir prosedür olarak tanımlanır. Bu teknik antik çağlardan beri uygulanmaktadır ve migren, nöbetler, travma, akıl hastalıkları hatta şeytani bir ele geçirilme olayı gibi bazı semptomları tedavi etmek için kullanılmıştır. Ancak yeni araştırmaya göre İnkalar o alanda diğer medeniyetlere göre daha da gelişmişti. Nasıl olduğu bilinmesede her nasılsa İnka'lar bir şekilde anatomi konusunda uzmanlardı.

Antik tarih, Bilimsel, Antik medeniyetler, A, İnkalar, İnka toplumu, İnka'larda gelişmiş beyin ameliyatı, İnka'larda kranial anatomi, İnka toplumunda tıp, A, İnkalar hakkında bilinmeyenler
Konuyla ilgili olarak Miami Miller Tıp Fakültesi'nde tıp profesörü olan David S. Kushner, “Kranial anatomiyi biliyor ve daha çok kanamaya sebep olacak bölgelerden kaçınmış gibi görünüyorlar” dedi.

Çalışmanın sonucundaki bulgular İnka'ların İ.Ö. 400 yılları arasında üzerinde işlem yaptığı 800'den fazla kafatasının değerlendirilmesine dayanmaktadır ve tüm bunlar 1500 yılında Peru'da keşfedilmiştir.

Araştırmacılara göre İnka İmparatorluğu'ndaki bu ameliyatların sonrasındaki ölüm oranı % 17 ile % 25 arasında değişiyordu.

Karşılaştırma yapıldığında ise İnka'lardan yüzyıllar sonra, Kuzey Amerika İç Savaşı sırasında yapılan kranial operasyonlara bakıldığında ölüm oranının % 46 ile 56 arasında olduğu görülüyor.

Bilim adamları İnkaların başarısının nedenini bilmiyorlar ama hijyenin belirleyici bir faktör olabileceğini öne sürüyorlar.

David S. Kushner, “En erkenden en son zamana kadar antik İnka toplumu hangi tekniklerin daha iyi olduğunu ve dura'ya daha az zarar verdiğini biliyordu” diyor.

Beyin etrafını saran bir zar olan dura, sıvı içerir ve enfeksiyonu önler. Uzmanların raporuna göre değişen tekniklerine bakıldığında İnkalar hayatta kalmanın enfeksiyondan kaçınmaya bağlı olduğunubiliyordu.

David S. Kushner bu konuda şunu söylüyor: "Eski Peru'luların enfeksiyonları nasıl önlediklerini bilmiyoruz, ancak bu alanda çok iyilerdi."

Yazan & Çeviren: A.Kara

ARAŞTIRMACILAR 100 MİLYON YILLIK BEBEK YILAN FOSİLİ BULDULAR

Bilim adamları mükemmel bir keşfe rastladılar.
Çin Akademisi'nden bilim adamları Güneydoğu Asya'daki şuan Myanmar olarak bilinen ormanda kehribar rengi bir arkeolojik parçanın içinde kalmış yılanın kalıntılarına rastladılar. Bu şimdiye kadar keşfedilmiş en eski bebek yılan olduğu için arkeoloji ve bilim açısından inanılmaz bir keşif.

Üst Kretase döneminde yaşamış olan yeni türler Xiaophis myanmarensis'in bilimsel ismini aldılar.

Yaklaşık 5 santimetre uzunluğundaki fosilin kafatasını yitirdiği görüldü. Bu yüzden bilim adamlarından oluşan ekip kemiklerin büyüklüğünü, şeklini ve yönünü incelemek için mikroskoplar ve x-ışını taramalarını kullandılar.

Daha sonra araştırmacılar yeni fosilin kemik yapısını, evrimsel kayıtlarda nereye uyduğunu görmek için araştırma yaptılar ve onu mevcut bir yılan fosilinin veri tabanına benzettiler.
Bilim, Arkeolojik buluntular, Bilimsel, 100 milyon yıllık yılan sofili,Yılan fosili,100 milyon yıllık bebek yılan fosili,Dinozorlar çağında sürüngen,Bebek yılan fosili,A
Bu buluş yılanların düşünüldüğünden çok daha önce sualtı ve kıyı bölgelerinden ormanlık ortamlara taşınmış olabileceğini ve yılanların spinal kemiklerini geliştirdiği mekanizmanın milyonlarca yıl içinde çok az değiştiğini ortaya koydu ve araştırmacılar bu bilimsel gelişmeleri raporladı.

Uzmanlar boyutu gerçekten küçük olan bu yılanın bir insan eline sığabileceğini söylüyor. Keşfe katılan uzmanlar sürüngenlerin dünyayı dinozorlarla paylaştığı dönemden bu yana yılanın evrimi hakkında bir fikir verdiğini söylüyorlar.

Bilimsel Gelişmeler dergisinde yayınlanan bir rapora göre, bilim adamlarının uyguladığı X-ışını çalışmaları sonucunda eski kıtasal blog olan Gondwana ile diğer Kretase türleri arasında önemli benzerlikler saptandı.

Bilim, Arkeolojik buluntular, Bilimsel, 100 milyon yıllık yılan sofili,Yılan fosili,100 milyon yıllık bebek yılan fosili,Dinozorlar çağında sürüngen,Bebek yılan fosili,A
Bu keşif sayesinde araştırmacılar yılan omurgasının milyonlarca yıl önce nasıl geliştiğini, özellikle omuriliği birleştiren eklemlerin ve zamanla omuriliğe dönüşen tüpün kapanışının oluşumunu inceleyebilecekler.

Bu kehribar tortuları yapıları gereği fosilleri milyonlarca yıl boyunca mükemmel durumda koruma yetenekleri ile tanınırlar. Bulunan bu kehribar parçalarından birinde bir parça yılan derisi, diğerinde ise bir bebek yılanının iskeleti, 97 omur ve kaburga bulunmaktadır.

KAMİ NEDİR ?

Hazırlayan: A.Kara
Şintoizm, A,din,Japonların dini,Japonlar neye inanıyor?,Japon Tanrısı,Japonların dini inançları,Kami Nedir?,Kami,Japon'ların inandığı güçler,Uzakdoğu dinleri,Şintoizm ve Kami

JAPON DİNİ ŞİNTOİZM'İN KARMAŞIK İLAHİ KAVRAMI


Şintoizm Kami inancına ve ibadetine dayalıdır. Peki ama Kami nedir?
Kami'nin en iyi tercümesi "ruh "'dur, ancak bu karmaşık bir kavramın aşırı basitleştirilmiş halidir - kami aynı zamanda manzara unsurları veya doğa güçleri olabilir.
Kamiler, insana yakındır ve insanların dualarına cevap verir. Doğal güçlerin seyrini ve insan olaylarını etkileyebilirler.
Şinto geleneğine göre Japonya'da sekiz milyon milyon kami vardır.

Şintoizm inancı, kami'nin çeşitli fikirlerini içerir. Bunlar birbirleriyle yakından ilişkili iken, tamamen değiştirilebilir değildir ve sadece aynı düşüncenin farklı fikirlerini değil farklı düşüncelerini de yansıtmaktadır.

Yani kelime, varoluşun özünü ya da her şeyde varoluşun özünü ve varlık özünü huşu uyandıran bir şekilde gösteren belirli şeyleri ifade etmek için kullanılır. Sadece kami tabiatını çarpıcı bir biçimde gösteren şeylere kami denir.

Kami nitelik olarak neredeyse her şeydeki kutsal veya mistik unsurdur. Her şeydedir ve her yerde bulunur ve bir nesneyi başka bir şey yerine kendisi yapan şeydir (Örneğin bir taş eğer taş olacaksa onu taş olduran, başka bir şey olmasının önüne geçen odur. Diğer bir deyişle Kami olmazsa bir kuş, kuş olmak yerine başka bir şey olabilir, onu kuş olduran güç Kami'dir). "Kami" kelimesi gizli olan anlamına gelir.

Kami'nin "Musubi" adı verilen özel bir hayat veren uyum sağlayan gücü vardır ve "Makoto" (aynı zamanda samimiyet olarak da tercüme edilir) adlı gerçek bir iradesi bulunur.
Fakat tüm Kami'ler iyi değildir, bazıları kötüdürler.

Bir Tanrı Olarak "Kami"
Kami'nin Tanrı ile aynı olduğu düşüncesi kısmen Mukaddes Kitabın 19.yüzyılda Japoncaya çevrilmesi sırasında “Tanrı” kelimesini çevirmek için kullanılmasından kaynaklanıyor.

Bu olay Japonlar arasında bile büyük bir karmaşaya neden oldu: Şinto ilahiyatçısı Ueda Kenji, 1990 yılında giriş yapan öğrencilerin yaklaşık % 65'inin Şintoizm'deki Kami'yi, batılı bir kavram olan Tanrı ile ilişkilendirdiklerini söylüyordu. Halbuki Kami aslında Batı'nın Tanrı kavramından çok farklıdır.


KAMİ
(Kami kavramını açıklamak oldukça zor.)

Anlayışı kolaylaştırmak için kami genellikle ruhlar veya tanrılar, ilahi varlıklar olarak tanımlanır. Ama kami diğer inançların tanrılarına pek benzemez:
  • Kami pek çok dinde bulunan her şeyden aşkın ve her şeye kadir tanrılar gibi ilahi değildir.
  • Kami her şeye kadir değildir.
  • Kami mükemmel değildir - bazen hata yapar ve kötü davranır.
  • Kami, insandan veya doğadan farklı değildir, onlar yaşam enerjisinin sadece daha yüksek bir tezahürüdür, olağanüstü veya müthiş bir versiyonudur.
  • Kami, doğaüstü bir evrende mevcut değildir, onlar insanlar ve doğa dünyasıyla aynı dünyada yaşarlar.

Kami, evreni yaratan tanrıları içerir ancak şunları da içerebilir:
  • Birçok canlı varlıkta yaşayan ruhlar
  • Bazıları kendilerini var ederler:
  • Dağ ve göller gibi manzara unsurları,
  • Doğanın güçlü kuvvetleri, fırtınalar ve depremler gibi.
  • Ölümlerinden sonra bazı insanların kami olması.

Kami terimi bazen bir şeylerde yaşayan ruhlara uygulanır, fakat aynı zamanda doğrudan şeylerin kendilerine de uygulanır. Bu yüzden dağın ya da şelalenin kamisi, dağ ya da şelale ruhu değil, gerçek dağ ya da şelale olabilir.

3 tip Kami özellikle önemlidir:
  • Klanların ataları Ujigami: Kabile zamanında, her grup belirli bir kaminin hem ataları hem de koruyucusu olduğuna inanmış ve bu ruha ibadetlerini tahsis etmiştir.
  • Doğal nesnelerin ve yaratıkların ve doğa güçlerinin Kamisi.
  • Olağanüstü başarıya sahip ölü insanların ruhları.

Kami'nin Japonca Bir Açıklaması
Şinto'nun yeniden canlandırılması için uğraşan, en seçkin Japon din adamlarından ve meraklılarından biri olan Motoori Norinaga (1730-1801) Kami'yi şöyle tarif etti:
"'Kami' kelimesinin anlamını henüz anlamadım. Klasiklerde en genel anlamda, gökyüzü ve yeryüzü ile ilgili tüm ilahi varlıklar şeklinde görülür. Daha özel olarak Kami, tapınaklarda bulunan ve ibadet edilen ruhlardır."
Prensip olarak insanlar, kuşlar, hayvanlar, ağaçlar, bitkiler, dağlar, okyanuslar - hepsi kami olabilir. Antik kullanıma göre bir huşu duyumuna da kami deniyordu.


En Önemli Kamiler
Amaterasu (Amaterasu-Omikami)
Genellikle 'Güneş Tanrısı' olarak tercüme edilir ve Kami'nin en büyüğüdür. Ise türbesinin Kamisi ve İmparatorluk ailesinin atasıdır.

Benten / Benzaiten
Müzik ve sanat ile ilişkili Hindu kökenli bir kadın Kami'dir.

Ebisu
Refah getiren bir Kami. Aslen İzanami ve İzanagi'nin terk edilmiş asalak çocuğudur.

Hachiman
Okçuluk ve savaş tanrısı.

İzanami - İzanagi
Japonya'yı doğuran iki Kami.

Konpira / Kompira
Şimdilerde denizlerde güvenliği sağlayan bir Kami, ama aslında bir Budist tanrısı. Denizcileri, balıkçıları ve satıcı nakliyesini korur.

Susanoo
Rüzgârın Kami'si ya da felaketlerden hem koruyan hem de koruyan fırtına tanrısıdır. Amaterasu'nun kardeşidir.

Tenjin
Eğitim Kami'sidir, fakat aslında Japon bilim adamı "Sugawara No Michizane"dir. Ebeveynler ve çocuklar sıklıkla Tenjin'den sınavlarda başarı sağlamasını isterler.

BİLİM ADAMLARINA GÖRE MAYA MEDENİYETİNİN YOK OLUŞ NEDENİ

Bilim, tarih, A, Maya medeniyeti, Antik Maya medeniyeti, Maya medeniyeti nasıl ortadan kayboldu? Maya medeniyetine dair teoriler, Mayalar, Maya,
Antik Maya medeniyeti, MS 800'e kadar Orta ve Güney Amerika'ya hükmettiler.
Mısır'daki piramitlerin karmaşıklığına rakip olacak kadar süper, masalsı, astronomik olarak hizalanmış tapınakları ve inanılmaz piramitleri inşa ettiler. Ancak, MS 1000'de gizemli bir şekilde bu medeniyet ortadan kayboldu. Uzmanlar ise onlara ne olduğunu merak ediyor ve araştırıyorlar.

Asırlar boyunca akademisyenler Amerika kıtasının en büyük uygarlıklarından birine ne olduğunu anlamaya çalıştılar ve konuyla ilgili birçok teori önerdiler.

Artık araştırmacılar antik Maya medeniyetinin iz bırakmadan nasıl ortadan kaybolduğunun ardındaki gizemi çözdüklerini söylüyorlar. Uzmanlara göre Maya medeniyeti son derece güçlü bir kuraklık yüzünden çöktü.

Bu ölçümlere dayanarak, araştırmacılar, Maya uygarlığının çöküşü sırasında yıllık yağışların % 41 ile % 54 arasında azaldığını, tepe kuraklık koşullarında % 70'e varan oranlarda yağışlarda azalma olduğunu, bu yüzden nemin azaldığını bulmuşlardır. Bugün ise bu oran % 2 ile % 7 arasında değişmektedir. Sonuçlar "Science" dergisinde bildirilmiştir.

16. yüzyılda İspanyollar geldiğinde, Maya üzümleri Mayalılar tarafından inşa edilen, terkedilmiş dev antik Piramit şehirlerinde gelişiyordu.

Geçmişte akademisyenler antik Maya'nın yabancı güçlerin istilası, savaş, hastalıkların yayılması ve ticaretin durması nedeniyle çökmüş olabileceğini öne sürmüşlerdir. Bununla birlikte, Cambridge ve Florida üniversitelerinden gelen bilim adamları, uzun bir kuraklık döneminin bu geniş uygarlık üzerinde yıkıcı etkilere neden olduğuna dair güçlü kanıtlar buldular.

Araştırmacılar bu sonuçlarına ulaşmak için Maya toplumunun bulunduğu Chichancanab Gölü'nden aldıkları su örnekleri üzerinde çalıştılar. Uzmanlar kuraklık dönemlerinde göllerde oluşan alçıtaşı suyunun izotoplarını ve minerallerini ölçtüler.

Alçıtaşı kuruyup şekillenince su molekülleri onun kristal yapısına yapışır ve yapışan bu su örnekleri eski göl suyunda bulunan farklı izotopları kaydeder.

Cambridge’deki Yer Bilimleri Bölümünde okuyan Nick Evans raporunda konuyla ilgili şöyle diyor: "Maya medeniyetinin çöküşündeki iklim değişikliğinin rolü kısmen tartışmalıdır, çünkü önceki kayıtlar kalitatif rekonstrüksiyonlarla sınırlıdır, örneğin hava koşulları daha nemli ya da daha kuru olmuş olabilir gibi. Çalışmamız Maya çöküşü sırasında yağış ve nem seviyelerinin istatistiksel olarak sağlam tahminlerini sağladığı için önemli bir ilerlemeyi temsil ediyor."

Yazan & Çeviren: A.Kara

HESAT

A,mitoloji, mısır mitolojisi, Hesat,Heset,Hesahet,Hesaret,Hesahat,Besinlerin yaratıcısı,Heset birası, Mısır Tanrıçaları, Ra'nın karısı
Hesat (Heset, Hesahet veya Hesaret), Hathor'un dünyevi tezahürü olarak kabul edilen Eski Mısır'daki bir inek tanrıçasıydı.

"Tüm besinlerin yaratıcısı" olarak adlandırıldı ve adı, "Heset birası" olarak bilinen süt ile ("hesa") aynı köke sahipti. Boynuzları arasında bir güneş diski ile ya da boynuzları üzerinde bir yiyecek tepsisi ve memelerinden gelen süt ile ilahi bir beyaz inek olarak resmedildi.

Hesat, diğer tanrıların, emziren annelerin ve hamile kadınların süt annesi olarak görülüyordu. Ayrıca Anubis'in annesi olduğu düşünülüyordu. Böylece bütün besinlerin yaratıcısı, ölülerin tanrısını da (daha sonra mumyalama tanrısı) doğurmuştu. Erken zamanlarda dünyasal tezahürü Mnevis Boğası olan Ra'nın karısıydı. Mnevis, Hesat ve Anubis üçlüsüne Heliopolis'te ibadet ediliyordu.

Yazan & Çeviren: A.Kara

HATMEHYT (HATMEHİT)

A,mitoloji, mısır mitolojisi, Mısır Tanrıçaları, Balık tanrıçası,Balık tılsımı
Hatmehyt (ya da Hatmehit), Eski Mısır'ın deltası bölgesinde, özellikle de Mendes'de (Per-banebdjedet ya da Banebdjed'in yeri) ibadet edilen bir balık tanrıçasıydı. Sembolü bir balıktı ve Hatmehyt'nin bölgenin en önemli tanrısı olduğu araştırmacılarla doğruladı. Ancak, daha sonraki zamanlarda onun pozisyonu Banebdjed (Osiris'in bir yönü) tarafından gasp edildi. O, İsis tarafından (Isis'ın bir yönü olarak) Harpakhına'nın annesiydi (Harpakhred, “Çocuk Horus”) olarak görülüyordu.

Hatmehyt'in Balık Tılsımı
Onun adı "balıkların önünde olan" veya "balıkların en başında" olarak tercüme edilebilir. Onun (küçük) balık kültlerinin en önemlisi olduğu ya da en eski balık tanrısı olduğu düşünülmektedir. Bazen bir balık (ya bir yunus ya da lepidotus balığı) ya da kafasında "Balık" amblemi olan bir kadın olarak tasvir edilmiştir.

Yazan & Çeviren: A.Kara