HABERLER
Dini Haber
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
A etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İNCİL'DEKİ ÇELİŞKİLER

Yazan: A.Kara


İNCİL'DEKİ ÇELİŞKİLER



Matta, Markos, Luka, Yuhanna adlı kanonik İncil kitapları 27 parçadan oluşan İncil'in ilk 4 bölümüdür. Fakat bunlar aynı zamanda İncil olarak isimlendirilen 4 ayrı kitaptır da.

Bunu baştan belirtiyorum çünkü biliyorum ki bazıları 4 İncil dediğimi duyduğunda "4 İncil yok, İncil tektir" diyeceklerdir fakat başlıca Hristiyan platformlarında onların da bu kitaplardan bahsederken 4 İncil dediği görülmektedir.

Hristiyanlara göre var olan bu 4 İncil kitabı tanrının ruhunun esiniyle kaleme alınmış ve yazan kişilerin isimleri ile anılmışlardır. Bu metinlerin yaşanılanların gerçek kayıtları olduğuna iman tamdır. Ayrıca her İncil'in İsa'nın getirdiği müjdeye değişik açıdan baktığına inanılır.
Hristiyanların zaman zaman İncil eleştirilerini bertaraf etmekte başvurduğu bu 4 ismin yaşananlara değişik açılardan bakışı konusunda önemli bir nokta vardır ki "değişik açıdan bakmak" kırmızıyı mor, 40'ı 50 olarak yazmak, anlatmak, yani tutarsız bilgiler vermek anlamına gelmez, gelemez.

Bakalım tanrının esiniyle yazıldığına inanılan 4 İncil kitabı kendi içinde tutarlı mı, değil mi?

İSA'NIN SOY KÜTÜĞÜ

Konuya İsa'nın soy kütüğü hakkında barındırılan çelişkili ayetlerle başlayalım ve Luka İncili'nin bu konuda söylediğine bakalım:

Luka 3/23-38:
23) İsa görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf’un oğlu olduğu sanılıyordu.
Yusuf da Eli oğlu,
24) Mattat oğlu, Levi oğlu, Malki oğlu, Yannay oğlu, Yusuf oğlu,
25) Mattitya oğlu, Amos oğlu, Nahum oğlu, Hesli oğlu, Nagay oğlu,
26) Mahat oğlu, Mattitya oğlu, Şimi oğlu, Yosek oğlu, Yoda oğlu,
27) Yohanan oğlu, Reşa oğlu, Zerubbabil oğlu, Şealtiel oğlu, Neri oğlu,
28) Malki oğlu, Addi oğlu, Kosam oğlu, Elmadam oğlu, Er oğlu,
29) Yeşu oğlu, Eliezer oğlu, Yorim oğlu, Mattat oğlu, Levi oğlu,
30) Şimon oğlu, Yahuda oğlu, Yusuf oğlu, Yonam oğlu, Elyakim oğlu,
31) Mala oğlu, Menna oğlu, Mattata oğlu, Natan oğlu, Davut oğlu,
32) İşay oğlu, Ovet oğlu, Boaz oğlu, Salmon oğlu, Nahşon oğlu,
33) Amminadav oğlu, Ram oğlu, Hesron oğlu, Peres oğlu, Yahuda oğlu,
34) Yakup oğlu, İshak oğlu, İbrahim oğlu, Terah oğlu, Nahor oğlu,
35) Seruk oğlu, Reu oğlu, Pelek oğlu, Ever oğlu, Şelah oğlu,
36) Kenan oğlu, Arpakşat oğlu, Sam oğlu, Nuh oğlu, Lemek oğlu,
37) Metuşelah oğlu, Hanok oğlu, Yeret oğlu, Mahalalel oğlu, Kenan oğlu,
38) Enoş oğlu, Şit oğlu, Adem oğlu, Tanrı Oğlu’ydu.

Şimdi bir de Matta İncili'ne göz atalım.

Matta, 1/17:
İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir:
İbrahim İshak’ın babasıydı, İshak Yakup’un babasıydı, Yakup Yahuda ve kardeşlerinin babasıydı,

3) Yahuda, Tamar’dan doğan Peres’le Zerah’ın babasıydı, Peres Hesron’un babasıydı, Hesron Ram’ın babasıydı,
4) Ram Amminadav’ın babasıydı, Amminadav Nahşon’un babasıydı, Nahşon Salmon’un babasıydı,
5) Salmon, Rahav’dan doğan Boaz’ın babasıydı, Boaz, Rut’tan doğan Ovet’in babasıydı, Ovet İşay’ın babasıydı,
6) İşay Kral Davut’un babasıydı, Davut, Uriya’nın karısından doğan Süleyman’ın babasıydı,
7) Süleyman Rehavam’ın babasıydı, Rehavam Aviya’nın babasıydı, Aviya Asa’nın babasıydı,
8) Asa Yehoşafat’ın babasıydı, Yehoşafat Yehoram’ın babasıydı, Yehoram Uzziya’nın babasıydı,
9) Uzziya Yotam’ın babasıydı, Yotam Ahaz’ın babasıydı, Ahaz Hizkiya’nın babasıydı,
10) Hizkiya Manaşşe’nin babasıydı, Manaşşe Amon’un babasıydı, Amon Yoşiya’nın babasıydı,
11) Yoşiya, Babil sürgünü sırasında doğan Yehoyakin’le kardeşlerinin babasıydı,
12) Yehoyakin, Babil sürgününden sonra doğan Şealtiel’in babasıydı, Şealtiel Zerubbabil’in babasıydı,
13) Zerubbabil Avihut’un babasıydı, Avihut Elyakim’in babasıydı, Elyakim Azor’un babasıydı,
14) Azor Sadok’un babasıydı, Sadok Ahim’in babasıydı, Ahim Elihut’un babasıydı,
15) Elihut Elazar’ın babasıydı, Elazar Mattan’ın babasıydı, Mattan Yakup’un babasıydı,
16) Yakup Meryem’in kocası Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu.
17) Buna göre, İbrahim’den Davut’a kadar toplam on dört kuşak, Davut’tan Babil sürgününe kadar on dört kuşak, Babil sürgününden Mesih’e kadar on dört kuşak vardır.


Bu iki İncil'in İsa'nın soy kütüğü hakkında verdiği bilgilere bakıldığında arada ciddi bir sayısal tutarsızlık olduğunu söylemeye gerek var mı? Matta İncilinin İsa'dan İbrahim'e kadar belirttiği kişi sayısı ile Luka'nın verdiği kişi sayısı uyuşmaz.
Luka'nın ilgili bölümünde bahsedilen ve daha büyük bir soy ağacını oluşturan kişilerin çoğunun Matta'da hiç hesaba katılmadığı gün gibi ortadadır.

Bu durumda bazı savunucular bunun nedeni olarak Matta'nın, Luka İncilinde adı geçen onlarca kişiyi yazmayı unuttuğunu iddia edebilir. Fakat durumun böyle olmadığı açıktır çünkü iki İncil'deki kişi adları bile birbirinden farklıdır.

Bu hatanın üzerine örtmek için ortaya atılan bir başka iddia ise Luka'nın verdiği soy kaydının Meryem'e ait olduğudur. Fakat bu oldukça tutarsız bir iddiadır çünkü Luka 3/23'e bakıldığında bahsedilenin Yusuf'un soy kaydı olduğu gün gibi ortadadır. Kaldı ki o dönem toplumu göz önüne alındığında soy ağacını anne tarafından izlemek olasılık dışıdır.

Matta kitabının yazarı vaad edilen Mesih'in soyunun Davud'a dayanması gerektiğini biliyordu. Bu nedenle oluşturduğu soy kaydını üçlü 14'lü yapı ile tertip etmiştir. Matta İsa'nın soy ağacını verirken İbrahim'den İsa'ya kadar olan 3 tane 14 lü grup vermiş yani neslin 42 kişiden oluştuğunu yazmıştır (Matta 1:17).

Peki sizce Matta'nın 3 tane 14'lü grup vermesi sıradan bir durum mudur? Değildir. Bilindiği üzere Hristiyanlıkta 7 sayısı kusursuzluğu ve tamlığı simgeler. Matta'nın verdiği 14 sayısı ise 7'nin 2 katıdır. Bunun nedeni de Davut'un İbranicedeki orjinal kelime karşılığının 14 olmasıdır. Yani Matta'nın yazarı 7'nin kutsallığını korumak adına 14'lü gruplamayı korumak istemiştir ve soy listesini buna göre düzenlemiştir.

Süleyman’dan Yehoyakin’e kadar olan ikinci ondörtlü grup, (Matta 1: 6-11), Davut ile başlamakta ve Babil sürgününde doğan Yehoyakin ile sonra ermektedir. Fakat Matta Kitabı’nın yazarı, on dörtlü gruplamayı ve toplamda kırk iki nesli tertip etmek için Davut’tan Yehoyakin’a kadar olan listeden bazı nesilleri silmiştir. Eğer itiraz etmeden önce 1.Tarihler kitabının 3.bölümüne bakarsanız Davut’tan Yehoyakin’e kadar olan on sekiz nesli görebilirsiniz.

1 Tarihler 3:5-15 Matta 1:6-11
15 Süleyman 15 Süleyman
16 Rehavam 16 Rehavam
17 Aviya 17 Aviya
18 Asa 18 Asa
19 Yehoşafat 19 Yehoşafat
20 Yehoram 20 Yehoram
21 Ahazya SİLİNMİŞ
22 Yoaş SİLİNMİŞ
23 Amatsya SİLİNMİŞ
24 Azarya 21 Uzziya
25 Yotam 22 Yotam
26 Ahaz 23 Ahaz
27 Hizkiya 24 Hizkiya
28 Manaşşe 25 Manaşşe
29 Amon 26 Amon
30 Yoşiya 27 Yoşiya
31 Yehoyakim SİLİNMİŞ
32 Yehoyakin 28 Yehoyakin

Bazı Hristiyanlar kimi kralların Matta'nın verdiği soy listesinden çıkarılmasına neden olarak "onların kötü ve putperest olan krallar" olduğunu söylerler fakat gerçek neden bu olsaydı ülkeyi putperest uygulamalara bırakan Ahaz ve Yeşaya’yı öldüren Manaşşe gibi kötü kralların da Matta’nın soy kaydından silinmesi gerekirdi.

Matta’nın üçüncü ve sonuncu on dörtlü grubu içerisinde birçok sorun bulunmaktadır ve apaçık biçimde kurgu olduğu ortadadır. Bu sorunlardan birincisi, içinde on dört değil, on üç nesil bulunmasıdır.

1 Şealtiel
2 Zerubbabil
3 Avihut
4 Elyakim
5 Azor
6 Sadok
7 Ahim
8 Elihut
9 Elazar
10 Mattan
11 Yakup
12 Yusuf
13 İsa?

Bunlara ek olarak İsa'nın soyunun Davud'un hangi oğluna dayandığı gibi önemli bir konuda bile büyük bir çelişki vardır. Görüldüğü üzere Matta 1/6 ya göre Davud'un oğlu Süleyman iken Luka'ya göre Davud'un oğlunun adı Natan'dır.

MERYEM'İN KOCASI YUSUF KİMİN OĞLU?

Hazır soy ağacı ile başlamışken Meryem'in kocasının kimin oğlu olduğu konusundaki çelişkiye de bir bakalım. Zira Matta'ya göre Yusuf'un babası Yakup iken Luka'ya göre babası Eli'dir.

Matta 1/16:
16) Yakup Meryem’in kocası Yusuf’un babasıydı. Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu.

Luka 3/23:
23) İsa görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf’un oğlu olduğu sanılıyordu.
Yusuf da Eli oğlu, ... (soyun devamı sayılıyor)

Belki bazıları Eli ile Yakup aynı kişidir demeyi düşünebilir. Fakat Matta'ya göre Yakup'un babasının adı Mattan, dedesinin adı ise Elazar iken Luka'ya göre Eli'nin babasının adı Mattat, dedesinin adı ise Levi'dir. Görüldüğü üzere bahsi geçen 2 kişinin soyları, dedeleri farklıdır.

İBLİS İSA'YI NEREYE ÇIKARDI?

İncil'de İsa'nın denendiği bir bölüm vardır. Bu bölümde İblis İsa'yı dağa ve tapınağın tepesine çıkarır. Fakat bakalım farklı İncil bölümleri önce hangisine çıkıldığı konusunda ortak karara sahip mi:

(İsa Deneniyor)
Matta 4/5-9:
5-6) Sonra İblis O’nu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkarıp, “Tanrı’nın Oğlu’ysan, kendini aşağı at” dedi, “Çünkü şöyle yazılmıştır:
‘Tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek.’
‘Ayağın bir taşa çarpmasın diye
Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.’ ”
7) İsa İblis’e şu karşılığı verdi: “ ‘Tanrın Rab’bi denemeyeceksin’ diye de yazılmıştır.”
8) İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, 9) “Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi.

Matta'ya göre İblis İsa'yı önce tapınağın tepesine daha sonra ise yüksek bir dağa çıkardı. Luka İncilindeki duruma bakalım:

(İsa’nın Çölde Denenmesi)
Luka 4/5-9:
5) Sonra İblis İsa’yı yükseklere çıkararak bir anda O’na dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. 6) O’na, “Bütün bunların yönetimini ve zenginliğini sana vereceğim” dedi. “Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. 7) Bana taparsan, hepsi senin olacak.”
8) İsa ona şu karşılığı verdi: “ ‘Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.”
9) İblis O’nu Yeruşalim’e götürüp tapınağın tepesine çıkardı. “Tanrı’nın Oğlu’ysan, kendini buradan aşağı at” dedi.

Tanrı ya Luka'ya yada Matta'ya yanlış esin vermiş. Çünkü Matta'da önce tapınağın tepesine daha sonra dağa çıkarılan İsa, Luka'da önce dağa sonrasında tapınağın tepesine çıkarılıyor. Yani taban tabana zıt ve çelişkili.

YAHYA İLYAS MI DEĞİL Mİ?

İnciller arasındaki çelişkiler yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Matta ve Yuhanna İncilleri Yahya'nın İlyas olup olmadığı konusunda da birbirine ters düşen, uyuşmayan metinlere sahiptir.

Matta İncilinin 11.babındaki İsa ve Vaftizci Yahya bölümüne bakalım bu konu hakkında ne diyor:

Matta 11/7-15:
7) Yahya’nın öğrencileri ayrılırken İsa halka Yahya’dan söz etmeye başladı. “Çöle ne görmeye gittiniz?” dedi. “Rüzgarda sallanan bir kamış mı?
8) Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymiş bir adam mı? Oysa pahalı giysi giyenler, kral saraylarında bulunur.
9) Öyleyse ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Size şunu söyleyeyim, gördüğünüz kişi peygamberden de üstündür.
10) ‘İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum;
O önden gidip senin yolunu hazırlayacak’ diye yazılmış olan sözler onunla ilgilidir.
11) Size doğrusunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında Vaftizci Yahya’dan daha üstün biri çıkmamıştır. Bununla birlikte, Göklerin Egemenliği’nde en küçük olan ondan üstündür.
12) Vaftizci Yahya’nın ortaya çıktığı günden bu yana Göklerin Egemenliği zorlanıyor, zorlu kişiler onu ele geçirmeye çalışıyor.
13) Yahya’ya dek bütün peygamberlerle Kutsal Yasa, olacakları önceden bildirdiler.
14) Eğer bunu kabul etmek isterseniz, gelecek olan İlyas odur.
15) Kulağı olan, işitsin!  

Şimdi bir de Yuhanna İncilindeki Yahya'nın Ortaya Çıkışı adlı bölüme bakalım ve Yahya, İlyas mıymış bakalım:

Yuhanna 1/19-21:
19-20) Yahudi yetkililer Yahya’ya, “Sen kimsin?” diye sormak üzere Yeruşalim’den kâhinlerle Levililer’i gönderdikleri zaman Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu –açıkça konuştu, inkâr etmedi– “Ben Mesih değilim” diye açıkça konuştu.
21) Onlar da kendisine, “Öyleyse sen kimsin? İlyas mısın?” diye sordular.
O da, “Değilim” dedi.
“Sen beklediğimiz peygamber misin?” sorusuna,
“Hayır” yanıtını verdi.

Bu iki İncilin Yahya'nın ortaya çıkış şeklini farklı anlatmalarının yanı sıra Yahya'nın birinde evet İlyas benim derken diğerinde "hayır ben İlyas değilim" demesi çelişki değilse nedir?

VAFTİZCİ YAHYA İSA'NIN KİM OLDUĞUNU BİLİYOR MU?

Hazır konusu açılmışken Yahya'dan devam edelim. Bu çelişki diğerlerinden biraz farklı çünkü farklı İncil kitapları arasındaki çelişkiden ziyade aynı kitabın içinde bulunan bir çelişki.

Matta 3/13-14:
13) Bu sırada İsa, Yahya tarafından vaftiz edilmek üzere Celile’den Şeria Irmağı’na, Yahya’nın yanına geldi. 14) Ne var ki Yahya, “Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana geliyorsun?” diyerek O’na engel olmak istedi.

Bir de Matta 11/1-3'e bakalım:
1) İsa, on iki öğrencisine bu buyrukları verdikten sonra onların kentlerinde öğretmek ve Tanrı sözünü duyurmak üzere oradan ayrıldı.
2-3) Tutukevinde bulunan Yahya, Mesih’in yaptığı işleri duyunca, O’na gönderdiği öğrencileri aracılığıyla şunu sordu: “Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?”

Matta'nın 3.bab'ında Yahya'nın "Benim senin tarafından vaftiz edilmem gerekirken sen mi bana geliyorsun?" sözünden İsa'nın kim olduğunu, Mesih olduğunu bildiğini anlıyoruz. 11.bab'da ise Yahya öğrencileri aracılığı ile İsa'ya şunu soruyor “Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?” yani demek istiyor ki "Mesih sen misin?"

Bu bariz çelişkide görüldüğü üzere Yahya bir bab'da İsa'nın kim olduğunu bilirken diğer bab'da bilmiyor.

İSA VAFTİZ OLDUKTAN SONRA NEREYE GİTTİ?

Önceki pasajlarda Yahya'ya dair çelişkileri anlatırken de gördüğünüz üzere İsa, Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilir. Sorun şudur ki vaftizden sonra İsa'nın nereye gittiği konusunda çok büyük bir ihtilaf vardır.

Matta ve Markos'a göre vaftiz olan İsa hemen akabinde çöle gider ve tam 40 gün orada kalır.

O yüzden ilk olarak aynı anlatımı içeren iki İncilden birine, örneğin Markos'a bakalım:

Markos 1/9-13:
9) O günlerde Celile’nin Nasıra Kenti’nden çıkıp gelen İsa, Yahya tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz edildi. 10) Tam sudan çıkarken, göklerin yarıldığını ve Ruh’un güvercin gibi üzerine indiğini gördü.
11) Göklerden, “Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum” diyen bir ses duyuldu.
12) O an Ruh, İsa’yı çöle gönderdi. 13) İsa çölde kaldığı kırk gün boyunca Şeytan tarafından denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler O’na hizmet ediyordu.

Yuhanna 2/1-3:
Üçüncü gün Celile’nin Kana Köyü’nde bir düğün vardı. İsa’nın annesi de oradaydı. 2) İsa’yla öğrencileri de düğüne çağrılmışlardı. 3) Şarap tükenince annesi İsa’ya, “Şarapları kalmadı” dedi. 4) İsa, “Anne, benden ne istiyorsun? Benim saatim daha gelmedi” dedi.

Hadi çıkın işin içinden. Markos İncilinde vaftiz olduktan sonra çöle gidip 40 gün boyunca İblis tarafından teste tabi tutulduğu anlatılan İsa nasıl olur da Yuhanna İncilinde vaftizin üçüncü gününde annesi ile bir düğünde bulunur ve orada ilk mucizesini gerçekleştirip suyu şaraba çevirir?

VAFTİZCİ YAHYA YİYİP İÇTİ Mİ?

Eğer İncil tanrının ruhunun esiniyle yazıldıysa bu hatalar nasıl olur dedirten çelişkilerden bir başkasına bakalım. Markos İncilinde Vaftizci Yahya'nın gelişini anlatan bölümde Yahya'nın çekirge ve yaban balı yiyerek geldiği yazarken Matta İncilinde ise Yahya'nın oruçlu olarak geldiği, yiyip içmediği yazar:

Markos 1/4-8:
4) Böylece Vaftizci Yahya çölde ortaya çıktı. İnsanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırıyordu. 5) Bütün Yahudiye halkı ve Yeruşalimliler’in hepsi ona geliyor, günahlarını itiraf ediyor, onun tarafından Şeria Irmağı’nda vaftiz ediliyordu.
6) Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Çekirge ve yaban balı yerdi. 7) Şu haberi yayıyordu: “Benden sonra benden daha güçlü olan geliyor. Eğilip O’nun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim. 8) Ben sizi suyla vaftiz ettim, ama O sizi Kutsal Ruh’la vaftiz edecektir.”

Matta 11/16-19:
16-17) “Bu kuşağın insanlarını neye benzeteyim? Çarşı meydanlarında oturup arkadaşlarına,
‘Size kaval çaldık, oynamadınız;
Ağıt yaktık, dövünmediniz’ diye seslenen çocuklara benziyorlar. 18) Yahya geldiği zaman oruç tutup içkiden kaçındı, ona ‘cinli’ diyorlar. 19) İnsanoğlu geldiği zaman yiyip içti. Bu kez de diyorlar ki, ‘Şu obur ve ayyaş adama bakın! Vergi görevlileri ve günahkârlarla dost oldu!’ Ne var ki bilgelik, ortaya koyduğu işlerle doğrulanır.”

İSA NE DEDİ?

İncil'de Cinli Çocuk İyileştiriliyor adıyla bir bölüm yer alır. İsa'nın öğrencileri çocuğun içindeki cini çıkarmayı beceremez ve İsa'ya neden cini çıkaramadıklarını sorarlar. Bakalım İsa, 2 farklı İncil'de de "aynı cevabı vermiş olması gerekirken" nasıl cevap vermiş:

(Cinli Çocuk İyileştiriliyor)
Matta 17/14-21:
14) Kalabalığın yanına vardıklarında bir adam İsa’ya yaklaşıp önünde diz çöktü. 15) “Ya Rab” dedi, “Oğlumun haline acı! Sarası var, çok acı çekiyor. Sık sık ateşe, suya düşüyor. 16) Onu senin öğrencilerine getirdim, ama iyileştiremediler.”
17) İsa, “Ey imansız ve sapmış kuşak!” dedi. “Sizinle daha ne kadar kalacağım? Size daha ne kadar katlanacağım? Çocuğu buraya, bana getirin.” 18) İsa cini azarlayınca, cin çocuktan çıktı, çocuk o anda iyileşti.
19) Sonra öğrenciler tek başlarına İsa’ya gelip, “Biz cini neden kovamadık?” diye sordular.
20-21) İsa, “İmanınız kıt olduğu için” karşılığını verdi. “Size doğrusunu söyleyeyim, bir hardal tanesi kadar imanınız olsa şu dağa, ‘Buradan şuraya göç’ derseniz, göçer; sizin için imkânsız bir şey olmayacaktır.”

(Cinli Bir Çocuğun İyileştirilmesi)
Markos 9/17-29:
17) Halktan biri O’na, “Öğretmenim” diye karşılık verdi, “Dilsiz bir ruha tutulan oğlumu sana getirdim. 18) Ruh onu nerede yakalarsa yere çarpıyor. Çocuk ağzından köpükler saçıyor, dişlerini gıcırdatıyor ve kaskatı kesiliyor. Ruhu kovmaları için öğrencilerine başvurdum, ama başaramadılar.”
19) İsa onlara, “Ey imansız kuşak!” dedi. “Sizinle daha ne kadar kalacağım? Size daha ne kadar katlanacağım? Çocuğu bana getirin!”
20) Çocuğu kendisine getirdiler. Ruh, İsa’yı görür görmez çocuğu şiddetle sarstı; çocuk yere düştü, ağzından köpükler saçarak yuvarlanmaya başladı.
21) İsa çocuğun babasına, “Bu hal çocuğun başına geleli ne kadar oldu?” diye sordu.
“Küçüklüğünden beri böyle” dedi babası. 22) “Üstelik ruh onu öldürmek için sık sık ateşe, suya attı. Elinden bir şey gelirse, bize yardım et, halimize acı!”
23) İsa ona, “Elimden gelirse mi? İman eden biri için her şey mümkün!” dedi.
24) Çocuğun babası hemen, “İman ediyorum, imansızlığımı yenmeme yardım et!” diye feryat etti.
25) İsa, halkın koşuşup geldiğini görünce kötü ruhu azarlayarak, “Sana buyuruyorum, dilsiz ve sağır ruh, çocuğun içinden çık ve ona bir daha girme!” dedi.
26) Bunun üzerine ruh bir çığlık attı ve çocuğu şiddetle sarsarak çıktı. Çocuk ölü gibi hareketsiz kaldı, öyle ki oradakilerin birçoğu, “Öldü!” diyordu. 27) Ama İsa elinden tutup kaldırınca, çocuk ayağa kalktı.
28) İsa eve girdikten sonra öğrencileri özel olarak O’na, “Biz kötü ruhu neden kovamadık?” diye sordular.
29) İsa onlara, “Bu tür ruhlar ancak duayla kovulabilir” yanıtını verdi.

Şimdi sorarım size bu çelişkinin babası değilse nedir? Nasıl olur da bir İncil'de İsa öğrencilerinin cini kovmayı başaramamalarının nedeni olarak imansızlığı gösterirken diğer İncil'de dua etmemeyi gösterir?

KARIŞAN KÖR SAYISI

Önceleri verdiğim birçok örnek gibi 4 İncil kitabı arası birçok yerde sayısal tutarsızlık ve çelişkiler görülür ve bunlardan biri de İsa'nın Eriha'dan ayrılırken iyileştirdiği körlerle ilgilidir.

Matta İncilinde şöyle yazar:
Matta 20/29-30:
29) Eriha’dan ayrılırlarken büyük bir kalabalık İsa’nın ardından gitti. 30) Yol kenarında oturan iki kör, İsa’nın oradan geçmekte olduğunu duyunca, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!” diye bağırdılar.

Şimdi de Markos İnciline bakalım:
Markos 10/46-47:
46) Sonra Eriha’ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha’dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. 47) Nasıralı İsa’nın orada olduğunu duyunca, “Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!” diye bağırmaya başladı.

Görüldüğü üzere Matta İncilinde İsa Eriha'dan ayrılırken iki körü iyileştirir ve bu yüzden İncildeki bu bölümün adı "İki Körün Gözleri Açılıyor" dur. Markos İncilinde ise İsa Eriha'dan ayrılırken sadece Bartimay adlı adamın körlüğünü iyileştirdiğinden ilgili bölümün adı "Kör Bartimay’ın Gözleri Açılıyor" diye geçer.

HAVARİLER ASA ALSIN MI ALMASIN MI?

Matta ile Markos arasında benzer bir çelişki de İsa'nın 12 elçisini göreve gönderdiği bölümle ilgilidir. İsa bir İncilde asa (değnek) almamalarını tembihlerken diğer İncilde almalarını söyler. Matta İncilinde şöyle yazar:

Matta 10/9-10:
9) Kuşağınıza altın, gümüş, ya da bakır para koymayın. 10) Yolculuk için ne torba, ne yedek mintan, ne çarık, ne de değnek alın. Çünkü işçi yiyeceğini hak eder.

Şimdi de Markos'a bakalım.

Markos 6/8-9:
8) Yolculuk için yanlarına değnekten başka bir şey almamalarını söyledi. Ne ekmek, ne torba, ne de kuşaklarında para götüreceklerdi. 9) Onlara çarık giymelerini söyledi. Ama, “İki mintan giymeyin” dedi.

Bu ne yaman çelişkidir? Nasıl olur da İsa'nın birbirinin tamamen zıttı olan iki söylem "birbirleri ile çelişmezler" denen İncillerde yer alabilir? Eğer İnciller tanrı ruhunun esiniyle yazıldıysa nasıl olur da birbirinin zıttı ifade ve anlatımlar barındırır?

KIZI CİNLİ KADIN KENANLI MI YUNAN MI?

Matta ve Markos İncili kızına cin musallat olmuş olan bir kadından İsa ile arasında geçen konuşmadan ve sonunda cinin kovulması ile kızının iyileşmesinden bahseder. Bu hikayede önemli çelişki şudur ki İsa ile konuşan kadının kimliği hakkında büyük bir çelişki vardır.

(Kenanlı Kadının İmanı)
Matta 15/21-28:
21) İsa oradan ayrılıp Sur ve Sayda bölgesine geçti.
22) O yöreden Kenanlı bir kadın İsa’ya gelip, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halime acı! Kızım cine tutuldu, çok kötü durumda” diye feryat etti.
23) İsa kadına hiçbir karşılık vermedi. Öğrencileri yaklaşıp, “Sal şunu, gitsin!” diye rica ettiler.
“Arkamızdan bağırıp duruyor.”
24) İsa, “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” diye yanıtladı.
25) Kadın ise yaklaşıp, “Ya Rab, bana yardım et!” diyerek O’nun önünde yere kapandı.
26) İsa ona, “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir” dedi.
27) Kadın, “Haklısın, ya Rab” dedi. “Ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer.”
28) O zaman İsa ona şu karşılığı verdi: “Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun.” Ve kadının kızı o saatte iyileşti.

Markos İncilinde de hikaye aynı şekilde geçer fakat ilgili bölümün adı Fenikeli (Yunanlı) Kadının İmanı'dır.

(Fenikeli Kadının İmanı)
Markos 7/24-30:
24) İsa oradan ayrılarak Sur bölgesine gitti. Burada bir eve girdi. Kimsenin bunu bilmesini istemiyordu, ama gizlenemedi. 25) Küçük kızı kötü ruha tutulmuş bir kadın, İsa’yla ilgili haberi duyar duymaz geldi, ayaklarına kapandı. 26) Yahudi olmayan bu kadın Suriye-Fenike ırkındandı. Kızından cini kovması için İsa’ya rica etti.
27) İsa ona, “Bırak, önce çocuklar doysunlar” dedi. “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir.”
28) Kadın buna karşılık, “Haklısın, Rab” dedi. “Ama köpekler de sofranın altında çocukların ekmek kırıntılarını yer.”
29) İsa ona, “Bu sözden ötürü cin kızından çıktı, gidebilirsin” dedi.
30) Kadın evine gittiğinde çocuğunu cinden kurtulmuş, yatakta yatar buldu.

Bu sizce de tuhaf değil mi? Eğer İncil tanrı kelamı ise ve içerik olarak korunmuş ise neden bu hikayedeki kadın bir yerde Fenikeli iken diğer yerde Kenanlı'dır?

YAHUDA'YA NE OLDU?

İsa'ya ihanet eden ve daha sonra pişman olan Yahuda konusunda büyük bir çelişki vardır. Matta'ya göre Yahuda kendini asarak intihar etmişken Elçilerin İşleri'nde baş aşağı düşerek öldüğü, hatta bağırsaklarının dışarı döküldüğü yazar.

İlk olarak Matta'ya bakalım.

Matta 27/1-6:
Sabah olunca bütün başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, İsa’yı ölüm cezasına çarptırmak konusunda anlaştılar. 2 O’nu bağladılar ve götürüp Vali Pilatus’a teslim ettiler.
3) İsa’ya ihanet eden Yahuda, O’nun mahkûm edildiğini görünce yaptığına pişman oldu. Otuz gümüşü başkâhinlere ve ileri gelenlere geri götürdü. 4 “Ben suçsuz birini ele vermekle günah işledim” dedi.
Onlar ise, “Bundan bize ne? Onu sen düşün” dediler.
5) Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı.
6) Paraları toplayan başkâhinler, “Kan bedeli olan bu paraları tapınağın hazinesine koymak doğru olmaz” dediler.

Şimdi de Elçilerin İşleri, 1.Bab'a bakalım:
15-16) O günlerde Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: “Kardeşler, Kutsal Ruh’un, İsa’yı tutuklayanlara kılavuzluk eden Yahuda ile ilgili olarak Davut’un ağzıyla önceden bildirdiği Kutsal Yazı’nın yerine gelmesi gerekiyordu. 17) Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı.”
18) Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü. 19) Yeruşalim’de yaşayan herkes olayı duydu. Tarlaya kendi dillerinde Kan Tarlası anlamına gelen Hakeldema adını verdiler.

Görüldüğü üzere Matta İncilinde yaptıklarından pişman olan, aldığı paraları tapınağın içine fırlatan ve kendini asan bir Yahuda hikayesi varken Luka İncilinin devamı olan Elçilerin İşleri'nin 1.Bab'ında isyan edip paraları tapınağa saçmayan, hatta bu parayla kendine bir tarla satın alan ve kendini asarak değil yüksekten düşerek ölen bir Yahuda vardır.

Birtakım Hristiyan bu çelişkiyi örtbas etme çabası ile Yahuda'nın tıpkı Matta'da yer aldığı gibi Elçilerin İşlerinde'de intihar ettiğini fakat boynuna doladığı halat koptuğundan düşüp öldüğünü iddia eder. Fakat bu iddia neresinden tutsan elinde kalır.
Çünkü Elçilerin işlerindeki anlatıda Yahuda zaten paraları tapınağa savurmadı ki, halinden gayet memnun bir şekilde gidip tarla satın aldı. Hadi diyelim ki sizin dediğiniz gibi intihar ederken halatı kopup düşmüş olsun. O halde inandığınız tanrınızın ruhu neden yazan kişiye doğru esin vermemiş ve olayı çelişki doğuracak şekilde farklı yazdırmıştır?

İSA'NIN TUTUKLANMASI VE ÇARMIHA GERİLMESİNE DAİR ÇELİŞKİLER

Bilindiği üzere İsa tutuklanır ve Vali Pilatus'un önüne getirilir. İnciller bu ve sonra gelişen olayları farklı-çelişen ifadelerle anlatmıştır.

İlk olarak Luka İnciline göre İsa, Vali Pilatus'un önüne çıktığında vali onun Hirodes'in yönetimi altındaki Celile bölgesinden olduğunu öğrenince İsa'yı Hirodes'e göndertir. Burada Hirodes İsa'ya onca soru yöneltir fakat İsa hiçbirine cevap veremeyince Hirodes ve askerleri onunla alay edip aşağılar ve İsa'ya gösterişli bir kaftan giydirerek onu Pilatus'a geri gönderirler. (Luka 23/1-12)

Yani, Luka İncilindeki anlatıya göre İsa Pilatus'un önüne çıkar, sonra Pilatus onu Hirodes'e gönderir, Hirodes de aşağıladıktan sonra İsa'yı Pilatus'a geri gönderir. Hatta Pilatus halkına İsa'yı Hirodes'e gönderdiğinden ve onun da İsa'yı suçsuz bulduğundan bahseder ve "Eğer onu suçlu bulsaydı onu bana geri göndermezdi" der.

Fakat Matta ve Markos İncillerinde İsa Pilatus'un önüne çıkarıldıktan sonra doğrudan yargılanır ve çarmıha gerilmesine karar verilir, yani öncesinde bir başkasına gönderilmez. (Matta 27/11-26 , Markos 15/1-15)

Çelişkiler bununla da sınırlı kalmaz. Matta'daki Askerlerin İsa'yı Aşağılaması bab'ında İsa'ya giydirilen kaftanın renginin kırmızı olduğu söylenirken Markos İncilindeki aynı bab'da İsa'ya giydirilen kaftanın renginin mor olduğu yazar. (Matta 27/27-31 , Markos 15/16-20)

PEKİ ÇARMIHI KİM TAŞIDI?

İncil'de İsa'nın çarmıha gerilme cezasına ve gerileceği çarmıhın taşınma sürecine dair de anlatımlar mevcuttur. Hristiyanlar daha duygusal ve dokunaklı olduğundan yani daha fazla insanı etkileyip onları kendi dinlerine çekmeyi kolaylaştırması açısından Yuhanna İncilinin çarmıhın taşınma sürecine dair anlatımlarını dile getirir veya filmlere konu ederler ve bu metinlere göre İsa gerileceği haçı kendisi taşımaktadır.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Yuhanna 19/17:
17) Askerler İsa’yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası –İbranice’de Golgota– denilen yere çıktı.

İncil'in bölümlerinden olan Yuhanna İncili diyor ki İsa çarmıhını kendisi taşıdı. Fakat Matta, Markos (15/21) ve Luka (23/26) İncilleri çarmıhı İsa'nın taşıdığını söylemez. Üçü de aynı şeyi söylediğinden sadece birine bakmak yeterli:

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Matta 27/32-34:
32) Dışarı çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa’nın çarmıhını ona zorla taşıttılar. 33-34) Golgota, yani Kafatası denilen yere vardıklarında içmesi için İsa’ya ödle karışık şarap verdiler. İsa bunu tadınca içmek istemedi.

Düşünebiliyor musunuz? Hristiyanlığın en önemli karakteri olan İsa'nın çarmıha geriliş sürecine dair bile tonla çelişki var. Yuhanna çarmıhı İsa kendisi taşıdı diyorken Matta, Markos ve Luka diyor ki İsa'nın çarmıhını zor kullanarak yolda karşılaştıkları Kireneli Simun adlı adama taşıttılar.

ÇARMIHA GERİLİŞ SAATİ

Çarmıhı kimin taşıdığı konusundaki çelişkinin dışında bu sürecin anlatıldığı metinlerde bir başka çelişki vardır ki bu da İsa'nın çarmıha saat kaçta gerildiğidir.

Matta ve Luka İncilleri zaman belirtmez fakat Markos İncili saat 09:00'a işaret ederken Yuhanna İnciline göre olay saat 12:00'de gerçekleşmiştir.

Markos 15/25:
25) İsa’yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu.

Yuhanna 19/13-16:
13) Pilatus bu sözleri işitince İsa’yı dışarı çıkardı. Taş Döşeme –İbranice’de Gabbata– denilen yerde yargı kürsüsüne oturdu. 14) Fısıh Bayramı’na Hazırlık Günü’ydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudiler’e, “İşte, sizin Kralınız!” dedi.
15) Onlar, “Yok et O’nu! Yok et, çarmıha ger!” diye bağrıştılar.
Pilatus, “Kralınızı mı çarmıha gereyim?” diye sordu.
Başkâhinler, “Sezar’dan başka kralımız yok!” karşılığını verdiler. 16) Bunun üzerine Pilatus İsa’yı, çarmıha gerilmek üzere onlara teslim etti.

Kutsal olduğuna inanılan İncil'in içindeki onlarca bölüm birbiri ile çeliştiği halde nasıl olur da hala tanrı esiniyle yazıldığını ve çelişki içermediğini iddia edebiliyorsunuz doğrusu şaşıyorum.

ÇARMIHA HANGİ GÜN GERİLDİ?

Yuhanna İncili sadece saat konusunda değil, İsa'nın çarmıha gerildiği gün konusunda da diğer 3 İncil kitabı ile çelişir.

Matta , Markos ve Luka'ya göre İsa 15 Nisan'da yani Fısıh'ın ilk gününde çarmıha gerilirken Yuhanna metinlerine göre bu tarih Fısıh bayramına hazırlık günüdür, yani 14 Nisan'dır.

Önce birbiriyle çelişmeyen 3 İncil kitabında yazanlara bakalım:

(Fısıh Yemeği)
Matta 26/19-20:
19) Öğrenciler, İsa’nın buyruğunu yerine getirerek Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar.
20) Akşam olunca İsa on iki öğrencisiyle yemeğe oturdu.

(Fısıh Yemeği)
Markos 14/12-18:
12) Fısıh kurbanının kesildiği Mayasız Ekmek Bayramı’nın ilk günü öğrencileri İsa’ya, “Fısıh yemeğini yemen için nereye gidip hazırlık yapmamızı istersin?” diye sordular.
13) O da öğrencilerinden ikisini şu sözlerle önden gönderdi: “Kente gidin, orada su testisi taşıyan bir adam çıkacak karşınıza. Onu izleyin. 14) Adamın gideceği evin sahibine şöyle deyin: ‘Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.’ 15) Ev sahibi size üst katta döşenmiş, hazır büyük bir oda gösterecek. Orada bizim için hazırlık yapın.”
16) Öğrenciler yola çıkıp kente gittiler. Her şeyi, İsa’nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar. 17) Akşam olunca İsa Onikiler’le birlikte geldi. 18) Sofraya oturmuş yemek yerlerken İsa, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Sizden biri, benimle yemek yiyen biri bana ihanet edecek.”

(Fısıh Yemeği)
Luka 22/14-17:
14-15) Yemek saati gelince İsa, elçileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: “Ben acı çekmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım. 16) Size şunu söyleyeyim, Fısıh yemeğini, Tanrı’nın Egemenliği’nde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim.”
17) Sonra kâseyi alarak şükretti ve, “Bunu alın, aranızda paylaşın” dedi.

Gördüğünüz üzere 3 İncilde de Çarmıha gerildiği gün Fısıh'ın ilk günü olan 15 Nisandır.
Yuhanna İnciline göre ise bu tarih 15 Nisan değil Fısıh bayramına hazırlık günü olan 14 Nisandır.

Hemen Yuhanna'da yazanlara bakalım:

1: İsa Vali Pilatus'un önünde
Yuhanna 18/28:
28) Sabah erkenden Yahudi yetkililer İsa’yı Kayafa’nın yanından alarak vali konağına götürdüler. Dinsel kuralları bozmamak ve Fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler.

2: İsa Ölüme Mahkum Ediliyor
Yuhanna 19/13-14:
13) Pilatus bu sözleri işitince İsa’yı dışarı çıkardı. Taş Döşeme –İbranice’de Gabbata– denilen yerde yargı kürsüsüne oturdu. 14) Fısıh Bayramı’na Hazırlık Günü’ydü. Saat on iki sularıydı. Pilatus Yahudiler’e, “İşte, sizin Kralınız!” dedi.

3 kitapta 15 Nisan olarak verilen tarih Yuhanna'da 14 Nisan olarak yazılmış. Bu kadar çelişki bazıları için yetmemiş olabilir, o yüzden devam edelim.

İKİ SUÇLU İSA'YA İMAN ETTİ Mİ?

İsa çarmıha gerilirken yanında çarmıha gerilmekte olan iki suçlu vardır. Matta (27/38-44) ve Markos'a (15/27-32) göre bu suçlular İsa'ya iman etmemişlerdir. İsa'ya iman etmediklerini anlatan İncillerden birine, Matta'ya bakalım. Daha sonra çelişen metinlere yani Luka'ya bakacağız.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Matta 27/38-44:
38) İsa’yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydut da çarmıha gerildi. 39-40) Oradan geçenler başlarını sallayıp İsa’ya sövüyor, “Hani sen tapınağı yıkıp üç günde yeniden kuracaktın? Haydi, kurtar kendini! Tanrı’nın Oğlu’ysan çarmıhtan in!” diyorlardı.
41-42) Başkâhinler, din bilginleri ve ileri gelenler de aynı şekilde O’nunla alay ederek, “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor” diyorlardı. “İsrail’in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O’na iman edelim. 43) Tanrı’ya güveniyordu; Tanrı O’nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, ‘Ben Tanrı’nın Oğlu’yum’ demişti.” 44) İsa’yla birlikte çarmıha gerilen haydutlar da O’na aynı şekilde hakaret ettiler.

(İsa Çarmıha Geriliyor)
Luka 23/39-43:
39) Çarmıha asılan suçlulardan biri, “Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” diye küfretti.
40) Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. “Sende Tanrı korkusu da mı yok?” diye karşılık verdi. “Sen de aynı cezayı çekiyorsun. 41) Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.” 42) Sonra, “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dedi.
43) İsa ona, “Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın” dedi.

Matta ve Markos'ta suçlulardan hiçbiri İsa'ya iman etmezken Luka İncilinde suçlulardan birinin ona iman ettiğini ve onu diğer suçluya karşı savunup İsa'ya “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dediğini buna karşılık İsa'nın da onu cennetle müjdelediğini görüyoruz.

Hristiyan din adamlarının 4 İncil kitabı için: "Farklı kişilerin, farklı yerlerde yazdıkları İnciller birbirleri ile uyuşurlar. Bu bir mucizedir, tanrının esiniyle yazıldıklarının işaretidir" dediğine şahit olmuş biri olarak şunu sormadan edemeyeceğim:
Siz İncil okumadan ve İncil'in kendi içindeki bölümlerini karşılaştırmadan nasıl din adamı olmayı başardınız? O kadar çok birbirinin zıttı, çelişkili, bariz şekilde kendi içinde örtüşmeyen anlatımlar mevcut ki siz ya bunları görmemek için gözünüzü kapıyorsunuz ya da misyonerlikte günah olmaz düşüncesi ile hareket ederek bu hata ve çelişkileri bildiğiniz halde insanlara "çelişki yoktur" diyorsunuz.

İSA'YA HANGİ İÇECEĞİ VERDİLER?

Çarmıh sürecine dair metinleri incelemeye devam edersek İsa çarmıha gerildiğinde askerlerin ona içecek verdikleri fakat bu içeceğin Matta'ya göre (27:34) ödle karışık şarap, Markos'a göre (15:23) mürle karışık şarap, Luka (23:36) ve Yuhanna'ya (19:29-30) göre ise ekşi şarap olduğu yazmaktadır.

İSA'NIN ÖLMEDEN ÖNCEKİ SON SÖZÜ NEYDİ?

Akabinde çarmıhta ölen İsa'nın ölmeden önce söylediği son sözüne dair çelişkili anlatımlara bakmak gerekir.

Matta ve Markos'a göre İsa'nın son sözleri şunlardır:
Matta 27:46: Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.
Markos 15:34: Saat üçte İsa yüksek sesle, “Elohi, Elohi, lema şevaktani” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.

Şimdi Luka ve Yuhanna'da İsa'nın son sözlerinin ne olduğuna bakalım:

Luka 23:46: İsa yüksek sesle, “Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!” diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi.

Yuhanna 19:30: İsa şarabı tadınca, “Tamamlandı!” dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.

Görüldüğü üzere İsa'nın son sözlerinin ne olduğuna dair 3 farklı anlatı bulunmaktadır. Hadi, şimdi bir Hristiyan gelip bana İsa'nın ölmeden önceki son sözünü net bir şekilde dile getirsin. Nasıl mümkün olacak bu? Çünkü ölürken söylediği iddia edilen birbirinden farklı 3 söz var.

BAHARATLARI KİM HAZIRLADI?

İsa'nın diriliş sürecine dair de birçok çelişkili anlatım vardır. Bunlardan ilki olan baharat mevzusu ile başlayalım.

İsa gömüldükten sonra birilerince onun cesedine sürmek için baharatlar hazırlanır. Fakat Markos ve Luka İncilleri ile Yuhanna arasında baharatları hazırlayanın kimliğine dair çelişkili metinler vardır.

Markos 16:1: Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar.

Luka 23/55-56: İsa’yla birlikte Celile’den gelen kadınlar da Yusuf’un ardından giderek mezarı ve İsa’nın cesedinin oraya nasıl konulduğunu gördüler. 56) Evlerine dönerek baharat ve güzel kokulu yağlar hazırladılar. Ama Şabat Günü, Tanrı’nın buyruğu uyarınca dinlendiler.

Yuhanna 19/38-40: Bundan sonra Aramatyalı Yusuf, İsa’nın cesedini kaldırmak için Pilatus’a başvurdu. Yusuf, İsa’nın öğrencisiydi, ama Yahudi yetkililerden korktuğundan bunu gizli tutuyordu. Pilatus izin verince, Yusuf gelip İsa’nın cesedini kaldırdı. 39) Daha önce geceleyin İsa’nın yanına gelen Nikodim de otuz litre kadar karışık mür ve sarısabır özü alarak geldi. 40 İkisi, İsa’nın cesedini alıp Yahudiler’in gömme geleneğine uygun olarak onu baharatla keten bezlere sardılar.

Markos ve Luka İncillerinden farklı olarak Yuhanna İncilinde Armatyalı Yusuf ile Nikodim'in İsa'nın cesedine baharat sürdükleri görülür. Ek olarak Markos ve Luka İncillerine göre İsa'ya baharat sürmek için giden kadınlar mezara gittiklerinde İsa'nın cesedine baharat süremezler çünkü ortada baharat sürülebilecek bir ceset bile yoktur. Fakat Yuhanna metinlerinde İsa'nın cesedinin Yahudi geleneklerine uyularak baharatlandığını görmekteyiz.

MEZAR ZİYARETİ VE MELEKLER

MEZARA İLK BAŞTA KAÇ KİŞİ VE KİMLER GİTTİ?

İsa'nın mezarını ilk başta kaç kişinin ve kimlerin ziyarete gittiği konusunda 4 İncil kitabı ortak paydada buluşabilmiş mi, birbirleriyle çelişiyorlar mı hemen bakalım.

Matta 28/1: Şabat Günü’nü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. (2 Kişi)

Markos 16/1: Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar. (3 Kişi)

Luka 24/1: Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler.
Luka'da aynı bab'ın ilerleyen bölümüne baktığımızda ziyarete gidenlerin kaç kişi civarında olduğunu göreceğiz.
Luka 24/9-10: Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. (4 kişiden fazla)

Yuhanna 20/1: Haftanın ilk günü erkenden, ortalık daha karanlıkken Mecdelli Meryem mezara gitti. (1 Kişi)

Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'nın İsa'nın mezarını ilk ziyarete gidenlerin kimler ve kaç kişi olduğu konusunda da ortak bir paydada buluşamadıkları ve çelişkili metinler barındırdıkları açıktır.

KAÇ MELEK VARDI? KADINLAR GELDİĞİNDE ORADA MIYDILAR?

Sayısız çelişkiye dahil olan bir diğer hata ise İsa'nın Dirilişi bab'larındaki tutarsız melek sayısı ve meleklerin orada bulunma durumudur. İlgili bölümlere bakalım.

Matta 28/1-3: Şabat Günü’nü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. 2) Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab’bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. 3) Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı.

Markos 16/4-5: Başlarını kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. 5) Mezara girip sağ tarafta, beyaz kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar.

Luka 24/3-4: Ama içeri girince Rab İsa’nın cesedini bulamadılar. 4) Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi.

Gördüğünüz üzere Matta'da kadınlar mezara gittikten sonra gökten sadece bir melek iner, Markos'da ise kadınlar oraya gittiğinde yine bir melek (adam) vardır fakat onlar gitmeden önce zaten oradadır. Luka'da ise melekler tıpkı Matta'da anlatıldığı gibi kadınlar mezara girdikten sonra gelirler fakat diğerlerinin aksine burada melek sayısı bir değil ikidir.
Yuhanna (20/1-9) metinlerinde ise meleklerin kadınlarla konuşmasından bahsedilmez, olaylar diğer 3 İncilden çok farklı anlatılır.

Aynı zamanda Markos (16:4), Luka (24:2) ve Yuhanna (20:1) kadınlar mezara gittiğinde taşı yerinden yuvarlanmış şekilde buldular derken Matta'da (28:2) kadınlar mezara gittikten sonra gökten inen meleğin taşı yerinden yuvarladığı yazmaktadır.

MELEKLER KADINLARA NE YAPMALARINI SÖYLEDİ?

Ayrıca Matta (28:7), Markos (16:7), Luka (24/6-11) ve Yuhanna (20:13-17) Meleklerin kadınlara verdiği direktifleri birbirinden tutarsız şekilde anlatır.

Matta 28:7: Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: ‘İsa ölümden dirildi. Sizden önce Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz.’ İşte ben size söylemiş bulunuyorum.”

Markos 16:7: Şimdi öğrencilerine ve Petrus’a gidip şöyle deyin: ‘İsa sizden önce Celile’ye gidiyor. Size bildirdiği gibi, kendisini orada göreceksiniz.’ ”

Luka 24/6-11: O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken size söylediğini anımsayın. 7) İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.”
8) O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini anımsadılar. 9) Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. 11) Ne var ki, bu sözler elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar.

Yuhanna İncilindeki anlatı ise diğerlerinden tamamen farklıdır, burada İsa Meryem'e dirildiğini gösterir ve onunla konuşur:

Yuhanna 20/13-17: Meryem’e, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” diye sordular.
Meryem, “Rabbim’i almışlar” dedi. “O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.”
14) Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı. 15) İsa, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” dedi. “Kimi arıyorsun?”
Meryem O’nu bahçıvan sanarak, “Efendim” dedi, “Eğer O’nu sen götürdünse, nereye koyduğunu söyle de gidip O’nu alayım.”
16) İsa ona, “Meryem!” dedi.
O da döndü, İsa’ya İbranice, “Rabbuni!” dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir.
17) İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.”

Meleklerin direktiflerinin dışında Meryem'in söylenenleri yapıp-yapmadığı konusunda da tutarsızlıklar bulunur. Matta (28:8), Luka (24:9) ve Yuhanna'da (20:18) Meryem'in gidip olanları anlattığı yazarken Markos (16:8) İncilinde Meryem ve diğerlerinin korkusundan kimseye bir şey anlatmadığı yazar.

Tanrının ruhunun esiniyle yazdırıldığı iddia edilen kitaplar arasında birkaç tutarsızlık daha..

MERYEM ÖNCE KİMLE KARŞILAŞTI?

Meleklerin direktifleri konusunun hemen ardından gelen bir diğer çelişki Meryem'in ilk olarak İsa ile mi yoksa Elçiler ile mi karşılaştığıdır. Matta (28:9), Markos (16:9) ve Yuhanna (20:14) de Meryem'in ilk olarak İsa ile karşılaştığı yazarken Luka'da İsa ile karşılaşmadan önce olanları Elçilere anlattığı yazmaktadır.

Luka 24/4-10:
4) Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. 5) Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, “Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?” dediler. 6) “O burada yok, dirildi. Daha Celile’deyken size söylediğini anımsayın. 7) İnsanoğlu’nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.”
8) O zaman kadınlar İsa’nın sözlerini anımsadılar. 9) Mezardan dönüp bütün bunları Onbirler’e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10) Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup’un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı.

İSA İLK OLARAK KİME GÖRÜNDÜ?

Buradan hareketle değinilmesi gereken bir diğer konu İsa'nın ilk olarak kime göründüğüdür.

Matta'ya göre mezardan dönüşte Yeruşalim yolundaki iki Meryem'e görünür:

Matta: 28:8-9: Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. 9) İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak O’na tapındılar.

Luka'ya göre İsa ilk olarak Emmaus yolundaki iki elçiye görünür:

Luka 24:13-18: Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim’den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. 14) Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. 15) Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. 16) Ama onların gözleri O’nu tanıma gücünden yoksun bırakılmıştı.
17) İsa, “Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?” dedi.
Üzgün bir halde, oldukları yerde durdular. 18) Bunlardan adı Kleopas olan O’na, “Yeruşalim’de bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?” diye karşılık verdi.

Luka'daki ilgili metinlerin devamında daha sonra Kleopas ve diğer elçi olan biteni anlattıklarında elçiler onları onaylar ve İsa'nın Petrus'a göründüğünü söylerler. Fakat Markos'da (16:13) yazdığına göre aynı iki elçi olan biteni diğer elçilere anlattığında onlara inanmazlar.

Zaten normalde İsa'nın kimseye görünmediği Markos kitabının orjinali 16:8 de son bulmaktadır fakat daha sonra ilave edilen 12 ayet ile İsa'nın kırlarda yürüyen iki öğrencisine göründüğü anlatılır:

Markos 16/12-13: Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. 13) Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.

Yuhanna İncilinde İsa'nın ilk olarak Mecdelli Meryem'e göründüğü yazar:

Yuhanna 20:10-14: Bundan sonra öğrenciler yine evlerine döndüler. 11) Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. 12) Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa’nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. 13) Meryem’e, “Kadın, niçin ağlıyorsun?” diye sordular.
Meryem, “Rabbim’i almışlar” dedi. “O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.”
14) Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı.

Fakat Korintlilere mektuplar yazan Pavlus'un 1.mektubunda yazanlara göre İsa önce Petrus'a daha sonra elçilere görünmüştür:

1.Korintliler 15/3-5:
3-4) Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim: Kutsal Yazılar uyarınca Mesih günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. 5) Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü.

Toparlamak gerekirse; İsa Matta'da önce 2 Meryem'e, Markos'da iki öğrencisine, Luka'da Kleopas ve diğer elçiye, Yuhanna'da Mecdelli Meryem'e ve son olarak 1.Korintliler'de Kefas'a görünür.

İncil'i oluşturan kitaplar yan yana getirildiğinde birbirleri ile çoğu konuda çelişki içinde oldukları oldukça açıktır.

İSA DİRİLDİKTEN SONRA MERYEM ONA DOKUNUYOR MU?

Bazı İncil metinlerinde İsa'nın ilk önce Meryem'e göründüğünü anlattıktan sonra bağlantılı olan diğer konuya gelelim: Meryem İsa'ya dokundu mu?

Dokunmadığını söyleyen Yuhanna ile başlayalım:

Yuhanna 20/16-17:
16) İsa ona, “Meryem!” dedi.
O da döndü, İsa’ya İbranice, “Rabbuni!” dedi. Rabbuni, öğretmenim demektir.
17) İsa, “Bana dokunma!” dedi. “Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım...

Şimdi de Matta'ya bakalım:

Matta 28:9: İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak O’na tapındılar.

Çelişki gayet açık değil mi?

İSA DİRİLDİKTEN SONRA KAÇ KEZ GÖRÜNÜYOR?

İsa'nın dirildikten sonra kaç kez göründüğü de İncil'in kendi içinde oldukça tutarsız olduğunu bir başka konudur.

Pavlus'un mektubunda yazdığına göre 6 kez görünür:

1.Korintliler 15/5-8: Kefas’a, sonra Onikiler’e göründü. 6) Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Bunların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. 7-8) Bundan sonra Yakup’a, sonra bütün elçilere, son olarak zamansız doğmuş bir çocuğa benzeyen bana da göründü.

Matta'da (28/9-20) 2 kez göründüğü yazar:

1.Görünüşü
Matta 28/8-9: Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. 9) İsa ansızın karşılarına çıktı, “Selam!” dedi...

2.Görünüşü
Matta 28/16-17: On bir öğrenci Celile’ye, İsa’nın kendilerine bildirdiği dağa gittiler. 17) İsa’yı gördükleri zaman O’na tapındılar. Ama bazıları kuşku içindeydi...

Luka'da da (24:13-51) tıpkı Matta'daki gibi 2 kez göründüğü anlatılır:

1.Görünüşü
Luka 24/13-15:
13) Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim’den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. 14) Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. 15) Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı.

2.Görünüşü
Luka 24/33-35:
33) Kalkıp hemen Yeruşalim’e döndüler. Onbirler’i ve onlarla birlikte olanları toplanmış buldular. 34) Bunlar, “Rab gerçekten dirildi, Simun’a görünmüş!” diyorlardı. 35) Kendileri de yolda olup bitenleri ve ekmeği böldüğü zaman İsa’yı nasıl tanıdıklarını anlattılar.

Bunlardan farklı olarak Markos (16:9-18) İsa'nın 3 kez göründüğünü yazar:

Markos 16/9-14:
9) İsa, haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. 10) Meryem gitti, İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haberi verdi. 11) Ne var ki onlar, İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar.
12) Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. 13) Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar.
14) İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı.

Yuhanna'da ise İsa toplam 4 kez görünür:

1.Görünüş (Mecdelli Meryem)
Yuhanna 20:14: Bunları söyledikten sonra arkasına döndü, İsa’nın orada, ayakta durduğunu gördü. Ama O’nun İsa olduğunu anlamadı.

2.Görünüş (On elçi [Aralarında Thomas yoktu])
Yuhanna 20:19: Haftanın o ilk günü akşam olunca, öğrencilerin Yahudi yetkililerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup, “Size esenlik olsun!” dedi.

3.Görünüş (Onbirler)
Yuhanna 20/21-26: Onikiler’den biri, “İkiz” diye anılan Tomas, İsa geldiğinde onlarla birlikte değildi. 25) Öbür öğrenciler ona, “Biz Rab’bi gördük!” dediler.
Tomas ise, “O’nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam” dedi.
26) Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken İsa gelip ortalarında durdu, “Size esenlik olsun!” dedi.

4.Görünüş (Petrus, Thomas, Zebedee'nin oğulları, Yakup ve Yuhanna, Nathanael ve diğer iki elçi)
"Bundan sonra İsa Taberiye Gölü’nün kenarında öğrencilerine yine göründü..." diye başlayan Yuhanna'nın "İsa Göl Kenarında" adlı bab'ında (21/1-14) İsa 4. ve son kez görünür.

İsa'nın insanlara görünme sayısı çelişkili olduğu gibi görünme sırası da diğer İncil bölümleri ile uyuşmaz. Görünme sırası şöyledir:

Matta: 
1.Mecdelli Meryemve diğer Meryem
2. Onbirler

Markos:
1. Mecdelli Meryem
2. İki elçi
3. Onbirler

Luka:
1. Kleopas ve diğer elçi
2. Onbirler ve diğerleri

Yuhanna:
1.Mecdelli Meryem
2. On elçi (Thomas aralarında değildi)
3. Onbirler
4. Petrus, Thomas, Zebedee'nin oğulları, Yakup ve Yuhanna, Nathanael ve diğer iki elçi

Pavlus (1.Korintliler):
1. Petrus
2. Onikiler (oysa Yahuda İskariot ölmüştü!? ve Thomas aralarında değildi (Yuhanna 20:24)
3. 500 Kişi
4. Yakup
5. Tüm Elçiler
6. Pavlus (1 Kor. 15:5-7)

GÖRÜNMELER NEREDE GERÇEKLEŞTİ?

İsa'nın kaç kere, hangi sıra ile göründüğüne dair çelişkili ifadelerin yanı sıra insanlara nerede göründüğüne dair yazanlar da birbiri ile çelişmektedir.

Matta'ya göre:
1. Mezardan dönüşte (28:8)
2. Celile'de bir dağda (28:16)

Markos'a göre:
1. Kadınlar mezardan kaçarken (16:8-9)
2. Kırlara giderken (16:12)
3.Yemekte (16:14)

Luka'ya göre:
1. Emmaus'ta (24:13)
2. Matta'nın söylediği gibi Celile'de değil, Yeruşalim'de! (24:33, 49)

Yuhanna'ya göre:
1. Mezar'da (20:14)
2. Yeruşalim (20:18-29) Evin içerisinde
3. Yeruşalim (20:18-29) Evin içerisinde
4. Taberiye Gölü'nün kenarında


Sakın bunca sayısız hatayı çocukça bir tavır ile: "Bu 4 İncil İsa'nın hayatına farklı perspektiflerden bakıştır. Matta: İbrahim’in ve Davut’un Oğlu Kral Mesih, Markos: Büyük İşler Yapan Tanrı’nın Kulu Mesih, Luka: İnsanların dostu olan Adem Oğlu Mesih, Yuhanna: Göklerden gelen Tanrı’nın Oğlu Mesih perspektifi ile yazılmıştır." demeyin.

Çünkü buradaki problem perspektif değil birbirleri arasındaki çok sayıdaki çelişkidir. Bir kişinin hayatını farklı perspektiflerden ele alsanız bile hakkında verilen bilgilerin ve anlatılanların birbirleri ile çelişmemesi, tamamen örtüşmesi gerekir. Hele de Tanrıdan geliyorsa..

İçinde çelişki bulunan hiçbir kitabın Tanrı'dan geldiğini iddia edemezsiniz. Tanrıdan geldiği iddia edilen kitapların içerdiği onlarca çelişkiye bakıldığında eğer bir tanrı varsa bile onun insanoğluna kitap göndermediği oldukça açıktır.

BABİLONYA YARATILIŞ MİTOSU 'ENUMA ELİŞ' VE İSLAM

Hazırlayan: A.Kara
A, Allah ve Marduk, Anunnaki, Anunnakiler, Babil mitolojisi, din ve mitoloji, Enuma Eliş, İslam ve mitoloji, İslamiyet ve Babil, Kur'an'ın kökeni, Marduk, mitoloji, Mitoloji ve din, Yaratılış destanı,

BABİLONYA YARATILIŞ MİTOSU: "ENUMA ELİŞ"
(SÜMER YARATILIŞ MİTOSUNUN BABİL ÇEŞİTLEMESİ)


Yükseklerde Gök henüz isimlendirilmemişken,
Ve aşağıda, Dünya çağrılmamışken ;
Boş ama başlangıçta mevcut olan APSU, Vücuda getiren onları,
MUMMU ve TİAMAT – hepsini doğurandı o,
Birbirine karışmıştı suları.

Saz bitmemişti, bataklıklar ortaya çıkmamıştı.
Tanrıların hiçbiri vücuda gelmemişti,
Hiçbirinin adı yoktu, kaderleri belirlenmemişti;
İşte tam ortalarında tanrılar şekillendi.

Sümer mitolojisi ve İslam konulu yayında, ilgili Sümer efsanelerinin daha sonra Babil'e, farklı toplum ve kültürlere farklılaşarak geçtiğini belirtmiştim. Bunun üzerinden devam edelim.

Sümer yaratılış efsanesinde yaratılış eylemlerini gerçekleştiren tanrılar sayıca çok olsa da temelde Enki ve Enlil başrolü oynamaktaydı. Fakat ilgili efsane Babil'e geçtiğinde Babilonyalıların "Akitu" adını verdikleri Yeni Yıl Şenliği ile ilişkilendirilmesinden dolayı Sümer'de olduğundan daha fazla öneme sahip oldu. Öyle ki törensel bir hal alarak "bir zamanlar yukarılarda" anlamına gelen ve "Enuma Eliş" adıyla bilinen yaratılış destanı şiirinde kendine yer buldu. Yeni Yıl etkinlikleri her yıl sonbaharın başlangıcını simgeleyen 10 günlük kutlamalardan oluşurken, evrenin düzenlenmesini, hayatın yenilenmesini ve gelecek yıl için tüm insanlığın kaderinin yazılmasını vurgulamaktaydı.

Sümer dinini anlatırken "yazgı tabletleri"nin büyük bir öneme sahip olduğu görmüştük. Yaratılış mitosunun Babil çeşitlemesinde yaratılış tabletlerine sahip olacak olan tanrı "Marduk" olduğundan ilgili mitosun baş rolünde de Marduk bulunmaktadır. Babil mitolojisinde Enlil'in yerini alan bilgelik tanrısı Ea yani Enki'dir fakat Marduk Ea'nın oğlu olduğundan ve kendisine verilen görev ve yetkilerden dolayı Marduk ön plana çıkar.

Bu yaratılış mitosuna dair anlatıların en temel kaynağını İngiliz araştırmacıların bulduğu ve yaratılış destanının Babil çeşitlemesini içeren 7 tablet oluşturur ve bilginlerin çoğunun ortak görüşü bu efsanenin M.Ö. 2000 yıllının başlarına ait olduğudur.

Nasıl ki Enki ile Enlil'in baş rolleri Marduk tarafından ele geçirildiyse benzer şekilde Enuma Eliş'in Asur dilinde bulunan bir Asur çeşitlemesinde de Marduk'un yerini Asur tanrısı Asur'un aldığı görülmektedir. Yani imparatorluklarının, başkentlerinin ve tanrılarının adı olan Asur'u (Aşur) ilgili efsaneyi kendilerine göre uyarlarken efsanenin baş rolü konumdaki tanrının yerine getirmişlerdir.

"Enuma Eliş" bizim için bir destan olsa da antik Babil dininde bunun sihirli güçlere sahip bir ilahi-şiir olarak görüldüğü, bu yüzden de bilhassa Babilonya Yeni Yıl kutlamalarında rahipler tarafından okunduğu bilgisine bulunan tabletlerden erişilmektedir.

Nasıl ki Sümer mitoslarında ilk yaratıcı tanrıların daha öncesine dair anlatımlar bulunmuyorsa aynı şekilde Babil Yaratılış Efsanesi de doğrudan tatlı-su okyanusu Apsu ile tuzlu-su okyanusu Tiamat ve vezirleri Mummu (Mummu'dan bazen oğulları olarak bahsedildiği de görülür) dışında hiçbir şeyin bulunmadığı ilksel durumu ve bunların evreni yaratmasını anlatarak başlar. Fakat bu yaratıcıların nasıl var olduğu konusuna değinmez.

►Efsaneye detaylıca girmeden önce dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki, efsanede adları geçen tanrı ve tanrıçalar insan olarak düşünülmemelidir. Bunlar gezegenleri, yıldızları, onların hareketlerini, doğadaki güçleri, kent devletlerinin mücadelesini ve siyasal gelişmeleri simgelemektedir. Yani ilgili Babil destanı çıplak gözle görülebilen gezegen ve yıldızların, doğa güçlerinin ilahlaştırılmasını ve bunlar üzerinden evrenin yaratılmasına dair oluşan inancı ve içerir.

Tuzlu su ile tatlı su olan bu iki tanrının karışmaları sonucu yeni tanrılar meydana gelir. Bunlardan ilk ikisi tanrı Lahmu (Lakmu) ve tanrıça Lahumu'dur (Lakamu).

Daha sonra Apsu ile Tiamat'ın çocukları olan bu ikilinin de birleşmeleri sonucu Anşar ile Kinşar, bunların da birleşmeleri sonucu gök-tanrı Anu ile toprak ve su tanrı Nidimmud, diğer bilinen adıyla Ea dünyaya gelir. Daha sonra, 50 isme sahip olan Babil'in koruyucu tanrısı, dünyanın ve cennetin efendisi lakaplı Marduk dünyaya gelir.
Marduk'a, Enki, Enlil, Ninhursag, Ninurta gibi tanrıların vasıfları yüklenir ve böylece Marduk Babil şehrinin baş tanrısı olur.

İlgili efsanede bir süre sonra ilksel tanrılar ile onların çocukları olan tanrılar kuşağı arasında çatışmalar yaşanmaya başlanır ve durum kendi çocuklarını öldürmek isteyen anne-baba halini alır. Yani İbrahimi dinlerde de karşılaştığımız, "yarattıklarını öldürmek isteyen" bir tanrı-tanrılar inancı görülür.

Başlangıç okyanusunu simgeleyen dişi deniz ejderhası yani bir yılan olan Tiamat'ın 2 yönlü kişiliği vardır ve bu yüzden bir yandan var ederken diğer yandan yıkmak ister.

Tanrıça Tiamat ve Apsu diğer tanrıların var olmasını sağlamıştı fakat artık genç tanrıların gürültüleri onları rahatsız etmeye başlar, öyle ki onları yok edip bu gürültüye bir son vermek isterler ve kendilerine akıl vermesi, nasıl yok edeceklerine dair yol göstermesi için Apsu'nun veziri Mummu'ya danışırlar. Tiamat onları yok etme konusunda istekli değilse de kocası Apsu oldukça kararlıdır çünkü genç tanrılar yok edildiğinde rahatlıkla uykusuna devam edebilecektir. Apsu ile Mummu bir yok etme planı hazırlarlar.

Fakat bu plan bir şekilde ortaya çıkınca genç tanrılar korku içinde koşturmaya başlarlar. Her şeyi bilen ve hatta Apsu'nun bile üstadı olan bilgelik tanrısı Ea yani Enki onların yok etme planına karşı bir plan geliştirir. Büyü yapma gücüne sahip olan Ea tüm genç tanrıları etrafında toplar ve onları saldırılara karşı koruması için sihirli bir çember çizerek büyülü sözlerini üfleyerek efsununu gerçekleştirir. Apsu derin bir uykuya dalınca Ea onun krallık tacını başından alır, onun doğaüstü ışınımını üstünden alıp giyerek onun güç ve kudretine de sahip olduktan sonra onu öldürür ve Apsu'nun üzerine diğer tanrılar için kutsal bir ziyafet yeri olması adına yine Apsu adında bir tapınak inşa ettirir.

Bu işte Apsu'nun yanında olan vezir Mummu'yu bağlar, burnuna bir ip geçirir ve onu hapseder. Fakat tanrıça Tiamat'a zarar vermez çünkü o kocasının bu planına karşı çıkmıştır.

Ea ile karısı Damkina'nın oğulları, yüreklere korku salan, haşmetli ve gözleri şimşek gibi çakan bilge tanrı Marduk inşa edilen bu Apsu tapınağında dünyaya gelir ve tanrıçaların emzirdiği Marduk'un olağanüstü güce sahip olduğuna değinilir.

Burada değinilmesi gereken önemli noktalar vardır. Örneğin Ea'nın büyülü sözler mırıldanıp üflemesi, yere çizdiği çember sayesinde kötülük ve saldırılara karşı koruma sağlaması gibi anlatıların farklı kültür, din ve inanışlarda kendine nasıl yer bulduğunu açıkça göstermektedir.

Yok etme planı engellenmiştir ama tanrılar kuşağı arasındaki çatışma bunlarla sınırlı kalmaz. Eşi öldürülen Tiamat bu durumdan çok rahatsızdır, yerinde duramaz olur, gece-gündüz demeden dolaşıp durmaktadır. Tiamat'ın genç tanrılar safında yer almış olmayan öteki çocukları, özellikle de ilk çocuğu Kingu bu durumu fırsat bilerek Tiamat'ı babaları öldürülürken olanlara göz yumduğu ve sessiz kaldığı için kınar, onu kışkırtarak öfkesini körüklerler. Tiamat'ı öylesine kinlendirirler ki tanrı Anu ve onun yandaşlarını yok etmek üzere harekete geçer. Bu sırada başkaldıran bazı tanrılar Ea'ya karşı gelerek tanrıça Tiamat'ın safına geçer.

İlk çocuğu olan Kingu'yu saldırının önderi yapan Tiamat onu silahlarla, yazgı tabletleri ile donatır ve kendi sihirli gücünü ona hediye ederek Kingu'yu tüm tanrılardan üstün kılar. Eylemleri bununla da kalmaz.Güçlü bir saldırı oluşturmak adına akrep-adamlar, at-adamlar yani kentaurlar, yılan ve ejderhalar gibi çeşitli canavar kalabalığını doğurur.

Tiamat'ın saldırı hazırlığı içinde olduğu Ea'ya haber verilince Ea bu tehlike karşısında korkuya kapılır, Anşar sıkıntılanır, ah çekerek dövünür. Büyükbaba Anşar, Ea'ya Apsu'ya karşı kazandığı zaferi anımsatarak onu cesaretlendirmeye çalışır ve Tiamat'a karşı çıkması gerektiğini söyler.

Ea Tiamat karşısında başarısız olunca Anşar, oğlu Anu'yu tanrılar meclisinin yetkileriyle donatır ve tanrıçayı amacından vazgeçirmesi için gönderirken ona şöyle der:

"[Git] ve Ti'amat'ın önünde dur [ki] ruhu [sakinleşsinl ve yüreği yumuşasın. [Eğer] senin sözünü dinlemezse, ona bizim [sözümüzü (?)]söyle ki sakinleşsin."

Tiamat ile görüşen Anu başarısız olur ve düşmanlarını yenmenin yolunun fiziksel güç kullanmaktan geçtiğini anlar, korkuya kapılır ve Anşar'dan görevden affını ister. Tüm Anunnakiler korku içinde beklemekteyken Anşar'ın aklına bir fikir gelir ve tanrılar meclisinde ayağa kalkarak bu görevin daha önce yiğitliğini kanıtlamış olan güçlü kahraman Marduk'a verilmesini önerir.

Babası Ea Marduk'a bu görevi kabul etmesini öğütler. Marduk tüm kuvveti dışa vurmuş halde ve büyük bir özgüven ile Anşar'ın huzuruna çıkarak bu görevi kabul eder ve şöyle der:

"[Anşar], sessiz kalma, dudaklarını aç; ben gidip senin gönlünde yatan her şeyi gerçekleştireceğim! Ey atam, yaratıcı, memnun ol ve sevin; yakında Ti'amat'ın ensesine ayağını basacaksın!"

Marduk görevi kabul etmiştir ancak tanrılar meclisinde kendisine eşit ve eksiksiz yetki verilmesini ve sözlerinin yazgıyı değiştirilemeyecek şekilde saptamasının kabul edilmesini şart koşar. Yani tanrıları kurtarması karşılığında bütün tanrıların en üstünü sayılmak ve tartışılmaz yetkiye sahip olmak istemektedir.

Anşar bu isteği kabul eder fakat kararın tanrılar meclisinde onaylanması gerekmektedir. Bunun üzerine Anşar veziri Kaka'yı çok uzaklarda yaşayan ve bu yüzden olaylardan haberdar olmayan Lahmu ile Lahamu'ya ve diğer tanrılara gönderir. Kaka gerçekleşen bu kavgalardan ve tehlikeden bahsederek onları Anşar'ın huzuruna çağırır, duydukları karşısında şaşkına dönen tanrılar dehşete düşüp, bağrışır ve korkuya kapılırlar.

Anşar'ın huzuruna gelen tanrılar kurultay sarayını doldurur ve ziyafet sofrası ile karşılanırlar.

“Şarap korkularını dağıttı, bütün tanrılar gevşeyip rahatladılar. Moralleri yükselen tanrılar; öçlerini alacak olan Marduk için yazgıyı belirleyip ilan ettiler."

Tanrılar Marduk'a en yüce konumu bağışlayarak ona evrenin bütünü üzerine krallık verirler fakat bu güce sahip olup olmadığını sınamak isteyerek orta yere bir giysi koyarlar. Marduk bu giysiyi önce görünmez kılıp daha sonra tekrar görünür kılınca (bazı araştırmacılar bu kısmı giysiyi önce tahrip edip daha sonra eski haline döndürdüğü şeklinde çevirmiştir) tanrılar ikna olur ve alkışlayarak "Marduk kraldır" derler. Ona krallık simgeleri olan Asa, taht, krallık giysilerini ve güçlü bir silah verir ve "Git Tiamat'ın hayatını kes!" derler.

Tüm tanrıların en yücesi konumuna gelen Marduk'un 50 ismi vardır, tıpkı tüm diğer Arap putlarını yok ederek en yüceleri konumuna gelen ve 99 isme sahip olan El-ilah gibi. Sizce bu benzerlikler tesadüf mü? Yoksa Sami din ve efsanelerinin Arap coğrafyasındaki yansıması mı? Kararı siz verin.

Destana devam edelim.

Savaş için kendini silahlandıran Marduk bir ağ yapar ve onu Anu'nun armağan ettiği dört yönün yeline taşıtır. Ok ve yay, topuz, şimşek ve korku salıcı örme demir zırh kuşanır. Yedi azgın tayfun yaratır, yağmur selini boşandırır, bedenini yakıcı alevlerle doldurur ve korkunç dört efsanevi yaratık tarafından çekilen fırtına arabasına binerek onu takip eden tanrılar ile birlikte Tiamat'a saldırmak üzere ilerler.

Önemli bir noktaya değinmekte fayda var ki tanrıların bu alevli fırtına arabaları tasvirleri ve onları çeken korkunç yaratıklara dair tasvirler ufak değişiklikler ile Hezekiel kitabına da girmiştir.

Marduk'u gören rakip tanrıların ve Kingu'nun içine korku düşer. Ti'amat kükreyerek Marduk'u korkutmak istediyse de Marduk bundan etkilenmedi ve Ti'amat'ı teke tek dövüşmeye çağırır.

Meydan okumayı kabul eden tanrıçayı ağını atarak kıstırır ve Tiamat Marduk'u yutmak için ağzını açtığında ağzını tekrar kapayamasın diye kötü yeli ağzından içeri yollayarak onu şişirir ve delip geçen, yüreğini parçalayan okuyla onu mıhlar.

Yenilgiyle korkuya kapılan Tiamat'ın cinleri kaçmayı denerken ağa takılıp bağlanırken önderleri Kingu'da yakalanıp bağlanır ve Marduk ondan yazgı tabletlerini alıp kendi mühürü ile mühürleyip göğsüne bağlayınca tanrılar arasında en yüce yetkiye ulaşmış olur.

Marduk sopasıyla Ti'amat'ın kafasını yarıp ana damarlarını keser ve kanını güney rüzgarları ile evrenin en uzak noktalarına kadar taşıtır. Tiamat'ın gövdesinden evreni yaratır. Tanrıçanın gövdesinin yarısı ile yeri diğer yarısı ile göğü var eder, yani yer ile göğü birbirinden ayırır ve göğü direklerle tutturur.

Gördüğünüz üzere Sümer mitolojisinde karşımıza çıkan yer ve göğün birbirinden ayrılması anlatımı Babil inanışında da devam etmektedir ve bunun yansımaları daha sonra Arap coğrafyasına ve Kur'an'a başlangıçta bitişik olan yer ile göğün ayrılması şeklinde geçmiştir.

Bu durum farklı kültürlerin kendi ilahlarını diğer ilahlarla güç yarışına sokmalarının, üstün kılma çabalarının bir sonucudur.

Sümerlerdeki inanış ile birebir aynı görüşü, düz dünya betimlemesini anlatan Kur'an'da, Allah'ın göğü direksiz olarak yükseltmesi anlatımı (Ra'd: 2) Kur'an'ı yazanların kullandığı akıllıca bir yöntemdir çünkü böylece kendi ilahlarının Samilerden onlara anlatılagelen Marduk'dan daha güçlü, kudretli olduğunu, göğü yukarıda tutmak için direğe bile ihtiyaç duymadığını vurgulamak istemişlerdir:

"Allah, gökleri gördüğünüz gibi direksiz olarak yükseltti. Sonra arşı istiva etti. Her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan güneş ve ayı buyruğu altına aldı. Kesin olarak Rabbiniz’le buluşacağınıza inanmanız için buyruğunu yürütüp, ayetleri uzun uzun açıklıyor." (Ra'd suresi 2.ayet)

Bu ve benzeri onlarca net kanıttan sonra eğer hala Arapların Sümer ve Babil efsanelerinden haberdar olmadığını söyleyecek olan varsa, bilmelidir ki kimseyi inandıramaz. Marduk ile Allah arasındaki bağlantı konusunda anlatılmayı bekleyen çok sayıda detay var fakat bunlar ayrı bir videonun konusu.

Efsaneye kaldığı yerden devam edelim:

Marduk Tiamat'ın yarısından yarattığı gökyüzünü tutması ve tanrıçanın sularının boşalmasını önlemesi amacıyla yerleştirdiği direkleri korumaları için bekçiler atar. Daha sonra Anu ve Ea'yı kendi bölgelerine yerleştirir.

Buradan sonra Marduk'un en önemli görevi olan evrene düzen verme süreci başlar; ki bunun da en önemlisi takvim oluşturmaktır. Evreni düzenlemesini güneşin doğup batacağı doğu ve batı kapıları yaptırmak, ayın değişim evrelerini saptamak ve ona geceyi aydınlatması için ışık vermek, takımyıldızlarını göklere yerleştirmek, baş ucunda Anu'nun, kuzeyde Enlil'in ve güney göklerinde Ea'nın olmak üzere üç göksel yolu birleştirmek olur.

Marduk önce yer ve göğü birbirinden ayırmıştı, şimdi de göğü kandillerle donatmış ve onları düzenlemiş oldu.

Tiamat yenildiği için onun yanında yer alan rakip tanrılar Marduk'un safındaki tanrılara hizmet ekmekle görevlendirilince tutsak tanrılar Marduk'tan bu görevi kendilerinden almasını isteyince Marduk babası Ea'nın da tavsiyeleri ile insanı yaratmaya karar verir.

Tiamat'ın öfkesini körükleyen ve esir tutulmakta olan Kingu bağlanmış bir şekilde yüce mahkeme karşısında yargılanır, Marduk'un talimatı ile Ea ve bazı tanrılar Kingu'nun ana damarlarını kesip onun akan kanından Sümerce'de "lullu" olarak görülen ve Sami diline "amelu" olarak çevrilen canlı soyunu yani insanı yaratır.

Böylece tutsak tanrıların zafer kazanmış olan tanrılara hizmet görevi onlardan alınır ve insanoğluna verilince insanoğlu hem eski tutsak ilahların hem de zafer kazanmış olan tanrıların yeme-içme ihtiyacını sağlamak hem de tapınak ayinleri ile ilgili işleri yürütmek durumunda kalır.

Böylece Marduk tüm tanrıların gözünde yükselir ve Anunnakiler saygılarının bir işareti olarak Marduk'un büyük tapınağı Esegila'yı ve Babil kentini inşa eder. Yaptıkları şölende Marduk'un 50 adını okurlar. Bir kurultay ile tüm yetkiyi ve otoriteyi ayrıca okudukları 50 adı resmi olarak verir, onun yolunu tüm yollar arasında birinci kılarlar.

Efsanede görülen Marduk'un 50 ismi ile Allah'ın 99 ismi yine toplumların tanrılarını soktukları güç yarışının bir sonucu-yansıması olabilir.

Antik Sümer ve Babil dinine baktığımızda bunların İbrahimi dinlere ciddi şekilde kaynak oluşturduğu ortadadır ve gelecekte ele alacağım mitoslar ile daha böyle yüzlercesinin olduğunu göreceğiz.

Bu durumu savuşturmak için teistler "bunlar dinimizin eskiden de var olduğunun kanıtıdır, fakat sonradan bozulmuştur, bozulmuş şekilleridir" deseler de yüzlerce antik toplumun tamamının bozulduğuna inanmak, bir savunma güdüsü ile dini kurtarma çabasından başka bir şey değildir.

Allah, Rab veya Yehova'nın iddia edildiği gibi bu ve diğer antik medeniyetlere peygamber göndererek onlara tek tanrıyı tebliğ ettiğine yada bir zamanlar onların da teistlerin tek ilahına taptığına dair hiçbir kanıt yoktur!
İlgili antik topluluklar konusunda teistlerin bu iddasını destekleyen bir tane bile çivi yazısı, kabartma veya herhangi bir belgenin olmaması bu iddiayı sadece içi boş bir teori yapar.

SÜMER MİTOLOJİSİ VE İSLAM

Hazırlayan: A.Kara


SÜMER MİTOLOJİSİ VE İSLAM


Kutsal Ereşkigal tahtında yerini aldı,
Anunnaki, yedi yargıç, onun huzurunda hükümlerini bildirdiler, 
Ölüm bakışlarını, gözlerini ona diktiler,
Sözleri üzerine, ruha işkence eden sözleri,
Güçsüz kadın bir cesede dönüştü,
Ceset bir kazığa asıldı.

Özellikle Ur, Uruk ve Kiş gibi yerlerde yapılan arkeolojik kazı çalışmaları ve Dicle-Fırat vadisi'nin eski kentlerinin bulunduğu bölgelerdeki araştırmalar Sümerlerin MÖ 4000 dolaylarında buralarda yaşadığını kanıtlamıştır.
Yaygın olan görüşe göre Sümerlerin bu deltaya Mezapotamya'nın kuzeydoğusundaki dağlardan geldiği düşünülüyor.

Ur kazılarını gerçekleştiren Sir Leonard Woolley, Sümerlerin tarımsal alanda oldukça gelişmiş olduklarını, tapınaklara, rahiplere, edebiyata, düzenleyici yasalara ve oldukça zengin bir mitolojiye sahip olduklarını belgeleriyle anlatmaktadır.

Evet, Sümerler Fırat-Dicle deltasına yerleşerek orada bir uygarlık kurmuş ve bunu günden güne geliştiriyorlardı fakat bir süre sonra Sami halklarının Sümer ve Akad bölgelerine saldırıları başladı, ilk Sami akınları Sümer üzerine gerçekleşti.

Samiler Sümer ülkesini yavaş yavaş ele geçirirken aynı zamanda yenilgiye uğrattıkları Sümerlerin sahip olduğu kültürü ve onların çivi yazılarını özümsediler fakat Arapça'nın atası olan ve büyük Sami dil grubunun önemli dallarından biri olan Akadça dilini kullanan Samiler Sümer dilini benimsemediler.

Fakat istilalar devam etti. Samiler bir süre sonra Amoritler olarak bilinen bir halk kanalıyla ikinci saldırı dalgasını gerçekleştirip başarılı olunca Babilonya'da ilk Amorit hanedanlığı kuruldu. Böylece Babilonya, Hammurabi yönetimi altında Sümer ve Akad bölgesinde egemenlik kurmuş oldu.

500 yıl kadar sonra Dicle vadisinin üst kavşağına, Yukarı Zap ile Aşağı Zap bölgesine yerleşmiş olan başka bir Sami halkı Babilonya'yı fethederek Mezopotamya'daki ilk Asur İmparatorluğunu kurdu.

Bunları bilmek önemli çünkü tamda bu nedenlerden dolayı bir mitolojinin Sümerli, Babilonyalı ve Asurlu biçimleri arasında büyük benzerlikler varken küçük farklılıklar bulunur.

Tüm bu bilgiler sonrası Sümer mitoslarına ve bu mitosların İslamiyette nasıl yer bulduğuna sırası ile bakalım.

En önemli Sümer mitosu Dumuzi ile İnanna ve burada konu alınan İnanna'nın yer altı dünyasına inişidir. Sümerce olan Dumuzi ve İnanna'nın Sami dilindeki karşılığı Tammuz ve İştar'dır. Dumuzi, yani Tammuz (Temmuz) ilkbaharda bitkilerin ve doğanın yeniden canlanışını sembolize ederken İnanna göğün kraliçesidir.
Sümerlerdeki ilkbahar kutlamalarının ve Samilerdeki Tammuz ayinlerinin ana motifini de bitkilerin yeniden canlanışını temsil eden Dumuzi'nin yeraltı dünyasında tutsak tutuluşu alır.

Bu efsaneye göre esir tutulan kocasını kurtarmak isteyen göğün kraliçesi İnanna, kız kardeşi tanrıça Ereşkigal'in egemenliğindeki yeraltı dünyasına, ölüler ülkesine iner. Fakat buraya inmeden önce önlem almalıdır. Bu yüzden İnana, veziri Ninşubur'a "eğer üç gün içinde geri dönmezsem benim için yas törenleri yaptıktan sonra Nippur tanrısı Enlil, ay-tanrısı Nanna ve bilgelik tanrısı Enki'ye gidip yeraltı dünyasında iken öldürülmemi engellemeleri için onlara yalvar" der.

Akabinde İnanna kraliçelik kıyafetlerini giyip değerli takılarını takar ve ölüler dünyasına gider. Yeraltı dünyasının kapısına vardığında "7 kapı"nın bekçisi Neti ona meydan okur. Kız kardeşi Ereşkigal'in buyruğu doğrultusunda yeraltı dünyasının yasaları gereğince İnanna bu 7 kapıyı geçerken geçtiği her bir kapıda giysilerinin bir bölümünü çıkarır. 7 kapıdan geçen İnanna bunun ardından Ereşkigal'in ve yeraltı dünyası Anunnaki'sinin karşısına çıkarılır. Bunlar ölümün gözlerini İnanna'nın üzerine çevirince İnanna ölerek bir ceset olur ve kazığın üzerine asılır.

Aradan 3 gün geçer ve İnanna geri dönmeyince veziri Ninşubur daha önce onun emrettiği üzere harekete geçerek Enlil, Enki ve Nanna'dan yardım ister. Nanna ve Enlil bu işe karışmaya yanaşmazlar fakat Enki bir dizi sihir yaparak İnanna'nın tekrar dirilmesini sağlayacaktır. Enki, tırnaklarının dibindeki kirleri çıkarıp yaptığı efsun ile bunlardan, isimlerinin ne anlama geldiği bilinmeyen Kurgarru ve Kalaturru adında iki tuhaf varlık yaratır. Enki yarattığı bu iki varlık ile ölüler dünyasındaki İnanna'ya yaşam yiyeceği ve yaşam içeceği (âb-ı hayat) gönderir ve bu iki varlığa hayat içeceği ve yiyeceğini İnanna'nın cesedinin üzerine 60 kez serpmelerini emreder.

Kurgarru ve Kalaturru emri yerine getirince İnanna tekrar dirilir fakat ölüler dünyası kanunları gereği orada ölen biri yerine birini bulup koymadıkça yeryüzüne asla geri dönemez. Fakat İnanna'nın bir şekilde geri dönmesi gerektiğinden onu dirilten bu iki cin daha sonra yeryüzüne çıkarak onun yerine geçerek yeraltı dünyasına gelecek kurbanlar ararlar. 
Cinler tanrı Şara'yı, Latarak'ı hatta İnanna'nın veziri Ninşubur'u bile alıp İnanna'nın yerine geçsin diye yeraltı dünyasına götürmek isteseler de İnanna tarafından kurtarılırlar.

İnanna yeryüzüne dönmek için ölüler diyarından ayrılırken orada evleri olan ölülerin gölgeleri, gulyabaniler ve harpyalar da onun peşine takılır. Bu hayaletimsi ve korkunç orduyla sarılmış olarak Sümer’i kent kent dolaşır.

İlgili tabletin bundan sonrası kırık olduğundan ne yazık ki okunamayan kısımları olsa da mit bununla sona ermediğinden öykünün birkaç adım sonraki süreci-devamı tabletlerin kalan-okunabilen kısmından elde edilebiliniyor.

İnanna kendisine eşlik eden cinlerle birlikte kendi kenti Erek'e vardığında orada kocası Dumuzi'yi bulur. İnanna'nın cinlerin elinden kurtardığı 3 tanrı İnanna'nın önünde eğilerek ona saygılarını göstermişlerdi, fakat tablette yazana göre Dumuzi İnanna'nın önünde eğilmeyince İnnana öfkelenir ve cinlere kendinin yerine geçmesi için onu yeraltı dünyasına götürmeleri emrini verir.

Bunları duyan Dumuzi güneş-tanrı Utu'ya yakararak yardım dilenir.

Bu efsanede dikkat edilmesi gereken büyük bir nokta var: İnanna'nın 7 KAPI'dan geçerek yerin 7 KAT altına yani 7 KAT cehenneme inişi.
Kur'an'da Hicr suresi 43-44.ayetlerde şöyle yazar:  "Kuşkusuz cehennem, o sana uyanların tamamının buluşma yeri olacaktır. Onun yedi kapısı var; her kapıya da onlardan bir kısmı ayrılmıştır"

Dumuzi ve İnanna mitosundaki 7 Kapı ve 7 katlı yer altı dünyası ile Hicr suresindeki 7 kapının sadece bir rastlantı olduğunu düşünüyorsanız ilgili incelemeye Sümer Yaratılış Mitosu ile devam edelim.

Sümer tanrılarının isimlerinin yer aldığı bir tablette adı "deniz" yani su ile bağlantılı olan bir ideogramla yazılan tanrıça Nammu, "göğü ve yeri doğuran ana" olarak betimlenir. Öteki mitoslardan göğün ve yerin başlangıçta tabanı yer, tepesi gök olan bir dağı oluşturdukları anlaşılmaktadır.
Gök, tanrı An ile, yer ise tanrıça Ki ile kişiselleştirilmiş ve onların birleşiminden hava-tanrı Enlil doğmuştur. Enlil de gök ile yeri birbirinden ayırarak, dünyayı gökle yerin birbirinden hava ile ayrıldığı bir varlık biçimine sokar.

Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalar var:
İlk olarak görüyoruz ki Sümer efsanelerinde de canlı hayatı su ile başlıyor, sudan yaratılıyor.

Sümerleri istila eden Samiler ile bu efsanelerin Arapça gibi Akad alt dil gruplarına ve çeşitli kültürlere geçtiğini başlarda belirtmiştim. Bakalım Kur'an'da bunların izine ne şekilde rastlıyoruz:

Enbiya suresi, 30.ayette: "İnkâr edenler, gökler ve yer bitişik iken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmezler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" yazar. Görüldüğü gibi bu anlatım Sümer efsanesindeki yaratılış sürecinin net bir kopyasıdır.

Önemli bir detayı belirtmekte fayda var ki Sümer mitoslarındaki bu yaratıcı, kadın, yani tanrıça iken, İslamiyet'teki yaratıcı her ne kadar cinsiyet atfedilmemiş dense de bir erkek görünümündedir. Peki neden? Bu süreç neden ve nasıl gerçekleşti? diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu önemli konuyu başka zaman ayrıca ele alacağım.

Sümer Yaratılış Mitos'una geri dönelim.

Enlil bitişik olan yer ile göğü birbirinden ayırdıktan sonra gökler, ay-tanrı Nanna, güneş-tanrı Utu ve diğer gezegenler, yıldızlar tarafından aydınlatılır. 

Bitkiler, sığırlar (yani hayvanlar), tarım araçları gibi ögeler Enlil'in emirlerini yerine getiren daha küçük tanrılar ile yaratılmış olsa da bunların asıl yaratıcısı olarak Enlil'e inanıldı ve ibadet edildi.

Babilonyalı bilgelik tanrısı Ea'nın (Enki) önerisi doğrultusunda Enlil, tanrılara yiyecek ve giyecek sağlamaları için sığır-tanrı Lahar ve tahıl-tanrıça Aşnan olmak üzere iki küçük tanrı yaratır. Bu iki küçük tanrı sayesinde yeryüzünde büyük bolluk yaşanır. Ne var ki bu iki tanrı içip sarhoş olduktan sonra aralarında tartışmaya, kavga etmeye başlar, yaratılış görevlerini unutur ve yerine getirmezler. Böylece tanrılar ihtiyaç duyduğu şeyleri elde edemez olurlar. İşte tam da bu duruma çare olması amacıyla insan yaratılır.

İlgili dizelere bakalım:
O günlerde, tanrıların yaratış odasında,
Onların Dulkug evinde Lahar'a ve Aşnan'a biçimleri verildi; 
Lahar ve Aşnan'ın yapılışında,
Dulkug Anunnaki'si yediler ama doymadılar;
Katkısız koyun sütlerini... ve iyi şeyleri,
Dulkug Anunnaki'si içtiler, ama kanmadılar;
Katışıksız koyun sürülerinin sağlayacağı iyi şeyler hatırına 
İnsana nefes verildi.

İnsanın yaratılışında ona nefes verildiğini söyleyen çok tanrılı Sümer pagan dininden sonra bir de Kur'an'a bakalım:
Hicr suresi, 29. ayet: "Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın."
Secde suresi, 9. ayet: "Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır."
Görüldüğü üzere bu iki ayette de "insanın Allah'ın ruhundan bir nefes olduğu" yazar.

Şimdi de evrenin düzenlenmesi mitosunda tanrıça İnanna yani İştar'ın yaptıklarına bakalım:

Antik Sümer inanışında "yazgıların tableti" adı verilen nesnelere sıkça rastlanır. Bu tablet oldukça önem arz eder çünkü tanrının niteliklerinden biri de ona sahip olmaktır.

İşte bu efsanede İnanna, uygarlaştırıcı bir tanrı olma özelliği taşıyan Enki'nin sahip olduğu bu yazgı tabletlerini almak ister. Çünkü kendi kenti olan Erek'i onlar sayesinde geliştirmek, uygarlaştırmak istemektedir. Fakat bunun için önce "Mi" denen şeylere sahip olması gerekmektedir; ki buradaki "Me (Mi)" yazgı tabletlerine sahip olduğunda kazanılan güçlerdir.

Yazdı tabletleri ve dolayısı ile Mi'ler Enki'nin elindedir. Bu yüzden tanrıça, babası Enki'nin yanına gider, Enki'de onun gelişi adına bir şölen düzenler. Fakat bu şölende İnanna babasını sarhoş eder ve ondan Me'leri yani tanrısal tüm kararları ve güçleri kendine vereceğine dair söz alır.
Tanrıça, babası Enki'den Mi'leri alarak göklerin teknesine yükleyerek kenti Erek'e doğru yelken açar.
Babası Enki kendine geldiğinde Mi'lerin olmadığını fark eder ve habercisi İsimud'u göndererek kızından onları geri vermesini ister. İsimud bu emri tam 7 kez tekrarlar fakat İnanna'nın veziri Ninşubur tarafından engellenir ve bu sayede tanrıça uygarlığın nimetlerini kenti Erek'e (Uruk) getirir.

7 rakamı tekrar karşımıza çıktı.
Peki neden 7 rakamı Sümerlerde bu kadar yaygın? Neden İnanna yerin 2-3 kat değil de 7 kat altına iniyor ya da Enki neden emrini 4-5 kez değil de 7 kez tekrarlatıyor.
Bunun cevabı da sonraları detaylıca ele alacağım Sümer Kozmolojisinde yatıyor olsa da kısaca bilgilendirmek istiyorum.

Sümer dininde en güçlü ve önemli tanrılar "Karar veren 7 tanrıydı". Yani yönetimde 7 baş tanrı olduğundan 7 sayısı kutsal kabul edilirdi. Bu 7 tanrı ise o dönemde çıplak gözle görülebilen gezegen ve yıldızlar olan "Venüs, Mars, Merkür, Jüpiter, Satürn, Güneş, Ay" dı. Gezegenlerle kişiselleştirilmiş olan bu 7 ilahın her birine bir kat-cennet atanmıştı ve bu katların değerli taşlardan yapıldığına inanılırken kat sayısının yüksekliğine göre taşın değerinin arttığı düşünülürdü. En üst cennet olan 7.kat en değerli taş olan luludānītu'dan yapılmıştı.   

İnsanın yaratılışına Lahar ve Aşnan adlı tanrıların yaratılış mitosu üzerinden değinmiştim.
Sümer mitolojileri Babilonya'da bölgeyi fetheden yeni topluluğun kültürel yapısı ve kullandığı dili sebebiyle değişiklik gösterir. Buna rağmen insanın yaratılışı mitosunun Sümer ve Babil versiyonları arasında farklılıklar olsa da insanın yaratılış amacının toprağı sürmek, tanrılara hizmet etmek ve onların geçimlerini sağlamak yani kulluk etmek olduğu yönünde ortak noktalar bulunmaktadır.

Gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur ki; Sümer inancındaki insanın yaratılış sebebinin "tanrılara hizmet" oluşu ile Kur'an'da da karşılaşılmaktadır.
Örneğin Zariyat suresi 56. ayette: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" ve Bakara suresi 21. ayette "Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin" yazar. 

Bu detaydan sonra insanın yaratılışını konu alan Sümer mitosuna devam edelim. Tanrılar yeteri kadar yiyecek alamadıkları konusunda yakınırlar. Bu gibi durumlarda başvurdukları bilgelik tanrısı su-tanrı Enki uykuda olduğundan tanrıların anası olan Nammu onu uyandırır. Enki'nin isteği üzerine ilkel okyanus Nammu ile doğum tanrıçası Ninmah diğer iyi ve soylu yaratıcıların da desteğini alarak derin suların üzerindeki balçığı karıp insanı var ederler.

Bu mitosta dikkat çeken şey şu ki yaratılışta "su" ile ilişkili olan Nammu ile Enki başlangıçta baş rolü oynarken diğer tanrıların da desteği ile derin suların üzerindeki balçığı, yani sudan arındırılmış "kuru balçığı" karıp el birliği ile insan yaratılıyor. Bu mitosun Kur'an'a Hicr suresi 26.ayet ile "Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık." şeklinde dahil olduğu görülüyor.

İnsanın yaratılışı sonrası yaptıkları işi kutlamak isteyen Enki bir ziyafet düzenler. Enki ve Ninmah çok şarap içip sarhoş olduğunda Ninmah derin suların üzerindeki balçıktan biraz alıp kısır bir kadın ve hadım bir erkeği içeren 6 farklı insan yaratır. Enki hadım olan erkeğin görevinin krala hizmet etmek olduğunu bildirirken söz konusu mitos Enki'nin aklen ve bedenen zayıf bir insan yaratması ve Ninmah'a yarattığı bu acınacak yaratığın durumunu düzeltmesi için yakarması ile devam eder.
Ninmah hiçbir şey yapamadığı gibi böylesine kusurlu bir varlık yarattığı için Enki'yi lanetler.

Enki'nin aklen ve bedenen zayıf insan yaratması ile Nisa suresi 28.ayetteki "Allah (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır" arasında da bir çağrışım olabilir.

Söz konusu Sümer Tufan Mitosu olduğunda burada da azımsanamayacak detaylar ve ipuçları bulmak mümkün.

İnsanlığın tanrı tarafından büyük bir tufan ile öldürüleceği mitosu dünyanın her köşesinde farklı isim ve ufak motif farklılıkları ile görülebilen bir efsanedir. Bunun da en temel nedeni Mezopotamya üzerine sürekli gerçekleşen akınlar ve buradan diğer bölgelere gerçekleşen göç veya akınlardır.

Sümer Tufan mitosunda tanrılar insanları yok etmek isterken diğer yandan insanları kurtarmak isteyen tanrı Enki'dir. Enki, Sippar kentinin sofu kralı Ziusudra'ya bir duvarın kıyısında dikilip beklemesini söyler çünkü ona tanrıların korkunç planından bahsedecek ve kurtulma yollarını anlatacaktır.

Başlayan tufan tüm kült merkezlerinin altını üstüne getirir ve bu durum şöyle anlatılır:

Yedi gün (ve) yedi gece sürdükten sonra Tufan ülkenin altını üstüne getirdi, (Ve) büyük suların üzerindeki fırtınalar koca kayığı bir o yana bir bu yana salladı durdu. 
Göklere (ve) yere ışık saçan [güneş-tanrı] Utu göründü. 
Ziusudra koca kayığının bir penceresini açtı, Kahraman Utu ışınlarını dev kayığın içine getirdi.
Kral Ziusudra Utu'nun önünde yerlere kapandı,

Daha sonra Kral Ziusudra bir öküz öldürür ve bir koyun boğazlar; yani tanrılara kurban verir. Kral'a ne olduğu tablette şöyle anlatılır:

Kral Ziusudra, Anu'nun ve Enlil'in önünde yerlere kapandı,
Anu (ve) Enlil hoş davrandılar Ziusudra'ya, Ona bir tanrınınki gibi sonsuz yaşam verdiler,
Bir tanrınınki gibi sonsuz soluk indirdiler onun için.
Sonra, kral Ziusudra'nın, bitkiler dünyasının (ve) insanlığın soyunun adını sürdüren kişinin,
Karşı taraftaki ülkede, Dilmun ülkesinde, güneşin doğduğu ülkede oturmasını sağladılar.

Yine dikkat edilmesi gereken noktalara gelelim:
Enki'nin Ziusudra'yı uyarması ile Cebrail'in Nuh'u uyarması, tufandan sağ çıkmak için kayık veya gemi inşa edilmesi gibi noktalar tamamen ortak. Yani Enki'nin (Şeytan) yerini Cebrail almış. İbrahimi dinlerin bir çok mitolojiden beslendiği ve en çok Sümer, Babil ve Mısır'dan beslendiği her defasında öne çıkacak bir gerçektir.

Daha önce defalarca olduğu gibi Sümer dininin kutsal olan 7 rakamı bu efsanede "7 gün ve 7 gece" ifadesi ile ortaya çıktığı gibi bir başka mitosta tekrar kendini gösterecektir.

Örneğin Enki ile Ninhursag mitosunda Ninhursag çılgına dönerek Enki'ye korkunç bir lanet okur.  Öyle ki tanrılar bile dehşete kapılırlar. Ninhursag'ın bu büyük laneti üzerine Enki bedeninin 7 yerinden hastalığa yakalanır.

Son olarak bir diğer ve İbrahimi dinlerde bariz şekilde yer almış, oldukça önemli mitos, temelde tarımcı, yani çiftçi ile çoban arasındaki rekabeti anlatan Dumuzi ile Enkimdu mitosudur.
Bu efsanede Babilonya adı İştar olan İnanna kendine bir koca seçecektir. Önünde iki seçenek vardır, ya çoban tanrı Dumuzi yani Tammuz ya da çiftçi tanrı Enkimdu'yu seçecektir. Güneş tanrı Utu, kız kardeşine Dumuzi ile evlenmesini söylese de İnanna, Enkimdu'yu istemektedir.

Dumuzi eş olarak onu seçmesi gerektiğini ve İnanna'ya Enkimdu'dan daha fazlasını sunabileceğini söylerken diğer yandan Enkimdu rakibi olan Dumuzi'ye İnanna'dan vazgeçmesi için hayvanlarına ot sağlamak, ona buğday ve fasulye vermek gibi türlü tekliflerde bulunur. İkili arasında sözlü yarışma devam eder ve İnanna sonunda eş olarak çoban tanrı Dumuzi'yi seçer.

İşte bu mitos toplumdan topluma aktarılırken giderek değişir, her kültürün efsanelerinde ve inanışlarında farklılaşarak yer alır. Öyle ki Yehova'nın çiftçi olan Kayin'in ürünlerinden oluşan adakları reddetmesinin temelini oluşturduğu gibi Kur'an'da şu şekilde yer alır:

“Onlara Âdem’in iki oğlu hakkındaki haberi gerçek olarak oku. Hani her biri birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti..." (Maide suresi 27. ayet)

Sümerlileri yenen Sami'ler Sümer çivi yazısını benimsemiş olmakla birlikte, Sümerceden tamamen farklı olan bir Sami dili olan Akadça'yı yazabilmelerine olanak verecek uyarlamalar yaptılar. Tam da bu yüzden Babilonya ve Asurlularca benimsenen Sümer tanrı ve tanrıçalarının bir çoğu söz konusu Akad mitolojisi olduğunda uyarlanmış olan Sami adları ile görünürler. İnanna = İştar, Utu = Şamaş, ay-tanrı Nanna = Sin olurken tapınak isimleri ve ayin terimleri Sümerce biçimiyle değişmeden kalmıştır, tıpkı Latince'nin kilisenin dinsel tören dili olarak kalması gibi.

İşte bu yüzden ilerleyen süreçte Babil-İslam ilişkisini, Sümer ve Babil mitoslarının her birini tek tek ve daha detaylı şekilde ele alacağım gibi mitoloji ve arkeolojinin ortaya çıkardığı gerçekleri savuşturmak için sığınılan 124.000 peygamber yalanını da ayrıca işleyeceğim.

Mitolojiyi bilmek, geçmiş inanışlara dokunabilme, insan akıl ve hayal gücünün çalışma şeklini keşfedebilme ve dinlerin kökenine inebilme imkanı tanır.
Esen kalın.