HABERLER
Dini Haber
AY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KAMER SURESİ KUR'AN'DAN ÖNCE YAZILDI

AY, Ayın ikiye yarılması, din, Duha suresi, İmrul Kays, islamiyet, Kur'an vahiylerden mi oluşmuştur?, Kur'an'ın kaynağı İslam öncesi şiirlerdir, Kuran, Şiirlerden Kur'an'a,
Kur'an benzeri yazılamaz bir kitap değil, benzerlerden alıntı / çalıntı bir kitaptır.

Kur'an'ın kaynaklarından bazıları da İslamiyet öncesi şiirlerdir.

اقتربت الساعة وانشق القمر
من غزال صاد قلبي ونفر
أحور قد حرتُ في أوصافه ناعس الطرف بعينيه حَوَر
مرَّ يوم العيــد في زيـنته فرماني فتعاطى فعقر
بسهامٍ من لِحاظٍ فاتــكِ فتَرَكْني كهشيمِ المُحتظِر
وإذا ما غــاب عني ساعةً كانت الساعةُ أدهى وأمرّ
كُتب الحسنُ على وجنته بسَحيق المِسْك سطراً مُختصَر
عادةُ الأقمارِ تسري في الدجى فرأيتُ الليلَ يسري بالقمر
بالضحى والليلِ من طُرَّته فَرْقه ذا النور كم شيء زَهَر
قلتُ إذ شقَّ العِذارُ خدَّه دنت الساعةُ وانشقَّ القمر

Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
Ve ortaya bir ceylan çıktı, yüreğimi aldı, ve sonra kaçtı.
Bembeyaz, kaliteli, uykulu gözleri, festival zamanı önümden geçti.
Süslenip sanki beni vurdu ve bakışları da işe koyulup, birer ok gibi beni kesip geçti.
Ve benden uzağa, ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı.
Benden tek saat bile uzaklaşması, o an bana acı ve ağır bir yük gibi geldi.
Güzellik yanaklarının her yanına, tıpkı keskin bir maskarayla yazılmış.
Ay yine karanlığın içine yolculuk ediyor ve ayla birlikte gecenin seyahatini görüyorum.
Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsun ki, her şey ortaya çıktı.
Yağmurlar yanaklarımdan süzülürken, kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.

Bu ifadeler Kur'an'da harfi harfine geçer:

Şiir: Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
Sure: Kamer/1: Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
Şiir: Süslenip sanki beni vurdu ve bakışları da işe koyulup, birer ok gibi beni kesip geçti.
Sure: Kamer/29: Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti.
Şiir: Ve benden uzağa, ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı.
Sure: Kamer/31: Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.
Şiir: Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsunki, herşey ortaya çıktı
Sure: Duha/1-2: Andolsun kuşluk vaktine. Ve sâkin olduğu zaman geceye ki,

Kur'anın kaynağı vahiy mi, yoksa İslam'dan 30 yıl önce yaşamış İmrul Kays Kur'an'ın etkilendiği isimlerden biri mi?!.

Görüldüğü gibi Kamer Suresi'nin kaynağı İmrul Kays'dır.. İmrul Kays İslam'dan 30 yıl önce yaşamış bir şairdir.

MUHAMMED'İN ÖĞRETİCİSİ RAHMAN-I YEMEN (YEMENLİ RAHMAN)

din, islamiyet, Muhammed'in öğreticisi, Hz Muhammed'in öğreticisi Yemen'li Rahman, Rahman-ı Yemen, Muhammed'e göre iman Yemen'lidir, Buhari ve müslim hadisleri, İslamın tümü Yemenli, Hz Muhammed, AY, Yemen
Muhammed açıklıyor: “El imanu Yemanin.”
Anlamı şu: “İman Yemenlidir.”
“İman”ın nereli olduğunu açıklamakla da en azından iki önemli şeyi dile getirmiş oluyor:
– İslamın “iman”ı, sanıldığı gibi “Mekkeli” ya da “Medineli” değil.
– Bu “iman”ın anayurdu: Yemen.
Bu bir itiraftır Muhammed’den. Yani, çok önemli bir şeyi, her nasılsa, saklamaktan vazgeçip açığa vurmaktır.
İyi ama, Muhammed gerçekten böyle bir açıklamada bulunmuş mudur? Bu “hadis”, onun ağzından çıkmış mıdır? “Uydurma” olamaz mı?

Bu hadisin uydurma olduğu ileri sürülemez. Bu hadis, Buhari, Müslim gibi en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında yer almıştır. (Buhari, e’s-Sahih, Kitabu’l-Megazi/74; Tecrid, hadis no. 1362; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-İman/81-82, hadis no. 51-52; Tirmizi, Kitabu’l-Menakıb/72, hadis no. 3935.) Dahası, bu hadisi, Muhammed’den 11 arkadaşı aktarmıştır. Onun için bu hadis sağlamlık derecesinin en üst basamağı olan “tevatur” basamağına yükselmiş, “mutevatır” hadisler arasında yer almıştır. (Muhamme’d ebu’l Feyz Murtaza Zebidi, Lukatu’l-Leali’l-Mutenasire fi Ehadisi’l-Mutevature, Beyrut, 1985, s.41,43.)

Muhammed’in bu açıklamayı yaptığı, tartışmasız kabul ediliyor. Ne var ki şaşkınlığa yol açtığı için açıklamayı örtbas etmek amacıyla birtakım çabalar göstermekten de geri kalınmadığı gözleniyor. Her zaman ki kurtarıcı yola, “te’vil”, yani “yorum” yoluna başvuruluyor. Zorlamalı ve komikte olsa:

“Yemen” denirken anlatılmak istenen, “Mekke”dir. Çünkü Mekke, Tihame’dendir. Tihame de Yemen yöresinden sayılır.

“Yemen” denirken, anlatılmak istenen Mekke ve Medine’dir. Çünkü İslam Mekke’de doğdu, Medine’de yayıldı.

Bu ve benzeri yorumlar. (Tecrid, hadis no. 1362, K.Mizah’ın “İzah”ı.)

Oysa:
1) Muhammed, “Mekke”yi ya da “Medine”yi söylemek isteseydi, doğrudan doğruya bunların adını söylerdi; “Yemen” deyip de “Mekke”yi ya da “,medine”yi amaçlamazdı.
2) Hadiste, Muhammed’in bu açıklamayı, “Yemen”lilerin onun yanına geldikleri sırada yaptığı açıklanır.
3) Hadis kitaplarında da bu hadisler, “Yemenlilerin erdemi ve üstünlükleri”ne ilişkin ayrılan bölümde yer alır.

Demek ki, hadisteki “Yemen”, ne “Mekke”dir, ne “Medine”dir, ne de başka bir yerdir; herkesin bildiği “Yemen”dir.
Burada iki şey önem kazanıyor:
1) Muhammed’in döneminde Yemen’in durumu;
2) Muhammed’in Yemen’le ilişkisi.

Yemen
Öteden beri, çok önemli bir merkezdi. Ticaret akışının da olduğu odaklardan. Mısır, Mezopotamya ve Pencap gibi uygarlık yuvaları arasında da hem bir köprü olarak, hemde bileşke olarak önemliydi. (Prof. Dr. Philip K. Hitti, İslam Tarihi, çev. Prof.Dr. Salih Tuğ, İstanbul, 1980 s. 1/58.) Din olarak da Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerinin de, İslamın da, hem “iman” hem de “ibadet” yönünden temeli olan “yıldız tapımı”, “Güneş tapımı”, “Ay tapımı”, hepsini içine alan Sabiilik (Eren Kutsuz = Turan Dursun, “Güneş Kültü”, Saçak Dergisi, Şubat 1988, s. 4-62) vardı. Yahudilik ve Hristiyanlık da çoktan gelip yerleşmişti.(Hitti, age, 1/95 ve öt,; Prof.Dr.Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi, Ankara, 1971, s.1-37) Kısacası, Yemen, din-inanç yönünden de, bugünkü gelişmiş dinlerin önemli yuvalarından biri durumundaydı.

Muhammed’in Yemen’le İlişkisi
“İslam Peygamberi’nin yazarı Prof. Muhammed Hamidullah, Muhammed’in daha “peygamberlik” savıyla ortaya çıkmadan önceki ticaret gezileri üzerinde duruyor. Karısı Hatice Muhammed’i göndermiştir bu gezilerdeki yerlere, yörelere. Bunların arasında Yemen dolayları var. Önemli bir fuar olan Hubaşe fuarı. Ve o yöredeki kimi kent, kasaba. (Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, İstanbul 1980, 1/61.)

Arap kabileler topluluğundan birçoğunu içine alan bir Ezd Kabilesi vardır. Muhammed’in “paygamberlik” savıyla ortaya atıldığı sırada Medine’de üstün durumda bulunan Evs ve Hazreç kabileleri de bu kabileden ayrılma. Ve bu kabile Yemen Kökenli. (Prof. Dr. Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi, s.95.)
“Ezd Kabilesi” ve bu kabileden olmak, Muhammed’in dilinde çok önemlidir.
İşte sözleri:

“Emanet (güven, güvenirlik), Ezd’dedir.” (Tirmizi, Sünen, Kitabu’l-Menakıb/72, hadis no. 3936; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/364.)

Hadiste, “Ezd” dendikten sonra, bu adla, “Yemen”in anlatılmak istendiği açıklanıyor.
“Ezd Kabilesi”nden olanlar, Tanrı’nın yeryüzündeki arslanlarıdırlar. Onları insanlar alçaltmak isterken, Tanrı buna karşı çıkar ve onları yükseltir. İnsanlar öyle bir zaman yaşıyacaklardır ki, kişi hep, ‘keşke babam bir “Ezd’li olsaydı, keşke anam bir “Ezd’li olsaydı…’diyecek.” (Tirmizi, hadis no. 3937.)

Hadise Göre “İslamın Tümü Yemenli”
11 “sahabi”nin Muhammed’den aktardığı ve sağlamlığına kuşku duyulmayan hadiste, “İman Yemenlidir” dendikten sonra, “fıkıh da Yemenlidir, hikmet de Yemenlidir” deniyor. Bu “İslam, tüm aldığı bilgi ve inançlarıyla, ibadet ve gelenekleriyle Yemenlidir” demekle eşanlamlıdır.
Bu, “İslam”ın Muhammed’e, “Tanrı’dan, vahiyle geldiği” yolundaki savı da havada bırakmakta, kökünden işlemez duruma getirmekte.
Çünkü bir “yer”i, “yurdu, anayurdu” olan bir şeyin, bir bütünün, “Tanrı”dan vahiyle geldiği” söylenemez, söylense de önemi olmaz.

“Yemame Rahman’ı”
Müslümanlar, “sahte peygamber” diye nitelerler. Adı: “Habib.” “Müslim” de olabilir. Ama Müslümanlar aşağılamak için “Müslimcik” anlamında “Müseylime” derler; bununla da yetinmeyip “çok yalancı” anlamında “Kezzab”ı da ekler. Müslümanların her zaman olduğu gibi bu konuda belgeleri yok etmiş, her şeyi tersine çevirmiş olmaları nedeniyle, bu kişinin asıl adı, kişiliği, yolu, yöntemi ve şnancı konusunda çok az şey bilebiliyoruz. Yine de bilinenler önemli.

Müslüman yazarların da aktardıklarına göre, “Yemame Rahmanı” diye tanınıyordu.
Yemame: Arabistan’ın ortalarında, Bahreyn’in batısında bir yöre.
“Peygamberlik” savında olan “Yemame Rahmanı” da, bu yöreyi elinde tutan Hanif kabilesinin başı, yörenin egemeni.
Kur’an’da başka anlamda da olsa önemli bir yeri olan “Rahman”, “Hanif” sözcükleri burada oldukça ilgi çekici. “Müslüm” sözcüğü de öyle… Muhammed’in bu sözcükleri, bu kanaldan alıp edindiği düşündürebiliyor. “İslam” adıyla birlikte…

Bu konuda, İbn İshak’ta önemli bir bilgi buluyoruz:
Mekke’nin ileri gelenleri, toplanmışlar, Muhammed’e bir uyarıda bulunmaya karar vermişler. Kararlarını uygularlar, birtakım sözler arasında şunu da söylerler:

Bize ulaşan bilgiye göre, Yemame’deki şu adam, Rahman denen kişi sana öğretiyor(Müslümanlığı). Kuşkun olmasın ve Tanrı’ya ant içerek söyleriz ki, biz, hiçbir zaman, Rahman’a inanmayız. (Siratu İbn İshak, yay.Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra:254.)

“Kureyş”in “inanmazlar”ı boş bir dedikoduya önem vererek mi konuşmuşlardı? Müslümanlar bunu ileri sürebilirler, ama bu kolayca savunulamaz. Çünkü “kabile onuru”, boş bir dedikoduya temel almaya engeldir. Muhammed’in “Yemame Rahmanıéndan “öğrendiği” söyleniyorsa, bu, “temelsiz” sayılamaz.

KUR'AN'DA KONUŞAN MUHAMMED'DİR

AY, Kur'an'da konuşan Muhammed'dir, Kuran Muhammedin el yazmasıdır, Kevser suresi, Hz Muhammed, Muhammed'e ebter dendiği için, Muhammed Tanrı dedi diyerek, din, islamiyet,
Muhammed’i en çok huzursuz eden şeylerden biri de, kişilerin onun aleyhinde konuşur olmalarıydı . Bundan asla hoşlanmadığı için, Kur'an’a bununla ilgili ayetler koymaktan geri kalmamıştır.

Verilebilecek pek çok örnekten bir ikisiyle yetinelim:

Kur’an’ın Kevser Suresi’nde şöyle yazılıdır:

“(Ey Muhammed!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir” (Kevser Suresi, ayet. 1-3).

Muhammed, bu ayeti bazı kişilerin kendisi hakkında “O bir Ebter’dir” şeklinde konuşarak hakaret etmeleri nedeniyle Kur’an’a koymuştur. Çünkü, Araplar arasında “Ebter” sözcüğü, erkek çocuğu olmayan, yani “nesli kesik” olanlar için kullanılan bir sözcüktür ki, bir bakıma hakaret anlamına gelir. Muhammed’in ilk karısı Hatice’den dört kızı ve iki (ya da dört) erkek çocuğu olmuş, fakat erkek çocukların hepsi çok küçük yaşlarda ölmüşlerdi. Daha sonra Mariya adındaki cariyesinden İbrahim adındaki oğlu doğmuş, o da az geçmeden hastalanarak ölmüştü. Bir türlü erkek çocuk sahibi olamadığı için, Muhammed, Tanrı’ya çok yalvarmış, fakat yalvarışı karşılıksız kalmıştı. Ve işte bu üzüntü içindeyken bir de El-As b.’Vail gibi muhaliflerin kendisi hakkında, “(Muhammed) nesli kesik, oğlu olmayan bir adamdır. Ölse adı sanı anılmayacak…” şeklindeki alaylarına maruz kaldığı için, yukarıdaki ayeti koyarak, Tanrı’nın kendisine oğlan çocuk yerine “Kevser”i, en büyük bir nimet olmak üzere vereceğini söylemiştir.

Kimi yorumculara göre “Kevser”, cennette bütün ırmakların kaynağı olan ve iki yanında inciden kaplar bulunan bir nehirdir. Fakat, bunun cennette girmeden önce içinden su içilecek bir havuz ya da “kesikliğe uğramayan soy-sop” demek olduğunu söyleyenler de vardır. Her ne olursa olsun, ayete göre Tanrı, Muhammed’e böylesine emsalsiz bir nimet verdiğini bildirmektedir. Bildirirken de, Muhammed’e “Ebter” diyenlerin hakkından geleceğini anlatmak üzere “…Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir” şeklinde konuşmaktadır.

Şimdi sormak gerekir: Neden Tanrı Muhammed’e, hem onu mutlu kılmak hem de neslini sürdürme olasılığını sağlamak üzere oğlan çocuk vermez de “Kevser” verir ve yukarıdaki şekilde konuşur?

Söylemeye gerek yoktur ki, konuşan Muhammed’dir.