HABERLER
Dini Haber
Hint mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hint mitolojisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

RAMAYANA DESTANI'NA KISA BİR BAKIŞ

Hazırlayan: A.Kara

ESKİ HİNDİSTAN'IN BÜYÜK DESTANI "RAMAYANA"YA KISA BİR BAKIŞ

Ramayana, dünya çapında milyonlarca Hindu için yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Eski Hindistan'da Sanskritçe yazılmış en popüler iki destandan biridir. Diğeri Mahabharata'dır. Bilge Valmiki'ye atfedilen bu destan aynı zamanda Adikavya olarak da anılır ve ilk şiir anlamına gelir (Aadi = ilk, Kavya = şiir).

Mahabharata ile birlikte Ramayana'nın Hindu Itihasa'sını yani Hinduların tarihini oluşturduğu kabul edilir. Itihasa türünün iki farklı özelliği vardır: Birincisi, yazarın olaylara ilk elden tanık olması gerektiğidir. İkincisi ise öğretilerin tüm nesiller ve dönemlere ulaşıp geçerliliğini koruyabilmesi için öykülerle örülmüş olmasıdır. Valmiki'nin, yaşamı boyunca Ramayana olaylarının bir kısmına tanık olduğuna inanılır.

Ramayana, gizemli masallar ve eski geleneklerin hikayeleri, fantastik kahramanlar, efsanevi yaratıklar, büyük savaşlar dışında ahlak, etik hakkında da dersler veren, ideal yaşam tarzını işaret eden bir destandır.

24.000 şloka yani beyitte Vişnu'nun 7. enkarnasyonu olarak kutlanan Prens Rama'nın efsanevi hayatı anlatılır. Rama'nın etrafında dönen çeşitli olaylar ile ahlak, etik, politika ve felsefe üzerine dersler verilmeye çalışılır. Hindulara göre Ramayana'nın sayısız yönü vardır. Cesur, cesareti görür, feminist eşitlik dersleri alır ve dindar kişi teselliyi Rama-Sita'nın Tanrı benzeri kişiliklerinde bulur. Yani dersler her okuyucuya göre değişebilir, özeldir.

Orijinal Ramayana'nın, Rama'nın yaşamının çeşitli aşamalarını anlatan 6 Kanda'ya (kitap) sahip olduğu söylenirken, 7. Kanda'nın daha sonra yapılan bir ekleme olduğu kabul edilir.

Bilge Narada, Ramayana'nın başlatıcısı olarak kabul edilir. İlk kitap Çocukluk Kitabı anlamına gelen Bala Kanda'dır. Her şey Valmiki'nin destanı bestelemek için ilahi rehberlik aldığı Bilge Narada ile Valmiki arasındaki sohbetle başlar. Bu kitap Rama ve kardeşlerinin Kosala Krallığı'ndan büyük Kral Dasharatha ve üç kraliçesi Kaushalya, Sumitra ve Kaikeyi'nin doğumlarını, eğitimlerini, Rama ve küçük kardeşi Lakşmana'nın bilgelerin ateş kurbanlarını korumak için Bilge Vişvamitra (Vishwamitra) ile birlikte ormana doğru uzanan yolculuklarını detaylandırır.

Bu yolculuk kardeşleri eğiten ve silah sanatı, felsefe, kültür ve yaşamla ilgili önemli efsaneler hakkında bilgiler veren Bilge Vişvamitra'nın etrafında döner. Kitap, Rama’nın Videha Krallığı prensesi Sita ile evlenmesiyle sonuçlanır.

İkinci kitap, kişinin sözlerini onurlandırmanın önemine odaklanan Ayodhya Kanda'dır (Ayodhya'nın kitabı). Kral Dasharatha, Rama'yı gerçek varisi olarak seçer ve krallık taç giyme törenine hazırlanır. Ancak üvey annesi, kocasının ona sunduğu iki lütfu uygular ve bu olay Ramayana'da büyük bir dönüm noktasının başlangıcı olur. Rama 14 yıl boyunca ormana sürülür ve babasının şerefini korumak uğruna hiçbir itiraz olmaksızın sürgünü kabul eder. Sita ve Lakşmana da ona eşlik etmek için krallıktan ayrılır.

Üçüncü kitap "Ormanın Kitabı" anlamına gelen Aranya Kanda'dır. Sürgünden sonra bu üçlü kilometrelerce giderek koyu ormana yolculuk eder ve çok sayıda aydınlanmış, ruhsal olarak gelişmiş bilge ve keşiş ile tanışır. On üç yıllık sürgün neredeyse barışçıl bir şekilde geçer. Ancak daha sonra çok önemli olaylar meydana gelir. Güçlü iblis Kral Ravana'nın kız kardeşi ormanda dolaşırken Rama'yı hayal eder, arzular. Bu önemli bir olaydır çünkü nihayetinde Sita'nın Ravana tarafından kaçırılmasına yol açan bir dizi olayı harekete geçirir. Daha sonra Rama ile Lakşmana'nın Sita'yı bulma arayışı başlar.

Dördüncü kitap Kişkindha Kanda'dır (Vanara Krallığının Kitabı). Rama, Sita'yı bulma arayışında kendisine yardımcı olacak bir ittifak oluşturmak için Vanara ordusu ile stratejik birliktelik yapar. Sanskritçe "Vanara" sözcüğü iki kelimeden oluşur: Vana (orman), Nara (adam). Yani ormandan gelen adam. Yıllar geçtikçe Vanara terimi maymunlar anlamına gelince Vanara popüler edebiyatta ve sanatta bu şekilde tasvir edilir.

Ancak maymunlar için Sanskritçe kelime "Kapi" dir ve "Vanara" kelimesi maymun olarak yorumlanmış olsa da aslında ormanda yaşayan bir adamı temsil ediyor gibi görünmektedir. Vanara şefi ve komutanı olan Hanuman ve Angada'nın liderliğindeki Vanaralar, akbaba Kral Sampati'den Sita'nın nerede olduğunu öğrenirler.

Beşinci kitap "Güzellik Kitabı" anlamına gelen Sundara Kanda'dır. Güney Okyanusu'nu geçip Lanka'ya ulaşmak için zıplayabilen tek kişi olan Hanuman'ın maceralarını detaylandırır. Bu kitap, Ramayana'da kahramanın Rama değil, ilahi Vanara şefi Hanuman olduğu tek kitaptır. Devasa engellerin ve testlerin üstesinden gelen Hanuman sonunda Sita'nın yerini bulur.

Ayrıca Hanuman elçinin öldürülmesini emrederek ağır bir suç işleyen Kral Ravana ile yüz yüze gelir, yanmakta olan tüm Lanka'yı aydınlatır ve Kişkindha'ya olanları anlattığında tüm krallık bu alçakça hareketin bedelini ödemek zorunda kalır.

Altıncı kitap "Savaşın Kitabı" anlamındaki Yuddha Kanda'dır. Rama ve Ravana arasındaki savaşı ayrıntılarıyla anlatan Kandaların en büyüğü olarak kabul edilir. Rama Setu'nun yani Rameshwaram ve Lanka'yı birbirine bağlayan köprünün inşasını takiben Vanara ordusunun okyanusu geçişini anlatır. Büyük savaş, savaşın, silahların, trajedilerin, kayıpların ve neşe dolu anların görkemli açıklamalarıyla 13 gün boyunca devam eder. Sonunda Rama, iblis Kral Ravana'yı yener ve Sita ile yeniden bir araya gelir. Muzaffer Rama, Lakşmana ve Sita görkemli kutlamalarla karşılandıkları Ayodhya'ya geri döner.

Yedinci kitap, "Cevaplar Kitabı" yani Uttara Kanda'dır. Valmiki'nin Ramayana'sına sonradan eklenen bir kitap olarak kabul edilir ve Rama ile Sita'nın son yıllarını detaylandırır. Ortaya çıkan olaylar nedeniyle Sita ormandaki başka bir sürgüne katlanmak zorundadır ve sürgün sırasında, keşişin evinde, Bilge Valmiki'nin himayesinde yetiştirilen ikiz oğulları Lava ve Kuşa'yı (Kusha) doğurur.

Sita için sürgündeki başka bir dönemin zorluklarının ayrıntıları anlatılır. Rama büyük bir kurban düzenlerken iki genç savaşçıyla karşılaşır ve onları oğulları olarak kabul eder. Tanrıça Lakşmini'nin enkarnasyonu olarak kabul edilen Kraliçe Sita evine geri döner ve Kral Rama bedeninden vazgeçerek Jala Samadhi'yi almak için Sarayu nehrine iner. Yani su elementinin yardımıyla bedeninden ayrılır.
(Not: Samadhi, Budizm ve Hinduizm'de, zihinsel konsantrasyon anlamında kullanılan bir terimdir.)

Ramayana; orduları, mucizeleri, nimetleri ve lanetleri, azizleri ve bilgeleri, egzotik bitki örtüsünü, gerçek, ahlaki ikilem, ilişkiler, siyaset, etik, inanç, günah, tahammül hakkında iç içe geçmiş dersleri efsanevi karakterler aracılığı ile anlatır. Ruhsal yönden mesaj vermeye çalışırken aynı zamanda birkaç sosyal gerçeği de iletir.

Hindistan kültürel açıdan zengin ve çeşitli bir ülkedir. Gelişen kültür, gelenek ve toplulukların iç içe geçmesi nedeniyle şu anda 300'den fazla Ramayana varyantı vardır. Çünkü temalar o kadar geniş ki çeşitli bölgesel kültürler ve sanatsal ortamlarca da uyarlanmış ve yorumlanmıştır. Ramayana Hint eğitiminin ve festivallerinin merkezinde yer alır ve tüm Hintlileri bir araya getirdiği söylenebilecek destanlardandır çünkü milyonlarca kişinin hatırasında ve nostaljisinde yaşamaktadır.

Valmiki, Ramayana'nın ilk versiyonunu yazdı ancak Hindistan'ın güney bölgelerinde popüler olarak Kamba Ramayanam olarak anılan Ramavataram en popüler olanıdır. 12. yüzyılda Tamil şairi Kambar tarafından yazılmış bir Tamil destanıdır. Hindistan'ın kuzey bölgelerinde ise Ramcharitmanas milyonlarca Hindu'nun günlük yaşamının bir parçası olmuştur. 16. yüzyıl Hintli şair Goswami Tulsidas tarafından Avadi (Awadhi) dilinde yazılmış bir epik şiirdir.

Tüm bunlara bakıldığında Ramayana'nın sürekli olarak yeni eklemelerin girdiği ve yalnızca zamanın testinden sağ kalanların içeriğinde yer almaya devam ettiği bir dizi ayet, hikaye ve fikirdir.

Güney Hintli tüccarların, öğretmenlerin ve misyonerlerin MS 1500'e kadar Güneydoğu Asya'ya doğru hareket etmesi nedeniyle Hinduizm ve Budizm bölgeye nüfuz etti ve Hinduizm'in yayılmasıyla bu destan da yayılmış oldu. Ramayana'yı içeren heykeller ve yazıtlara Kamboçya, Myanmar, Tayland, Endonezya, Malezya ve birçok ülkede rastlanır.

Bugün bile Güneydoğu Asya'da bu popüler efsanenin etrafında dönen tiyatro gösterileri, danslar, kukla ve gölge gösterileri yapılır. Bu destanın Endonezya veya Cava versiyonuna Kakawin Ramayana denir. Yogyakarta'daki (Ayodhya'nın bir çevirisidir) bir Hindu tapınağı olan 9. yüzyıl Prambanan tapınağı Ramayana'dan çeşitli karakterlerin oymalarını barındırır ve bu hikayenin bölgede ne kadar uzun süre boyunca etkili olduğunu gösterir.

Efsanenin Tai versiyonu Ramakien olarak bilinmeye başlamıştır. Ulusal bir destan olarak kabul edilen Ramakien'deki resimlerde maymun orduları büyük bir gururla tasvir edilir.

Benzer şekilde Hindistan kökenli olmasına rağmen Ramayana'nın hikayesi neredeyse Güneydoğu Asya'nın tamamını kapladı. Her ne kadar farklı versiyonlar ve yorumlar ile tanımlansa da tüm bu hikayeler destan haline geldi ve yerel halk tarafından topluluklarının ve uluslarının övünç kaynağı olarak saygı görüp kutlanıyor.

TANRIÇA KALİ

Hazırlayan: A.Kara
Hint mitolojisi, Kali, Tanrıça Kali, Hint Tanrıçaları, Ölüm tanrıçası, Kıyamet tanrıçası, Parvati, Şiva, Hint efsaneleri, Kali'nin doğuşu, Durga, Mahishasura, Mahisa, A, mitoloji,

HİNT TANRIÇASI KALİ

Hindu tanrıçası Kali, ölüm, zaman ve kıyametin tanrıçası (veya Devi) 'dır ve sıklıkla cinsellik ve şiddet ile ilişkilendirilir ancak aynı zamanda güçlü bir anne figürü olduğundan anne ve anne sevgisinin sembolü olarak kabul edilir. Kali ayrıca bünyesinde kadınsı enerji, yaratıcılık ve doğurganlığı (shakti) barındırır. Büyük Hindu tanrısı Şiva'nın karısı Parvati'nin vücut bulmuş halidir. Kali sanatta en çok kesilmiş kafalardan oluşan bir kolye takmış, kesik kollardan oluşan bir etek giyinmiş, dışa çıkmış bir dil ile kan damlayan bir bıçağı işaret eder biçimde korku veren bir dövüş figürü olarak temsil edilir.

İSİM VE TAPINMA
Kali’nin adı Sanskritçe “siyah olan” veya “ölüm olan” dan gelir ancak aynı zamanda Chaturbhuja Kali, Chinnamastā veya Kaushika olarak da bilinir. Zamanın bir düzenlemesi olarak her şeyi mahveden Kali, ölümlüler ve tanrılara karşı konulmaz bir biçimde çekici gelen Kali aynı zamanda (özellikle daha sonraki geleneklerde) bir anne tanrıçanın yardımseverliğini temsil eder.

Tanrıçaya doğu ve güney Hindistan'da, özellikle de Assam, Kerala, Keşmir ve Bengal'de ibadet edilmiştir. Günümüzde her yıl yeni ayın gecesinde düzenlenen Kali Puja festivalinde ve Kalküta şehrinde ibadet edilmektedir.

KALİ'NİN DOĞUŞU
Kali'nin nasıl ortaya çıktığına dair pek çok inanış vardır:

1.İNANIŞ
Bir efsane, her bir elinde bir silah taşıyan, aslan ve kaplana binen on kollu savaşçı Durga'nın bizon şeytanı Mahishasura (veya Mahisa) ile savaşmasıyla ilgilidir. Durga öfkelenmeye başladı ve öfkesi alnından Kali şeklinde çıktı. Doğduktan sonra çıldıran karanlık tanrıça çıldırdı ve karşılaştığı şeytanları yedi, başlarını boynundan geçirdiği bir zincire bağladı.

Kali’nin günahkar veya haksızlık edenleri buluşturacağı kanlı saldırılarının sakinleştirilmesi imkansız görünüyordu ve bundan hem insanlar hem de tanrılar etkileniyordu. Neyse ki güçlü Şiva (Shiva), Kali’nin yıkıcı öfkesini onun yoluna uzanarak durdurdu ve tanrıça önünde tam olarak kimin durduğunu anladığı zaman nihayet sakinleşti.

2.İNANIŞ
Tanrıça'nın doğumunun başka bir versiyonunda Kali, Parvati koyu tenini değiştirirken Kali'ye dönüştü. Bu yüzden isimlerinden biri Kaushika (Kılıf) iken Parvati'nin isimlerinde biri Gauri (Adil Biri) olarak kaldı. Bu efsane Kali’nin ebedi karanlığın simgesi oluşunu, hem yok etme hem de yaratma potansiyeli taşıyan karanlığı vurgulamaktadır.

3.İNANIŞ
Üçüncü efsaneye göre sadece bir kadın tarafından öldürülebilen Daruka erkekler ve tanrılara korku salıyordu. Tanrılar Parvati'den bu baş belası şeytanla başa çıkmasını istendi. Parvati bu isteğe Şiva'nın (Shiva) boğazından aşağı atlayarak cevap verdi. Bunun nedeni, Şiva'nın yıllar önce, yaratılış sırasında okyanusun çalkalanmasından kaynaklanan ve dünyayı kirletmekle tehdit eden zehir olan Halahala'yı yutmasıydı. Parvati, hala Şiva’nın boğazında durmakta olan zehirle birleşerek Kali’ye dönüştü. Şiva'nın boğazından yeni kılığı ile dışarı fırlayan Kali hızla Daruka'ya yöneldi ve dünya bir kez daha iyiydi.

KALİ VE RAKTABİJA
Kali’nin doğumunun bir başka versiyonunda, korkunç iblis Raktabija’nın (Kan tohumu) hikayesi vardır. Bu iblis de çoğu iblis gibi insanlara ve tanrılara büyük sıkıntılara neden oluyordu ama daha da kötüsü kanının bir damlası yere döküldüğünde daha fazla iblis doğuruyordu. Bu nedenle Raktabija her saldırıya uğradığında tek sonuç başa çıkacak daha fazla şeytandı. Tanrılar birlikte çalışmaya, bütün shakti'lerini ve ilahi enerjilerini birleştirmeye ve Raktabija'yı yok edebilecek süper bir varlık üretmeye karar verdiler; sonuç Kali idi (başka bir efsanede Kali sadece Durga'dan ortaya çıkar).

Tanrıların ilahi silahı olan Kali hızla Raktabija'yı ve şeytanlarını aradı ve daha fazla kan dökülmemesi için hepsini yutmaya başladı. Kali, Raktabija'nın kafasını bir kılıçla kesip attı ve ardından onun kanının tamamını içti. Kan damlalarının hiçbirinin yere düşmediğinden emin olduktan sonra hiçbir şeytanın dünyayı tehdit edemeyeceğine kanaat getirdi.

Başka Bir Efsane
Kali'nin yer aldığı ünlü bir efsane ise bir grup hırsızla ilgilidir. Hırsızlar, Kali'ye bir insan kurban etmek istediler ve kurban etmek için aptalca bir seçim yaparak bir Brahman rahibini seçtiler. Onu en yakın tapınağa sürükleyen hırsızlar heykel önünde kurban vermeye hazırlanırken aniden Kali'nin heykelinin hayata döndüğünü gördüler. Hırsızların bir keşişi öldürme planından öfkelenen tanrıça, hızlı bir intikam alarak tüm çetenin kafasını kesti ve eğlenmek için başlarını savurdu. Serbest kalan Brahmin ise bilgeliğin bir yansıması olarak hayatına devam etti.

TANRILARIN BİNEĞİ GARUDA

Derleyen & Çeviren: A.Kara
A, mitoloji, Hint mitolojisi, Budizm, Hinduizm, Amrita, Garuda, Tanrı Garuda, Tanrıların bineği, Vişnu'nun bineği, Hint efsaneleri, Vinata, Kashyapa, Nagalar, Anzu, Zu, Mahabharata, TANRILARDAN ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİ AMRİTA'YI ÇALAN KUTSAL KUŞ GARUDA

Kutsal kuş Garuda, Hindu panteonundaki en ilginç figürlerden biridir. Yarı insan ve yarı kuş olan Garuda (tanrının kendisi değil) yılanların düşmanıdır (Nagalar).

Garuda cesareti sembolize ederken Vedaların kutsal öğretilerini ve onları okuyanların yıldırım gücü eşliğinde bilgelik kanatları üzerinde taşınmasını temsil eder.

Garuda gökyüzünde uçarken kanatlarının Vedaların ilahilerinin seslerini çıkardığına inanılıyor.

Benzer mitolojik yaratıklar diğer ulusların inançlarında da bulunabilir. Bir Babil / Sümer efsanesi insan gibi iki bacağı ile yürüyebilen dev bir aslan başı olan yarı insan ve yarı kuş bir yaratıktan bahseder. Anzu / Zu adlı bu yaratık tanrıların elçisidir ve bilgedir.

Slav folkloruna göre Ateşkuş güneş gibi parıldayan tüylere ve kristal gibi parlayan gözlere sahip bir yaratıktı. Roma, Yunan veya Mısır mitolojileri, Güneş, ölümsüzlük, yeniden doğuş, diriliş ve ebedi yaşamın sembolü olan efsanevi bir ateş kuşu olan Phoenix hakkında konuşur. Bu efsanevi yaratığın Çin ve Japonya'da da benzerleri vardır.

GARUDA'NIN DOĞUŞU, HİNDUİZM VE BUDİZM'DEKİ ÖNEMİ
Hindistan'ın büyük destanı Mahabharata'ya göre Garuda bir yumurtadan doğdu ve her çağın sonunda tüm dünyayı yok eden devasa kozmik felaketi başlatmak için güçlü ve son derece parlak bir ışık olarak göründü.

Garuda'nın sınırsız gücünden korkan Devalar, kendisini beden ve enerji bakımından küçültmesi için ona yalvarınca Garuda da onların dualarına kulak verdi.

Efsaneye göre Garuda öylesine büyüktü ki herkes onu ateş tanrısı Agni ile karıştırıyordu.

Garuda en sık şekilde, altın kanatları, keskin pençeleri ve gagasında bir yılan tutan insansı bir yaratık olarak tasvir edilir. Hindu ve Budist mitolojisine göre kanatlarının hareketi bir fırtınaya yol açtı; tüylerinin parlaklığı o kadar güçlüydü ki güneşin parlamasını bile gölgede bıraktı. Garuda'nın kanatları o kadar büyüktü ki birkaç mil boyunca uzanabiliyordu ve kanatlarının çırpılması, gökleri karartan ve evleri tahrip eden kasırga benzeri rüzgarlar yaratmaya yetiyordu.

Gücünü ihtiyaç duyduğu kadar arttırma yeteneğine de sahipti.


GARUDA'NIN ANNESİNİN ESARETİ
Garuda bilge Kashyapa ve kuşların annesi Vinata'dan doğdu. Kashyapa ayrıca bin yılanı (bugün dünyada yaşayan tüm yılanların ataları) doğuran Vinata'nın kız kardeşi Kadru ile evlendi. Bir gün, Vinata ve Kadru, Süt Okyanusu'nun çalkalanması sırasında ortaya çıkan yedi başlı uçan at olan Uchchaihshravas'ın kuyruğunun rengiyle ilgili önemsiz bir iddiaya girdiler. Kadru atın kuyruğunun siyah olduğunu iddia ederken Vinata beyaz olduğuna ikna olmuş.

Kadru'nun aldatması sonucunda Vinata bahsi kaybedince Kadru'nun kölesi olurken o ve yılan oğulları tarafından çok kötü muamele gördü.

ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİ AMRİTA'NIN ÇALINIŞI
Annesinin bu küçük düşürücü tutsaklıkta acı çekmesini durdurmaya çalışan Garuda, yılanlara gitti ve annesinin özgürlüğünü satın almak için onlara ne vermesi gerektiğini sordu.

Nagalar, annesini serbest bırakmak için tanrıların okyanusun derinliklerinden cesurca ele geçirdiği Ölümsüzlük Nektarı'nı (Amrita) getirmesi gerektiğini söylediler.

Garuda, devaların iksiri tüm gökyüzünü kaplayan bir ateş, keskin dönen bıçaklar ve iksirin yanındaki koruyucu bir şekilde yerleştirilmiş iki büyük zehirli yılanla fanatik olarak koruduğundan bunun başarılması zor bir görev olacağını biliyordu.

Ancak kuşların güçlü kralı korkmadı. Hepsini yendi ve Amrita'nın depolandığı ve korunduğu bölgeye girdi. Ağzındaki Amrita kabı ile doğrudan annesini kontrolünde tutan Nagalara doğru yöneldi.

Sonra aniden her şeyi koruyan, en yüksek ilahiyatlardan biri olan, genellikle mavi derisi ve dört koluyla tasvir edilen büyük Hindu tanrısı Vişnu (Vishnu) karşısında belirdi. Birbirlerine karşılıklı olarak söz verdiler ve Vişnu, Amrita'nın kabından içmeden Garuda'ya ölümsüzlük sözü verdi. Garuda ise Vişnu'ya özel bineği olarak hizmet vermeyi kabul etti.

Garuda ileride İndra ile karşılaştı ve ona iksiri Nagalara ulaştırdıktan sonra ilahi amrita'nın İndra'nın eline geçmesini sağladığından emin olacağını söyledi. İndra da Garuda'ya yılanları yiyecek olarak vereceğine söz verdi.

Nagaların topraklarına ulaşan Garuda, iksiri içeren kabı çimlerin üzerine koydu ve hemen annesi Vinata'yı serbest bırakmalarını ve amritaları içmeden önce gerekli dini törenleri yapmalarını istedi. Nagalar ayinlerle meşgulken İndra hızlıca geldi ve amrita dolu kabı aldı. Yılanlar geri döndüklerinde iksirin ortadan kaybolduğunu ve yere dökülen amrita damlalarını yalamaya çalıştıkları sırada kabın orada olmadığını görünce şok oldular. Efsane yılanların (nagalar) dillerinin bu şekilde ikiye bölündüğünü söylüyor.

Garuda görevi yerine getirdiğinde ve amrita tanrılara döndüğünde Vişnu’ya verdiği sözü yerine getirmek zorunda kaldı. O andan itibaren Garuda, Vişnu ile yakından ilişkili oldu ve Vişnu'ya ek olarak karısı Lakshmi de Garuda'yı binek kuşu ('vahana') olarak kullandı.

ÖLÜMSÜZLÜK İKSİRİ "AMRİTA"

Yazan: A.Kara
Hint mitolojisi, Amrita, Ölümszlük iksiri, Hint efsaneleri, Tanrıların iksiri, Hint inanışları, Büyük tufan, Tanrıların okyanusu çalkalaması, A, mitoloji, Vişnu, Güneş tutulması, Ay tutulması, TANRILARI GÜÇLÜ VE ÖLÜMSÜZ YAPAN İKSİR : AMRİTA
İnsanoğlu yüzyıllardır ölümsüz olmasına yardım edebilecek bir ilaç-iksir arıyor ve ölümsüzlük hayalleri kuruyor. Ölümsüzlüğü su altına gizlenmiş hazinelerle ilişkilendirenler sadece Mezopotamya halkları değildi. Hindu mitlerine ve efsanelerine göre tatlı bir tada sahip olan amrita (kelimenin tam anlamıyla: "ölü olmayan") denizin dibinden çıkarılan bir ölümsüzlük içeceğiydi.

Bu mucizevi nektara dair kayıtlar yalnızca MÖ 2.binyılın birkaç yüzyıl boyunca yarattığı, Hinduizm'in kutsal kitaplarının en eskisi olan Rig Veda'da değil aynı zamanda Budist veya Sih edebiyatında da göze çarpmaktadır.

Amrita ölümsüzlüğü ve gücü sağladığı gibi aynı zamanda yeni tanrıların ortaya çıkmasına neden oluyor, tanrıların ilahi içeceği korumak için savaşmak zorunda kaldığı şeytanlara karşı mücadelede zafer kazanmasını sağlıyordu.

İlahilerde geçen Indra'nın favori içeceği muhtemelen Vedik zamanlarının büyülü içeceği olan "soma" (devaların içeceği) ile aynı içecektir. Soma, amrita fikrinin öncüsü olmuş olabilir ancak Vedik halkının soma suyunu nasıl çıkardığı bilinmemektedir. Bununla birlikte Vedik rahiplerin ayinlerinde tanrılar ve atalarla iletişim kurmak için bu içeceği kendinden geçmede kullandığı, sarhoş edici bir madde olduğuna dair bazı ikna edici göstergeler de vardır.

Daha sonraları ölümlülerin ölümsüzlüğü elde etmek için kullandığı Amrita'nın Yunan ve Roma mitolojisindeki tanrıların yemeği olan "ambrosia" (ambrotos) kavramının temeli olduğu teorisi yapılmıştır.

Tıpkı Amrita gibi o da aynı adı taşıyan bir bitki suyundan hazırlanmıştır. Süt ilavesiyle bir içecek tüketmek (belli ayinlerde) aşkın vizyonlar ve tanrılarla birlik duygusu elde etmek için izin verilen bir uygulamaydı.


OKYANUSUN ÇALKALANMASI İLE ELDE EDİLEN AMRİTA
Hikayeye göre tanrıların ve tanrıların düşmanlarının süt okyanusunu çalkalaması için güçlerini birleştirmeleri gerektiği bir zamandı. Bu gerekliydi çünkü tanrıların en kıymetli hazineleri büyük tufan nedeniyle (bkz: Sümerlerden çalınan tufan efsanesi, birçok din ve efsanede yer alır) başlangıçtan beri var olan ilk okyanusun altında kaybolmuştu.

Bu ilahi hazineler arasında ölümsüzlük nektarı olan amrita da vardı. İnanışa göre okyanusu çalkalamanın zorlu sürecinde devasa bir dağ sopa olarak, ilahi yılan Adishesha (ya da Hindu ve Budist dininin Kral yılanlarından biri olan Vasuki) ise çubuğun etrafındaki ip olarak kullanılmıştı.

Süt Okyanusu'ndan bir çok şey çıkmıştı ve bunların arasında devaların ilahi doktoru Dhanvantari'nin tutmakta olduğu efendi Vişnu'nun (Vishnu) bir avatarının bulunduğu bir bardaktaki amrita da vardı. Fakat bulunan amrita, tanrı karşıtları (asuralar) tarafından çalınma tehlikesi içerisindeydi, bu yüzden bir sonraki problemi önlemek için tanrılardan Brahma ve Şiva (Shiva) bile Vişnu'dan yardım istediler. (Çünkü efsanenin başında da belirttiğim gibi tanrılar ve tanrı karşıtları bu içeceği birlikte okyanustan çıkarmışlardı)

Vişnu başarılı bir şekilde asuralıların meşhur bakire kızı Mohini'nin şeklini aldıktan sonra aralarına sızarak iksiri değiştirdi ve değerli sıvıyı tanrılara geri verdi.

Böylece Amrita sadece tanrılar için güvence altına alındı. Ancak kurnaz şeytanlardan biri olan ve sonunda bir tanrı kılığına girmiş olan Rahu, Amrita'nın tadına bakmayı başarmıştı. Güneş ve ay zaman kaybetmeden Rahu'nun kafasını kesmesi yönünde Vişnu'yu uyarmışlardı ama şeytan onu ölümsüz yapmak için zaten bazı iksirleri içirmişti.

Artık çok geçti. O zamandan beri efsanelerde onun kafası olarak geçen Rahu ve bedeni Ketu Güneş ve Ay'ın en güçlü düşmanı olmuşlardı. İnanışa göre de Güneş ve Ay tutulmalarının nedeni Rahu ve Ketu'nun birbirine yaklaşarak Güneş ve Ay'ı yutmalarıydı.

ANTİK UÇAN ARAÇ : PUŞPAKA VİMANA

Açıklanamayanlar, Hint mitolojisi, mitoloji,A,Antik uzaylılar,Uçan araç tasvirleri,Pushpaka Vimana,Hint mitolojisinde uçan araç,Mitolojide ufolar,Antik metinlerde ufo, Mahabharata destanı
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."

Hindu mitolojisi inanılmaz hikayeler, efsaneler, mitolojiler ve en önemlisi yazılı metinlerle doludur.
Önceki makalelerde yazar arkadaşlarımız ve ben Mahabharata'yı ve içinde tarif edilen sayısız güçlü silahı ele almıştık.

Antik Hindu tarihinde "Vedalar" olarak adlandırılan eski kutsal metinler 6000 yıl önce gezegenimizi ziyaret eden inanılmaz uçan gemilerden bahseder.

Bu makalede Vimana'ya daha özel olarak Hindu metinleri ve Sanskrit destanlarında anlatılan güçlü bir antik uçan araç olan antik Puşpaka Vimana'ya bir göz atacağız.

Kral Ravana'nın (Vimana'yı Lord Kubera'dan ele geçiren ve Rama'yı Kubera'ya iade eden) Puşpaka Vimana'sı vimana'nın en çok alıntı yapılan örneğidir.

Ayrıca Vimana'lardan Jain metinlerinde de (eski bir Hint dini olan Jainizm) bahsedilmektedir.

Eski Vimana'ya yapılan atıf antik Hindistan'ın iki büyük Sanskrit destanından biri olan Mahabharata'da bulunmaktadır:

“Rama'nın emrindeki muhteşem savaş arabası muazzam bir gürültü ile bir bulut dağına çıktı."
Başka bir pasaj:
"Bhima güneş gibi parıldayan ve bir fırtınanın gürültüsü gibi bir gürültü yapan Vimana'sıyla muazzam bir ışık huzmesi üzerinde uçtu."

Oxford Üniversitesi'nden Sanskrit Profesörü Monier Williams Antik Vimana'yı "Bir araç ya da tanrıların bir arabası, bazen ise kendiliğinden hareket eden ve bir koltuk ya da taht olarak hizmet eden bir hava aracı" olarak tanımlıyor. Diğer açıklamalar Vimana'yı bir ev ya da saray gibi gösterir ve bir türün yedi kat daha yüksek olduğu söylenir" (Aklıma İslamiyet'teki "7 kat gök" mevzusu geldi, İslamiyet ile Hinduizmin çok fazla ortak yanı var)


Modern dillerde Vimana genellikle uçak olarak tercüme edilir. Vimana'nın birçok tasvirinde bir tapınak kadar büyük olduğu iddia edilen bu güçlü makineler görülmektedir.

Eski Sanskrit Destanları'nda Vimana bir dizi farklı antik Tanrı tarafından kullanılan uçan savaş arabaları olarak geçer. Çeşitli Vedik tanrılarının bir yerden başka bir yere geçmek için bu uçan, çarklı arabaları kullandığı anlatılır.

Eski metinlerin bazı ayetleri farklı yazarlar tarafından "mekanik kuşlar" olarak yorumlanmıştır.
Örneğin Rigveda'da (antik bir Hint Vedik Sanskrit ilahileri koleksiyonu) aşağıdaki açıklamayı bulabilirsiniz:
"Karanlık iniş: Altın renkli kuşlar sulara içinden cennete kadar uçtular. Yine onlar emir ile koltuklarından alçalırlar ve tüm dünya onların şişmanlıkları ile nemlenir. On iki jant, tekerlek başlığı ve tek tekerlek..." [Ralph Thomas Hotchkin Griffith'in Rigveda ilahileri]
Vedik iliminde ve Sanskrit dilinde ünlü bir bilgin olan Swami Dayananda Sarasvati'ye göre eski Vimana güçlü bir uzay aracıydı:
"Ateş ve su kullanarak hızlı bir şekilde uzaya gidiyor… 12 sütunlar, bir tekerlek, üç makine, 300 pivot ve 60 alet içeriyor"

PUŞPAKA VİMANA
Puşpaka Vimana genellikle mitolojik bir uçan saray veya savaş arabası olarak tanımlanır.

Ramayana'da, Puşpaka Vimana'nın sıra dışı bir tanımını buluyoruz:
"Güneşe benzeyen ve kardeşime ait olan Puşpaka Vimana, güçlü Ravana tarafından getirildi; Havada süzülen mükemmel Vimana her yere gidebilir... gökyüzündeki parlak bir buluta benzeyen savaş arabası… ve Kral [Rama] içeri girdi ve Raghira'nın komutasındaki mükemmel savaş arabası daha da yükseklere, atmosfere yükseldi."
Puşpaka Vimana mevcut Hindu metinlerinde adı geçen ilk uçan vimana olarak göze çarpar. Güçlü Puşpaka Vimana'nın yaratılışın tanrısı Brahma için Vişvakarma tarafından inşa edildiğine inanılır. Vimana daha sonra Brahma tarafından servet tanrısı Kubera'ya verilir. Sonunda Puşpaka Vimana Lanka ile birlikte üvey erkek kardeşi Ravana tarafından çalınır.

Yazan & Çeviren : A.Kara

HANUMAN

mitoloji,A, Hint mitolojisi, Hanuman,Maymun çocuk hanuman,Hanuman efsanesi,Güneşi yakalamaya çalışan çocuk,Anjana miti,Hanuman miti,Rüzgar tanrı Vayu, Hint Tanrıları, Güneş tanrı,Maymun çocuk
Bu güçlü maymun tanrı Pavanputra Hanuman'ın hikayesidir. Doğumunun öyküsü de güçlü eylemleri kadar şaşırtıcıdır. Fakat Hanuman'ı anlatmak için doğumdan bir süre öncesine, her şeyin başladığı Efendi Brahma'nın sarayına dönmeliyiz.

Brahma'nın kim olduğunu biliyor musunuz? O, Hinduların yaratılış tanrısıdır. Cennetten bir alanındaki ilahi sarayında yaşadığına inanılır. Sarayın güzelliği tanrılar için sürekli şaşkınlık kaynağı olmuştur.

Brahma'nın gökyüzündeki saray mahkemelerinde bir dizi görevli vardı. Aralarında Anjana adında güzel bir görevli vardı. Hizmetinden memnun olan Brahma onu ödüllendirmeye karar vererek çağırdı ve ne istediğini sordu.

Anjana ilk başta tereddüt ettiyse de sonra "Efendim, bir bilgeden bana aktarılan laneti kaldırmanızı diliyorum" diye yanıtladı.

"Bana onun hakkında bildiklerini anlat, belki sana yardım edebilirim" dedi Brahma.

Üzerindeki lanetin kaldırılmasını umut eden Anjana "çocukken yeryüzünde oyun oynuyordum, bacaklarını tıpkı bilge bir insan gibi lotus pozisyonuna almış meditasyon yapmakta olan bir maymun gördüm, gözüme çok komik geldi ve ona bazı meyveler fırlattım" dedi.

"Fakat hata yaptığımı fark ettim: O sıradan bir maymun değildi. Aslında tapasya'sını (manevi eğitim için form) yapmak için maymun biçimi almış güçlü bir bilgeydi, meyvelerim onu rahatsız edip kefaretini bozunca gözlerini büyük bir öfke ile açtı."

"Beni görür gördüğü anda, herhangi birine aşık olduğumda maymuna dönüşeceğimi söyleyerek lanetledi. Ona beni affetmesi için yalvardım."

Bilge, daha önce de söylediği gibi laneti değiştiremeyeceğini söyledi. Ama aşık olduğum adamın maymun suratıma rağmen beni seveceğinin garantisini verdiğini söyledi.

"Efendi Brahma, bu sorunu ben doğurup buraya kadar getirdim. Güzel kız kardeşlerim arasında bir maymun yüzü ile nasıl yaşayabilirim? Bana her zamanki benliğimi bir nimet olarak geri verirseniz, çok minnettar olacağım." dedi endişeyle.

Talihsiz Apsara için üzülen Brahma bir anlığına düşündü. Sonra gözlerini endişeli Anjana'ya doğru kaldırdı. Brahma "Lanetini kaldırmanın bir yolunu görüyorum Anjana," dedi nazikçe. "Yeryüzüne git ve bir süre orada yaşa. Kocanla dünyada tanışacaksın ve eğer senin lanetin kaldırılacaksa Efendi Shiva'nın vücut bulmuş hediyesi doğacaktır" dedi.

Anjana Brahma'nın tavsiyesini kabul ettikten kısa bir süre sonra dünyaya geldi. Genç bir kadın avcı olarak ormanda yaşamaya başladı.

Bir gün aslanla savaşan güçlü bir adam gördü. "Ne cesur bir adam!" diye düşünerek hayrete düştü ve "Bana bakmasını dilerdim!" dedi.

Anjana hayranlıkla savaşçıya bakarken adam döndü ve onu gördü. Adamın gözleri onun üzerine düştüğü anda, kadın bir maymuna dönüştü.

Acı çığlıkları atan Anjana, yere düştü ve yüzünü elleriyle kapadı. Onun yere düştüğünü gören adam ona doğru koşmaya başladı. Adam “Sen kimsin güzel kız? Neden ağlıyorsun? Yüzünü ortaya çıkar. Seni göreyim,” dedi.

Anjana kasvetli bir cevap vererek "Yapamam cesur adam,". "Aşık olduğumda maymuna dönüşmek için lanetlenmiş bir apsara olan Anjana'yım. Beni sadece kederimle yalnız bırakmanızı rica ediyorum" diye feryat ederken yakışıklı adama parmak arasından göz attı.

Kadın önünde duran adamın da maymun suratlı olduğunu görünce hayrete düştü. Yüzünü ilk başta net görememişti çünkü uzaktaydı.

Maymun yüzlü adam onun şaşkınlığını anladı ve şöyle dedi: "İstediğimde insan formunu alabilsem de ben bir insan değilim. Lord Şiva tarafından büyülü güçlerle kutsanmış olan Maymunların kralı Kesari'yim. Eşim olursanız onur duyarım. Karım olarak beni onurlandırır mısın sevgili Anjana?"

Çok mutlu olup ve evlilik teklifini kabul eden Anjana "Öyleyse bilgenin sözü doğruydu" diye düşündü. "Kesari benim görünüşümü umursamadı çünkü kendisi de maymun."

HANUMAN'IN DOĞUMU

Anjana ve Kesari ormanda evlendiler. Dindar bir adanmış olan Anjana, Efendi Şiva'ya ibadet ederek yoğun tapasya uyguladı. Şiva bundan memnun oldu ve ona gelerek ne istediğini sordu.

Anjana, "Efendi Şiva, ben bilgenin lanetinden kurtulabilmek için oğlum olarak doğmanızı rica ediyorum" diyince Şiva "Öyle olsun!"diyerek rızasını gösterdi ve kayboldu.

Bundan kısa bir süre sonra, Anjana'nın Efendi Şiva'ya taptığı bir gün, ülkenin başka bir yerinde, Ayodhya kralı Dasaratha, çocuk sahibi olmak için bir yagna (dini tören) gerçekleştiriyordu. Putrakama Yagna'ydı. Sonuç olarak, Ateş-Tanrı Agni ona kutsal bir payasa (puding) verdi ve bunu eşleriyle paylaşmasını, böylece ilahi çocuğa sahip olabileceklerini söyledi.

İşte, Şiva'nın Anjana'ya olan lütfu çalışmaya başladı. Dasaratha, büyük karısı Kausalya'ya payasa verirken, ilahi müdahaleyle gelen bir kuş pudingin bir kısmını kapmıştı.

Kuş pudingi tutarak Anjana'nın yaşadığı Ayodhya ormanlarına doğru uçtu. Yoğun ağaçların üzerinde uçarken Anjana'nın tapasya ile uğraştığı bir sırada pudingi düşürdü.

Rüzgar-Tanrı Vayu olan her şeyi gördüğü sırada Efendi Şiva tarafından "Git Vayu!"şeklinde sessiz bir komut duydu. Vayu hemen pudingin bir kısmını yakaladı ve Anjana'nın uzanmış ellerine yerleştirdi.

Anjana eline bir şey konduğunu hissetti. Gözlerini açtı ve elindeki pudinge baktı. "Bu lütuf Şiva'dan mı?" diye merak etti ve onu yuttu.

İlahi puding boğazından içeri girdiğinde Anjana hemen Şiva'nın nimetini hissetti. Bir süre sonra maymun yüzlü küçük çocuğunu doğurdu. Kesari oğlunu görmekten çok mutlu oldu. Çocuk Anjaneya veya Anjana'nın oğlu olarak adlandırıldı.

Şiva beden bulup doğduktan sonra, artık bilgenin lanetinden kurtulmuş olan Anjana cennete gitmek istediğini söylemeye başladı. Anjaneya annesinin dileğini duyunca üzüldü. "Anne, sen olmadan benim geleceğim ne olacak? Kendimi nasıl besleyebilirim? Nasıl yaşayacağım?" diye sordu.

Anjana: "Endişelenme Anjaneya, baban cesur Kesari'dir, koruyucu ruhun hayat veren Vayu'dur. Onlar her zaman seni koruyacaklardır. Aç hissettiğinde, yükselen güneş gibi kırmızı ve olgunlaşmış meyveler besinindir."dedi. Oğlunu öptü ve onu terk edip göksel yerine geri döndü.

Anjaneya "güneş kadar kırmızı ve olgun meyveler mi? Güneş olgun bir meyve mi ki? dedi.
Güneşin gerçekten lezzetli bir meyve olduğunu düşünen bebek Anjaneya onu tatmak istedi. Anjaneya ilahi bir çocuktu. Annesi bir apsara ve babası bir Maymun Kraldı, bu yüzden küçük Anjaneya'nın bazı sihirli güçleri miras alması doğaldı. Her şeyden önce Şiva'nın enkarnasyonlarından biriydi. Güneşe ulaşmak onun için zor bir görev değildi. Gökyüzündeki parlayan topu yakalamak için dev bir sıçrama yaptı.

mitoloji,A, Hint mitolojisi, Hanuman,Maymun çocuk hanuman,Hanuman efsanesi,Güneşi yakalamaya çalışan çocuk,Anjana miti,Hanuman miti,Rüzgar tanrı Vayu, Hint Tanrıları, Güneş tanrı,Maymun çocuk
Güneş Tanrısı Suryadeva bir maymunun kendisine doğru geldiğini gördüğünde gökyüzünde barışçıl bir şekilde parlamaktaydı. Maymun güneşe yaklaştıkça büyüdü de büyüdü. Fakat güneşin yakınındakileri ölümcül bir şekilde etkileyen aşırı sıcak ışınların yaklaşan canlı üzerinde hiçbir etkisi olmadı.

Bunu gören Suryadeva korktu ve "İndra! İndra! Bana yardım et!" diye bağırarak yardım çağrısında bulundu.

Cennetteki tanrıların kralı olan İndra, yakınlarındaki ilahi alanında dinleniyordu. Güneş-Tanrı'nın yardım isteyerek yalvarmasından dolayı şaşkındı.

"Neden Suryadeva yardımım için bağırıyor?"diye merak etti İndra.“Güneş Tanrı yanına gelen her şeyi yakacak kadar güçlü değil mi? Ya da kontrolünün ötesinde bir şey mi? Neler olduğunu görmek zorundayım!”

Indradeva hemen beyaz fili Airavatha'ya bindi ve Suryadeva'nın korkusunun nedenini bulmak için ikametini terk etti. Kısa bir süre sonra uçan bir canavarın güneşi yakalamaya çalıştığını gördü. Hiç böyle bir yaratık görmemiş olan İndra "Suryadeva'nın bu kadar korkmasına şaşmamalı!" diye düşündü.

İndra yaklaştığında bu canavarın aslında dev bir maymun olduğunu görünce çok şaşırdı.

"Dur!" diye emretti. “Sen kimsin? Neden güneşi yakalamaya çalışıyorsun?”

"Ben Anjaneya, Kesari ve Anjana'nın oğluyum. Annem bana kırmızı güneş kadar olgunlaşmış meyvelerin yemeğim olacağını söyledi. Şimdi ben de güneşi yakalayıp yiyeceğim." diye cevap verdi dev çocuk.

İndra çocuğun masumiyetini eğlenceli buldu. Bu yüzden ona yeryüzüne dönmesini tavsiye etti. "Bu bir meyve değil Anjaneya, bu güneş - tüm ışık ve yaşamın kaynağı. Geldiğin yere dön" diye buyurdu. Ama yaramaz Anjaneya emirlerini görmezden geldi ve güneşi yakalamak için çıktığı yolculuğa devam etti.

İndra artık çocuğun saygısızlığından dolayı kızgındı. Güneşe yaklaşmaması için onu birkaç kez uyardı ama Anjaneya onu dinlemedi. Sonunda Devaların Kralı öfkelendi ve Anjaneya'ya şimşeği "vajra" ile vurdu.

"Vajra" Anjaneya'nın yüzüne çarpmıştı. Çenesini yaraladı ve yeryüzüne düşmesine neden oldu. Çocuğun yanakları şişlerden dolayı iki katı büyüklüğündeydi. Çocuk düştükçe bedeni giderek küçüldü. Sonunda gerçekten çocuk boyutlarında bir maymun olarak yere çarptı.

Rüzgar Tanrısı Vayu başı boş dolaşırken orada büyük bir "pat" sesi duydu. Meraklı tanrı, araştırmak için gürültü yönüne doğru gitti. Vayu şok oldu. Gözlerine inanamadı. Anjaneya yerde bilinçsizce yatıyordu. Kim onun ilahi oğlunu incitmeye cesaret etmişti?

Öfkeden deliye dönen tanrı "bunu kim yaptı?" diye bağırdı ama kimse cevap vermedi. İndra ikametinden çoktan ayrılmıştı ve güneş bir kez daha huzur içinde parlıyordu.

Rüzgar Tanrısı korkunç derecede kızgındı. "Kimse sorumu cevaplamıyor ise görevimi yapmakla neden uğraşmalıyım?" diye düşündü.

Büyük bir şefkatle oğlunu ellerine aldı ve yeryüzü topraklarının altındaki bir dünya olan Patalloka'ya gitti. Vayu dünyadan ayrıldığı için dünyada hiç hava kalmadı. İnsanlar, hayvanlar ve ağaçlar nefes alamayarak ölmeye başladılar.

Güneş Tanrı olanları görünce şok oldu ve Brahma'ya koşarak ona dünyadaki felaketi anlattı. Brahma yeryüzündeki durum hakkında endişelenmeye başladı. İndra'yı suçlayarak huzuruna çağırdı.

"Aptal öfkenin neden olduğuna bak!" diye gürledi. "İlahi bir çocuğa zarar verdin ve şimdi yeryüzündeki insanlar senin hatalarından dolayı acı çekiyor. Hepsi senin yüzünden!"
İndra kafasını öne eğdi. "Yaptıklarım için üzgünüm" diye mırıldandı.

Brahma onu ve diğer tanrıları Patalloka'ya götürerek Vayu'ya yeryüzüne dönmesi için yalvardı.
"Tüm insanlar, tüm yaratıklar ve ilahi varlıklar adına af diliyorum. Lütfen dünyaya dönün nazik Vayu."

Vayu, "Anjaneya olmadan bir yere gelmeyeceğim" dedi. Sonra, Brahma güçlerini kullanarak Anjaneya'nın yaralarını sihirli bir şekilde iyileştirdi. Ayrıca ona bir lütuf vererek "artık hiç bir silahın Anjaneya üzerinde etkisi olmayacak" dedi.

İndra, Vayu'yu daha fazla memnun etmek için çocuğuna şöyle dedi “Sen bir Çiranjêvi (ölümsüz) olacaksın. Seni yanağından (hanu) vurmuştum. O yüzden artık bundan böyle Yüce Hanuman olarak anılacaksın! "

Böylece Anjaneya, Hanuman olarak tanındı ve çocukluğu boyunca daha birçok macera yaşadı. Hanuman daha sonra tüm tanrıların lütfuyla büyük bir savaşçı oldu. Karısı Sita'yı geri getirmek için yolculuğa çıkan Rama'ya yardım etti. Bu hikaye Ramyana adlı büyük destanda anlatılmıştır.

Yazan & Çeviren: A.Kara